Foruma hoş geldin, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Düşünce Platformumuza Hoşgeldiniz!

Düşünce Platformumuz bilgi ve düşüncenin en özgür adresidir!
Güne, gündeme ve yarınlara dair söyleyeceğim var diyenlerin, günlük koşuşturmaca içerisinde zihin jimnastiği yapmak isteyenlerin özgürlük meşalesi ~ FORUM KALEMİ ~

Meşhurların Son Sözlerinden

SiyahSancaktaR

FK Üyesi
Ceddi Osmanlı
Katılım
7 Kas 2020
Mesajlar
10,553
Çözümler
1
Tepkime puanı
13,914
Puanları
113
Yaş
40
Konum
Istanbul
Burç
Yengeç
Cinsiyet
Medeni Hal
JkcUDD
Abdullah bin Cahş (radıyallahü anh)</label>

Abdullah bin Cahş hazretleri orta boylu, çok yakışıklı bir zât idi. Peygamber efendimizi pek ziyade severdi... Hicretin üçüncü senesinde yapılan Uhud Harbinde büyük kahramanlıklar gösterdi. Bu mübarek yiğitliğin sembolüydü. Sad bin Ebî Vakkas hazretleri, Uhud Harbinde Hz. Abdullah bin Cahş ile arasında geçen konuşmayı şöyle anlatır: -Uhudda savaşın çok şiddetli devam ettiği bir andı. Birdenbire yanıma sokuldu, elimden tuttu ve beni bir kayanın dibine çekti ve şunları söyledi:
-Şimdi burada sen duâ et, ben âmin diyeyim. Ben de duâ edeyim, sen âmin de!
Kanlar içinde geleyim
Ben de Peki dedim. Ben şöyle duâ ettim:
Allahım, bana çok kuvvetli ve çetin kâfirleri gönder. Onlarla kıyasıya vuruşayım. Hepsini öldüreyim. Gâzi olarak, geri döneyim.
Benim yaptığım bu duaya bütün kalbiyle âmin dedi. Sonra kendisi duâ etmeye başladı:
Allahım, bana zorlu kâfirler gönder kıyasıya onlarla vuruşayım. Cihadın hakkını vereyim. Hepsini öldüreyim. En sonunda bir tanesi de beni şehîd etsin. Sonra benim dudaklarımı burnumu, kulaklarımı kessin. Ben kanlar içinde senin huzuruna geleyim. Sen bana;
-Abdullah, dudaklarını, burnunu, kulaklarını ne yaptın? diye sorduğunda, Allahım, ben onlarla çok kusur işledim, yerinde kullanamadım. Senin huzuruna getirmeye utandım. Sevgili Peygamberimin de bulunduğu bir savaşta, toza toprağa bulandım da öyle geldim diyeyim dedi.
Gönlüm böyle bir duaya âmin demek arzu etmiyordu. Fakat önceden söz verdiğim için mecburen âmin dedim...
Daha sonra, kılıçlarımızı çektik, savaşa devam ettik, ikimiz de önümüze geleni deviriyorduk. Allah Allah! diye çarpışırken Abdullahın kılıcı kırıldı.


Arzu ettiği gibi öldü!
O anda Sevgili Peygamberimiz Ona bir hurma dalı uzatarak, savaşa devam etmesini buyurdu. Bu dal bir mucize olarak kılıç oldu ve önüne geleni kesmeye başladı. Birçok düşmanı öldürdü. Savaşın sonuna doğru Ebül-Hakem isminde bir müşrikin attığı oklarla arzu ettiği şehâdete kavuştu...
Şehid olunca kâfirler bu mübârek şehîdin cesedine hücum ederek burnunu, dudaklarını ve kulaklarını kestiler. Her tarafı kana boyandı. Muharebe bittikten sonra Hz. Abdullah bin Cahşı ve dayısı Seyyid-üş-şühedâ yanî Şehidlerin efendisi Hazreti Hamzayı aynı kabre defn ettiler...
 

SiyahSancaktaR

FK Üyesi
Ceddi Osmanlı
Katılım
7 Kas 2020
Mesajlar
10,553
Çözümler
1
Tepkime puanı
13,914
Puanları
113
Yaş
40
Konum
Istanbul
Burç
Yengeç
Cinsiyet
Medeni Hal
JkcUDD
Habbâb bin Eret (radıyallahü anh)</label>

Eshab-ı kiramdan olan Habbâb radıyallahü anh, koruyucusuz olmasına rağmen, Müslüman olduğunu açıklamaktan çekinmemişti. Kureyşli müşrikler onun İslâma girdiğini duyunca, ona işkence ve eziyet etmeye başladılar. Çıplak vücuduna demir gömlek giydirip, en sıcak günde, Ramdâda, vücudunun yağı eritilircesine, güneş altında tutulduğu da olurdu. Güneşten kızgın hâle gelmiş, ya da ateşle kızdırılmış olan taşa, çıplak sırtı bastırıldığı hâlde, söyletmek istedikleri küfrü gerektiren sözleri, ona söyletemezlerdi! O büyük bir îmânla;-Allah birdir, Muhammed aleyhisselâm Onun Peygamberidir, diye haykırırdı.


Ateş sönünceye kadar!
Bunun üzerine müşrikler hırslarından deliye döner, daha fazla işkence yapmaya başlarlardı.
Nitekim müşrikler, bir gün, onu yakalayıp soydular. Düz bir yerde yaktıkları ateşin içine, sırtüstü yatırdılar. İçlerinden birisi, ayağı ile onun göğsünün üzerine basıp, ateş sönünceye kadar, kendisini o hâlde tuttu. Yıllar geçtiği hâlde bile, Habbâbın sırtındaki yanıkların izleri, alacaları kaybolmadı!..
Hazreti Ömer, Halîfeliği sırasında, Habbâba, müşriklerden çektiği işkenceyi sormuştu. Habbâb dedi ki:
-Ey müminlerin emîri! Bak sırtıma!
Hazreti Ömer, onun sırtına bakınca buyurdu ki:
-Doğrusu ben, insan sırtının böylesini hiç görmemiştim!
Bunun üzerine, Habbâb dedi ki:
-Benim için bir ateş yakmışlardı da, ben, onun üzerine sürüklenip atılmıştım. O ateşi, ancak benim sırt etimin yağı söndürmüştü!..
Hazreti Habbâb, Resûlullahın bütün gazâlarına iştirak etti. Küçük seriyyelerden bazılarında da bulunmuştur.
Hazreti Ebû Bekir devrinde, yalancı peygamberlerle yapılan muharebelere ve Sûriye taraflarında yapılan seferlere de katılmıştır. Memleketi Kûfe şehrinde vefât etti.


Öyle bir dünyalık ki!
Kays bin Ebi Hazimden rivayet edilir:
-Habbabı hastalığında ziyaret etmiştik. Karnının yedi yerinden dağlanmıştı. Dedi ki:
-Eğer Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) nehyetmemiş olsaydı, ölümü hemen isterdim. Bizden öncekiler nail olduklarını yemeden geçip gittiler. Biz de öyle bir dünyalığa ulaştık ki herhangi birimiz onu toprağa (binaya) harcamaktan başka ne yapacağını bilemez oldu. Her Müslüman toprağa harcadığı dışında her harcamasından ecir alır...

]
 

SiyahSancaktaR

FK Üyesi
Ceddi Osmanlı
Katılım
7 Kas 2020
Mesajlar
10,553
Çözümler
1
Tepkime puanı
13,914
Puanları
113
Yaş
40
Konum
Istanbul
Burç
Yengeç
Cinsiyet
Medeni Hal
JkcUDD
Sa'îd bin Cübeyr (rahmetullahi aleyh)</label>

Devrin valisi Haccâc bin Yusuf, yakın adamlarından birini on kişi ile birlikte Saîd bin Cübeyri çağırmaya gönderdi. Onu getirmeye giderlerken, bir râhibin kilisesine vardılar. O râhibden Saîd bin Cübeyri sordular. Râhib onlara yol gösterdi. Gidip, Saîd bin Cübeyri radıyallahü anh secdede buldular. Selâm verdiler. Başını secdeden kaldırdı ve nemâzını bitirip, selâmlarını aldı. Haccâc seni çağırıyor, dediler. Allahü teâlâya hamd ve senâda bulundu, Resûlullaha sallallahü aleyhi ve sellem tehıyyât okudu. Sonra onlarla birlikte Haccâcın yanına gitmek üzere yola çıktı... Gâliba kaçmak istiyorsun?Dahâ önce görüştükleri râhibin kilisesinin bulunduğu yere vardılar. Râhib onlara, kilisenin çevresinde aslanlar, vahşî keçiler ve yırtıcı hayvanlar bulunduğunu, yukarı çıkmalarını söyledi. Saîd bin Cübeyr radıyallahü anh kiliseye çıkmadı. Râhib ona, gâliba kaçmak istiyorsun?, dedi. Hâyır, kaçmak istemiyorum. Ben müşriklerin bulunduğu yere aslâ girmek istemem, dedi. Râhib, vahşi hayvanlar seni parçalar deyince, Allahü teâlâ beni onların şerrinden korumağa kâdirdir, dedi. Râhib o on kişiye, ondan bir söz ve ahid alınız deyince de, ben Rabbime söz verdim, sabâha kadar buradan gitmem, dedi. Râhib diğerlerine, siz yukarı çıkınız ve yaylarınızı hâzırlayınız. Bu gece bu sâlih kulu yırtıcı hayvânlardan koruyunuz, dedi...
Geceleyin baktılar ki, Saîd bin Cübeyrin yanına bir vahşî hayvan yaklaştı. Kendini ona sürdü ve sonra ayrılıp gitti. Geride bir yerde durdu. Sonra ona bir aslan yaklaştı. Ona sürtündü ve bir şey yapmadan o da ayrılıp gitti...
Bu hâli gören râhib sabâhleyin Saîd bin Cübeyrin radıyallahü anh yanına giderek, İslam dîni hakkında bilgi aldı ve Resûlullahın sallallahü aleyhi ve sellem sünnetlerini sordu ve Müslümân oldu...


Başı kesilince bile...
Saîd bin Cübeyr radıyallahü anh Haccâc tarafından şehîd edilmeden önce son olarak şöyle duâ etti:
Yâ Rabbî! Benden sonra Haccâcı başka bir kimsenin katline musallat eyleme!
Bu duâdan sonra Haccâc onbeş gün kadar yaşadı. Haccâc bu son onbeş gün içinde, her gün, benim Saîd bin Cübeyr ile ne işim vardı. Yatağıma her yattığımda, ayağımdan tutup çekiyor derdi.
Saîd bin Cübeyrin radıyallahü teâlâ anh boynunu vurup, şehîd ettiklerinde, başı yere düştü. İki kere yüksek sesle, bir kere de hafîf sesle Lâ ilâhe illallah dedi. a
 

SiyahSancaktaR

FK Üyesi
Ceddi Osmanlı
Katılım
7 Kas 2020
Mesajlar
10,553
Çözümler
1
Tepkime puanı
13,914
Puanları
113
Yaş
40
Konum
Istanbul
Burç
Yengeç
Cinsiyet
Medeni Hal
JkcUDD
Sa'îd bin Cübeyr (rahmetullahi aleyh)</label>

Devrin valisi Haccâc bin Yusuf, yakın adamlarından birini on kişi ile birlikte Saîd bin Cübeyri çağırmaya gönderdi. Onu getirmeye giderlerken, bir râhibin kilisesine vardılar. O râhibden Saîd bin Cübeyri sordular. Râhib onlara yol gösterdi. Gidip, Saîd bin Cübeyri radıyallahü anh secdede buldular. Selâm verdiler. Başını secdeden kaldırdı ve nemâzını bitirip, selâmlarını aldı. Haccâc seni çağırıyor, dediler. Allahü teâlâya hamd ve senâda bulundu, Resûlullaha sallallahü aleyhi ve sellem tehıyyât okudu. Sonra onlarla birlikte Haccâcın yanına gitmek üzere yola çıktı... Gâliba kaçmak istiyorsun?Dahâ önce görüştükleri râhibin kilisesinin bulunduğu yere vardılar. Râhib onlara, kilisenin çevresinde aslanlar, vahşî keçiler ve yırtıcı hayvanlar bulunduğunu, yukarı çıkmalarını söyledi. Saîd bin Cübeyr radıyallahü anh kiliseye çıkmadı. Râhib ona, gâliba kaçmak istiyorsun?, dedi. Hâyır, kaçmak istemiyorum. Ben müşriklerin bulunduğu yere aslâ girmek istemem, dedi. Râhib, vahşi hayvanlar seni parçalar deyince, Allahü teâlâ beni onların şerrinden korumağa kâdirdir, dedi. Râhib o on kişiye, ondan bir söz ve ahid alınız deyince de, ben Rabbime söz verdim, sabâha kadar buradan gitmem, dedi. Râhib diğerlerine, siz yukarı çıkınız ve yaylarınızı hâzırlayınız. Bu gece bu sâlih kulu yırtıcı hayvânlardan koruyunuz, dedi...
Geceleyin baktılar ki, Saîd bin Cübeyrin yanına bir vahşî hayvan yaklaştı. Kendini ona sürdü ve sonra ayrılıp gitti. Geride bir yerde durdu. Sonra ona bir aslan yaklaştı. Ona sürtündü ve bir şey yapmadan o da ayrılıp gitti...
Bu hâli gören râhib sabâhleyin Saîd bin Cübeyrin radıyallahü anh yanına giderek, İslam dîni hakkında bilgi aldı ve Resûlullahın sallallahü aleyhi ve sellem sünnetlerini sordu ve Müslümân oldu...


Başı kesilince bile...
Saîd bin Cübeyr radıyallahü anh Haccâc tarafından şehîd edilmeden önce son olarak şöyle duâ etti:
Yâ Rabbî! Benden sonra Haccâcı başka bir kimsenin katline musallat eyleme!
Bu duâdan sonra Haccâc onbeş gün kadar yaşadı. Haccâc bu son onbeş gün içinde, her gün, benim Saîd bin Cübeyr ile ne işim vardı. Yatağıma her yattığımda, ayağımdan tutup çekiyor derdi.
Saîd bin Cübeyrin radıyallahü teâlâ anh boynunu vurup, şehîd ettiklerinde, başı yere düştü. İki kere yüksek sesle, bir kere de hafîf sesle Lâ ilâhe illallah dedi. a
 

SiyahSancaktaR

FK Üyesi
Ceddi Osmanlı
Katılım
7 Kas 2020
Mesajlar
10,553
Çözümler
1
Tepkime puanı
13,914
Puanları
113
Yaş
40
Konum
Istanbul
Burç
Yengeç
Cinsiyet
Medeni Hal
JkcUDD
Bir gün Resûlullah Efendimiz, huzurlarına Abdullah bin Üneys radıyallahü anhı çağırdılar: -Yâ Abdullah! Hüzeli kabilesinin Lıhyanoğulları kolundan Halid bin Süfyan, bizimle çarpışmak üzere etrafına adamlar topluyormuş. Halid, şu sıralar ya Nahlede veya Urenededir. Onu bertaraf ederek bir fitneyi daha baştan yok etmeliyiz...Hazreti Abdullah, Sevgili Peygamberimiz kendisine bir vazife verdikleri için çok sevindi:
Onu nasıl tanıyabilirim?
-Başüstüne yâ Resûlallah! Derhal. Ancak onu nasıl tanıyabilirim?
-Halid bin Süfyanı gördüğün zaman şeytanı hatırlarsın. Ayrıca onu gördüğünde içinde bir ürperti ve korku hali doğacaktır.
-Pekalâ yâ Resûlallah. Ancak sizden bir hususta, müsaade istirham ediyorum. İcab ederse onu kandırmak için aleyhinize konuşabilir miyim?
Efendimizden, bu mevzuda istediğini söylemek için izin alan mübarek sahabi, kılıcını kuşanarak yola çıktı...
Abdullah bin Üneys, Urene Ovasında, elinde asası ile azametle yürüyen birine rastladı. İşte o Allah düşmanı Halid idi. Ona şöyle dedi:
-İşittim ki Muhammedin üzerine gitmek için adam topluyormuşsun; ben de size katılmak için geldim. Huzaalı Arablardanım.
Abdullah bin Üneysin Kâinatın Efendisi aleyhine söylediği sözler, Halid bin Süfyanı son derece memnun etmişti. Nihayet konuşa konuşa iblis suratlı adamın çadırına kadar geldiler. Buraya gelince ahmak İslâm düşmanının adamları dağıldılar. Halid, Hazreti Abdullahı bırakmadı. Nihayet gece olmuş; çadırdakiler uykuya varmış; onlar, hayli laflamışlardı. Kahraman sahabi, işte bu sırada bir punduna getirerek bedbahtın canını cehenneme yolladı ve kaçıp izini kaybettirdi.
Abdullah bin Üneys hazretleri, onsekiz gün sonra Medineye döndü. Resûlullahı mescidde buldu.


Aramızda işaret olur!
Yiğit sahabi, olup bitenler hakkında tekmil verdi. Peygamberimiz, gayet memnun kaldılar ve Onu alarak evlerine götürdüler ve kendi elleri ile bir âsâ hediye ettiler ve buyurdular ki:
-Bu asâyı sakla yâ Abdullah bin Üneys; cennette bunu kullanırsın. Bu sebeple aramızda işaret olur...
Abdullah bin Üneys radıyallahü anh vefat, edeceği zaman, bu hadiseyi nakletti ve:
-Bu mübarek asâyı kefenimin içine koyun, buyurduktan sonra da ruhunu teslim etti..
 

SiyahSancaktaR

FK Üyesi
Ceddi Osmanlı
Katılım
7 Kas 2020
Mesajlar
10,553
Çözümler
1
Tepkime puanı
13,914
Puanları
113
Yaş
40
Konum
Istanbul
Burç
Yengeç
Cinsiyet
Medeni Hal
JkcUDD
Abdullah bin Zübeyr (radıyallahü anh)</label>

Abdullah bin Zübeyrin annesi, Hz. Ebû Bekirin kızı Esmâdır. Teyzesi, müminlerin annesi Hz. Âişedir. Babası tarafından babaannesi Safiyye, Rasûlullahın halasıdır...Yedi yaşında iken babası tarafından Peygamber Efendimize getirilerek Ona biat etme şerefine kavuştu. Hz. Ebû Bekir devrinde çocukluğunu atlattıktan sonra Hz. Ömer devrinde henüz oniki yaşlarında iken babası ile Yermük Savaşına gitti. Dört yıl sonra da babası ile birlikte Amr ibni Âs kumandanlığında Mısırın fethine katıldı...
Bizanslılarla da savaştı
Afrikada Abdullah bin Sad ile Tunusun fethine gitti. Bu savaşta üstün Bizans kuvvetleri karşısında kahramanca savaşıp Roma Bölge Valisi Gregoru öldürerek zaferin kazanılmasında büyük rol oynadı...
Otuz yaşında, Saîd ibni Âs kumandasındaki orduyla Horasan Seferinde bulundu. Aynı yıl içinde Hz. Osman tarafından Kurân-ı kerimin çoğaltılması için toplanan ilmî heyete katıldı. Hz. Osman şehid edildiği gün, âsilere karşı gayretle müdâfaa edenlerden idi...
Abdullah bin Zübeyr, Hz. Muâviyenin vefatından sonra, Mekkeye geldi. Daha sonra Hz. Hüseyinin Kerbelâda şehid olduğunu işitince hilâfetini ilân etti. Mekke ve Medine, Hicaz halkı kendisine biat etti. Mısır ve Şam dışında İslâm devletinin diğer bölgeleri olan Hicaz, Yemen, İran, Irak ve Horasan halkı Abdullah bin Zübeyre biat etti. Hz. Abdullah dokuz yıl Mekkede halifelik makamında bulundu...
Mîlâdî 684te Abdülmelik bin Mervan, Emevîlerin başına geçince Abdullahın kardeşini Irakta öldürttü. Haccac kumandasında bir orduyu Mekkeye gönderdi ve Mekkeyi kuşatıp tahrib etti. Muhasara altı aydan fazla sürdü. Abdullahın yiğitçe müdâfaasına rağmen iki oğlu ve yakınları Haccaca teslim oldular. Abdullahın taraftarları dağıldı.


Onu şehid ettiler...
Bir gün sonra İbni Zübeyr Makam denilen yerde iki rekat namaz kıldıktan sonra yeniden harbe girdi. Mancınıktan atılan bir taşla yaralandı. Kanlar içinde kıvranırken Abdülmelik bin Mervanın adamları üzerine atılarak onu şehid ettiler. Şehid olduğunda yetmişüç yaşındaydı.
Son nefesini vermeden önce şunları söyledi:
-Biz, gerisin geriye kaçarak kanlarımız elbiselerimize bulaşmış değil, fakat ayakta dimdik savaşırken kanımız damla damla akıp gitmektedir...
 

SiyahSancaktaR

FK Üyesi
Ceddi Osmanlı
Katılım
7 Kas 2020
Mesajlar
10,553
Çözümler
1
Tepkime puanı
13,914
Puanları
113
Yaş
40
Konum
Istanbul
Burç
Yengeç
Cinsiyet
Medeni Hal
JkcUDD
Hâlid bin Velid (radıyallahü anh)</label>

Hâlid bin Velid hazretleri, 21 (m. 642) yılında Humusta hastalandı. Yanında silah arkadaşları vardı. Vefat edeceği sırada kılıcını istedi. Kabzasını tutarak şefkatle okşadı. Sonra: Nice kılıçlar elimde parçalandı, işte bu benim ölümümü görecek olan son kılıcımdır. Beni en çok üzen, hayatı hep savaş meydanlarında geçip, yatak yüzü görmemiş olan bu Hâlidin yatakta ölmesidir. Resûlullahın hiçbir Eshâbı, rahat yatağında ölmedi. Ya savaş meydanlarında veya uzak beldelerde Din-i İslâmı yayarken garib olarak şehîd oldu.
Şehid olamayan Hâlid!
Ah... Hâlid!... Şehid olamayan Hâlid! Harb, benim etimi çiğneyemedi. Şehidlik mertebesi hariç elde etmediğim makam kalmadı. Vücûdumda bir karış yer yoktur ki, ya kılıç yarası, ya bir ok yarası veya bir mızrak yarası olmasın, ömrü, Din-i İslâmı yaymak için savaşlarda at koşturan kimsenin sonu, böyle yatak üzerinde mi olacak? Ölümü, harb meydanında, atımın üzerinde, düşmana Allah için kılıç sallarken şehîd olarak beklerdim, fakat nasip değilmiş... dedi. Sonra Yermük Savaşını hatırlayarak:
Ah Yermük günü!.. İnsan kanlarının vadide sel gibi aktığı Yermük!.. Şiddetli bir kırağının olduğu gece, gökten boşanan yağmura karşı kalkanımın altında gecelediğimi unutamıyorum. O gece Muhacirlerden kurulu akıncı birliğimle baskın yapmak için sabahı zor etmiştik. Ah Yermük harbi!.. Üç bin yiğitle, yüzbin küffara karşı zafer kazandığımız Mûteyi bile unutturdun!..
Ey yakınlarım! Cihada sarılın. Bu topraklar ancak cihad etmekle korunabilir. Yermük, Rumlarla yaptığımız ilk büyük muharebedir. Bundan sonra, daha nice savaşlar birbirini takip edecektir. Sakın gaflete düşmeyin!.. Şimdi, kendimi; at kişnemeleri arasında, Allah Allah nidalarıyla insanlara dar gelen Yermük Vâdisinde hissediyorum. Vallahi Rabbimden beni her gazada diriltmesini ve o savaşın hakkını vermeyi isterim... dedi. Sonra:


Ölümü ayakta karşılayacağım!
Vasiyetimi bildiriyorum, beni ayağa kaldırın... deyince ayağa kaldırdılar.
Beni bırakınız, şimdiye kadar hep taşıdığım kılıcım artık beni taşısın diyerek kılıcına dayandı.
Ölümü, savaştaymışım gibi ayakta karşılayacağım, öldüğüm zaman atımı muharebede tehlikelere dalabilen bir yiğide veriniz. Atım ve kılıcımdan başka bir şeye sahip olmadan öleceğim. Mezarımı, bu kılıcımla kazınız. Kahramanlar kılıç şakırtısından zevk alır... dedi ve yatağına düşüp Kelime-i şehâdet getirerek vefât etti..
 

SiyahSancaktaR

FK Üyesi
Ceddi Osmanlı
Katılım
7 Kas 2020
Mesajlar
10,553
Çözümler
1
Tepkime puanı
13,914
Puanları
113
Yaş
40
Konum
Istanbul
Burç
Yengeç
Cinsiyet
Medeni Hal
JkcUDD
Ebû Zer-i Gıfârî (radıyallahü anh)</label>

Ebû Zer-i Gıfârî hazretleri, ilk Müslümanlardandır. Bir gün dedi ki: Resûlullah bana, (Binalar Seldağına ulaştığı zaman, sen Medineden ayrıl) diye emretmişlerdi, izin verirseniz, ben Medineden gideyim dedi. Hz. Osman müsaade buyurdular ve bir deve sürüsü ile, iki köle verdiler. Yetecek miktarda yiyecek ve hediyeler ile Medine-i Münevvere yakınlarındaki (Rebeze) adındaki köye gitmesini söylediler. Ailesi de Şamdan buraya gönderildi... Ebû Zer-i Gıfârî Rebezeye bir mescit yaptırdı. Vefat edinceye kadar, gelenlere İslâm dinini öğretti. Hadîs-i şerîfler rivâyet eyledi. Kalan ömrünü burada geçirdi ve orada da vefât etti...
İyi bir haber var!
Mübareğin vefâtı pek garip oldu. Hanımı ona bir elbise aradığında bana elbise değil kefen lâzımdır deyip, Resûlullahın efendimizin kendisine nasıl vefât edeceğini söylediğini bildirdi:
İyi bir haber var, yakında Resûlullaha kavuşacağım ve Ey ölüm çabuk gel ruhum Rabbime kavuşmak sevgisiyle çırpınıyor dedi...
Hasta olduğu bir gün kızı veya hanımına dönüp, dışarıdan gelen olup olmadığını sordu. Dışarı çıkıp baktıklarında bir şey görünmediğini bildirdiler. Bunun üzerine:
Vefat zamanım henüz gelmedi. Şimdi siz bir koyun kesip hazırlayın. Cenazemde sâlih bir topluluk bulunacak. Onlara ikram edersiniz. Yemeden gitmemelerini benim tenbih ettiğimi söylersiniz buyurdu. Arzusu yerine getirildi. Tekrar kızına veya hanımına dışarı çıkıp gelenlerin olup, olmadığına bakmasını isteyince, dışarı çıktılar. Uzaktan bir topluluğun gelmekte olduğunu görünce içeri girip haberi verdiler. Bunun üzerine kendisinin kıbleye karşı çevrilmesini istedi. Kıbleye döndükten sonra ; Bismillahi ve billahi ve alâ milleti Resûlullah diyerek ruhunu Hak teâlâya teslim etti...


O, yalnız haşrolunur
Gelen misafirler karşılanıp Ebû Zer-i Gıfârînin (radıyallahü anh) vefât ettiği bildirildi. Bunlar, Böyle mübârek bir zâtın cenazesinde bulunmak, Allahü teâlânın bize hususi bir kerem ve lütfudur diyerek, gasl, techiz ve tekfin edip namazını kıldılar ve defn ettiler...
Abdullah İbn-i Mesûd, Ebû Zerin vefâtını işitince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ebû Zer yalnız vefât eder ve yalnız haşrolunur buyurmuştu, diyerek ağladı. Hz. Osman, Ebû Zere çok acıdı. Onun kızını kendi evlâtları arasına aldı. Ona fevkalâde yakınlık gösterdi...
 

SiyahSancaktaR

FK Üyesi
Ceddi Osmanlı
Katılım
7 Kas 2020
Mesajlar
10,553
Çözümler
1
Tepkime puanı
13,914
Puanları
113
Yaş
40
Konum
Istanbul
Burç
Yengeç
Cinsiyet
Medeni Hal
JkcUDD
Abdullah bin Cahş (radıyallahü anh)</label>

Abdullah bin Cahş hazretleri orta boylu, çok yakışıklı bir zât idi. Peygamber efendimizi pek ziyade severdi... Hicretin üçüncü senesinde yapılan Uhud Harbinde büyük kahramanlıklar gösterdi. Bu mübarek yiğitliğin sembolüydü. Sad bin Ebî Vakkas hazretleri, Uhud Harbinde Hz. Abdullah bin Cahş ile arasında geçen konuşmayı şöyle anlatır: -Uhudda savaşın çok şiddetli devam ettiği bir andı. Birdenbire yanıma sokuldu, elimden tuttu ve beni bir kayanın dibine çekti ve şunları söyledi:
-Şimdi burada sen duâ et, ben âmin diyeyim. Ben de duâ edeyim, sen âmin de!
Kanlar içinde geleyim
Ben de Peki dedim. Ben şöyle duâ ettim:
Allahım, bana çok kuvvetli ve çetin kâfirleri gönder. Onlarla kıyasıya vuruşayım. Hepsini öldüreyim. Gâzi olarak, geri döneyim.
Benim yaptığım bu duaya bütün kalbiyle âmin dedi. Sonra kendisi duâ etmeye başladı:
Allahım, bana zorlu kâfirler gönder kıyasıya onlarla vuruşayım. Cihadın hakkını vereyim. Hepsini öldüreyim. En sonunda bir tanesi de beni şehîd etsin. Sonra benim dudaklarımı burnumu, kulaklarımı kessin. Ben kanlar içinde senin huzuruna geleyim. Sen bana;
-Abdullah, dudaklarını, burnunu, kulaklarını ne yaptın? diye sorduğunda, Allahım, ben onlarla çok kusur işledim, yerinde kullanamadım. Senin huzuruna getirmeye utandım. Sevgili Peygamberimin de bulunduğu bir savaşta, toza toprağa bulandım da öyle geldim diyeyim dedi.
Gönlüm böyle bir duaya âmin demek arzu etmiyordu. Fakat önceden söz verdiğim için mecburen âmin dedim...
Daha sonra, kılıçlarımızı çektik, savaşa devam ettik, ikimiz de önümüze geleni deviriyorduk. Allah Allah! diye çarpışırken Abdullahın kılıcı kırıldı.


Arzu ettiği gibi öldü!
O anda Sevgili Peygamberimiz Ona bir hurma dalı uzatarak, savaşa devam etmesini buyurdu. Bu dal bir mucize olarak kılıç oldu ve önüne geleni kesmeye başladı. Birçok düşmanı öldürdü. Savaşın sonuna doğru Ebül-Hakem isminde bir müşrikin attığı oklarla arzu ettiği şehâdete kavuştu...
Şehid olunca kâfirler bu mübârek şehîdin cesedine hücum ederek burnunu, dudaklarını ve kulaklarını kestiler. Her tarafı kana boyandı. Muharebe bittikten sonra Hz. Abdullah bin Cahşı ve dayısı Seyyid-üş-şühedâ yanî Şehidlerin efendisi Hazreti Hamzayı aynı kabre defn ettiler...
 

SiyahSancaktaR

FK Üyesi
Ceddi Osmanlı
Katılım
7 Kas 2020
Mesajlar
10,553
Çözümler
1
Tepkime puanı
13,914
Puanları
113
Yaş
40
Konum
Istanbul
Burç
Yengeç
Cinsiyet
Medeni Hal
JkcUDD
Habbâb bin Eret (radıyallahü anh)</label>

Eshab-ı kiramdan olan Habbâb radıyallahü anh, koruyucusuz olmasına rağmen, Müslüman olduğunu açıklamaktan çekinmemişti. Kureyşli müşrikler onun İslâma girdiğini duyunca, ona işkence ve eziyet etmeye başladılar. Çıplak vücuduna demir gömlek giydirip, en sıcak günde, Ramdâda, vücudunun yağı eritilircesine, güneş altında tutulduğu da olurdu. Güneşten kızgın hâle gelmiş, ya da ateşle kızdırılmış olan taşa, çıplak sırtı bastırıldığı hâlde, söyletmek istedikleri küfrü gerektiren sözleri, ona söyletemezlerdi! O büyük bir îmânla;-Allah birdir, Muhammed aleyhisselâm Onun Peygamberidir, diye haykırırdı.


Ateş sönünceye kadar!
Bunun üzerine müşrikler hırslarından deliye döner, daha fazla işkence yapmaya başlarlardı.
Nitekim müşrikler, bir gün, onu yakalayıp soydular. Düz bir yerde yaktıkları ateşin içine, sırtüstü yatırdılar. İçlerinden birisi, ayağı ile onun göğsünün üzerine basıp, ateş sönünceye kadar, kendisini o hâlde tuttu. Yıllar geçtiği hâlde bile, Habbâbın sırtındaki yanıkların izleri, alacaları kaybolmadı!..
Hazreti Ömer, Halîfeliği sırasında, Habbâba, müşriklerden çektiği işkenceyi sormuştu. Habbâb dedi ki:
-Ey müminlerin emîri! Bak sırtıma!
Hazreti Ömer, onun sırtına bakınca buyurdu ki:
-Doğrusu ben, insan sırtının böylesini hiç görmemiştim!
Bunun üzerine, Habbâb dedi ki:
-Benim için bir ateş yakmışlardı da, ben, onun üzerine sürüklenip atılmıştım. O ateşi, ancak benim sırt etimin yağı söndürmüştü!..
Hazreti Habbâb, Resûlullahın bütün gazâlarına iştirak etti. Küçük seriyyelerden bazılarında da bulunmuştur.
Hazreti Ebû Bekir devrinde, yalancı peygamberlerle yapılan muharebelere ve Sûriye taraflarında yapılan seferlere de katılmıştır. Memleketi Kûfe şehrinde vefât etti.


Öyle bir dünyalık ki!
Kays bin Ebi Hazimden rivayet edilir:
-Habbabı hastalığında ziyaret etmiştik. Karnının yedi yerinden dağlanmıştı. Dedi ki:
-Eğer Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) nehyetmemiş olsaydı, ölümü hemen isterdim. Bizden öncekiler nail olduklarını yemeden geçip gittiler. Biz de öyle bir dünyalığa ulaştık ki herhangi birimiz onu toprağa (binaya) harcamaktan başka ne yapacağını bilemez oldu. Her Müslüman toprağa harcadığı dışında her harcamasından ecir alır...

]
 

SiyahSancaktaR

FK Üyesi
Ceddi Osmanlı
Katılım
7 Kas 2020
Mesajlar
10,553
Çözümler
1
Tepkime puanı
13,914
Puanları
113
Yaş
40
Konum
Istanbul
Burç
Yengeç
Cinsiyet
Medeni Hal
JkcUDD
Sa'îd bin Cübeyr (rahmetullahi aleyh)</label>

Devrin valisi Haccâc bin Yusuf, yakın adamlarından birini on kişi ile birlikte Saîd bin Cübeyri çağırmaya gönderdi. Onu getirmeye giderlerken, bir râhibin kilisesine vardılar. O râhibden Saîd bin Cübeyri sordular. Râhib onlara yol gösterdi. Gidip, Saîd bin Cübeyri radıyallahü anh secdede buldular. Selâm verdiler. Başını secdeden kaldırdı ve nemâzını bitirip, selâmlarını aldı. Haccâc seni çağırıyor, dediler. Allahü teâlâya hamd ve senâda bulundu, Resûlullaha sallallahü aleyhi ve sellem tehıyyât okudu. Sonra onlarla birlikte Haccâcın yanına gitmek üzere yola çıktı... Gâliba kaçmak istiyorsun?Dahâ önce görüştükleri râhibin kilisesinin bulunduğu yere vardılar. Râhib onlara, kilisenin çevresinde aslanlar, vahşî keçiler ve yırtıcı hayvanlar bulunduğunu, yukarı çıkmalarını söyledi. Saîd bin Cübeyr radıyallahü anh kiliseye çıkmadı. Râhib ona, gâliba kaçmak istiyorsun?, dedi. Hâyır, kaçmak istemiyorum. Ben müşriklerin bulunduğu yere aslâ girmek istemem, dedi. Râhib, vahşi hayvanlar seni parçalar deyince, Allahü teâlâ beni onların şerrinden korumağa kâdirdir, dedi. Râhib o on kişiye, ondan bir söz ve ahid alınız deyince de, ben Rabbime söz verdim, sabâha kadar buradan gitmem, dedi. Râhib diğerlerine, siz yukarı çıkınız ve yaylarınızı hâzırlayınız. Bu gece bu sâlih kulu yırtıcı hayvânlardan koruyunuz, dedi...
Geceleyin baktılar ki, Saîd bin Cübeyrin yanına bir vahşî hayvan yaklaştı. Kendini ona sürdü ve sonra ayrılıp gitti. Geride bir yerde durdu. Sonra ona bir aslan yaklaştı. Ona sürtündü ve bir şey yapmadan o da ayrılıp gitti...
Bu hâli gören râhib sabâhleyin Saîd bin Cübeyrin radıyallahü anh yanına giderek, İslam dîni hakkında bilgi aldı ve Resûlullahın sallallahü aleyhi ve sellem sünnetlerini sordu ve Müslümân oldu...


Başı kesilince bile...
Saîd bin Cübeyr radıyallahü anh Haccâc tarafından şehîd edilmeden önce son olarak şöyle duâ etti:
Yâ Rabbî! Benden sonra Haccâcı başka bir kimsenin katline musallat eyleme!
Bu duâdan sonra Haccâc onbeş gün kadar yaşadı. Haccâc bu son onbeş gün içinde, her gün, benim Saîd bin Cübeyr ile ne işim vardı. Yatağıma her yattığımda, ayağımdan tutup çekiyor derdi.
Saîd bin Cübeyrin radıyallahü teâlâ anh boynunu vurup, şehîd ettiklerinde, başı yere düştü. İki kere yüksek sesle, bir kere de hafîf sesle Lâ ilâhe illallah dedi. a
 

SiyahSancaktaR

FK Üyesi
Ceddi Osmanlı
Katılım
7 Kas 2020
Mesajlar
10,553
Çözümler
1
Tepkime puanı
13,914
Puanları
113
Yaş
40
Konum
Istanbul
Burç
Yengeç
Cinsiyet
Medeni Hal
JkcUDD
Ubeyd bin Hâris (radıyallahü anh)</label>

İslam ordusuyla müşrik ordusu Bedirde karşı karşıya geldi... İlk karşılaştıklarında; müminler, müşrikleri az, müşrikler de müminleri az ve zayıf görerek her iki taraf da çarpışmağa isteklenmiş ve heveslenmişti...Resûl-i ekrem efendimiz, meydana çıkıp Müslümanların saflarını düzeltti. Bâzıları saftan ileri çıkmışlardı. Sanki, düşman üzerine ilk önce biz gideceğiz diyorlardı... Hz. Hamza, Ali ve Ubeyd!..
Müşriklerin Utbe, Şeybe ve Velid gibi meşhurları ileri atıldılar. İslam ordusuna meydan okuyarak:
-Bizimle savaşmak isteyen var mı? diye bağırdılar. Ensardan üç mücahid meydana çıkıp, hasımlarıyla mübareze ve savaş etmek istediler. Müşrikler onların kim olduklarını sordular. Ensardan olduklarını öğrenince;
-Hayır, sizinle muharebemiz yoktur, çünkü emsalimiz değilsiniz, gidiniz, bizimle denk olanlarınız gelsinler, dediler...
Bu savaşçılar geriye geldiler. Bunun üzerine Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem:
-Ey Hamza, Ali ve Ubeyd!.. Kalkınız, Allahü teâlânın amansız düşmanlarıyla çarpışınız, buyurdular.
Ali (radıyallahü anh) ile Utbe oğlu Velid, Hamza (radıyallahü anh) ile Rebi oğlu Şeybe, Ubeyd bin Hâris (radıyallahü anh) ile Rebia oğlu Utbe, birbirlerine hücum ettiler.
Hz. Ali (radıyallahü anh) rakibini birinci darbede yere serdi.
Hz. Hamza (radıyallahü anh) da Şeybe lâinini tepeledi.
Yaşlı mücahid Ubeyd bin Hâris (radıyallahü anh) ile rakibi Utbe bin Rebia arasındaki mücadele çok şiddetlendi. Birbirlerine darbeler indirdiler, her ikisi de yaralı olarak yere düştüler. Hamza ile Ali (radıyallahü anhüma) Utbenin canını Cehenneme yolladılar.


Ben şehid miyim?
Yaralanmış olan Ubeydi (radıyallahü anh) alarak Resulullahın yanına getirdiler. Mübarek yüzünü Resulullah efendimizin dizine koydu. Resulullaha veda etmek için gözlerini kaldırdı. Son nefesinde ne ehlinden, ne kavminden, ne yarasından ve acısından, ne de dünyanın herhangi bir şeyinden sormadı. Hazreti Peygamberden şunu sordu:
-Yâ Resûlallah!.. Ben şehid miyim?
Peygamber efendimiz ona şu müjdeyi verdi:
-Ben Allahü teâlâ için şahidlik ederim ki sen şehidsin!
Tebessüm ederek gözlerini kapadı...
 

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın yada üye olun!

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın veya kayıt olun!

Kayıt ol

Forumda bir hesap oluşturmak tamamen ücretsizdir.

Şimdi kayıt ol
Giriş yap

Eğer bir hesabınız var ise lütfen giriş yapın

Giriş yap

Tema düzenleyici

Tema özelletirmeleri

Grafik arka planlar

Granit arka planlar