Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Onu, iple buraya çektik!..


</label>

Sûfî İlahyâr (Allahyâr) hazretleri Özbek Türklerinden olup, Buhârâlıdır. 1633 (H.1043) senesinde Kette Kurganda doğmuştur. 1723 (H.1135) yılında Rahşvâr adlı köyde vefât etti. Allahü teâlânın yolunu anlatan güzel şiirleri ile meşhûr oldu. Bir ara Buhârâ Hânlığında tamgacı yâni gümrük idâresi reîsliğinde bulundu...

SOKAKTAN DERGÂHA...

Sûfî İlahyâr, Nakşibendiyye halîfelerinden Habîbul-lah-ı Buhârî hazretlerinin talebesidir. Bu zata talebe olması şöyle anlatılır:
Sûfî İlahyâr gençliğinde, Buhârâda kabadayılığı ile çok meşhûr olmuştu. O, sokaklarda dolaşırken sokakta oynayan çocuklar korkarak dağılıyorlardı... Bir gün Habîbullâh-ı Buhârî hazretlerinin bir talebesini dövmüştü. Talebe dergâha geldi ve hocasına olanları anlattı. Habîbullâh-ı Buhârî hazretleri, ayağa kalktı ve eliyle bir ipi çeker gibi hareketler yaptı. Sonra talebesine; Onu, boynuna ip takıp buraya çektik, şimdi gelir buyurdu. O sırada Sûfî İlahyâr arkadaşlarıyla birlikte oturmakta idi. Birden ayağa kalktı ve boğulur gibi sesler çıkararak Habîbullah-ı Buhârî hazretlerinin dergahına doğru koşmaya başladı. Kapıyı çaldı. Habîbullâh-ı Buhârî hazretlerini görmek istediğini söyledi. Huzura kabul edilince bütün günâhlarına tövbe etti. Ancak Habîbullâh-ı Buhârî hazretleri, dövülen talebeyi çağırdı ve ondan helallik istemesini söyledi. O talebe de, bir şartla hakkını helal edeceğini söyledi; Sûfî İlahyâr hemen o günden itibaren sokakta ciğer satacak, bunu yaparken kafasına da işkembe saracaktır. Sûfî İlahyâr şartı kabul etti ve Hemen şimdi başlıyorum dedi. Tam kapıdan çıkarken o talebe: Bütün haklarımı helal ettim, imtihanı kazandın dedi. Habîbullâh-ı Buhârî hazretleri onu dergâha kabul etti ve on iki yıl burada kalarak tasavvufta yüksek derecelere ulaştı...
Yaşadığı bölgenin dil ve lehçesiyle İslâm îtikâd bilgilerini yayan Sûfî İlahyâr, halk arasında pek çok tutulmuş ve şiirleri dilden dile dolaşmıştır. Şu şiirini vefat etmeden kısa bir zaman önce söylemiştir:

Hâcetim oldur Hudâyâ pâ işim baş
eyleseng
Munda tevfik anda îmânımnı yoldaş
eyleseng

Elgime birseng asâ-yı himmet ağzımga
senâ
Könglüme ışk âteşin salsang közüm
yaş eyleseng

Yani, Allahü teâlâdan dileğim odur ki, ayaktaki işimi başa çıkarıp, bu dünyâda tevfîk, âhirette de imânımı yoldaş eylesin. Elime himmet asâsını, ağzıma da övgüsünü versin; gönlüme aşk ateşini salsın ve gözümü yaş eylesin, demektir...
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
En lüzumlu olan şey!.</label>

Ahmed Âsım Antâkî, evliyânın meşhûrlarındandır. Antakyada doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. Âilesi Antakya eşrâfından îtibâr edilen kimselerdi. 853 (H.239) senesinde vefât etti...

EN FAYDALI KORKU!..


Ebû Süleymân-ı Dârânînin sohbetlerinde kemâle gelen Ahmed Âsım Antâkî, Tebe-i tâbiîn neslinden olup, Fudayl bin Iyâd gibi zamânının en büyük velîleri ile görüştü.
Bu mübarek zat, vefat etmeden bir müddet önce şöyle nasihatte bulundu:
Ey kardeşlerim! En faydalı korku, insanı günahlardan, Allahü teâlânın beğenmediği şeylerden alıkoyan, âhiret işlerinin elden çıkması ile üzüntüye sevk eden; kalan ömrü ve son nefesindeki durumu hakkında düşünmeye sevk eden korkudur.
En faydalı ümit, sâlih amel yapmayı kolaylaştırandır. Hak olan iş, insanlara adâletle muâmele, insanın kendisi için istemediğini başkaları için de istememesi, kendisinden aşağıda olanın hak olan sözünü kabûl etmesidir.
En faydalı hayâ, hoşuna giden bir şeyi Allahü teâlâdan isteyip, sonra da Onun rızâsına uygun olmayan işi yapmamaktır.
En faydalı şükür, yapılan günahları Allahü teâlânın setredip (gizleyip) hiçbir kuluna bildirmediğini, bilmektir...
En faydalı zenginlik, fakirlik ve fakirlik korkusunu gideren şeydir. En güzel fakirlik, sabredip, durumundan şikâyette bulunmadan, sebeblere yapışıp, elinden geldiği kadar çalışıp, Allahü teâlâdan gelen her şeye rızâ ve hoşnutluk göstermektir.
En üstün sebât ve azim, fırsatlar doğup, herkesin gaflet içerisinde bulunduğu, dünyâ işlerine dalıp, âhireti unuttuğu zaman, gevşekliği, sonra yaparım demeyi bırakıp, dünya ve âhirete yarar işler yapmaktır.

EN KIYMETLİ SABIR!..



En kıymetli sabır, nefsin arzu ve isteklerine karşı çıkarken, tahammüllü ve dayanıklı olmak, bu hususta en ufak bir fütur ve gevşeklik, âcizlik göstermemektir.
En faydalı tevâzu, kibri ve gadabı (kızmayı) giderenidir. En kıymetli söz, hakka uygun olanıdır. En zararlı söz, konuşulmaması daha hayırlı olanıdır.
En lüzumlu olan şey, Allahü teâlânın emrettiği farzları, ana-babayı, çoluk çocuğunu gözetip, onların geçimlerini temin edip, Allahü teâlânın emirlerini öğretip kulluk vazîfelerini yerine getirmelerini sağlamaktır...
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Âlimin kıymeti ve şerefi...



</label>

Abdullah Efendi, 1733 (H. 1146) senesinde Ahıskada dünyâya geldi. Ahıska şimdi Gürcistanda olup, o zamanlar Osmanlı memleketi idi... Erzurum, Şam ve Kahirede Tahsîlini tamamladıktan sonra, 1761 senesinde İstanbula geldi. Bir taraftan öğrendiği yüksek ilimleri öğretmeye, bir taraftan da kıymetli ve faydalı eserler telif etmeye başladı... Ahıskalı Abdullah Efendi derslerinde şöyle buyururdu: İlim ve ilim sâhiplerinin kadri ve kıymeti Allahü teâlânın katında yüksektir. İnsanlar arasında ise şerefi büyüktür. İnsan ve cinlerin tabiatında olanlara hürmet yerleştirilmiştir. İlim, insanları cehâletten irfân derecesine ulaştırır. Ebedî saâdete ve devlete kavuşmakta sağlam bir ip, Cehenneme düşmekten kurtulmakta güvenilir bir vâsıtadır. Allahü teâlâ Kurân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Allahü teâlâdan kullar içinde ancak âlimler korkar. (Fâtır sûresi: 28) Hadîs-i şerîfte de buyruldu ki: (Melekler ilim tâlibine, ondan râzı oldukları için kanatlarını gererler.)
Fıkıh âlimi Ebül-Leys Semerkandî buyurdu ki: Âlimle berâber oturup, onun anlattıklarından bir şey hâtırında tutamayan kimse için böyle olmasına rağmen yedi fayda vardır: 1. İlim öğrenenlerin fazîletine kavuşur. 2. Âlimin meclisinde bulunduğu müddetçe günahlardan korunmuş olur. 3. Evinden ilim öğrenmek için çıktığı zaman üzerine rahmet iner. 4- İlim meclisine oturduğunda meclise inen rahmetten o da nasibini alır. 5. Orada anlatılanları dinledikçe, kendisine sevap yazılır. 6. Dersi dinler de anlayamadığı zaman üzülür, gamlanır, kalbi kırık olur. Bu hâli Allahü teâlânın hadîs-i kutsîde; (Ben, benim için kalbi kırık olanların yanındayım) buyurduklarından olmasına vesîle olur. 7. Âlimin üstün, fâsıkın, günâh işleyenlerin aşağı tutulduğunu görüp kalbini fısktan, günâh ve kötü şeylerden çevirir.

NİYETİNİ DÜZELTEMESE DE!..



Ahıskalı Abdullah Efendi, 1813 (H. 1228) senesinde Üsküdarda vefât etti. Karacaahmed Mezarlığının Söğütlüçeşme tarafında medfûndur. Vefatına yakın günlerde talebelerine şöyle buyurdu:
İnsan niyetini düzeltemese de, ilim öğrenmek, terk etmekten daha fazîletlidir. Çünkü ilim öğrenince, o ilmin onun niyetini düzeltmesi umulur. Bâzı âlimler şöyle buyurdu: Biz ilk önce ilmi Allah rızâsını niyet ederek öğrenmedik. Fakat ilim bu hâlimizi kabûl etmedi. Onu, Allah için öğrenmemize vesîle oldu.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
En güzel nasîhatçı!..



Abdüsselâm bin Meşîş hazretleri Fas evliyâsından olup, Şaziliyye yolunun kurucusu Ebül-Hasan Şâzilînin hocasıdır. Hazret-i Hasanın soyundan olduğu için Şeriftir ve kendisine Hasenî de denilmiştir...

ALLAHÜ TEALADAN KORK!..

Abdüsselâm bin Meşîş hazretlerine bir gün, talebesi Ebül-Hasan Şâzilî; Efendim, bana vasiyette bulunur musunuz? deyince şöyle buyurdu:
Allahü teâlâdan kork. İnsanlardan sakın. Dilini insanların boş sözlerinden koru. Kalbini onların kötü düşüncelerinden muhâfaza et. Âzâlarını gözet ve onları harama düşmekten, günah işlemekten koru. Ne için yaratılmışlar ise, onları o vazîfede kullan. Allahü teâlânın farz kıldığı işleri zamânında yap. Böyle yaparsan, Allahü teâlânın hıfz u himâye ve korumasında olursun. Allahü teâlânın sana emrettiği işleri yaparsan, verâ sâhibi (haramlardan sakınan) olursun. Şöyle duâ et: Yâ Rabbî! Senden alıkoyan her şeyden beni koru. İnsanların şerlerinden beni muhâfaza et. Senin rızân ile kalbimi zenginleştir. Sen her şeye kâdirsin...
Yine biri ona; Efendim! Bana bâzı vazîfeler verseniz de onlarla meşgul olsam dedi. Ona da şöyle buyurdu:
Farzları yerine getir, mâsiyetleri, günahları terk et. Kalbini dünyâyı istemekten, kadın ve makam sevgisinden, nefsin arzu ve isteklerinden koru. Allahü teâlânın sana verdiği ile kanâat et. Allahü teâlânın beğendiği bir şeye kavuşursan şükret.


DÜNYA KİRİNDEN TEMİZLEN!



Muhammed bin Ebû Tevâcîn peygamberlik iddiâsında bulununca, inzivâyı, yalnız bir köşede kendi hâlinde yaşamayı bırakıp, onunla mücâdele etti ve 1228 (H. 625) senesinde şehîd oldu. Şehîd Kutub diye meşhûr oldu. Benî Arûs mıntıkasındaki Cebelialem denilen yere defnedildi...
Abdüsselâm bin Meşîş hazretleri, vefat etmeden evvel talebelerine şu nasihati yaptı:
Dünyâ kirinden temizlen. Arzu ve isteklerine meylettiğin zaman onu tövbe ile düzelt. Allahü teâlânın sevgisine yapış. Allah sevgisi öyle bir şeydir ki, her iyilik, hayır ve üstünlüğün esası odur. Sevaba kavuşamayacağın yere ayağını koyma. Günah işlemeyeceğin yere otur. Başka yere oturma. Allahü teâlânın beğendiği işleri yapmakta yardım isteyeceğin kimseden başkası ile oturup kalkma. En güzel nasîhatçı seni Mevlâya sevk edendir. Kendisi hatırlanınca, Allahü teâlâyı hatırlatanlarla berâber ol.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Hicazda kabir yıkanlar!..


</label>

Abdülulâ hazretleri, Hindistan evliyâsındandır. Doğum târihi ve yeri belli değildir. Hadis ilminde derin bir âlimdi. 1928 (H. 1347)de Abdürrab Medresesinde vefât etti. Delhide hadîs âlimlerinin defnedildiği kabristâna defnedildi...


RESÛLULLAHIN KOKUSU GELİYOR

Abdülulâ hazretlerinde Peygamber efendimizin sevgisi çok fazla idi. Ramazân-ı şerîf ayının başında talebelerinden biri Kasîde-i Bürdeden bir bölüm okudu. Bunun üzerine öyle ağladı ki, konuşmaya tâkati kalmadı. Bir zaman felç hastalığına yakalandı. Sâdece elini biraz hareket ettirebiliyordu. On beş sene kadar felçli vaziyette yattı. Şah Ebül-Hayr Abdullah onu sık sık ziyârete giderdi. O zaman Abdülulâ, Şah Ebül-Hayrın eteğini yüzüne sürer; Bana senin eteğinden Resûlullah efendimizin kokusu geliyor derdi.
Abdülulâ hazretleri zamânında Hicazda Vehhâbîler, kabirleri yıkıp, İslâm âlemini rencide etmişlerdi. Bunun üzerine Medârik-i Işık adlı eserini yazarak, İbn-i Teymiyye ve onun yolunda gidenlere cevap verdi... Derslerinde okuduğu ha-
dis-i şeriflerden bazıları:
Siz ne haldeyseniz, başınıza o halde insanlar getirilir.
Kişi dostunun yolundadır. O halde sizden her biriniz dost edineceği kimseye iyi dikkat etsin.
Beş günah vardır ki, keffâreti yoktur. Bunlar; Allaha şerik koşmak, bi-gayri hakkın adam öldürmak, mümine bühtan ve iftira etmek, muharebe günü kaçmak ve yalan yere yemin ile hakkı iptal etmek.
Farz ibadetlerinden sonra Allah yanında amellerin en sevgilisi (rızâsına muvâfık olanı), Müslümanın kalbine sevinç koymaktır.


MAZLUMUN BEDDUASINI ALMA



Mazlumun bedduâsından sakın. Çünkü, onun duâsıyla Allah arasında (kabûlünde mani) bir perde yoktur...
Allah katında en sevgiliniz, ahlâkı güzel olan, halk ile geçinenler ve kendisiyle geçinilen, yumuşak huylu olanlardır. Ve Allah yanında buğz edilenleriniz de, insanla arasında biribirine lâf götürüp getirmekle uğraşan, onların kusurlarını arayarak din kardeşlerinin aralarına tefrika sokanlardır.
Abdülulâ hazretleri vefat etmeden kısa bir zaman önce de şu hadis-i şerifi okudu:
Allah bir kuluna hayır murâd ederse onun gönlüne zenginlik ve kalbine takvâ verir. Bir kuluna da şer dilediği vakit fakirliği iki gözünün önüne getirir.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Ona, ömrümden hîbe ettim!


</label>

Abdullah Haddâdî hazretleri Yemen evliyâsının büyüklerindendir. Evlâd-i Resûl olup, seyyiddir. 1634 (H. 1044) senesinde doğdu. 1720 (H. 1132) senesinde vefât etti.

NİÇİN HASED EDİYORSUN!

Abdullah Haddâdî bir sohbetinde buyurdu ki: Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri buyuruyorlar ki: Ey mümin! Ne oluyor ki, seni, komşunu; yemede, içmede, giymede ve başka şeylerde kıskanır görüyorum. Bu nasıl iş? Bilmiyor musun ki, bu senin îmânını zayıflatır. Mevlânın yanında kıymetin kalmaz. Seni, Allahü teâlânın gazabına uğratır. Resûl-i ekrem bir hadîs-i şerîfte; (Ateş odunu yiyip bitirdiği gibi, haset de iyilikleri yer) buyurdu. Sen, haset ettiğin kimseyi, hangi ve ne hususta haset ediyorsun. Onun kısmeti için mi, yoksa kendi kısmetin husûsunda mı haset ediyorsun? Eğer onu, Allahü teâlânın ona kısmet olarak verdiği şeyde haset ediyorsan, ona haksızlık etmiş olursun. Haset ettiğin kimse, Allahü teâlânın kendisi için takdir ve taksim ettiği nîmetin içerisinde bulunmaktadır. Sen onu, Allahü teâlânın bu ihsânından dolayı haset etmekle, ne kadar haksızlık ve cimrilik yaptığını, ne kadar akılsızlık ettiğini biliyor musun? Eğer onu, sana takdir edilenin onun eline geçeceğinden endişe ederek kıskanıyorsan, bu senin çok câhil olduğunu gösterir. Çünkü senin kısmetini başkası yiyemez...


DUAMIZ KABÛL OLDU



Seyyid Abdullah Haddâdî hazretleri bir gün talebesi Şeyh Hüseyin bin Muhammed ile birlikte hac için yola çıktı. Medîne-i münevvereye vardıklarında talebesi orada hastalandı. Talebe nerede ise vefât edecekti. Seyyid Abdullah Haddâdî hazretleri hastanın başı ucuna oturduğunda onun ömrünün bittiğini anladı. Oradaki talebelerine; Her biriniz onun selâmeti için duâ edin buyurdu. Seyyid Ömer Emin isimli talebe; Efendim ben ömrümden bir kısmını ona hîbe ettim dedi. Bunun üzerine Seyyid hazretleri Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) kabr-i şerîfine gidip duâ etti ve şefâat istedi. Ziyâretten sonra Seyyid Abdullah Haddâdî sevinçle; Allahü teâlâ duâmızı kabûl etti buyurdu. Allahü teâlânın izni ile talebesi Şeyh Hüseyin hastalıktan kurtuldu, fakat hasta arkadaşına ömründen bir kısmını bağışlayan talebe kısa bir zaman sonra hastalandı. Seyyid Abdullah buyurdu ki: Bu sene Şeyh Hüseyin vefât etse gerektir!.. Buyurduğu gibi o sene Şeyh Hüseyin Mekke-i mükerremede vefât etti.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Aklında eksiklik olmayan yoktur!


</label>

Açıkbaş Mahmûd Efendi Bursa evliyasındandır. Meczûb olup, başı açık gezdiği için Açıkbaş lakabıyla anılmıştır. Doğum târihi kesin olarak bilinmemektedir. Diyarbakırda doğdu. 1660 (H.1077) senesinde Bursada vefât etti...


İYİLİK ZAYİ OLMAZ!

Diyarbakırda medrese tahsilini bitirdikten sonra Bursaya yerleşen Açıkbaş Mahmûd Efendi, Ulucâmi ve Dâye Hâtun (Tayakadın) câmilerinde vaazlar vererek talebe okuttu. Şöhreti her tarafa yayıldı. İnsanlar uzaktan ve yakından sohbetlerine koşup istifâde ettiler. On iki ilimden bahseden bir eser yazarak vezîriâzam Köprülüzâde Ahmed Paşaya hediye etti. Vezîriâzamın ve zamânın pâdişâhının iltifât ve ihsânlarına kavuştu. Resmî mahlâsıyla Arapça, Farsça ve Türkçe olarak pek çok şiir yazdı. Ulucamideki vaazlarında buyurdu ki:
Allahü teâlâyı görür gibi ibâdet ediniz. Kendinizi ölmüş biliniz, iyilik zayi olmaz, günah unutulmaz.
Aklında eksiklik olmayan hiç kimse yoktur. Çünkü dünyâlıktan eline bir şey geçtiği vakit sevinir, fakat ömrünün azaldığına üzülmez.
Kabirleri ziyâret ediniz. Sâlih kimseleri de ziyâret ediniz. Hayırlı işler yapınız. Böyle yaparsanız, her şeyiniz düzelir.
Mümin kimse küçük günahları da büyük görür. Peygamber efendimiz; (Mümin kimse, günahını dağ gibi görüp, kendi üzerine düşeceğinden korkar. Münafık ise, günâhını burnu üzerine konan ve hemen uçan sinek gibi görür) buyurdu.
Kıyâmet günü Arş-ı alâ tarafından bir münâdî Yûnus sûresi 62. âyet ile meâlen; (Ey Allahın sevgili kulları! Sizin için bir korku yoktur. Siz mahzûn da edilmezsiniz) diye nidâ eder. Bu nidâdan sonra herkes başını yukarı kaldırır ve; inandık îmân ettik, derler. Ancak, münâfıkların başları hiç yukarı kalkmaz ve eğik kalır.

NE MÎRİM NE EMÎRİM!..



Bir defâsında da; Allahü teâlâya şükre sebeb olan dünyâlık insana zarar vermez buyurdu.
Bir sözü anlamayacak kimseye söyleme! Çünkü o söz, ona zararlı olup, fayda vermez.
Açıkbaş Mahmûd Efendi, 1666 (1077) senesinde Bursada vefât etti. Dâye Hâtun Câmii hazîresinin batı kısmında defnedildi. Vefatından kısa bie zaman evvel söylediği şu beyitler meşhur oldu:
Bu âlem-i fânîde ne mîrim ne emîrim/Üftâde-i vâdi-i fenâ merd-i hakîrim./El-minnetü lillah ki olup cân ile bende/Meydan-ı muhabbette nazar-kerde-i pîrim./Bâriye şükür mâlik-i gencîne-i râzım/Yok sîm ü zerim gerçi bu dünyâda fakirim...
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Hocanın kadrini kıymetini bil!


</label>

Anadolu velîlerinden Abdürrahîm Tırsî Efendi Hızır aleyhisselâm ile görüşmeyi çok istiyordu. Bir gün hocası onu pazara elma almaya gönderdi. Pazardan dönerken yolda bir zat ile karşılaştı. O zât; Sepetini aç, neyin olduğunu göreyim dedi.

O ZAT, HAZRETİ HIZIR İDİ!



Abdürrahîm Efendi, sepeti açınca o zât içinden bir elma alıp yoluna devâm etti. Abdürrahîm Efendi de hocasının huzûruna gidip sepeti önüne koydu. Eşrefzade Rûmî, sepete bakınca; Abdürrahîm, bu elmaların birisi eksik dedi. O da; Bir zât aldı dedi. Hocası; Hızırı görsem deyip dururdun, fakat bilsem demezdin. O zât Hızır idi. Gördün, fakat bilemedin dedi. Bunun üzerine Abdürrahîm Efendi; Ah görsem ve bilsem diye Eşrefzade Rûmîden ricâda bulundu. Hocası; İnşaallah bu gece görürsün buyurdu...
Abdürrahîm Efendi gece dergâhın bahçesinde, Hızır aleyhisselâmı gördü. Ondan duâ istedi. Hızır aleyhisselâm da; Yâ Abdürrahîm! Hizmetinde olduğun zâtın kadrini ve kıymetini bil. Ondan hayır duâ iste, bizden değil. Bir üstada talebe olan, sadece ona hizmet etsin ve ondan himmet beklesin. Başkasına bakmasın, Hızır bile olsa buyurup gözden kayboldu...


KORKUTTAN EVLAT GELMEZ!



Şehzâde Korkutun annesi olan Sultan İkinci Bâyezîdin hanımı, bir gün Abdurrahîm Tırsînin hanımından; Abdürrahîm Tırsîden ricâ edip, yardım taleb ederiz. Sultan Bâyezîdden sonra oğlum Korkut pâdişâh olsun diye ricâda bulundu. O da bu dileği beyine söyledi. Bu hanım, bir gece rüyâsında Peygamber efendimizin huzûrunda bir meclisin kurulduğunu gördü. Abdürrahîm Tırsî de orada idi ve Peygamber efendimize şehzâdelerin hangisinin tahta geçmesinin daha uygun olacağını soruyordu. Sultan-ül-Enbiyâ buyurdu ki: Padişah olacak olan, Sultan Selîmdir. Abdürrahîm Tırsînin dileği de budur. Uyanınca hanımı hemen Abdürrahîm Tırsînin yanına gidip rüyâsını anlattı ve; Niçin Şehzâde Selîmin pâdişâh olmasını istediniz? dedi. Bunun üzerine Abdürrahîm Tırsî; Ey hocamın kızı! Şehzâde Korkuttan evlat gelmez. Âl-i Osmânın nesli yok mu olsun? Bu, Hak teâlânın rızâsına muhâliftir buyurdu.
Abdürrahîm Tırsî, 1520 (H.927) senesinde İznikte vefât etti. Vefat etmeden evvel: Allahü teala bilir ki, Sultan Selim de bu sene vefat etse gerektir buyurdu. Nitekim birkaç ay sonra da Sultan Selim vefat etti...
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Yozgatlı Hacı Ahmed Efendi


</label>

Yozgatlı Hacı Ahmed Efendi büyük velîlerdendir. Babası eşraftan Süleyman Efendidir. İlk tahsilini o zamanki medreselerde yapmış ve Arabî, Farisî lisanlarını da öğrendikten sonra kendisinde bir tasavvuf aşkı belirmiştir. O zamanlarda Pîr-i Sanî lakabını alan Çankırının Çerkeş kasabasındaki Halvetî şeyhi Mehmed Mustafa hazretlerine intisâb ederek, hilâfet almıştır.

ÇOK SEYAHAT ETTİ...


Şeyh Efendi icazetini verdikten sonra onu seyahatle vazifelendirdi. Hacı Ahmed Efendi Terkiya mahlasını alarak seyahatlerine başladı. Şiirlerinde de bu mahlası kullanmıştır. Mısır, Suriye ve Irakı dolaşarak Hindistana kadar gittiği rivâyet olunmuştur...
Bağdatta Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin dergâhında bir müddet kaldı. Seyahatleri sırasında birçok zevâtla görüştü. Yaşı altmışa yaklaşmış olduğu hâlde İstanbula geldi ve Sivas vâlisi iken kendisine intisab eden, zamanın Maârif Nâzırı (Milli Eğitim Bakanı) Münib Paşada misâfir kaldı. İstanbulda kaldığı müddetçe Münib Paşa vâsıtası ile Padişah Abdülmecid Han ile de görüşmüşlerdir...
İstanbuldan ayrılacağı zaman veda ziyâretinde Sultan Beşinci Muradın annesi Şevkefzâ Hanımefendi kendisine Yozgatta câmi ve tekke yaptırması için 1500 altın hediye etmiş ise de Şeyh Efendi kabul etmeyerek İstanbuldan ayrılmıştır... Kastamonuda Şeyh Şâbân-ı Velî hazretlerinin türbesini ve Çerkeşte de Şeyh Mehmed Mustafa hazretlerini ziyâret ettikten sonra Yozgata 1834 (H.1250) târihinde döndü...

İKİ CAMİ ARASI DOLDU!..



Şeyh Hacı Ahmed Efendi 1897 (H.1252) yılında 123 yaşında Yozgatta vefât etmiş olup, câmisinin yanındaki türbesine defnedilmiştir. Cenâzesine o kadar gelen olmuştur ki namazının kılındığı Çapanoğlunun büyük câmisinden kendi câmisine kadar ancak elden ele verilerek götürülebilmiştir.
Şiirleriyle meşhur olan Yozgatlı Hacı Ahmed Efendi, vefat etmeden kısa bir zaman önce şu şiiri söylemişti:
Ezelden ben aşkla yana geldim/Cemalin şemine pervâne geldim/İçüb vahdet şerâbından/Aşkla ben mestâne geldim.
Arayı arayı mürşidim buldum/Dergâhına yüzlerim sürdüm/Rızay-ı İlâhîyi mürşidimde buldum/Hakla ezel devrâna geldim.
Yavaş yavaş basar idib/İncinmesün karıncalar/Basdığım hem taş idi/Hakdan ezel ihsâna geldim.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Yol göstermek sadakadır


</label>

Abdullah bin Ebû Huzeyl el-Anezî, Tâbiîn devri âlim ve evliyâsındandır. Doğum ve vefât yeri ve târihi bilinmemektedir. Hadîs-i şerîf rivâyeti ilminde üstün bir derecede idi. Abdullah bin Huzeyl, vaktin büyük nîmet olduğunu bilir ve zamanın boşa geçirilmesini istemezdi. Derslerinde, talebelerine naklettiği bazı hadîs-i şerîfler:


İLİM ÖĞRENMENİN KIYMETİ...


(Kim ilim öğrenmeye çalışırsa, bu onun geçmiş tüm günahlarının silinmesine sebep olur.)
(İki Müslüman birbiri ile karşılaşıp birisi diğerine selam verdiğinde Allaha en çok sevimli olanı, arkadaşına daha çok güler yüz gösterendir. Birbirleri ile samimiyet içinde tokalaştıklarında ise, Allah, onların üzerine ilk elini uzatana 90, diğerinede 10 rahmet olmak üzere 100 rahmet indirir.)
(Din kardeşinin yüzüne gülümsemen senin için bir sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman, bir sadakadır. Yolunu kaybetmiş kişiye doğru yolu göstermen bir sadakadır. İnsanların gelip geçtiği yoldan, taşı, dikeni, kemiği, [eziyet verici her türlü nesneyi] kaldırman bir sadakadır. Kuyudan kova ile çektiğin sudan, din kardeşinin kovasına su dökmen, yine senin için bir sadakadır.)
(Dört dua vardır ki, redde uğramaz: Evine dönene kadar hacca gidenin duası... Ailesine dönünceye kadar savaşa gidenin duası... Şifa buluncaya kadar hastanın duası... Müminin mümine gıyabında [yüzüne söylemeden ve haber vermeden] yaptığı dua. Bu dualardan en çabuk kabul edileni, müminin mümine gıyabında yaptığı duadır.)
(Erkek hanımına, hanım da beyine sevgiyle baktıklarında, Cenab-ı Hak da onlara rahmetle bakar. Şayet erkek, hanımının ellerini ellerine alırsa, her ikisinin de, günahları parmaklarının arasından dökülür gider.)

BUNUN İÇİN YARATILMADIK!




Ebû Ferve anlatır: Abdullah bin Huzeylin vefatına yakın günlerde idi. Birisi gelip insanların kendi aralarında konuştuğu şeylerden söyledi. Bunun üzerine Abdullah bin Huzeyl; Ey Allahın kulu! Biz bunları konuşarak vaktimizi öldürmek için yaratılmadık diyerek onu susturdu... İnsanların en çok neden sakınması gerektiği sorulduğunda;
Yâ Rabbî! Faydasız ilimden, ürperip yumuşamayan kalbten, kabûl olmayan duâdan, doymayan nefisten sana sığınırım diyerek Peygamber efendimizin hadîs-i şerîfi ile cevap verdi. Bunları söyledikten kısa bir zaman sonra da vefat etti.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Sâdık talebe nasıl olur?


</label>

Abdüllâtif Kudsî hazretleri 1384 (H.786) senesinde Kudüste doğdu. Babasından ve başkalarından İslâmî ilimleri okudu. Medrese tahsilini tamamladıktan sonra, Horasandan hac yolculuğuna giderken Kudüsü ziyâret eden, Zeyniyye yolunun önderi Zeynüddîn-i Hâfî hazretlerinin sohbetlerine devam etti. Hac dönüşü Zeynüddîn-i Hâfî hazretleri Kudüse uğrayıp Abdüllatîfi yanına aldı. Birlikte Horasana gittiler. Sonra Câm şehrine gidip evliyânın büyüklerinden Ahmed Nâmık-ı Câmî hazretlerinin sohbetinde bulundu ve olgunlaşıp kemâle geldi. Bunun üzerine Zeynüddîn-i Hâfî hazretleri kendisine icâzetnâme verip irşâdla vazîfelendirdi...

ZEYNÎLER MAHALLESİNDE...

Abdüllatîf Kudsî hazretleri daha sonra Bursaya geldi. Bursada câmi ve Zeynîler Dergâhı adıyla meşhur dergâh inşâ edip talebe yetiştirmeye başladı. Vefâtına kadar kurduğu dergâhta talebe yetiştiren Abdüllatîf hazretleri 1452 (H.856) senesinde vefât etti. Abdüllatîf Kudsî hazretlerinin dergâhının olduğu ve defnedildiği bu muhît Zeynîler Mahallesi adını aldı...
Abdüllâtif Kudsî hazretlerine bir gün; Sâdık, iyi bir mürid (talebe) nasıl olmalıdır? diye soruldu. Cevap olarak buyurdu ki:
Hocasının huzûrunda iddiâ sâhibi olmamalı, makam ve rütbe için kendisinden bahsetmemeli, yabancı kadınlarla bir yerde yalnız kalmamalı, hocasından hiçbir şeyi gizlememeli, izinsiz sohbet meclislerine katılmamalı, tamamen teslim olmalı, şüpheye düştüğü konularda Kurân-ı kerîmin Kehf sûresindeki Mûsâ aleyhisselâm ile Hızır aleyhisselâm kıssasını hatırlamalıdır...

YOL GÖSTERİCİNİN SOHBETİ...



Abdüllâtif Kudsî hazretlerine, vefatına yakın günlerde; Mürşid, yol gösteren zâtın sohbeti nasıl olmalıdır? denilince de şöyle buyurdu:
Onun birbirinden farklı üç sohbeti olmalıdır: Birincisi; halkla sohbetidir. Bu sohbetlerde Müslümanların dînî bilgilerini öğrenmeleri için onlara ibâdet ve muâmelât, alışveriş, bilgilerinden bahsetmelidir. İkincisi; dostlar ve sevgililerle olan sohbettir. Bunda daha ziyâde tasavvuf ile hallenmiş olanlara zikir, murâkabe, halvet, riyâzet, mücâhede gibi mevzûlar anlatılır. Üçüncüsü; talebelerle tek tek sohbet şekli olup, onların eksik ve noksanlıkları işaret edilip, hal çâreleri gösterilir.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Ölümden kurtuluş yoktur!..


</label>

Abdürreşîd Fârûkî, İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendî hazretlerinin torunlarındandır. 1821 (H.1237) senesinde Hindistanın Luknov şehrinde doğdu. 1870 (H.1287) senesinde Mekke-i mükerremede vefât etti...

HER CANLI ÖLÜMÜ TADACAKTIR


Abdürreşîd Fârûkî hazretleri, hayatı boyunca devamlı Mektubat-ı İmâm-ı Rabbânîyi okurdu. Vefat edeceği zaman hasta yatağında okuduğu mektub şu idi:
Hak teâlâ, hepimizi İslâmiyyetin doğru caddesinde bulundursun! Enbiyâ sûresi otuzbeşinci ve Ankebût sûresi elliyedinci âyetlerinde meâlen, Her canlı, ölümün tadını tadacakdır! buyuruldu. Bunun için, her insan ölecekdir. Ölümden kurtuluş yoktur. Hadîs-i şerîfde, Ömrü uzun, ibâdetleri de çok olana müjdeler olsun! buyuruldu. Dostu dosta ölümle kavuşturuyorlar. Bunun için, Allahü teâlânın âşıkları, ölümü düşünerek tesellî buluyor, üzüntüleri azalıyor. Ankebût sûresinin beşinci âyetinde meâlen, Allahü teâlâya kavuşmak isteyenler! Biliniz ki, Allahü teâlâya kavuşmak zamânı herhâlde gelecekdir buyuruldu. Evet, biz geride kalanlar ve nefse esîr olanlar ve Allahü teâlânın rızâsına kavuşmuş olanların ve dünyâya düşkün olmaktan kurtulanların sohbetlerinden mahrûm kalanlar, zararda ve başı yerdeyiz...

ÖLÜNÜN MEZARDAKİ HÂLİ...




Nimetlerini size saçan merhûme vâlideniz, günümüzün en kıymetli varlığı idi. Onun size olan ihsânlarına karşı, şimdi sizin de ona ihsân etmeniz lâzımdır. Duâ ederek ve sadaka vererek her ân yardımına koşunuz! Hadîs-i şerîfte, Mezârdaki ölü, denizde boğulmak üzere olan kimse gibidir, babasından, anasından, kardeşinden ve arkadaşlarından gelecek bir duâyı hep beklemekdedir buyuruldu. Bundan başka, onların ölümünü görerek, kendi ölümünü de düşünmeli. Bütün varlığı ile, Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yapmaya sarılmalıdır. Dünyâ hayâtının insanı aldatmaktan başka bir şey olmadığını düşünmelidir. Dünyâ kazançlarının Allahü teâlânın yanında az bir kıymeti olsaydı, düşmanı olan kâfirlere ondan kıl ucu kadar vermezdi. Allahü teâlâ, bizi ve sizi, kendisinden başka her şeyden yüz çevirmekle nimetlendirsin! Yalnız kendisine bağlanmakla şereflendirsin! Bu duâmızı, Peygamberlerin efendisi hürmetine kabûl buyursun! Vesselâm, vel ikrâm...
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri