- Katılım
- 7 Kas 2020
- Mesajlar
- 10,553
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 13,916
- Puanları
- 113
- Yaş
- 41
- Konum
- Istanbul
- Burç
- Yengeç
- Cinsiyet
- Medeni Hal
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Şâfiî fıkıh âlimi Ebû Türâb-ı Nahşebî</label>
Ebû Türâb-ı Nahşebî, Horasan bölgesinin büyük velîlerindendir. Dokuzuncu yüzyılda yaşamıştır. Zamânının âlimlerinden ilim tahsîl etti. Aklî ve naklî ilimlerde âlim oldu. Şâfiî mezhebi fıkıh ilminde derin âlim idi. İlim ve fazîletteki üstünlüğünü işiten insanlar onun gittiği yerlerde etrafına toplanarak sohbetlerinden, hikmetli ve tesirli sözlerinden istifâde ettiler...Bir sohbetinde buyurdu ki: Allahü teâlânın ahkâmını bilmeyen kimse, Allahı bilemez. İnsan ancak Allahü teâlânın emirlerini bilmekle mârifetin esâsına erer. Rabbini bilirse, Onun hükümlerini ve emirlerini bilir ve gücü yettiği kadar onları tutar. Böylece onun üzerinde sıdk, doğruluk alâmetleri belirir. Sonra doğrulukta iyice meleke kazanır, sâdıklardan olur. BÜYÜK GÜNAHLAR!..
Ebû Türâb-ı Nahşebîye büyük günahlar hakkında sordular. Buyurdu ki: Hak teâlânın bildirdiği büyük günâhlar şunlardır: Boş iddiâlar, bâtıl işâretler, gelişigüzel sözler, boş laflar gibi nefsin hevâsı olan meselelerdir.
Tevekkül sâhibi bir zât olan Ebû
Türâb-ı Nahşebî tevekkülle ilgili olarak buyurdu ki:
Tevekkül, kendini kulluk denizine atıp, kalbini Allahü teâlâya bağlamaktır. Verirse şükür, vermezse sabretmelidir.
Senin bize ihtiyâcın yok mu? diye soranlara; Allahü teâlâya muhtâc iken, size ve sizin gibilere nasıl ihtiyâcım olur. Fakirin bulduğu şey gıdâsı, mahrem yerini örten şey ise elbisesidir. Kanâat, Hak teâlâdan gıdâ (ve güç) almaktır. Hakîkî zenginlik, dengin olan bir kimseye muhtaç olmaman, hakîkî fakirlik ise dengine muhtâç olmandır.
NAMAZ KILARKEN VEFAT ETTİ
Ebû Türâb-ı Nahşebî hazretleri ömrü boyunca Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için gayret etti. Bir yolculuk sırasında Basra sahrasında 859 (H.245) senesinde vefât etti. Yanında kimse yoktu.
Vefât ettiği sırada namaz kılıyordu. Bu halde uzun müddet kaldı. Onun vefât ettiğinden kimsenin haberi olmadı. Bir topluluk yoldan geçerken kendisini görüp, yanına yaklaştıklarında vefât ettiğini anladılar. O hiçbir şeye yaslanmadan, yüzü kıbleye çevrili bedeni kurumuş bir halde idi. Bu zaman içinde cesedine vahşî hayvanlar ve kuşlar hiç yaklaşmamış ve vücûduna dokunmamışlardı. Topluluk onu kefenleyip cenâze namazını kıldı ve orada defneyledi.
Ebû Türâb-ı Nahşebî, Horasan bölgesinin büyük velîlerindendir. Dokuzuncu yüzyılda yaşamıştır. Zamânının âlimlerinden ilim tahsîl etti. Aklî ve naklî ilimlerde âlim oldu. Şâfiî mezhebi fıkıh ilminde derin âlim idi. İlim ve fazîletteki üstünlüğünü işiten insanlar onun gittiği yerlerde etrafına toplanarak sohbetlerinden, hikmetli ve tesirli sözlerinden istifâde ettiler...Bir sohbetinde buyurdu ki: Allahü teâlânın ahkâmını bilmeyen kimse, Allahı bilemez. İnsan ancak Allahü teâlânın emirlerini bilmekle mârifetin esâsına erer. Rabbini bilirse, Onun hükümlerini ve emirlerini bilir ve gücü yettiği kadar onları tutar. Böylece onun üzerinde sıdk, doğruluk alâmetleri belirir. Sonra doğrulukta iyice meleke kazanır, sâdıklardan olur. BÜYÜK GÜNAHLAR!..
Ebû Türâb-ı Nahşebîye büyük günahlar hakkında sordular. Buyurdu ki: Hak teâlânın bildirdiği büyük günâhlar şunlardır: Boş iddiâlar, bâtıl işâretler, gelişigüzel sözler, boş laflar gibi nefsin hevâsı olan meselelerdir.
Tevekkül sâhibi bir zât olan Ebû
Türâb-ı Nahşebî tevekkülle ilgili olarak buyurdu ki:
Tevekkül, kendini kulluk denizine atıp, kalbini Allahü teâlâya bağlamaktır. Verirse şükür, vermezse sabretmelidir.
Senin bize ihtiyâcın yok mu? diye soranlara; Allahü teâlâya muhtâc iken, size ve sizin gibilere nasıl ihtiyâcım olur. Fakirin bulduğu şey gıdâsı, mahrem yerini örten şey ise elbisesidir. Kanâat, Hak teâlâdan gıdâ (ve güç) almaktır. Hakîkî zenginlik, dengin olan bir kimseye muhtaç olmaman, hakîkî fakirlik ise dengine muhtâç olmandır.
NAMAZ KILARKEN VEFAT ETTİ
Ebû Türâb-ı Nahşebî hazretleri ömrü boyunca Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için gayret etti. Bir yolculuk sırasında Basra sahrasında 859 (H.245) senesinde vefât etti. Yanında kimse yoktu.
Vefât ettiği sırada namaz kılıyordu. Bu halde uzun müddet kaldı. Onun vefât ettiğinden kimsenin haberi olmadı. Bir topluluk yoldan geçerken kendisini görüp, yanına yaklaştıklarında vefât ettiğini anladılar. O hiçbir şeye yaslanmadan, yüzü kıbleye çevrili bedeni kurumuş bir halde idi. Bu zaman içinde cesedine vahşî hayvanlar ve kuşlar hiç yaklaşmamış ve vücûduna dokunmamışlardı. Topluluk onu kefenleyip cenâze namazını kıldı ve orada defneyledi.