Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hayırsever Sultan Gevher Nesibe</label>

Gevher Nesibe Sultan, Selçuklu Hükümdarlarından II. Kılıçarslanın kızıdır. Birinci Gıyaseddin Keyhüsrevin de kız kardeşidir. Gevher Nesibe Hatun, bir sultan kızıydı ama, o, asıl sultanlığın, gönül sultanlığı olduğunu bilir, seven ve sevilen gönüllerde taht kurmanın gerçek sultanlık olduğuna inanırdı... KARA SEVDAYA TUTULMUŞTU!..
O da sevmişti bir gün... Sarayın panjurları arasında gördüğü yağız benizli, kara kaşlı, genç bir sipahiye gönlünü kaptırıvermişti. Ancak, saray törelerine göre, evlenecek erkeği, kız değil sultan seçerdi. Üstelik, genç sipahinin de gönülcüğü Sultan kızı Gevher Nesibeye kaymış, bu sevda, alev alev sürüp giderken, sipahi, bir sefere yolcu oluvermişti...
Bu gidişin dönüşü olmamış, sipahi sınır boylarında aşkla dolu yüreğini, bedeniyle birlikte kara toprağın kara bağrına gömmüş, kara sevdaya tutulan Gevher Nesibeyi gözyaşları içinde bırakmıştı...
O günden sonra, sımsıkı pancurların gerisine çekilen Sultan kızı, sararıp solmağa başlamış, bu da yetmezmiş gibi, üzüntüsünden ince hastalığa (verem) yakalanmıştı. Kardeşi Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev, ülkenin bütün doktorlarını toplamış, ilaçlar yaptırmış; ama nafile!.. Çaresini bulamamışlar bu hastalığın...
Gevher Nesibe Hatun, artık son anlarını yaşamaktadır. Sultan Gıyaseddin son dileğini sorar çok sevdiği kız kardeşine. Gevher Nesibe Hatun da şöyle vasiyet eder:

ARTIK AHİRET YOLCUSUYUM!..
Ben devasız bir derde düştüm, kurtulmama imkân yok, hiçbir hekim derdime çare bulamadı; ben artık ahiret yolcusuyum, eğer dilersen benim adıma bir şifahane (hastane) yaptır! Bu şifahanede bir yandan dertlilere şifa verilirken, bir yandan da çaresi olmayan dertlere çare aransın. Bu şifahane ünlü hekim ve cerrah yetiştirsin. Burada kimseden bir kuruş para alınmasın. Burası benim adıma bir vakıf olsun...
Evet, bu güzel ve ihlaslı Türk kızının acıklı hikâyesi, muhteşem bir binanın yapılmasına vesile olurken, Kayseri de; bugün Tıp Tarihi Müzesi olarak kullanılan büyük bir Selçuklu eserine kavuşmuş olur...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Bin yıllık mektup sahibine ulaşmıştı</label>

Dün, Peygamber efendimizden bin yıl önce; Orta Doğunun hâkimi olan Humeyr ibni Redi adlı hükümdarın bir gün maiyeti ile birlikte Mekkeye, oradan da Medineye geldiğinden bahsetmiştik. Resulullaha asırlar önce iman eden bu hükümdar bir de mektup yazmıştı. İşte o ibretli mektupta yazılanlar: BEN SANA İMAN ETTİMHumeyr İbni Rediden en büyük Resul ve son Peygamber Muhammed aleyhisselama sunulan mektuptur...
Ben, senin nübüvvetine, bildirdiğin Allaha getireceğin Kurana iman ettim. Dinin, yolun ve İbrahim Peygamber milleti üzereyim. İslamiyet namına tebliğ ettiklerinin hepsi şimdiden can baş üzre kabulümdür. Olur ki o saadetli zamanına kavuşamazsam beni unutmamanı ve şefaatinden mahrum bırakmamanı diliyorum.
Humeyr, mektubu âlimlerden Şamula verdi ve iyi saklaması için ricada bulunarak vasiyetini yaptı:
O mübarek Peygamberi görme devletine erersen mektubumu kendilerine ver; şayet bu bahtiyarlığa eremezsen çocuklarına teslim et ve saklamalarını tembih eyle; onlar da kendilerinden sonrakilere aynı vasiyeti yapsınlar ve böylece emanetimi babadan oğula aktara aktara Peygamberlerin efendisinin yüksek huzurlarına takdim etsinler!..
Bir adı da Tebi olan Humeyr, bu vasiyetinden sonra hazır olanlarla vedalaşarak Medineden ayrılıp gitti ve bir zaman sonra da vefat etti...
Mektup, elden ele geçe geçe Şamulun yirmi birinci torunu olan Eba Eyyub el-Ensariye ulaştı...

MERHABA SALİH KARDEŞİM
Bu sıralarda sevgili Peygamberimiz de Mekkeden Medineye hicret için yola çıkmışlardı. Medineliler o bayram havasında emaneti, bir an önce sahibine ulaştırması için herkesin çok sevdiği Ebi Leyliye verdiler... Ebi Leyli yollara düştü, bir konak yerinde Benî Selim kabilesinin misafiri oldu. Resulullah efendimiz de o an oradaydı; ama Leyli, tanıyamadı. Peygamber efendimiz onu görür görmez Ebi Leyli sen değil misin? buyurdular. O da Evet, benim deyince Tebinin mektubu nerede? diye sordular. Leyli şaşırmıştı: Siz kimsiniz? diye sorunca Ben, Allahın Resulü Muhammedim. Mektubu getir! buyurdular...
Ebi Leyli istenileni tazimle uzattı... Peygamberimiz, mektubu yanındakilere okuttular ve;
-Merhaba salih kardeşim, merhaba salih kardeşim, merhaba salih kardeşim, buyurarak asırlar önce vefat eden bir mümine seslendiler. Ne büyük saadet
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Şifa olan baş ağrısı Humeyr ibni Redi</label>

Vakit, ahir zaman Peygamberinden bin yıl önce... Humeyr ibni Redi, hemen bütün Orta Doğuya hükmeden bir hükümdar. Humeyr, bir gün maiyeti ile birlikte tantanalı bir halde Mekkeye geldi... Ancak onun gelişi Mekkelileri hiç alakadar etmedi. Herkes işinde ve her şey akışında. Bu soğuk karşılama hükümdarın fena şekilde canını sıktı. Vezirlerini huzura çağırdı ve bunun sebebini sordu. Vezirler; KÂBEYİ YIKMAYA KARAR VERDİ!..Buranın insanları Araptır; asil kimselerdir efendimiz. Kâbenin korunması onlara verilmiştir. Bundan dolayı değerleri yükselmiştir. Beytullahın bakıcısı olmanın verdiği şerefle soğuk duruyorlar olabilir.
Bunun üzerine karar verdi; Kâbeyi yıkacak, halkı öldürecek ve şehri askerine yağmalatacaktı!.. Ancak bu fikirle beraber ve aynı hızla kafasına bir şey daha girmişti: Müthiş bir ağrı!.. Ağrının şiddetinden burnundan ve gözlerinden kimsenin yanına yaklaşamadığı pis kokulu bir su akmaya başladı. Hekimler, o güne kadar görülüp, işitilmemiş bu hastalığı iyileştirmek için günlerce uğraştılar. Fakat bütün gayretler nafileydi. Bir âlim, uzun uzun düşündükten sonra sebebi bulduğunu anladı. Hükümdara şöyle sordu:
Bu sıralarda Kâbe-i Şerif için aklınızdan kötü bir şey geçti mi?
Evet! Onu yıkmak istedim. Ve başıma gelenler de bu niyetimle beraber geldi!
Yıkmak istediğiniz o Kâbenin sahibi olan yüce Allah, gizli niyetleri de bilir. Onun yanında gizli aşikâr farkı yoktur.
Humeyr, derhal tövbe etti... Üstelik İbrahim aleyhisselamın dinini kabul ederek Müslüman oldu. Beytullaha karşı hürmet ve muhabbet duyguları ile bağlandı. Edep ve usulünü öğrenerek Kâbeyi ziyaret etti. Sonra memleketine dönmek üzere yola çıktı...

MEDİNEYE YERLEŞMEK İSTEDİLER...
Humeyr ve maiyetindekiler, Medinenin bulunduğu yere geldiklerinde, âlimlerden dörtyüz kişi, âhir zaman Peygamberinin buraya hicret edeceğini söylediler ve oraya yerleşmek istediler. Bir ismi de Tebi olan Humeyr, bunun üzerine Medinede bu dörtyüz kişi için evler yaptırdı. Onları evlendirdi. İhtiyaçlarını karşıladı ve içli bir bağlılık mektubu yazarak kendilerine teslim etti... Mektupta neler yazıyordu ve Resulullaha ulaşacak mıydı? O da yarına...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Yalancı peygamber Esved-i Ansî'nin katli</label>

Sanada Feyrûz bin Deylemî adında bir zat bulunuyordu. Aslen Fârisî olup, Kisrânın, Habeşlileri Yemenden çıkarmaları için, Seyf bin Zî Yazenle beraber Yemene gönderdiği İranlıların çocuklarındandır. Resûlullahın Peygamberliği haberi oraya ulaşınca Müslüman oldu ve hicretin onuncu yılında Medîneye geldi. Resûlullahın huzûruna girip, bîat etti... O YALANCI ÖLDÜRÜLECEKTİ!..Feyrûz bin Deylemînin Müslüman olduğu yıl, Resûlullah efendimiz Vedâ Haccını yaptıktan sonra hastalanmışlardı. O sırada Araplar arasında bazı kimseler peygamberlik davasına kalkıştı. Bunların ilki, Benî Ans kabîlesinden Esved-i Ansî idi. O, kâhin, hafifmeşrep bir adamdı. Halka, onları hayrete düşürecek şeyler gösterir, sözleriyle, dinleyenlerin dikkatini çekerdi.
Esved-i Ansî, meleklerin kendisine vahiy getirdiğini söyleyerek, Peygamberlik iddiasında bulunmaya başladı...
Bu haber, Peygamber efendimize ulaştı. Resûlullah efendimiz Yemendeki Müslümanlara haber gönderdi. Mutlaka Esved-i Ansî üzerinde önemle durulması gerektiğini emir buyurdular. Resûlullah efendimiz bu mesele için, Müslüman olmayanlarla da irtibat kurdu. Netîcede Esved-i Ansî öldürülecekti. Karısı Âzad ile de anlaşmaya varılmıştı...
Feyrûz bin Deylemî, iki arkadaşı ile anlaştı ve bir gece, Esvedin yattığı evin duvarını deldiler. Feyrûz içeri girdi. Esved derin bir uykuya dalmıştı. Feyrûz daha önce anlaştıkları gibi, karısı Âzada, başının nerede olduğunu sordu. Âzad da, işaretle gösterdi. Esved, sarhoş olarak uykuya dalmıştı. Feyrûz, Esvedin boynunu kırdı ve sonra da boğazını keserek arkadaşları ile oradan ayrıldılar.

VAHİYLE VERİLEN MÜJDE
Ertesi gün Feyrûz ve arkadaşları, kabîlelerini toplayarak Esvedin öldürüldüğünü ve Muhammed aleyhisselâmın hak Peygamber olduğunu ilân ettiler. Bundan sonra Müslüman vâliler, işlerinin başına döndüler ve zekâtı toplamaya başladılar...
O gece yalancı Esved-i Ansînin öldürüldüğü, Peygamber efendimize vahiyle bildirilmişti. Ertesi gün, bu hâdiseyi Eshâbına müjdeledi:
-Dün gece, yalancı Esved-i Ansî, kardeşlerimizden biri tarafından öldürüldü.
Eshâb-ı kirâm;
-Yâ Resûlallah, onu öldüren kim? diye sordular. Resûlullah efendimiz de buyurdular ki:
- Onu sâlih, mübârek bir ev halkından, mübârek kişi olan Feyrûz bin Deylemî öldürdü.


]
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Eğirdirli velî Berdeî Sultan</label>

Berdeî Sultan, Anadoluyu aydınlatan meşhûr velîlerdendir. On dördüncü yüzyılda yaşamıştır. Osmanlı pâdişâhı Kânûnî Sultan Süleymân Han zamânında Hamid ili (Isparta) vâlisi Hızır Beyin dâveti ile Horasandan Anadoluya gelmiş Eğirdir Gölünün kenarında Mezâr-ı Şerîf denilen yerde yerleşmiştir. Kabri oradadır. Şeyhülislâm Berdeî diye de tanınır... VAAZLARI ÇOK TESİRLİYDİ...Şeyhülislâm Berdeî hazretleri Eğirdire geldikten sonra tesirli sohbetleriyle, ders ve vaazlarıyla halka doğru yolu anlattı. Ehl-i sünnet îtikâdının yayılmasını ve insanların İslâmiyeti öğrenmelerini ve öğrendikleri doğru din bilgilerine göre yaşamalarını sağladı...
Bu mübarek zat, câmiye giderken pekçok kimseyle karşılaştığı halde, birkaç kişi dışında kimseye selâm vermezdi. Talebelerinden biri Hocamız acaba neden birkaç kişiden başka kimseye selâm vermiyor diye merak edip kendisine sorunca Berdeî hazretleri eliyle bu talebenin gözlerini sıvazladı. Sonra da dergâhdan dışarıya gönderdi. Talebe çarşıya çıkınca, insanlardan kimini maymun sûretinde, kimini hınzır, kimini tilki, kimini çakal, kimini kurt, bir kısmını da köpek sûretinde gördü. Hocasının selâm verdiği kimselerden başkasının her birini çeşitli hayvan sûretinde gördü. Sonra hocasının yanına dönüp; Efendim bu işin hikmetini anladım dedi. Hocası yine gözlerini sıvazlayarak eski hâline çevirdi...

ÇEKTİĞİN SIKINTI YETER!
Şeyhülislâm Berdeî hazretleri bir gün talebelerini toplayıp;
Bu gece rüyâmda Peygamber efendimizi gördüm! Bana; (Oğul bu dünyânın sıkıntısını çektiğin yeter. Artık bana gel) buyurdular. Ben de, Yâ Resûlallah! Sana ne ile geleyim! Sana lâyık armağanım yok deyince; (Oğullarından birkaçıyla gel. Armağan olarak bu yeter) buyurdular. Böyle söyler söylemez talebeleri feryâd edip ağlaşmaya başladı. Oğullarına; Benimle hanginiz gider? diye sordu. Hepsi cân-u gönülden âhiret yolculuğunu istediler. O gün hepsinin tabutlarını hazırlattı. Akşama doğru kendisi ve bütün oğulları vefât etti...
Kendisinden sonra meşhûr talebesi, halîfesi ve dâmâdı Pîrî Halîfe Muhammed insanlara rehberlik edip, çok kıymetli hizmetler yaptı. Bu zâtın oğlu olan Muhammed Çelebi Sultan ve bunun torunu Şeyh Burhâneddîn hazretleri de orada yetişen meşhûr velîlerdendir..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Genç bir sahabenin Resûlullâh sevgisi</label>

Medineli bir genç, Resûlullâh efendimizin (sallâllâhu aleyhi ve sellem) yanına yaklaşmaktaydı. Bu, Talha adında bir yiğitti. Talha, kararlı bir tavırla Resûlullâh efendimizin huzuruna geldi ve hiç beklemeden; -Ben de size tabi olmak istiyorum, yâ Resûlallâh, dedi... HASTALANIP YATAKLARA DÜŞTÜ
Kim bilir günlerdir gönlünde ne fırtınalar kopmuştu. İşte, en sonunda kararını vermişti. Oracıkta Kelime-i şehadeti söyleyerek Eshab-ı kiramdan olma şerefine kavuştu...
Talha radıyallâhü anh, kısa bir zaman sonra ölümcül bir hastalığa yakalandı ve yatağa düştü. Etrafındakilere; Resûlullâh Efendimizi görmek istediğini belirtti. Peygamber efendimiz, bir müddet sonra ziyaretine geldi. Hazreti Talhanın durumunu görünce, ölümünün yakın olduğunu anlamış olacak ki dışarı çıktılar ve Talha gidiyor buyurdular...
Bu genç sahabeyi sevenlerin yüreğine derin bir ayrılık sızısı düşmüştü... Resûlullâh efendimiz, artık her gün namazdan sonra hazreti Talhanın yanına uğruyor, hatırını sorup gönlünü alıyorlardı. Vefat edeceği gün de yanındakilere;
Bir şey olursa çağırın, namazında bulunayım buyurdular.
Talha radıyallâhü anh, ölümün geldiğini anladığı bir anda;
- Bizim mahallemiz uzaktır. Ben vefat edersem Resul-i Ekremi cenazeme çağırmayın. Korkarım ki, Yahudiler bir fenalık yaparlar, yılan, akrep, çıyan gibi haşereler zarar verirler. Resulullah efendimize bir fenalık gelmesin. Beni defnettikten sonra haber verirsiniz, diye vasiyet etti.

NE BÜYÜK SAADET...
Bu ne büyük bir sevgiydi böyle... Ölüm anında bile Sevgililer Sevgilisini düşünüyordu...
Talha radıyallâhü anhın kısa sürede aldığı bu mesafe herkesi duygulandırmıştı. Daha çocuk sayılabilecek bir yaştaki birinin, böyle samimi ve olgun davranması muhteşem bir hasletti...
Evet, hazreti Talha bir gece vefat etmişti. Vasiyetini yerine getirdiler ve gece vakti, namazını kılıp defnettiler. Sabah namazında, Resûlullâh efendimiz camidekilere Talhayı sordu. Cemaat;
-Ya Resulullah, Talha vefat etti ve defnettik, dediklerinde, üzüldüler ve hemen, mezarının başına gittiler. Ellerini açıp ona dua ettiler. Ne büyük saadet...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Sünbül Efendi'nin gülü Ya'kûb Germiyânî</label>

Yakûb Germiyânî, büyük velîlerdendir. Kütahya civârında Şeyhli köyünde doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 1571 (H.979) târihinde İstanbulda vefât etti. Kocamustafapaşada bulunan Sünbül Efendi Câmii civârında medfûndur...Yakûb Germiyânî, Sünbül Sinân hazretlerinin talebeleri arasına girdi. Sünbül Sinân Efendi, Yakûb Germiyânîyi çok sever; Talebe olunca, Germiyânlı Yâkub Efendi gibi olmak lâzımdır buyururdu.
Sünbül Sinân Efendi vefât edince, Merkez Efendinin sohbetlerine devâm eden Yakûb Germiyânî, onun vefâtından sonra, Kocamustafapaşa dergâhında talebeleri yetiştirmeye başladı... YÜKSEK HÂLLER SAHİBİYDİ...
Yakûb Germiyânî hazretleri herkesin anlayamayacağı, ehline mâlûm olan, yüksek hâller ve üstün dereceler sâhibiydi. Buyurdu ki: Dünyâda hiç kimseye hased etmedim. Ancak dünyâya gelmeyenlere gıbta ettim. Şu üç şeyden dolayı onların hâllerine imrendim. Birincisi, bu âlem ayrılık ateşiyle yanma yeridir. Dünyâya gelmeyenlerde böyle bir firâk hâli yoktur. İkincisi, bize verilen vücûd nîmetinin ve sayısız diğer nîmetlerin şükrünü edâ etmekten âciziz. Bizde, bu acziyetten dolayı mahcûbiyet vardır. Dünyâya gelmeyenlerde ise, böyle bir mahcûbiyet yoktur. Üçüncüsü ise, bizler, kemâl mertebesinde istidâda sâhib olmadığımızdan, hep derd-i hüsrân içinde bulunuruz. Bu dert, dünyâ lezzetlerini ve yüzdeki neşe ve sürûru alıp götürür. Dünyâya gelmeyenlerin ise, bu lezzet ve neşeden mahrûm olmaları gibi bir durumları yoktur...

FEYİZ VE BEREKET KAYNAĞI
Bu mübarek zatın sohbet meclisleri; feyiz, bereket ve nûr kaynağı idi. Vefât edinceye kadar buradaki vazîfesine devâm etti.
Yakûb Germiyânî hazretlerinin ölüm hastalığı sırasında, hastalığın elem ve şiddetinin fazlalığı sebebiyle, gözleri kapalı ve lisânı söylemez oldu. İhtiyaç gidermek için kaldırdıklarında, mecbûriyet karşısında, kıbleye karşı durdurdular. O, hastalığın şiddetiyle kendisinde değildi. Fakat o hâldeyken bile; Helâda, kırda abdest bozarken, kıbleyi öne ve arkaya getirmemelidir hükmü icâbı kıbleye karşı abdest bozmadı...
Yakûb Germiyânî hazretleri 1571 senesi Cemâziyelevvel ayında bir akşam üzeri rûhunu teslim etti. Vefâtından sonra yerine, oğlu Sinânüddîn Yûsuf geçti. Talebelerin yetiştirilmesi, mânevî olarak terbiye edilmesi vazîfesini üzerine aldı...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Zeyneb binti Cahş (radıyallahü anha)</label>

Hazreti Zeyneb, Peygamber Efendimizin halasının kızı olup, ilk iman edenlerdendi. Mekkeden Medineye hicret etti. Önceleri, Resulullahın azatlı kölesi olan Zeyd bin Hârise ile evli idi. Zeyd bin Hârise, o mübarek kadının hakkını gözetemediğinden ayrıldılar. Resul aleyhisselam, bu duruma üzülüp, onun şerefini iâde etmek için, kendisine nikâh etmek istedi. Hazreti Zeyneb bunu işitince, sevincinden iki rekat namaz kılıp, şöyle duâ etti: Ya Rabbî! Senin Resulün beni istiyor. Eğer onun zevceliği ile şereflenmemi takdîr buyurdun ise, beni ona sen ver!
Duâsı kabul olup, Ahzâb suresinin otuzyedinci ayet-i kerimesi gelerek, buyuruldu ki: ONU SANA ZEVCE EYLEDİK
Zeyd, onun hakkında istediğini yaptıktan sonra [yani Zeynebi boşadıktan sonra], biz, onu sana zevce eyledik.
Hazreti Zeynebin nikâhını Allahü teâlâ yaptığı için, Resulullah ayrıca nikâh kıymadı. Zeyneb validemiz bununla her zaman övünür ve derdi ki:
-Her kadını babası evlendirir. Beni ise, Allahü teâlâ nikâhladı...
Hazreti Zeynebin düğün gecesi, Peygamber efendimizin bir mucizesi daha görüldü. Duâsının bereketiyle az yemek çoğaldı. Bütün davetliler yediği hâlde, Enes bin Malik hazretlerinin annesi Ümm-i Süleymin gönderdiği yemek, hiç azalmadı...
Hazreti Zeyneb, ihsanı, sadakayı pek çok severdi. El işlerinde de mahir idi. İşlediği şeyleri ve eline geçen her şeyi, akrabasına ve fakirlere verirdi. Resulullah efendimiz, Hazreti Zeyneb için buyurmuştur ki:
Zevcelerim arasında, bana en önce kavuşacak olanı, eli açık, cömert olanıdır.

HAZRETİ ÖMER DÖNEMİNDE
Resulullah efendimizin vefatından sonra, halife Hazreti Ömer, Peygamberimizin hanımlarının her birine on iki bin dirhem verirdi. Hazreti Ömerden hediye gelince;
-Buna benden daha fazla ihtiyacı olanlar vardır. Onu şuraya koyun, üzerini örtün, derdi. Sonra bunların hepsini sadaka olarak dağıtırdı.
Bu durum böyle sürüp giderken, bir gün şöyle dua etti:
Allahım, bundan sonra bana, Ömerin hediyesini nasip etme!
Hakikaten kısa bir zaman sonra vefat etti. Resulullahtan sonra, Peygamberimizin zevceleri arasında, en önce vefat eden bu mübarek annemizdir..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Semûd kavmi ve Salih aleyhisselâm</label>

Allahü tealanın Semûd kavmine peygamber olarak gönderdiği Hazreti Salih, onları hakka davete başlayarak nasihatlerde bulunuyordu. Kavmine, Allahü teâlâ tarafından gönderilen bir deveyi getirdi ve ona nöbetleşe su vermelerini nasihat etti. Fakat Semud kavmi ona karşı çıktı ve Sizin iman ettiğiniz o dîni biz inkâr ediyoruz! dediler... DEVEYİ BOĞAZLADILAR!..
Semûd kavminin merkezi olan Hicr şehrinde dokuz kişilik bir şerli çete vardı. Bunlar Semûdun mütegallibe (zorba) takımı idiler. Semûd diyarını ıslah değil, ifsâd ediyorlardı. Devenin nöbet günü kuyunun suyunu içip kurutmasına, hayvanların susuz kalmasına canları sıkılan bu çete fertleri, aralarında sözleştiler ki; muhakkak Salih aleyhisselâma ve ona îman edenlere bir gece baskını yapalım, öldürelim. Sonra onun vârislerine; Biz Salihin ve ehlinin öldürüldüğünü görmedik, diye yemin edelim. Artık sözümüz sözdür, sözümüzde sadık kimseleriz! dediler...
Onlar böyle bir plan yaptılar. Halbuki Allahü teala da onlara bir ceza ve helak hazırlamıştı ki, onlar hâlâ anlamıyorlardı. (Ârâf, Hicr, Neml ve Şuarâ Sûreleri)
Sonunda müşrikler bir mucize olarak gönderilen dişi deveyi de boğazladılar. Ancak öldürdüklerine pişman oldular. Bu hadiseden üç gün sonra bir sabah vakti azâb sayhası kendilerini yakaladı da, onlara oydukları sağlam binalar, o kadar servetleri hiçbir fayda vermedi. İmansızların hepsi toptan helak oldu...

İMAN EDENLER KURTULDU...
İman edenler topluluğu ise bu badireden selâmete çıkarıldı. Çünkü onlar şirkten uzaklaşmışlardı...
Salih aleyhisselâm ile birlikte kurtulan müminler dört bin kişi idi. Hazreti Salih bu azabın vaki olmasından önce ümmetiyle beraber Semûd kavminin arasından çıkarak Şam tarafına gelmiş, Remle kasabasında kalmıştır. Hazreti Salih, kavmi ile yirmi sene yaşadıktan sonra yüz elli sekiz yaşında iken Hadramudda vefat etmiştir.
Resûlullah aleyhisselâm, Tebük Harbinde Semûdun helak olduğu yerde konakladığı zaman sahabîlerine, buranın kuyusundan su içmemelerini ve buradan su almamalarını buyurdu. Eshâb Ey Allahın Resûlü, biz bu kuyunun suyundan alıp hamur yoğurduk, su kaplarımızı da doldurduk deyince, Peygamber aleyhisselâm Öyle ise hamuru atın, o aldığınız suyu da dökün! buyurdular.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Türkistan evliyâsından Hakîm Süleymân Atâ</label>

Hakîm Atâ, Türkistan evliyâsının büyüklerindendir. Asıl adı Süleymândır. Yerleştiği yere nisbetle Bağırgânî de denilmektedir. Yazmış olduğu manzumelerde kendisi Süleymân, Kul-Süleymân, Süleymân Bağırgânî, Hakîm, Hakîm Süleymân, Hakîm Hâce ve Hakîm Hâce Süleymân isimlerini kullanmıştır. Hoca Ahmed Yesevînin talebesi olup, aynı zamanda onun üçüncü ve Türkler arasında en tanınmış halîfesidir. Doğum târihi bilinmemektedir. 1186 (H.582) senesinde vefât etti. BUĞRA HAN KIZINI VERDİO devrin hükümdarı Buğra Han, velîleri seven sâlih bir kimseydi. Bu mübarek zata kızını verdi. Kızının adı Anber olup, çok güzeldi. Çeyiz olarak da birçok deve, koyun ve at verdi. Hakîm Ata kabûl etti. Buğra Han ve yardımcıları ona talebe oldular. O da Bağırgana yerleşti. Çok meşhûr olup, o beldeleri yıllarca nûruyla aydınlattı. Hak yolu, Resûlullah efendimizin sünnetine tam tâbi olarak, sâde bir şekilde insanlara aktarması, örnek ahlâkı ve yüksek hâlleri ile meşhûr oldu...
Hakîm Süleymân Atânın zaman zaman talebelerine söylediği şu iki sözü de söylene söylene günümüze kadar gelmiştir:
Her gördüğünü Hızır bil, her geceyi kadir bil.
Herkes yahşî (güzel, iyi) biz yaman, herkes buğday biz saman.

ÜZÜLMÜŞTÜ BİR KERE!..
Hakîm Atâ hazretleri biraz esmerceydi. Bir gün Anber Hatunun kalbinden; Keşke kocam kara olmasaydı şeklinde bir düşünce geçti. Hakîm Atâ, onun bu düşüncesini Allahın izniyle anlayıp; Sen beni beğenmiyorsun ama, benden sonra dişinden başka beyaz yeri olmayan bir karaya düşeceksin! dedi. Anber Hatun, bu düşüncesine çok ağlayıp tövbe ettiyse de, Allahü teâlânın o sevgili kulu üzülmüştü bir kere!..
Hakîm Atâ vefâtına yakın, Harezmde ilim tahsîl etmekte olan oğulları Muhammed Hoca ile Asgar Hocayı çağırttı. Onlara;
Vefatımdan sonra gün doğusundan kırk ebdâl gelecek, içlerinde gözü zayıf ve ayağı aksak bir kara ebdâl vardır. İddeti bitince, ananızı onunla evlendirirsiniz dedi. Ertesi gün vefat etti.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Bir gönül sultanı Mevlânâ Tâceddîn</label>

Mevlânâ Tâceddîn İbrahim, Allah dostlarından bir büyük velîdir. İznikte medfundur. Bir gün, dergahına bir delikanlı girip diz çöktü mübareğin önünde.-Hocam, nasihat almaya geldim.
Büyük velî sevgiyle baktı gence:
-Evladım, âzâlarını günah işlemekten koru. Ne için yaratılmışlarsa o yolda kullan sadece.
-İnşallah hocam. Dua edin, başarayım.
-Kalbini de dünyaya bağlama sakın.
-Dünyadan maksat nedir hocam?
-Dünya, haram ve günahlardır oğlum. Allahü tealanın beğenmediği şeyler yani. NAMAZLARINI KILIYOR MUSUN?
Sonra sordu gence:
-Namazlarını kılıyor musun oğlum?
-Beş vakit kılamıyorum hocam.
Acı acı gülümseyip sordu gence:
-Sen hiç temelsiz bina gördün mü?
-Hayır hocam, görmedim.
-Niye görmedin?
-Temelsiz bina olmaz ki hocam.
-Doğru dersin. Temelsiz bina olmaz. İşte İslam binasının temeli de Namazdır evladım. Namaz yoksa, İslamiyet de yoktur, anladın mı?
-Anladım hocam.
***
Mevlânâ Tâceddîn hazretleri bir gün yakınlarını çağırıp vasiyyetini bildirdi:
-Beni falan yere defnediniz!
Çocukları Peki dedilerse de, kabir yeri için başka yer düşünüyorlardı. Sordular:
-Babacığım, biz falan caminin avlusunu düşünüyorduk. Ne dersiniz?


GÜCÜNÜZ YETERSE!..
Cevap iki kelimeydi:
-Gücünüz yeterse!..
Biraz sonra ağırlaştı ve vefat etti. Son sözü Namaz olmuştu. Cenaze hizmetini görüp tabuta koydular. Düşündükleri caminin avlusuna götürmeyi denediler önce. Ama ne mümkün! Tabut havada bir ağırlaştı ki, bir milim götüremediler. Kendi istediği yere doğru çevirdiler, kuş gibi hafifledi. Mecburen o yere defnettiler mübareği...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Edirne'nin ilk müderrisi Mevlânâ Behâeddîn</label>

Mevlânâ Behâeddîn hazretlerinin babası Şeyh Lütfullah, Hâcı Bayrâm-ı Velî hazretlerinin önde gelen halîfelerinden idi. Bu sebeple, daha küçük yaşta iken o yüce velînin elini öpmek ve duâsına kavuşmak şerefine nâil oldu. Hâcı Bayrâm-ı Velî hazretleri tâcını Mevlânâ Behâeddîne hediye etti. O da bu tâcı ömrünün sonuna kadar başından çıkarmadı ve eriştiği derecelere hep Hâcı Bayrâm-ı Velî hazretlerinin tasarrufu bereketiyle kavuştuğunu bildi.Zamânındaki büyük âlimlerden ilim öğrenerek yetişen Mevlânâ Behâeddîn, daha sonra Hâcezâde Muslihuddîn Mustafa bin Yûsufun hizmetine girdi. Kısa zamanda yükselerek, Hâcezâdenin ders vekîli oldu. Önce gelen hakîkî İslâm âlimlerinin yaptıkları gibi edebe riâyet ile ilmini artırdı ve büyük âlimlerden oldu.
KISA ZAMANDA YÜKSELDİ...
Bu mübarek zat, ilminin çokluğu ile berâber, fazîlet ve güzel hâllerde de çok üstün idi. Vakitlerinin çoğunu ilim ve ibâdete ayırdı.
İlimde çok yükselip, insanlara faydalı olacak, ders verecek hâle gelince, Balıkesir Medresesine müderris oldu. Sonra Bursada Yıldırım Bâyezîd Han Medresesinde görevli iken, Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından İstanbulda yaptırılan Sahn-ı Semân medreselerinden birine tâyin edildi.


YOLCULUK ZAMANI YAKLAŞTI!
Sultan İkinci Bâyezîd Han, Edirnede büyük ve mükemmel bir medrese yaptırınca, buraya, ilk müderris olarak bizzât Mevlânâ Behâeddîni tâyin etti. Böylece bu kıymetli vazîfeye tekrar başladı. Mevlânâ Behâeddîn hazretleri 1490 (H.895) senesinde vefâtına kadar bu görevde kaldı.
Rivâyet olunur ki, Mevlânâ Behâeddîn hazretleri, bir gün Edirnede velîlerden birine rastladı. O zât Mevlânâya; Yolculuk zamânı yaklaştı. Âhirete göç etmek zamânı geldi. Devamlı âhiret hazırlığında bulunmalı değil mi? diye hitâb etti. Mevlânâ Behâeddîn tebessüm ederek; Evet! mânâsına başını salladı.
Bu konuşmadan sonra evine gelen Mevlânâ, vasiyetini yaptı. Yedi gün hasta yattıktan sonra vefât etti...
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri