Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Celâleddîn Ebû Yezîd Pürânî


Celâleddîn Ebû Yezîd Pürânî hazretleri, Horasan evliyasındandır. 1457 (H.862) senesinde vefât etti. Kabri Pürandadır. Önce din ilimlerini öğrenip, bu hususta yetişti. Tasavvufta kemâle erip, üstün hâllere kavuştu. Zâhirüddîn Halvetînin sohbetlerinde bulundu.
Bu mübarek zat, insanlarla münâsebetinde ve yaşayışında dâimâ dînin koyduğu ölçülere uyardı. Vaktinin çoğunu ibâdetle geçirirdi. Bunun dışında kalan vakitlerde Müslümanların işlerini görürdü. Her kimin bir sıkıntısı olsa, hemen yardımına koşar bu hususta büyük bir gayretle işini görür, sıkıntıdan kurtararak duâsını alırdı. O işin halledilmesi için her kime mürâcaat edilmesi gerekirse bunu yapar ve işi halletmeye, Müslüman kardeşini sıkıntıdan kurtarmaya çalışırdı. Nasîhatleri ve vaazları çok tesirli idi. İnsanlara dînin emirlerine uymaları ve yasakladıklarından sakınmaları husûsunda çok nasîhat ederdi. Onun ağzından çıkan sözler bilinse ve daha önce duyulmuş olsa da dinleyenlere o söylediği zaman bambaşka bir tesiri vardı...
Celâleddîn Ebû Yezîd Pürânî hazretleri sohbetlerinde buyurdular ki:
Beş kimsenin sohbetinden, yâni beş kimse ile berâber bulunmaktan sakın: Birincisi, yalan söyleyenden sakın. Çünkü ona dâimâ aldanırsın. Sana iyilik yapayım derken, kötülük yapar. İkincisi, cimriden sakın. Üçüncüsü, ahmaktan yâni aklı az olandan sakın. Çünkü en çok işine yarayacağı zaman, seni bırakır. Dördüncüsü, kötü kalbli kimseden sakın. Çünkü işi bozulunca, seni harcar. Beşincisi, fâsıktan yâni günâh işlemekten utanmayan kimseden sakın! Çünkü, seni bir lokma ekmeğe satar.


KENDİNİ AYIPLA!..


Müslüman kardeşinizden mânâsını anlamadığınız bir söz duyarsanız, iyiye yorunuz. Daha iyisi kâbil olmayacak kadar iyiye yorumlayınız. Anlayamamaktan dolayı kendinizi ayıplayın.
Bir mümin kardeşine âit hoş olmayan bir iş duyarsan, birden yetmişe kadar özür kapısını araştır. Bulamazsan belki benim anlamadığım bir özür kapısı vardır de ve kapa.
Celâleddîn hazretleri vefatına yakın buyurdular ki:
Allahü teâlâ, dünyâya emretti ki: Ey dünyâ, bana hizmet edene, sen de hizmetçi ol! Senin peşinden koşana da zahmet, sıkıntı ver!..
 
Endülüslü velî: Bekâ bin Mahled


Bekâ bin Mahled hazretleri, Endülüste yetişen velîlerdendir. Hayâtı hakkında fazla bir bilgi yoktur. Zamânın âlimlerinden ilim tahsîl etti. Tasavvuf, hadîs ve tefsîr ilimlerinde söz sâhibi oldu. 986 (H.376) senesinde vefât etti.
Bekâ bin Mahledin duâsı makbul idi. Bir gün yanına bir kadın geldi; Oğlum esir düştü. Onu kurtaracak elimde bir imkânım yok dedi. Bekâ bin Mahled; Sen git. Onun durumuyla Allahü teâlânın izniyle ilgilenirim buyurdu. Sonra başını öne eğip Allahü teâlâya duâ etti. Bir müddet sonra kadın, oğlu ile geldi. Oğlu, başından geçenleri şöyle anlattı:
Rum memleketlerinden birine esir düştüm. Bir işle meşgûl iken elimdeki kelepçe çözüldü ve yere düştü. Görevliler, demir zinciri tekrar bağladılar. Fakat biraz sonra kelepçe tekrar çözülüp düştü. Bu durumdan şaşkına dönen vazîfeliler, papazlarını çağırdılar, durumu onlara anlattılar. Bunları dinleyen papazlar;
-Onu salıverin. Allahın sevgili bir kulu onun için duâ etmiş, ne yapsanız faydasız, dediler. Bunun üzerine, bana yiyecek verip salıverdiler. Ben de memleketime döndüm...
Bekâ bin Mahled hazretleri sohbetlerinde buyurdu ki:
Hüzün pâdişâhtır. Bir yere yerleşince oraya başka bir şeyin yerleşmesine râzı olmaz.
Sabır susmaktır. Susmak sabırdandır. Konuşan, susandan daha fazla verâ sâhibi olamaz. Şu var ki, âlim kişi bir yerde konuşur bir yerde susar.


EZİYETLERE SABRETMEK!..


Emri mârûf ve nehy-i anil-münker yapmak, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirmek için, eziyetlere sabretmek gerekir.
İnsanlar arasında tanınmak isteyen, âhiretin tadını alamaz.
Şöhreti seven kimse, Allahtan korkmaz.
Övülmekten hoşlanmak kadar ahmaklık düşünülemez.
Rabbinin huzûrunda, Onun yüce divânında, korkarak, titreyip ürpererek, boyun bükerek hayâ ile dur. Kalbin devamlı Allahü teâlâ ile meşgûl olsun. Böyle olursan gafletten ve nefsinin bütün kötülüklerinden kurtulursun. Allahü teâlâya yakın olur, huzûr, sürûra ve mânevî lezzetlere kavuşursun. Şeytan sana musallat olup, üstünlük kuramaz.
Bekâ bin Mahled hazretleri vefatından kısa bir zaman önce buyurdu ki: Ömür geçiyor. Gâfil olmayın. Ömrü, Allahü teâlânın zikri ile kıymetlendirin.
 
Ali Yeşrûtî hazretleri



Ali Yeşrûtî hazretleri Şamdaki evliyânın büyüklerindendir. Çok kimse onun sebebiyle hak yolu bulup hidâyete kavuştu. 1897 (H.1315) senesinde (günümüzde İsrailde bulunan) Akkada vefât etti. Dergâhı bahçesine defnedildi... Tasavvuftaki silsilesi, hocası vâsıtasıyla Ebül-Hasan-ı Şâzilî hazretlerine ulaşan Ali Yeşrûtî hazretlerinin yolunun esâsı; Gizli ve âşikâr ve her yerde her durumda Allahü teâlâdan korku hâlinde olmak, her işinde Peygamber efendimizin ve eshabının gösterdiği yola uyup bidatlerden sakınmak, bollukta ve darlıkta kimseden bir şey beklememek, aza ve çoğa râzı olmak, sevinçli ve kederli günlerde Cenâb-ı hakka sığınmaktan ibâretti...
Ali Yeşrûtî hazretleri vefatında kısa bir zaman önce talebelerine şöyle buyurdu:
Yolumuzun üstadı Ebül-Hasan-ı Şâzilî hazretleri buyurdu ki: Yolumuzun esâsı beş şeydir: 1) Gizli ve âşikâr, her hâlükârda Allahü teâlâdan korku hâlinde olmak. 2) Her hal ve ibâdetinde, Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem ve Eshâbının (radıyallahü anhüm) gösterdiği doğru yola uyup, bidat ve sapıklıklardan sakınmak. 3) Bollukta ve darlıkta, insanlardan bir şey beklememek. 4) Aza ve çoğa râzı olmak. 5) Sevinçli veya kederli günlerde cenâb-ı Hakka sığınmak.


SOHBET ARKADAŞI...


Bizim yolumuzda olan talebe, din kardeşlerini, arkadaşlarını, son derece merhametle gözetmeli, onlara son derece hürmet etmelidir. İçlerinden birini kendisine sohbet arkadaşı seçmeli, bu arkadaş, gaflete düştüğünde, seni uyandırmalı, ibâdette tembelliğe düştüğünde seni heveslendirmeli, âciz kaldığın yerde sana yardım etmeli ve sen doğru yoldan kaydıkça seni doğru yola çekmeli. Sana nasihat vermeli, kötü harekette bulunduğunda veya bir günah işlediğinde sana uymayıp vazgeçirebilecek vasıflarda olmalıdır. Arkadaşlarına gelebilecek eziyetlere mâni olmalısın. Güzel ahlâk edinip, şefkat ve merhamet üzere bulunmalısın. Hak teâlâya, itâat ve ibâdeti, bu yola hizmeti gözetmeli ve buna sımsıkı sarılmalısın. Lüzumsuz şeylerle gözü meşgûl edip, gönlü dağıtmamalısın. Zîrâ bu, insandaki şehvet kuvvetini arttırır.
Biz Hakla olunca, mahlûktan hiçbirini görmeyiz. İnsanlık îcâbı baksak bile, onlar güneş ışığında dalgalanan havadaki ince toz gibi görünür. Dikkatle baksan bir şey bulamazsın.
 
Ahmed bin Zeyd hazretleri


Ahmed bin Zeyd hazretleri, Yemenli Şâfiî mezhebi fıkıh âlimi ve evliyadandır. 1390 (H.793) senesinde bidat ehli tarafından şehîd edildi...
Ahmed bin Zeyd, yaşayışı ile çevresindeki insanlara tam bir örnek idi. Bütün işi ve maksadı Eshâb-ı kirâmın Peygamber efendimizden naklen bildirdiği îmân ve ibâdet bilgilerini, Ehl-i sünnet îtikâdını yaymak, insanlara anlatıp öğretmek idi. Din ile alâkası olmayan iş ve davranışların, bidatlerin dîne sokulmaması için çok gayret gösterirdi... Bu mübarek zatın bulunduğu bölgede bidat fırkalarından Zeydîler çok yaygın ve hâkim idiler. İnsanların Sünnet-i seniyyeye yapışmalarını, İslâmiyeti doğru olarak öğrenmeleri ve öğrendikleri doğru bilgilere göre amel etmeleri, bidatlerden ve bidat ehlinden sakınmalarını gâyet güzel anlatan bir kitap yazmıştı. Bu kitabı yazması sebebiyle bidat ehli ona düşmanlık besledi. Bidat ehlinden olan Muhammed bin Ali Mehdevî adında bir vâli kalabalık bir askerle birlikte, Ahmed bin Zeydin bulunduğu yere geldi. Ahmed bin Zeydin evine hücûm etti. Herhangi bir karşılıkta bulunmadıkları hâlde, Ahmed bin Zeydi, oğlu Ebû Bekri, çoluk-çocuğunu ve onu sevenlerden bir kısmını şehîd ettiler...
Ahmed bin Zeyd hazretlerini şehid ettikten sonra Vâlinin âkıbeti çok kötü oldu... Bir gün katıra binmişti. Katır, yolda giderken birdenbire ürküp, vâliyi üzerinden yere attı. Vâlinin ayaklarından birisi üzengiye takılıp kaldı. Katır, koştukça koşuyordu. Vâliyi de yerde sürükleyerek götürüyordu. Bir müddet katırı kimse yakalayamadı. Ancak büyük bir çabadan sonra yakalayabildiler. Ona, katırın niçin ürküp kaçtığı sorulduğunda, şöyle anlattı:

ONLAR, CEZALARINI GÖRECEKLER


Âniden Ahmed bin Zeydi gördüm. Katırın karşısına çıkıp, eliyle katıra işâret etti. Bunun üzerine katır birdenbire süratle kaçmaya başladı ve beni üzerinden düşürdü...
Vâli yaralı hâlde bir müddet yattı ve sonra öldü. Bu hâdise Ahmed bin Zeyd hazretlerinin şehit edilmesinden bir ay kadar sonra vukû buldu.
Âlimlerden bir zât, Ahmed bin Zeydi şehîd edildikten sonra rüyâsında bu zâtın elinde bir kâğıt üzerinde şöyle bir beyit yazılı olduğunu görmüş:
Günler bizim lehimize dönünce, onların da aleyhinde olan günler gelecek (cezâlarını görecekler).
 
Muhammed Dehlevî hazretleri


Muhammed Dehlevî hazretleri Hindistanda yetişen Çeştiyye evliyâsının büyüklerindendir. Aslen Mekkeli olup seyyiddir. Dedeleri Mekke-i mükerreme şerîflerinden idi. Oradan Delhiye göç ederek Serhende yerleştiler. Muhammed Dehlevî hazretleri, Delhi şehrinde yaşayıp yetişti. Çerâğ-ı Dehlevî Nasîruddîn Mahmûdun sohbetlerinde kemâle geldi. Bu zâtın en büyük talebelerinden ve halîfelerinden oldu. Zâhirî ve bâtınî ilimlerde yüksek derecelere kavuştu. Seyyid Muhammed Dehlevî 1486 (H.891) senesinde Delhide vefât etti. Vefâtında yüz yaşını geçmiş idi. Serhendde bulunan türbesi tanınıp ziyâret edilmektedir. Muhammed Dehlevî hazretleri sohbetlerinde buyurdu ki:
Bir velîde, iki çeşit nûr bulunur. Birincisi; rahmet ve şefkat nûru olup, bu nûrla, evliyâlık yolunda bulunmaya müsâid olanları kendisine cezbeder, çeker. İkincisi ise; feyz, izzet ve kahr nûru olup, bu nûrla da, Allah yolunda bulunmaktan uzak, taşkın kimseleri kendisinden uzaklaştırır.
Kulun ilmi arttıkça, ilim talebi, daha çok öğrenmek arzu ve ihtiyâcı da artar. Himmeti de yükselir. Çünkü kişi, cehâlet hâlinde, sâdece ilim öğrenmeyi, daha çok ilim sâhibi olmayı ister ve buna kendisini çok muhtaç hisseder. İlmin çok dereceleri vardır. Onun sonu yoktur.

ZÂHİRÎ VE BÂTINÎ ÂLİMLER...


Âlimler, zâhirî ve bâtınî âlimler olarak ikiye ayrılır. Zâhirî âlim; ilmi arttıkça, zuhûru, ortaya çıkması, tanınması artan kimsedir. Fakat bâtınî âlim bunun zıddıdır. O gizlidir. Mânâlar âleminde ilerledikçe, kendisi, kendisini ve ilmini anlamaktan, idrâk etmekten âciz kalır. İlmi de kendisi ile birlikte gizlidir. Zâhirde, görünüşte onun ilminin ve kendi hâlinin bir belirtisi olmaz. Ancak ehli olanlar tarafından tanınabilirler.
İnsanlar iki kısımdır. Birinci kısım, dünyâ ile uğraşanlar olup, onu îmâr etmeye çalışır. Onun yolunun esâsı dünyâ ile uğraşmaktır. İkinci kısım insanlar ise, mânâ âlemi ile, mânevî işlerle uğraşan kimseler olup, bunlar, matlûba (Allahü teâlâya) kavuşmak, Onu istemek arzusuyla yanarlar. Bütün gayretleri bunun içindir.
Muhammed Dehlevî hazretleri, vefat etmeden kısa bir zaman önce buyurdu ki:
Kalbin tam bir ihlâs ile Lâ ilâhe illallah diyerek bir defâ Allahü teâlâya yönelmesi, Allahü teâlâdan gâfil olarak yapılan yer dolusu ibâdetten hayırlıdır.
 
Cârullah Veliyyüddîn Efendi


Cârullah Veliyyüddîn Efendi, Hanefî mezhebi fıkıh âlimidir. 1659 (H.1069) senesinde -bugün Yunanistan sınırları dâhilinde bulunan- Yenişehirde doğdu. 1738 (H.1151) senesinde İstanbulda vefât etti... Muhammed Masûm-i Fârûkî hazretlerinin talebelerinden olan Ahmed-i Yekdest hazretlerinin sohbetleriyle de şereflenen Cârullah Veliyyüddîn Efendi, Fâtih civârında bir medrese ve bir kütüphâne yaptırdı. 1738 yılında İstanbulda vefât eden bu mübarek zat, yaptırdığı medrese ve kütüphâneden ibâret olan külliyesinin bahçesine defnedildi. Vefatına kadar talebelerine fıkıh ilmini, tasavvufun incelikleriyle birleştirerek öğretti. Vefat etmeden bir gün evvel talebelerine şunları anlatmıştı:
Eshâb-ı kirâm aleyhimürrıdvân arasında olan muhârebeleri, iyi sebeblerden dolayı bilmelidir. Bu ayrılıkları, nefsin arzûları, mevki, rütbe, sandalye kapmak, başa geçmek sevgisinden değildi. Çünkü, bütün bunlar nefs-i emmârenin kötülükleridir. Onların nefsleri ise, insanların en iyisinin aleyhi ve aleyhimüssalevât sohbetinde, karşısında tertemiz olmuştu. Şu kadar var ki, Emîrin radıyallahü anh hilâfeti zamânında olan muhârebelerde, o haklı idi. Ondan ayrılanlar, hatâ etti. Fakat, ictihâd hatâsı olduğundan, bir sey denemez. Nerede kaldı ki, fâsık denilsin!

ONLARIN HEPSİ ÂDİL İDİ


Onların hepsi âdil idi. Her birinin verdiği haber, makbûl idi. Emîre uyanların ve ondan ayrılanların verdikleri haberler, doğrulukta ve güvenilmekte farksız idi. Aralarındaki muhârebeler, itimâdın gitmesine sebeb olmamıştır. O hâlde, hepsini sevmek lâzımdır. Çünkü, onları sevmek, Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem sevgisinden dolayıdır. Onları sevmemekten, herhangi birine düşmanlık etmekten çok sakınmalıdır. Çünkü, onlara düşmanlık, Peygamberimize sallallahü aleyhi ve sellem düşmanlık olur. O büyükleri tazîm etmek, hürmet etmek, insanların en iyisini tazîm etmek, hürmet etmektir. Onlara hurmetsizlik, tahkîr etmek, Onu tahkîr olur. İnsanların en iyisinin aleyhissalâtü vesselâm sohbetini, sözlerini tazîm etmek, kıymet vermek için Eshâb-ı kirâmın hepsine tazîm etmek, kıymet vermek lâzımdır...
 
Celâleddîn Ebû Yezîd Pürânî


Celâleddîn Ebû Yezîd Pürânî hazretleri, Horasan evliyasındandır. 1457 (H.862) senesinde vefât etti. Kabri Pürandadır. Önce din ilimlerini öğrenip, bu hususta yetişti. Tasavvufta kemâle erip, üstün hâllere kavuştu. Zâhirüddîn Halvetînin sohbetlerinde bulundu.
Bu mübarek zat, insanlarla münâsebetinde ve yaşayışında dâimâ dînin koyduğu ölçülere uyardı. Vaktinin çoğunu ibâdetle geçirirdi. Bunun dışında kalan vakitlerde Müslümanların işlerini görürdü. Her kimin bir sıkıntısı olsa, hemen yardımına koşar bu hususta büyük bir gayretle işini görür, sıkıntıdan kurtararak duâsını alırdı. O işin halledilmesi için her kime mürâcaat edilmesi gerekirse bunu yapar ve işi halletmeye, Müslüman kardeşini sıkıntıdan kurtarmaya çalışırdı. Nasîhatleri ve vaazları çok tesirli idi. İnsanlara dînin emirlerine uymaları ve yasakladıklarından sakınmaları husûsunda çok nasîhat ederdi. Onun ağzından çıkan sözler bilinse ve daha önce duyulmuş olsa da dinleyenlere o söylediği zaman bambaşka bir tesiri vardı...
Celâleddîn Ebû Yezîd Pürânî hazretleri sohbetlerinde buyurdular ki:
Beş kimsenin sohbetinden, yâni beş kimse ile berâber bulunmaktan sakın: Birincisi, yalan söyleyenden sakın. Çünkü ona dâimâ aldanırsın. Sana iyilik yapayım derken, kötülük yapar. İkincisi, cimriden sakın. Üçüncüsü, ahmaktan yâni aklı az olandan sakın. Çünkü en çok işine yarayacağı zaman, seni bırakır. Dördüncüsü, kötü kalbli kimseden sakın. Çünkü işi bozulunca, seni harcar. Beşincisi, fâsıktan yâni günâh işlemekten utanmayan kimseden sakın! Çünkü, seni bir lokma ekmeğe satar.


KENDİNİ AYIPLA!..


Müslüman kardeşinizden mânâsını anlamadığınız bir söz duyarsanız, iyiye yorunuz. Daha iyisi kâbil olmayacak kadar iyiye yorumlayınız. Anlayamamaktan dolayı kendinizi ayıplayın.
Bir mümin kardeşine âit hoş olmayan bir iş duyarsan, birden yetmişe kadar özür kapısını araştır. Bulamazsan belki benim anlamadığım bir özür kapısı vardır de ve kapa.
Celâleddîn hazretleri vefatına yakın buyurdular ki:
Allahü teâlâ, dünyâya emretti ki: Ey dünyâ, bana hizmet edene, sen de hizmetçi ol! Senin peşinden koşana da zahmet, sıkıntı ver!..
 
Endülüslü velî: Bekâ bin Mahled


Bekâ bin Mahled hazretleri, Endülüste yetişen velîlerdendir. Hayâtı hakkında fazla bir bilgi yoktur. Zamânın âlimlerinden ilim tahsîl etti. Tasavvuf, hadîs ve tefsîr ilimlerinde söz sâhibi oldu. 986 (H.376) senesinde vefât etti.
Bekâ bin Mahledin duâsı makbul idi. Bir gün yanına bir kadın geldi; Oğlum esir düştü. Onu kurtaracak elimde bir imkânım yok dedi. Bekâ bin Mahled; Sen git. Onun durumuyla Allahü teâlânın izniyle ilgilenirim buyurdu. Sonra başını öne eğip Allahü teâlâya duâ etti. Bir müddet sonra kadın, oğlu ile geldi. Oğlu, başından geçenleri şöyle anlattı:
Rum memleketlerinden birine esir düştüm. Bir işle meşgûl iken elimdeki kelepçe çözüldü ve yere düştü. Görevliler, demir zinciri tekrar bağladılar. Fakat biraz sonra kelepçe tekrar çözülüp düştü. Bu durumdan şaşkına dönen vazîfeliler, papazlarını çağırdılar, durumu onlara anlattılar. Bunları dinleyen papazlar;
-Onu salıverin. Allahın sevgili bir kulu onun için duâ etmiş, ne yapsanız faydasız, dediler. Bunun üzerine, bana yiyecek verip salıverdiler. Ben de memleketime döndüm...
Bekâ bin Mahled hazretleri sohbetlerinde buyurdu ki:
Hüzün pâdişâhtır. Bir yere yerleşince oraya başka bir şeyin yerleşmesine râzı olmaz.
Sabır susmaktır. Susmak sabırdandır. Konuşan, susandan daha fazla verâ sâhibi olamaz. Şu var ki, âlim kişi bir yerde konuşur bir yerde susar.


EZİYETLERE SABRETMEK!..


Emri mârûf ve nehy-i anil-münker yapmak, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirmek için, eziyetlere sabretmek gerekir.
İnsanlar arasında tanınmak isteyen, âhiretin tadını alamaz.
Şöhreti seven kimse, Allahtan korkmaz.
Övülmekten hoşlanmak kadar ahmaklık düşünülemez.
Rabbinin huzûrunda, Onun yüce divânında, korkarak, titreyip ürpererek, boyun bükerek hayâ ile dur. Kalbin devamlı Allahü teâlâ ile meşgûl olsun. Böyle olursan gafletten ve nefsinin bütün kötülüklerinden kurtulursun. Allahü teâlâya yakın olur, huzûr, sürûra ve mânevî lezzetlere kavuşursun. Şeytan sana musallat olup, üstünlük kuramaz.
Bekâ bin Mahled hazretleri vefatından kısa bir zaman önce buyurdu ki: Ömür geçiyor. Gâfil olmayın. Ömrü, Allahü teâlânın zikri ile kıymetlendirin.
 
Ali Yeşrûtî hazretleri



Ali Yeşrûtî hazretleri Şamdaki evliyânın büyüklerindendir. Çok kimse onun sebebiyle hak yolu bulup hidâyete kavuştu. 1897 (H.1315) senesinde (günümüzde İsrailde bulunan) Akkada vefât etti. Dergâhı bahçesine defnedildi... Tasavvuftaki silsilesi, hocası vâsıtasıyla Ebül-Hasan-ı Şâzilî hazretlerine ulaşan Ali Yeşrûtî hazretlerinin yolunun esâsı; Gizli ve âşikâr ve her yerde her durumda Allahü teâlâdan korku hâlinde olmak, her işinde Peygamber efendimizin ve eshabının gösterdiği yola uyup bidatlerden sakınmak, bollukta ve darlıkta kimseden bir şey beklememek, aza ve çoğa râzı olmak, sevinçli ve kederli günlerde Cenâb-ı hakka sığınmaktan ibâretti...
Ali Yeşrûtî hazretleri vefatında kısa bir zaman önce talebelerine şöyle buyurdu:
Yolumuzun üstadı Ebül-Hasan-ı Şâzilî hazretleri buyurdu ki: Yolumuzun esâsı beş şeydir: 1) Gizli ve âşikâr, her hâlükârda Allahü teâlâdan korku hâlinde olmak. 2) Her hal ve ibâdetinde, Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem ve Eshâbının (radıyallahü anhüm) gösterdiği doğru yola uyup, bidat ve sapıklıklardan sakınmak. 3) Bollukta ve darlıkta, insanlardan bir şey beklememek. 4) Aza ve çoğa râzı olmak. 5) Sevinçli veya kederli günlerde cenâb-ı Hakka sığınmak.


SOHBET ARKADAŞI...


Bizim yolumuzda olan talebe, din kardeşlerini, arkadaşlarını, son derece merhametle gözetmeli, onlara son derece hürmet etmelidir. İçlerinden birini kendisine sohbet arkadaşı seçmeli, bu arkadaş, gaflete düştüğünde, seni uyandırmalı, ibâdette tembelliğe düştüğünde seni heveslendirmeli, âciz kaldığın yerde sana yardım etmeli ve sen doğru yoldan kaydıkça seni doğru yola çekmeli. Sana nasihat vermeli, kötü harekette bulunduğunda veya bir günah işlediğinde sana uymayıp vazgeçirebilecek vasıflarda olmalıdır. Arkadaşlarına gelebilecek eziyetlere mâni olmalısın. Güzel ahlâk edinip, şefkat ve merhamet üzere bulunmalısın. Hak teâlâya, itâat ve ibâdeti, bu yola hizmeti gözetmeli ve buna sımsıkı sarılmalısın. Lüzumsuz şeylerle gözü meşgûl edip, gönlü dağıtmamalısın. Zîrâ bu, insandaki şehvet kuvvetini arttırır.
Biz Hakla olunca, mahlûktan hiçbirini görmeyiz. İnsanlık îcâbı baksak bile, onlar güneş ışığında dalgalanan havadaki ince toz gibi görünür. Dikkatle baksan bir şey bulamazsın.
 
Ahmed bin Zeyd hazretleri


Ahmed bin Zeyd hazretleri, Yemenli Şâfiî mezhebi fıkıh âlimi ve evliyadandır. 1390 (H.793) senesinde bidat ehli tarafından şehîd edildi...
Ahmed bin Zeyd, yaşayışı ile çevresindeki insanlara tam bir örnek idi. Bütün işi ve maksadı Eshâb-ı kirâmın Peygamber efendimizden naklen bildirdiği îmân ve ibâdet bilgilerini, Ehl-i sünnet îtikâdını yaymak, insanlara anlatıp öğretmek idi. Din ile alâkası olmayan iş ve davranışların, bidatlerin dîne sokulmaması için çok gayret gösterirdi... Bu mübarek zatın bulunduğu bölgede bidat fırkalarından Zeydîler çok yaygın ve hâkim idiler. İnsanların Sünnet-i seniyyeye yapışmalarını, İslâmiyeti doğru olarak öğrenmeleri ve öğrendikleri doğru bilgilere göre amel etmeleri, bidatlerden ve bidat ehlinden sakınmalarını gâyet güzel anlatan bir kitap yazmıştı. Bu kitabı yazması sebebiyle bidat ehli ona düşmanlık besledi. Bidat ehlinden olan Muhammed bin Ali Mehdevî adında bir vâli kalabalık bir askerle birlikte, Ahmed bin Zeydin bulunduğu yere geldi. Ahmed bin Zeydin evine hücûm etti. Herhangi bir karşılıkta bulunmadıkları hâlde, Ahmed bin Zeydi, oğlu Ebû Bekri, çoluk-çocuğunu ve onu sevenlerden bir kısmını şehîd ettiler...
Ahmed bin Zeyd hazretlerini şehid ettikten sonra Vâlinin âkıbeti çok kötü oldu... Bir gün katıra binmişti. Katır, yolda giderken birdenbire ürküp, vâliyi üzerinden yere attı. Vâlinin ayaklarından birisi üzengiye takılıp kaldı. Katır, koştukça koşuyordu. Vâliyi de yerde sürükleyerek götürüyordu. Bir müddet katırı kimse yakalayamadı. Ancak büyük bir çabadan sonra yakalayabildiler. Ona, katırın niçin ürküp kaçtığı sorulduğunda, şöyle anlattı:

ONLAR, CEZALARINI GÖRECEKLER


Âniden Ahmed bin Zeydi gördüm. Katırın karşısına çıkıp, eliyle katıra işâret etti. Bunun üzerine katır birdenbire süratle kaçmaya başladı ve beni üzerinden düşürdü...
Vâli yaralı hâlde bir müddet yattı ve sonra öldü. Bu hâdise Ahmed bin Zeyd hazretlerinin şehit edilmesinden bir ay kadar sonra vukû buldu.
Âlimlerden bir zât, Ahmed bin Zeydi şehîd edildikten sonra rüyâsında bu zâtın elinde bir kâğıt üzerinde şöyle bir beyit yazılı olduğunu görmüş:
Günler bizim lehimize dönünce, onların da aleyhinde olan günler gelecek (cezâlarını görecekler).
 
Muhammed Dehlevî hazretleri


Muhammed Dehlevî hazretleri Hindistanda yetişen Çeştiyye evliyâsının büyüklerindendir. Aslen Mekkeli olup seyyiddir. Dedeleri Mekke-i mükerreme şerîflerinden idi. Oradan Delhiye göç ederek Serhende yerleştiler. Muhammed Dehlevî hazretleri, Delhi şehrinde yaşayıp yetişti. Çerâğ-ı Dehlevî Nasîruddîn Mahmûdun sohbetlerinde kemâle geldi. Bu zâtın en büyük talebelerinden ve halîfelerinden oldu. Zâhirî ve bâtınî ilimlerde yüksek derecelere kavuştu. Seyyid Muhammed Dehlevî 1486 (H.891) senesinde Delhide vefât etti. Vefâtında yüz yaşını geçmiş idi. Serhendde bulunan türbesi tanınıp ziyâret edilmektedir. Muhammed Dehlevî hazretleri sohbetlerinde buyurdu ki:
Bir velîde, iki çeşit nûr bulunur. Birincisi; rahmet ve şefkat nûru olup, bu nûrla, evliyâlık yolunda bulunmaya müsâid olanları kendisine cezbeder, çeker. İkincisi ise; feyz, izzet ve kahr nûru olup, bu nûrla da, Allah yolunda bulunmaktan uzak, taşkın kimseleri kendisinden uzaklaştırır.
Kulun ilmi arttıkça, ilim talebi, daha çok öğrenmek arzu ve ihtiyâcı da artar. Himmeti de yükselir. Çünkü kişi, cehâlet hâlinde, sâdece ilim öğrenmeyi, daha çok ilim sâhibi olmayı ister ve buna kendisini çok muhtaç hisseder. İlmin çok dereceleri vardır. Onun sonu yoktur.

ZÂHİRÎ VE BÂTINÎ ÂLİMLER...


Âlimler, zâhirî ve bâtınî âlimler olarak ikiye ayrılır. Zâhirî âlim; ilmi arttıkça, zuhûru, ortaya çıkması, tanınması artan kimsedir. Fakat bâtınî âlim bunun zıddıdır. O gizlidir. Mânâlar âleminde ilerledikçe, kendisi, kendisini ve ilmini anlamaktan, idrâk etmekten âciz kalır. İlmi de kendisi ile birlikte gizlidir. Zâhirde, görünüşte onun ilminin ve kendi hâlinin bir belirtisi olmaz. Ancak ehli olanlar tarafından tanınabilirler.
İnsanlar iki kısımdır. Birinci kısım, dünyâ ile uğraşanlar olup, onu îmâr etmeye çalışır. Onun yolunun esâsı dünyâ ile uğraşmaktır. İkinci kısım insanlar ise, mânâ âlemi ile, mânevî işlerle uğraşan kimseler olup, bunlar, matlûba (Allahü teâlâya) kavuşmak, Onu istemek arzusuyla yanarlar. Bütün gayretleri bunun içindir.
Muhammed Dehlevî hazretleri, vefat etmeden kısa bir zaman önce buyurdu ki:
Kalbin tam bir ihlâs ile Lâ ilâhe illallah diyerek bir defâ Allahü teâlâya yönelmesi, Allahü teâlâdan gâfil olarak yapılan yer dolusu ibâdetten hayırlıdır.
 
Cârullah Veliyyüddîn Efendi


Cârullah Veliyyüddîn Efendi, Hanefî mezhebi fıkıh âlimidir. 1659 (H.1069) senesinde -bugün Yunanistan sınırları dâhilinde bulunan- Yenişehirde doğdu. 1738 (H.1151) senesinde İstanbulda vefât etti... Muhammed Masûm-i Fârûkî hazretlerinin talebelerinden olan Ahmed-i Yekdest hazretlerinin sohbetleriyle de şereflenen Cârullah Veliyyüddîn Efendi, Fâtih civârında bir medrese ve bir kütüphâne yaptırdı. 1738 yılında İstanbulda vefât eden bu mübarek zat, yaptırdığı medrese ve kütüphâneden ibâret olan külliyesinin bahçesine defnedildi. Vefatına kadar talebelerine fıkıh ilmini, tasavvufun incelikleriyle birleştirerek öğretti. Vefat etmeden bir gün evvel talebelerine şunları anlatmıştı:
Eshâb-ı kirâm aleyhimürrıdvân arasında olan muhârebeleri, iyi sebeblerden dolayı bilmelidir. Bu ayrılıkları, nefsin arzûları, mevki, rütbe, sandalye kapmak, başa geçmek sevgisinden değildi. Çünkü, bütün bunlar nefs-i emmârenin kötülükleridir. Onların nefsleri ise, insanların en iyisinin aleyhi ve aleyhimüssalevât sohbetinde, karşısında tertemiz olmuştu. Şu kadar var ki, Emîrin radıyallahü anh hilâfeti zamânında olan muhârebelerde, o haklı idi. Ondan ayrılanlar, hatâ etti. Fakat, ictihâd hatâsı olduğundan, bir sey denemez. Nerede kaldı ki, fâsık denilsin!

ONLARIN HEPSİ ÂDİL İDİ


Onların hepsi âdil idi. Her birinin verdiği haber, makbûl idi. Emîre uyanların ve ondan ayrılanların verdikleri haberler, doğrulukta ve güvenilmekte farksız idi. Aralarındaki muhârebeler, itimâdın gitmesine sebeb olmamıştır. O hâlde, hepsini sevmek lâzımdır. Çünkü, onları sevmek, Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem sevgisinden dolayıdır. Onları sevmemekten, herhangi birine düşmanlık etmekten çok sakınmalıdır. Çünkü, onlara düşmanlık, Peygamberimize sallallahü aleyhi ve sellem düşmanlık olur. O büyükleri tazîm etmek, hürmet etmek, insanların en iyisini tazîm etmek, hürmet etmektir. Onlara hurmetsizlik, tahkîr etmek, Onu tahkîr olur. İnsanların en iyisinin aleyhissalâtü vesselâm sohbetini, sözlerini tazîm etmek, kıymet vermek için Eshâb-ı kirâmın hepsine tazîm etmek, kıymet vermek lâzımdır...
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri