Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Osmanlı ulemâsından Yayabaşızâde Efendi</label>

Yayabaşızâde Efendi, Osmanlılar zamânında yetişen hadîs, fıkıh âlimi ve evliyânın büyüklerindendir. İsmi, Hızır bin İlyâs bin Abdülvehhâbdır. Yayabaşızâde ismiyle tanınır. İstanbulda Eyüb Sultan semtinde doğup yetişti. Doğum târihi bilinmemektedir... İLME OLAN İSTİDÂDI YÜKSEKTİ...
Yayabaşızâde, çocukluğunda Yeniçeri Ocağına kayıtlı iken orada verilen ders esnâsında ilim öğrenme istidâdının fazla olması dikkatleri çekti. Bunun üzerine ilmiye sınıfına geçti. Mâlülzâde Nakîb Efendiden ders almağa başladı. Zâhirî ilimlerdeki tahsîlini bu zâtın huzûrunda tamamladıktan sonra, o zamanda bulunan Halvetiyye büyüklerinden Vişne Efendinin sohbetlerine devâm etti. Tasavvufta yüksek derecelere kavuştu...
Yayabaşızâde Efendi, Osmanlı ordusunda bulunup, Allah yolunda gazâ etmenin fazîletine dâir vaaz ederdi. Sultan Üçüncü Mehmed Hân ile gittiği Eğri Seferinde, Tabur Cenginde, 1596 (H.1005) senesi Rebîul-evvel ayının yirmi sekizinci günü şehîd oldu. Cenâzesini İstanbula getirmek istedilerse de, gördükleri bir rüyâ üzerine, Tatar Pazarcığı beldesinde, Dülbendzâde Câmii avlusunda defnettiler...
Bu mübarek zatın Eğri seferine gitmesi şöyle anlatılır:
Sultan Üçüncü Mehmed Hân, Eğri Seferine çıkarken, Orduyu vaaz ve nasîhat ile takviye etmesi için Yayabaşızâde Efendiyi de berâber götürmek istedi. O da Allahü teâlânın dînini yaymak niyetiyle sefere katılmayı kabûl etti.


ASKERİ MUHAREBEYE HAZIRLADI
Sefere çıkmadan evvel, elindeki Beydâvî Tefsîrini, talebelerinin büyüklerinden Bosnalı Hüseyin Efendiye gönderip; Mütâlaa ettikçe bize duâ etmeyi unutmasın dedi. Bundan sonra pâdişâh ile birlikte sefere çıktı... Yol boyunca askeri çok güzel bir şekilde muhârebeye hazırladı. Muhârebe esnâsında bir ara askerin durumu bozulup, firâr kaçınılmaz bir hâl almışken, Yayabaşızâde Efendi, Pâdişâhın huzûruna çıkıp;
Sultânım! Ricâlullah bizimle birliktedir. Bir mikdâr daha harbe tahammül ediniz. Neticede zafere ulaşacaksınız. Beni de duânızdan unutmayınız. Bu uğurda şehîd olacağımı ümid ediyorum dedi ve toplanan askerle düşman üzerine at sürdü. Büyük kahramanlıklar gösterdi, nihâyet şehîd oldu. Şehîd olduğunda mübârek vücûdunda birçok kılıç ve mızrak yarası vardı...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Endülüslü âlim Selam bin Abdullah</label>

Selam bin Abdullah Bâhilî, Endülüste (İspanya) İşbiliye (Sevilla) şehrinde yaşamış olan İslam âlimlerinin büyüklerindendir. Hayatı hakkında fazla bir bilgi yoktur. Ahlâkî ve edebî ilimlerde âlim olan Bâhilî hazretleri, El-Zehair vel-alak fî edebin-nüfûsi ve mekârimil-ahlak isimli meşhur eseri yazmıştır. HELAK OLANLAR DAHA ÇOKTUR!.. Hikmetli sözleri pek çoktur. İşte onlardan bir demet:
Evliyânın büyüklüğüne îtirâz ettikleri için helâk olanlar, velîlik yoluna girerek kurtulanlardan daha çoktur.
Dünyâya aldanmaktan çok sakınınız. Burası, yolcu konağı gibi geçicidir. Bugün buradayız. Belki yarın, belki daha önce göç edeceğiz. Burada bir an evvel azığımızı tamamlayalım. O kadar çabuk olalım ki, konuşmaya vaktimiz kalmasın. Konuşmayı âhirete bırakalım.
Kalbinde dünyâ hırsı bulunan bir kimsenin ilmi, Abdullah ibni Abbâs hazretlerinin ilmi kadar olsa, o kimse, insanlar için zararlıdır. Çünkü onun kendisine hayrı yoktur. Başkalarına nasıl olsun?
Dünyâ ekin tarlası, insanlar da sanki ekindir. Ölüm, bu ekinleri biçen oraktır. Azrâil (aleyhisselâm) harman sâhibi, mezar da harman yeridir. Cennet ve Cehennem ise, ekinlerin durumuna göre konulacağı ambar gibidir. İnsanların da bir kısmı Cennete ve bir kısmı da Cehenneme gideceklerdir.
İbret alınacak hâdiseler pekçok, bunlardan ibret alanlar ise çok azdır.
Nefsin, sende olduğu halde, Allahü teâlâyı tanımak istiyorsun. Halbuki nefsin, daha kendisini bile tanımamıştır. Rabbini nasıl tanısın?
Ahirette kurtulmak, ibadet ve amelin çok olmasıyla değil, amellerin ihlaslı ve şartlarına uygun yapılması iledir.


YALNIZ ALLAH RIZASI İÇİN...
Dünyâsını veya âhiretini düzeltmek için değil de, yalnız Allahü teâlânın rızâsı için çalışan kimseyi, Allahü teâlâ ıslâh edip düzeltir.
Selam bin Abdullah Bâhilî hazretleri 1435 (H. 839) senesinde vefat etti. Vefatından önce buyurdu ki:
Bu kitabın (Kurân-ı kerîmin) indirilmesi, Galib, Kâdir ve Hakîm olan Allahü teâlâdandır. Ben bu kitabı okuyarak ve severek Ona gidiyorum...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Cephede geçen bir ömür Muhrez bin Fadle</label>

Muhrez bin Fadle radıyallahü anh, Eshab-ı kiramdandır. Hayatı hakkında elimizde fazla bir bilgi yoktur. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) zamanındaki harplere katılmış ve büyük kahramanlıklar göstermiştir. İran üzerine yapılan seferlerde bulunmuş, bir birliğin kumandanlığını yapmıştır. Daha sonra Şam taraflarına gönderilmiş, burada Bizanslılarla yapılan savaşlarda bazı zaferler kazanmıştır... BİZANSLILAR ASKER YIĞMIŞTI!..
Muhrez bin Fadle hazretleri, son olarak, Antakya üzerine harekete geçen bir İslam birliğine kumanda ediyordu. Bu bölgede Bizanslılar çok sayıda asker yığmışlar, Müslümanların daha ileriye gitmelerini engellemek istiyorlardı. Hatta Bizans İmparatoru, Müslümanların eline geçen bütün Suriye ve Filistin topraklarını geri alacağını söylüyor, Medineye kadar gideceğini, burasını yerle bir edeceğini ve Müslümanların kökünü kazıyacağını iddia ediyordu. Bu maksatla büyük bir ordu hazırlamaktaydı. İşte bu sırada bir İslam müfrezesini Antakya yakınlarında pusuya düşürdüler. Bunu haber alan Muhrez bin Fadle radıyallahü anh; Kardeşlerimizin yardıma ihtiyacı var. Önce onlara yardıma gidelim dedi ve kumanda ettiği askerleri oraya yöneltti. Düşman ile çarpışan İslam müfrezesine yardım etmek üzere tam zamanında yetişmişti. İleri gitmesine mani olmak isteyen Seleme radıyallahü anha, Yâ Seleme! Allahü teâlâ ve ahirete iman ediyorsan benim şehid olmama mani olma demiş ve orada şehid olmuştur.


SARSILMAZ BİR İMANLA...
Bu nasıl sarsılmaz bir imandır yâ Rabbî!.. Eshab-ı kirâmın birisi değil hepsi de aynı vasıflara sahipti. Hayatları cephede geçmiş... Evinde vefat eden yok gibi... Onların üstünlüklerini bildiren âyet-i kerime ve hadis-i şerifler pek çoktur. İşte onlardan biri:
(Allahü teâlâ bütün insanlar arasından beni seçti. Bütün üstünlükleri ve iyilikleri ihsân eyledi ve benim için eshâb ayırdı, seçti. Eshâbım arasından benim için akrabâ ve yardımcılar seçip ayırdı. Bir kimse, benim için, benim Peygamberliğim için, bunları sever ve sayarsa, Allahü teâlâ da, onu Cehennemden muhâfaza eder. Bir kimse, benim hâtırımı düşünmeyerek, Eshâbımı sevmez, onlara dil uzatır, incitirse, Allahü teâlâ da, onu Cehennem azâbı ile yakar, sızlatır.)
O mübarek insanlara dil uzatanların dilleri çekilse yeridir...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Fıkıh âlimi Ahmed Zâhid</label>

Ahmed Zâhid, evliyânın büyüklerinden ve Şâfiî mezhebi fıkıh âlimidir. Doğum târihi bilinmemektedir. 1416 (H.819) senesi Rebîul-evvel ayının yirmi dördünde, Kâhirede vefât etti. Maksemde kendi yaptırdığı câminin yanına defnedildi. Kabri ziyâret yeridir. İLMİ İLE ÂMİL BİR ZATAhmed Zâhid küçük yaşta ilim öğrenmeye başladı. Şeyh Hasan Şüsteri ve zamânında bulunan büyük velîler ile görüşüp onların sohbetlerinde yetişti. Ahmed Zâhid, kâbiliyeti ve üstün gayretleri ile kısa zamanda yetişerek kemâle geldi. İlmi ile âmil olan âlimlerin büyüklerinden, tasavvuf yolunda bulunan yüksek derece sahiplerinin üstünlerinden oldu. Tasavvuf ehli arasında kendisi için, zamânında bulunan evliyânın Cüneyd-i Bağdâdîsi denirdi.
Bu mübarek zat, birçok yerde hayır ve hasenât olarak ilim yuvaları, câmiler yaptırdı. El-Maksemdeki câmisi en meşhûr olanıdır. Burada vaaz edip ders verirdi.
Ahmed Zâhid, vefâtına yakın bir kâğıda şunları yazdı:
Ben, fakîr Ahmed Zâhid derim ki! Kelime-i şehâdetin mânâsına kalbiyle inanıp ve diliyle de söyleyen bir kimseyim. İslâm dîni dışındaki her din ve inanıştan ve Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği Ehl-i sünnet ve cemâat fırkası dışındaki her fırkadan uzağım. Allahü teâlâya ve Allahü teâlâdan gelen şeylerin hepsine, Onun murâdına uygun îmân ettim. Resûlü Muhammed aleyhisselâma ve getirdiklerine Onun bildirdiği şekilde îmân ettim. Aklıma, hatırıma gelen şeylerin hiçbirisine Allahü teâlâ benzemez. Bu şehâdetimi Allahü teâlâya emânet bırakıyorum. Allahü teâlâ, kendisine emânet bıraktığım bu güzel inanışım ile, muhtaç olduğum son nefeste yardım eder ve îmân ile gitmemi nasîb eder inşâallah...


BU MEYYİTE AZAP YAPMA!..
Ey kardeşlerim, size Allahü teâlâdan korkmayı, Onun emirlerini öğrenmeyi ve öğrendiklerinizle amel etmenizi tavsiye ediyorum. Beni defnettiğinizde, başucumda Fâtiha ve Bekara sûresini okuyunuz. Yâsîn ve Tebâreke sûrelerini de okuyup, hâsıl olan sevâbı bana hediye ediniz ve üç defâ şöyle deyiniz: Yâ Rabbî! Muhammed aleyhisselâmın ve Onun Ehl-i beytinin ve Eshâb-ı kirâmının hürmetine bu meyyite azap yapma!..
Arkamdan hayır ve hasenâtta bulununuz. Talebelerim ve çocuklarım benim vârisimdir...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Yemame şehidi Sabit bin Kays</label>

Sabit bin Kays radıyallahü anh, Muhacirînin en meşhurlarından ve Sevgili Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve selem) hatiplerindendir. Peygamber efendimiz, Medîne-i münevvereye teşrif ettikten sonra Medîneli Müslümanlardan söz aldı. Bu söz alma esnâsında hatîpliği ile meşhûr olan Sâbit bin Kays hazretleri, son derece, fasih ve beliğ olarak dedi ki: NEYİ VAAD EDİYORSUNUZ?
Biz kendimizi ve çocuklarımızı nelerden koruyorsak, sizi de onlardan koruyacağız. Buna karşılık bize neyi vaad ediyorsunuz?
Peygamber efendimiz, bu samîmî karşılama ve suâle karşı tek kelime ile cevap verdiler: Cenneti!


İKİ BİN ŞEHİD VERİLDİ
Orada olan herkes bu cevaptan çok memnun olup, hepsi de, Razıyız dediler. Böylece kadın erkek bütün Medîneliler, Resûlullah efendimize bîat ettiler, söz verdiler.
632 senesinde Tuleyha isminde birisi, Peygamber olduğunu iddia etti. Halîfe Hazreti Ebû Bekir, Hâlid bin Velid hazretlerinin komutasında bir orduyu Tuleyha bin Huveylidi yola getirmek üzere gönderdi. Bu ordunun bir kanadına Sâbit bin Kays kumandanlık yaptı...
Tuleyha yola getirildikten sonra Hâlid bin Velid kumandasında, İslam ordusu Müseylemet-ül Kezzâb ile Yemamede çarpıştı. Bu savaşta Müseyleme ve 20 bin mürted öldürüldü. Buna karşı iki bin İslâm askeri şehîd oldu...
Sâbit bin Kays ve Ebû Dücânenin de aralarında bulunduğu üç yüz altmış Muhâcir ve o kadar da Ensâr şehîd oldu.


KUL HAKKINDAN KURTULAYIM!
Yaralılar arasında bulunan Sabit bin Kays, şehid olmadan önce yanındaki sahabiye şöyle dedi:
Ben sana şimdi vasiyet ediyorum. Sen benim arkadaşımsın. Benim atım filan çadırın yanında bağlıdır. Atımın gümüş işlemeli eyeri de hemen oradadır. Sen yarın sabah erkenden git, o çadırın yanındaki atımın eyerini atımın üzerine vur, atımın yularından tut, ordu kumandanı Halid bin Velide götür. Bu atımı satsın, onun parasını al, üzerimde hakkı olan insanlara, falanlara benim borcumu öde. Öde ki, ben kul haklarından kurtulmuş olarak şehitlik makamına yükseleyim.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Abbasi halifesi Me'mûn</label>

Memun, Abbasi halifelerindendir. Halife Hârunür-Reşidin oğludur... Hârunür-Reşidin ölümünden sonra oğlu Emin tahta geçti. Hârunür-Reşid, Emini velîahd yapmış, ondan sonra da kardeşi Memûnun, hükümdar olmasını kararlaştırmıştı. Emin, hükümdar olunca kardeşi Memûnu velîahdlıktan azletti. Çünkü saltanatı oğlu Abdullaha bırakmak istiyordu.. İMAM ALİ RIZAYI ÇOK SEVERDİEmin bu konuda kendisine engel olmak isteyen kimseyi dinlemedi ve kardeşi Memûnu ortadan kaldırmak için, ordusunu üzerine gönderdi, fakat ordusu bozuldu ve kendisi Hicri 198. yılında öldürüldü.
Memûn, kardeşi Eminle savaşırken ona galip gelirse, halîfeliği İmâm Ali Rızâ hazretlerine vereceğini ilan etti. Çünkü onu çok severdi. Halîfe Memûn kardeşi ile olan savaşı kazandıktan sonra, İmâm Ali Rızâya bir mektup göndererek, hilâfeti kendilerine terk edeceğini bildirdi. İmâm Ali Rızâ birçok sebepler ileri sürerek bu teklifi kabul etmedi...
Bir gün Halîfe Memûn ava çıkarken, çocukların oynadığı sokaktan geçti. O esnada, bütün çocuklar sokaktan kaçtı. Muhammed Cevâd da orada çocukların yanında duruyordu. Yalnız o olduğu yerden ayrılmadı. Bunun üzerine Halîfe Memûn ona yaklaşarak: Ey çocuk! Sen neden kaçmadın? diye sorunca, İmâm-ı Takî Ey Emîr-ül-Müminîn, yol dar değil ki, kenara çekilip genişleteyim. Suçum yok ki, senden korkup kaçayım. Senin suçsuz kişileri incitmeyeceğine inanıyorum diye cevap verdi.


SEN KİMİN OĞLUSUN?
Bu güzel yüzün ve tatlı sözlerin sâhibi olan çocuk halifenin hoşuna gitti. Ona; Sen kimin oğlusun? diye sorunca, İmâm Ali Rızânın oğluyum cevâbını verdi. Halîfe, İmâm Ali Rızâyı rahmetle andı. Daha sonra Memûn, kızı Ümmü Fadlı Muhammed Cevâda nikâh etti...
Ümmü Fadl, bir gün babası halife Memûna bir mektup yazarak, İmâm-ı Takînin kendisinin üzerine başka bir hanım almak istediğini şikâyet etti. Halife Memûn cevap yazarak; Seni İmâm-ı Takîye verirken, Cenâb-ı Hakkın ona helâl ettiğini haram etmedim. Bundan sonra bana bu konuda şikâyet mektubu yazma dedi.
Halife Memun 833 senesinde vefat etti. Ölümü esnâsında, Ey mülkü dâim olan Allahım, mülk ve memleketini ve hattâ her şeyini kaybeden kuluna merhamet et dedi...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Tufeyl bin Amr (radıyallahü anh)</label>

Tufeyl bin Amr Dûsî radıyallahü anh, meşhur bir şâirdi. Misâfirperver ve cömert bir insan olduğu için, herkes tarafından sevilirdi. Yemen taraflarında mamur ve verimli bir beldede oturan Devs kabilesine mensuptu. ZİLKEFEYN PUTUNU YIKTI!..
Peygamber efendimiz, Mekkede İslâmiyeti açıkça yaymaya başladığı yıllarda, gece gündüz insanlara nasîhat veriyor, onları İslâm dinine davet ediyordu. Mekkeli müşrikler ise, Resûlullahın bu gayretini boşa çıkarmak için hiç durmadan uğraşıyorlardı.
Tufeyl bin Amr Dûsî radıyallahü anh kendisi bizzat şöyle anlatır:
Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem Medîneye hicret edince, Bedir, Uhud ve Hendek gazâları yapıldı. Müslümân olanlardan bir cemâat ile birlikte, Hayber Gazâsında Resûlullahın sallallahü aleyhi ve sellem yanına gittik. Mekke fethedilinceye kadar Resûlullahın sallallahü aleyhi ve sellem yanında bulundum. Mekkenin fethinden sonra, beni Zilkefeyn adında bir putu yıkmak için gönderdi. Gidip o putu yıktım, geldim. Ondan sonra, vefâtına kadar Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem ile berâber oldum...
Resûlullahın sallallahü aleyhi ve sellem vefâtından sonra Araplardan dinden dönenler oldu. Tufeyl bin Âmr radıyallahü anh bir grup Müslümânla Yemâme tarafına cihâda giderken yolda bir rüyâ gördü. Çok etkilenmişti. Rüyâsını arkadaşlarına şöyle anlattı:
Başımı tıraş ettiler, ağzımdan bir kuş çıkıp uçtu. Bir kadın beni gördü, alıp karnının içine koydu. Oğlum beni çok aradı, bulamadı...


RÜYASINI KENDİ TABİR ETTİ
Arkadaşları bu rüyâsını hayra yordular. Kendisi, Ben bu rüyâmı şöyle tabîr ettim, dedi: Başımı tıraş etmeleri, bu gazâda başımı vereceğimi, şehîd olacağımı gösterir. Ağzımdan çıkan kuş rûhumdur. Beni karnına koyan kadın yeryüzüdür. Oğlumun beni çok arayıp bulamaması ise, onun bu gazâda şehîd olmayı çok isteyip, şehîd olamamasını gösterir.
Tufeyl bin Âmr radıyallahü anh bunları söyledikten sonra muharebe meydanına atıldı ve şehîd oldu. Oğlu Amr ise çok yara aldı. Fakat sonra sıhhâte kavuştu. Hazret-i Ömerin radıyallahü anh halîfeliği zamânında Yermük senesinde o da şehîd oldu...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Bir hikmet ehli Ahmed bin Âşir</label>

Ahmed bin Âşir, Endülüste (İspanya) yaşamış olan İslam âlimlerindendir. 1363 (H.765) senesinde İspanyada Sella kasabasında vefat etti. Vaaz ve nasihatleri ile insanlara doğru yolu göstermeye gayret ederdi. Pek çok hikmetli sözü vardır. Buyurdu ki:Zühd; dünyâ malına âit olan kayıplarına üzülmemen, eline geçen dünyâlıklar ile de şımarmamandır. Rızkımdan endişe etmem...
Yerin kalay olduğunu ve göklerin bakır olduğunu görsem rızkımdan endişe etmem. Eğer endişeye kapılacak olsam kendimi, Allahü teâlânın, bütün mahlûkların rızkını vermeye kefil olduğuna inanmamış kabûl ederim.
Zühd; dünyâ malına âit olan kayıplarına üzülmemen, eline geçen dünyâlıklar ile de şımarmamandır.
Bir kimseye öğüt vereceğiniz zaman, ona ibâdetlerin ehemmiyetini anlatın. Zîrâ, deniz yolculuğuna çıkan kimse için gemi ne kadar lâzım ise, ibâdetler de insanlar için o kadar lâzımdır.


Hikmet on kısımdır
Hikmetli söz söyleyenler buyurmuşlardır ki: İbâdet veya hikmet on kısımdır. Bunun dokuzu, sükût edip, konuşmamaktır.
Anlayarak ve düşünerek Kurân-ı kerîm okumaktan daha fazla kalbleri incelten, rikkate getirip hüzne sevk eden bir şey yoktur.
Midenize inen lokmanın haram veya helâl olup olmadığına dikkat etmedikçe ne yapsanız kurtulamazsınız.
Kendisinde şu iki haslet bulunmayan kimse, diğer bütün hasletleri toplasa da, gerçek mânâda âbid (ibâdet eden) bir kul olamaz. Bu iki özellik; namaz ve oruçtur. Bunlar, o kulun et ve kanı mesâbesindedir.
Sizden birisi, günün bir kısmında Allahü teâlâyı anarsa, o günü kazançlı, demektir.


Yâ Rabbi! Biliyorsun ki...
Bu mübarek zatın, vefat etmeden önceki son sözü şunlar oldu:
İyi huyun alametlerinden biri de, dili ile komşularına, arkadaşlarına eziyet vermemek, herkesle güzel konuşmaktır. Yâ Rabbi! Biliyorsun ki ben böyleyim. Günahlarımı bu huyuma bağışla!
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Dünyaya verilen insanlık dersi!.</label>

Tarihin şeref levhasıdır Çanakkale... Kolay kolay ne anlatılır orada yaşananlar ne de aklı alır insanın orada yaşananları... Hangi akıl kabul eder, et ve kemikten bir ordunun zırhlıları püskürteceğini?.. Gül bahçesine koşarcasına ölüme atılan babayiğitlere kim inanır? Topun tüfeğin, uçağın karşısına süngüsüyle çıkan birine kim akıllı der... İşte onlar bütün bunları yaptılar ve göğüslerindeki sarsılmaz imanla cennete uçtular... Geride ise akıllara durgunluk veren hatıralar bıraktılar...
Evet, bugün de; bir kolu ile bir ayağını kaybeden işgalci güçlerin komutanı olarak görev yapmış olan Fransız generali Bridgesin hatıralarından uzanıyoruz Çanakkaleye... Yurduna döndükten sonra anlattığı bir hatırasında şöyle diyor Bridges: NİÇİN YARDIM EDİYORSUN?
Fransızlar! Türkler gibi mert bir milletle savaştığınız için daima iftihar edebilirsiniz... Hiç unutmam. Savaş alanında çarpışma bitmişti. Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk. Az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zayiat vermişlerdi. Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutamayacağım. Yerde bir Fransız yatıyor, bir Türk de kendi gömleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu. Tercüman vasıtası ile aramızda şöyle bir konuşma geçti:
Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun?
Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi:
Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı. Bir şeyler söyledi, anlamadım ama herhalde annesi olacaktı. Benim ise kimsem yok. İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün...


GENERALİN AĞLADIĞI AN!..
Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım...
Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı. O anda gördüğüm manzara karşısında âdeta kanımın donduğunu hissettim. Çünkü, Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok daha ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutam ot tıkamıştı. Tabii, az sonra ikisi de öldü...
***
Savaş hatıraları bitmez... Bu vesileyle, Çanakkale Savaşını kazanarak; vatanı, bayrağı ve milleti için hayatının baharında şehit düşen (adı bilinen ve bilinmeyen) bütün kahramanlarımızı minnet, şükran ve rahmetle anıyor, ruhlarına Fatihalar gönderiyoruz...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Anamın elini benim için öp!</label>

Çanakkale muharebelerinin kahraman gazilerinden Mehmet Çavuş (Aşkın) hatıralarında diyor ki: İngiliz donanması Sarozdan top atışları ile bize son derece ağır kayıplar verdiriyordu. Her taraf toz duman içindeydi. Top mermilerinin düştüğü yerler alev alev yanıyordu. Düşman gemilerinin her ateşinden sonra ortalıkta kopmuş kol ve bacaklar, feryad edip inleyen yaralılar, dehşet verici bir manzara arz ediyordu. Buna rağmen askerimizin gayret ve cesaretinden hiçbir şey eksilmiyordu. Böyle bir atıştan sonra, aynı birlikte silah arkadaşım Recep Eniştemi, iki ayağı kopmuş çalıların üzerinde gördüm, henüz sağ idi. Yanına kadar gidebildim. Onu o vaziyette görünce ağlamaya başladım. Henüz ruhunu teslim etmeyen eniştem: O SAADET BANA YETER
Kardeşim niçin böyle ah edip ağlarsın, benim ciğerimi dağlarsın! Allahın verdiğine merhaba! Takdir-i ilâhi böyle imiş! Onun kazası geri çevrilmez ve hükmüne mani yoktur. Elimizden ne gelir. Arzuladığım şehadet, cihad yolunda oldu. O saadet bana yeter! Sen sağ kalırsan, anamın elini benim için de öp! Hakkını helal etsin! dedikten sonra Başımı kıbleye doğru çevir! diyebildi... Ruhu çoktan uçmuştu...


ÜZERİMDE HARB EDİNİZ!
Daha sonra birliklerimiz, İngilizlerin yeni getirdikleri takviye birliklerinin sahilden içerilere ilerlemesini engellemekle görevlendirildi. Alayımız yürüyüşe geçti. Karayürek Deresine doğru iniyorduk... Bir akşam beni keşif kolu çıkardılar bu derenin yatağında geziniyordum. Çok susamış idim. Dere şırıldıyordu, mataramı doldurdum. Birkaç yudum içtiğimde, içtiğim suyun tadı çok başka idi. Avucuma mataradan su aldığımda, matarama su yerine kan doldurduğumu anladım.
Hemen sonra alayımız geldi ve birden kendimizi düşman ateşi içinde bulduk. Pusuya düşmüştük. Birçok arkadaşımız gafil avlandı. Bunlardan, köylümüz olan Halil, bölükle birlikte süngü hücumuna kalkmıştı, ağır bir yara alarak yanıma yıkıldı. Bir müddet sessiz kaldı ve sonra: Ahretlik, ölümüm yaklaştı, öldükten sonra cesedimi geriye götürtme, buraya ellerinle göm! Üzerimde harb ediniz! Ta ki gazilerin ayak seslerini Allah! Allah! nidalarını rahatlıkla duyayım! dedi ve gülerek ruhunu teslim etmişti.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Gülen şehid Ebu Akil</label>

Yemame Harbi, Hazret-i Ebubekir (radıyallahü anh) devrinde, 633te, yalancı peygamber Müseylemetül-Kezzab ordusuna karşı yapılmıştır... MÜSEYLEME ÖLDÜRÜLDÜ...Müseylemetül-Kezzâb, peygamber olduğunu ileri sürerek büyük fitne çıkarmıştı. Hâlid bin Velîd komutasındaki İslâm ordusu bu alçak fitnecinin üzerine sevk edilmişti. Harbin başında İslâm ordusu daha önce gönderilen İkrime ve Şurahbil ordusu gibi geriledi. Hatta Benî Hanîfe kabilesinin mürtedleri, Hâlid bin Velîdin çadırına girip yağma yapmaya başlamışlardı.
Bu sırada İslâm askeri geri dönüp şiddetli bir hücum ile Müseylemetül-Kezzâbın ordusunu bozdu. Yine bu sırada Hazreti Vahşi; Hazreti Hamzayı şehîd ettiği mızrak ile Müseylemetül-Kezzâbı öldürdü.
Bu cengde Müseylemetül-Kezzâbın kırk bin kişilik ordusundan yirmi bini öldürülmüş, fakat Müslümanlardan da iki binden ziyade şehîd verilmişti. Bunun üç yüz altmışı muhacirden, kırk kadarı da ensârdan ve kalanı da tâbiînden idi. Şehîd olanların içerisinde yetmişten ziyade hafız vardı.
Yemame Savaşı bütün şiddeti ile devam ediyordu... Yalancı peygamber olan Müseyleme için Müslüman sahabiler şanlı hücumlarını başlatmışlardı. Onların içinde ensardan bir genç vardı, daha taze idi, çiçeği burnunda olan bir gençti. Adı Ebu Akil idi.


ZAFER HANGİ TARAFIN?
Abdullah ibn-i Ömer (radıyallahü anh) anlatıyor:
Ebu Akili devamlı kontrol ediyordum, bir ara kâfir darbesi ile yere yıkıldı. Kan kaybediyordu. Çadırıma götürdüm, kanını sildim. Sanki ölmüş gibiydi. Bu ara tekrar hücuma geçildi. Ey ensar gösterin yiğitliğinizi nidası Ebu Akilin kulağına gelince hemen yerinden fırladı ve gözden kayboldu. Onu araya araya buldum gördüm ki kollarını bile kaybetmiş ve yere yuvarlanmıştı. Ölmek üzere idi. Fakat dudakları ile bir şeyler söylemek istiyordu. Kulağımı ağzına iyice dayadım ve:
  • Ey Ebu Akil ne diyorsun? dedim. Ebu Akil kendisini topladı ve şöyle dedi:
  • Zafer hangi tarafın? Ben; Müjde, Müslümanlar kazandı dedim. Baktım ki Ebu Akil gülüyor. Güldü ve bu tebessüm ile ruhunu teslim ederek şahadet şerbetini içti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Çanakkale kahramanı Binbaşı Bedri Bey</label>

Çanakkale muharebelerinde destan yazan vatan evlatlarının kahramanlık menkıbeleri, yeni nesillere ışık tutmaktadır. Bu kahramanlardan biri de Binbaşı Bedri Beydir... HER ŞEYİMİ SANA BORÇLUYUMAllah yolunda vatan ve millet için canını seve seve fedâ eden Binbaşı Bedri Beyin rûhî derinliğini ifâde eden, annesine, hanımına ve bir arkadaşına yazmış olduğu mektuplar, bir Müslümanın mânevî ufkunu teşhîs etmeye ve onun mânevî mertebesini ve ölümündeki asâleti ifâdeye kâfîdir.
Binbaşı Bedri Bey, şehâdetinden kısa bir müddet evvel annesine yazdığı mektubunda diyor ki:
Vâsıyyetimdir.
Canım anneciğim,
Her şeyimi, ama her şeyimi sana borçluyum. Hep sana hizmet etmeyi, yanında kalmayı, sana hürmet etmeyi, güzel kokunu koklamayı arzuladım. Çok az kısmet oldu. Bu dünyâda sana doyamadım.
Anneciğim, dünyâyı sevemedim, tat da alamadım. Allahın emir ve rızâsına aykırı her şey beni rahatsız etti. Velhâsıl dünyâ bana küstü, ben de ona. Eğer sen veya ben önce gidersek, önce giden kucağını açıp beklesin! Elbette kavuşacağız. Saçından bende bir tutam var. Onu yanımda taşıyorum. Ölürsem, Allahın izniyle bu, kahramanca bir ölüm olacaktır. Saçının telleri, yanımda kalsın. Sakın ağlama! Bil ki, göğsümde Kurân var! Kalbimde îmân ve dudaklarımda da son olarak Allahın zikri olacak. Gönlün müsterih olsun!
İbâdetlerimin, zikirlerimin hepsini bağışladım. Elimde bir şey kalmadı. Rabbimin huzûruna bomboş gidiyorum. Fakat Onun gufrânının beni sımsıkı kuşatacağını umuyorum. Sana başka ne yazayım, evvel gidene selâm olsun!..
Oğlun Bedri


HERKESİ İMRENDİRECEK TEVAZU...
Binbaşı Bedri Bey, bu mektubunda yalnız zâhirî hayâtından, benliğinden değil, Allah yolunda kazandıklarından bile, onları başkalarına bağışlayarak vazgeçtiğini ve Rabbine hiçleşmiş bir hâlde teveccüh ettiğini, herkesi imrendirecek bir tevâzû ve asâletle ne güzel ifâde ediyor!..
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri