Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
E*bül-Abbâs ve *ki*bir*li bir â*lim!..</label>

Ebül-Abbâs Mülessem, Kelâm âlimlerindendir. Mısırda Nil sahilinde bulunan Kûs ve Saîd şehirlerinde ikâmet ederdi. 1274 (h. 672) senesinde Kûs şehrinde vefât etti. Orada bulunan dergâhının bahçesine defn olundu... HOŞSOHBET BİR ZAT İDİ...Talebelerinin en büyüklerinden olan Abdülgaffâr bin Nûh, El-Vahîd fî ehl-it-tevhîd kitabında, hocasının kerâmetlerini uzun yazmıştır. Bu kitapta zikredildiğine göre, Ebül-Abbâs el-Mülessem garîb hâller ve kerâmetler sâhibi idi. Dünyâya düşkün olmamak, Allahü teâlâdan gâfil olmamak için kıldan yapılmış bir elbise giyerdi. Gömlek ve aba gibi diğer elbiseleri, bu kıldan yapılmış elbisenin üzerine giyerdi. Orta boylu, yakışıklı, hoşsohbet bir zât idi. Yanına bir şey sormak için biri gelse, daha o kimse bir şey söylemeden, suâlinin cevâbını söylerdi... Kendisini sevenlerin evlerine gider, onları sevindirirdi. Yolda yürürken bile Kurân-ı kerîm okur, boş durmazdı. Kendisini ziyârete gelenleri, babalarının ve dedelerinin isimleriyle hitâb ederek ve hepsi için duâ ederek karşılardı. Acem, Irak, Çin ve başka yerlerden gelenleri de böyle isimleriyle hitâb ederek, baba ve dedelerinin isimlerini söyleyerek karşılardı. Gelenlere memleketlerinden haber verir, Akrabalarınızdan falanca kimse bizi severdi derdi.
Yine Abdülgaffâr anlatıyor: Ebül-Abbâs hazretleri hep ibâdetle meşgûl olurdu. Gündüzleri Kurân-ı kerîm okur, geceleri namaz kılardı. Babası doğuda sultan idi. Bir defasında kendisine; Ey efendim! Filan kimse, filan gün ölecek, filan gemi batacak ve benzeri şeyleri söylüyorsunuz. Hâlbuki Peygamberler böyle şeyleri söylemezlerdi. Onlar kemâlleri ve kuvvetleri ile berâber, ancak kendilerine emredileni söylerlerdi. Evliyânın nûru, peygamberlik nûrunun bir damlasıdır. Niçin bu sözleri söylüyorsunuz? dedim. Hocam bana dönerek tebessüm etti ve buyurdu ki: Bu benim irâdemle, isteğimle değildir...

KENDİNİ NE SANIYORSUN?!.
Bir gün kendisini fıkıh âlimi zanneden bir kimse, Ebül-Abbâsın büyüklüğünü inkâr edici sözler söyledi. Sen kendini ne sanıyorsun, gerçekten ilim sahibi isen, gel istediğin konuda münazara edelim dedi. Ebül-Abbâs hazretleri ona; Ey fakîh! Sen başkasını bırak! Kendi hâlinle meşgûl ol! Ömrünün bitmesine yedi gün kaldı. Öleceksin! buyurdu. O kimse, bu hâdiseden bir hafta sonra vefât etti.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Ebû Mensûr ve imân e*den Ya*hu*di</label>

Ebû Mensûr Hayyât Mukrî, Kıraat ve Hanbelî fıkıh âlimidir. 401 (m. 1011) yılında doğdu. 499 (m. 1105) yılında Bağdadda vefât etti. Talebelerinden Hafız Ebül-Fadl Muhammed bin Nasr anlatır: ONA MUHABBET DUYUYORDUNizamiye Medresesindeki fıkıh âlimlerinin sohbetlerine devam ederdim. Onların çok zaman, Ebû Mensûr Hayyât, Kurân-ı kerîmin kıraatını iyi bilir, manasını anlar, harfleri söyleyişinden ve sesinden, Kurân-ı kerîmden ne kadar çok lezzet aldığı anlaşılmaktadır derlerdi. Onların böyle söylemeleri kalbimde Ebû Mensûr hazretlerine karşı muhabbete sebep oldu. Öyle oldu ki, gidip ondan ders alarak, onun yoluna tâbi olmayı arzular oldum. Her namazdan sonra: Yâ Rabbî! Sana hangi yoldan yaklaşabileceğimi, hangi âlime tâbi olmamın uygun olduğunu bana göster diye Allahü teâlâya yalvarır oldum...
Bir gece rüyâmda, Ebû Mensûr Hayyât hazretlerinin mescidine doğru gidiyordum. Mescidin bahçe kapısında bir hayli insan toplanmıştı. Onlara ne için toplandıklarını sordum. Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Mensûr hazretlerinin mescidini şereflendirdikleri ve beraberce içeride olduklarını söylediler. Ebû Mensûr hazretlerinin câmiinin bahçesinde bulunan odasına doğru yöneldim. Odada Ebû Mensûr hazretleri ile Resulullah efendimiz oturuyordu. Yanlarına yaklaşıp selâm verdim. Selâmımı aldılar. Yanlarına oturdum. Daha ben hiçbir şey söylemeden Ebû Mensûr hazretleri, Resûlullaha benim hâlimi arz etti. Resûlullah da bana dönüp, üç defa Sana tavsiyem, bu zâtın mensub olduğu mezhebdir... buyurdu. Hayretle uyandım. Hemen gidip o mübareğin talebesi oldum.

BÖYLE KALABALIK GÖRÜLMEDİ!..
Talebelerinden Silefî anlatır:
Hocam Ebû Mensûr Hayyâtın cenazesinde bulundum. O zamana kadar öyle bir kalabalık toplandığını görmemiştim. İnsanlar bereketlenmek için onun cenaze namazını kılmak istiyorlardı. İlk önce Kasr Câmiine götürüldü. Orada namazı kılındıktan sonra, izdihamdan namaz kılamayanlar, Mensûr Câmiinde ikinci defa namazını kıldılar. Cenazedeki bu kalabalığı, bir İslâm âlimine bu derece iltifat edilip kıymet verilmesini, Müslümanların hüzünlü ve coşkun hareketlerini, kenardan seyreden bir Yahudînin kalbi yumuşadı. Allahü teâlâ, bu mübarek zâtın hürmetine o Yahudîye hidâyet verdi. Kelime-i şehâdet getirip Müslüman oldu. Çarşamba günü vefât etti, perşembe günü güçlükle defnedilebildi.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Be*nim ren*gim *si*yah ve fa*ki*rim</label>

Enes bin Mâlik radıyallahü anh, Ensâr-ı kirâmın büyüklerindendir. Hicretten on sene önce doğmuş (m. 612), hicretin 93 senesinde (m. 712) vefât etmiştir. Resûlullah efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), Medine-i Münevvereye teşriflerinde Enes 9-10 yaşlarında idi. ENESE DUA BUYURUNUZHemen annesi Ümm-i Süleym kendisini alıp, Resûlullah efendimizin huzur-u saâdetlerine getirdi. Hizmetlerine kabul buyurmasını istedi. Yâ Resûlallah! Ensâr erkek ve kadınlarından sana hediye vermeyen kalmadı. Bu oğlumdan başka sana, hediye verecek bir şeyim yok. Bunu al, sana hizmet etsin dedi.
Validesinin bu isteği kabul buyuruldu. Bunun üzerine annesi; Yâ Resûlallah! Şu hizmetçiniz Enese duâ buyurunuz deyince, Resûlullah efendimiz de Yâ Rabbi! Enesin malını ve evlâdını mübârek ve yümünlü eyle, ömrünü uzun eyle, günahlarını af eyle şeklinde duâ buyurdular.
Peygamber efendimiz, Enes bin Mâlik hakkında şöyle buyurdular:
Ey Enes! Biliyor musun, mağfireti (bağışlamayı) gerektiren hususlardan biri de, Müslüman kardeşini sevindirmendir. Onun üzüntüsünü giderirsin, yahut içini rahatlatırsın, yahut ona bir mal verirsin veya borcunu ödersin, yahut kendisi olmadığı zaman, çoluk çocuğuna göz kulak olursun.
Enes bin Mâlikin bizzat Resûl-i Ekrem efendimizden rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden ikisi şöyle:
Kolaylaştırınız, (zorlaştırmayınız) güçleşdirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.
Birbirinize buğz etmeyiniz, hased etmeyiniz (kıskanmayınız) birbirinize sırt çevirmeyiniz. Ey Allahın kulları! Kardeş olunuz. Bir Müslüman için kardeşini üç günden fazla terk etmek (küsmek) helâl olmaz.

ÖN SAFLARDA ÇARPIŞTI VE!..
Enes bin Mâlik anlatır:
Bir kimse Resûlullaha gelerek Yâ Resûlallah! Benim rengim siyah olup, yüzüm güzel değildir. Hem de fakirim. Eğer düşmanla savaşıp şehîd olursam Cennete girebilir miyim? diye sordu. Peygamber efendimiz de, Evet girersin buyurdular. Savaş başladı. O kimse ön tarafa geçti. Şehîd oluncaya kadar çarpıştı ve şehîd oldu. Peygamber efendimiz başucuna gelerek Allahü teâlâ yüzünü güzelleştirdi. Kokunu hoş yaptı ve malını çoğalttı dediler ve oradakilere dönerek, Bu şehidin cübbesi altına girmek için çekişen iki huri gördüm buyurdular.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ba*da*na*cı velî Ah*med bin A*li</label>

Ahmed bin Ali el-Alesî, Bağdadda yetişen evliyâdandır. Kadı Ebû Yalâdan fıkh ve hadîs ilimlerini okudu. 503 (m. 1109) senesinde vefât etti...Bu mübarek zatın mesleği sıvacılık ve badanacılık idi. Önceleri bu işle meşgul olup, geçimini sağlardı... CÖMERTLİĞİ İLE TANINIRDI...
Bir gün, sanatkârlar ile sultânın sarayını badana için gittiler. Odanın birinde alçıdan yapılmış büyük bir tablo vardı. Sıva ve badana için etrafı boşaltılınca, tablo birden düştü ve parçalandı. Etraftakiler buna çok üzüldüler. Bu hâdise sultanın kulağına kadar ulaştı. Oradakiler sultâna; Efendim! Bu tablonun kırılmasına sebep olan zât, dînine çok bağlı bir kimsedir dediler. Bunun üzerine sultan, onu üzecek bir harekette bulunmadı. Fakat Ahmed bin Ali hazretleri, bu hâdiseden sonra sıvacılığı ve badanacılığı bıraktı. Kendini tamamen ibâdete verdi. Mescidde Kurân-ı kerîm okur, namaz kılardı. Çok oruç tutardı. Kanâat sahibi bir kimse olup, kendisi için hiç kimseden bir şey istemezdi. Babasından mîrâs kalan mallarını azar azar satar, onunla geçimini sağlardı. İhtiyâcı olanlara derhal yardım eder, sıkıntılarını giderirdi. Herkese ikramlarda bulunur, cömertliği ile tanınırdı. Her gece Dicle Nehrine gider, bir testi su alıp onunla iftar ederdi.
Ahmed bin Ali hazretlerinin çok kerametleri görüldü. Boynu ve dizleri çok ağrıyan bir çocuk vardı. Annesi ve babası, hastalıktan çocuğa bir zarar gelecek diye çok korktular. Çocuğu Ahmed bin Ali hazretlerine getirdiler. O da, duâ etti. Çocuk birden iyileşti, sıhhat buldu.

YA RABBİ! BURASI, BURASI!
Hac vazifesini yapmak için gittiğinde, Mekkedeki Eshâb-ı kirâmın (aleyhimürrıdvân) Tabiînin, evliyânın ve âlimlerin kabirlerini ziyaret etti. Fudayl bin Iyâd hazretlerinin kabrinin başına geldiğinde, yanına âsâsı ile bir çizgi çekip, Yâ Rabbî! Burası, burası! dedi. Bu sözden hiç kimse bir şey anlamadı. 503 (m. 1109) senesinde tekrar hacca gitmek için yola çıktı. Yolda iki defa deveden düştü. Bütün ağrı ve sızılarına rağmen geri dönmeyip, yoluna devam etti. İhramlı olarak Arafata geldi. O gün akşam ile yatsı arasında Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlullah Kelime-i tayyibesini söyleyerek son nefesini verdi...
Fudayl bin Iyad hazretlerinin kabri yanına; daha önce âsâsıyla işaretlediği yere defnettiler.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Nurlu bir rü*ya ve Amr bin Mür*re</label>

Amr bin Mürre el-Cühenî (radıyallahü anh) Eshâb-ı kiramdandır. Hicazdaki Cüheyne kabilesine mensuptur. Hicretten önce Müslüman olanlardandır... Amr bin Mürre el-Cühenî, bir grup arkadaşıyla Mekkeye gelmişti. Mekkede bir rüya gördü. Rüyasında Kâbeden bir nur çıktı. Nur büyüdü, yükseldi, Medine Dağı ile Cüheyne kabilesinin Eşar Dağı arasını doldurdu, aydınlattı... IŞIK PARLADI... NUR ÇIKTI!
Nur içinde birisi yüksek sesle, Karanlık perdesi yırtıldı! Işık parladı! Nur çıktı! Peygamberlerin sonuncusu gönderildi! diye bağırdı. Sonra bu nur bir daha parladı. Hire sarayları ile Medâinin beyaz köşkü göründü. Bu nur içinde de bir ses, İslâm dini ortaya çıktı! Putlar kırıldı! Akrabalık haklarına riâyete başlandı! diyordu. Amr bin Mürre, kan ter içinde ve heyecanla uykudan uyandı. Arkadaşlarına rüyasını anlattıktan sonra, Vallahi, Kureyşin bu kabilesi içinde bir hâdise çıkacaktır! dedi.
Amr bin Mürre, memleketine dönmüştü... Bir gün Mekkede Ahmed isminde bir peygamber çıktığını duydu. Derhal yola koyuldu. Doğruca Peygamber Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldi ve gördüğü rüyayı anlattı. Peygamber Efendimiz Ey Amr bin Mürre! Ben bütün insanlığa gönderilen bir peygamberim. İnsanları Müslümanlığa davet ediyorum. Onlara kanları korumayı, akrabalık haklarına riâyet etmeyi, yalnız Allahü teâlâya ibadet edip putları reddetmeyi, hac etmeyi, senenin on iki ayından biri olan ramazanda oruç tutmayı emrediyorum. Bana kulak verip, emirlerime uyanlara Cennet; bana muhalefet edenlere Cehennem vardır. Öyle ise ey Amr! Bana iman et ki Allah seni azabından emin kılsın! buyurdu. Bunun üzerine Amr bin Mürre, şehâdet kelimesi getirerek Müslüman oldu.

HANGİMİZ YALAN SÖYLÜYORSA!..
İman ettikten sonra, kavmine gidip, onları İslâma davet etmek için, Peygamber Efendimizden izin istedi. Kavmine gidip onları İslâma davet etdi. Kavminden bir kişi hâriç hepsi Müslümân oldular. Îmân etmeyen o kimse:
-Ey Amr! Allah senin hayâtını sana zehir etsin. Bizim putlarımızı terk etmemizi ve atalarımızın dîninden dönmemizi istiyorsun, dedi. Amr radıyallahü anh ona, İkimizden hangimiz yalan söylüyorsa, Allah onun hayâtını zehir etsin dedi. O şahsın dudakları ve ağzı parçalanıp döküldü. Yediği yemeğin tadını alamazdı. Sonra gözleri kör oldu, dili tutuldu ve bu hâl üzere öldü...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hadîs â*lim*le*rin*den Sü*leymân et-*Teymî</label>

Süleymân bin Tarhân Teymî, Hadîs âlimlerindendir. Tâbiînden olup, Şeyhülislâmdır. 143 (m. 760) senesinde vefât etmiştir. Enes bin Mâlikten, Ebû Osman el-Hindîden ve diğer bazı zâtlardan hadîs-i şerîf işitip, rivâyet etmiştir. Onun rivâyet ettiği hadîs-i şerîfler Kütüb-i sitte denilen meşhûr altı hadîs kitabında yer almaktadır. SİZİN EN HAYIRLINIZ...
Rivâyet ettiği hadîs-i şeriflerden bazıları şunlardır:
Sizin en hayırlınız Kurân-ı kerîmi öğrenen ve öğretenlerdir.
Allahü teâlâ bu ümmeti ebediyen dalâlet üzerinde birleştirmez.
Allahın inâyeti cemâattedir. Cemâate (topluluğa) uyunuz. Cemâatten ayrılan Cehenneme düşer.
Süleymân et-Teymî buyurdu ki: İyilik kalbde nûr, amelde kuvvettir. Kötülük kalbde zulmet, amelde zayıflıktır.
Şube bin Haccâc şöyle demiştir:
Süleymân et-Teymîden daha sâdık birini görmedim. Resûlullah Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadîs-i şerîfini okurken yüzünün rengi değişirdi. Kırk sene bir gün oruç tutmuş bir gün yemiştir. Geceleri uyumaz yatsı namazının abdesti ile sabah namazını kılardı. Yüz civârında hadîs-i şerîf rivâyet etmiş olup, Basrada ilmi ve ameli ile meşhûr bir âlimdir.
Yahyâ Kettân, Onun gibi Allahü teâlâdan çok korkan birini daha görmedim. Bir başka zât da (Cerîr) O devamlı sadaka verirdi. Eğer sadaka verecek bir şeyi olmazsa iki rekat nâfile namaz kılardı demişlerdir.
Ebû Ali Basrî, Teymînin müezzininden naklen şöyle anlatmıştır:
Süleymân et-Teymî yanımda yatsı namazını kıldı. Sonra Mülk sûresini okumaya başladı. Nihâyet vakti gelip de o (vadedilen) azâbı yakından gördüklerinde o kâfir olanların yüzleri kötüleşiverir... meâlindeki âyet-i kerîmeye gelince bunu tekrâr tekrâr okudu. O kadar ki cemâat dağıldı bir ben kaldım. Bir müddet sonra ben de çıkıp gittim. Sabah ezanını okumaya geldiğimde aynı yerinde oturuyor ve aynı âyet-i kerîmeyi tekrâr ederek okuyordu.

NİÇİN AĞLIYORSUNUZ?
Saîd-ül-Kerîrî de şöyle anlatır:
Süleymân Teymî ömrünün son günlerinde hastalandı ve o hâlde iken çok ağladı. Kendisine ağlamasının ölümden korkmak sebebiyle mi olduğunu sorduklarında, Ağlamam, ölüm korkusuyla değildir. Bir gün ehl-i bidat birisine selâm verdim. Bunun için âhirette Rabbime nasıl hesap vereceğimi düşünüp, ağlıyorum dedi. Biraz sonra da ruhunu teslim etti..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Resû*lul*lahla ilk na*maz kı*lan o*dur!</label>

Hazret-i Alîden radıyallahü teâlâ anh şöyle rivâyet edilir: Evvelâ İslâma gelen, Ebû Bekirdir radıyallahü anh. Resûl-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem ile ilk önce kıbleye durup, namâz kılan Ebû Bekirdir. Hazret-i Ebû Bekir önceleri tüccâr idi. Sefer ve ticâret yapardı. Ekserî Şâma giderdi... YEMLİHÂYA RÜYASINI ANLATTI!...

Bir gün seferde iken, bir rüyâ gördü ki, gökten Ay inip, kucağına girdi. Ebû Bekir, iki eliyle onu kucakladı ve sînesine bastı. Uyandı. Yemlîhâ adında meşhûr bir râhib var idi. Ona varıp, rüyâsını anlattı. Râhib dedi ki:
-Ey Arabistanlı kişi. Bu rüyâda, sana büyük müjdeler vardır. Tabîrini ister isen, ücretini ver, dedi. Hazreti Ebû Bekir oniki dînâr çıkarıp, verdi. Râhib dedi ki:
-O Ay ki, gökten sana indi. Âhir zamân Peygamberidir. Yakınlarda zuhûr edecektir. Sen Onun vezîri olursun. Sonra da halîfesi olursun... Eğer ben sağ iken, Ona yetişir isen, bana haber ver. Ona varıp, buluşayım. Eğer ben dünyâdan gitmiş isem, selâmımı ona ulaştırırsın. Ben Onun dînine girdim ve ümmetinden oldum. Beni âhirette şefâatinden unutmasın.
Hazret-i Ebû Bekir bana bir mektûb ver dedi. Râhib, on iki satır bir mektûb yazıp verdi...
Hazret-i Ebû Bekir;
-Ey rüyâmı tabîr eden kişi. Eğer tabîr ettiğin gibi olursa, sana yüz altın daha veririm, dedi...
Bu hâdiseden on iki sene geçti. Hak sübhânehü ve teâlâ, hazret-i Muhammede vahiy etti ki; bir gece o büyük Peygamber, Ebû Kubeys Dağına çıkıp, gece yarısında dedi ki:
-Allahü teâlâya davet edenin davetini kabûl ediniz. Lâ ilâhe illallah, deyiniz...
Hazreti Ebû Bekir, serîr üstünde yatıyordu. Söylenilenleri işitti ve Kelime-i şehadet getirdi...

SANA O MUCİZE YETMEZ Mİ Kİ!

Birkaç gün sonra, Mekke sokaklarında, Resûlullah efendimiz ile buluştu. Hazret-i Fahr-i âlem ona dedi ki:
-Ne olaydı, İslâma geleydin!
Hazreti Ebû Bekir dedi ki:
-Yâ Muhammed! Peygamber isen mucize gösteresin!
Resûl-i ekrem, Ebû Bekirin göğsüne mübârek ellerini dayayıp, şöyle duvâra yaslayıp, dedi ki:
-Sana o mucize yetmez mi ki, o rüyâyı gördün. Râhib Yemlîhâya tabîr ettirdin. O zamândan on iki yıl geçti. Tabîr edene on iki dînâr verdin ve yüz dînâr dahâ vaat ettin. Rüyâyı tabîr eden, on iki satır bir mektûb yazıp, sana emânet verdi. Bunları bir bir görüp, muttalî olup, mektûbda yazılan şudur, şudur deyip, takrîr buyurdular.
Hazreti Ebû Bekir işitip, (Eşhedü en lâ ilâhe illallah. Ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullah) dedi.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>En*dülüs*lü â*lim İbn-i Reyûlî</label>

İbn-i Reyûlî, küçük yaşta ilim öğrenmeye başladı. Temel din ve Arabî ilimleri babasından öğrendikten sonra, Endülüsün çeşitli şehirlerini ziyaret ederek, âlimlerin ilimlerinden istifâde etti. Daha sonra Tunus, Mısır ve Hicaz âlimlerinin derslerinde bulundu. Hac esnasında İslâm âleminin dörtbir tarafından gelen âlimler ile görüştü. Onlardan ilim öğrendi. Birçok kimseden hadîs-i şerîf işitti. Taliblerine ders verdi KIRAAT VE TEFSİRDE...Ebû Ömer Talmenkî ve babası Feth bin Muhammed hocalarının meşhûrlarındandı.
Allahü teâlânın dînini öğrenmek için çok çalışan Ebû Muhammed Ferecî, din bilgilerini öğrenmek için lüzumlu olan Arabî ilimleri çok iyi öğrendi. Kıraat ve tefsirde âlim oldu. Fıkıh ve hadîs-i şerîf ilminde söz sahibi idi. Âlimlerin ihtilâf ettikleri şeyleri çok iyi bilirdi. Haram ve şüphelilerden çok sakınır, mubahların birçoğunu da terk ederdi. Yalnız Allahü teâlânın rızâsını kazanmak için çalışır, insanlara nasihat ederek onları Cehennem ateşinden kurtarmaya gayret ederdi.
Tabakât-ül-müfessirîn sahibi Dâvûdî, İbn-i Reyûlînin hayatını anlatırken, Hadîste, tefsirde ve kıraatte bir benzeri daha yoktu demekte, Ebû Muhammed bin Sâid ise, İlim ve amelde, vera ve doğrulukta Selefi Sâlihînin (Eshâb-ı kiram, Tabiîn ve Tebe-i tabiîn) radıyallahü anhüm yolunda idi. Arabî ilimler, Kurân ilimleri, fıkıh usûlü ve fürûunda zamanının en önde gidenlerindendi. Belâgati çok yüksekti. Yazısı çok güzel, şiirleri eşsizdi demektedirler. Hadis âlimlerinin hayatını ve târihlerini yazan imâmı Zehebî de Hadîs ilminde âlim, imâmların ihtilâfında ârif idi. Tefsir ve kıraatte âlim, dinde sağlam, vera ve kıraat sahibi idi buyurmaktadır.

ÖLÜM ENSENDE İKEN!..
Vaktini, Allahü teâlânın dînini öğrenmek, öğretmek ve ibâdetle geçiren Ebû Muhammed İbni Reyûlî, pekçok talebe yetiştirdi. Birçok kitap yazdı. Yazmış olduğu eserlerden hadîs ilmine dâir Kitâb-ül-istiâb bilinen kitapları arasındadır.
İbn-i Reyûlî vefatından biraz önce söylediği şiirinde şöyle demektedir:
Ömür geçiyor, bütün hareketler, işler yazılıyor... Âhirette yaptıkların karşına çıkarılınca nereye kaçabileceksin?.. Ey zenginliği ve itibârı ile böbürlenen dünyâ düşkünü kimse! Sen o kadar şaşkınsın ki, kefenin hazırlanmış, ölüm ensende iken hâlâ gülmektesin!..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Muh*yiddîn*-i A*rabîye *dil u*za*tan Ho*ra*san*lı</label>

Muhyiddîn-i Arabî hazretleri 1165 (H.560) senesinde Endülüsteki Mürsiyye kasabasında doğdu. 1240 (H.638) senesinde Şamda vefât etti. Kabri Şamda olup sevenleri tarafından ziyâret edilmektedir...Muhyiddîn-i Arabî hazretleri, kendisinden nasîhat isteyen bir kimseye buyurdu ki: KENDİNE BİR REHBER BUL!
Ey nefsinin kurtuluşunu isteyen kimse! Her şeyden önce sana lâzım olan, sana kendi ayıp ve kusûrlarını gösterecek, seni nefsine itâattan kurtaracak bir üstâd, rehber, hoca lâzımdır. Şâyet böyle bir zâtı aramak için uzak memleketlere gideceksen, sana bâzı nasîhatlerde bulunayım... O zâtı bulduğun zaman, huzûrunda, yıkayıcının elindeki ölü gibi ol. Çünkü ölü, yıkayıcıya aslâ îtirâz etmez.
Sakın hatırına o zâta karşı îtirâz gelmesin. Sana emrettiği şeyi yap. Sana emrettiği şeyi iyice anla ve iyi öğrenmeden o işin peşinde koşma. Ona düşman olandan Allah için uzak dur. O düşman ile berâber olma. Arkadaşlık etme. Hocanı seveni sev ve ona yardımcı ol.
Edebi aslâ terk etme. Yolda giderken onun önünde yürüme. Devamlı ona bakma. Çünkü böyle yapmak, hayâyı azaltır, ona karşı hürmeti kalbten çıkarır. Ona olan sevgini, onun emirlerine uyup, yasak ettiklerinden sakınmak sûretiyle göster. O zâta yemek ve yiyecek takdîm ettiğin zaman, diğer lâzım olan şeyler ile berâber önüne bırak, kapının yanında edeble dur. Eğer sana seslenirse cevap ver. Yoksa yemeğini yiyinceye kadar bekle. Yemeğini yiyip sana sofrayı kaldırmanı söylediği zaman hemen kaldır. Sofrada bir şeyler kalıp, senin yemeni emrettiği zaman, îtiraz etmeden ye. Başkasına verme...

O ZALİM ADAM ÖLDÜ!
Horasanda zalim ve Allah adamlarını; bilhassa Muhyiddîn-i Arabî hazretlerine dil uzatan, ona ve onu sevenlere eziyet eden bir adam vardı. Çok eziyet görenler, Muhyiddîn-i Arabîye bunu şikâyet edip, tahammülümüz kalmadı dediler. O da; Bana şöyle şöyle bir bıçak getirin buyurdu. Bir kâğıdı insan şeklinde yapıp, bıçakla kesti ve; Ey cemâat, şu anda, Horasandaki o inatçı zalim adam öldü buyurdu.
Şikâyet edenlerden biri Horasana gitti. O evi buldu. Filân kimse, falan günde, falan saatte onu kesti dediler. Hâdise, hocalarının buyurduğu şekildeydi...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Sul*tan*la*ra bi*le *na*si*hat e*den zat</label>

Büyük velî Muhammed bin Semmâk, Sultanlara bile nasihat etmesiyle meşhurdu. Bir ara Kûfeden Bağdâta gelip Halîfe Hârûn Reşîde de nasîhatlerde bulundu. Ona; Ey müminlerin emîri! Senin Allahü teâlânın huzûrunda bir yerin vardır. Ancak ilâhî huzurda duruşun bittikten sonra Cennete veya Cehenneme gideceksin. Acaba senin yerin hangisi olacak? buyurdu. Hârûn Reşîd bu sözleri duyunca kendini tutamayıp ağlamaya başladı... SÖZLERİNE ÇOK DİKKAT ET!Söylenilen söze çok dikkat edilmesini herkese söylerdi ve Sen, duyduğunu başkalarına söyleyenden daha çok, gizler görünenden kork. Çünkü böyle kimseye, insanlar yalan yakıştıramazlar daha çok inanırlar. Sizden biriniz bâzan kendisine itimâd eden birine bir söz söyler, o da onu yayar, bu yüzden ülkeler harâb olur buyurarak gıybet edilmemesini ve az konuşmayı, sırrını hiç kimseye söylememeyi tavsiye ederdi.
Allahü teâlâ dünyâyı lezzetlerle ve âfetlerle doldurdu. Helâlleri güçlüklerle, haramları da mesûliyetlerle berâber kıldı. Yine; İnsanlar üç kısımdır: Birincileri, günahkârlar sınıfı olup, günahlarına tövbe edip bir daha günahlara dönmek istemeyenlerdir. Bunlar iyidir. Makbûldür. İkincileri, günah işlerler, sonra tekrar tekrar günah işlerler, sonra üzülürler, sonra yine günah işlerler, sonra da ağlarlar. Bunların kurtulması umulur. Fakat helâk da olabilirler. Üçüncüleri, günah işlerlerken pişman olmazlar, pişman olurlar üzülmezler ve yine günah işlerler ağlamazlar. Bunlar Cennet yolundan Cehennem yoluna sapmış olanlardır buyurdu.

İBRET ALDIĞIM İÇİN!..
Muhammed bin Semmâk şöyle anlatmıştır:
Bir gün bir mecliste insanlara vaaz ve nasihat ediyordum. Bir genç ayağa kalkıp bana Bugün öyle bir söz söyledin ki, böyle bir söz işitmemiştik dedi. Hangi söz? dedim. Âhiret sonsuzdur. Orada Cennetten ve Cehennemden başka gidecek yer yoktur. Cennete giremeyip Cehenneme atılma düşüncesi, Allahü teâlâdan korkanların kalblerini titretti, sözüdür dedi. Sonra o genci bir daha göremez oldum. Sorup araştırdığımda öğrendim ki, hastalanmış. Ziyaretine gittim. Nedir bu hâlin? dedim. İşte o sözü düşünmekten dolayı böyle oldum dedi. Daha sonra o gencin vefât ettiği haberini aldım. Vefâtından sonra rüyâmda gördüm. Hâlin nasıldır? dedim. Allahü teâlâ bana merhamet etti ve Cennetine dâhil etti dedi. Ne sebeple merhamete kavuştun? dedim. O sözden ibret aldığım için dedi..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Ba*bam*dan ba*na *çok borç kal*dı!..</label>

Eshab-ı Kiramın büyüklerinden olan Cabir bin Abdullah (radıyallahü anh) Hazrec kabilesindendir. Câbirin babası Abdullah, İkinci Akabe biatında Müslüman olmuş ve Haramoğulları nakipliğine tayin edilmişti. Müşrikler, Uhud Harbinde onu, burnunu ve kulaklarını keserek işkence ettikten sonra şehit ettiler. Cabir (radıyallahü anh) şöyle anlatır: RESULULLAHIN VERDİĞİ MÜJDE...Babam Uhudda şehit oldu. Kız kardeşlerim cenazeyi getirip Selemeoğulları kabristanına defnetmemi istediler. Yanımda birkaç adamla gittim. Resûl-i Ekreme durumu arz ettim. Buyurdu ki: (... Allaha yemin ederim ki; Abdullah arkadaşları ile birlikte defnedilecektir!) Resûl-i Ekremin bu sözü üzerine babamı Uhud şehitleri ile birlikte defnettik. (Buhârî, II, 584).
Resûlullah Efendimiz hazreti Câbire, (Sana bir müjde vereyim mi? Allahü teala babanı diriltti. Ve kendisine perdesiz doğrudan doğruya hitap etti. Halbuki şimdiye kadar hiçbir kimseye böyle hicabsız söylediği olmamıştır) buyurdu.
Câbir hazretlerine babasından bir hayli borç kalmıştı. Borçları ödeyemedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimize giderek, Ya Resûlallah! Babamdan bana çok borç kaldı. Alacaklılar da sıkıştırıyorlar. Bana Yardım ediniz de borcumun bir miktarını gelecek yıla ertelesinler dedi.
Resûlullah Efendimiz Hay hay, öğleye doğru size gelir, alacaklıları görürüm buyurdu.
Resûlullah Efendimiz hazreti Câbirin evine gitti. Bana Ebû Bekiri çağır buyurdu. Resûlullah Efendimiz ve yanındaki eshabı yemek yediler...

BANA VE KOCAMA DUA EDİNİZ
Yemekten sonra Resûlullah gitmek üzere ayağa kalkınca Câbirin zevcesi Ya Resûlallah, bana ve kocama dua ediniz diye yalvardı. Resûlullah Efendimiz de Cenâb-ı Hak seni ve kocanı mağfiretine nail etsin buyurdu.
Resûlullah Efendimiz daha sonra alacaklıları çağırmış ve onlardan Câbire mühlet vermelerini istemiş, onlar mühlet vermeyince hazreti Câbire hurmalarını ölçüp onlara vermesini buyurmuştur. O da, hurmalarıyla babasının borçlarını ödedikten sonra kendisine de bir miktar hurma kalmıştır. Bunu Resûlullaha aktarırken hanımına dönüp Ben sana Resûlullah Efendimizi rahatsız etmemeni tembih etmemiş miydim? deyince hanımı Resûl-i Ekrem Efendimiz benim evime gelir de, ben ondan dua etmesini nasıl istemem? demiştir.
Câbir hazretleri, Biz, Resûl-i Ekremin himmet ve imdadı ile o borçtan kurtulduk demiştir.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Şim*di cen*net e*vin*de*yim...</label>

Zünnûn-i Mısrî hazretleri Mısırın büyük evliyasındandır. Sohbetleri ile on binlerce kişi hidayete ermiştir. Mâlikî mezhebinin imâmı, Mâlik bin Enes hazretlerinin talebesidir... İHLAS NASIL BELLİ OLUR?
Bu büyük veliye bir gün, Kulun ihlâs sâhibi kimselerden olduğu nasıl belli olur? diye sordular. Buyurdu ki: Kendisini tam mânâsıyla ibâdete verip, insanların nazarında mertebe ve îtibârının silinmesini severek kabûl ettiği zaman...
Bir gün de, Bozulan kalbi düzeltmek için ne yapmak lâzımdır? diye sordular. Beş şey yapmalıdır: Helâl yemek, Kurân-ı kerîm okumak, sâlihlerle sohbet, gece ibâdet etmek, seher vaktinde ağlamak cevâbını verdi.
Mısırda Muhakked bin İsmâil isimli biri, çok güzel ve dillere destan evlere sâhipti. Bir gün yine güzel bir ev yaptırmış ve başka bir eksiklik var mı diye etrâfında dolaşıyordu. O sırada Zünnûn-i Mısrî hazretleri yanına geldi ve ona; Ey mağrur, bu kadar emeği, emânet olan bir dünyâ evine verdin. Ebedî evin olan Allahü teâlânın evine (îmâna) ne emek verdin? diye sordu. Sonra; Bu dünyâda kendin için nasıl olsa bir ev bulursun ve içinde oturursun. Fakat öbür dünyâda eğer şu dört hudut arasında kendine bir ev yapmazsan hâlin perişân olur. Maazallah Cehenneme gidersin. O dört huduttan ilki; dünyâdaki fazla malı ihtiyaç sâhiplerine vermek, ikincisi; Allahü teâlâdan korkmak, üçüncüsü; Allahü teâlâyı ve Onun sevdiklerini sevmek, dördüncüsü ise; bütün musîbetler karşısında sabretmektir. İşte bu dört hudut içindeki evi kendine al, o senin için yeterlidir. O hudutlar arasında yer alan ev, Cennet evidir. Altında bal ve süt akan ırmaklarla, içinde istediğin her nîmet ve yiyecek vardır dedi.

ALLAHÜ TEALA AFFETTİ...
Bunun üzerine o şahıs; Ey efendi, ben çok günah işledim, onlar için ne yapayım? dedi. Zünnûn-i Mısrî hazretleri; Allahü teâlâ dilerse bütün günahları affeder. Yeter ki sen cânu gönülden tövbe et deyince, adam ağlamaya başladı ve cânu gönülden tövbe etti. Bütün evlerini satıp, parasını fakirlere dağıttı ve o mübareğin talebesi oldu. Bir süre sonra da vefât etti.
Defnettiklerinin ertesi gününde, kabrin üzerinde bir kâğıt gördüler. Zünnûn-i Mısrî hazretlerinin söylediklerinin hepsi doğru çıktı. Cânu gönülden tövbe ettiğim için, daha önce işlediğim bütün günahlarımı Allahü teâlâ affetti. Şimdi altından ırmaklar geçen Cennet evindeyim yazıyordu
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri