Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Âlimi ziyâretten maksat...


</label>

Abdürrahîm İstahrî hazretleri İran evliyasındandır. Hicrî dördüncü asrın ilk yarısında yaşamıştır. İlim için, Hicaz, Irak, Şam ve başka yerlere seyahatler yaptı. Ruveym bin Ahmed, Sehl bin Abdullah-ı Tüsterî ve başka büyük zâtlarla görüşüp kendilerinden ilim öğrendi...


KURTULUŞ YOLU BULAMAZSA!..


Abdürrahîm İstahrî, sohbetlerinde buyurdu ki:
Her Müslümânın ibâdet yaparken ve harâmdan sakınırken, kendi mezhebi âlimlerinin, (Fetvâ böyledir), (En iyisi budur), (En doğru söz budur) gibi bildirdiklerine uyması lâzımdır. Kendi arzûsu ile yaptığı bir şey, buna uymasına mâni olur ve bu mâni olmanın önlenmesinde (harac), meşakkat bulunursa, kendi mezhebinde doğru olduğu bildirilen başka bir söze uyması lâzımdır. Meselâ, ödünç verdiğinin senedine ödeme târîhi koymak harâmdır. Fâiz olur. Fakat başkasına havâle edilmek yolu ile, ikisinin de belli târîhte ödemeleri câiz olur. Böyle de yapamazsa, Hanefî mezhebinde bulunan kimse, Hanefî mezhebindeki âlimlerin fetvâ olarak seçilmemiş zaîf sözlerine uyarak, işini görür. Böyle kurtuluş yolu da bulamazsa, diğer üç mezhebden birini taklîd ederek, yanî bir mezhebe uyarak o işi yapar. Hanefî mezhebinin âlimleri, bu kimsenin başka mezhebi taklîd etmesinin vâcib olduğunu bildiriyor. Belli bir hâdise ile karşılaşılınca, bunun nasıl yapılacağı sorulur. Bu iş hakkında, bir müctehidin sözü biliniyorsa, o işi bu söze uyarak yapmak vâcib olur demektedir... Görülüyor ki, başka mezhebi taklîd etmesi vâcib olmaktadır.

SÂLİHLERİN KABRİNE YAKINLIK!..



Sâlih zâtların kabirlerine yakın bulunmanın, iyi yönden çok tesiri vardır. Ancak onların rûhâniyetlerine yönelmek, kabirlerine yakın olmaktan daha iyidir. Zîrâ, iyi tesirin yakınlık, uzaklık ile bir bağlantısı yoktur. Her yer aynıdır. Nitekim, bu mânâda Resûlullah efendimiz; (Her nerede bulunursanız, bana salevât okuyunuz) buyurdu.
Allahü teâlânın velî kullarını her gün, iki günde bir kere görmek bırakılmaması gereken sünnettir. Ama edeple, saygı ile.
Vefat etmesine yakın hastalığında, kendisini ziyarete gelenlere buyurdu ki:
Bir âlimi ve evliyâyı ziyâret etmekten maksat, Allahü teâlâya yönelmektir. O büyüklerin rûh-ı şerîflerini tam bir yönelme ile ziyâret, cenâb-ı Hakkın rızâsına kavuşmaya vesîledir. Nitekim görünüşte halka tevâzu, hakîkatte Hakka tevâzudur. Çünkü insanlara Allahü teâlânın rızâsı için tevâzu göstermek makbûldür, kıymetlidir.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Tövbesinde sebat eden...


</label>

Abdülazîz Debbağ hazretleri Fasta yaşayan evliyânın büyüklerindendir. Soyu hazret-i Ali efendimize dayanmakta olup hem şerîf, hem de seyyiddir. 1679 (H.1090) senesinde Fasta doğdu. 1720 (H.1132) senesinde doğduğu yerde vefat etti...

İLÂHİ MÂRİFETE KAVUŞAMAZ

Zamanın sultanı Abdülazîz Debbağ hazretlerine çok hürmet eder ve sık sık sohbetinde bulunurdu. Bu mübarek zat, sohbetlerinde talebelerine şöyle buyururdu:
İnsanlar, varlık âleminin efendisi Muhammed aleyhisselâmı tanımadıkça, ilâhî mârifete kavuşamaz. Hocasını bilmedikçe, varlık âleminin efendisini tanımaz. Kendi nazarında insanları ölü gibi kabûl etmedikçe, hocasını bilemez.
Firdevs Cennetinde, bu dünyâda işitilen veya işitilmeyen bütün nîmetler mevcuttur. Cennetin ırmakları, Firdevs Cennetinden kaynayıp çıkar. Bir ırmaktan su, bal, süt ve şarab olmak üzere dört türlü meşrûbât akar. Nasıl gökkuşağındaki renkler birbirine karışmadan durursa bu dört meşrûbât da birbirine karışmadan akar. Bu ırmaklar müminin isteğine göre akar. Hangisini isterse o akar ve onu içer. Bütün bunlar, Allahü teâlânın irâdesiyle olmaktadır.
Allahü teâlâya itâat edip, emirlerini yerine getiren, Onu zikrediyor demektir. Onun verdiği emirlere göre hareket etmeyen, ne kadar tesbih çekerse çeksin, ne kadar Kurân-ı kerîm okursa okusun, zikir etmiyor sayılır.
İnsanların en çok ibâdet edeni, kalbini günahla yaralayıp, sonra tövbe eden ve bir daha yapmayan, hatâlı işlerini her hatırladığında, iyi amellerini az ve eksik bulandır.

ONUN İÇİN ECİR YOKTUR



Ebû Hüreyre radıyallahü anh rivâyet etti. Birisi Resûlullah efendimize gelerek: Yâ Resûlallah! Dünyâlık elde etmek gâyesi ile gazâya giden kimse için ne buyurursunuz? diye sordu. Resûlullah efendimiz; Onun için ecir (sevap) yoktur buyurdular. Ebû Hüreyre bu durumu Eshâb-ı kirâm arasında anlatınca onlar; Belki sen bunu Resûlullah efendimizden iyi anlamadın dediler. Bunun üzerine Ebû Hüreyre hazretleri tekrar Resûlullah efendimizin yanına döndü ve bu husûsu sordu. Resûlullah efendimiz üç kerre; Onun için ecir yoktur buyurdular.
Abdülazîz Debbağ hazretleri, vefat ederken Yûnus sûresi 62. âyetini okudu. Bu âyet-i kerimenin meâli:
Ey Allahın sevgili kulları! Sizin için bir korku yoktur. Siz mahzûn da edilmezsiniz.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
İmân nasıl kâmil olur!..



</label>

Abdullah bin Hâzır hazretleri, evliyânın büyüklerinden ve hadîs âlimidir. Evliyâullahdan Yûsuf bin Hüseyinin dayısı ve Zünnûn-i Mısrînin arkadaşıdır. İranın Rey şehrinde doğmuş ve orada vefât etmiştir. Doğum ve vefât târihleri belli değildir. Hicrî dördüncü asırda vefât etmiştir...

BİR NASÎHAT İSTİYORUM

Abdullah bin Hâzır hazretleri, tasavvufta büyük derecelere kavuşmuş, pek çok velî yetiştirmiştir. Yûsuf bin Hüseyin şöyle anlatır:
Mısıra Zünnûn-i Mısrînin yanına gittikten sonra, Rey şehrine dönüyordum. Bağdâda vardım. Dayım Abdullah bin Hâzır orada idi. Hacca gidecekmiş, yanına gittim:
-Nereden geldin? diye sordu:
-Mısırdan gelip, Reye gidiyorum. Bir nasîhat etmenizi isterim, dedim. Buyurdu ki:
-Kabûl etmezsin!
-Ederim, dedim. O yine,
-Kabûl etmezsin! buyurdu. Ben tekrar;
-Belki kabûl ederim, dedim. Yine;
-Biliyorum kabûl etmezsin! buyurdu.
-İhtimâl ki kabûl ederim, dedim. Buyurdu ki:
-Gece olduğunda git Zünnûn-i Mısrîden ne yazmış isen, hepsini Dicleye bırak.
-Bir düşüneyim, dedim. O gece düşünce bastı ve hiç uyuyamadım. Gönlüm bir türlü râzı olmadı. Ertesi gün gidip;
-Gönlüm bu işe râzı olmadı, dedim.
-Zâten ben sana kabûl etmeyeceğini söylemiştim, buyurdu.
-Bir şey daha söyler misiniz? dediğimde;
-Onu da kabûl etmezsin, buyurdular.
-Kabûl ederim, diye ısrar ettim. Bu sefer;
-Rey şehrine gittiğinde, ben Zünnûn-i Mısrîyi gördüm deme, buyurdular. Dedim ki:
-Bu dediğiniz iş zordur. Buyurdu ki:

FELAKETİNE SEBEP OLACAK!



-Sana, senin için gâyet lüzumlu olan bir şey söyleyeceğim. Sen, insanları kendine hürmet ettirmek, onlardan menfaatlenmek için Zünnûn-i Mısrîden bahsetmek istiyorsun. Bu ise senin felaketine sebep olacak. Şimdi git, ister sözümü dinle, istersen bildiğini yap!..
Abdullah bin Hâzır hazretlerine, vefatına yakın, insanın îmânının nasıl kâmil olacağı sorulduğunda, Ahmed bin Hanbel tarîkıyla rivâyet ettiği şu hadîs-i şerîfle, cevab verdi:
Sizden biriniz kendi nefsi için sevdiğini mümin kardeşi için de sevmedikçe, îmânı kâmil olmaz.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
İşlerinde orta yolu tut!..


</label>

Abdurrahmân Mağribî hazretleri, Fasta yaşamış olan büyük velîlerdendir. Hazret-i Hasan soyundan olup, şerîflerdendir. 1614 (H.1023) senesinde Mağribde (Fas) doğdu. 1674 (H.1085)de vefât etti. Küçük yaşta ilim tahsîline başladı. Bulunduğu yerdeki âlimlerden okudu. Evliyânın sohbetlerinde kemâle geldi. Osmanlı Sultanı dördüncü Murâd Han ile görüştü. Sohbetlerinde sık sık, İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin İhyâ kitabından şu nasihatleri okurdu:


BABANA İTAAT ET!


Ey oğul! Allahtan nasıl korkulması gerekiyorsa öyle kork. Ona kulluk gö-revini gereği gibi yap. Haram kıldığı şeylerden mümkün olduğu nisbette kaçın. Allahın saadete uzanan yolundan ayrılma. Hayatını düzene sokan emirlerini sakın ihmal etme ki, yaşayışın sıhhat bulsun, gözlerin aydın olsun. Çünkü gizli ve kapalı hiçbir şey Allahtan gizli ve kapalı değildir.
Ey oğul! Senin hayatına renk katmak için güzel belgeler koydum. Onları korur ve dediklerime kulak verir, günlük yaşayışını ona uydurursan hükümdarların gözleri ve gönülleri sana karşı ilgiyle dolup taşacaktır. O halde şu anda da, bundan sonra da babana itaat et!
Ey oğul! Aklının hemen kabul etmeyeceği şeyi söyleme. Lüzumsuz lâftan, çok gülmekten, şaka ve alaya almaktan, din kardeşinle tartışmaktan sakın. Böyle yapmak saygıdeğerliği götürür, kin ve düşmanlık kapılarını açar.

HALKA TEPEDEN BAKMA!



Ey oğul! Ağırbaşlı, terbiyeli, saygılı ve nezaketli olmaya çok dikkat et ve itina göster. Ancak böyle yaparken gurura kapılma. Halka tepeden bakma. Sonra senden bu sıfatla bahsedilir.
Ey oğul! Dostuna da düşmanına da hoşnutluk göster. Başkasına eza ve cefa etmekten kendini alıkoy ve bunu onlardan korkup ürktüğün için de yapma. Sadece iyi bir huy olduğunu düşünerek öyle davran.
Ey oğul! Bütün işlerinde orta yolu tut. Çünkü işlerin en hayırlısı orta yoldur. Az konuş. Karşılaştığın her Müslümana selâm ver.
Ey oğul! Ölçülü adımlarla yürü, ayaklarını yerde sürükleyerek yürüme. Sağa sola baka baka yürüme. Etrafı rahatsız ederek, başını şunun bunun kapısına doğru döndürme...
Abdurrahmân Mağribî hazretleri, vefat etmeden önce buyurdu ki:
Güzel huylu olun! Yumuşak söz büyüklerin ahlâkındandır...
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Şükrün esası...



</label>

Abdullah-ı Şüttârî hazretleri, Hindistan evliyâsındandır. Doğum târihi ve yeri belli değildir. Büyük âlim Şihâbüddîn Sühreverdînin torunlarındandır. Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Hadis âlimidir...


ACELE ETMEK NEDİR?


Abdullah-ı Şüttârî hazretlerine bir dersinde; duânın kabûl edilmesi, hayır ve misâfire ikrâmdan soruldu. O zaman şu hadîs-i şerîfleri okudu:
Kul günâh veya kat-ı rahm (sılayı rahmi terk) dâvâsında bulunmadıkça ve acele etmedikçe duâsı kabul edilir. Eshâb-ı kirâm; Yâ Resûlallah, acele etmek nedir? diye sorunca; Duâ ettim de kabul edildiğini görmedim der ve o anda vazgeçerek duâyı bırakır buyurdular.
Bir kimse Peygamber efendimize suâl edip Müslümanların hangisi daha hayırlıdır? dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem); Elinden ve dilinden Müslümanların emîn olduğu kimsedir buyurdu.
İşlerin en hayırlısı, çok aşırı veya eksik olmayıp, orta mertebede olanıdır.
Her kim Allaha ve âhiret gününe îmân ederse ya hayır işlesin, yahud sussun. Her kim Allaha ve âhiret gününe îmân ederse, komşusuna ikrâm etsin. Her kim Allaha ve âhiret gününe îmân ederse, misâfirine ikrâm etsin.
Her kim ki helâlden kazandığı mal ile Allahü teâlânın rızâsı için hac etse, anasından doğduğu gün gibi günahsız olur.

SEVGİYE DELİL VE ALÂMET



Kulun Allahü teâlâyı sevmesinde samîmi olup olmadığı, başına belâ ve musîbet geldiği zaman ortaya çıkar. Bela ve musîbet geldiğinde sabır ve sükûn hâlini muhâfaza edebiliyorsa, o gerçekten Allahü teâlâyı seviyor demektir. Musîbet ve fakirlik zamânında sebat gösterebilmek bu sevgiye delil ve alâmet yapıldı. Birisi Peygamber efendimize; Ben seni seviyorum deyince; Fakirlik için bir elbise hazırla buyurdu. Bir başkası gelip Peygamber efendimize; Ben Allahü teâlâyı seviyorum deyince; Belâ için elbise hazırla buyurdu.
İnsanları Allahü teâlânın rızâsını kazanmaya çağıran bir rehber olan Abdullah-ı Şüttârî 1428 (H.832)de vefât etti. Kabri, Mend kalesindedir. Vefat etmeden evvel buyurdu ki:
Şükrün esası, nîmetin sâhibini bilmek, bunu kalb ile îtirâf etmek ve dille söylemektir.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
İşlerinde orta yolu tut!..</label>
Abdurrahmân Mağribî hazretleri, Fasta yaşamış olan büyük velîlerdendir. Hazret-i Hasan soyundan olup, şerîflerdendir. 1614 (H.1023) senesinde Mağribde (Fas) doğdu. 1674 (H.1085)de vefât etti. Küçük yaşta ilim tahsîline başladı. Bulunduğu yerdeki âlimlerden okudu. Evliyânın sohbetlerinde kemâle geldi. Osmanlı Sultanı dördüncü Murâd Han ile görüştü. Sohbetlerinde sık sık, İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin İhyâ kitabından şu nasihatleri okurdu:

BABANA İTAAT ET!

Ey oğul! Allahtan nasıl korkulması gerekiyorsa öyle kork. Ona kulluk gö-revini gereği gibi yap. Haram kıldığı şeylerden mümkün olduğu nisbette kaçın. Allahın saadete uzanan yolundan ayrılma. Hayatını düzene sokan emirlerini sakın ihmal etme ki, yaşayışın sıhhat bulsun, gözlerin aydın olsun. Çünkü gizli ve kapalı hiçbir şey Allahtan gizli ve kapalı değildir.
Ey oğul! Senin hayatına renk katmak için güzel belgeler koydum. Onları korur ve dediklerime kulak verir, günlük yaşayışını ona uydurursan hükümdarların gözleri ve gönülleri sana karşı ilgiyle dolup taşacaktır. O halde şu anda da, bundan sonra da babana itaat et!
Ey oğul! Aklının hemen kabul etmeyeceği şeyi söyleme. Lüzumsuz lâftan, çok gülmekten, şaka ve alaya almaktan, din kardeşinle tartışmaktan sakın. Böyle yapmak saygıdeğerliği götürür, kin ve düşmanlık kapılarını açar.


HALKA TEPEDEN BAKMA!
Ey oğul! Ağırbaşlı, terbiyeli, saygılı ve nezaketli olmaya çok dikkat et ve itina göster. Ancak böyle yaparken gurura kapılma. Halka tepeden bakma. Sonra senden bu sıfatla bahsedilir.
Ey oğul! Dostuna da düşmanına da hoşnutluk göster. Başkasına eza ve cefa etmekten kendini alıkoy ve bunu onlardan korkup ürktüğün için de yapma. Sadece iyi bir huy olduğunu düşünerek öyle davran.
Ey oğul! Bütün işlerinde orta yolu tut. Çünkü işlerin en hayırlısı orta yoldur. Az konuş. Karşılaştığın her Müslümana selâm ver.
Ey oğul! Ölçülü adımlarla yürü, ayaklarını yerde sürükleyerek yürüme. Sağa sola baka baka yürüme. Etrafı rahatsız ederek, başını şunun bunun kapısına doğru döndürme...
Abdurrahmân Mağribî hazretleri, vefat etmeden önce buyurdu ki:
Güzel huylu olun! Yumuşak söz büyüklerin ahlâkındandır...
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Ya yarına kavuşamazsan!..


Abdülehad Serhendî, Hindistanda yetişen evliyânın büyüklerinden İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin üçüncü oğlu olan Muhammed Saîd Fârûkînin beşinci oğludur. 1635 (H.1045) senesinde Serhendde doğdu, 1710 (H.1122) senesinde vefât etti.


TEFSİR, HADÎS VE FIKIHTA...

Âlim ve evliyâ bir âileden gelen Abdülehad Serhendî önce babasından ilim öğrendi. Onun terbiyesinde ve sohbetinde bulunup mânevî feyzlerine kavuştu. Sonra amcası Muhammed Masûm Fârûkînin ilim meclisinde ve sohbetinde bulunarak zâhirî ilimlerde ve tasavvufta pek yüksek derecelere kavuştu. Tefsîr, hadîs, fıkıh gibi ilimlerde ve fen ilimlerinde büyük âlim oldu. Bereketli sohbetleriyle talebelerinin tasavvuf yolunda ilerlemelerine vesîle oldu.
İlim, fazîlet ve güzel ahlâk sâhibi olan Abdülehad Serhendî hazretleri sohbetleri sırasında talebelerine buyurdu ki:
Zararlı kimselerin sohbetinden, arkadaşlığından, şüpheli yiyeceklerden ve çeşitli şeyleri istemek arzularından sakınınız. Bu üç kelimenin bildirdiği mânâları iyi düşününüz.
İyi ameli sonraya bırakıp tehir edenler helâk oldular. Sen dersin ki, yarın yaparım. Ya yarına kavuşamazsan! Yâhut kavuşur da, bu imkân, sıhhat, kuvvet ve rahatlığı bulamazsan. O zaman çok pişmân olursun. Beyt:
Çalış, ibâdet et, bırak emeli/Son nefese kadar bırakma ameli.
İnsan kendi başına değildir ki, istediğini yapsın, her bulduğunu alsın. Allahü teâlâ mahşer yerinde, herkese amelini gösterecektir. Hareketlerinden, hareketsizliklerinden, yaptıklarından ve söylediklerinden herkes hesap verecektir. İşin esâsını düşünmelidir. Şefkatli bir ana gibi daha ne kadar kendi üzerine titreyeceksin. Ne zamâna kadar, kıymetli cevherleri bırakıp, çocuklar gibi ceviz, kozalak peşine koşacaksın...

ÇETİN BİR YOLCULUK!..



Ömrünü İslâmiyeti öğrenmek, öğretmek ve kıymetli eserler yazmakla geçiren Abdülehad Serhendî hazretleri 1710 (H.1122) senesinde Serhendde vefât etti. Orada defnedildi. Vefatına yakın talebelerine, kendi vafatının yakın olduğunu bildiren şu cümleyi söyledi:
Öyle bir yolculuğa çıkacağız ki, bu yolculuk çok zor ve çok uzundur. Bu yolculuk âhiret yolculuğudur. Bu çetin yolculukta lâzım olacak ve kurturacak olan azığı hazırlayalım!
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Sözlerin büyüğü, büyüklerin sözüdür


</label>

Hâce Abdullah-i İmâmî, Mâverâünnehrde yetişen âlimlerin büyüklerindendir. Hicrî dokuzuncu asırda yaşamıştır. Silsile-i aliyye büyüklerinden Alâeddîn-i Attâr hazretlerinin talebelerindendir. Sünnet-i seniyyeye yapışmada ve dînin emirlerini yerine getirmede çok gayretli ve ihtiyâtlıydı. Çok kerâmetleri görüldü...

OLGUNLUK BUDUR!..


Hâce Abdullah-i İmâmî, Alâeddîn-i Attârın sohbetine ilk kavuştuğu zaman, hocası ona şu meâlde bir beyit okudu: Senden eser kalmasın; olgunluk budur./Kendini vahdette yok eyle; kavuşmak budur./(Sözlerin büyüğü, büyüklerin sözüdür./O büyüklerin sözünde Rabbânî tesir vardır.
Hâce Abdullah-i İmâmî bu beyti işittikten sonra, bütün gayretini ilim öğrenmeye ve öğrendiklerine uymaya çalıştı. Bulunduğu yolun edeblerine uymaya çok dikkat ederdi. Çok cömert ve mütevâzı idi. Seyyidlerin yükseklerinden birinin ısrâr ve teşvîkiyle, Alâeddîn-i Attârın yolunu anlatan gâyet güzel bir risâle yazdı.
Sohbetlerinde hep hocasından bahseder, ondan duyduklarını anlatırdı. Vefatına kadar böyle devam etti. Vefatından kısa bir zaman önce talebelerine, mürşidi Alâeddîn-i Attâr hazretlerinden iştittiği şu nasihatleri anlattı:
Nefsi terbiye etmekten maksad, bedenî bağlılıklardan geçip, rûhlar ve hakîkatler âlemine yönelmektir. Kul, kendi istek ve arzularından vazgeçip, Hakkın yoluna mâni olan bağlılıkları terk etmelidir. Bunun çâresi şöyledir: Kendisini dünyâya bağlayan şeylerin hangisinden istediği ân vazgeçebiliyorsa, bunun maksada mâni olmadığını anlamalıdır. Hangisini terk edemiyorsa ve gönlünü ona bağlı tutuyorsa, onun Hak yoluna mâni olduğunu anlamalı ve o bağlılığın kesilmesine çalışmalıdır. Bizim hocamız Şâh-ı Nakşibend, o kadar ihtiyatlı idi ki, yeni bir elbise giyse; Bu elbise falan kimsenindir diyerek, onu emânet gibi giyerlerdi.

HAKÎKÎ GAYEYE ERMEK...



Şuna inanmalı ki: Hakîkî gâyeye, ancak mürşidin, yol göstericinin, rehberin sevgisi, rızâsı ile erebilir. Bu sebeple, mürşidin rızâsını, sevgisini taleb etmek, müride talebeye düşen başlıca görevdir.
Müride, bütün işlerini mürşidine bırakmak düşer. Din işlerini, dünyâ işlerini, her çeşit işini mürşidinin tercihine, tedbirine vererek, mürşidi yanında kendisinin aslâ bir tercihi, seçmesi kalmaya.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
O emanete seni lâyık gördüm



</label>

Abdullah-ı Mekkî, Anadolu velîlerinden olup Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin halîfelerindendir. Doğum ve vefât târihleri bilinmemektedir. On dokuzuncu yüzyılda yaşamıştır. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin talebelerinin önde gelenlerinden oldu. Hocası ona hilâfet-i mutlaka yâni tam icâzet, diploma verdi ve Erzincana gönderdi...


SİZ BİLİRSİNİZ EFENDİM

Abdullah-ı Mekkî, Erzincanı şereflendirince insanlar akın akın ziyâretine geldiler. Gelenler arasında, Terzi Baba diye bilinen Muhammed Vehbî de vardı. Abdullah Mekkî, Muhammed Vehbî içeri girince ayağa kalktı. Onu dâvet edip yanına oturttu. Muhammed Vehbîye karşı hiç kimseye göstermediği iltifâtlarda bulundu. Sonra; Oğlum! Pîr-i âzâm Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî bizi buralara gönderdi. Bize ehline verebileceğimiz bir emânet verdi. O emanete seni lâyık gördüm. Kabûl edersen onu sana teslim edeyim diye teklifte bulundu. Muhammed Vehbî, Abdullah Mekkîye gönül huzûru ve teslimiyet ifâde eden bir tavırla; Siz bilirsiniz efendim cevâbını verdi. Abdullah-ı Mekkî; Vereceğim emânet, sana çok faydalar sağlayacak buyurunca, Muhammed Vehbî; Şeyh efendi! Vallâhî dünyâ için Allah demem cevâbını verdi. Bunun üzerine Abdullah Mekkî; Oğlum haydi git! Sen bulacağını buldun. Teslim edeceğim emânet de zâten bu idi buyurdu. Onu, yerine bıraktıktan sonra Erzincandan ayrılarak Erzuruma, oradan da Kudüse gitti. Sonra da Mekke-i mükerremeye ulaştı. Orada yerleşip Nakşibendiyye yolunun Hâlidiyye kolunun yayılması ve insanların bu mânevî yoldan faydalanmaları için gayret sarf etti...

ÖLÜMÜ HİÇ UNUTMAYINIZ!



Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri bir hac ibâdeti sırasında Abdullah-ı Mekkîye iltifât edip; Bu defâ hacca seni ziyâret için geldim buyurdu. Uzun seneler Mekke-i mükerremede kalıp insanların dünyâ ve âhiret saâdetine kavuşması için çırpınan Abdullah-ı Mekkî, yerine talebesi Şeyh Süleymân bin Hasan Kırîmîyi bıraktıktan sonra Mekke-i mükerremede vefât etti. Vefat etmeden evvel talebelerine, üstadı Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin vasiyetinden şu kısmı okudu:
En mühim vasiyetim şudur ki: Ölümü, âhiret hallerini ve nîmetlerin hakîki sâhibini unutmayınız. Elden geldiği kadar peygamberlerin efendisinin (sallallahü aleyhi ve sellem) sünnetine uymada ileri gitmeye çalışınız...
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Kendine nasîhat et!..


</label>

Abdurrahmân bin Muhammed hazretleri, Yemende yaşamış fıkıh ve tefsîr âlimlerindendir. 1379 (H.781) senesinde Yemenin Zebid şehrinde sabah namazını kılarken vefât etti. Âlim ve ârif bir zât olan Abdurrahmân bin Muhammed, İhyâu Ulûmiddîn gibi kitapları tetkik eder, okuyup incelerdi...

ÇOK İLİM SAHİBİ BİR ZAT İDİ


Ebû Muhammed hazretleri, ilim öğrenmek ve öğretmekte gayretli, zühd ve verâ sâhibi, haramlardan ve şüphelilerden son derece sakınan, dünyâya gönül vermeyen, çok ilim sâhibi bir zât idi. Kurân-ı kerîm okunurken kendinden geçerdi. Görenler ölüyor zannederdi. Âilesi kalabalık olduğu hâlde, evinde dünyâlık bir şey bulundurmazdı. Çünkü o, dünyâya ehemmiyet vermez, gönül bağlamazdı. Bir şeye ihtiyâcı olduğu zaman gayb âleminden, Allahü teâlâ tarafından kendisine gönderildiği rivâyet olunur. Eliyle topraktan bir şey alsa, Allahü teâlânın izni ile o şey, Ebû Muhammed hazretlerinin arzu ettiği şeye dönüşüverir, sayı ve adet olarak tam istediği gibi olurdu.
Abdurrahmân bin Muhammed hazretleri sohbetlerinde buyurdu ki:
Ey kardeşim! Kendine nasîhat eden yine kendin olsun. Bir noksanın olduğu zaman, kardeşlerinin seni uyarmalarını bekleme! Bu güzel haslet, artık kendisine veda edilen bir şey oldu.
Bir kimsenin, dîninde sağlam bir bilgisi olmadan, Müslümanlardan uzakta kalması hiç doğru değildir. Dinî bilgileri öğren sonra uzlet et!
Bir mezarlığa uğrayıp da, oradakilere duâ etmeyen ve kendini düşünmeyen kimse, hem kendine ve hem de kabirdekilere ihânet etmiş sayılır.
Bütün namazlarımda okuduğumdan başka bir şey düşünmem!

ALLAHIM, BENİ BAĞIŞLA!



Kişi, Estağfirullah ve etûbü ileyh (Allahtan magfiret diler ve Ona tevbe ederim) demesin! Çünkü sonra böyle yapmazsa yalancı olur. Ancak Allahümmağfir lî ve tüb aleyye (Allahım beni magfiret et ve günahlarımı bağışla!) desin!
İnsanlar ile çok düşüp kalkan kimsenin kalbi harab olur.
Âlimin hatasını yaymayın, teşhir etmeyin. Çünkü âlim işlediği zelleyi hemen terk edebilir.
İnsanları iki şey mahveder. Birisi fazla mal toplamak, diğeri de çok konuşmaktır.
Abdurrahmân bin Muhammed hazretleri vefat etmeden evvel buyurdu ki: Nasihat olarak ölüm yeter.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Eshâb-ı kirâm düşmanlığı!..


</label>

Abdülazîz Dehlevî hazretleri, Hindistan evliyâsının büyüklerinden Şah Veliyyullah Dehlevî hazretlerinin oğludur. 1746 (H.1159) senesinde Delhide doğdu. Hindistanda İngiliz yönetimine karşı hürriyet meşalesini yakarak Sirâc-ül-Hind lakabıyla tanındı. 1824 (H.1239) senesinde doğduğu yer olan Delhide vefât etti. Babasının yanına defnedildi.


RAHMANİYYEYE MÜDERRİS OLDU


Abdülazîz Dehlevî hazretleri, Meşhur hadîs, kelâm âlimi ve Nakşibendî yolunun büyüğü olan babasından edeb öğrendi. Küçük yaşta Kurân-ı kerîmi ezberledi. On bir yaşında iken babasının vazîfelendirdiği hocalardan okudu. Abdülazîz Dehlevî 1762 senesinde babasının vefâtı üzerine Rahmaniyye Medresesinde ders vermeye başladı. Büyük evliyâ Abdullah-ı Dehlevî talebelerini hadîs ilmini tahsil etmeleri için Abdülazîz-i Dehlevîye gönderdi. Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin en büyük talebesi maddî ve manevî ilimler hazinesi Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî hazretleri de Abdülazîz-i Dehlevîden hadîs ilminde icazet (diploma) aldılar.
Abdülazîz Dehlevî hazretleri, bir vaazında şöyle buyurdu: Birisinden yardım istenirken, yalnız ona güvenilirse, onun, Allahü teâlânın yardımına mazhar olduğu, kavuştuğu düşünülmezse haramdır. Yalnız Allahü teâlâya güvenilip, o kulun Allahın yardımına mazhar olduğu, Allahü teâlânın her şeyi sebeb ile yarattığı, o kulun da bir sebeb olduğu düşünülürse câiz olur. Peygamberler ve evliyâ da, böyle düşünerek başkasından yardım istemişlerdir. Böyle düşünerek birisinden yardım istemek, Allahü teâlâdan istemek olur.

TUTARSIZ ŞEYLER SÖYLÜYORLAR!



Memleketimizde, Eshâb-ı kirâm düşmanlığı o kadar yayıldı ki, içerisinde bir ikisi bu bozuk yolda olmayan ev pek nâdirdi. Bu bozuk yolda olanların çoğu târih ilminden, kendi asıllarından, babalarının ve dedelerinin doğru yolundan habersiz kimselerdi. Bunlar, meclislerde Ehl-i sünnet Müslümanlarla münâzara ettiklerinde, tutarsız şeyler söylüyorlardı. Doğruyu görmelerine vesîle olmak ve Allahü teâlânın rızâsını kazanmak için bu kitablar yazıldı.
Abdülazîz Dehlevî hazretleri, vefatından evvel kendisine İslâm âleminde görülen kötülüklerin başlıca sebebi nedir? denildiğinde; İslâm âleminde görülen kötülüklerin başlıca sebebi Müslümanların İslâmiyetten uzaklaşmalarıdır. Kurtuluşun nerede olduğu sorulduğunda ise; İslâma uymakta, bidatleri terk etmekte buyurdu.
 
Please note, if you want to make a deal with this user, that it is blocked.
Emr-i ma'rûf ve nehy-i münker


</label>

Abdülmutî Efendi, Hicaz evliyasındandır. On beşinci asırda Mekke-i mükerreme büyükleri arasında Şeyh-ül-Harem lakabıyla, kerâmet ve hâlleriyle de Müslümanlar arasında meşhûr oldu. İnsanlara faideli nasihatler yapardı. Vefatına yakın yaptığı nasihatlerde buyurdu ki:

TASAVVUFUN BAŞI İLİMDİR


Tasavvufun başı ilim, ortası amel, sonu mevhibe yâni Allahü teâlânın lutf ve ihsânı olan mânevî ilimdir. İlim, murâdı, maksadı açar. Amel, istemeye yardımcı olur. Mevhibe, amelin meyvesine ulaştırır. Ahlâk ilmi ehli üç kısımdır. Mürîd, talebe durumunda olan tâlibdir. Orta derecede olan, daha yoldadır. Sona varmış olan, Allahü teâlânın rızâsına kavuşmuş olandır. Talebe, murâdına ermek için çalışır. Orta derecede olan, makamların âdâbını gözetmekle meşgûldür. Bir hâlden diğer bir hâle yükselir. O, devamlı ilerleme hâlindedir. Sona varan ise, bütün makamları aşmış ve artık istikrâra kavuşmuş hâldedir. Çeşitli hâller, onda bir değişiklik meydana getiremezler. Talebe, nefsiyle, şehvetiyle ve şeytanla mücâdele etme, hazlarından uzak kalma mertebesindedir. Orta mertebede olan, murâda kavuşabilir miyim, yoksa kavuşamaz mıyım korkusu ile, içinde bulunduğu hâllerde doğruluğa riâyet etme, makamlarda edebi gözetme mertebesindedir. Sona ulaşan ise, bütün makamları elde etmiştir. Onun hâli, darlıkta ve genişlikte eşittir. Yemesi açlığı, uykusu uykusuzluğu gibidir. Onda, dünyevî istek ve lezzet hissi kalmamıştır. Onun zâhiri, görünüşü halk; bâtını, gizli yönü de Hak iledir.

ALLAH İÇİN SEVMEK...




Allahü teâlâ için sevmek, Onun için buğzetmek, îmânın en güvenilir ve sağlam kulplarındandır. Emr-i marûf ve nehy-i münker iyiliği emredip kötülükten alıkoyma, herkese, imkânı nisbetinde lâzımdır. İyilik ve takvâ üzere yardımlaşmalıdır. Kazanç, ticâret ve sanat mübahtır. Kişi mecbur kalırsa, başkasından bir şey isteyebilir. Zengin kimsenin istemesi doğru değildir. Rızâ gösterilen fakirlik, zenginlikten üstündür. Bundan dolayı Resûlullah efendimiz fakirliği tercih etti. Peygamber efendimize yeryüzünün hazînelerinin anahtarı arz edildiği zaman, Cebrâil aleyhisselâm fakirliği işâret etti. Yine Cebrâil aleyhisselâm, Peygamber efendimize tevâzu etmesini de işâret etti. Bu sebeple Resûl-i ekrem; Yâ Rabbî! Bir gün aç, bir gün tok olmayı istiyorum. Acıktığım zaman sana yalvarırım, doyduğum zaman sana hamd eder, seni anarım buyurdu...
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri