Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Farzları yapmak...

Ahmed Kâdirî hazretleri, 1514 (H.920) senesinde Şamda doğdu. 1596 (H.1005) senesinde vefât etti. İlk tahsîlini velî bir zât olan babasının yanında yaptı. Ahlâkı ve huyu çok güzeldi. Açık kerâmetleri görüldü. Herkesten hürmet ve saygı görürdü.

YERİNİZDEN AYRILMAYIN


Emîr Seyfeddîn Kılıç Medresesine yerleşen bu mübarek zat, medreseyi tâmir ettirdi. Bahçesine bir sebil yaptırdı. Sebilin kitâbesinde; Bu sebil Ahmedindir. Hiçbir şey Allahü teâlâya gizli değildir. Âfiyetle bu sudan iç, şifâ olsun yazılıdır...
Ahmed Kâdirî hazretleri, bir gün Şam Valisi Hüsrev Paşayı ziyârete gitti ve; Bugün başınıza bir şey gelmesinden korkarım. Yerinizden katiyyen ayrılmayınız! buyurdu. Hüsrev Paşa buna ehemmiyet vermeyip, o gün dışarı çıktı. Atına binip bir tarafa yöneldi. Çok hızlı giden atı, bir anda tökezledi. Üzerindeki Hüsrev Paşa, bir kaya üzerine düşüp, bir tarafı kırıldı. Baygın bir durumda evine getirdiler. Uzun zaman tedâvî gördü ve iyileşti. Bir daha âlimlerin sözlerinden ve îkazlarından çıkmamaya dikkat etti...
Ahmed Kâdirî, kaybolan bir şeyin bulunması için, şu duâyı okurdu:
Allahümme yâ mutî min gayri talebin ve yâ Râzıkan min gayri sebebin redde aleyye mâ zehebe.
Bu mübarek zat, sohbetlerinde hep büyük zatlardan nakiller yaparak anlatırdı. Buyurdu ki:
İlim isteyen ilk önce nefsini kötü ahlâk ve huylardan temizlemelidir. Çünkü ilim öğrenmek, kalbi îmar etmekle olur. Âzâların vazîfesi olan namaz, nasıl necâsetten temizlenmeden olmuyorsa, kalbin ilim ile tâmiri de, ancak kalbi her türlü kötü sıfat ve vasıflardan, fena huylardan temizledikten sonra olur... Dünyâ meşgûliyetlerinden alâkayı kesmelidir. Zîrâ dünyâ meşgalesi insanı ilimden alıkoyar. İnsan bir anda iki şeyle meşgûl olamaz...


ÂFİYET BÜYÜK NÎMETTİR


Ahmed Kâdirî hazretleri vefat etmeden kısa bir zaman önce buyurdu ki:
Âfiyet büyük bir nîmettir. Emeli, arzu ve istekleri kısa yapmak lâzımdır. Makam, mevki kapmak için yarış etmek gibi hırs yoktur. İnsanın, hevâ ve arzularına uyması, kendisine büyük bir zulümdür. Farzları yapmak gibi tâat yoktur. Günahı küçük görmek gibi musîbet yoktur.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Sünnet ve cemâat üzere olmak...

Behâeddîn Meczûb el-Kâdirî hazretleri, Mısırda yetişen meczûb (Allahü teâlânın sevgisi ile kendinden geçmiş olan) velîlerdendir. Doğum târihi ve yeri tesbit edilememiştir. 1514 veya 1516 (H.922) senesinde Mısırda vefât etti. Nasihatleri tesirli bir zat idi...

ON HASLET KİMDE VARSA!..


Behâeddîn Meczûb el-Kâdirî hazretleri vefatına yakın buyurdu ki:
Eshâb-ı kirâm, (aleyhimürrıdvân) dediler ki: Yâ Resûlallah! Bir kişinin sünnet ve cemâat, üzere olduğu ne zaman (ne ile) bilinir? Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz buyurdular ki:
Şu on haslet kendisinde mevcut ise (o kişinin Ehl-i sünnet ve cemâat üzere olduğu) bilinir: 1) Cemâati terk etmez, 2) Eshâbımı söz ile kötülemez, sövmez. 3) Bu ümmete (Müslüman ümmete) kılıçla karşı çıkmaz. Kılıç çekmez. 4) Kaderi tekzîb etmez (kadere inanır), 5) Îmânda şüphe etmez, 6) Allahü teâlânın dîninde münâzaa (îtirâz, münâkaşa) etmez, 7) Ehl-i kıble olarak ölen kimsenin cenâze namazını kılmayı terk etmez, 8) Tevhîd ehli bir kimseye günahı sebebi ile (büyük bir günah işlese bile) kâfir demez, 9) Seferde ve hazerde (mukim ve yolcu iken) mest üzerine meshi terk etmez, 10) İyi veya günahkâr olan imâmın arkasında namaz kılar ve cemâati terk etmez. Bu hasletlerden birisini terk eden, sünnet ve cemâati terk etmiş olur.


ONUN YERİ CENNETTİR!..


Gerek hadîs-i şerîfler ile bildirilen, gerek din imâmlarımız tarafından Ehl-i sünnetin şiârı olarak, Selef-i sâlihînden bize ulaşan bu on haslete sâhip kimsenin, Ehl-i sünnet ve cemâatten olduğu anlaşılır. Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah diyen kimsenin, erkek olsun kadın olsun, iyi olsun kötü olsun, mümin olduğu kabûl edilir. Ona kız verilir ve onunla evlenilir. Ona müminlerden mîrâs düşer. Onun mîrâsı da müminlere düşer. Ona müminlere âit hükümler tatbik edilir. Vefât ettiği zaman cenâze namazı kılınır. Müminlerin kabristanına defnolunur... Eğer Kelime-i şehâdeti kalbi ile de tasdîk ederek gönülden söyleyip ve bu hal üzere Allahü teâlâya kavuşmuş ise, onun yeri Cennettir. Eğer kalpten söylememiş ise, münâfık olur. Zâhire göre şehâdet söylediği için, onu müminlerin ahkâmına tâbi tutarlar. Eğer nifak üzere Allahü teâlânın huzûruna varırsa, onun yeri dereke-i esfel (Cehennemin en aşağı derecesi) olur...
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Yüksekten atanlar kimlerdir?

Ahmed bin İshak hazretleri, Şâfiî mezhebi fıkıh ve hadîs âlimlerinin ve evliyânın büyüklerindendir. 871 (H.258) senesinde doğdu. Nişâbûr halkındandır. İlim öğrenmek için Horasan, Bağdat, Basra, Mekke ve daha başka yerleri dolaştı. 57 sene Nişâbûrda ikâmet etti. 953 (H.342) senesinde vefât etti. Sıbgî (veya Dubaî) adı ile meşhûr olmuştur.


AŞAĞILARIN AŞAĞISI!..


Ahmed bin İshak hazretlerinin, derslerinde naklettiği bazı hadis-i şerifler:
Ey Allahın Resulü! dediler, mümin korkak olur mu? Evet! buyurdular. Pekiyi cimri olur mu? dediler, yine: Evet! buyurdular. Pekiyi yalancı olur mu? diye sordular. Bu sefer: Hayır! buyurdular...
Kim Allahü teala hazretlerinin rızası için bir derece tevazu izhar eder (alçak gönüllü) olursa, Allah, onu bu sebeple, bir derece yükseltir. Kim de Allaha bir derece kibirde bulunursa, Allah da onu bu sebeple bir derece alçaltır, böylece onu esfel-i safiline (aşağıların aşağısına) atar.
Sizden önce yaşayanlardan bir tüccar vardı. Halka borç verirdi. Borçluları arasında fakir görürse hizmetçilerine: Onun borcundan vazgeçiverin, böylece Allahın da bizim günahlarımızdan vazgeçeceğini umarız derdi. Allah da onun günahlarından vazgeçti.
Resulullah aleyhissalâtü vesselâma bir adam gelerek; Ey Allahın Resulü! Bana (dini) öğret ve fakat çok özlü olsun! dedi. Peygamber efendimiz; Namazına kalktığın vakit (dünyaya) veda edenin (namazı gibi) namaz kıl. Sonradan (pişman olup) özür dileyeceğin söz söyleme. İnsanların elinde bulunan (dünyalık şeylerden) ümidini kesmeye azmet! buyurdular...


BÜYÜKLÜK TASLAYANLAR!..


Ahmed bin İshak hazretleri, vefatından kısa bir zaman önce yanındakilere şu hadis-i şerif ile amel etmelerini vasiyet etti:
Bana en sevgili olanınız, kıyamet günü de bana mevkice en yakın bulunacak olanınız, ahlâkça en güzel olanlarınızdır. Bana en menfur olanınız, kıyamet günü de mevkice benden en uzak bulunacak olanınız, gevezeler, boşboğazlar ve yüksekten atanlardır. (Cemaatte bulunanlardan bâzıları); Ey Allahın Resûlü! Yüksekten atanlar kimlerdir? diye sordular. Onlar mütekebbir (büyüklük taslayan) kimselerdir! cevabını verdi.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Bu adamı yut!

Ali Hâdî (Nakî) hazretleri Oniki İmâmdan onuncusudur. 829 (H.214) senesinde Medînede doğdu. 868 (H.254)de Bağdâtta, Samarra nâhiyesinde vefât etti. Ehl-i beytten hazret-i Hüseyinin torunudur...

YÜKSEK HÂLLER SAHİBİYDİ


Yüksek hâller sâhibi olup, devamlı ibâdetle meşgûl idi. Dünyâya hiç rağbet etmezdi. İmâmlığı, tasavvufta rehberliği yâni insanları Kurân-ı kerîmin mânevî hükümlerine kavuşturmak, kalplere yerleştirmek, tasavvuf hâllerine ve derecelerine ulaştırma vazîfesi otuz üç sene, altı ay, yirmi yedi gündür. Hasan-ı Askerî, Hüseyin ve Câfer adında üç oğlu ve Âişe adında bir kızı vardı. Halîfe Vâsık ve Mutasım zamanlarında Medîne-i münevverede ikâmet etti. Kurân-ı kerîm, hadîs, akâid ve fıkıh dersleri verdi. Halîfe Mütevekkil zamânında ise Bağdâta gidip vefâtına kadar orada yaşadı...
Bir gün İmâm-ı Hâdî hazretleri bir velîme, düğün yemeğinde idiler. Samarra ehlinden birisi boş yere konuşuyordu. Saygısızlık ediyor ve İmam hazretlerine lâzım olan edebi göstermiyordu. Bu hal karşısında Ali Hâdî hazretleri, bir ara;
Bu şahsın evinden acı bir haber gelip bu yemekten yiyemeyecek buyurdular. Yemekler hazırlanınca o kimse elini yıkadı, yemeği yiyeceği sırada hizmetçi ağlayarak içeri girdi ve annen damdan düştü, koma hâlinde, çabuk ol da ölmeden göresin dedi. O şahıs yemeği yiyemeden kalkıp gitti...


SİHİRBAZIN ACI SONU!..


Ali Hâdî hazretleri zamânında Hindistandan gelen bir sihirbâz, gösteriler yapıyordu. Bir gün zengin biri onu çağırıp dedi ki:
İmâm-ı Hâdîyi mahcûb edebilirsen sana bir altın vereceğim. Sihirbâz;
Olur yaparım, yalnız bir yemek ve yanına birkaç yufka ekmek hazırlayıp beni yanına oturtunuz dedi. Bunlar, sihirbazın son sözleri oldu. Sihirbâzın dediği gibi yaptılar. İmâm-ı Hâdî hazretleri gelip sofraya oturdu. Bir parça ekmek almak istedi. Sihirbaz bir şeyler yaptı. Ekmek önünden uçtu. Bu iş üç defâ tekrarlandı. Sofrada bulunanlar gülmeye başladılar. Oturdukları odada bir divan yastığı üzerinde arslan resmi vardı. Ali Hâdî hazretleri o resme işâret ederek;
Bu adamı yut! emrini verdi. O resim hemen canlanıp bir arslan oldu. Sıçradı sihirbâzı yuttu. Tekrar gidip resim hâlini aldı. Sihirbâz gözden kayboldu. Bu hâdise karşısında sofradakiler donup kaldılar. Sonra;
Allahü teâlânın düşmanlarını, dostlarının üzerine musallat etmek doğru değildir buyurdu.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Îmân ettim demekle olmaz!..

Alâeddîn Lâhorî hazretleri Hindistanda yetişen evliyânın büyüklerindendir. Doğum târihi bilinmemektedir. 1397 (H.800) senesinde Pânî-pût şehrinde vefât etti. Önceleri, ahâlinin en zenginlerinden ve önde gelenlerinden olup, çok sevilen ve öğülen bir zât idi. Sonraları tasavvuf yoluna girip, bütün malını fakirlere dağıttı...

BÜTÜN MALINI DAĞITTI...


Rivâyet edilir ki, Alâeddîn hazretleri tasavvuf yolunda ilerleyip kemâle geldikten sonra, Allahü teâlâ, ona önceki hâlinden daha çok mal ve zenginlik ihsân eyledi. Fakat o, bunlara hiç meyletmedi. Yine hepsini Allah rızâsı için dağıtıp, sadaka verdi...
Bu mübarek zatın da kıymetli nasihatleri vardır. Vefat etmesine yakın talebelerine buyurdu ki:
Velî, insanlardan gelen sıkıntılara katlanıp, tahammül eden kimsedir. Sıkıntıları göğüsler, belâlar yüzünden şikâyetçi olmaz ve adâvet beslemez, düşmanlık tavrı takınmaz. O, toprak gibidir. Toprağa her türlü kötü şey atılır. Fakat topraktan hep güzel şeyler biter...
Îmân, taklîd ile, babadan ve dededen görerek, sırf îmân ettim demekle olmaz. Böyle taklid ile inanan kimseler, imtihân olunması bakımından belâ ve musîbetlere düçâr olmazlar. Belâ ve musîbetler, Allah dostlarının muhabbet ve sevgisini artırır. Nitekim altın için ateş ne kadar kızgın olursa, altını o derece saf ve hâlis yapar. Bu sebeble kişi mânevî mertebesinin yüksekliğine göre büyük veya küçük belâ ve musîbetlere uğrar. Nitekim Resûlullah efendimiz bir hadîs-i şerîfte buyurdu ki:
Kişi, dînindeki sebâtına göre belâya (imtihâna) mübtelâ olur. Âfiyet, kıymetini bilmeyen kimse için derd gibidir. Belâ, kadrini bilen için devâ gibidir.


HAKKI GERÇEKTEN SEVENLER...


İnsanın Rabbine dönmesini sağlayan sıkıntıların kadrini bilen, Hakkı gerçekten sevenlerdendir. Taklid ile sevenler değillerdir. Çünkü taklid ile sevmek, belanın, imtihânın faydasını giderir. Sevilenin hareketi, gerçek muhabbeti bozmaz. Nitekim Mûsâ aleyhisselâm, Firavnın sarayında Âsiye Hâtun tarafından büyütülürken, Âsiye Hâtun onu gerçekten seviyordu. Firavn ise, Âsiye Hâtunu taklid ederek seviyordu. Âsiye Hâtun gerçekten sevdiği için, onun hareketlerinden incinmiyordu. Mûsâ aleyhisselâm Firavnın sakalını tutup çekince, Firavnın sevgisi gerçek sevgi olmadığı için, hemen rahatsız oldu...
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Gariplerin sığınağı...

Seyyid Ahmed Rıfâî hazretleri Mısır evliyasının en büyüklerindendir. 1118 (H.512) senesinde Betâihte doğdu. 1182 (H.578) senesinde vefât etti. Peygamber efendimizin soyundan olup seyyiddir...

MERHAMET DERYASI...



Seyyid Ahmed Rıfâî hazretleri, hayvanlara karşı da çok merhametli idi... Bir gün paltosunun eteğinde, evin kedisi gelip uyudu. Namaz vakti geldiğinde kediyi uyandırmaya kıyamadı. Bir müddet onu şefkatle seyretti. Uyanmayacağını anlayınca kedinin yattığı yeri kesti. O hâliyle kalkıp namaza gitti. Geldiğinde kedi uyanıp oradan gitmişti. Kesik parçayı paltosuna tekrar dikti. Öyle ki, kesildiği yer hiç belli değildi...
Seyyid Ahmed Rıfâî hazretlerine, sıkıntı içinde dertli, ihtiyâcı olanlar gelirler, ondan duâ isterlerdi. Ayrıca ihtiyaçlarının karşılanması için kendisine gelenlere, mürekkep kullanmadan, parmağıyla kâğıda bâzı şeyler yazıp verirdi. Allahü teâlânın izniyle hâcetleri, istekleri hâsıl olurdu...
Bir kimse Seyyid hazretlerine hâcetinin hâsıl olması için geldi. O da parmağıyla yazdığı bir kâğıdı ona verdi. Aradan bir hayli zaman geçtikten sonra o kimse, tecrübe için aynı kâğıdı tekrar getirip, Seyyid hazretlerine hâcetini anlatıp; Efendim! Bu kâğıda bir duâ yazar mısınız? dedi. O da; Bu kâğıda daha önce bir kerre yazı yazılmış. Bir daha yazarsak, yazılar birbirine karışır, okunmaz hâl alır buyurdular.

BU DÜNYÂ FÂNÎDİR...



Fıkıh âlimlerinden Yûsuf Ebû Zekeriyyâ, Ahmed Rıfâî hazretlerini ziyâret için Ümmü Ubeyde kasabasına gitti. Seyyid hazretleri, binlerce kişiye câmide vâzü nasîhat veriyordu. Nasîhat ederken, cemâat arasındaki âlimler, kendisine pekçok suâller sordular. Sorulan suâller pek zor, anlaşılması ve cevaplarını vermek güçtü. Seyyid hazretleri her sorunun cevâbını ânında en ince teferruâtına kadar açıklıyordu. Ne kadar sorulduysa, hepsine cevap verdi. Yûsuf Ebû Zekeriyyâ dayanamayarak, suâl soranlara;
Yeter artık. Ne kadar sorarsanız sorunuz, hepsine cevap verileceğini anladınız dedi. Bu söz üzerine Seyyid Ahmed Rıfâî, tebessüm edip; Ey Ebû Zekeriyyâ! Dünyâ fânîdir. Bırakınız ben hayatta iken sorsunlar buyurdular. Bu dünyâ fânîdir buyurduğunda, binlerce cemâat fevkalâde heyecâna kapıldı, içlerinden beş kişi orada vefât etti. Orada hazır bulunanlar içinden, ibâdetlerini tam yapmayan binlerce kimse tövbe edip doğru yola geldi.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
İnsanın okumaktan gâyesi</label>

Ahmed Mesûhî, Bağdatta yetişen evliyânın meşhûrlarındandır. Doğum târihi bilinmemektedir. 893 (H.280) senesinde vefât etti. Evliyânın meşhurlarından Sırrî Sekâtî ile sohbet etmiştir...

KALBİN, İLİM İLE TAMİRİ...

Ahmed Mesûhî, sohbetlerinde büyük zatlardan naklederek buyurdu ki:
İlim isteyen ilk önce nefsini kötü ahlâk ve huylardan temizlemelidir. Çünkü ilim öğrenmek, kalbi îmar etmekle olur. Âzâların vazîfesi olan namaz, nasıl necâsetten temizlenmeden olmuyorsa, kalbin ilim ile tâmiri de, ancak kalbi her türlü kötü sıfat ve vasıflardan, fena huylardan temizledikten sonra olur.
İkinci olarak dünyâ meşgûliyetlerinden alâkayı kesmelidir. Zîrâ dünyâ meşgalesi insanı ilimden alıkoyar. İnsan bir anda iki şeyle meşgûl olamaz.
Üçüncü olarak hocaya karşı kibirli olmamalı ve ona ukalâlık etmemelidir. Bilhassa hastanın tabibe teslim olduğu gibi hocaya teslim olmak lazımdır.
Dördüncü olarak ilmin başında ister bu ister öteki dünyâ için olsun âlimlerin ihtilaflarına kulak asmamalıdır. Çünkü bu zihni zorlar doğru düşünceden uzaklaştırır. Meseleler idrâk edilmez olur.
Beşinci olarak, insanın okumaktan gâyesi kalbini kötü huylardan temizleyip, fazîletlerle süslemek, gelecekte ise Allahü teâlâya yakın olmak ve yakınlık mertebesine kavuşmak olmalıdır. Bilgisiyle; riyaset, servet, makamı, düşük adamlarla mücâdele ve akranlarına üstünlük gâyesi göstermemelidir...


EN KIYMETLİ SERMAYE!..


Şunu iyi bilin ki, insanlar bu âlemde yolculuk hâlindedirler. Onların ilk konakları beşik, sonuncusu ise kabirdir. Hakîkî vatan, ya Cennet veya Cehennemdir. İnsanın ömrü, sefer mesâfesini teşkil eder. Yıllar konak yerleri, aylar fersahlar, günler kilometreler, nefesler metrelerdir. Yapmış olduğu iyilik, tâat ve ibâdetler azığıdır. Ömrünün en kıymetli sermâyesi vakitleridir. Şehveti ve şehevî arzuları, yolunu kesen eşkıyâdır. Kazancı ve kârı; Cenneti ve oradaki ebedî nîmetleri elde etmek, Allahü teâlânın rızâsına ve cemâline mazhar olmaktır. Zarar ise; Cehennemde çeşitli azaplara mâruz kalmak, Allahü teâlânın rahmet ve cemâlinden uzaklaşmaktır...
Ahmed Mesûhî vefat etmeden evvel buyurdu ki:
Kime istemeden helâl bir şey verilir de muhtaç olduğu hâlde kabûl etmezse, Allahü teâlâ o kimseyi almadığı şeyin benzerini istemeye muhtaç eder.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Âlime dil uzatmaktan sakın!</label>

Ali Mahallî hazretleri Mısır evliyâsındandır. Hayâtı hakkında fazla bilgi yoktur. 1495 (H.901) senesinde Kâhirede vefât etti. İlim ve irfân sâhibi olup, Allahü teâlânın sevgili kullarından idi. Çok kerâmetleri görüldü. Geçimini kendi temin ederdi. Kurutulmuş balık, kavun, karpuz, hurma, yâsemin ve gül satardı...

ALTIN OLAN KURŞUNLAR!..


Bir gün Ali Mahallî hazretlerine bir talebe gelip, çok muhtâc olduğu için bir şeyler istedi. O da; Bulabildiğin kadar bana kurşun getir! buyurdu. Talebe, kurşunu bulup getirdiğinde; O kurşunu ateşe at, erit! buyurdu. Talebe denileni yaptı. Kurşun eridikten sonra, Ali Mahallî yerden bir mikdar toprak alıp onun üzerine ekti. Sonra da Bismillâh deyip, onu salladı. Kurşunun altın kesildiği görüldü ve onu ihtiyaç sâhibi talebeye verdi...
Dimyatın ileri gelenlerinden birisi, Ali Mahallî hazretleri hakkında ileri geri konuşup kötüledi. Üstelik haber de gönderip, onu imtihân etmek istedi. Bunun üzerine Ali Mahallî, o tarafa dönüp baktı. Çok geçmeden o kişinin ölüm haberi geldi...
Bu mübarek zat, talebelerine şöyle nasîhat ederdi: Din âlimlerine dil uzatmaktan sakının. Çünkü onlar, Allahü teâlânın isim ve sıfatlarının kapıcılarıdır. Velîleri inkârdan sakının. Zîrâ onlar, Allahü teâlânın zâtının kapıcılarıdır...



KENDİNİZE YAKIŞANI YAPIN!


Bir şey yapmak istiyorsanız, size yakışanı yapın. İnsanlar, bir şey vermediğiniz için sizi cimrilikle itham etmesinler, bu yüzden size karşı çıkmalarına meydan vermeyin. Çünkü velî olmanın şartlarından biri de şudur: Bu gibileri, yanlarında bin dinar olsa da bunu bir fakire verseler, verdikleri paranın onların nazarındaki kıymeti, toprak üzerinde bulunan bir çakıl taşından daha kıymetsizdir...
Şâyet biriniz kendisini ilâhî huzurla hissederse, yalnız kendi nefsi için duâ etmemeli, başkası için de himmet ve gayretini esirgememelidir. Yapacağı duâların çoğu mümin kardeşleri için de olmalıdır...
Şuna yemin ederim ki, talebeler, Allahü teâlânın dünyâyı yarattığı günden yok edeceği güne kadar, hocalarının huzûrunda kor bir ateş üzerinde otursalar, doğru yola girmeleri için yol gösterip engelleri ortadan kaldıran hocalarının haklarını ödeyemezler....
Ali Mahallî hazretleri, vefatına yakın şunları söyledi:
Dünyâda Allahü teâlâdan hayâ edenleri, Allahü teâlâ kıyâmet gününde azarlamaktan ve gazab etmekten hayâ eder.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Kalbin anahtarı!..

</label>

Ahmed Hammâmî hazretleri, büyük velîlerdendir. Doğum târihi ve yeri bilinmemektedir. 1608 (H.1017) senesinde Halepte vefât etti. Bir meclis kurup, insanlara, Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını bıkmadan anlattı. Her sınıftan insan gelerek derslerini dinleyip istifâde ettiler. Şöyle anlatılır:

KANDİLİN YAĞI BİTTİ!..

Hocası Ebül-Vefâ Alvânî, Ahmed Hammâmîye, mescidin kandillerine yağ koyması için, içinde yağ olan odanın anahtarlarını vermişti. Ahmed Hammâmî de, kandillerdeki yağ bittikçe, ihtiyaç mikdârı yağı Besmele ile koyardı. Uzun zaman bu vazîfeyi sürdürdü. Bir gün çekemeyen biri; Ahmed bu vazifeyi yapamıyor diyerek hocasına şikâyette bulundu. Bunu işiten Ahmed Hammâmî, hocasına gidip, bu vazîfeden affedilmesini arz etti ve odanın anahtarını teslim etti... Aradan bir hafta geçti. O hasetçi kimse yağın bittiğini söyledi. Ebül-Vefâ; Sübhânallah! Bereket Ahmedin elinde idi. Anahtarlar onda olsaydı, o yağ senelerce yeterdi buyurdu.
Ahmed Hammâmî hazretleri, vefatına yakın bir sohbetinde buyurdu ki:
Kim hesapsız Cennete girmek isterse, vakitlerini Allahü teâlânın beğendiği şeylerle geçirsin. Kim âhirette, hasenât kefesinin ağır gelmesini isterse, vakitlerinin çoğunu ibâdet ve tâatle geçirsin. Kim sâlih bir amel işler, sonra da günâh işlerse, onun durumu tehlikelidir. Fakat ümit kesilmiş de değildir. Af, Allahü teâlânın keremindendir. Umulur ki, Allahü teâlâ onu affeder.
Zannetmeyin ki, güneşin ve ayın seyrinden maksat, sıralı ve düzenli bir hesaptır. Gölgenin, nûrun ve yıldızların yaratılmasından maksat, sâdece insanların dünyâ işlerinde yardımcı olmak içindir. Bilakis insanların, vakitlerini ve zamanlarını onlar vâsıtasıyla bilip, âhiret ticâreti ve tâatlerle meşgûl olmaları içindir...

DİL, ŞÜKRETMEK İÇİNDİR!



Dil; şükretmek içindir. Rabbini bilen, dilini gıybet için kullanmaz. Kulak; Kurân-ı kerîm ve nasîhat dinlemek içindir. Bâtıl ve boş sözler için değildir. İki göz; Allahü teâlânın kudret ve sanatını görmek içindir. Eşin dostun ayıbını görmek için değildir.
Cenâb-ı Hak kulunu yoktan var etti. Eline cömertlik, başına da secde kâbiliyeti verdi. Aksi takdirde, ne el cömertlik, ne baş secde edebilirdi.
Dil ile kulak, kalbin anahtarıdır. Dil söylemeseydi, gönüllerin esrârı gizli kalırdı. Kulak iyi bilgileri duymasaydı, insan nasıl bilgi sâhibi olurdu?..
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Kabir ehlinden istifâde etmek!..</label>

Ali Ferâhî hazretleri, meşhûr velîlerdendir. On dördüncü asırda yaşamış olup, doğum ve vefât târihleri belli değildir. Babası Ferre şehri vâlisi idi. Tasavvufta evliyânın meşhûrlarından Şeyh Rükneddîn Alâüddevlenin derslerinde ve sohbetlerinde yetişip kemâl buldu...

BANA ŞEFÂAT ET! DEMEK

Ali Ferâhî hazretleri, vefatına yakın buyurdu ki:
Çok kimse kabir ehlinden istifâde edildiğine inanmıyor. Ölü yardım yapamaz diyenlerin, ne demek istediklerini anlayamıyorum. Duâ eden, Allahü teâlâdan istemektedir. Duâsının kabûl olması için, Allahü teâlânın sevdiği bir kulunu vâsıta yapmaktadır. Yâ Rabbî! Kendisine bol bol ihsânda bulunduğun bu sevgili kulunun hâtırı ve hürmeti için bana da ver demektedir. Yâhut, Allahü teâlânın çok sevdiğine inandığı bir kuluna seslenerek; Ey Allahın velîsi, bana şefâat et! Benim için duâ et! Allahü teâlânın dileğimi ihsân etmesi için vâsıta ol demektedir. Dileği veren ve kendisinden istenilen, yalnız Allahü teâlâdır. Velî, yalnız vesîledir, sebeptir. O da fânîdir, hiçbir şey yapamaz. Tasarrufa gücü, kuvveti yoktur. Böyle söylemek, böyle inanmak şirk olsaydı, Allahtan başkasına güvenmek olsaydı, diriden de duâ istemek, bir şey istemek yasak olurdu. Diriden duâ istemek, bir şey istemek dînimizde yasak edilmemiştir. Hattâ müstehâb olduğu bildirilmiştir. Her zaman yapılmıştır. Buna inanmayanlar, öldükten sonra kerâmet kalmaz diyorlarsa, bu sözlerini isbât etmeleri lâzımdır...

KİMİNE DUÂ, KİMİNDEN YARDIM...



Evet, evliyânın bir kısmı öldükten sonra, âlem-i kudse yükseltilir. Huzûr-i ilâhîde her şeyi unuturlar. Dünyâdan ve dünyâda olanlardan haberleri olmaz. Duâları duymazlar. Bir şeye vâsıta, sebeb olmazlar. Dünyâda olan, diri olan evliyâ arasında da böyle meczûblar bulunur. Bir kimse, kerâmete hiç inanmıyor ise, hiç ehemmiyeti yoktur. Sözlerini isbât edemez. Kurân-ı kerîm, hadîs-i şerîfler ve asırlarca görülen, bilinen olaylar, onu haksız çıkarmaktadır...
Resûlullah efendimiz kabir ziyâret ederken, mevtâya selâm verirdi. Mevtâdan bir şey istemeyi hiç yasak etmedi. Ziyâret edenin ve ziyâret olunanın hâllerine göre, kimine duâ edilir, kiminden yardım istenir. Peygamberlerin kabirde diri olduklarını her Müslüman bilir ve inanır...
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Çocuklarını nazlı yetiştirme!

</label>

Kınalızâde Ali Çelebi, Osmanlı âlim ve evliyâlarının en meşhûrlarındandır. Tefsîr, hadîs, fıkıh âlimidir. 1516 (H.916) senesinde Ispartada doğdu. Anadolu ve Rumelinin çeşitli şehirlerinde kâdı ve kâdıasker olarak vazîfe yaptı. 1571 (H.979) senesinde Edirnede vefât etti...

ÖĞRENDİĞİYLE AMEL ETMELİ

Edirnede, Bursada, Kütahyada, İstanbulda Medreselerde müderrislik görevlerinde bulunan Kınalızâde Ali Çelebi, Şam, Kahire, Bursa, İstanbul kadılığı, 1571de Anadolu kâdıaskerliği yaptı. Arapça, Farsça, edebiyât, tefsîr ve hadîs ilminde emsâlsizdi. Fen ve hikmet ilminde de iyi yetişmişti. Ayrıca felsefeyi de incelemiş, fakat felsefecilerin bozuk fikirlerine kapılmamıştır. Ahlâk ilmi üzerine çalışmış, bu hususta yazılan eserleri inceleyip, İslâm ahlâkını esaslı bir şekilde yazmıştır. Derslerinde, sohbetlerinde, vaazlarında, nasîhatlerinde devamlı bu konuları işlemiştir...
Kınalızâdenin, talebelerine vasiyeti şöyledir:
İnsanın hakîkî saâdete kavuşması iki şeyle gerçekleşir: Birincisi; doğru bir îtikâda yâni Ehl-i sünnet îtikâdına sâhib olmak. İkincisi; sahîh amelleri yapmak ve güzel ahlâka sâhib olmak. Bunları elde etmek için de, önce bunları iyice öğrenmek, sonra da öğrendikleriyle amel etmek lâzımdır. Îtikâd mahalli olan kalp; bâtıl, bozuk inançlarla dolmuşsa ve âdî, kötü huylarla kirlenip kararmışsa, insan, fazîlet sâhibi olan ve saâdete kavuşan kimselerin derecesine yükselmekten son derece uzaktır. Böyle kimselerin kalbleri, ulvî âlemin feyzlerine kapalıdır...


ZÎNET KADINLARA MAHSUSTUR!


Süt emzirmek devri bittikten sonra çocuğun terbiyesiyle meşgûl olmalı, yavaş yavaş güzel hâlleri ve ahlâkı telkin etmeli, fenâ fiillerden menetmelidir... Çocukların yanında dâimâ hayırlı ve sâlih adamları medhetmeli, övmeli, kötü ve şerir kimseleri de zemmetmeli, kızmalı ki, çocuk şerden kaçınsın ve hayrâta rağbet etsin. Erkek çocukların süslenmeye meyletmemesi lâzımdır. Süs ve zînetin kadınlara mahsus olduğunu bilmelidir...
Evlâdı, çocukluk vaktinde dâimâ nefis taamlar, yiyecekler ve leziz içecekler ile büyütmemeli, bâzan kuru ekmekle de doyurmalıdır. Aşırı derecede nâzperverlik, sultan ve ümerâ evlâdına bile lâyık değildir...
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Genç şehîd: Ahmedullah


</label>

Ahmedullah hazretleri; evliyânın büyüklerinden meşhûr İslâm âlimi Muhammed Senâullah-ı Pânipütî hazretlerinin büyük oğludur. Hazret-i Osmanın soyundandır. Doğum târihi bilinmemektedir. 1784 (H.1198) de Hindistanda, Pânipûtta vefât etti...


BABASINDAN ÖNCE VEFAT ETTİ

Ahmedullah hazretleri, önce babasından ve diğer âlimlerden ilim öğrendi. Bu hususta büyük gayretler gösterdi. Tasavvufta Mazhâr-ı Cân-ı Cânân hazretlerinin derslerinde ve sohbetlerinde yetişti. Kalbin temizlenmesinde ve insanın olgunlaşmasında büyük tesiri ve faydası olan Lâ ilâhe illallah zikrini çok yapardı. Tasavvufta kemâle erdikten sonra, hocası ona icâzet vererek insanlara rehberlik etmekle vazîfelendirdi. İnsanların, Peygamber efendimizden naklen bildirilen ve doğru îtikâd olan Ehl-i sünnet îtikâdını öğrenmelerine ve dînin emirlerine uymalarına vesîle olmuştur. Bu hususlarda rehberlik yapmıştır...
Babası Senâullah-ı Pânipütî büyük bir tefsîr âlimi olup Tefsîr-i Mazherî adında on cildlik çok kıymetli bir eseri vardır. Oğlu Ahmedullah kendisinden önce vefât etmiştir. Vefât ettiğinde 30 yaşında idi. Bu hususta şöyle buyurmuştur: Oğlum öleli otuz sene oldu. Bu oğlumu çok severdim. Allahü teâlâ sevdiği kullarına gayretinin çokluğundan, gönüllerinde kendi muhabbetinden başka sevgi bulundurmayı istemez. Bunun için bu oğlumu dünyâdan aldı. Kalbimde Allah sevgisinden başka sevgi bırakmadı.


NE MUTLU BANA Kİ...



Hocası Mazhâr-ı Cân-ı Cânân hazretleri Ahmedullaha yazdığı bir mektubunda şöyle buyurmuştur: Bugüne kadar size teveccühde kusur olmadı. Bundan sonra da olmayacaktır. Her gün ilerlemektesiniz. Kemâlât-ı risâletin tecellîleri zaman zaman görünüyor. Sabah ve akşam irşâd halkası yapmanıza çok sevindim. Ümidim arttı. Allahü teâlâ iki cihân futûhatı ihsân eylesin.
Ahmedullah hazretleri, çok kuvvetli ve cesur idi. Kafirlerle cihâd etmiştir. Bir defâsında bir grup eşkıyâ, hizmetçisini çevirip eşyâsını almıştı. Durum arz edilince peşlerinden gidip yirmi atlı eşkıyâyı yenerek eşyâları geri almıştır. Fakat bu hadiseden sonra düşmanları bir fırsatını kollayıp onu tenha bir yerde kıstırdılar ve şehid ettiler. Şehid olurken şöyle dedi:
Ne mutlu bana, büyüklerime kavuşuyorum...
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri