Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Beni çoraplarımla defnedeceksiniz!..</label>
Son asırda yetişen, zahir ve batın ilimlerinde kâmil ve dört mezhebin fıkıh bilgilerinde mahir, büyük âlim ve veli Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri rahmetullahi aleyh (Sefer-i âhiret) risâlesinde özetle buyuruyor ki: ÖLÜMÜ ÇOK HATIRLAYINIZ!..Îmânı olan ve aklı olan ve bâliğ olan erkek ve kadınlara, (mükellef) denir. Mükellef olanların, ölümü çok hâtırlaması sünnettir. Çünkü, ölümü çok hâtırlamak, emirlere sarılmaya ve günâhlardan sakınmaya sebeb olur. Harâm işlemeye cesâreti azaltır. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: (Lezzetleri yıkan, eğlencelere son veren ölümü çok hâtırlayınız!)
Bir kimsenin îmân ile öleceği son nefeste belli olur. Bir insan, bu devlete kavuşunca, Allahü teâlânın ihsânları başlar. Bu ânda, elbette sevinir. Seâdet sâhibi ol kimsedir ki, Azrâîl aleyhisselâm gelip, (Korkma, Erhamürrâhimîne gidiyorsun. Asıl vatanına kavuşuyorsun. Büyük devlete erişiyorsun!) der. Böyle kimseye, bundan dahâ şerefli bir gün yoktur...
Dünyâ hayâtı, rüyâ gibidir. Mevt uyandırıp, rüyâ bitecek, hakîkî hayât başlayacaktır. Müslümânın ölümü, hayâttır. Hem de, sonsuz hayât!..
***
Çevresinde sevilen, sayılan zengin bir adam çok hastalanmıştı. Öleceğini anlayınca çocuklarını yanına çağırdı. Size bir tek vasiyetim var dedi: Beni çoraplarımla gömeceksiniz!.. Sonra da büyük oğlunu yanına çağırdı ve kapalı bir zarf verdi.
Bunun içinde bir mektup var. Ama zarfı çok zor durumda kaldığında, halledemediğin bir mesele olduğunda ya da ne yapacağını bilemediğin zaman açacaksın...
Sonra adamcağız öldü. Fakat herkesin kafasında çorapla gömülme meselesi vardı. Bunu kime danıştılarsa, aynı cevabı aldılar: Çorapla defnetmek caiz değildir!

BUNU SAKIN UNUTMAYIN!..
Çocuklar kara kara düşünürken büyük oğulun aklına babasının bıraktığı zarf geldi. Kardeşlerine söyledi, hepsi birden Açalım belki orada bir çare buluruz dediler. Büyük oğul zarfı sakladığı yerden getirdi. Küçük, sade bir zarftı. Açtılar. İçinde küçük bir kâğıt vardı. Üzerindeki yazıyı büyük oğul okudu, sonra kardeşlerine verdi. Kâğıtta şunlar yazıyordu:
Sevgili çocuklarım, işte gördünüz, öbür dünyaya çoraplarınızı bile götüremiyorsunuz. Size bıraktığım malı mülkü kullanırken bunu hiç unutmayın!..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Gece gündüz ağlayan genç</label>
Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden Huzeyfe (radıyallahü anh) rivayet ediyor. Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz bir Hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: TEVHİD KELİMESİ KURTARIR!Elbisenin nakışı eskiyip gittiği gibi İslâmiyet de eskiyip gider. Hatta oruç nedir, namaz nedir, hac ve umre nedir, sadaka nedir bilinmeyecektir! Azîz ve Celîl olan Allahü teala Kuranı bir gecede kaldırıp götürecek ve yeryüzünde ondan tek bir âyet bile kalmayacaktır. Çok yaşlı erkekler ve pek ihtiyar kadınlardan meydana gelen birtakım insanlar kalacak ve: Biz babalarımıza Lâ ilâhe illâllah kelimesi hâli üzerine yetiştik ve (dinden bildiğimiz) bu kelimeyi söyleriz diyeceklerdir...
Hazreti Huzeyfe bu hadisi rivayet edince orada bulunan Sıla (radıyallahü anh) kendisine:
O yaşlılar namaz nedir, oruç nedir, hac ve umre nedir, sadaka nedir bilmezken Lâ ilâhe illâllah kelimesi onlara bir yarar sağlamaz dedi.
Hazreti Huzeyfe, Sıla hazretlerinin bu sözünü cevapsız bıraktı. Sonra Hazreti Sıla bu sözü Hazreti Huzeyfeye karşı üç defa tekrarladı. Her defasında Hazreti Huzeyfe onun sözünü karşılıksız bıraktı, yüzüne bakmadı. Nihayet üçüncü defasından sonra ona dönerek üç defa:
Yâ Sıla! Tevhid kelimesi onları (ebedî) ateşten kurtarır dedi.
Bütün bunlar İsa aleyhisselâmın yeryüzüne gelip ıslahatından ve vefatından sonra kıyamet senelerinde olacaktır...
Hazreti Huzeyfenin naklettiği hadisede şunlar anlatılır:

KORKU CİĞERLERİNİ PARÇALAMIŞ!
Kalbine Allah korkusu düşen Ensardan bir genç evine kapanmış ve gece gündüz ağlıyordu. O kadar ki, zayıflamış ve tamamen güçten, takatten kesilmişti. Bu durum Resulullah Efendimize haber verildi. Gencin yanına gelince, o, son bir kere daha gücünü kullanarak dizlerini zorladı ve Nebiler Serverinin teşrifini istikbal için ayağa kalkıp kendisini Onun kollarına attı. Resulullah Efendimiz de ona sımsıkı sarıldı. Biraz sonra Peygamber Efendimiz kollarını gevşettiğinde, genç ayaklarının dibine yığılıverdi. Bunun üzerine Server-i âlem, gözleri çok derinlere dalmış olarak şöyle buyurdu:
Kardeşinizi defnedin korku onun ciğerlerini parçalamış. Kuvvet ve iradesiyle yaşadığım Allaha yemin ederim ki; onu cehennemden korumuştur. Kişi umduğunu ister, korktuğundan da kaçar.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Bir mü'minin duâsı ile...</label>
Âriflerin ışığı, velilerin önderi, İslamın bekçisi, Müslümanların baş tacı, müceddid, müctehid ve İslam âlimlerinin göz bebeği İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: İMDÂTLARINA YETİŞMEK LAZIM...
Ölülere, duâ ile, istigfâr etmekle, onun için sadaka vermekle yardım etmek, imdâtlarına yetişmek lâzımdır. İbrâhim aleyhisselâm, (Ey Rabbimiz, [kıyâmette] hesâb için ayağa kalkıldığı gün, beni, ana-babamı ve bütün müminleri magfiret eyle) diye duâ etmiştir. (İbrâhim 4)
Bir müminin duâsı ile diğer müminlerin günâhları affediliyor ki, böyle duâ edilmesi emredilmiştir. Yine her gün namazda, (İbâdillâhissâlihin) diyerek Müslümanlara duâ ediyoruz. Faydası olmasaydı, her tehıyyatta bunun okunması emredilmezdi...
Mümin ölünce, geride kalan evlâdı, onun için duâ ederse, o kişinin amel defterine sevâb yazılır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (İnsan ölünce amel defteri kapanır. Ancak şu üçü bundan müstesnâdır: Sadaka-i câriye, faydalı ilim ve kendisine duâ eden sâlih evlâd bırakan.) [Buhârî]
Ölmüş ana-babası için ne iyilik yapılacağı suâl edildiğinde, Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: (Onlar için duâ ve istigfâr et!) (Hâkim)
Yine buyurdu ki: (Sadaka veren kimse, sevâbını Müslüman ana-babasına da niyyet ederse, verdiği sadakanın sevâbı, onlara da gider, kendi sevâbından da bir şey eksilmez.) [Taberânî]

BENİ MAHZUN ETME!..
Sâliha bir kadın vefatı yaklaşınca çocuğunu çağırır ve der ki:
Yavrum benim hayatımda ve memâtımda senden başka itimad edeceğim kimse yoktur. Beni ölümüm hâlinde mahzun etme. Kabrimde beni korkutma. (Duasız bırakma, gerek telkin ve gerekse Hakka tazarru ve niyaz gibi...)
Vaktâ ki, anne vefat etti. Oğlu onu her cuma günü ziyaret eder; ona ve komşularına okur idi. Rüyasında annesini gördü ve ona halinden sordu:
Nasılsın anneciğim? dedi. O da şöyle cevap verdi:
Oğlum, ölüm çok şiddetli ve zor bir şeydir. Ben ise Allahü tealaya hamd ü sena olsun ki, çok güzel bir yerde; ipekli kumaş yataklarda ve gayet güzel kokular içindeyim, kıyamete kadar. Oğlum, sakın cuma günleri ziyaretimi bırakma. Çünkü ben ve komşularım, senin duan bereketiyle çok serin ve ferahlık içindeyiz...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Fıkıh ve hadîs âlimi İbn-i Ebî Şeybe</label>

Muhammed bin Osman bin Ebî Şeybe (Ebû Cafer) fıkıh ve hadîs âlimidir. Aslen Kûfelidir. Hadîs ilminde hâfız (yüzbin hadîs-i şerîfi râvileriyle beraber, ezbere bilen) idi. Muhammed bin Osman marifet ve dehâ sahibiydi. Târih ve diğer sahalarda kaleme aldığı değerli eserleri vardır. Kûfeden Bağdâda gelmiş ve burada hadîs-i şerîfle meşgul olmuştur. 297 (m. 910) yılında Bağdâdda vefât etmiştir...
AFFEDİLMENİN SEBEPLERİNDEN...
İbn-i Ebî Şeybenin naklettiği hadîs-i şerîflerden bazılarında Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki:
Bir kimse yumuşak davranmaktan mahrûm ise, hayırdan mahrûm olur.
Herkese selâm vermek ve güzel konuşmak, magfiretin (affın) sebeplerindendir.
Her haslet müminde bulunabilir, yalnız hıyânet ve yalan bulunamaz.
Mecliste olanlar yerlerini alıp oturdukları zaman, birisi bir kardeşini davet ederek yer verirse; o bir ikrâmdır. Onu kabûl etsin. Şayet yer göstermezse, müsait olan bir yer bulsun ve oraya otursun.
Bütün çocuklar Müslümanlığa uygun ve elverişli olarak dünyâya gelir. Bunları, sonra anaları, babaları Hıristiyan, Yahûdi ve dinsiz yapar.
Gönlünden dünyâlık bir şey geçirmeden, huzûr ile iki rekat namaz kılan kimsenin, geçmiş günahları af olunur.
Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle duâ ettiğini rivâyet eder:
Allahım! Ben Cehennemin fitnesinden ve Cehennem azâbından, kabrin fitnesinden ve kabir azâbından, zenginlik fitnesinin şerrinden ve fakîrlik fitnesinin şerrinden sana sığınırım. Allahım! Günahlarımı kar ve dolu suyuyla yıka. Kalbimi, beyaz elbiseyi kirden pakladığın gibi günahlardan pakla. Benimle günahlarım arasını magrip (batı) ve meşrik (doğu) arasını uzaklaştırdığın gibi uzaklaştır. Allahım! Ben sana tembellik, ihtiyârlık, günah ve borçtan da sığınırım.

BİZE İLİM ÖĞRET!..
Bir gün yabancı kavimden bazı kişiler, Muhammed bin Osmana Ey Ebû Cafer, biz yabancı kavimdeniz. Bize ilim öğret dediler. Bunun üzerine Muhammed bin Osman onlara Sizin hakkınız var, komşularımın da hakkı vardır (Bağdâdlıların). Ben hasta olursam beni ziyârete geliniz. Ben ölürsem, cenâzemde bulununuz. Kabrimi ziyâret ederseniz, bana duâ ediniz diye nasîhat ve istekte bulundu. Bunları söyledikten kısa bir müddet sonra da vefat etti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Eshabım hakkında konuşan bu mudur?</label>
Eshâb-ı kiramın büyüklerinden Ebû Mûsâ el-Eşarî buyurdu ki: Ben Resûlullah sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem hazretlerinin huzûr-ı şerîflerinde idim. Medîne-i münevvere bağlarından bir bağda idik. Bir şahıs geldi. Kapıyı açmayı talep etti. Hazret-i Resûl-i ekrem bana buyurdu ki: (Var, kapıyı aç. Cennet ile onu müjdele!) Ben de varıp, kapıyı açtım. Baktım ki, hazret-i Ebû Bekirdir. Resûlullahın buyurduğu şey ile müjde verdim. Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerine hamd etti... Ondan sonra bir şahıs dahâ geldi. Kapıyı açmayı talep etti. Resûlullah sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem buyurdu ki: (Var kapıyı aç ve Cennet ile ona müjde ver.) Ben de varıp, kapıyı açtım. Baktım ki, hazret-i Ömerdir. Ona, Resûlullah hazretlerinin buyurdukları şeyi haber verdim. Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerine hamd etti...

Ondan sonra bir şahs dahâ kapının açılmasını talep etti. Resûlullah buyurdu ki: (Var kapıyı aç ve Ona Cennet ile müjde ver ve o belâlar onun üzerine erişir.) Ben de varıp, kapıyı açtım. Baktım ki, hazret-i Osmândır. Ona, Resûlullah hazretlerinin buyurduklarını haber verdim. Osmân radıyallahü teâlâ anh Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerine hamd edip, sonra dedi ki: Allahül müsteân (Yardım ancak Allahü teâlâdan istenir.)

İLTİFATA MAZHAR OLAN TÜCCAR
Bir zamanlar Eyyub bin Hasan isminde bir tüccar vardı. Bir hükümdara kumaş ve mal satmak için huzûruna varmıştı. O sırada hükümdar, çevresindekilere, Hazreti Ebû Bekir, Ömer, Osman (Radıyallahü anhüm) hakkında yakışmayan sözlerde bulunuyordu. Bu sözler tüccara ağır geldi ve hemen işlerini görüp gitti. O gece Resûlullahı (Sallallahü aleyhi vesellem) rüyasında gördü. Hükümdar da huzurlarında idi. Resûl-i Ekrem tüccâra iltifat buyurup sordu:
  • Benim Eshabıma yakışmayan sözlerde bulunan bu mudur? Tüccâr;
  • Evet budur yâ Resûlallah. Sultan-ı Kâinât;
  • Bunu öldür! diye emir buyurdu. Tüccâr:
  • Yanımda onu öldürecek bir şey yok, dedi. Server-i âlem (tüccarın eline bir bıçak verip) bununla öldür! buyurdu. Tüccâr, emre uyarak hükümdarı öldürdü. Sonra uykudan uyandı. Rüyasını hükümdara anlatmaya gitti. Sarayın kapısına varınca ağlama sesleri işitti. Oradakilere Ne oldu? diye sordu:
  • Bu gece hükümdarı yatağında öldürmüşler, diye cevap verdiler...


]
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Bir kerre ihlas ile secde etmek</label>
Nasr Bin Ahmed, şimdiki Özbekistan ve Tacikistan adıyla anılan Buhara diyarında hüküm süren Sâmânî Devleti Hükümdârlarındandır. 864 tarihinde doğdu, 892de Buharada vefat etti. İranda sapık îtikâd ve akımlara karşı Ehl-i sünneti müdâfaa etti. Sünnî itikadının Horasan ve Mâverâünnehr bölgelerindeki hâkimiyetlerini kuvvetlendirdi. Sarayında İslami ilimler tedris edilir ve âlimler yetiştirilirdi... OPRAK ÜSTÜNDE NAMAZ!..Samanîler dönemi, Tacik milletinin başlangıcı olarak kabul edilir. Egemenlikleri 102 yıl süren Samanîler topraklarını, Horasan, Taberistan, Kirman, Cürcan, Rey ve Maveraünnehire kadar yaymışlardır. Başkentleri Buhara, Semerkand ve Herat gibi kentler olmuştur.
Samanîler İslâmiyetin yayılması için de büyük çaba sarf ettiler. Toprakları içindeki birçok topluluk İslâmiyete girmeye başladı. Tarihçilere göre Samanîlerin gayretleri ile o dönemde yaklaşık 200.000 Türk Müslüman oldu. Türklerin İslâma girişi gelecekte bölgeyi egemenlikleri altına alacak olan Gaznelilerin büyük bir hızla güçlenmesine ortam hazırladı...
Nasr Bin Ahmed, sert ve celalli bir hükümdardı. Bir cuma günü atına binerek cuma namazına gider. Mescide geldiğinde içeri girmeden, ikamet okunmaya başlar. Hemen atından iner ve mescidin dışında, kuru yer üzerinde namaza durur. Adamları her ne kadar seccade getirip orada kılmasını dilerse de o, asla iltifat etmeyip kum üzerinde namazını eda eder...


İZZET VE İKRAMA KAVUŞTUM
Aradan birkaç gün geçtikten sonra Nasr Bin Ahmed vefat eder, o zamanın din büyükleri; Bu Bey tebaasına karşı sert idi, üzerinde mazlumların hakkı vardır, acaba Cenab-ı Hak nasıl muamele etti!.. diye düşündüler... Rüyalarında o Beyi çok yüksek bir makamda gördüler. Kendisine, bu makama nasıl çıktığını sordular. Bey şöyle anlattı:
- Ruhum bedenimden ayrıldığı anda, Cenabı Hakka arz ettiler. Allahü teala da bana hitaben; Sen, üzerinde çok mazlumun hakkı olan bir kimse idin. Lâkin filan gün cuma namazında atından inip benim için kuru yerde namaz kıldığın için, senin günahlarını affettim ve rahmet-i ilâhiyeme mazhar ettim buyurdu. Elhamdülillah bu kadar izzet ve ikrama nail oldum, dedi...
İşte ömründe bir kerre ihlas ile secde etmenin ehemmiyetini buradan da anlamalıdır...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
İhtiyar mücahid ve pehlivan Büteyrak</label>
Memun, Abbasi halifelerinin yedincisidir. Halife Harun Reşidin oğludur. 786da doğdu. Küçük yaşta devrin ünlü âlimlerinden ilim tahsiline başlayıp, onların terbiyesiyle yetiştirildi. Arap edebiyatı, fıkıh, hadis ve diğer yüksek İslami ilimleri öğrenip, ihtisas sahibi oldu. Hikmet (fen), felsefe ve diğer sosyal ilimleri tamamiyle öğrendi. 813te ağabeyi Muhammed Eminden sonra halife oldu. Ehl-i beyte hürmetkâr, ilmi faaliyetleri sever, âlimleri himaye ederdi... İlim ve fennin yükselmesine çalıştı.
ANADOLU SEFERİNE ÇIKTI...
Memun, Bizans hudut boylarına Sugur ve Avasım adıyla akıncılar gönderdi. 830da bizzat Anadolu seferine çıktı. Tarsusa gelip, etraftaki kaleleri fethettirdi. Anadoluda fetihlerde bulunup, Abbasi hakimiyetini kuvvetlendirmek için, fethedilen Bizans arazilerine Müslüman nüfusu yerleştirmek istedi. 833 yılında Anadoludayken Pozantı Suyu kenarında hastalandı. 9 Ağustos 833te ordugahında vefat etti. Tarsusta defnedildi.
Halife Memun zamanında ve Rum gazalarından birinde, İslâm askerleri ile kâfir askerleri karşılaşmıştı. Kâfir askerlerinden pehlivan Büteyrak, meydana çıkıp: Bir ilâha inanan kim varsa, benimle cenge çıksın. Benim üç ilâhım vardır diyerek İslâm askerlerinden meydana bir er istedi.
Halife Memun, kendi kendine; Acaba buna kim mukabele eder? diye düşünürken, İslâm askeri içinden, arkasında pembe kaftan, elinde âsâ ve at üzerinde olduğu halde, bir ihtiyar mücahid çıktı ve Benim Rabbim birdir, seninle cenk ederim dedi. Büteyrak:
  • Evvela sen mi hamle yaparsın yoksa ben mi? İhtiyar:
  • Sen hamle yap, dedi.

SANA ÜÇ PUTUN YARDIMI OLMADI!
Büteyrak hamle yaptı, fakat ihtiyar atının altına girdi. Hamle geçtikten sonra yine üstüne çıktı. Hamle sırası ihtiyar mücahide geldi. Bir hamle ile, elindeki âsâyı attı ve âsâ, Büteyrakın göğsünü delip geçti. Atından yere yuvarlandı. İhtiyar da hemen atından inerek melunun göğsü üzerine oturdu. Hançerini çıkararak, sakalından yapıştı ve;
- Ey melun! Sana üç putun yardımı olmadı. Fakat bana bir olan Rabbimin yardımı oldu diyerek kâfirin başını kesip İslâm askerlerine getirdi...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Ölmeden Müslüman olan Yahudi genci</label>
Tevrat, Musa aleyhisselama inince büyük Peygamber çok sevindi ve şükrünü dile getirdi. Cenab-ı Hak: -İnsanların kalbine baktım. En mütevazı olarak seni gördüm. Bu sebeple seni Peygamber yaptım ve benimle konuşma devletine erdirdim, buyurdu ve ilave etti: -Ölünceye kadar tevhid üzere ol. Sevgili Muhammed Mustafanın Resulüm olduğunu tasdik et ve kalbine Onun muhabbetini yerleştir!-Ya Rabbi, Muhammed kimdir; Onu tanımıyorum?
-O öyle bir kimsedir ki yerleri ve gökleri yaratmadan binlerce sene evvel güzel ismini Arşın üzerine yazdım. Ya Musa, sana çok yakın olmamı ister misin? Öyle bir yakınlık ki bedenine ruhtan ve gözünün siyahına beyazından daha yakın olayım!..
-Allahım bundan gayrı ne arzum olabilir?
-Öyleyse Habibime çok salevat oku!
Hak teala devam etti:
-Ölen bir kimse Muhammed aleyhisselamı inkâr etmişse, o bedbahtı sürükleterek cehenneme attırırım. Beni görmesini nasip etmem ve hiçbir melek ve peygamberin şefaat etmesine de izin vermem!.. Bunu yolundakilere bildir.
-Ya Rabbi Onun hakkında biraz daha bilgi sahibi olmak isterim.
-Eğer Muhammed aleyhisselam olmasaydı; yeri, göğü, cenneti, cehennemi, ayı, güneşi, geceyi, gündüzü, melekleri, Peygamberleri ve hiçbir şeyi yaratmazdım...
-Onun Peygamberliğini ve yüksekliğini kabul ettim Ya Rabbi!..

BEN ŞEHADET EDERİM Kİ!..
Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), bir gün, Hazreti Ebu Bekirle Hazreti Ömerin (radıyallahü anhüma) arasında yürüyüp gittiği sırada, hasta olan oğluna (bir rivayete göre yeğenine) şifa için Tevrat okuyan bir Yahudiye rastladı. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), ona:
Ey Yahudi! Musaya Tevratı indirmiş ve İsrail oğullarına denizi yarmış olan Allah aşkına doğru söyle! Sen Tevratta benim natımı, sıfatımı ve zuhur edeceğim yeri yazılı bulmadın mı? diye sordu. Yahudi, başıyla işaret ederek; Hayır! demek istedi. Yahudinin oğlu, bu inkâra dayanamadı:
Musaya Tevratı indiren, İsrail oğullarına denizi yaran Allah için şehadet ederim ki; o, senin natını, sıfatını, zamanını ve zuhur edeceğin yeri kitabında yazılı bulmuştur. Ben şehadet ederim ki; Allahtan başka ilah yoktur. Sen de Allahın Resûlüsün! dedi ve ruhunu teslim etti. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem onun cenaze namazını kıldı.


]
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Harezm valisi Hakem el Gıfari</label>
Hakem el Gıfari (radıyallahü anh) Eshab-ı kiramdandır ve Ebu Zer-i Gıfari hazretlerinin kardeşidir. Hicazdaki Gıfar kabilesindendir. Ağabeyi Ebu Zerin tavsiyesiyle, kardeşi Rafi ile birlikte Peygamber Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) huzuruna gelerek Eshab-ı kiramdan olma şerefine kavuşmuştur... O DA LÂ İLÂHE İLLALLAH DİYORAğabeyi Ebu Zer-i Gıfari (radıyallahü anh), insanlar kendi elleriyle yaptığı çeşitli putlara ibadet ederlerken, bir olan yaratıcıya inanıyor ve sık sık Lâ ilâhe illallah diyordu. Bu sırada Muhammed aleyhisselâma Allahü teâlâ tarafından peygamberliği bildirilmişti. Nihâyet bu haber Benî Gıfâr kabîlesinin yurduna da ulaşmıştı. Mekkeden gelen biri, Ebû Zer-i Gıfârînin Lâ ilâhe illallah dediğini işitince dedi ki:
- Mekkede bir zât var, senin söylediğin gibi Lâ ilâhe illallah diyor ve Peygamber olduğunu bildiriyor.
Ebû Zer heyecanla sordu:
  • Hangi kabîledendir?
  • Kureyştendir...
Daha sonra bazı şeyler sordu ve kendisi bizzat Resulullah Efendimizi görmek üzere Mekkeye gitti, orada Onun huzurunda iman etti, sonra kabilesine geri döndü.
Ebu Zer-i Gıfari, kardeşlerine de Resulullah Efendimizi görmelerini ve Ona iman etmelerini tavsiye etti. Hakem el Gıfari, kardeşi Rafi ile birlikte Peygamber Efendimizin huzuruna gelerek Eshab-ı kiramdan olma şerefine kavuşmuştur. Bu iki kardeş (Hakem ve Rafi) Peygamber Efendimizden hadis-i şerif rivayet etmişlerdi. Hazreti Osmandan sonra Arabistanda çıkan fitnelerden rahatsız oldular ve Basrada ikamet etmeye başladılar.
Hicretin 44. yılında Halife hazreti Muaviye, Horasana Hakem bin Amr el Gıfariyi vali tayin etmişti. Hakem el Gıfari hazretleri Horasandaki valiliği esnasında Herata girdi. Sonra oradan Merve ulaştı. Halife, Hakem el Gıfariyi, merkezi Merv şehri olan Harezm havalisine vali tayin etti...

MERVDE VEFAT ETTİ...
Hakem el Gıfari hazretleri, Harezm havalisinde insanlara İslamiyeti tebliğ etmeye gayret etti. Güzel ahlâkı ve konuşma kabiliyeti ile on binlerce insanın Müslüman olmakla şereflenmesine vesile oldu. Hicri 50 senesinde Mervde vefat etti. Kabri de Mervdedir. Ömrünün sonlarında şöyle dua etti:
Allahım eğer senin katına yükselmek benim için daha hayırlı ise ruhumu kabz (beni katına kabul) et.
Sonra vefat etti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Bir seyyidi üzmenin cezâsı</label>

Iraktan iki seyyid genç, altı katırı hediyelerle yükleyip, Seyyid Tâhâ hazretlerine getirmek için yola çıkarlar. Ancak yolda gasbedilirler!..Seyyid Tâhâ hazretleri Hakkâride yaşamış evliyanın büyüklerindendir. Silsile-i aliyyenin otuz birincisidir. Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin on birinci torunudur. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin halîfelerinden olan bu mübarek zat Hakkârî nisbesiyle meşhûrdur. 1853 (H.1269) senesinde Şemdinli yakınındaki Nehride vefât etti...

GASBEDİLEN HEDİYELER!..
Seyyid Tâhâ hazretleri buyurdu ki:
Amellerinizi ucb (kendini beğenmek, ibâdeti kendinden bilmek) ile örtüp yok etmeyiniz.
Bizim yolumuzdaki yolcuların faydaları ana ve babalarına da ulaşır.
Iraktan iki seyyid genç, altı katırı hediyelerle yükleyip, Nehrîye, Seyyid Tâhâ hazretlerine getirmek için yola çıktılar. Hârunân Köyünden geçerken, Seyyid Tâhâ hazretlerinin büyüklüğünü inkâr eden Mûsâ Bey adındaki zât, katırları yükleri ile birlikte gasbetti. Gençler ağlayarak Nehrîye gelip Seyyid Tâhâ hazretlerini haberdâr ettiler. Seyyid Tâhâ, Mûsâ Beye haber gönderip; Bu katırların yükleri bana âit olduğundan, yükler senin olsun. Bu gençler seyyiddirler. Onlara merhamet et, katırlarını teslim et buyurdu. Mûsâ Bey emirlerini dinlemedi, katırları vermedi. İkinci defâ haber gönderip; Benim nâmıma ve hatırıma versin buyurdu. Buna da karşı çıkınca, Seyyid Tâhâ büyük hiddetle; Cumâ gecesi gelsin de, o vermesin görelim! buyurdu...
Cumâ gecesi, Nehrîden, talebeler gidip, netîceyi öğrenmek için nöbet beklediler. Meğer Bey, divânhânesinde kendine tâbi olanlarla oturmuş, Seyyid Tâhânın evliyâlığını inkâr husûsunda konuşuyormuş.
Bu fısk meclisinin bitişinden sonra, yatak odasına girip yatağına uzanırken, mîdesine bir ağrı girerek Karnım!.. karnım!.. diye bağırarak can vermiş...

HERKES AÇIKÇA GÖRDÜ!..
Vaziyeti anlayan dokuz oğlu hemen Nehrîye gelip, katırları yükleri ile birlikte teslim ederek Seyyid Tâhâya sığındılar. Lütfen, merhameten babamızın defin merâsiminde bulunup, duâ buyurunuz dediler. Onlara cevâben; Benim bulunmam, ona bir menfaat sağlamaz buyurdu. Çocukları çok ısrar ettiler. Hazret-i Seyyid nihâyet kalkıp, cenâzeye gitti. Cenâzenin kapkara kömür gibi olduğu görüldü. Definden sonra, Seyyid Tâhâ; Benim gelişimden zerre kadar menfaatlenmedi buyurdu. Cenâb-ı Hak, bir seyyide hakâret etmenin onu üzmenin cezâsını verdi. Bunu herkes açıkça gördü...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Tövbekâr gencin kabri nur ile doldu</label>
İbn-i Ebid-Dünya en meşhur hadis âlimlerindendir. Ümeyye oğullarının azatlı kölesidir. Hicrî 208 yılında Bağdatta dünyaya geldi. 281 yılında vefat etti. Rivayet ettiği hadis-i şerifler Kütüb-i Sittede yer almaktadır. Bu hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle: YÖNETİCİ OLAN HERKES!..(... İnsanların yönetimini elinde bulunduran herkesi Allahü teâlâ cehennem köprüsü üzerinde durdurur, sonra köprüyü bir defa sallar, sarsıntının etkisinden, kurtulan ya da kurtulmayan herkesin uzuvları bedeninden ayrılır, eğer kurtulanlardan değilse cehennemde, dibine yetmiş yılda ulaşılamayacak kadar derin olan kabir kadar karanlık bir kuyuya götürülür...)
İbn-i Ebid-Dünyanın rivayet ettiğine göre İbn-i Abbas şöyle demiştir:
Resûlullah Efendimiz buyurdular ki: Dört şey vardır ki onlar kime verilirse, dünya ve ahiret hayrı verilmiş olur: Şükreden kalp, zikreden dil, belaya sabreden beden, nefsinde ve malında kendisine hıyanetlik etmeyen kadın.
Yine, rivayet ettiği bir hadis-i şerifte;
Allahü teala bir kuluna şükretmeyi ihsan ederse, onu ziyadeden mahrum etmez buyurulmuştur. Çünkü Allahü teala Andolsun eğer siz, şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artırırım buyuruyor.
İbn-i Ebid-Dünya, Ebu Galibden şöyle bir hadise nakleder:
Şamda idim. Zamanın evliyasından Kayslı bir zatın yanına gittim. Ona muhalif bir yeğeni vardı. Ona nasihat eder, fakat o bu nasihatlere uymazdı. Bu genç bir gün hastalandı. Ben tövbe ettim ve son anlarımı yaşıyorum diye amcasına haber gönderdi. Amcası kendisini ziyarete gitmeyeceğini belirtti. Bunun üzerine ben amcasını onun yanına götürüp içeri soktum. Yeğeni dedi ki:

ANNEMDEN DAHA ŞEFKATLİ!
-Ey amca, eğer âhirette, Allah işimi anneme bıraksa, annem bana nasıl muamele eder? Amcası;
-Seni Cennete sokar, dedi. Genç;
-Ben bir tövbekârım. Vallahi Allahü teâlâ bana annemden daha şefkatlidir, dedi ve biraz sonra da ruhunu teslim etti...
Amcası onu defnetti. Mezarını düzeltirken taşın biri düştü. Bunun üzerine kalkıp bekledi.
-Ne yapıyorsun? dedim.
-Kabri nur ile doldu ve göz alamayacak kadar genişledi... diye cevap verdi.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ya o yiğidin hâli ne oldu?</label>
Hazret-i Ömer (radıyallahü teâlâ anh), Peygamber efendimizin ikinci halifesi ve kayınpederidir. Hafsa validemiz onun kızıdır. Hayatta iken Cennet ile müjdelenmiş on kişiden ikincisi olup, Hazret-i Ebu Bekirden sonra Eshab-ı kiramın en büyüğüdür. Çok âdil, abid, çok merhametli, aşağı gönüllü bir zat idi... BUNUN ASLI NEDİR Kİ?Menakıb-i Cihar-yar-i Güzin kitabında geçen bir kıssa şöyledir:
Hazret-i Molla Abdürrahmân Câmînin kuddîse sirruh (Şevâhid-ün Nübüvve) adlı kitâbından tercüme olunmuştur:
Hazret-i Ömer radıyallahü teâlâ anh halîfe iken, Eshâb-ı Güzîn rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecmaîn hazretlerinden birisini serdâr (komutan) tayin edip, İslâm askeri ile gazâya göndermişti. Askerler gittikten sonra, bir gün hazret-i Ömer radıyallahü teâlâ anh oturduğu yerde, üç kerre sesli olarak lebbeyk dedi. Hiçbir kimse bunun sırrına vâkıf olmayıp, sormaya da kimse cesâret edemedi. Zîrâ Hazret-i Ömer radıyallahü teâlâ anh çok fazla şanlı idi. Kimse teklîfsiz huzûrlarında söz söyleyemezdi. Bu hâlin olduğu günün târîhini yazdılar. Görelim bunun aslı nedir, dediler...
Bir zamân sonra o serdâr ve askerleri, nice fetihler yapıp, sâlimen ve ganîmetler ile geri geldiler. Serdâr, Hazret-i Ömere radıyallahü teâlâ anh sefer ahvâlini bir bir anlattı. Hazret-i Ömer buyurdu ki:
Ya o yiğidin hâli ne oldu dedi. O da, dedi ki:
Allahü teâlâ hazretlerine malûmdur, yâ Ömer! Kasd ile olmadı. Soyunup, suya girdi. Meğer o su gâyet soğuk olup, tâkat getiremeyip, üç kerre; yâ Ömer diye bağırdı ve rûhunu teslîm etti...

EVLADINA DİYETİNİ ÖDE!
Hazret-i Ömer radıyallahü teâlâ anh buyurdu ki:
Benden sonra âdet olmayacağını bilsem, seni katlederdim. Ammâ var git, o yiğidin evlâdına akça borcunu ver, yanî diyetini öde!
Hazret-i Ömer radıyallahü teâlâ anh bu derece âdil idi. Askerin ahvâline çok fazla alâka gösterirdi. Hattâ o yiğidin vefât ettiği yer bir aylık yol idi. Bu uzaklıkdaki yoldan çağırdığı gibi, Medîne-i münevverede, izzet ve saâdet ile oturduğu yerde, o yiğidin bağırmasını işitip, üç kerre lebbeyk demesinin sebebi bu idi...
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri