Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
Bu oğlum suda boğulacak!..


Ahmed Zeylaî hazretleri, Peygamber sallallahü aleyhi ve selem efendimizin amcası Ebû Tâlibin oğlu Ukaylın soyundandır. Doğum târihi bilinmemektedir. 1307 (H.707) senesi Kızıldeniz sâhilindeki Luhayye kasabasında vefât etti... Ahmed Zeylaî hazretleri, on yedi yaşında kendi köyünden ayrılıp Luhayye kasabasına yerleşti. Oradaki sâlih zâtlardan ilim ve edeb öğrendi. Uzun zaman bir şey yemez içmez, ibâdetle meşgul olurdu. Allahü teâlâ kalp gözünü açtı ve mânevî derecelere yükseldi. Evliyâlık makâmı verildi. Kerâmetleri görüldü. İnsanlar dört bir yandan sohbetine koştular.
Yemende Huleb Vâdisi insanları Ahmed Zeylaî hazretlerinin sohbetine sık sık devâm ettiklerinden, bunları çok sever ve ziyâretlerine giderdi. Bu ziyâretlerden dolayı samîmiyetleri ve birbirlerine sevgileri çok artmıştı. Ahmed Zeylaî hazretleri, bir keresinde onları ziyârete geldi. O sırada Huleb Vâdisi halkı, kuraklıktan çok sınkıntıya düşmüşlerdi. Yağmur yağması için duâ etmesini istediler ve çok yalvardılar. Talebelerinden birisine; Vâdinin başına git ve Fakîh Ahmed sana, Allahü teâlânın izniyle hemen ak diyor, diye söyle! dedi. Talebe de aynısını yaptı. O saatten îtibaren Allahü teâlânın bir ihsânı olarak vâdiden sular akmaya başladı...
Bir keresinde Luhayye kasabasından Mahmûle geldi. Halk etrafına toplanıp kendisine kuraklıktan şikayet ettiler. O esnâda yanına bir hayvan geldi ve yalvarırcasına birtakım sesler çıkarmaya başladı. Ahmed Zeylaî hazretleri bu durum karşısında derhâl Mahmûl mescidine girdi. Allahü teâlâya duâ edip; Ey Mikâil aleyhisselâm! diye seslendi. O esnâda sıcağın harâretine rağmen her taraftan gökyüzünde bulutlar toplanıp bardaktan boşalır gibi yağmur yağmaya başladı. Kuraklık geçti...

HEM AĞLADI HEM GÜLDÜ!..


Ahmed Zeylaî hazretleri, oğlu Îsâ doğduğu zaman, önce ağladı, sonra da gülmeye başladı. Bu durumundan kendisine sorulunca buyurdu ki: Onun boğularak öleceği bana bildirildi. Bunun için ağladım. Sonra, onun bir oğlu olacağı ve başlangıcının benim sonum gibi olacağı bildirildi. Buna da güldüm. Söylediği gibi de oldu. Oğlu Îsâ suda boğuldu. Onun oğlu Muhammed bin Îsâ ise âlim ve velî oldu. Şöhreti her yere yayıldı.
Ahmed Zeylaî hazretlerinin torunları da ilâhî aşka tutulmuş kimselerdi. Torunlarından oğlunun oğlu Ahmed bin İbrâhim için dedi ki: Benim bu oğlum, yüksek bir vecd, aşk-ı ilâhî hâline sâhip bir kimse olacak ve o vecdin içinde iken vefât edecektir. Bahsettiği bu torunu, böyle olup, vecd hâlinin en yüksek derecesine ulaştı. İlâhî aşk, kendisini o kadar çok kaplardı ki, bâzan düşüp bayılırdı. Bir keresinde, ilâhî aşkı terennüm eden bir kasîdenin ilk beytini duyar duymaz vecde gelip bayıldı. Baktılar ki, vefât etmişti...
 
Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
İlk matbaa ve Beşir Ağa


Hacı Beşir Ağa, Osmanlı dârüsseâde ağası olup Ahmed Yekdest hazretlerinin talebelerindendir. Ahmed Yekdest de, Muhammed Masûm Fârûkî hazretlerinin yetiştirdiği yedi bin mürşid-i kâmilden biridir. Önce saray hazînedârı oldu. Kıbrısa, Mısıra ve oradan da Hicaza gönderilerek şeyhül-haremeyn vazîfesi verildi. Bu vazîfesi sırasında Mekke-i mükerremede bulunan Ahmed-i Yekdest hazretlerinin derslerine ve sohbetlerine katıldı. Ondan pek çok feyz alıp tasavvufta yükseldi. Duâlarına mazhar oldu. 1717 senesinde İstanbula çağrılarak dârüsseâde ağalığına tâyin edildi ve ölümüne kadar tam otuz sene bu vazifeyi ifa etti... Beşir Ağa, İstanbulun çeşitli semtlerinde câmi, medrese, tekke, çeşme ve kütüphâne yaptırmıştır. Ayrıca ilk matbaanın kurulmasında mühim rolü vardır. İbrâhim Müteferrika, İstanbulda ilk matbaayı açtığı gibi, ilk kâğıt fabrikasının da Yalovada açılmasına gayret etti. Bu fabrika için en uygun yer Beşir Ağanın Yalovadaki çiftliği idi. Çiftliğini bu iş için seve seve vakfeden Beşir Ağa, fabrikanın kurulmasından çok kısa bir zaman sonra 1746 (H.1159) yılında vefât etti. Kabri, Eyyüb Sultan Türbesindedir. Vefat etmesine yakın, yanında bulunanlara, hocasının hocası olan Muhammed Masûm Fârûkî hazretlerinin şu mektubunu okuyordu:


SÂLİH KULLARI SEVMELİSİNİZ


Ey mesûd ve bahtiyâr kardesim! Mâdemki, Allahü teâlânın sevdiği kullarının yolunda yürümek arzûsundasın, bu yolun şartlarını ve edeblerini gözetmelisin! En önce, sünnet-i seniyyeye yapışmak ve bidatlerden sakınmak lâzımdır. Çünkü, Allahü teâlânın sevgisine ulaştıran yolun esâsı, bu ikisidir. İşlerinizi, sözlerinizi ve ahlâkınızı, dînini bilen ve seven, dindâr âlimlerin sözlerine ve kitâblarına uydurmalısınız. Sâlih kullar gibi olmalısınız ve onları sevmelisiniz... Sâlihlerle düşüp kalkmayı aramalısınız. (İnsanın dîni, arkadaşının dîni gibidir) hadîs-i serîfini unutmayınız! Sunu, iyi biliniz ki, âhıreti [seâdet-i ebediyyeyi] isteyenlerin dünyâ lezzetlerine düşkün olmaması lâzımdır.
İyi biliniz ki, namâz, dînin direğidir. Namâz kılan bir insan, dînini doğrultmuş olur. Namâz kılmayanın, dîni yıkılır. Nemâzları, müstehab zemânlarında ve şartlarına ve edeblerine uygun olarak kılmalıdır. Bunlar, fıkh kitâblarında bildirilmiştir...
 
Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
Azap tuzağına düşenler!..


Ebül-Hasan Bekrî hazretleri Mısırda yetişen velîlerden ve Şâfiî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. Doğum târihi ve yeri belli değildir. 1545 (H.952) senesinde Kâhirede vefât etti. İmâm-ı Şâfiî hazretlerinin kabri civârına defnedildi.
Ebül-Hasan Bekrî hazretleri sohbetlerinde buyurdu ki: Ey Âdemoğlu! Allahü teâlânın rahmetinden öyle ümitli ol ki, bu ümidin seni, Allahü teâlânın mekrinden emin kılmasın. Eğer bundan emin olursan, günâhları işler, Allahü teâlânın gazâbına uğrarsın. Yine Allahü teâlâdan öyle kork ki, bu korku Onun rahmetinden ümidini kestirmesin. Ne kadar günahkâr olursan ol, yine de Allahü teâlânın rahmet ve merhametinden ümidli ol. Tövbe ederek Allaha dön.
Kişi, Müslüman kardeşlerine tevazû etmesiyle, onların hürmet ve saygısını kazanır.
Allahü teâlâ, mümin kulunun işinde sonunun hayır olmasını murâd ettiği zaman, ona biraz acı ve sıkıntı tattırır.
Kim gülerek günâh işlerse, ağlayarak Cehenneme girer.
Bir kimsenin, sanki o işe memurmuş gibi, durmadan halkın ayıbını sağa sola aktardığını görürseniz, bu hâliyle azap tuzağına tutulduğunu biliniz.
İsâbet edip, doğru konuştuğunda sana bir ecir ve sevap getirmeyen, hatâ ettiğinde de seni günâha götüren bir sözü söylemekten sakın. Bu söz, Müslüman kardeşine kötü zanda bulunmandır.
Bir kimsenin tamâhı, dünyâ lezzetlerini haram yollardan araması ve gazâbı öfkesi iyice azalmadıkça müttakî, Allahü teâlâdan korkan olamaz.
Bir kimsenin cimrilik huyu ile öfke duygusu körelmedikçe, müttakî sınıfına geçemez.

BİZ SANA MUHTÂCIZ...


Ebül-Hasan Bekrî hazretleri vefatından önce şöyle dua etti:
Allahım! Bize rahmet hazînelerinden birini aç. Rahmetinden sonra bize dünyâ ve âhirette hiç azâb etme. Allahım! O geniş ihsânından bize helâl ve temiz rızık ihsân et. Rızık verdikten sonra bizi, senden başkasına muhtaç eyleme, Allahım! Merhametine ve ihsân ettiğin helâl rızka, ihsânına karşı şükrümüzü artır. Biz sana muhtâcız. Senin yardımın ve ihsânın ile ancak başkasına muhtâc olmaktan kurtuluruz.
 
Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
Bahri Dedenin fetih müjdesi...


Osmanlı Evliyâsından Bahri Dede Edirnede doğdu ve orada yetişti. 1566 (H.974) senesinde Bursada vefât etti. Kabri Bursadaki zâviyesinde olup, ziyâret mahallidir...
Edirnede zamânının âlimlerinden ilim öğrenen Bahri Dede, tasavvufta İbrâhim Edhem hazretlerinin yolunda yetişip kemâle ermiştir. Önce Kovacı Dede Dergâhında insanları irşâd, doğru yolu anlatma ile vazîfelendirildi. Daha sonra Bursada Murâdiye Dergâhında insanlara rehberlik etti. Sohbetleri çok tesirli ve duâsı makbul bir zat idi... Kânûnî Sultan Süleymân Zigetvar Seferine çıkmadan önce hazırlıklarını tamamlayıp, evliyâ kabirlerini ziyâret edip zafer kazanmak için duâ etti. Ayrıca devrin meşhûr evliyâsı olan Bahri Dededen de duâ istemişti. Fakirlere muhtaçlara dağıtır diye bir kese içinde bin altın hediye etti. Bahri Dede bu hediyeyi kabul edip bir yere sakladı. Sonra savaşa kendisinin de katılacağını söyledi. Ordunun hareket günü gelince o da orduyla yola çıktı...
Zigetvar Kalesi kuşatılıp peş peşe iki taarruz yapılmasına rağmen kale fethedilemedi. Ordunun içinde büyük bir mânevî destek olan Bahri Dede, kalenin fethedileceğini müjdeledi ve zafer için çok duâ etti. Nihâyet üçüncü defâ büyük bir taarruz yapıldı. Bu taarruz sırasında şiddetli yağmur yağdığı için arâzi çamur ve bataklık hâlini almıştı. Ancak askerler büyük bir azim içinde idiler...

BÖLÜKBAŞI ŞEHİT DÜŞTÜ...


Yeniçeri bölükbaşısı abdest alıp vasiyetini yazdı. Merdivenlerle kaleye tırmanıp mazgallardan birine humbara yerleştirip fitilini ateşledi. O anda düşmanın hücûmuna uğrayan yeniçeri bölükbaşısı şehît düştü. Fakat ateşlediği humbara patlayıp kalede büyük bir gedik açtı. Osmanlı askerleri bu gedikten dış kaleye, daha sonra da iç kaleye girerek kaleyi fethetti. Ordu zafere ulaştı. Bu seferde pâdişâh hastalanıp vefât etmişti. Ordu Bursaya döndükten sonra, Bahri Dede, sultanın kendine hediye ettiği bin altını sakladığı yerden çıkarıp iâde etti. Kısa bir müddet sonra da vefât etti. Vefatından evvel buyurdu ki:
Eski âlimler yazmış ki, beş şeyi yapmayan, beş şeyden mahrûm olur: 1- Malının zekâtını vermeyen, malının hayrını görmez. 2 - Uşrunu vermeyenin, tarlasında, kazancında bereket kalmaz. 3- Sadaka vermeyenin, vücudunda sıhhat kalmaz. 4- Duâ etmeyen, arzûsuna kavuşamaz. 5- Namâz vakti gelince, kılmak istemeyen, son nefeste kelime-i şehâdet getiremez.
 
Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
Öyle kimseler vardır ki!..

Cemâleddîn Geylani hazretleri İranda yaşamış olan velilerdendir. On ikinci asrın sonlarında Kazvinde vefât etti. Fazîletler ve kerâmetler sâhibi, son derece âlim, yüksek bir zât idi...
Cemâleddîn Geylani hazretleri, Kazvinde otururdu. Herkes, nûr saçılan sohbetlerinden istifâde etmek için, her taraftan akın akın yanına koşardı. Kazvinde kendisinden istifâde eden, sohbetlerine koşan birçok talebesi bulunmakla berâber, uzak memleketlerde de talebeleri vardı...
Cemâleddîn Geylani hazretleri, vefatından kısa bir zaman önce oğluna şu nasihatleri yaptı: Ey oğul! Bu nasihatlerimi iyi belle ve Allahü teâlânın nîmetlerine, sana yaptığı iyiliklere şükredenlerden ol...
Allahü teâlânın sevgili kulları olan velîleri vesîle ederek, cenâb-ı Haktan bir şeyler istenebilir. Onları vesîle ederek bâzı ihsânlara kavuşulursa, bu yardımları ve ihsânları evliyâdan bilmemek lâzımdır. İhsânı yapan Allahü teâlâdır. Çünkü velîler, kendiliklerinden bir şey yapmazlar. Allahü teâlâ onları çok sevdiği için, onların duâ ve hâtırı ile yaratır. Peygamber efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde buyurdu ki: Saçları dağınık, kapılardan kovulan öyle kimseler vardır ki, bir şey için yemin etseler, Allahü teâlâ onları doğrulamak için o şeyi yaratır. Allahü teâlâ, sevdiği kullarını yalancı çıkarmamak için, yemin ettikleri şeyleri bile yaratınca, duâlarını elbette kabûl buyurur.

DUÂNIN KABUL OLMASI İÇİN


Allahü tealâ Mümin sûresinin altıncı âyetinde meâlen; Bana duâ ediniz; duânızı kabûl ederim buyurdu. Duâların kabûl olması için şartlar vardır. Bu şartları taşıyan duâ, elbet kabûl olur. Herkes bu şartları bir araya getiremediği için, duâlar kabûl olmuyor. Bu şartları yerine getiren velîlerin, âlimlerin duâ etmeleri için, onlara yalvarmak, şirk olmaz. Allahü teâlâ, söylenilenleri, sevdiklerinin rûhlarına işittirir. Onların hâtırı için istenileni yaratır. Evliyânın rûhlarından yardım istenir. Çünkü, Allahü teâlânın sevdiği kullarının rûhları, diri iken de, öldükten sonra da, Allahü teâlânın verdiği kuvvet ve izinle, dirilere yardım ederler. Böyle inanarak evliyâdan yardım istemek, Allahü teâlâdan başkasına tapınmak olmaz. Allahü teâlâya tapınmak, Ona inanmak, Ondan istemek olur. Aklı olan, bunu pek iyi anlar...
 
Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
İlk konak beşik, son konak kabir


Aydî Baba, Gâziantep velîlerindendir. 1812 (H.1227) senesinde Antepte doğdu. İlk tahsîline bu vilâyette başlayan Aydî Baba sonra, ilim öğrenmek için, Halep, Kayseri ve İstanbula gitti. İlim tahsîlini tamamlayınca memleketine dönüşünde Kayseri Medresesinde bir süre müderrislik yaptı. Bir arkadaşı ile berâber İstanbula seyâhate gitti. İstanbulda Kuşadalı İbrâhim Efendiye talebe oldu ve ondan icâzet, diploma aldı. İstanbul dönüşünde İki Şerefeli Câmide imâmlık yapmaya başladı. Evinin bir bölümünü tekke hâline getirerek insanlara doğru yolu anlattı. Aydî Baba, Allahü teâlânın aşkı ile çok güzel şiirler söyledi. Fakat cezbe hâlinde söylediği bâzı sözleri ve davranışları yüzünden tenkitlere uğradı. Bir ara Birecike sürgün edildi. Sonra tekrar Antepe geldi. Dönüşünden kısa bir süre içinde 1865 (H.1282)te Antepte vefât etti. Eski Mezarlığa defnedildi ise de kabri sonraları kurulan Yeni Mezarlığa nakledildi.
Aydî Babanın, hocasının vefâtı üzerine yazdığı mersiye şöyledir:
Şeyhim bekâya gitti ben kaldım ağlayu ağlayu/Aktıkça kan bu dîdeden sildim ağlayu ağlayu/Geldi dil deryâsı cûşa, döndüm ol demek bî-hûşa/İhtiyârsız başım taşa, çaldım ağlayu ağlayu/Arttı derdim âh ile, göz kan döker dilhâh ile/Ser-tâ-kadem eyvâh ile, doldum ağlayu ağlayu/Yandı dil nâr-i furkata, sabrolunmaz bu hasrete/Şimdi deryây-i hayrete, daldım ağlayu ağlayu/Cismim yanar bu nâr ile, gönlüm dolar bu zâr ile/Bağrım fırak-i yâr ile deldim ağlayu ağlayu/Boynum eğüp sünbül gibi feryâd edip bülbül gibi/Aydî iken ben gül gibi, soldum ağlayu ağlayu...

HAKÎKİ VATAN...


Aydî Baba, vefatından kısa bir zaman önce buyurdu ki:
Şunu iyi bilin ki, insanlar bu âlemde yolculuk halindedirler. Onların ilk konakları beşik, sonuncusu ise kabirdir. Hakîkî vatan, ya Cennet veya Cehennemdir. İnsanın ömrü, sefer mesâfesini teşkil eder. Yıllar konak yerleri, aylar fersahlar, günler kilometreler, nefesler metrelerdir. Yapmış olduğu iyilik, tâat ve ibâdetler azığıdır. Ömrünün en kıymetli sermâyesi vakitleridir. Şehveti ve şehevî arzuları, yolunu kesen eşkıyâdır. Kazancı ve kârı; Cenneti ve oradaki ebedî nîmetleri elde etmek, Allahü teâlânın rızâsına ve cemâline mazhar olmaktır. Zarar ise; Cehennemde çeşitli azaplara mâruz kalmak, Allahü teâlânın rahmet ve cemâlinden uzaklaşmaktır...
 
Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
Gerçek kardeşliğin icabı!


Şeyh bin Abdullah hazretleri, Yemende yetişen meşhûr fıkıh âlimlerinden ve evliyânın tanınmışlarındandır. 1513 (H.919) senesinde Terîm şehrinde doğdu. 1582 (H.990)de vefât etti. İyi bir çevrede yetişti. Önce Kurân-ı kerîmi ezberledi. İlk bilgileri babasından okudu ve güzel bir edeble yetişti. Bundan sonra Sanaya gidip âlimlerden ilim öğrendi. Buradan da hac yapmak için babası ile birlikte Mekkeye gitti. Sonra babası ile birlikte Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin kabr-i şerîfini ziyâret etmek üzere Medîne-i münevvereye gittiler. Büyük bir aşk ve muhabbet içinde ziyâret ettiler. Mübârek türbesine girmekle şereflendiler. İçeriye girdikleri sırada bir hâl kapladı. Kendinden geçip yere düştü ve bayıldı. O sırada çok yüksek hâllere kavuştu... Şeyh bin Abdullah hazretleri sohbetlerinde buyurdu ki:
Zikr meclisleri, Allahü teâlânın helâl ve haram kıldığı şeylerden bahsedilen yerlerdir.
Büyüklerimizden birisi, hatâ ve noksanlarını avucunun içine yazar, avucuna bakıp, hatâ ve noksanlarını görüp hatırlayınca, eli titrerdi.
Kişi, hesâbının mükemmel bir şekilde olabilmesi için, tanıdıklarının yanında hesâba çekilir.
Bir kimse herhangi bir yerde Allahü teâlâya ibâdet ve tâatte bulunursa, o kimse öldüğü zaman o yer onun için ağlar ve kıyâmet gününde, ona kendi üzerinde ibâdet ve tâatte bulunduğuna dâir şâhidlik eder.


İKİ KARDEŞİNİN ARASINI BUL


Şu üç husus, gerçek kardeşliğin îcâblarındandır: Birincisi, hasta oldukları zaman, birbirini ziyâret etmek. Sıkışıp, daraldıkları zaman birbirine yardımcı olmak. Bir şeyi unuttukları zaman birbirlerine hatırlatmak.
Bir mil uzakta da olsa, hasta bir kardeşini ziyâret et. İki mil uzakta da olsa, git, iki kardeşinin arasını bul, onları barıştır. Üç mil uzakta bile olsa, yürü, Allahü teâlânın rızâsı için sevdiğin bir kardeşini ziyâret et.
Cehennemin yedi kapısı vardır. Bunlardan en pis kokan, ateşi en şiddetli olan, haram olduğunu bildikten sonra zinâ yapanlara âid olandır.
Şeyh bin Abdullah hazretleri, vefatına yakın buyurdu ki:
Ahirete göç etme vaktim geldi. En güvendiğim amel olarak ilim öğretmemi, Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını insanlara anlatmamı görüyorum.
 
Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
Bunuda benimle ateşe atın!


Seyyid Ali Nâtikî hazretleri, Horasan velîlerindendir. Nesebi, Peygamber efendimize dayanır. İlim tahsîli için Horasandan Tebrize gitti. Zamânın âlimlerinden ilim öğrendi, tahsîlini tamamladıktan sonra Herata kâdı tâyin edildi... Ali Nâtikî hazretleri, kâdı iken bir rüyâ gördü. Rüyâsında kıyâmet kopmuştu. Halk, Arasat meydanında toplanmıştı. Günahkârların hesapları görülmüş olanlarını zebanîler yakalayıp Cehennem ateşine atmak için götürüyorlardı. Cehenneme müstahak olanların başında kâdı tâifesi geliyordu. Bir ara, sıra Herâtın eski kâdısına geldi. Bu zât kollarından sürüklenerek götürülürken feryad içinde Ali Nâtikîyi de göstererek; Benim yerime kâdı olan budur. Bunu da benimle ateşe atın! deyince, Zebânîler Seyyid Aliyi de yakalayıp sürüklemeye başladılar. O da feryâd içinde yardım istemeye başladı. Bu sırada bir zât gelip, onun ellerini çözüp, zebânîlerin elinden kurtardı...
Seyyid Ali heyecan içinde uyandı. Hemen tövbe ve istiğfâr etti. Sonra kâdılıktan ayrılarak rüyâsındaki zâtı aramaya başladı. Soranlara kâdılıktan ayrılış sebebini hiç söylemedi. Bir köyden geçerken, yanına bir zât gelip; Sizi hocam istiyor diyerek Ali Nâtikîyi berâberinde bir dergâha götürdü. Ali Nâtikî ile hocasının huzûruna girdi. O zât; Rüyânda gördüğün o zâta çok benziyor muyuz? buyurunca, Ali Nâtikînin o anda aklı başından gitti. Hemen o zâtın elini öperek, talebesi oldu. Ondan tasavvuf yolunu öğrenerek, yüksek mertebelere kavuştu...

KULLUK BEŞ KISIMDIR!..


Seyyid Ali Nâtikî, 1378 (H.780) senesinde Horasanda vefât etti. Vefatından evvel talebelerine şunları buyurdu:
Kulluk beş kısımdır: Birincisi ten kulluğudur. Bu, Allahü teâlânın emirlerine uyup, yasak ettiği şeylerden sakınmaktır. İkincisi; nefs kulluğudur. Bu kulluk, nefsi terbiye etmek, ıslâh etmek, mücâhede ve nefsin istemediği şeyleri yapmak, riyâzet çekip nefsin istediği şeyleri yapmamaktır. Üçüncüsü; gönül kulluğudur. Bu ise, dünyâdan ve dünyâda bulunan şeylerden yüz çevirip, âhirete yönelmektir. Âhirete yarar iş yapmaktır. Dördüncüsü; sır kulluğudur. Bu, her şeyi bırakıp, tamâmen Allahü teâlâya dönüp, Onun rızâsını kazanmaktır. Beşincisi; can kulluğu. Bu kulluk, müşâhedeye ermek için kendini Allah yoluna vermekle olur. Ben şimdi canımı Allah yoluna veriyorum...
 
Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
Merhaba ey derviş oğlu derviş!


Ahmed Şernûbî hazretleri, Mısırlıdır. 1538 (H.945) senesinde bir gece rüyâsında Peygamber efendimiz ona; Ey Ahmed! İstanbulda Şeyh Nûreddîne git, ondan tasavvuf ilmini öğren. Zîrâ kendisi bu zamanda âriflerin reisidir buyurdu... Bu emir üzerine İstanbula giden Ahmed Şernûbî hazretleri Şeyh Nûreddînin huzûruna vardı. Evliyâ bir zât olan Şeyh Nûreddîn onu görünce; Merhaba ey Peygamber efendimizin emri ile gelen kimse! Merhaba ey derviş oğlu derviş! buyurdu. Şeyh Nûreddînin iltifât ve ihsânlarına kavuşan Ahmed bin Osman Şernûbî ona talebe oldu. Bir müddet sonra hocası ona icazet ve hilâfet vererek memleketine gönderdi. Bir müddet sonra talebelerinden birkaç kişi ile birlikte İstanbula gitmek üzere Mısırın Dimyat iskelesinden bir gemiye bindi. Günler süren bir yolculuktan sonra Antalya civârında bir yere çıktılar. Bu sırada ağır hastalığa tutulan Ahmed Şernûbî orada vefât etti...
Ahmed Şernûbî hazretleri, vefat etmeden evvel yanında bulunanlara şu nasihati yaptı:


FÂSIKLARLA ARKADAŞLIK ETME!


Her mümin, Allahü teâlâya düşman olanları sevmemeli, İslâmiyyete yapışanları sevmelidir. Bunu sözlerinde ve mümkün ise, hareketlerinde belli etmelidir. Âsî ve fâsıklarla arkadaşlık etmemeli, fıskı çok olanlardan, çok kaçınmalıdır...
Büyüklerimizden bazıları, fâsıklara ve zâlimlere çok sert davranırdı. Bazıları da, hepsine şefkat ve merhamet gösterip, nasîhat ederdi. Yanî her şeyin kazâ ve kader ile olduğunu düşünerek, fâsıklara ve zâlimlere acırlardı. Bu hâl, büyük ve kıymetli ise de, câhiller, ahmaklar, burada aldanır. Îmânları zaîf ve İslâmiyyete uymakta gevşek olanlar, kendilerini Allahü teâlânın kazâ ve kaderine râzı sanır. Hâlbuki, bu rızâ ve bağlılığın alâmeti vardır: Bir kimseyi döverler, malını alırlar, hakâret ederler de, hiç kızmaz, bunları affeder, acırsa, kazâya rızâsı olduğu anlaşılır. Fakat, kendine yapılanlara kızıp da, Allahü teâlâya karşı gelenlere acıyarak, kaderleri böyle imiş derse, dinde gevşeklik, münâfıklık ve ahmaklık etmiş olur. İste, kazâ ve kaderi bilmeyenlerin, fâsıklara ve kâfirlere acımaları ve bunlara muhabbet etmeleri, îmânlarının sağlam olmadığına alâmettir. İslâmiyyete karşı duranları ve Müslümânlara düşman olanları sevmemek, bunları düşman bilmek farzdır.
 
Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
Hiçbirinin haccı kabul edilmedi!


Ali bin Muvaffak hazretleri, Şamda yaşamış olan evliyânın büyüklerindendir. Zünnûn-ı Mısrî ve Abdullah bin Mübarek ile görüştü. 878 (H.265) senesi vefât etti...
Abdullah bin Mübarek bir hac mevsiminde Mekkede hac vazifelerini ifa ettikten sonra, Haremde uyuyakalır. Rüyasında semadan iki melek iner. Aralarında şöyle bir konuşma geçer:
-Bu sene 600 bin kişi haccetti. Fakat hiçbirinin haccı kabul edilmedi, ancak Şamda Ali bin Muvaffak ismindeki bir ayakkabı tamircisinin yaptığı amelin hürmetine Allahü teala hepsinin haccını kabul etti... Abdullah bin Mübarek uyanınca, merak ve hayret içindedir. Ali bin Muvaffakı yakından tanımak için hemen Şama gider ve onu bulup der ki:
- Sen nasıl bir hac yaptın da senin hürmetine Allahü teala hepsinin haccını kabul etti?
-Bir yanlışlık var. Hacca niyetlendim fakat gidemedim.
-Nasıl olur, bu durumu bize anlat!
-Otuz senedir hacca gitmeyi arzu eder dururdum. Bu zaman içinde eskicilikten 300 dirhem para biriktirdim. Hac yolculuğuna niyet ettim. Yola çıkacağım güne yakın bir zamandı. Evimizi et kokusu sardı. O sıralar hamile olan eşim bana;
-Komşudan et kokusu geliyor; canım çekti bana bir parça et ister misin? dedi. Komşuma gittim. Durumu anlatınca komşum ağlamaya başladı:

BU ET SİZE HARAMDIR!..


- Bu pişen et, yolda ölü olarak bulduğum bir hayvana aittir. Bundan, yedi gündür aç olan çocuklarımın ölmeyecek kadar yemeleri helaldir, size ise haramdır. Helal bir gıda bulamaz isem, mecburen onu yedireceğim, dedi.
Ali bin Muvaffak der ki:
-Komşumun anlattıkları içimden bir parça kopardı. Binbir zorlukla biriktirdiğim 300 dirhemi ağlayarak ona verdim; Yazıklar olsun bana ki, sen aç iken halinden haberdar değilim. Hakkını bana helal et dedim...
Bunun üzerine Abdullah bin Mübarek:
-Rabbim bana rüyada bu hakikati gösterdi! dedi...
***
Ali bin Muvaffak hazretlerine bir zaman sonra hacca gitmek nasib oldu. Kâbe-i muazzamayı tavaf ettikten sonra Altınolukun hizâsında oturup tefekküre daldı. Acabâ Allahü teâlâ indinde hâlim nicedir? diye düşündü. Bu hâlde iken kendinden geçti uyudu. Rüyâsında kendisine;
Ey Ali bin Muvaffak! Elbette sen evine sevdiğini ve seni seveni dâvet edersin. Biz de sevdiğimizi çağırırız denildi. Uyandığında sevinç içinde Allah diyerek son nefesini verdi.
 
Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
Böyle kimseler gizli düşmandır


Alâeddîn Ali hazretleri, İranın Erdebil bölgesinde doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. Babası gibi ilim ve fazîlet sâhibi idi. 1429 (H.833) senesi Kudüste vefât etti. Oraya defnedildi. Kabri ziyâret mahallidir. Tîmûr Han, Anadolu seferinden dönüşte sayıları 30.000e varan bir Türkmen grubunu berâberinde getirmişti. Alâeddîn Ali hazretleri bunların serbest bırakılmasını Tîmûr Handan ricâ etti. O da kabûl edip bunları serbest bıraktı. Bunların hepsi Alâeddîn Ali hazretlerinin talebesi oldular. Alâeddîn Ali hazretlerinin serbest bıraktırdığı, Anadolu Türkmenlerinden olan talebeleri, güzel hizmetleri sebebiyle, Bursadaki Osmanlı pâdişâhlarından her yıl Çerağ Akçesi adı altında kıymetli hediyeler aldılar.
Alâeddîn Ali Erdebilînin yetiştirdiği talebelerinin en üstünü Somuncu Baba ismiyle meşhur olan Şeyh Hamîdeddîn Aksârâyî hazretleri oldu.
Alâeddîn Ali hazretleri vefatından kısa bir zaman önce oğluna şu vasiyeti yaptı:
Ey oğlum! Sana Allahü teâlânın kitâbına, Resûlullah efendimizin sünneti seniyyesine uymayı, îtikâdını evliyâullahın da bağlı olduğu, Ehl-i sünnet vel cemâat âlimlerinin bildirdikleri doğru îtikâda göre düzeltmeni tavsiye ederim. Âlimlere, tasavvuf ehline, Kurân-ı kerîm ehline hürmet et. Vicdanın, için temiz olsun, cömerd ve güleryüzlü ol. Başkalarına ihsan ve iyilikte bulun. Allahü teâlânın yarattıklarına eziyet ve sıkıntı verme. Arkadaşlarının hatâ ve kusurlarını affet, görmezlikten gel. Herkese nasihat eyle, hırs ve tamahı terk eyle. Bütün ihtiyaçlarında Allahü teâlâya tevekkül et, güven. Çünkü Allahü teâlâ, kendisine sığınanları mahrum etmez.


AZILI DÜŞMANIN OLURLAR!..


Ey oğul! Dünyâya sarılmış ona gönül vermiş olanlarla bulunma. Onlarla sohbet ve berâberlik gam, keder ve üzüntü getirir. Bu, tecrübe ile sâbittir. Onlar senden faydalanırlar ise de sen onlardan faydalanamazsın. Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymayan, nefsinin arzu ve isteklerine uymuş kimselerle berâber olma. Böyle kimseler gizli düşman olup, insanın yüzüne karşı dalkavukluk yaparlar, arkadan aleyhinde bulunurlar. Onların yanına gelerek oturmalarına bakıp aldanma. Maksatları senden mânen faydalanmak olmayıp dünyâlık maksatlarına, mal ve mevki elde etmeye seni vesîle, âlet etmek içindir. Bir kusur ettiğinde, hakkında kötülük düşünenlerin ve düşmanlarının en azılısı olurlar. Zamânındaki insanları tecrübe ettiğinde, onlarda bundan başka bir özellik bulmayacaksın.
 
Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
Bu hâle îtirâz etme!..


Ahmed Necibî Endülüste (İspanya) yetişen büyük velîlerdendir. Sevilla (İşbiliye) şehrinde doğdu. Doğum ve vefât târihi belli değildir. Endülüste tahsilini tamamladıktan sonra medreselerde talebe yetiştirdi... KITLIK VE VEBÂ
İşbiliyede bir müddet kaldıktan sonra, Mısıra gitmek için yola çıktı. Mısırda iken büyük bir kıtlık ve vebâ olmuştu. Ahmed Necibî, yolda giderken açlıktan süt çocuklarının öldüklerini gördü. Yâ Rabbî! Bu hâl çok acı diye niyâzda bulundu. Bunun üzerine; Ey kulum! Sana bir zarar verdim mi? diye bir ses işitti. Hayır! cevabını verince; Bu hâle îtirâz etme. Ölen çocuklar veled-i zinâdır. Halktan ölenler ise, benim emirlerime uymayıp yasaklarımdan sakınmayanlardır. Bunun için onları cezâlandırdım. Bu hususta kalbinde bir sıkıntı keder olmasın... Bunun üzerine halkın o hâli sebebiyle üzüntüden kurtuldu.
Ahmed Necibî hazretleri Mısırda vefât etti. Birçok Sahâbe ve Tâbiîn kabirlerinin bulunduğu Benî Kende kabristânına defnedildi. Vefatından kısa bir zaman önce yanında bulunanlara nasihat ediyordu. İyi bir arkadaşın nasıl olacağını anlatırken buyurdu ki:


ARSLANDAN DA TEHLİKELİ!..


Tanıştığınız, görüştüğünüz, berâber olduğunuz kimsenin iyi arkadaş mı, kötü arkadaş mı olduğunu anlamakta dikkat edilecek husus ve ölçü şöyledir: Gördüğünüz, görüştüğünüz, berâber olduğunuz, birlikte oturup, kalktığınız kimse, sizin Allahü teâlâyı hatırlamanızı ve unutmamanızı, Onu dil ve gönül ile anmanızı sağlıyor, bunu tâzeliyor ve kalbinizi uyanık tutuyorsa, işte o iyi arkadaştır. Ama berâber olduğunuz kimse, Allah korusun cenâb-ı Hakkı ve Onun zikrini size unutturuyorsa, gerçekten bil ki, o kimse kötü arkadaştır. Ondan sakınmak elbette çok lâzımdır. Ondan, yırtıcı arslandan kaçar gibi hattâ daha çok kaçmalıdır. Çünkü arslanın yapacağı, olsa olsa canını almaktır. Arslan insanın canını alabilir, onu öldürebilir. Fakat îmânına zarar veremez. Kötü arkadaş ise, insanın hem îmânının ve hem de canının gitmesine, onun ebedî felaketine sebeb olur.
İyi bir arkadaş, iki cihân için de büyük saâdettir. Maksada çabuk ulaşmayı sağlar.
İyi arkadaşa sâhip olunca, çok hamd etmeli ve hep iyi kimselerle beraber bulunmalıdır ki, kıyâmette pişmanlık çekilmesin.
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri