Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Senin azîz kıldığın horluk görmez


</label>

Ahmed Feyzî Efendi, son devir Osmanlı din âlimlerindendir. 1839 (H.1255) senesinde Çorumda doğdu. Asîl ve âlim bir âileye mensûb olan Ahmed Feyzî Efendi, memleketindeki çeşitli âlimlerden okuyarak tahsîlini tamamladı. İskilipli Arapzâde Mehmed Emin Efendiden icâzet aldı...

ÇORUMUN İLK KÜTÜPHANESİ

Ahmed Feyzî Efendi, Çorumda müderris olarak vazîfe yapıp, çok talebe yetiştirdi. 1851-1884 seneleri arasında aralıklarla müftülük yaptı. Dedesinden ve babasından kalan kitaplarla kendi kitaplarını birleştirerek 6112 ciltlik kitap koleksiyonu ile Çorumun ilk müstakil kütüphânesini kurdu. Pek kıymetli eserler de yazan Ahmed Feyzî Efendi, 1909 (H.1327) senesinde Çorumda vefât etti. Vefat etmeden kısa bir zaman önce yanındakilere şunları söyledi:
Allahü teâlanın kullarına verdiği ilk ve en büyük nîmeti, onların kalplerini îmâna açması ve kalblerine îmânı yerleştirmesidir. Bu nîmetten sonra, Allahü teâlâyı bilmek en büyük nîmettir. Allahü teâlâyı bilmek dînen vâcibdir. Allahü teâlâyı bildikten sonra, Onun kazâsına, kaderine, hayrına, şerrine, azına, çoğuna, acısına, tatlısına, mahbûbuna sevgili gelene ve mekrûhuna kötü gelene rızâ gösterip, hepsinin Allahü teâlâdan olduğuna inanmak ve teslîm olmak büyük nîmettir. Allahü teâlâ
Kurân-ı kerîmde meâlen; (Allah, kime hidayet etmeyi dilerse, İslâma onun göğsünü açar, gönlüne genişlik verir. Her kimi de sapıklıkta bırakmak isterse, onun kalbini öyle daraltır sıkıştırır ki, îmân teklifi karşısında göğe çıkacakmış gibi olur. Allah, îmân etmeyenler üzerine, böyle âzâb bırakır.) [Enâm sûresi: 125]

BİZDEN ANCAK HATÂ SÂDIR OLUR



Yâ Rabbî! Bize kereminle nazar kıl. Biz kullarından ancak hatâ sâdır olur. Yâ İlâhî! Senin rızkınla beslendik. Senin ihsân ve lütuflarına alıştık. Yâ Rabbî! Bizi bu dünyâda azîz kıldın. Öbür dünyâda da azîz kılmanı senden umarız. Azîz eden de sensin, zelîl eden de sensin. Senin azîz kıldığın kimse horluk görmez. Yâ İlâhî! İzzetin hakkı için beni zelîl etme ve günahlarımdan dolayı beni utandırma. Başıma benim gibisini musallat etme. Ukûbet çekeceksem, senin elinle olsun. Dünyâda en kötü şey, bir insanın kendisi gibi birisinden cefâ çekmesidir.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Kendinden geçmiş bir âşık!..


Şeyh Âşık Efendi, Edirnede yaşamış büyük velîlerdendir. İbrâhim Gülşenî hazretlerinin halîfesidir. Edirne yakınlarındaki Âhûr köyünde doğdu. Hasan Sezâi Dergâhında talebe yetiştirirken, 1567 (H.975) senesinde vefât etti. Zâviyenin yakınına defnedildi...

MISIRIN FETHİNE KATILDI

Şeyh Âşık Efendi, önce bir müddet ilim öğrendi. Daha sonra Yavuz Sultan Selîm Han ile berâber Mısırın fethine gitti. Orada, İbrâhim Gülşenî hazretlerinin meclisine katıldı. Burada Şeyh Kerîm ile konuşurlarken, İbrâhim Gülşenî kulağına bir kere Hû deyip ona teveccüh eyleyince, kalbini tamâmen ona bağladı. O nefesin tesiriyle, kalbine aşk ateşi, Allahü teâlânın sevgisi düştü. Bir süre kendinden geçmiş bir hâlde Mısırda gezinip durdu... Daha sonra, Edirneli hacılar, hac dönüşü Mısıra uğradılar. İbrâhim Gülşenî hazretlerinden, Edirneye halkı irşâd etmek, doğru yolu göstermek için bir talebesini göndermesini ricâ ettiler. İbrâhim Gülşenî hazretleri; Hemşehriniz Âşık Efendiyi gönderelim dedi. Hemen Âşık Efendiyi çağırttı. Teveccühleriyle yüksek mânevî makamlara kavuşturup, icâzet verdi ve Edirneye gönderdi...
Şeyh Âşık Efendi ömrü boyunca iyiliği emredip, kötülükten sakındırmaktan geri durmadı... Sohbetlerinde buyurdu ki:
Hazret-i Ali buyurdu ki: Doğru bildiğini söylemek, susmaktan daha hayırlıdır. Günahkâr insanlara günah ve haramların kötülüğünü anlatmamak, iyilik değildir. Kötü bir işi yapanı o işten sakındırmak, ibâdetlerin en fazîletlisidir. Bir kimse bilmeyen birine yol gösterse, o da onun irşâdıyla hidâyete erse, yol gösteren kişi de, hidâyete kavuşan kimsenin sevâbı ve fazîleti kadar sevap kazanır...

DİNİN DİREĞİ NASÎHATTİR



Dînin direği nasîhattir. Bu sebeple Allahü teâlânın kullarına nasîhat etmeli ve yumuşak davranmalıdır. Eğer söz tutmazlarsa onlara yumuşaklıkla hakîkati anlatmaya devâm etmelidir. Zîrâ Peygamber efendimiz; (Ümmetimden bir tâife, [topluluk] hak üzerine mücâdele etmekte, kıyâmete kadar gâlib olarak devâm edecektir) buyurmuştur. Nasîhat edince fitne çıkma durumu varsa, bu hayırlı işten vazgeçilir. Nasîhati, kabûl edenlere, dinleyenlere yapmak gerekir...
Şeyh Âşık Efendi, vefat etmesine yakın, devamlı söylediği şu beyti okudu:
Ser-i kûya ki sehv ile nola basma kadem âşık?/Ser-ü-pây fikrin etmez, neylesin hem mest hem âşık? (Sevgilinin bulunduğu yere yanlışlıkla gelmekten ne çıkar? Çünkü o kendinden geçmiş bir âşık olduğu için baş ve ayak düşüncesinde değildir.)
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Hakîkî üstünlük...


</label>

Ârif-i Rivegerî hazretleri Silsile-i aliyye büyüklerinin onuncusudur. Buhârâya 30 km uzaklıkta bulunan Riveger köyünde dünyâya geldi. Doğum târihi 1067 (H.560) olarak rivâyet edilmekte ise de kesin bilinmemektedir. Çok uzun bir ömür yaşadıktan sonra 1315 (H.715) târihinde vefât etti...

İLK DERSTE ÖĞRENDİKLERİ

Küçük yaşta medrese tahsîline başlayan Ârif-i Rivegerî, zekâ ve kavrayışının parlaklığı sebebi ile ilmî mertebeleri hızla geçti. Bu esnâda zamânın kutbu Abdülhâlık Goncdüvânî hazretleri ile tanıştı. Derhâl kendisine bağlandı, vefâtına kadar hiç ayrılmadı...
Hocası ilk sohbetinde ona şöyle dedi: Hak yolcusu bir sâlik, talebe, vaktinin, zamânının değerini gâyet iyi bilmelidir. Üzerinden vakitler bir bir geçip giderken kendisinin ne hâlde olduğunu sezmeye bakmalıdır. Şâyet geçen bir an içinde, huzurlu olduysa, bunu şükür gerektiren bir hâl bilmeli. Allahıma şükürler olsun demelidir. Eğer gafletle geçip gitmiş ise, hemen onu telâfî etme yoluna gitmeli, yüce Yaradana nefsânî mâzeretini bildirip ondan bağışlanmasını dilemelidir...
Ârif-i Rivegerî, Abdülhâlık-ı Goncdüvânî hazretlerinin hayatlarında yüksek hizmet ve huzûruna devâm ile meşhûr olup pekçok feyz ve bereketlere kavuştu. Yüksek üstadının vefâtından sonra onun yerine; Peygamber efendimizin ve Eshâbının yolunu insanlara öğretme işine memur oldu. Himmet, inâyet ve gayretlerini Allahü teâlâyı arayanlara sarf eyledi. Pekçoğunun hidâyete ve evliyâlık makamlarında yüksek derecelere kavuşmalarına vesîle oldu. Zamânının bir tânesi idi...

ONU VESÎLE EDEREK...



Ârif-i Rivegerî hazretlerinin kabri Rivegerdedir. Ziyâret edenler, onun feyz ve bereketlerine kavuşmaktadır. Onu vesîle ederek Allahü teâlâya yapılan duâlar kabûl olmaktadır. Vefatından kısa bir zaman önce yaptığı sohbetine buyurdu ki:
Cenâb-ı Hak bizleri, hepimizi dünyâ ve âhiretin efendisi ve bütün insanların her bakımdan en yükseği ve en iyisi olan Resûlullah efendimize tâbi olmak saâdetiyle şereflendirsin! Çünkü cenâb-ı Hak, Ona tâbi olmayı, Ona uymayı çok sever. Ona uymanın ufak bir zerresi bütün dünyâ lezzetlerinden ve bütün âhiret nîmetlerinden daha üstündür. Hakîkî üstünlük, Onun sünnet-i seniyyesine tâbi olmaktır...
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Hizmet uğruna...


</label>

Arabgirli Ömer Baba, Malatyanın Arabgir ilçesindendir. Doğum ve vefât târihleri bilinmemektedir. 1900lü senelerin başında Arabgirde vefat etti. Büyük velîlerden Terzi Baba lakabıyla bilinen Muhammed Vehbî Hayyât Erzincânî hazretlerinin talebelerindendir. Arabgirde insanlara rehberlik etmesi için hocası tarafından vazîfelendirilmiştir...


BİR ÇARE BUL ÖMER BABA!

Arabgirli Ömer Baba, önceleri çok zengindi ve bir paşanın kız kardeşi ile evliydi. Her şeyini dîn-i İslâm uğruna, hizmet için harcadı. Kendisi fakir bir hâle düştü. Geçimini sağlamak için çalıştırdığı bir değirmeni vardı. Değirmenini çalıştırdığı sıralarda, bir gün su kesik olduğundan değirmen taşı dönmez. Buğday öğütmek isteyenler, çâresiz suyun gelmesini beklerler. Uzun zaman su gelmeyince buğday sâhipleri:
Baba ekmek yok, çocuklar aç. Bize bir çâre bul! derler. Bunun üzerine değirmenin koca taşının yanına yaklaşır. Allahü teâlâya yalvarıp, eliyle dönmesini işâret ederek taşa doğru üfürür. Koca taş, onun kerâmetiyle birdenbire gürültülü bir sesle dönmeye başlar. Buğdayları öğütür. Bu kerâmeti karşısında halk onu sever, hürmet gösterir. Sözlerini sohbetlerini can kulağıyla dinler...
Arabgirli Ömer Baba vefat etmeden kısa bir zaman önce sohbetinde buyurdu ki:
Resûlullah efendimizin yolu tevhîd, birlik ve muhabbet yoludur. Onun için birçok âlim ve evliyâullah; İnsanı doğru yoldan ayıran, sapıklığa götüren yollardan çok sakınınız. Biliniz ki, orta yol daha hayırlıdır demişlerdir. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî de bu konuda; Herkes gücü yettiği kadar, hak yoldan ayrılmadan çok sakınıp, sırât-ı müstekîm üzere olmalıdır buyurmuştur.

SIRÂT-I MÜSTEKÎM...



Fahreddîn-i Râzî de sırât-ı müstekîmi tefsîr ederken buyuruyor ki: Allahü teâlâ niçin sırât-ı müstekîm buyurdu da sebîl-i müstekîm buyurmadı. Çünkü sırât lafzı, Cehennemdeki sırâtla ilgilidir. Öyle ki, insan bu dünyâda olan sırâtta, korku ve ümid üzere bulunmalıdır...
Bir kısım müfessirler de Sırât ikidir; biri dünyevî, dünyâ ile, diğeri uhrevî, âhiretle ilgilidir. Dünyâda olan sırât; Allahü teâlânın Kurân-ı kerîminde ve Peygamber efendimizin hadîs-i şerîflerinde buyurduklarını Ehl-i sünnet âlimlerinin tefsîr ederek bildirdiği doğru yoldur. Uhrevî, âhiretle ilgili sırât ise, hadîs-i şerîflerde bildirildiği gibi bütün insanların üzerine sevk edildiği, Cehennem üzerine kurulan kıldan ince, k
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Şerefli bir hayat için...


</label>

Midillili Ali Efendi, evliyânın meşhurlarındandır. Doğum târihi bilinmemektedir. 1574 (H.982)te vefât etti. İlim öğrenmek ve tasavvufta yetişmek için çok gayret gösterdi. Tasavvufta kemâle erdikten sonra kendi evini dergâh yapıp insanlara rehberlik yaptı...


ORTA HÂL ÜZERE OLUN!

Midillili Ali Efendi, bir gün sohbeti sırasında talebelerine şöyle buyurdu: Şamda Kırklar Makâmı denilen yerde, Peygamber efendimiz, dört büyük halîfe ile bütün velîler toplandı. Hızır aleyhisselâm, Peygamber efendimize; Sultan Süleymân vefât edip yerine Selîm Han tahta çıktı dedi, diye bildirdi. Birkaç gün sona Ali Efendinin işâret ettiği gibi Sultan vefât etti, yerine Selîm Han tahta çıktı...
Ali Efendi, vefat etmeden kısa bir zaman önce talebelerine şöyle nasîhat etti:
Bütün işlerinizde ve hareketlerinizde, orta hâl üzere olun. Cimrilikten ve isrâftan son derece sakının. İsrâf ve haddinden fazla dağıtmakla, elde bir şey kalmaz. Bir gün insan muhtaç kalır. Cimrilik yapmak, hâl ve harekette ölçülü olmamakla da, kişi îtibâr bulamaz. Sakın dünyânın parlaklığına, câzibesine ve onun dışı tatlı, içi zehir olan hîlelerine aldanma. Onun inci gibi görünen ön dişlerinin arkasında, parçalayıcı dişler saklıdır. Çünkü dünyânın sağı solu belli olmaz. Bakarsın bâzan suda ateş parçası olsun ister. Bâzan insana yapamayacağı şeyleri teklif eder. Böylece insan, boyundan büyük işlere girer de helâk olur gider. Eğer kadere, Allahü teâlânın hükmüne rızâ gösterirseniz şerefli bir hayat yaşarsınız. Yok, imkânsız bir şeyin olmasını ümit ederseniz, ümidinizi, tehlikeli bir şey üzerine binâ etmiş, kurmuş olursunuz...

GENÇLİĞİNİN KIYMETİNİ BİL!



İnsanın ömrü, hep sonra yapacağım, edeceğim ile geçer. İnsanların temenniden başka sermâyeleri yoktur... İnsan, genç-liğinin kıymetini bilmelidir. Hiç vakit kaybetmeden, gençliğin her ânını değerlendirmelidir. Sonra, âh gençliğim, tekrar elime geçse de iyi işler yapsaydım, diye pişmanlık duyulur. Onun için, gençliğin, insana emânet olduğunun farkında, idrâkinde ve bunun şuurunda olmak ne kadar mühimdir! Ömürler, yolculuktan başka bir şey değildir...
Âhiret yolculuğunun çok yakın olduğunu, hatırınızdan aslâ çıkarmayınız. Âhiret hazırlığını elden kaçırmaktan çok sakınınız. Çünkü, her girişin bir çıkışı vardır. Bu dünyâya geldiğimiz gibi, bir gün bu dünyâdan ayrılacağız...
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Gariplerin sığınağı...</label>

Alevî bin Abdullah hazretleri Hadramut (Güney Yemen) evliyâsının büyüklerindendir. Seyyid olup, soyu Peygamber efendimize ulaşır. Yemende Hadramutun Terîm kasabasında yaşayıp, zamanla çeşitli yerlere yayılmış olan Aleviyye adıyla meşhûr Seyyidler âilesinin ceddi, atasıdır. Doğum târihi bilinmemektedir. 993 (H.383) senesi Hadramutun Sümel köyünde vefât etti. Kabri ziyâret yeridir.


DERTLİLERİN DERT ORTAĞI

Alevî bin Abdullah; duâsı kabûl olanlardan idi. Kendisinden duâ isteyen murâdına kavuşurdu. Bilhassa hasta ve dertliler sıhhat bulurdu. Çok zengindi. Senenin mahsûlü toplandığı zaman, önceki seneden kalan bütün malları tasadduk eder, fakirlere dağıtır; Bu, bunun şükrüdür buyururdu.
Bu mübarek zat, sohbetlerinde buyurdu ki:
Kulluk beş kısımdır: Birincisi ten kulluğudur. Bu, Allahü teâlânın emirlerine uyup, yasak ettiği şeylerden sakınmaktır. İkincisi; nefs kulluğudur. Bu kulluk, nefsi terbiye etmek, ıslâh etmek, mücâhede ve nefsin istemediği şeyleri yapmak, riyâzet çekip nefsin istediği şeyleri yapmamaktır. Üçüncüsü; Gönül kulluğudur. Bu ise, dünyâdan ve dünyâda bulunan şeylerden yüz çevirip, âhirete yönelmektir. Âhirete yarar iş yapmaktır. Dördüncüsü; sır kulluğudur. Bu, her şeyi bırakıp, tamâmen Allahü teâlâya dönüp, Onun rızâsını kazanmaktır. Beşincisi; can kulluğu. Bu kulluk, müşâhedeye ermek için kendini Allah yoluna vermekle olur...
Mânevî huzûra ermek ve bu yolda ilerlemek için dört şey lâzımdır. 1. Az yemek, 2. Az uyumak, 3. Halka az karışmak, 4. Allahü teâlâyı çok zikretmek.

SAKIN KALP KIRMA!..



Günahlar sebebiyle, paslanan gönüllerin kurtuluşu Allahü teâlâya çok tövbe, istigfâr etmek, her zaman Allahü teâlâyı düşünmek, Onun râzı olduğu, beğendiği işleri yapmak ve hiçbir zaman Ondan gâfil olmamakla mümkündür.
Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kırma. Kalb kırmak, Allahü teâlâyı incitmek demektir.
Nefse uymak yolunda bulunan kimse rüsvâ olmuştur. Artık, yatıp kalkarken onun yoldaşı şeytandır.
Gariplere merhamet etmek, Resûlullahın sallallahü aleyhi ve sellem sünnetidir. Nerede bir garip görsen, ona olan merhametinden dolayı gözyaşların akmalıdır.
Alevî bin Abdullah, vefatından kısa bir zaman önce buyurdu ki:
Gönlü kırık, zavallı ve garib birini görürsen, yarasına merhem ol. Onun yoldaşı ve yardımcısı olmaktan çekinme.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Murâdın nedir?..


</label>

Alâeddîn Goncdüvanî hazretleri, Şâh-ı Nakşibend Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin talebelerindendir. Behâeddîn-i Nakşibend vefât edinceye kadar, onun hizmet ve sohbetinde bulundu...


NÛR YÜZLÜ BİR İHTİYÂR...

Ubeydullah-i Ahrâr Semerkandda iken müthiş bir göz ağrısına tutuldu. Kırk gün bu acıyı çekti. O zaman içine, üstün vasıflarını, hâllerini çok işittiği Alâeddîn Goncdüvanîyi görmek arzusu düştü. Fakat mübârek yüzlerini görmek nasîb olmamıştı. Buhârâya gitti. Namaz kılmak için bir mescide girdi. Mescidin köşesinde, nûr yüzlü ihtiyâr bir zât duruyordu. Ona kapılarak, üç gün sohbetinden ayrılmadı. Üçüncü günü;
Günlerdir gelip bizimle sohbet ediyorsun. Murâdın nedir? Eğer bu adam şeyhtir, kerâmetini göreyim diye geliyorsan, bizde öyle şey arama! Ama sohbetimizi beğendiysen ve kendinde bir değişiklik hissediyorsan, sana ve bana mübârek olsun buyurdu. Meğer bu zât, Alâeddîn Goncdüvânî imiş, bu sözlerinden sonra da, Ubeydullah-ı Ahrârın göz ağrıları birden kesildi...
Alâeddîn Goncdüvanî hazretleri, vefat etmeden evvel talebelerine, hocası Şâh-ı Nakşibend Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinden işittiği şu nasihati yaptı:

HERKESİN KÂBİLİYETİNE GÖRE...



Hocam buyurdu ki: İnsanlara rehber olan, onları irşâd eden doğru yolu gösteren âlimler, usta avcıya benzerler. Usta avcılar, ince mahâretlerle vahşî bir canavarı tuzağa düşürüp yakalarlar, sonra avladıkları o vahşî hayvanı terbiye edip, ehlileştirirler. Bunun gibi, Allahü teâlânın velîleri de hikmet ehli olup, güzel tedbirler ile, huylarına göre tâliblere gereği gibi muâmele ederek, teslimiyyet makâmına ulaştırırlar. Sonra sünnet-i seniyyeye tâbi olmalarını sağlayarak, maksada ulaştırırlar...
İnsanlara rehber olan zâtlar, herkesin kâbiliyetine ve istidâdına göre muâmele ederler. Eğer tâlib yeni ise, onun yükünü çekip, ona hizmet ederler. Dâvûd aleyhisselâma; Ey Dâvûd! Beni taleb eden birini gördüğün zaman, ona hizmetçi ol! buyrulduğu gibi, çok hizmet ve himmet göstermek gerekir ki, tâlibde bu yola girme kâbiliyeti peydâ olsun. Bizim yolumuzda olan kimse, bu yola tam uyup, bunun aksine bir iş yapmamalıdır ki, işin netîcesi meydana çıksın. Sünnet-i seniyyeye uymaktan ibâret olan yolumuza uyarak, işlerde ve amellerde dikkatli davranmalıdır ki, yolumuzda olanlarda ehlullahın tam bir mârifetine kavuşma saâdeti hâsıl olsun.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Devlet reislerine dil uzatmayınız!



</label>

Ahmed Eğribozî hazretleri, İzmirde kabri bulunan evliyadandır. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin halîfelerindendir. Yunanistandaki Eğriboz (Agribos) adasında dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi bilinmemektedir. On dokuzuncu yüzyılda yaşamıştır. İzmirde vefât etti. Kabri oradadır...

ÜSTADIM BUYURDU Kİ!


Atina ve İstanbulda tahsilini tamamlayan Ahmed Eğribozî hazretleri, gördüğü rüya üzerine Bağdada giderek Nakşibendiyye yolu büyüklerinden Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin sohbetlerinde bulundu. Kısa zamanda ilerleyip tasavvuf yolunda yükseldi. Bağdadda uzun müddet kalıp burada evlendi. Mevlânâ Hâlid hazretleri kendisine mutlak icâzet, diploma ve hilâfet verdi. Bir müddet Bağdadda ikâmet etti. Sonra İstanbula gitti. Mevlânâ Hâlid hazretleri vefât ettikten sonra İzmire gelip yerleşti. Nice yıllar âlimler, talebeler ve halk İzmirde sohbetlerinde bulunarak ondan feyz aldı. Vefatına yakın talebelerine buyurdu ki:
Sizlere, üstadım Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdînin vasiyetini söylerim. O buyurdu ki:
Size önemle sünnet-i seniyyeye yapışmanızı; câhiliye âdetlerinden ve pek aşağı olan bidatlerden sakınmanızı; gösterişe kapılmamanızı; halktan, bedeni beslemeye çok ehemmiyet verenlerle, kendilerinden bir şey beklemek sûretiyle makam ve mevkî sâhipleri ile görüşmeyi terk etmenizi tavsiye ederim. Çünkü bu şekilde onlarla görüşmek, onların lekelendiği şeylerle sizin de lekelenmenize sebeb olur. Yapmak mecburiyetinde olduğunuz iki bozuk işle karşılaştığınızda en hafif olanını yapmak lâzımdır... Devlet reislerine dil uzatmayınız, onların iyilikleri için duâ ediniz. Çünkü onların iyiliği, sizin iyiliğinize vesîle olur...

BANA EN SEVGİLİNİZ



Şunu iyi biliniz ki, sizin bana en sevgiliniz; dünyâ ehline alâkası en az olanınız, başkasına yük olmayanınız, fıkıh ve hadîsle meşgûl olanınızdır. En mühim vasiyetim şudur ki: Ölümü, âhiret hallerini ve nîmetlerin hakîki sâhibini unutmayınız. Elden geldiği kadar peygamberlerin efendisinin (sallallahü aleyhi ve sellem) sünnetine uymada ileri gitmeye çalışınız. Günde bin kere duyulmayacak kadar alçak sesle, Kelime-i tehlîl (Kelime-i tevhid) söyleyiniz. Hem kalbe yönelerek, hem de mânâsını düşünerek olsun. Böylece kalpte, hakîkî matlûbdan başka bir şey kalmasın. Zîrâ büyüklerin yolunda asıl maksad mâbûddur.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Yaratılan en pis kokulu şey!



</label>

Ali Semerkandî hazretleri, Osmanlı Devletinin kuruluş devrinde, Ankaranın Çamlıdere ilçesinde yaşayan büyük velîlerdendir. Dedeleri Türkistanda Semerkand şehrindendi. 1320 (H.720) senesinde doğdu. 1457 (H.862) târihinde Çamlıderede vefât etti...

RESÛLULLAHIN MÂNEVÎ EVLÂDI

Ali Semerkandî hazretleri, tahsîlini tamamladıktan sonra, Mekke-i mükerremeye gitti. Kâbe-i muazzamada yıllarca imâmlık yaptı. Mânevî bir işâret ile Medîne-i münevvereye geldi. Orada Resûlullah efendimizin mübârek türbelerinde yedi sene kadar türbedârlık hizmetinde bulundu. Bir gün rüyâsında, Peygamber efendimizin kerîmeleri Fâtımâ vâlidemizi gördü. Rüyâda; Yâ Ali! Resûlullahın huzûruna git. Seni mânevî evlatlığa kabûl buyuracak! dedi. Ali Semerkandî uyanınca, hemen Resûlullahın mübârek huzûruna koştu. Mübârek kabrinin karşısına geçip, diz üzerinde edeble oturdu. Başını önüne eğerek, murâkabe hâlinde beklemeye başladı. Bir müddet sonra Ravda-i mutahharadan Resûlullah efendimizin; Buyur yâ Ali! Seni mânevî evlâdım olarak kabûl ettim. Kıyâmete kadar bu mûcizem bâkî kalsın. Yâ Ali! Öyle bir beldeye git ki, fakirlikleri sebebiyle beni ziyâret edemeyen ümmetim, seni ziyâret etsinler. Sen benim evlâdım olduğun için, sana yapılan ziyâreti bana yapılmış gibi kabûl ederim mübârek sözlerini işitti. Hemen yola çıkarak, Ankaranın Çamlıdere havâlisine geldi. (Çamlıderenin eski ismi Şeyhler olup, bu zâta izâfeten verilmişti.)
Çamlıdereye bir derviş kıyâfetinde gelen Ali Semerkandî, oradaki insanların çok fakir olduğunu görerek, işâret buyurulan yerin burası olduğunu mânevî keşf ile anladı. Buradaki insanların irşâdı için çalıştı...
Ali Semerkandî hazretleri vefatına yakın buyurdu ki:

NEFSİ TANIYAN ÇOK AZDIR!..



Kulluk esâsının birincisi, nefsi tanımaktır. Halbuki onu tanıyan çok azdır. Onu tanımak şöyle dursun, varlığını kabûl edenler dahi kıymetli kimseler olarak kabûl edilir. Allahü teâlâ, nefsten daha ahmak, daha çirkin ve ondan daha pis kokulu bir şey yaratmadı. İrfan sâhipleri için, ondan daha dar bir zindan düşünülemez. Nefsini tanıyabilen, her tarafı emin olan, tehlikelerden korunmuş bir kalaya sığınmış olur. Tanıyamayan, hattâ anlamak istemeyen için tehlike büyüktür. Onu anlamadıkça, şerrinden kurtulmak mümkün değildir. Onu anlamadan, mârifet sâhibi olunmaz...
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Suya düşen defter!..


</label>

Ali İsfehânî hazretleri Basrada yaşamış olan evliyânın meşhûrlarındandır. Onuncu asrın başlarında yaşamış olup doğum ve vefât târihleri bilinmemektedir. Tasavvufta Muhammed bin Yûsuf Bennânın sohbetlerinde yetişti. Kendisi şöyle anlatmıştır:

ÇOK MU ÜZÜLDÜN?..

Sehl-i Tüsterînin talebeleri onun hâllerini ve sohbetlerini naklederlerdi. Ben de onun sohbetlerinden nakledilen şeyleri yazardım. Bir gün dere kenarında abdest alırken notlarım suya düştü, buna çok üzüldüm. O gece Sehl-i Tüsterîyi rüyâda gördüm. Bana;
-Ey mübârek! Defterinin suya düşmesi sebebiyle çok mu üzüldün? O sözlere olan muhabbetinin hakkını, Allahü teâlânın hakkını ve dostlarının hakkını yerine getirmek için onlarda yazılı olan şekilde amel etmez misin? buyurdu. Ben de;
-Bu arzuya tâkat yoktur, dedim... Biz böyle konuşurken, Peygamber efendimiz, Eshâb-ı kirâmdan bir cemâatle teşrif ettiler. Resûlullah efendimiz bana bakıp, tebessüm ederek;
-Bu tâifeye ve sözlerine muhabbet, hakîkattir buyurdu. Sehl-i Tüsterî;
-Estağfirullah yâ Resûlallah! dedi. Peygamber efendimiz tebessüm etti. Bu hâlin sevinci içerisinde uyandım...
Ali İsfehânî hazretleri, sohbetlerinde buyurdu ki:
Nefsimizin alıştığı zevklerine erişmek için bizi şeklen olan bir pişmanlıkla aldatıp duruyor. Nefis düşmandır. Düşman sözüyle hareket etmek akıl işi değildir.

ONLARI MÜKELLEF TUTTUM!



Cebrâil aleyhisselâm dört bin senede iki rekat namaz kıldı ve; Benim kıldığım namaz gibi bir namaz kılan var mı? diye düşündü. Bunun üzerine Allahü teâlâ; Muhammed ümmetinin her türlü kusurla, noksanla kıldıkları iki rekat namaz, ind-i ilâhîde, senin kıldığın bu iki rekat namazdan daha çok hayırlı ve makbûldür. Çünkü sana, böyle bir namaz kıl diye emretmedim. Onlara emrettim ve mükellef tuttum. Onların emre uymaları sebebiyle kıldıkları ve kılacakları namaz bana çok sevimli ve makbûldür buyurdu. İşte emre uymak böyle büyük bir şereftir.
Ali İsfehânî hazretleri vefatından evvel yanındakilere şu vasiyette bulundu:
Şunları asla hatırınızdan çıkarmayınız; Kalp üç şeyle hayat bulur: 1) Dünyâyı sevmemek, 2) Allahü teâlâyı çok zikretmek, 3) Allahü teâlâya yakın olmak. Kalp dört şeyle ölür: 1) Nefsin arzû ve isteklerini yapmak, 2) Şeytana uymak, 3- Dünyâya dalmak; âhireti, ölümü unutmak, 4- Kötü düşüncelere sâhib olmak.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Sabırla kavuşulan nimet...


</label>

Ahmed Yekdest Cüryânî hazretleri, Muhammed Masûm hazretlerinin yetiştirdiği yedi bin mürşid-i kâmilden biridir. Doğum târihi bilinmemektedir. 1707de Mekkede vefât etti...


ACI ÜSTÜNE ACI!..

Ahmed Cüryânî, ticâret için Cüryândan Hindistana gidiyordu. Yolda çoluk-çocuğunun tâûn (veba) hastalığından vefât ettiklerini haber aldı. Bu acı haberin etkisinde iken kervan eşkıyâ baskınına uğradı. Şakîler kervandakilerin bütün mallarını aldılar. Ahmed Cüryânînin mallarını aldıktan sonra sol elini bileğinden kestiler. Kendisine bu sebeple tek elli manasına Yekdest denildi...
Ahmed Cüryânî bütün bu sıkıntılara rağmen Rabbini zikrediyor ve sabrediyordu. Bu sabrı sebebiyle o gece rüyâsında Serhende gitmesi tavsiye olundu. Bu mânevî işâret üzerine Hindistanın Serhend şehrine geldi. Orada ikinci bin yılın yenileyicisi büyük âlim İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin oğlu Muhammed Masûm hazretlerini tanıyıp ona talebe oldu. On bir sene hocasının yanından ayrılmayıp ona hizmetle şereflendi. Hocasının sevgi ve iltifâtlarına kavuştu. Sohbetlerinin bereketi ile tasavvuf yolunun bütün inceliklerini öğrendi. Bundan sonra insanlara doğru yolu göstermek üzere Mekkeye gönderildi. Mekkede otuz dokuz sene bu vazîfeyi gördükten sonra orada vefât etti. Vefatından kısa bir zaman önce Resûlullah efendimizin kabrini ziyâret için Medine-i Münevvereye gitti ve yanındakilere şunları söyledi:


O DERYÂDAN FEYZ ALIR...



Resûlullah efendimizin kabrini ziyâret eden kimse, dünyâ işlerini ve bu ziyâretle alâkalı olmayan her şeyi kalbinden çıkarır. Bunun için gayret gösterir. Bu gayrete, kalbinde, Resûl aleyhisselâmdan istimdâd, yardım isteme hâli meydana gelinceye kadar devâm eder... Mümkün olan nisbette kalbini uygunsuz düşüncelerden temizlemeye gayret ederek ve o huzurda bulunmaya layık olmadığını düşünerek, mahzûn bir gönülle, Resûlullah efendimizin af ve merhametlerinin genişliğinden ümitli olarak, Onun kabr-i şerîfinde bizim bilmediğimiz bir hayat ile diri olduğunu, ziyâretine gelenleri, ziyâretçinin derecesi, hâli ve kalbine göre tanıyıp, yardım ettiğini ve daha bunun gibi şeyleri düşünerek ziyâret eder. Muhabbet ve bağlılığı nisbetinde o deryâdan feyz alır... İki cihân saâdetine kavuşmanın, ancak ve yalnız dünyâ ve âhiretin efendisi olan Muhammed aleyhisselâma tâbi olmaya bağlı olduğunu düşünerek, her hâlinde Onun sünnet-i seniyyesine uymaya çalışır.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Amellerin tohumu, yenilen lokmadır!..


</label>

Alâüddevle Ahmed bin Muhammed Semnânî hazretleri tefsîr, kırâat, hadîs, fıkıh ve tasavvuf âlimi ve Horasanda yetişen velîlerin meşhurlarındandır. 1261 (H.659) senesinde Horasanda Semnân şehrinde doğdu. 1336 (H.736) senesinde vefât etti. Sûfiâbâd şehrinde medfundur. Zehebî diyor ki:

FAKİR BABASI BİR ZÂT İDİ...

Alâüddevle Semnânî, çok yüksek bir âlim idi. Birçok ilimleri kendisinde toplamıştı. Çok Kurân-ı kerîm okurdu. Vakûr ve heybetli idi. İnsanlara söylediği sözler çok tesirli olurdu. Görünüşü huy ve davranışları ile tabîatından asâlet sâhibi bir zât olduğu belliydi. Nefsine başkalarını tercih eden isâr sâhibi idi. Kazandığının hepsini fakirlere sadaka veren iyilikleri çok bir zât idi. Tefsîr, tasavvuf ve diğer ilimlere dâir eserleri ve kıymetli şiirleri vardır. İslâm âlimlerinin büyüklerinden ve evliyânın meşhûrlarından olan Hâce Ali Râmitenî hazretleri ile mektuplaşırlardı...
Alâüddevle Semnânî hazretleri buyurdu ki:
Eğer bir kimse, boş oturur, hiçbir iş yapmaz, bu yaptığına da, Zühd, dünyâyı terk etmek adını koyarsa, onun yaptığı şeytana tâbi olmaktan başka bir şey değildir. Hiçbir faydalı iş yapmayarak, ömrünü boşa harcayandan daha hayırsız bir kimse yoktur.
İnsan vücûdunda amellerin tohumu, yenilen lokmadır. Bir kimse lokmayı gaflet içinde yerse, lokma helâlden de olsa, insanların ondan fayda görmesi mümkün değildir.
Tasavvuf; Resûlullah efendimizin sünnet-i seniyyesine uymak, fazla konuşmayı, fazla yemeyi ve fazla uykuyu terk etmektir.

İNSANLIK SIFATLARI...



Bir kimse velîlik mertebesine ulaşsa, onun üzerine Hak teâlânın bir perde örtmemesi, onu halkın gözünden gizlememesi mümkün değildir. (Evliyâm kubbelerim altında saklıdır. Onları benden gayrısı tanıyamaz) hadîs-i kudsînin mânâsı da budur. Burada bildirilen kubbeler beşeriyet sıfatlarıdır. Pamuktan ve başka maddelerden dokunmuş perde değildir. İnsanlık sıfatları öyle bir şeydir ki, o velîde, Hak teâlâ hazretleri açık bir kusûr kılar veya bir hünerini ayıp sûretinde gösterir. Onu Allahtan başka kimse tanıyamaz demek, İçi, ilâhî irâde nûru ile dolu olmayan kimseler, o velîyi anlayamaz demektir. Ancak o nûr ile nûrlanan kimseler anlayabilir.
Alâüddevle Semnânî hazretleri vefatından evvel buyurdu ki:
Daima tevbe ediniz. Tevbe; geçmişte yapılan günâh ve hatâya pişmân olmak ve onu, ondan sonra terk etmektir.
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri