Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Amr bin Cemuh (radıyallahü anh)</label>

Medine cömertlerinden, karakter sahibi bir zat idi...Musab bin Umeyrin (radıyallahü anh) Medineye davetçi olarak gelmesinden kısa bir zaman sonra insanların birçoğu iman ettiler. O sırada altmış yaşını geçmiş olan Amr bin Cemuhun oğulları Muavvez, Muaz, Hallad ve eşi Hind de ondan gizli bir şekilde iman ettiler. Nihayet Amr bin Cemuh da yaşı altmışı geçtiği halde iman etti.
Bir ayağı felçli idi...
Uhud Savaşı için üç oğlu gibi Amr bin Cemuh da cihad için hazırlanmaya başladı. Halbuki Amr (radıyallahü anh) o anda çok yaşlı ve bir ayağı tamamen felç idi. Bu yüzden çocukları onun mazur olduğunu anlatıp cihada katılmamasını istediler. Bunun üzerine baba oğullarını şikayet için Resulullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) huzuruna çıktı ve:
-Ya Resulallah, oğullarım ayağımı bahane ederek beni bu hayırlı işten alıkoymak istiyorlar. Vallahi ben topallığımla cennete girmek istiyorum, dedi.
Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) oğullarına;
-Ona engel olmayın. Herhalde Allahü teâlâ ona şehidlik verecek, buyurdu.


Ben cenneti istiyorum
Ordunun hareket vakti gelince Amr (radıyallahü anh) hiç dönmeyecekmiş gibi hanımıyla helallaştı ve sonra kıbleye yönelip şöyle dua etti:
Allahım! Bana şehidlik ver. Beni şehidliği kaybetmiş olarak aileme döndürme.
Savaşın kızışıp müşriklerin Resulullahı (sallallahü aleyhi ve sellem) kuşattığı sırada o tek ayağı üzerinde sıçrayarak cihada devam ediyordu... Oğlu Halladla beraber Resulullahı (sallallahü aleyhi ve sellem) koruyan müminlerin ön safında çarpışırken bir taraftan da:
-Ben cenneti istiyorum, ben cenneti istiyorum, diyordu.


İkisi de şehid oldu...
Derken oğluyla birlikte şehid olup çok arzuladıkları cennet nimetlerine kavuştular...
Peygamber Efendimiz, Amrın cesedi yanından geçerken buyurdu ki:
Ben onu Cennette sağlam ayaklarla yürürken görür gibiyim...
Ve onu oğluyla birlikte aynı kabre defnettiler...
 
Dıhye-i Kelbî (radıyallahü anh)</label>

Dıhye-i Kelbî hazretleri, Eshab-ı kiramın büyüklerindendir ve Bedir dışındaki bütün harplere katıldı. Geç îmâna geldi. Zengin tüccâr idi. Müslümân olmadan önce de Resûlullahı sever, uzaktan geldikçe hediyye getirirdi. Müslümân olunca, Resûlullah çok sevindi. İyi Rumca bilirdi. Rum devletine sefîr olarak gönderildi. Yermük ve Şâm savaşlarında bulundu. 50 [m. 670] senesinde vefât etti...Kabilesinin reisi idi...
Dıhye-i Kelbî ticâretle meşgul olup, çok zengindi. Kabîlesinin reisiydi. Müslüman olmadan önce de Resûlullah efendimizi severdi. Ticaret için Medîneden ayrılır, her dönüşünde Resûlullahı ziyâret eder ve hediyeler getirirdi. Fakat Peygamberimiz bunlara kıymet vermez ve;
Yâ Dıhye, eğer beni memnun etmek istiyorsan îmân et! Cehennem ateşinden kurtul buyurur, onun îmân etmesini isterdi. Dıhye ise, zamanı olduğunu söylerdi. Peygamber efendimiz onun hidâyet bulması için duâ ederdi.
Bedir Gazâsından sonra bir gün Cebrâil aleyhisselâm, Dıhyenin îmân edeceğini Resûlullaha haber vermişti. ?mânla şereflenmek için huzuru saâdetlerine girince, Resûlullah efendimiz üzerindeki hırkasını Dıhyenin oturması için yere serdi. Dıhye-i Kelbî, Resûlullah efendimize hürmeten Hırka-i saâdeti kaldırıp, yüzüne gözüne sürdükten sonra, başının üzerine koydu. Resûlullahın duâları bereketiyle kalbinde îmân nûru doğmuş ve öylece Resûlullaha gelmişti.
Cebrâil aleyhisselâm çok defa Resûlullahın huzuruna, onun sûretinde gelirdi. Resûlullah efendimiz, Ümeyyeoğullarından üç kimseyi üç kimseye benzetti ve buyurdu ki:
Dıhye-i Kelbî Cebrâile, Urve bin Mesûd-es-Sekâfi ?sâya, Abdülüzzi ise Deccâla benzer...


Güzeller güzeline kavuştur!
Bedir Gazâsı dışındaki Resûlullahın bütün gazvelerine iştirak eden Hz. Dıhye, Hz. Ebû Bekirin hilâfeti zamanında Suriye seferine katıldı. Hz. Ömer zamanında Yermük Savaşında bulundu. Şam seferlerine katıldı. Şamın fethinden sonra oraya yerleşti ve Muzzede oturdu. Hz. Muaviye zamanında, Şamda 672de vefât etti.
Vefat ederken buyurdu ki: Yâ Resulallah! Zatınıza kavuşmak ne güzel! Ey can emanetini alan melek, gel de beni güzeller güzeline kavuştur!..
 
Ebû Eyyûb el-Ensârî(radıyallahü anh)</label>

Ebû Eyyûb el-Ensârî hazretleri, Eshâb-ı kirâmın büyüklerindendir. Peygamber efendimizin mihmândârı, yâni Mekke-i mükerremeden Medîne-i münevvereye hicret ettiği zaman, Resûlullahıı evinde misâfir eden sahâbîdir. İsmi, Hâlid bin Zeyd olup, künyesi Ebû Eyyûbdur. Türkiyede Eyyûb Sultân olarak tanınır.Ebû Eyyûb-i Ensârî hazretlerinin, Peygamberimiz için, her gün bir sofra hazırlamak âdetiydi. Bu izzet ve ikrâmıyla derecesi çok yükseldi... İstanbula gelen ordu...
Hicretten 52 yıl sonra, İstanbul üzerine sefer açıldı. Mısırdan, Şamdan, Arabistanın her yerinden ordular geldi. Çünkü, Resûl-i ekrem efendimiz buyurmuşlardı ki:
(İstanbul elbette fetholunacaktır! Onu fetheden emîr, ne güzel emîr; onun askeri, ne güzel askerdir.)
İşte bu methedilen, övülen askerler arasına katılmak arzûsuyla Müslümanlar, akın akın İstanbulun fethine koştular...
O sırada, Hz. Ebû Eyyûb rahatsızdı. Fakat cihâd haberlerini duyduğunda, heyecanla doğruldu. Hele İstanbul gazâsını işitince, gözleri parladı. Hazırlıklara başladı. Yakınları dediler ki:
Yâ Ebâ Eyyûb! 70 yaşını geçtin. Üstelik hastasın. Bu sefer ise, uzun ve tehlikelidir!
Hz. Eyyûbun cevabı tereddütsüz ve kesin oldu:
Cihâd ve gazâyı terk etmek, daha tehlikelidir.
Sevgili Peygamberimizin Medîneye gelişlerinden yarım asır sonra, sevgili arkadaşları da İstanbul önlerine geldiler. Kalın surlar dibinde Ebû Eyyûb hazretleri, vefât etmek üzeredir. Güçlükle konuşmaktadır:
Mücâhidlere selâm söyleyiniz. Onlara Resûl-i Kibriya Efendimizden duyduğum şu mübârek sözleri bildiriniz: Her kim, Allaha şerîk koşmadan, rûhunu teslim ederse; cenâbı Hak da onu, Cennetine koyar.


Racül-i sâlih...
Etrafındaki gâzi ve askerler, gizli gizli ağlıyorlardı. Ak sakallı gâzi, son bir gayretle şunları fısıldadı:
Sizlere vasiyetim olsun: Öldükten sonra cesedimi, burada bırakmayın! Gâzilerin girebildikleri, en uzak yere götürün! Bizans topraklarının, İstanbula en yakın noktasına defnedin. Zîrâ Peygamber efendimiz; Kostantiniyyede kalenin yanında bir racül-i sâlih defnolunacaktır buyurmuştu.
Ertesi gün büyük Sahâbî, şehâdet kelimeleri arasında temiz rûhunu, yüce Allaha teslim etti. Sevgili Resûlullaha kavuştu.
Ne mutlu bizlere ki; Resûlullah efendimize ev sahipliği yapan Ebû Eyyûb hazretleri; şimdi de bizlere ev sahipliği yapmaktadır..
 
Âmir bin Füheyre (radıyallahü anh)</label>

Âmir bin Füheyre hazretleri, Tufeyl bin Abdullahın çobanıydı. Nice yıllar her şeylerini kaybedip, insanlıklarını unutmuş kimselere hizmet etti. Nihayet İslam güneşi her tarafa yayılırken o da Müslüman olmakla şereflendi. Bu yüzden çeşitli işkencelere mâruz kaldı. Bilâl-i Habeşî ile birlikte ağır işkencelere uğratılmış, kızgın güneş altında saatlerce bekletilmişti. Bütün bu eza ve cefaya rağmen îmânından zerre kadar tavîz vermemiş, hak dînden geri dönmemişti... Günleri böyle işkence ile geçerken imdadına Hz. Ebû Bekir, yetişmiş ve onu satın alarak âzâd etmiştir. Hicret arkadaşı olduO günlerde müşrikler iyice azıttılar. Müslümanlara her türlü işkenceyi, ezâ ve cefâyı yapmaktan geri durmadılar. Nihâyet ilâhî izin geldi... Resûlullah efendimiz, en yakını Hz. Ebû Bekir ile Mekke-i mükerremeden Medîne-i münevvereye hicret edeceklerdi. Bu emirle iki sâdık dost yola çıktılar. Sevr Mağarası önüne geldiklerinde Mekke çalkalanmakta, her taraf aranmaktaydı. Resûlullaha yardımcı olanın canı tehlikedeydi.
Bütün bunlara rağmen Âmir bin Füheyre hazretleri, Hz. Ebû Bekire âit sütlü davarları uygun vakitlerde mağaranın önüne getirdi. Peygamber efendimiz ve Hz. Ebû Bekirin yiyecek ve içeceğini temin etti. Böylece onlarla beraber hicret etme şerefine de kavuştu.
Resûlullah efendimiz, Mekkeden Medîneye hicret eden Müslümanları birbirine kardeş yaptığında, Âmir bin Füheyreyi de Ensârdan Hâris bin Evs ile kardeş yaptı.


Vallahi kurtuldum!
Hicretin 4üncü senesinde Necdliler, Sevgili Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek kendilerine din öğretecek muallimler istediler. Onlar da Eshab-ı Kiramdan 70 kişiyi oraya gönderdiler. Fakat bu bir tuzaktı! Eshab-ı Kiram, Bir-i Mâûneye geldiğinde müşriklerin saldırısına uğradı ve Amr bin Ümeyye haricinde hepsi şehid oldu.
Onlardan biri olan Âmir bin Füheyre, Cebbar bin Selma tarafından şehid edilmişti. Cebbar, mızrağını her sapladığında Hz. Âmir; Vallahi kazandım, kurtuldum! diyordu. Ruhunu teslim ettiğinde de mübarek cesedinin göğe yükseldiğini gördü.
Bu hadise Cebbar üzerinde büyük bir tesir bıraktı ve daha sonra o da imanla şereflendi...
 
Cabir bin Abdullah (radıyallahü anh)</label>

Cabir bin Abdullah hazretleri, Ensâr-ı kirâmın büyüklerindendir. İkinci Akabe anlaşmasında babası ile idi radıyallahü teâlâ anhümâ. Bedir ve Uhudda küçük idi. Diğer onsekiz gazâda bulundu. Ömrü sonunda gözlerine perde geldi. Yezîdin kumandasındaki ordu ile İstanbul muhâsarasında bulundu. 77 yılında 95 yaşında vefât etti. Medînede medfûn olduğu (Mevduâtül-ulûm) 648inci sahîfede yazılıdır. (Koca Mustafâ Pâşanın yaptırdığı câmi ve türbe, başka Câbir için olsa gerektir.) Medinedeki son sahabi!Hz. Câbir Medinede ölen son sahabidir. Hadis, tefsir ve fıkıhta önemli bir yeri vardır. Mütteki veya facir, herkesin Cehennemden geçeceğini, fakat ateşin müttekileri yakmayacağını, Allahın onları ateşten kurtaracağını bildirerek, Meryem suresinin on yedinci ayetini tefsir etmiştir. Yine şu hadîs-i şerifleri de o bildirmiştir:
(İnsanlar Allahın dinine fevc fevc girdiler, ondan fevc fevc çıkacaklar.)
(Benden evvel hiçbir kimseye verilmedik beş şey bana verilmiştir: Bir aylık yola kadar (düşmanlarımın kalbine) korku salmak ile zafere erdim. Yeryüzü bana mescid kılındı. Onun için ümmetimden namaz vakti gelip çatmış her kim olursa olsun namazını kılıversin. Ganimet bana helâl edildi. Halbuki benden evvel kimseye helâl edilmemiştir. Bana şefaat verildi. Bir de her peygamber özellikle kendi kavmine gönderilirken ben bütün insanlara gönderildim.)


Vefatı yaklaştığında...
Cabir bin Abdullahın cenaze namazını, Medine Valisi olan Eban bin Osman kıldırdı. Vefatından önce şu hadis-i şerifi nakletti:
(Allahü teâlâ benim ümmetime ramazân-ı şerifte beş şey ihsan eyledi ki, bunları hiçbir peygambere vermemiştir. Bunlar:
1. Ramazanın ilk gecesi Allahü teâlâ müminlere rahmet eder. Rahmetle baktığı kuluna hiç azab etmez.
2. İftar zamanında oruçlunun ağız kokusu, Allahü teâlâya her kokudan daha güzel gelir.
3. Melekler ramazanın her gece ve gündüzünde, oruç tutanların af olması için dua ederler.
4. Ramazan-ı şerifte Allahü teâlâ oruç tutanlara, ahirette vermek için cennette yer tayin eder.
5. Ramazan-ı şerifin son günü, oruç tutan müminlerin hepsini affeder.)
Daha sonra Kelime-i şehadeti söyleyerek ruhunu teslim etti...
 
Abdullah bin Ömer (radıyallahü anh)</label>

Abdullah bin Ömer hazretleri, Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden olup, dört büyük halîfeden Hz. Ömerin oğludur. İlk îmâna gelenlerdendir. Babası îmân ile şereflenince, o da küçük yaşta Müslüman oldu...Küçük yaştan itibaren Peygamber efendimizle beraber bulunan Hz. Abdullah, Eshâb-ı kirâm içinde en çok hadîs-i şerîf nakledenlerden oldu. Ayrıca, yaratılış olarak üstün hâllere sahip olduğundan ve Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) hizmeti ile şereflenip, uzun zaman sohbetlerinde bulunduğundan, bütün ilimlerde mâhir oldu... Baba sözü tuttu...
Yaşı küçük olduğu için Bedir ve Uhud Gazalarına Hz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) tarafından katılmasına müsaade edilmeyen Hz. Abdullah, onsekiz yaşlarında iken Hendek Gazvesine ve daha sonra Hz. Peygamber zamanında meydana gelen bütün savaşlara katıldı. Mekkenin Fethinde, Mûte Savaşında, Tebük Seferinde ve Vedâ Haccında bulundu.
Abdullah bin Ömer, İslâm devleti bünyesinde meydana gelen anlaşmazlıklarla ortaya çıkan ve birbirleriyle mücadele eden gruplara karışmadı, tarafsız kaldı ve devlet kadrolarında vazife almadı. Zira oğlunu hilâfete aday göstermesini tavsiye eden sahâbelere Hz. Ömer: Bir evden bir kurban yeter demişti. Babasından sonra başa geçecek halifeyi seçmeye görevli olan şûrâya sadece müşâvir olarak katıldı. Hz. Ömer oğluna şûrâya katılmasını ancak aday olmamasını tavsiye etmişti...
Harâm ve şüphelilerden sakınmakta, dünyaya düşkün olmamakta örnek durumda olan bu mübarek zat, her işte çok araştırıcı, inceleyici ve dikkatliydi. Çok cömert olup, ikrâm etmeyi çok severdi. Akşam yemeklerini, yalnız yediği hiç vâki değildi. Mutlaka misâfir arar bulurdu...


Üç şeye hayıflanıyorum
Hac mevsiminde adamın biri ucu zehirli bir mızrak ile Abdullah bin Ömeri ayağından yaraladı. Vücûdu zehirlendi. Bu zehirlenme vefatına sebep oldu. Bir rivâyete göre yukarıda söylediğimiz gibi bu yaralama Haccac bin Yusufun bir tertibi idi.
Said bin Cübeyr hazretleri anlatır:
İbn-i Ömerin vefat anı geldiğinde dedi ki:
-Dünyada yalnız şu üç şeye hayıflanıyorum. Sıcak ve uzun günlerin susuzluğu (oruç), gecelerin zorluklarına katlanmamak ve başımıza inen şu bagi (asi) Haccac ordusu belasına karşı savaşmamak!..

]
besmel.gif


besmel.gif
 
Ammâr bin Yâser (radıyallahü anh)</label>

Ammâr bin Yâser, müşriklerin korkunç işkencelerine düçar olan ilk sahabilerdendir... Resulullah efendimizin Erkam bin Ebil-Erkamın evinde bulunduğu sırada Süheyb-i Rûmî, Hz. Peygamber efendimize giderek Müslüman oldu. Suheyb, yakın arkadaşı Ammarı da Allah Resulüne götürüp onun da Müslüman olmasını sağladı. Ammâr, Resulullahın huzurundan çıktıktan sonra evine gelip, anne ve babasına da İslâmı anlattı. O gün onlar da iman ettiler... İslâmın ilk şehitleri...Ammâr hazretleri Resulullahı gördüğüm zaman etrafında beş köle, iki kadın ve Ebû Bekir (radıyallahü anh) vardı buyurmuştur...
Hz. Ammârın annesi Sümeyye Hatun ve babası Yâser ilk şehitlerdir. Bu itibarla Ammâr âilesinin İslâm tarihindeki mevkii çok büyüktür. Hz. Ammâr, anne ve babasının şehit olduklarını görmekle imanı daha da artmış, müşriklerin bütün eza ve cefalarına göğüs germişti. Bütün eshab onun bu fedakârlığını, herkes için bir ibret numûnesi olan hâllerini yâd ederlerdi. Sâid bin Cübeyr ile Abdullah bin Abbâs hazretleri, Hz. Ammârın ancak en dayanılmaz işkencelere uğradığı anlarda müşriklerin elinden kurtulmak için birkaç söz söylediğini beyan ve ifadede birleşirler. Hz. Ammâr, uğradığı bütün bu müşkülleri, giriftâr olduğu bütün işkenceleri derin bir sabırla karşılamış kalbinde yerleşen tevhîd inancı, bir lahza bile sarsılmamış; çölün kızgın kumları, kızgın kayaları sırtını ve göğsünü yaktığı veyahut sular içine daldırılarak boğulmak istendiği zamanlarda bile kalbi hep Kelime-i tevhid ile çarpmıştı...
Hz. Ammâr bir gün Peygamber efendimize kendisinin ve ailesinin uğradığı eza ve cefadan bahsetti. Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) da ona Sabrediniz, sabrediniz, siz Ammâr ailesi, Allahın lütfuna mazhar olacaksınız buyurdu.
Başka bir gün de Resulullah, Ammâr ailesini Cennetle müjdelemişti...


Bugün dostlara kavuşacağım
Sıffin günlerinin birinde, güneş batmak üzereydi ve savaş bütün şiddetiyle devam ediyordu. İftar zamanı geldi ve oruçlu olan Ammâr çevresindekilere: Bana bu dünyadaki son rızkımı veriniz!.. diye seslendi. Ona bir miktar süt getirdiler. Ammâr sütü içtikten sonra: Bugün dostlara kavuşacağım, Resulullaha (sallallahü aleyhi ve sellem), varacağım. Bir gün Hz. Peygamber bana; Ammâr, senin dünyada son rızkın süt olacaktır buyurmuştu, dedi. Bu sırada İbn-i Câdiye adında biri onu yaralayarak yere düşürdü ve biraz sonra da şehadet şerbetini içti...
 
Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallahü anh)</label>

Ebû Saîd el-Hudrî hazretleri, Eshâb-ı kirâmın fakihlerindendir. Babası, Medinede İslâmın tebliği başladığında Müslüman olmuş, bu vesileyle Ebû Said de Müslüman bir aileden dünyaya gelmiştir...Ebû Saîd el-Hudrî bin yüz yetmiş hadis rivâyet etmiştir. Bunlardan kırk üç tanesi Buhâri ve Müslimde yirmi altısı yalnız Buhâride, elli ikisi yalnız Müslimde, diğerleri öteki hadis kitaplarında bulunmaktadır... Babası ile Uhudda...
Ebû Saîd, Medinede Mescidi Nebevînin inşasına katılmış, Bedir Gazasında küçük olduğundan bulunamamış, onüç yaşında Uhud Gazasına babası ile katılmış ve bu savaşta babası Mâlik şehid olmuştur. Babasının ölümünden sonra ailesinin geçimi ona kalmış ve önceleri açlık çekmiş, karnına taş bağlamıştır. Ailenin kadınları, Kalk da Resûlullâha git, ondan bir şey iste, herkes istiyor dediklerinde önce gitmemiş, sonra Resûlullahın huzuruna gittiğinde onun şu hutbeyi irâd buyurduğunu görmüştür:
İstiğna gösteren ve iffeti muhâfaza eden insanları Cenâb-ı Hak âlemden müstağni kılar. Bu sözü duyduktan sonra bir şey istemeye cesaret edemeden dönmüştür. Bunun sonrasını kendisi şöyle anlatır:
Resûl-i ekremden bir şey dilemeyerek döndüğüm halde Cenâb-ı Hak bize rızkımızı gönderdi. İşimiz o kadar yoluna girdi ki, ensar içinde bizden daha zengin bir kimse yoktu...
Ebû Said, Benî Mustalık ve Hendek Gazâlarına da katılmış, seferlere çıkmıştır. Hudeybiye, Hayber, Mekkenin Fethi, Huneyn, Tebük Gazalarında bulunmuştur. Resûlullahın on iki gazasında yer almıştır. Hz. Ömer ve Osman devirlerinde Medinede fetvâ vermiş, Hz. Ali devrinde Nehrevan Savaşında bulunmuştur. Ebû Said hazretleri, seksenbir yaşında vefât etmiştir.


Gösterişli mezar istemiyorum!
Hicri yetmiş dört yılında Medinede vefatına yakın günlerde oğlu Abdurrahmanın elinden tutup Mescid-i Nebevinin yakınındaki Cennetül-Baki Mezarlığına giden büyük sahabi, oğluna kenardaki tenha bir köşeyi işaret ederek şöyle buyurur:
Beni işte şu köşedeki boşluğa gömün. Üzerime de gösterişli bir şey sakın yapmayın. Ayrıca arkamdan da sesli şekilde ağlamayın. Bana iyilik yapmak istiyorsanız bu vasiyetimi aynen yerine getirin. Ben gösterişli mezar ve sesli ağlama istemiyorum!..
 
Muaz bin Cebel (radıyallahü anh)</label>

Muaz bin Cebel hazretleri, Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden, helâl ve harâm ilmini en iyi bilenlerdendir. Milâdî 605 senesinde Medinede doğdu. Hicretin 18. (m. 640) yılında Kudüs ile Remle arasındaki Amvas köyünde vefât etti... İkinci Akabe Bîatında, kendi canlarını ve mallarını korudukları gibi Peygamber efendimize yardım ederek İslâmiyete hizmet edeceklerine söz verip, Müslüman olan yetmiş Medineliden birisi de Muaz bin Cebeldir (radıyallahü anh). Onsekiz yaşında iken Müslüman oldu. Hadîs-i şerîfle övüldü
Muâz bin Cebel, Yemende vâlilik yapmak, halka İslâmiyeti anlatmak, Kurân-ı kerîmi öğretmek ve o ülkede toplanan zekât mallarını vazîfelilerden teslim almak ve onların arasındaki ihtilafları çözüp hükme bağlamak üzere Yemene gitti. Peygamberimizin vefâtını da orada iken haber aldı. Daha sonra Yemendeki hizmetini tamamlayıp, Medîneye döndü. Hz. Ebû Bekirin halîfeliği sırasında Medînede Hz. Ebû Bekirin seçtiği danışma heyetinde yer aldı. Suriye taraflarına da giderek hem oralarda yapılan savaşlara katıldı, hem de insanlara din bilgilerini ve Kurân-ı kerîmi öğretti.
Muâz bin Cebelin fazîleti, üstünlüğü çoktur. Resûlullah efendimiz birçok hadîs-i şerîflerinde onu methetmiş, övmüştür. Hz. Ömerin halîfeliği sırasında Kilâboğulları beldesine zekât memuru olarak, sonra da Suriye taraflarında din bilgilerini ve Kurân-ı kerîmi öğretmekle vazifelendirildi. Filistin bölgesinde bu vazifesinde iken burada çıkan tâûn (vebâ) hastalığı salgınına yakalanarak otuzsekiz yaşında iken vefât etti.
Buyurdu ki: Size benim vasiyetim olsun! İlmi, ancak Allah rızası için öğrenin! Zira Allah rızası için öğrenilen ilim, takvâyı (Allahtan korkmayı) hâsıl eder. Bu niyetle ilim aramak ibâdettir. Bu ilmi müzakere etmek tesbihtir, ilimden konuşmak, Allah yolunda cihaddır.


Kalbim sana bağlıdır
Muâz bin Cebel vefâtı esnasında şöyle dua ediyordu: Allahım! Şimdiye kadar senden korkuyordum. Fakat şimdi sana ümit besliyorum...
Ölüm sancıları şiddetlenip baygınlıklar geçirip, ayılıyordu. Nihayet;
Allahım! Ne kadar zor durumda kalsam da bilirsin ki, kalbim sana bağlıdır, seni sever diyerek son nefesini verdi...
 
Ebû Musa el-Eş'ari (radıyallahü anh)</label>

Ebû Musa el-Eşari hazretleri, Resûlullah efendimizin vâlilerindendir. Resûlullah zamanında Zebid, Aden ve Yemen valiliklerinde bulundu. Peygamber efendimiz onu, Muaz bin Cebel ile birlikte Yemene vali gönderirken ikisine hitaben şöyle buyurdu; Yemene vardığınızda halka kolaylık gösteriniz ve güçlük göstermeyiniz! Sevindirin de nefret ettirmeyiniz. Muhabbet ediniz de ayrılmayınız.
Resulullah ile Zâtür-Rika Gazâsında, Mekkenin Fethinde, Huneyn Gazâsında bulundu. Hz. Ömerin hilâfetinde Kûfe, Basra valiliklerine tâyin olundu. Burada vâli iken Ehvaz, İsfehan ve Nusaybin fethedildi. Hz. Alinin vekili...
Hz. Osmanın halifeliği esnasında önce Basra daha sonra da Kûfe vâliliğine tayin edildi. Hz. Ali zamanında da Kûfe valiliğine devam etti. Cemel Vakasına katılmadı. Sıffîn Muharebesinden sonra, sulh için Hz. Alinin vekili oldu...
Ebû Musa el-Eşarî, Kurân-ı kerîmin bütün sürelerini ezbere bilirdi. Hz. Ebû Bekirin hilafetinde Kurân-ı kerîmi toplayan heyetteydi.
Safvân bin Süleyman diyor ki: Resûl-i ekrem efendimiz zamanında Hz. Ömer ile Hz. Aliden ve Muâz ile Ebû Mûsel-Eşarîden başkaları fetvâ vermezdi.
İslâm takvimini yazılarında ilk defa O mübarek kullandı. Hayâ sahibi olup çok edebliydi. O hep; Kurân-ı kerîmin Meryem sûresi seksendördüncü âyetindeki Biz onların ecel günlerini sayıyoruz (Bu muayyen bir müddettir) meâlindeki hâl üzerinde bulunurdu. Her an son nefesini düşünürdü.
Dünyaya hiç değer vermezdi. Her halinde ve davranışında Allahü teâlâdan çok korktuğunu ifade eder, son nefesi îmânla vermekten başka bir şey düşünmezdi. Bu haline akrabaları Kendine biraz acısan diye tavsiyede bulunduklarında son sözü; Atlar koştuğu vakit, son noktaya yaklaşınca nasıl bütün imkânlarını kullanırsa, ben de o noktaya geldiğimde bütün imkânlarımı kullanmak mecburiyetindeyim buyurdu.


Azığını hazırla hanım!
Böyle yaşayıp bu hâl üzerine vefat etti. Hanımına Azığını hazırla, Cehennemin üzerinden geçilecek bir vasıta yoktur buyururdu...
Hastalığı sırasında feryad eden zevcesine Rasûlullahın bağırıp çağırarak ağlamayı yasakladığını hatırlatmış ve şöyle vasiyet etmiştir: Cenazemi süratle götürünüz. Peşimden kimse gelmesin, mezarımda vücudumla toprak arasına bir şey konmasın. Kabrimin üstüne bir türbe yapmayınız. Kadınlar içinde saçını-başını yolarak ağlayanları uzaklaştırınız. Bunları kendimden söylemiyorum; Resûli ekremden naklediyorum...

]
besmel.gif


besmel.gif
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri