Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Bir gönül sultanı Sa'düddîn-i Kaşgârî</label>
Sadüddîn-i Kaşgârînin, Alâeddîn adında bir talebesi vardı. Anne ve babasından bir mektup geldi. Onu, memleketinden bir kızla evlendirmek istiyorlardı!..
Sadüddîn-i Kaşgârî hazretleri Türkistanın büyük velîlerindendir. Bu gönüller sultanı, Kaşgarlı olup, Nizâm-ı Hâmûşun talebesi ve Molla Câmînin hocasıdır. Bu mübarek zat, bir sohbetinde buyurdu ki: HER NEFESTE BİR HAZİNE!..
Bir insanda bir kalb vardır. Oraya sâdece Allahü teâlânın sevgisi doldurulmalıdır. İnsan, her nefeste bir hazîneyi kaybeder. Ancak cenâb-ı Hakkı hatırladığı zamanlar bu hazîne kaybolmuş olmaz. Bu şuur insanda hâkim olunca, Allahü teâlâdan utanma duygusu da berâber gelir ve gafletten uyanır. Gönül, cenâb-ı Hakka yöneldiği zaman, içinde bir pencere açılır ve o pencereden, ilâhî feyz nûru girer. Bu nûr, doğudan batıya kadar her zerreye hayat verir. Yalnız penceresiz olan evler nasîbini alamaz. İnsanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran perdelerin en zararlısı, dünyâ düşüncelerinin kalbe yerleşmesidir. Bu düşünceler, kötü arkadaşlardan ve lüzûmsuz şeylerle uğraşmaktan hâsıl olur. Çok uğraşarak bunları kalbden çıkarmalıdır. Allahü teâlâya kavuşmak isteyenlerin, bunlardan ve hayâli arttıran her şeyden sakınması lâzımdır. Çalışmayan, sıkıntıya katlanmıyan, zevklerini, şehvetlerini bırakmayanlara bu nîmeti ihsân etmez. Bu, Allahü teâlânın âdetidir...
Sadüddîn-i Kaşgârînin talebelerinden Alâeddîn anlattı: Bir gün memleketimde bulunan anne ve babamdan mektup geldi. Beni evlendirmek için bir kız bulduklarını, acele gelmem îcâb ettiğini yazıyorlardı. Fakat böyle bir dâveti annem-babam yaptığı için üzüldüm. Bir ara hocam beni üzgün görünce sebebini sordu. Durumu anlatınca; Mâdemki annen ve baban çağırıyor, hemen gidiniz buyurdu. Hocama vedâ ederek memleketime gittim. Söyledikleri kızla evlendim. Annem ve babam beni senelerce bırakmadılar. Her gün hocamı hatırlar, gözlerimi yumup onu düşünürdüm. Bu yönden hiç gaflete düşmüyordum...

RÜYADA HEDEFİ BULAN OK!..
Memlekette, bir hükümet memuru bize zulmediyordu. Zulmünde aşırı gittiği bir gün; İmdâd yâ mübârek hocam! diye yardım istedim. O gece rüyâmda hocamı gördüm. Elinde bir yay ile ok vardı. Oku yaya yerleştirip o memura fırlattı. Ok, o zâlimin göğsüne saplandı. Uyandığımda artık ondan kurtulacağımı anladım. O günden sonra memur bize gelmez oldu. Araştırdığımda, ânî olarak göğsüne bir ok saplandığını ve öldüğünü öğrendim.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Faziletler sâhibi Saidüddîn Fergânî</label>
Saidüddîn Fergânî, evliyânın meşhurlarındandır. Türkistanda, Fergana şehrinde yaşamıştır. 1299 (H.699) senesinde vefât etti. Derin âlim ve büyük velî olup faziletler sâhibi idi. Zamanın büyük velîlerinden olan Sadreddîn Konevî hazretlerinden de ilim ve feyz almıştır. Ondan zâhirî ve bâtınî ilimleri öğrendi.
LÂ İLÂHE İLLALLAH DEMEK...
Bu mübarek zat, kıymetli eserler yazmıştır. Menâhic-ül-İbâd ilel-Meâd adlı Farsça eseri dört mezhebe göre fıkıh bilgilerini, ibâdet mevzularını anlatmakta, tasavvuf ve güzel ahlâk üzerinde geniş bilgi vermektedir. Bu kitap İstanbulda İhlâs Vakfı tarafından yayınlanmıştır...
Saidüddîn Fergânî hazretleri buyurdu ki:
Yetmiş bin kerre Lâ ilâhe illallah söyleyerek ölmüşlerin ruhlarına hediye etmek sadakanın en güzeli ve en iyisidir. Bunu hâlis niyyetle ve bağışlanan kimsenin Cehennem ateşinden kurtulması için söylemelidir. Bir kişi de söylese olur bir cemâat aralarında paylaşarak söylese de olur. Şeyh Muhyiddîn ibni Arabî hazretleri buyurdu ki:
Eğer bir kimse kendisi için veya başka birisi için hâlis niyyetle ve azabdan kurtulmak niyyeti ile bunu yetmiş bin defa söylese, elbette kimin için söylenmişse o kimse Cehennem azabından kurtulur. Bu hususta nakil vardır. Bana Ebûl-Abbas Kastalânî şöyle anlattı: Şeyh Ebür-Rebi bu kelime-i tevhîdi yetmiş bin defâ söylemişti. Fakat bir kimse adına veya bir kimseye bağışlamaya niyyet etmemişti. Bir gün bir cemâatle birlikte bir sofrada yemek yiyordu. Aralarında kalb gözü açık bir çocuk da vardı. Çocuk yemeğe elini uzatıp yiyeceği sırada âniden feryad etmeye başladı. Yemekten elini çekti. Ona niçin ağlıyorsun? dediler. Çocuk; Şu anda annemin Cehennemde azâbda olduğunu görüyorum! Bu sebebden ağlıyorum! dedi.

ÇOCUĞUN YÜZÜ GÜLDÜ...
Şeyh Ebür-Rebi dedi ki: Bu sözleri duyunca içimden; Yâ Rabbî sen biliyorsun ki ben yetmiş bin defa (Lâ ilâhe illallah) demiştim. O yetmiş bin kelime-i tevhîdin sevâbını bu çocuğun annesinin Cehennem azâbından kurtulması için bağışladım diye niyyet ettim. Ben içimden böyle niyet edince çocuk tebessüm etti ve yüzü güldü: Annemi görüyorum. Cehennem ateşinden kurtuldu. Elhamdülillah! dedi. Sonra yemek yemeye başladı.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Çerkeşli Hacı Mustafa Efendi</label>
Mustafa Efendi 1743 (h.1156) yılında Çankırı-Çerkeşte doğdu. 1814 (h.1229) yılında 73 yaşında aynı yerde vefat etti. Çerkeş Kadınşah Camii haziresindedir... Hacı Mustafa Efendi başlangıçta dedesi ve babasından manevi ilimler tahsil etmiş sonra da Hacı Mehmet Zaravîden feyz almış ve kemâle ermiştir. Kerametleri pek çoktur. Şabaniyye koluna yenilikler ve kolaylıklar getirdiği için Pîri Sanî diye meşhurdur... BENİM ARKADAŞIM GIYBET ETMEZBu mübarek zat, Müslümanlara hizmet etmeyi, onların din ve dünya işlerini yapmayı vazife bilirdi. İnsanlar beğensin diye Kurân-ı kerîm okuyan hâfızlardan hoşlanmazdı. Zamânımızda kurrâ (hâfız) kalmadı. Hepsi okuyuşlarıyla dünyâ nîmeti toplamaya çalışıyorlar buyurdu. Kimseyi gıybet etmez ve gıybet edilmesini istemezdi. Yanımda gıybet yapan benim arkadaşım olamaz buyururdu. Ehil olmadan, anlamadan veya dünya için yazı, kitap yazanların hâline acır ve bunlara nasihat ederdi. Hikmetli sözleri çoktur. Buyurdu ki:
Kıyâmet günü birtakım insanlar olacak; dünyâda yazdıkları uygunsuz şeyler için; ne olurdu kalemlerimiz ateş olsaydı da ellerimizi dokunduramaz ve yazamaz olsaydık derler.
Helâk olan bir kimsenin nasıl helâk olduğuna hayret etmem. Fakat saâdete kavuşup, kurtulan bir kimsenin nasıl kurtulabildiğine hayret ederim. İyi biliniz ki; Allahü teâlâ bir kuluna, îmân ile ruhunu teslim etmekten, îmân ile ölmekten daha büyük bir nîmet vermemiştir.
Verâ (şüpheli şeyleri terk etmek), yalnız kendini bu hâle ehil kılanlara (farzları yapıp, haramlardan sakınan ve Allahü teâlânın rızâsını isteyenlere) gelir.
Dâimâ şerefli olmalısın. İnsanlara ihtiyaç arz etmedikçe şerefini ve iyiliğini muhafaza etmiş olursun.
Kalbin doğruluğu amellerin doğruluğu iledir. Amellerin doğruluğu da niyetin doğruluğu iledir.

ARTIK SON ANLARINI YAŞAMAKTADIR...
Çerkeşli Mustafa Efendi talebeleriyle sohbet ettiği sırada Sâfî Efendiye dikkatle bakar ve; İşte bu zât benden sonra yolumuzu (tarîkatımızı) o dereceye ulaştırır ki kimsenin inkâra mecâli, gücü kuvveti kalmaz. Hakîkat ilmiyle âlemi doldurur buyurdu ve kısa bir zaman sonra vefât etti. Vefât etmeden önce Mustafa Sâfî Efendinin tasavvufta kemâle erdiğini belirtip, onu kendine halîfe tâyin ettiğini vasiyet etti.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Seven kurtuldu sevmeyen öldü!</label>
Pîr Muhammed Gencevî hazretleri, evliyânın büyüklerinden Şems-i Tebrîzînin torunlarındandır. On altıncı asırda yaşamıştır. Menkıbeleri, adına yazılan Menâkıbnâmede toplanmıştır... MÜRŞİD-İ KÂMİL O Kİ!..Pîr Muhammed Gencevî hazretleri buyurdu ki: Hind beldesinde bir talebem vardı. Beni hiç görmemişti. Ama onu tasavvufta yetiştirip kâmil ve mükemmil yetişmiş ve yetiştirebilen hâle getirdik. Kâmil ve yetişmiş olan mürşid o kimsedir ki, iki talebesinden biri doğuda biri de batıda olsa ve ikisi aynı anda vefât etmek üzere olsa, her ikisinin de başında bulunup îmânlarını şeytanın vesvesesinden muhâfaza eder.
Eriş şehrinden Molla Bâbâ adında biri, Pîr Muhammed Gencevî hazretlerine talebe olmuş ve hizmetinde bulunmuştu. Bu kimse şöyle anlattı:
Şeyh hazretleriyle bir yere gidiyorduk. Yol üzerinde bir kuş ölüsü gördük. Hocam bana; Şu kuşcağızı bana ver dedi. Ben de alıp verdim. Bir müddet elinde tuttu. Sonra kuşcağız canlandı ve uçup gitti. Bunun üzerine dedim ki: Efendim, İsâ aleyhisselâm duâ edince, ölü dirilirmiş... Sizin nefesiniz ile de bu kuşun dirildiğini gözümüzle gördük dedim. Buyurdu ki: Kuşcağız ölmemişti. Fakat tesbihini yâni Allahü teâlâyı zikrederken söylediği şeyi unutup onu düşünürken kendini kaybetmiş. Tesbihini hatırlattım. Aklı başına geldi ve toparlanıp, uçup gitti. Her varlığın kendi lisânına göre tesbihi vardır. Allahü teâlânın velî kulları ve mürşid-i kâmiller bunu bilirler...

GÖĞSÜNÜ DELİP GEÇTİ!..
Pîr Muhammed Gencevî hazretlerinin hanımı Zeyneb Ananın iki erkek kardeşi vardı. Bunlardan biri Gencevî hazretlerini severdi ve ona talebe olmuştu. Diğerinin hiç muhabbeti yoktu. İki kardeş birlikte askere gitmişlerdi. Bir gün Gencevî hazretleri hanımı ile evinde otururken; Eyvâh! dedi. Hanımı ne oldu? diye sorunca; Birâderine bir kâfir tüfek attı. Bizi seven kardeşine gelen kör kurşuna bir ağacı eğdim. Kurşunu meşe ağacı tuttu. Birâderin kurtuldu dedi. Zeyneb Ana; Öbür kardeşime gelen kurşun ne oldu? diye sordu. Göğsünü delip geçti! deyince; Aman böyle söyleme! dedi. Allahü teâlâ bilir ama, böyle oldu Askerler dönünce, Gencevî hazretlerini seven kayınbirâderi sağ sâlim geldi. Sevmeyip muhâlefet eden ise vurularak ölmüştü...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Şamlı büyük velî Arslan Dımeşkî</label>
Arslan Dımeşkî, büyük velîlerdendir. Doğum târihi bilinmemektedir. 1164 (H.560) senesinde Şamda vefât etti. Kıymetli nasihatleri vardır... Ona bir gün; Ârif kime denir? dediler. Şöyle cevap verdi: ÂRİF ÖYLE BİR KİMSEDİR Kİ!Ârif, öyle bir kimsedir ki, Allahü teâlâ onun kalbine bütün varlıkların sırlarını bir sayfa hâlinde yerleştirmiştir. Değişik şekillerine rağmen, Allahü teâlânın ihsânı ile onların hepsini idrâk eder, anlar. Yapılan her işin sırrını çözer. Dünyâ ve melekût âleminde, ister zâhir, açık, ister bâtın ve gizli olsun, bütün hareket ve işlere Allahü teâlâ onu muttalî kılar. Gözünden perdeyi kaldırır. Artık o, her işi ve her hareketi, ilim ve keşif yoluyla müşâhede eder, görür. Melekût âlemine yükselir. Orada bir güneş gibi parlar. Güneşe bakılmadığı gibi, ona da bakılamaz. Ârifin, Rabbini tanıyan irfân sâhibinin sıfat ve alâmetleri ise şunlardır: Amellerinin ilme, dîne uygun olması ve hallerinde gizliliğe uyması, gizlemesidir...
Bu mübarek zata güzel ahlâktan sorulunca şöyle buyurdu: Güzel ahlâk şunlardır: 1) Gücü yettiği halde affetmek, 2) Her hâlükârda tevâzu üzere olmak, 3) Karşılık beklemeden ve başa kakmadan vermek, bağışlamak...
Kızmak ve öfkenin zararları hususunda da buyurdu ki: Hiddet (kızgınlık), şerrin (kötülüklerin) anahtarıdır. Gadab (kızgınlık), seni öyle bir hâle sokar ki, artık orada özür zelîldir, geçmez... Gadabın sebebi, kendinden üstün birinin, hoşlanmadığı bir şekilde hücûm etmesidir. Öfke, insanın içinden dışına doğru çıkar. Hüzün ise, dışından içine doğru işler. Öfkeden güç ve intikam hırsı, hüzünden ise dert ve hastalık doğar...

GÜCÜN YETTİĞİ HÂLDE AFFET
Arslan Dımeşkî hazretleri, kendisine eziyet edenleri affeder, başkalarına da böyle davranmayı tenbih ederdi. Bu hususta buyurdu ki: Eğer kendinde, sana düşman olan kimseyi yenmeye bir güç bulursan; bulduğun bu güce, kuvvete şükür olarak onu affet. Ahlâkın en güzeli, gücü yettiği halde affetmek ve kendi ihtiyâcı olan şeyi cömertçe vermektir...
Bu mübarek zat, Şamda yaşayıp, insanlara uzun seneler feyz verdi. Vefat ederken buyurdu ki:
Kerim olan kimse, eziyetlere dayanır, belâlardan şikâyetçi olmaz.
Cenâzesi defnedilmek üzere omuzlar üzerine alınıp götürülürken, gökte yeşil renkli bir kuş sürüsü ortaya çıkıp, tabutu hizâsında kanatlarını gererek durdular...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Filistinli velî Şihâbüddîn Remlî</label>
Şihâbüddîn Remlî (Ahmed bin Hüseyin) fıkıh âlimi ve evliyânın büyüklerindendir. 1371 (H. 773) senesinde Filistinin Remle köyünde doğdu. 1440 (H.844) senesinde Kudüste vefât etti. Ebû Abdullah el-Kuraşînin yanına defnedildi...

DENİZDE ISLANMAYAN KİTAP!..
Münâvî, Tabakât-ül-Evliyâ kitabında şöyle anlatır: Şihâbüddîn Remlî, Safvet-üz-Zekât adlı eserini tamamladığı zaman, deniz kenarına getirip, üzerine taş bağlayarak denizin dibine attı ve; Ey Allahım! Eğer bu kitap, senin rızân için ihlâs ile hâlisâne olarak yazılmış ise yukarıya çıkar, yoksa imhâ eyle diyerek duâ etti. Biraz sonra kitap denizin dibinden yükselip, suyun yüzüne çıktı. Hiç ıslanmamış ve bir harfi bile silinmemişti.
Bu mübarek zatın kıymetli nasihatleri vardır. Buyurdu ki:
İnsanı arzulardan kurtaran dost ikidir: Gözü ve kulağı muhâfaza etmek.
Kalbin hasta olmasının alâmeti dörttür: Birincisi; tâatten (ibâdetten) tad, haz almaz. İkincisi; Allahü teâlâdan korkmaz. Üçüncüsü; eşyâya, mahlûkâta ibret gözüyle bakmaz. Dördüncüsü; dinlediği ilim ve nasîhatten istifâde etmez.
Sabır, Allahü teâlânın emirlerine muhâlif olan davranışlardan uzaklaşmak, Ondan gelen musîbetlere sükûnetle karşılık vermek ve fakirlik ihsân ettiği zaman, zengin görünmektir.
Allahü teâlâyı sevmenin alâmeti, bütün ahlâkta ve bütün işlerde, Onun sevgili peygamberi olan Muhammed aleyhisselâma uymaktır.
Doğruluk, Allahü teâlânın bir kılıcıdır ki, üzerine konulan her şeyi keser.
Doğru kimse, dili hak ve gerçek olanı anlatan kimsedir.
İnsanların ayıpları ile meşgûl olan, kendi ayıbını görmez.

ÖĞRENDİĞİMLE AMEL ETTİM!
Hüseyin el-Kürdî, Şihâbüddîn Remlîyi vefâtından sonra rüyâsında gördü. Allahü teâlâ sana nasıl muâmele etti? diye sorunca; Allahü teâlâ beni huzûrunda durdurup; Ey Ahmed Remlî! Sana ilim verdim, onunla ne yaptın? diye sordu. Ben de; İlim öğrendim. Öğrendiğimle amel ettim dedim. Doğru söyledin ey Ahmed! Benden ne dilersen iste buyurdu. Ben de; Benim cenâze namazımı kılanları mağfiret eyle dedim. Allahü teâlâ; Cenâze namazını kılanları ve cenâzende bulunanları mağfiret ettim buyurdu dedi.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Büyük fıkıh âlimi Recâ bin Hayve</label>
Recâ bin Hayve, Tâbiînden velî ve büyük bir fakîhdir. 730 (H.112) târihinde vefât etti. Aynı zamanda tesirli ve fasîh konuşan bir vâiz idi. Halîfe olmadan önce ve sonra Ömer bin Abdülazîz ile çok yakın dostlukları vardı. Sık sık görüşürlerdi. Süleyman bin Abdülmelike kendisinden sonra, Ömer bin Abdülazîzi halîfe yapmasını, o tavsiye etmişti. İSLAM, İNSANI SÜSLER...Recâ bin Hayve buyurdu ki:
İslâm, insanı îmân nîmetiyle süsler. İnsanın; îmânını, takvâsıyla; takvâsını, ilmiyle; ilmini, hilmi, yumuşaklığı ile; hilmini de rıfk, tatlılık ile süslemesi ne kadar güzeldir.
Halife Süleyman bin Abdülmelikin oğlu Eyyûb vefât etmişti. Süleyman, oğlu Eyyûba bakmaya başladı. Gözleri iyice dolmuştu. Sonra İnsana, böyle bir musîbet gelince, hislenmemesi, içinin galeyâna gelip, kabarmaması mümkün değil. Böyle bir durum karşısında, insanların bir kısmı, Allahü teâlâya karşı tam bir teslimiyet gösterip, mükâfâtını ondan bekleme olgunluğunu gösterir. Bir kısmı sabır ve tahammül etme gücüne sâhib olur. Bunların ikisi de, sağlam ve metin kimselerdir. Bir kısmı da vardır ki, sabır ve tahammül gösteremezler. Bunlar zayıf kimselerdir. Fakat, şu anda ben, kalbimde bir hislenme, acı bir coşma görüyorum. Eğer içime bir serinlik vermezsem, ciğerimin, üzüntü ve kederden parça parça olacağından korkuyorum dedi. Bunun üzerine Recâ bin Hayve şöyle dedi:

HALİFEYİ AĞLATAN SÖZLER!..
Ey müminlerin emîri! Sizin bu derece, aşırı bir üzüntüye kapılmanıza, bir mânâ veremiyorum. Ortada o kadar önemli bir mesele yok. Bana şöyle anlattılar: Resûlullah efendimizin, ezvâc-ı mütahherasından olmakla şereflenen, Mâriye vâlidemizden İbrâhim adında bir oğulları olmuştu. Fakat daha küçücük iken vefât etmişti. Onun vefâtında, Resûlullah efendimizin mübârek gözlerinden yaşlar akıp; Göz ağlar, kalb üzülür. Ancak Allahü teâlânın râzı olduğunu söyleriz. Ey İbrâhim, bizler senin için çok mahzûnuz buyurmuşlardı.
Bu sözler karşısında, Süleyman bin Abdülmelik hıçkıra hıçkıra ağladı. O kadar ağladı ki, orada bulunanlar bir şey oldu sandılar.
Vefat etmeden önce buyurdu ki: İnsan, ölümü hatırladığı müddetçe, hasedi, kıskançlığı terk eder.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Gümüşlüzâde Pîr İlyâs</label>
Pîr İlyâs hazretleri, büyük velîlerdendir. Gümüşlüzâde diye de bilinir. Amasyada doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 1433 (H.837) târihinde Amasyada vefât etti. Sevâdiye Mahallesi mezarlığı başındaki Pîrler Türbesine defnedildi... EVLİYANIN ALÂMETİ NEDİR?Bu mübarek zata; Evliyânın alâmetleri nedir? diye sordular. O da; Velilerde üç alâmet vardır: Birincisi, bir söz söylemek îcâb etse, nasîhat veren olur. İkincisi, mâlâyânî, boş şeylerle uğraşmaz ve fitne çıkaran olmaz. Üçüncüsü, Kurân-ı kerîm okuduğunda dinleyenlerin kalpleri yumuşar buyurdu... Çeşitli zamanlardaki sohbetlerinde buyurdu ki:
Hayâ iki çeşittir: Dînî hayâ, Allahü teâlânın yapılmasını yasakladığı şeyleri yapmaktan duyulan hayâ utançtır. Tabiî veya nefsî hayâ ise, yapılıp yapılmamasında kişinin kendi reyine bırakılan hususlardır. Meselâ kişinin kendisine yakışmayan elbise ile sokağa çıkması, şahsî ve nefsî arzûlara dayanan hayâ, bir çeşit utanç duygusudur.
Kelimenin yerini hakkıyla vermeden, o kelimeyi kullanmamalısınız. Zîrâ söz, yayından çıkan bir oka benzer. İnsandan yerinde olmayan bir söz çıkarsa, insan ona mahkûm, söz insana hâkim olur.
Ey insan! Dilini tut ve ona kement vur. Seni sokmasın. Çünkü o bir yılandır. Kabir, kendi dillerinin kurbanlarıyla doludur. Bu kurbanlar öyle kimselerdi ki, babayiğitler bile kendileriyle karşılaşmaktan çekinirlerdi.
Evliyânın sohbetlerine katılmayan ve gitmeyen bir fıkıh âlimi, yenen katıksız ekmeğe benzer.
Ey oğlum! Şunu bil ki, eski sâlih kişiler açlık yoluyla dillerine hâkim olurlardı. Şimdi evliyâ olan fakirlerin elinde ve yolunda yetişmeyen kimseler, bu yolu da bir çıkmaza soktular. Ey evlâdım! Bu yolu ehlinden öğrenmelisin.

ENTERESAN BİR HÂDİSE YAŞANDI!..
Pîr İlyâs hazretleri hak yolun bilgilerini ve güzel ahlâkı yayma vazifesiyle meşgûl iken Allahü teâlânın rahmetine kavuştu. Vefât ettiklerinde mübârek cesetlerini kendi bağlarındaki sofada gasledip, yıkadılar. Bu esnâda sofanın bir ağacı kırıldı. Üzerlerine düşmek üzere iken, Pîr İlyâs hazretleri doğrulup bir eliyle ağacı tutup kaldırdı. Sonra tekrar uzandı. Cenâze başında bulunanlar, bu hâli görünce hayretler içinde kaldılar. Bu hâdise çok kimsenin hak yola girmesine ve tövbesine sebep oldu.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
nadolu velîlerinden Pîr Ali Aksarâyî</label>
Pîr Ali Aksarâyî, Anadoluda yetişen meşhûr velîlerdendir. On altıncı asırda yaşamıştır. İnsanlara Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını anlatıp, pek çok insanı irşâd etmiş, saâdete kavuşturmuştur... Hikmetli sözleri çoktur. Buyurdu ki: Eğer İbrâhim Edhem bu fakîrin zamânında olsaydı, ona saltanatı terk etmesi için izin vermezdim. Onu kemâle erdirince hem dünyâ hem de âhiret sultânı olurdu.
<tbody>
</tbody>
SİZİ BİZE YANLIŞ ANLATMIŞLAR!
Sultan Süleymân Han İrana sefer yaptığı sırada Pîr Ali hazretlerine bâzı hasetçiler iftirâ atıp; Aksarayda bir kimse Mehdîlik dâvâsında bulunuyor demişlerdir. Bunun üzerine Pâdişâh araştırılmasını, durumun öğrenilmesini emretti. Bâzı kimseler aleyhinde idiler. Durumu soruşturmak üzere kurulan mecliste, Pîr Ali hazretleri, aleyhinde bulunanlara bakıp celâlli bir şekilde; Bizim aleyhimizde bulunan siz misiniz? diye işâret etti. Aleyhinde bulunanlardan biri orada düşüp öldü. Diğeri de istifrâ etmeye başladı. Ağzından pislik geldi. Mecliste bulunanlar onun heybetinden korkup, bu hususta soruşturmadan vazgeçtiler...
Pâdişâh Aksaraya uğradığında o mübarek zatı ziyâret etti; Sizi bize yanlış anlatmışlar. Hamdolsun sohbetinizle şereflendik diyerek onun büyük bir velî olduğunu görüp, hürmet etti ve duâsını aldı. Acem seferinden sonra dönüşte yine ziyâretine geldi. Bu ziyâreti sırasında Sultana şöyle nasîhat etmiştir:

MAZLUMUN NEFESİ KILIÇ GİBİDİR
Allahü teâlâ senden adâletle iş yapıp yapmadığını soracak. Bu bakımdan adâletle iş gör. Bundan başka yol yoktur. Eğer âdil olursan, bu dünyâ da senindir, âhiret de. Adâletle hareket edersen sultanlık tahtı dâimâ senin olur. Boşuna ömür geçirme, kendine kötülük etme. Zulme uğrayanların hakkını zâlimlerden al. Böyle yapmazsan perişan olursun... Fenâ bir yol tutarsan, Allahü teâlâ seni baş aşağı eder de, şaşırıp kalırsın. Nasıl oldu nereden geldi der düşünürsün. Sen Peygamber aleyhisselâmın yolunu tut. O zaman gecen de gün gibi aydınlık olur. Git adâlet tohumu ek de, her iki âlemde mahcûb olma. Mazlumların nefesi kılıç gibidir. Mülkünü virân ederler. Buna sebep olma. Allahü teâlâya karşı isyân edenleri Cehennem ateşine atarlar. Bak düşün bir kere binlerce hükümdâr toprak altında yatıyor. Git din erbâbına yardımcı ol. Çünkü bu dünyâ fânidir. Bu nasîhatlerimi bir inci gibi kulağına küpe yap.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
O zaman sözün bana tesir etmedi</label>
Şakîk-i Belhî evliyanın büyüklerindendir. Kıymetli nasihatleri vardır. Buyurdu ki: Bir kimsenin yanında mübârek bir zâtın iyilik ve güzel hâlleri anlatılır da, o kimse bundan zevk duymaz ve o mübârek zâta karşı kalbinde muhabbet hâsıl olmazsa, bilsin ki kendisi kötü kimsedir. HAYDİ, İÇERİ GİRELİM!..Şakîk-i Belhî, gençliğinde, bulunduğu bölgedeki gençlerin reisi idi. Bir gün arkadaşlarıyla birlikte, Mecûsilerin taptıkları ateşin bulunduğu tapınağa geldiler. Arkadaşlarına, Haydi içeri girelim. Mecûsiler ne yapıyorlar, ateşe nasıl tapıyorlar, bakalım dedi. İçeride güzel yüzlü bir gencin ateşe tapınmakta olduğunu gördüler. Şakîk-i Belhî o gence, Müslüman olmasını teklif etti. O genç, Şakîk-i Belhînin yanına gelip ona bir tokat vurdu. Şakîk-i Belhî ve arkadaşları buna bir mânâ veremeyip, dışarı çıktılar. Şakîk-i Belhî; Kendi kusurlarım sebebiyle bu Mecûsi Müslüman olmadı. Sözüm tesir etmedi diyerek, tövbe ve istigfâr eyledi. Hattâ kusur ve günahlarının affı için ağladı, çok gözyaşı döktü... Uzun yıllar ilim öğrendi. Büyük âlimler arasına girdi. Allahü teâlânın katında sevilen kimselerden oldu...
Yıllar sonra bir gün talebeleriyle yine o Mecûsilerin tapındığı yere geldiler. Talebelerine; Geliniz Mecûsileri görelim de, onlar gibi olmadığımız için Allahü teâlâya şükredelim buyurdu. İçeri girdiklerinde, ihtiyar bir mecûsinin ateşe tapınmakta olduğunu gördüler. Şakîk-i Belhî ona; Niçin Müslüman olmuyorsun? Güzel simâlı bir ihtiyarsın deyince, ihtiyar; Bana İslâmı anlat dedi. Şakîk-i Belhî ona İslâmiyeti anlattı, o da Müslüman oldu...

İŞTE O GENÇ BENİM!
Berâberce dışarı çıktılar. Giderken, Şakîk-i Belhî, yeni Müslüman olan ihtiyara; Filan târihte, Mecûsilerin bu tapınağında bir genç vardı. Şimdi ne hâldedir? diye sordu. İhtiyar; İşte ben o gencim dedi. Şakîk-i Belhî çok hayret etti ve Sana o zaman Müslümanlığı anlattım, Müslüman olmanı teklif ettim, kabûl etmedin. Şimdi anlattım, hemen Müslüman oldun. Hikmeti nedir? diye sordu. İhtiyar bunu şöyle cevaplandırdı: O zaman senin sözün bana tesir etmedi. Şimdi ise o kadar temiz ve nurlusun ki, benim pislik ve zulmetimi giderip temizledin. Allahü teâlâ da senin nûrunu arttırsın! Oradakiler Âmin dediler. İhtiyar bunları söyledikten kısa bir zaman sonra vefat etti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Büyük velî Sa'dî-i Şîrâzî</label>
Sadî-i Şîrâzî hazretleri, evliyânın büyüklerindendir. 1193 (H.589) senesinde Şîrâzda doğdu. 1292 (H.691) senesinde orada vefât etti. On iki sene çocukluğu dışında, Sadî-i Şîrâzî, yüz iki senelik ömrünün otuz senesini ilim tahsîli ile, otuz senesini seyahat ve askerlikle, otuz senesini de talebe yetiştirmekle geçirdi. Yazdığı Bostan ve Gülistan kitaplarında kıymetli nasihatler vermektedir. KİMSENİN ARKASINDAN KONUŞMA!
Sadî-i Şîrâzî buyurdu ki:
Ey akıllı kimse! İster iyi, ister kötü olsun, kimsenin arkasından konuşma. Çünkü hakkında konuştuğun kişi gerçekten kötü ise, onu kendine düşman etmiş olursun. İyi ise, çok kötü bir iş yapmış olursun. Biri sana gelip de filân adam kötüdür derse, iyi bil ki, o kendi kusûrunu söylemiş olur.
Ey iyi insan! Bir insanın iki şeyi dostlarına haramdır. Birisi; onun malını haksız yere alarak yemek, diğeri; arkasından iyi olmayan şekilde konuşmaktır. Biri senin yanında başkasının aleyhinde konuşuyorsa, zannetme ki başkasının yanında seni medheder. Benim nazarımda bu dünyâda en akıllı insan, kendisiyle meşgûl olup, başkalarından gâfil olandır.
Düşmandan lâf getiren, insana düşmandan daha büyük düşmandır. Ey laf taşıyıcı! Düşmanım bile yüzüme karşı kötü şey söylemiyor. Sen ondan daha büyük düşman olmasan, onun arkamdan söylediğini, gelip de yüzüme karşı söyler misin? Söz taşıyan, eski düşmanlıkları yeniler, kinleri tâzeler. En yumuşak insanları bile çileden çıkarır. Uyuyan fitneyi uyandıran kimseden en kısa zamanda kaç! Kavga iki kişi arasında yanan bir ateşe benzer. Söz taşıyıcı ise, o ateşin sönmemesi için odun taşıyan oduncu gibidir.

BİZE KEREMİNLE NAZAR KIL!
Sadî-i Şîrâzî hazretleri vefat ederken buyurdu ki:
Yâ Rabbî! Bize kereminle nazar kıl. Biz kullarından ancak hatâ sâdır olur. Yâ İlâhî! Senin rızkınla beslendik. Senin ihsân ve lütuflarına alıştık. Yâ Rabbî! Bizi bu dünyâda azîz kıldın. Öbür dünyâda da azîz kılmanı senden umarız. Azîz eden de sensin, zelîl eden de sensin. Senin azîz kıldığın kimse horluk görmez. Yâ İlâhî! İzzetin hakkı için beni zelîl etme ve günahlarımdan dolayı beni utandırma!..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Kalbleri de tedavi edebilir misin?..</label>
Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerinin (Marifetnâme) adlı eseri çok kıymetlidir. Onda yazılı hadîs-i şerîflerde buyuruyor ki: (Mesûd o kimsedir ki, dünyâ onu terk etmezden önce, o dünyâyı terk etmiştir.), (Arzûsu âhiret olup, âhiret için çalışana, Allahü teâlâ dünyâyı hizmetçi yapar.), (Yalnız dünyâ için çalışana, yalnız kaderinde olan kadar gelir. İşleri karışık, üzüntüsü çok olur.) ÖLÜMDEN ÖNCEKİ HER ŞEY...Dünyâ zıll-i zâildir. Ona güvenen nâdimdir. O seninle kalsa da, sen onunla kalmazsın. Dünyâdan çıkmadan önce, kalbinden dünyâ sevgisini çıkar. Dünyâ lezzetlerine aldanmayan, Cennet nimetlerine kavuşur. İki âlemde azîz ve muhterem olur.
Ölümden önce olan her şeye dünyâ denir. Bunlardan, ölümden sonra fâidesi olanlar, dünyâdan sayılmaz. Âhiretten sayılırlar. Çünkü dünyâ, âhiret için tarladır... Dünyâda olanlar ahkâm-ı islâmiyyeye uygun kullanılırsa, âhirete fâideli olurlar. Hem dünyâ lezzetine, hem de âhiret nimetlerine kavuşulur. Mal iyi de değildir, kötü de değildir. İyilik, kötülük, onu kullanandadır. O hâlde, melûn olan, kötü olan dünyâ, Allahü teâlânın râzı olmadığı, âhireti yıkıcı yerlerde kullanılan şeyler demektir...
***
Anlatıldığına göre salihlerden biri bir cemaatin yanından geçiyordu. Baktı ki, bir doktor, hastalıkları sayıyor ve bahsettiği her hastalığın nasıl tedavi edileceğini tarif ediyordu. Salih kişi doktora seslendi, Ey bedenlerin tedavi edicisi! Kalbleri de tedavi edebilir misin? Doktor evet, hastalığını bana anlat dedi. Salih kimse Bahsettiğim kalbi atışında da büzülüşünde de günahlar karartmıştır. Onun tedavisi var mıdır? dedi.

SEN NE İYİ BİR DOKTORSUN
Doktor şu cevabı verdi: Böyle bir kalbin ilâcı, gece-gündüz Allaha yalvarmak, yakarmak, Ondan af dilemek, Ona ibadet etmeye koyulmak. Ondan özür dilemektir. Kalblerin tedavisi böyledir, şifa ise gaiblerin bilicisi olan Allahtandır.
Doktordan bu cevabı alan salih kişi yüksek bir nara atarak ağlaya ağlaya yoluna devam etti. Yürürken şöyle dedi: Sen ne iyi doktorsun, kalbimin tedavisini doğru bildin... Doktor sözlerini şöyle bitirdi: Bu tarifim, tövbe ederek kalbiyle tövbelerin kabul edicisi olan Allaha yönelenlerin tedavisidir.
O salih zat, doktordan bu sözleri duyunca Allah diye bir nara attı ve ruhunu teslim etti...


]
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri