Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Halîfenin acı sonu!..



</label>

Süfyân-ı Sevrî hazretleri 713 (H.95) senesinde Kûfede doğdu. 778 (H.161)de Basrada vefât etti. Tebe-i tâbiînin büyüklerindendir. Mahlûklara karşı çok şefkatliydi. Bir gün elinde bulunan bir ekmekten hem kendisinin yediğini, hem de yanında bulunan köpeğe yedirdiğini gördüler. Niçin böyle yapıyorsunuz? diye soranlara; Sabaha kadar beni bekliyor, ben de namaz kılıyorum cevâbını verdi.


BU ALTINLAR HELÂLDİR


Birisi Süfyân-ı Sevrî hazretlerine iki altın gönderdi ve; Babam sizin dostlarınızdan ve talebelerinizden idi. Bu iki altın, onun bana mirâs bıraktığı helâl paradandır. Lütfen kabûl ediniz dedi. Süfyân-ı Sevrî altınları çocuğuna verip geri götürmesini emretti ve; Onun babasıyla olan dostluğum ve muhabbetim Allah içindi dedi. Çocuğu, altınları iâde edip gelince, babasına; Ey babacığım! Bizim bu paraya ihtiyâcımız vardı deyince; Ey oğlum! Sen yemeyi, içmeyi düşünüyorsun. Ben, Allah için olan muhabbeti verip de, kıyâmette zararını göreceğim dünyâ sevgisini düşünüyorum buyurdu...
Süfyân-ı Sevrî hazretleri bir defâsında, devrin halîfesiyle namaz kılıyordu. Halîfe namaz kılarken sakalıyla oynuyordu. Süfyân hazretleri namazdan sonra;
Ey Halîfe! Namaz kılarken lüzumsuz hareket yapılmaz. Yarın kıyâmet günü böyle kıldığın namazları paçavra gibi yüzüne çarparlar buyurunca, Halîfe;
Biraz yavaş konuş etraftakiler duyacaklar dedi. Süfyân hazretleri;

DARAĞACININ KURULDUĞU GÜN!



Eğer, böyle önemli bir meseleyi izâh etmezsem, dînin emrini yerine getirmemiş olurum. Bu ise bana yakışmaz buyurdu. Bu söz hâlîfeye çok acı geldi. Halîfe, kendisine başkalarının da söz söyleyememesi için darağacının kurulmasını ve âleme ibret olması için asılmasını emretti. Darağacının kurulduğu gün, Süfyân hazretlerinin yanında Fudayl bin İyâd ve Süfyân bin Uyeyne olduğu halde uyuyordu. Bu iki büyük, onun asılacağını öğrenmişlerdi. Birbirlerine;
Asılacağını uyanıncaya kadar bildirmeyelim derken işitti ve; Ne konuşuyorsunuz? buyurunca, durumu Süfyân-ı Sevrîye anlattılar. O da;
Ben yaşamaya hevesli biri değilim. Fakat, yapmam lâzım gelen (âhirete müteallik) işler var buyurdu. Gözleri dolu dolu oldu ve; Ey Allahım! Onları şiddetli bir cezâya çarptır! diye duâ etti. Daha duâsı biter bitmez sarayın kubbesi çöktü. Halîfe Câfer ve adamları altında kalarak can verdi. O iki büyük zât; Bu kadar çabuk kabûl olunan bir duâ bilmiyoruz dediler.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
El amân ey Fahr-i âlem el amân...



</label>

Himmetzâde Abdullah Efendi, 1640 (H.1050) yılında İstanbulda doğdu. 1710 (H.1122) yılında vefât etti. Üsküdardaki Bezcizâde Tekkesinde babasının yanına defnedildi. Babası Himmet Efendi, Bayramiyye yolunun şeyhlerindendi. O da babasına talebe oldu...

GÜNAHLARIMIZ YÜZÜNDEN


1683 yılında Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın Viyana önünde uğradığı büyük bozgundan sonra, Almanlar ve Polonyalılarla berâber Ruslar ve Venedikliler de üzerimize saldırmışlardı. Dört düşmanla çarpışan ordularımız ağır mağlûbiyetlere uğruyordu. İstanbul halkı heyecan içinde idi. Padişah ve devlet ricâli aleyhinde her gün türlü dedikodular yayılıyordu...
Sultan Dördüncü Mehmed Han eylül başında İstanbula geldiğinde câmilerdeki vâiz şeyhlerden ümit verici sözlerle halkın heyecanını yatıştırmalarını emretti. Kendisi cumâ namazını kılmak üzere Dâvûd Paşa Câmiine geldi. Himmetzâde Abdullah Efendiyi de vaaz vermek üzere oraya dâvet etti. Abdullah Efendi câmide pek acı sözlerle vaazında özet olarak şöyle buyurdu:
... Devlet sahipsiz kaldı. Şehir ve kaleler düşman eline düşüp câmi ve mescidler kilise oldu. Bütün bunlar günahlarımız sebebiyledir. Fiilimizi değiştirelim. Günahlarımıza tövbe edelim. Şimdiden sonra bize lazım olan gözümüz yaşından çimenler bitinceye kadar başımızı yerden kaldırmamaktır...
Kısa bir zaman sonra Padişah 4. Mehmed Han vefat etti, yerine Sultan İkinci Mustafa tahta çıktı. Himmetzâde Abdullah Efendi yeni padişahı da sefere teşvik eden tesirli konuşmalar yaptı. Nihayet Avusturya üzerine sefere karar verildi...
1697de Sultan İkinci Mustafanın Avusturya seferine ordu vâizi olarak katıldı. Allah yolunda, İslâmiyet uğrunda savaşmanın fazîleti hakkında vaazlar vererek askeri gayrete getirdi. Yapılan savaşlarda Osmanlı askerinin fevkalâde cesâreti neticesinde Avusturya orduları bozguna uğratıldı ve zaferle dönüldü...

RESÛLULLAH AŞKI İLE...



Himmetzâde Abdullah Efendi ömrünün son zamanlarında hacca gitti. Dönüşte Medine-i Münevvereye geldiklerinde, Ravda-i Mutahharayı ziyaret ederken iliklerine kadar Resûlullah aşkı ile yanarak şu kıtayı söyledi:
Ravdana yüz süren bulur amân/El amân ey Fahr-i âlem el amân/Her gelen dilhaste, bulur tâze can/El amân ey Fahr-i âlem el amân...
Bundan sonra da fazla yaşamadı, kısa bir müddet sonra vefat etti.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Bol yalancı şahitli bir dâvâ


</label>

Abdülhamîd Nûbânî hazretleri Kudüs âlimlerindendir. On dokuzuncu yüzyılın sonları ve yirminci yüzyılın başlarında yaşamıştır. Kudüsün kuzeyinde Mezâri köyünde meşhur bir âiledendir. Yûsuf Nebhânî hazretleri 1887 senesinde Lazkiyede Cezâ Mahkemesi reisi iken bizzat onun kerâmetlerine şâhid olmuştur. Aşağıdaki hadiseyi Yûsuf Nebhânî anlatmıştır:


BİR HRİSTİYAN ÖLDÜRÜLMÜŞTÜ!


Lazkiyede Cezâ Mahkemesi reisi idim, bir Hristiyan öldürülmüştü. Dâvâ mahkemeye intikâl etti. Maktulün akrabâsı ve diğer Hristiyanlar kâtil olarak, köyün ileri gelen Müslümanlarından birini gösterdiler. O kişi derhal tutuklandı ve savcı bu Müslüman için müebbet hapis istiyordu. Halbuki o Müslüman suçsuzdu. Birçok yalancı şâhit buldular. Hâdisenin ortaya çıkışından îtibâren gelen haberlerden bunun kesin olarak yalan ve iftirâ olduğunu iyi anladım. Fakat Hristiyan yalancı şahitler çok olduğu için o Müslümanı kurtarmam çok zordu. Çünkü benimle beraber hüküm veren dört hakim daha vardı...
Mahkeme günü bu işin kolay olması için Ehl-i Nevbet denilen zamânın evliyâsından yardım istedim. Ey Allahü teâlânın sevgili kulları! Ey Ehl-i Nevbet! Bu zor dâvâya bir nazar buyurun... diye yalvardım...
Şâhitlere işlenen suçun ne zaman ve nasıl meydana geldiğini, cinâyetin nasıl bir âletle işlendiğini, orada kimlerin hazır bulunduğunu ve daha başka sualler sordum. Şâhitlerin bunların hepsini bilmesi mümkün değildi. Hepsi de yalnız cinâyetin nasıl işlendiği ile ilgili aynı cevâbı veriyorlardı o kadar. Sonra sualler çoğaldıkça birbirinden çok farklı şeyler söylüyorlardı. Hepsi de tutarsız cevaplar vermeye başlayınca, şâhitlerin yalancı oldukları açıkça ortaya çıkmış, mahkeme heyetinin şüphesi kalmamıştı. Bu sebeple mahkemeye son verdim. Üyelerle görüşüp suçlu görünen Müslümanın berâat ve serbest bırakılmasına, mazlûm olduğuna söz birliği ile karar verdik...

SANA YARDIM EDEN KİMDİ?



Kısa bir zaman sonra Şeyh Abdülhamîd hazretlerini ziyaret için Beyruta gittim. Ona mahkeme ile ilgili bir şey söylemeden bana: Sana mahkemede yardım eden Ehl-i Nevbet kimdi biliyor musun? buyurdular. Bundan anladım ki o, bu zamanın kutublarından idi...
Abdülhamîd Nûbânî hazretleri vefatından evvel buyurdu ki:
Ölümden sonra neler göreceğinizi, başınıza gelecekleri bilseydiniz, isteyerek ne yemek yiyebilir ne de su içebilirdiniz.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Şeytanın sevdiği kimse!..



</label>

Abdurrahmân el-Kayravânî hazretleri, On üçüncü yüzyılda Kuzey Afrikada yetişen velîlerden ve Mâlikî mezhebi âlimlerindendir. 1208 (H. 605) senesinde Tunusun Kayravân şehrinde doğdu, 1300 (H. 699) senesinde yine orada vefât etti...

NAMAZI VAKTİNDE KILMAYAN!..


Bu mübarek zat, küçük yaşta ilim tahsîline başladı. Aklî ve naklî ilimleri tahsîl etti. Hadîs, fıkıh ve târih ilimleri ile aklî ilimlerde mütehassıs oldu. Derslerinde fıkha çok ehemmiyet verirdi. Bir dersinde buyurdu ki:
Hadîs imâmları, söz birliği ile bildiriyor ki: (Bir namâzı vaktinde amden kılmayan, yanî namâz vakti geçerken, namâz kılmadığı için üzülmeyen, kâfir olur veyâ ölürken îmânsız gider. Yâ namâzı, hâtırına bile getirmeyenler, namâzı vazîfe tanımayanlar ne olur?) Ehl-i sünnet âlimleri söz birliği ile buyurdular ki: (İbâdetler îmândan parça değildir). Yalnız, namâzda söz birliği olmadı. Fıkıh imâmlarından İmâm-ı Ahmed ibni Hanbel, İshak ibni Râheveyh, Abdüllah ibni Mubârek, İbrâhîm Nehâî, Hakem bin Uteybe, Eyyûb Sahtiyânî, Dâvüd Tâî, Ebû Bekr ibni Şeybe, Zübeyr bin Harb, dahâ birçok büyük âlim, bir namâzı amden, yanî bile bile kılmayan kimse kâfir olur, dedi. O hâlde, ey din kardeşim, bir namâzını kaçırma ve seve seve kıl! Allahü teâlâ kıyâmet günü, bu âlimlerin ictihâdlarına göre cezâ verirse, ne yaparsın?
Büyüklerden biri şeytâna dedi ki: Senin gibi melûn olmak istiyorum, ne yapayım? İblîs sevinip, Benim gibi olmak istersen, namâza ehemmiyet verme ve doğru, yalan, her şeye yemîn et, yanî çok yemîn et! dedi. O kimse de, Hiçbir namâzı bırakmayacağım ve artık yemîn etmeyeceğim dedi.

DAĞDA BİR ÇUKURA KONUR!..



Hanbelî mezhebinde, bir namâzı özürsüz kılmayan, mürted gibi katl olunur ve yıkanmaz. Kefenlenmez ve namâzı kılınmaz. Müslümânların mezârlığına gömülmez ve mezârı belli edilmez. Dağda bir çukura konur. Maliki ve Şâfiî mezheblerinde, namâz kılmamakta ısrâr eden, mürted olmaz ise de, cezâsı katldir. Allahü teâlâ, Müslümân olmayanlara namâz kılmasını, oruç tutmasını emr etmemiştir. Bunlar, Allahü teâlânın emirlerini almakla şereflenmemişlerdir. Namâz kılmadığı için, oruç tutmadığı için bunlara bir cezâ verilmez. Bunlar, yalnız küfrün cezâsı olan Cehennemi hak etmişlerdir.
Abdurrahmân el-Kayravânî hazretleri vefat etmeden evvel buyurdu ki:
İnsanın beklediklerinden, ölümden daha hayırlısı yoktur...
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Ahmaklar bunu anlamaz!


</label>

Abdullah bin Muhammed Bâki-Billah, Hindistan evliyâsının büyüklerindendir. İmâm-ı Rabbâninin hocası Muhammed Bâki-Billah hazretlerinin ikinci oğludur. Kabri Delhidedir.


EY MÜSLÜMAN! İYİ BİL Kİ!..


İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Abdullah bin Muhammed Bâki-Billaha yazdığı bir mektupta özetle şöyle buyuruyor:
Ey Müslümân! İyi bil ki, gördüğün, işittiğin her şey, meydâna gelen her şey, madde ve cisim, bunların hâssaları, akıllar, fikirler, düşünceler, gökler, yıldızlar, elementler ve bileşik cisimler yok idi. Hepsi, Allahü teâlânın istemesi ve yaratması ile var oldu. Onun yaratması ile yoktan var oldukları gibi, varlıkta kalabilmeleri, yok olmamaları için de, her ân, Onun istemesine ve kuvvetine muhtâcdırlar. Sebeblerin ve şartların değişmesi ile Allahü teâlânın fiilini, yapmasını perdeliyor, bizden örtüyor. Kuvvetinin, kudretinin meydâna çıkması için, yapması ve yaratması için, sebebleri, vâsıtaları araya koymuştur. Aklı olan, uyanık olan, kalb gözlerini, Resûlullah Efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) uyarak, sürmelemiş, cilâlamış olan kimse, bu sebeblerin de, vâsıtaların da, Allahü teâlâ tarafından yaratıldığını ve her ân Onun kuvvetine muhtâc olduklarını, Onun ile var olup, Onun ile varlıkta kalabildiklerini, yoksa hepsinin cânsız, tesîrsiz, hareketsiz ve kuvvetsiz olduklarını ve kendileri gibi olan, başkalarına tesîr edemeyeceklerini ve kendileri gibi olan, başka şeyleri yapamayacaklarını düşünür... Aklı olan kimse, cânsız bir cismin hareket ettiğini görünce, bunu hareket ettiren bir kuvvetin varlığını anlar... Demek ki, cânsız bir cismin, hareket etmesi, bunu harekete getiren bir fâilin, bir kuvvetin varlığını akıl sâhiblerinden gizlemiyor. Hareket eden cismin cânsız olması, bir fâilin, bir kuvvet sâhibinin mevcûd olduğunu, akıl sâhiblerine haber veriyor...

FÂİLİ İNKÂR EDİYORLAR!..



Bütün sebebler, vâsıtalar da böylece, Allahü teâlânın varlığını, kudretini akıl sâhiblerine ilân ediyor, bildiriyor. Fakat eblehler, ahmaklar, cismin hareketini görünce, kendiliğinden hareket ediyor sanarak, kuvvet sâhibini, fâili göremeyip anlayamıyor. Akılları olmadığından, hareket eden cânsız cismi, kuvvet sâhibi zannediyor. Bunu hareket ettiren kuvveti, fâili inkâr ediyor, kâfir oluyorlar...
Abdullah bin Muhammed Bâki-Billah hazretleri bu mektup kendisine ulaştıktan kısa bir zaman sonra vefat etti...
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Hastalığa sabredenler!..



</label>

İskilipli Abdülbâkî Efendi Anadolu evliyasındandır. Çorumun İskilip ilçesindendir. Doğum târihi bilinmemektedir. İlk tahsilini memleketinde yaptıktan sonra İstanbula giderek tanınmış ilim adamlarından din ve fen ilimlerini tahsîl etti. Bu sırada gözlerine bir hastalık gelerek bir gözü görmez oldu...


GÜNÜN, DEVEN GİBİDİR!..




O günlerde, Kastamonuda Şeyh Şâbân-ı Velî hazretlerini işitti. İstanbuldan kalkarak Kastamonu yoluna düştü. Abdülbâki Efendi yıllarca Şâbân-ı Velî hazretlerinin dergâhında hizmet etti. Ondan tam icazet aldı. Çok talebe yetiştirdi. Bu mübarek zat, sohbetlerinde buyurdu ki:
Günün deven gibidir. Başını tutarsan, yahut bağlarsan, bedeni sana tâbi olur. Yani sabahleyin taat, ibâdet ve bir hayır işlersen, günün sonu da öyle gelir.
Şüphesiz malının iki ortağı vardır. Biri semavi âfetler, diğeri de vârisler. Şu hâlde eğer malından nasibi en az olan kimse olmak istemiyorsan ve buna gücün yetiyorsa, Allahü teâlânın yolunda sarf et.
Yalnızlık kötü arkadaşla bulunmaktan iyidir, iyi arkadaşla beraber olmak da yalnızlıktan iyidir.
Hastaya durumu sorulduğunda, hâlini önce hayırla, hamd ve şükürle söyleyip sonra derdini anlatırsa, halinden şikâyet etmiş sayılmaz. O, hastalığa sabır edenlerdendir, şikâyet edenlerden değildir.
Söylediğiniz her sözü Allah rızası için söyleyiniz, Allah rızası için olmayınca da söylemeyiniz.

MEMLEKETİNDE VEFAT ETTİ...



Abdülbâki Efendi memleketini ve talebelerini görmek için gittiği İskilipte hastalanarak 1589 (H.997)da vefât etti. Kabri İskiliptedir. Vefatına yakın buyurdu ki:
Kabrin azabından ve dehşetinden kurtulmak için gecenin karanlığında namaz kılınız. Mahşer günü güneşin şiddetli sıcağından kurtulmak için oruç tutunuz. Kıyâmet gününün çetin zorluklarından kurtulmak için mallarınızdan (zekât) sadaka veriniz. Haccı yapınız. Hayır söyleyip, kötü sözlerden sakınınız. Kıyâmette her sözünüzden hesaba çekilirsiniz. Dünyayı, ahireti kazanacak bir yer olarak değerlendiriniz. Helâl olan şeyleri arayınız. Mallarınızı üçe ayırıp, bir kısmı ile çoluk çocuğunuza helâl yiyecek temin ediniz, bir kısmını sadaka olarak veriniz, diğer kısmını da size faydalı olan şeylere harcayınız.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
En çok ibadet eden!..


</label>

Abdülgafûr Hâlidî Müşâhidî hazretleri, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin halîfelerindendir. Hazret-i Hüseyin efendimizin soyundan olup, seyyiddir. Doğum ve vefât târihleri bilinmemektedir. Bağdadda yaşamıştır. Mevlânâ Hâlid hazretleri, Seyyid Abdülgafûra çok iltifatlarda bulunurdu...
Abdülgafûr Hâlidî Müşâhidî hazretleri, sohbetlerinde buyurdu ki:




FARZ NAMAZIN SEVABI...



Eğer sizden biriniz, iki rekât nafile namazın sevabını bilse idi, onu dağlardan daha büyük görürdü. Farz namazlara gelince, artık onun sevabını ifade etmek (açıklamak) mümkün değildir.
Kerâmet sahibi bir zâtı yalancılıkla itham eden; en büyük yalancıdır.
Allahü teâlâya itaat edip, emirlerini yerine getiren, Onu zikir ediyor demektir. Onun verdiği emirlere göre hareket etmiyen, ne kadar tesbih çekerse çeksin, ne kadar Kurân-ı kerîm okursa okusun, zikir etmiyor sayılır.
İnsanların en çok ibâdet edeni, kalbini günahla yaralayıp, sonra tövbe eden ve bir daha yapmayan, hatalı işlerini her hatırladıkta, iyi amellerini az ve eksik bulandır.
Dünyâ hayatından kaybettiğim hiçbir şeye üzülmem. Yalnız secde edemeden geçirdiğim vakitlerime üzülürüm.
Bir kimse bir bidat ortaya çıkarırsa onunla harb ederim.
Allahü teâlâya şükür yapılmasına vesîle olan dünyâlık insana zarar vermez.
Bir sözü anlamayacak kimseye söyleme! Çünkü o söz, ona zararlı olup, fayda vermez.

KALBLERİNDEN ÇIKMAYACAĞIM!..



Allahü teâlâ, şeytana lanet edip, ona kıyâmet gününü gösterdi. Şeytan; Yâ Rabbi! İzzetin hakkı için, rûh kendilerinde bulunduğu müddetçe insanların kalbinden çıkmayacağım, dedi. Allahü teâlâ bu söze karşılık, izzetimin hakkı için ben de, onlarda rûh bulunduğu müddetçe tevbe etmelerine engel olmam. Her zaman tevbe edebilirler, vaadinde bulundu.
Sana, din kardeşinden istemediğin bir şey ulaşırsa, onun için bir özür ara. Bir mazeret bulamazsan, kendi kendine, belki benim bilmediğim bir durum vardır, de.
Bir insanın günahları çok ise ve o da iyilikten bahsetse, onunla iyiliğin arasında bir deniz kadar uzaklık vardır.
Zikr meclisleri, Allahü teâlânın helâl ve haram kıldığı şeylerden bahsedilen yerlerdir.
Vefatına yakın buyurdu ki: Kişi, hesabının mükemmel bir şekilde olabilmesi için, tanıdıklarının yanında hesaba çekilir.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Yabancıdan uzlet et, dosttan değil!
,

</label>

Büyük velî Abdülhâdî Bedevânî hazretleri Hindistanın Bedâyun şehrinde doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 1631 (H.1041) senesi Bedâyûnda vefat etti. Kabri ziyâret mahallidir...


BAĞLILIĞIN MÜKÂFÂTI!..


Abdülhâdî Bedevânî, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin sohbetleriyle kısa zamanda onun terbiyesinde olgunlaştı ve evliyalık makamlarına yükseldi. Bağlılığının mükâfâtı olarak İmâm-ı Rabbânî hazretlerinden icâzet, diploma alıp insanlara Allahü teâlânın beğendiği yolu öğretmekle vazîfelendirildi. Sonra memleketi olan Bedâyûna döndü... Ömrünün sonuna doğru hocasına gönderdiği bir mektup karşılığında hocası İmâm-ı Rabbânî hazretleri de ona cevâbî bir mektub gönderdi. Özetle şöyle buyuruyordu:
Allahü teâlâya hamd olsun! Sevgili Peygamberine, Âline ve Eshâbına salâtü selâm olsun. Doğru yolda olanlara duâlar olsun! Kıymetli kardeşimin güzel mektubu geldi. Bizleri çok sevindirdi. Allahü teâlâya hamd ve şükür olsun ki, ayrılık günlerinin uzaması, muhabbeti ve ihlâsı sarsmamış. Bununla berâber, buraya gelseydiniz daha iyi olurdu. (El hayru fî mâ sanaallahü teâlâ!) Yâni Allahü teâlânın yaptığında hayır vardır. İnsanlar arasından ayrılmak, uzlet etmek istiyorsunuz. Evet, uzlet, dostlara yakın başkalarına uzak olmak sıddîkların aradığı şeydir. Mübârek olsun. Uzleti isteyiniz. Bir köşeye çekiliniz. Fakat, Müslümanların haklarını gözetmeyi elden kaçırmayınız! Fârisî mısra tercümesi:
Yabancıdan uzlet et, kaç, dosttan değil!

ŞÖHRET ÂFETTİR!..



Talebe arkadaşları ile sohbet etmek, bu yolun sünnet-i müekkedesidir. Hâce Behâeddîn Nakşibend-i Buhârî hazretleri buyurdu ki: Bizim yolumuzun temeli sohbettir! Uzlette şöhret vardır. Şöhret de, âfettir. Sohbet buyrulması, talebe arkadaşları ile birlikte olmaktır. Başkaları ile sohbet edilmez. Çünkü, birbirinde fâni olmak, yâni başkalarını unutmak, sohbetin şartıdır. Bu da, uygun arkadaşla olabilir.
.....
Önce doğru bir niyet lâzımdır. Dünyâ çıkarlarından bir şeyi düşünerek, uzleti kirletmemelidir. Allahü teâlâyı zikir için, kalbi toparlamaktan ve dünyânın bitmez tükenmez işlerinden uzaklaşmaktan başka şey düşünmemelidir. Niyetin doğru olmasına çok dikkat etmelidir. Niyetin içinde, nefsin bir arzûsu gizlenmiş olmamasına dikkat etmelidir. Niyetin doğru olması için, Allahü teâlâya yalvarmalıdır. Böylece tam niyet yapılabilir...
Bu mektubu talebelerine okuduktan kısa bir zaman sonra da vefat etti.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Öfkeyle fırlatılan yastık!..


</label>

Abdülkâdir Geylânî hazretleri evliyanın en büyüklerindendir. Kıyâmete kadar, her velîye feyzler onun vasıtasıyla gelecektir. Bunun için kendisine Gavs-ül-Azam; En büyük Gavs denildi. Yalnız İmâm-ı Rabbânî hazretleri bu hususta onun vekîlidir... Sıkıntısı ve dileği olanlar onu vesîle ederek, araya koyarak Allahü teâlâya duâ ettiklerinde dileklerine kavuşurlardı.


BENİ VESÎLE EDİN!..

Abdülkâdir Geylânî hazretleri buyurdu ki:
Sıkıntıda olan bir kimse beni vesîle edip Allahü teâlâya yalvarsa derhâl sıkıntısı gider. Şiddet ânında her kim benim ismimi ansa derhâl rahata kavuşur. Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin yüzü suyu hürmetine diyerek, her kim Allahü teâlâdan dilekte bulunursa, derhâl işi görülür.
Allahım! Ceddim, Habîbin Muhammed aleyhisselâm ve kullarından takvâya erenlerin hâtırı için, hiçbir talebemin rûhunu tövbesiz alma.
Kendisinden; duânın kabûl edilmesi, hayır ve misâfire ikrâmdan soruldu. O zaman şu hadîs-i şerîfleri okudu:
Kul günâh veya kat-ı rahm (sılayı rahmi terk) dâvâsında bulunmadıkça ve acele etmedikçe duâsı kabul edilir. Eshâb-ı kirâm; Yâ Resûlallah, acele etmek nedir? diye sorunca; Duâ ettim de kabul edildiğini görmedim der ve o anda vazgeçerek duâyı bırakır buyurdular. Bir kimse Peygamber efendimize suâl edip; Müslümanların hangisi daha hayırlıdır? dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem); Elinden ve dilinden Müslümanların emîn olduğu kimsedir buyurdu.
Her kim Allaha ve âhiret gününe îmân ederse ya hayır işlesin, yahud sussun. Her kim Allaha ve âhiret gününe îmân ederse, komşusuna ikrâm etsin. Her kim Allaha ve âhiret gününe îmân ederse, misâfirine ikrâm etsin.

BANA ŞEFÂATÇI OLACAK



Abdülkâdir Geylânî hazretleri, dîne uygun olmayan bir şeye müsâade etmezdi. Bir gün yanında; Falanca kimse ibâdeti ve kerâmetleri ile meşhûrdur diye konuşuldu ve bu arada; Ben derece bakımından Yûnus aleyhisselâmı geçtim dediği nakledildi. Bunu duyunca yüzünde öfke eserleri görüldü. Yaslandığı yastığı yere doğru attı. Gidip baktıklarında adamın öldüğünü gördüler. Vefâtından sonra o şahıs rüyâda neşeli olarak görüldü. Nasılsın? diye sorulduğunda; Şeyh Abdülkâdir hem Allahü teâlânın, hem Yûnus aleyhisselâmın yanında bana şefâatçı olduğu için, Allahü teâlâ beni affetti. Yûnus aleyhisselâm hakkında söylediğim o söz sebebiyle hesaba çekmedi dedi.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
İhtiyârlık herkese nasîb olmaz



</label>

Abdülhamîd Şirvânî hazretleri, aslen Kafkasyalıdır... İlim tahsili için, İstanbul ve Mısır gibi, zamânın ilim merkezi olan yerlere giderek büyük âlimlerin sohbetlerinde bulundu. Sonra Mekke-i mükerremeye gitti...


BİZ, BAŞIBOŞ DEĞİLİZ


1856 (H.1278) senesinde, İmam-ı Rabbânî hazretlerinin torunlarından, büyük velî Ahmed Saîd-i Fârûkî hazretleri, İngiliz işgalinden sonra Hindistandan hicret ederek Mekke-i mükerremeye gelmişti. Abdülhamîd Şirvânî, talebelere ders okutmayı terk edip, kendisini yetiştirmesi için Ahmed Saîdin sohbetlerine koştu. Onun pekçok iltifât ve teveccühlerine mazhar oldu...
Abdülhamîd Şirvânî, ömrünün sonuna kadar Mekke-i mükerremede ders verdi. 1882-3 (H.1300) senesinde, vefat etmeden kısa bir zaman önce hasta yatağında, talebelerine, İmam-ı Rabbânî hazretlerinin Mektubat kitabından şu mektubu okuyordu:
Biz kuluz. Sâhibimizin emrindeyiz. Başıboş değiliz. Her istediğimizi yapmaya serbest değiliz. İyi düşünelim! Uzağı gören akl sâhibi olalım! Kıyâmet günü utanmaktan, pişmân olmaktan başka, ele bir şey geçmez. Gençlik çağı, kazanç zamânıdır. Mert olan, bu vaktin kıymetini bilip, elden kaçırmaz. İhtiyârlık herkese nasîb olmaz. Nasîb olsa da, râhat, elverişli vakit ele geçmez. Vakit de bulunsa, kuvvetsizlik, hâlsizlik zemânında, yarar iş yapılamaz. Bugün, her vaziyet elverişli iken, ananın babanın varlığı büyük nimet iken, geçim derdi olmayıp fırsat elde iken, güç kuvvet yerinde iken, hangi özür ile, hangi sebeble, bugünün işi yarına bırakılabilir?..
Gençlik zamânında, insanı üç din düşmanı olan, nefis, şeytân ve kötü insanlar aldatmaya uğraşmakdadır. Bunlar karşısında az bir ibâdet pek kıymetli olur. İhtiyârlıkta yapılan, bundan kat kat fazla ibâdetlerin bu kadar kıymeti olmaz.

GAFLET UYKUSUNDAN UYAN!



Ey Oğlum! Gaflet uykusundan uyanmamız lâzımdır. Allahü teâlânın emrlerini yapmamak, iki sebebden ileri gelir: Ya Allahü teâlânın emrlerine, yasaklarına inanılmamışdır. Ya da Allahü teâlânın emrlerine ehemmiyyet vermemekdir. Bu emrlerin büyüklüğünü, mevki, kumanda sâhibi kimselerin büyüklüğünden aşağı görmekdir. Her iki sebeb ile de, ibâdet etmemenin şenâatini, çirkinliğini düşünmemiz lâzımdır.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Hayrın en iyisi şerrin en fenası!


</label>

Abdurrahmân Becelî hazretleri, Tâbiîn devri velîlerindendir. Doğum târihi ve yeri belli değildir. Sahâbînin büyüklerinden ilim öğrendi ve birçoğundan hadîs-i şerîf nakletti. 718 (H.100) senesinde vefât etti...

SABIR, ÜÇ ÇEŞİTTİR!..

Bu mübarek zat, hemen ölecekmiş gibi dünyâya rağbet etmez, vaktini ilim, ibâdet ve hayır işleriyle geçirirdi. Devamlı ihrâm ile dolaşırdı. Kendisine nasılsın diye soranlara; Eğer iyi bir kul olabilirsek, bize ne mutlu, yok eğer günahkâr isek pek bayağı ve bedbahtız buyururdu...
Abdurrahmân Becelî hazretleri, sohbetlerinde buyurdu ki:
Kıyâmet günü Cennete ilk davet edilecek olanlar her halükârda Allahü teâlâya hamd edenlerdir.
Sabır üç çeşittir. Birincisi farzların yapılmasında güçlüklere sabretmek. Bunun üç yüz derece sevabı vardır. İkincisi harâmlardan ve yasak edilen şeylerden sakınma hususunda sabır. Bunun altı yüz derece sevabı vardır. Üçüncüsü ilk sarsıntıda, musîbetin ilk geldiği anda gösterilen sabırdır. Bunun dokuz yüz derece fazileti vardır.
Çarşıya erken girip, son çıkanlardan olma! Zira bu vakitler, şeytanın çoğalıp yayıldığı zamanlardır. Aksi halde şeytanın oyuncağı olursun!
Çok ağlayın! Ağlayamazsanız, ağlamaklı bir halde bulunun. Eğer hakikati bilseydiniz, sesiniz kesilinceye kadar ağlar ve beliniz kırılıncaya kadar namaz kılardınız.
Müzevvirlik (ara bozuculuk) ve iki dostun arasını açmak, Allahü teâlânın gazabına sebep olur.

DUA EDERKEN!..



Duâ yapılırken, mânevî bir zevk veriyorsa, kabul olacak demektir.
Bir gün kendisine, Şerrin en fenası ve hayrın en iyisi hangisidir? dediler. Buyurdu ki: Hayrın en iyisi doğru söz, kötülüğü düşünmeyen kalb ve itaat eden hanımdır. Şerlerin de en fenası yalan söz, fena kalb ve itaat etmeyen hanımdır.
Bir kadının varlıklı zamanında kocasının yüzüne gülmesi, fakat yokluğu zamanında ona hıyanette bulunması, Cehennemlik olduğunun alâmetidir.
Cemâcim vakasında iki Müslüman ordu karşı karşıya geldi. Abdurrahmân Becelî, Haccâc-ı Zalime; İnsanları öldürme konusunda ileri gitme buyurdu. Haccâc bu nasîhate kızarak; Senin kanınla yeryüzünü sulayacağım deyince Abdurrahmân Becelî; Yerin altındakiler üstündekilerden daha çoktur buyurdu. Bunun üzerine Haccâc, bu mübarek zatı şehid etti.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
En pis kokan kapı!..



</label>

Şeyh Abdülhay Celvetî hazretleri, Anadoluda yetişen evliyâdandır. Edirnede doğdu. Babası Celvetiyye tarîkatı şeyhlerinden Saçlu İbrâhim Efendidir... Babasının Edirne Selîmiye Câmii vâizi iken 1660ta vefâtı üzerine, bu câminin vâizliğine ve tekke şeyhliğine tâyin edildi. 1686da İstanbulun Kadırga semtindeki Sokullu Mehmed Paşa Zâviyesine, iki sene burada kaldıktan sonra, Eminönü Yeni Câmi vâizliğine getirildi. 1691de Aziz Mahmûd Hüdâî Tekkesine şeyh olarak tâyin edildi. Bu vazîfesinde ömrünün sonuna kadar kaldı. 1705 (H.1117) senesinde vefât etti. Aziz Mahmûd Hüdâî Tekkesinin yakınında Halil Paşa Türbesine, Halil Paşazâde Mahmûd Beyin yanına defnedildi...

GERÇEK KARDEŞLİĞİN İCÂBI


Bu mübarek zat, sohbetlerinde buyurdu ki:
Şu üç husûs, gerçek kardeşliğin icâblarındandır: Birincisi, hasta oldukları zaman, birbirini ziyâret etmek. Sıkışıp, daraldıkları zaman birbirine yardımcı olmak. Bir şeyi unuttukları zaman birbirlerine hatırlatmak.
Muhakkak ki her şeyin bir kestirme (yakın) yolu vardır. Cennetin kestirme yolu da cihâd yapmaktır.
En güvendiğim amelim olarak ilim öğretmemi, Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını insanlara anlatmamı görüyorum.
Cehennemin yedi kapısı vardır. Bunlardan en pis kokan, ateşi en şiddetli olan, haram olduğunu bildikten sonra zinâ yapanlara ait olandır.
Her insanın amelinin, en üstünü, efendisi vardır. Benim amelimin en üstünü, Allahü teâlâyı anıp, hatırlamamdır, Allahü teâlâyı anmak, kalbin cilâsıdır.

ÖNCEKİLER VE SONRAKİLER...



Gaflete dalan, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını ve ahireti unutan insanlar arasında Rabbini ananların hâli, Allah yolunda savaşanların hâline benzer. Allahü teâlâyı ananlar arasında, dünyâya dalanların hali, savaş meydanından kaçanların hâli gibidir.
Sizden öncekiler, âhiret işleriyle uğraşıp, sadece artan zamanlarını dünyâ işlerine harcarlardı. Siz ise bugün hep dünyâ işiyle uğraşıyor, eğer zaman kalırsa âhiret işlerini yapıyorsunuz.
Şeyh Abdülhay Celvetî hazretleri, vefatına yakın buyurdu ki:
Biri gelip, Kab-ül-Ahbâr hazretlerine İlâcı, tedavisi olmayan hastalık nedir? diye sordu. Cevabında ölümdür buyurdu...
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri