Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Bü*yük mu*ta*sav*vıf Ebû Mu*ham*med Cerîrî</label>

Ebû Muhammed Cerîrî, evliyânın büyüklerindendir. 923 (H.311) senesinde vefât etti... Bu mübarek zat, Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinden ilim ve edeb öğrendi. Onun en önde gelen talebesi oldu. Fıkıh ilminde imâm ve müftî, edeb ilminde mükemmel bir zât olarak yetişti. Aynı zamanda büyük velî Sehl bin Abdullah Tüsterîden feyz aldı... MÜRŞİD-İ KÂMİL BİR ZATTI Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerine vefât edeceği zaman; Sizden sonra kimin sohbetlerine devâm edelim? diye sordular. Ebû Muhammed Cerîrîye gidin buyurdu. Tasavvufun üstün hâllerine vâkıf olmakta nihâyette olup, mürşid-i kâmil bir zâttı. Edebinin çokluğundan, yalnızken bile ayaklarını hiç uzatmaz; Allahü teâlâya karşı edebli olmak lâzımdır buyururdu.
Hikmet ehlindendi. Allahü teâlâ indinde her şeyin bir hakkı vardır. Allahü teâlânın yanında hakların en yücesi hikmetin hakkıdır. Kim hikmeti (faydalı ilim, fen, sanat, söz, nasîhat, din ilmi, mânevî ilim, Peygamber efendimizin sünneti) ehli olmayana bırakırsa, Allahü teâlâ ondan hikmetin hakkını ister buyururdu.
Âlim kimdir? diye sordular. O; Âhireti isteyen, dünyâdan, dünyevî meşgûliyetlerden yüz çevirendir buyurdu.
Nefis hakkında da; Nefsine aldanan, şehevî duygularına esir olur. Hevâî arzûlarının zindanına kapatılır ve o kulun kalbi faydalı işlerden zevk alamaz. Kurân-ı kerîmi her gün hatmetse bile, ilâhî kelâmı okumaktaki esas tadı bulamaz. Bunun çâresi, nefsin esâretinden kurtulmayı candan arzu etmektir buyurdu.
İhlâs hakkında da; İhlâs, âhiretteki nîmet ve azaplara yakînen inanmanın alâmetidir. İbâdetlerdeki riyâ, gösteriş de, âhiretteki nîmet ve azaplara inanmakta tereddüd olduğunun alâmetidir buyurdu.

BAŞKA ÇARE YOKTUR!..
Talebelerinden birisi anlatır:
Ebû Muhammed Cerîrînin vefâtı senesi, Karâmita sapıkları ile yapılan muhârebede ben de bulunuyordum. Savaş bittikten sonra, Müslümanların bulunduğu kâfilenin yanına döndüm. Yaralılar arasında Ebû Muhammed Cerîrîyi gördüm. Çok halsizdi. Yüz yirmi yaşlarındaydı. Ey efendim! Allahü teâlânın bu belâyı üzerimizden def etmesi için duâ etseniz dedim. Duâ, belâ gelmeden önce yapılır. Belâ geldikten sonra râzı olmaktan ve sabretmekten başka çâre yoktur buyurdu. 923 (H.311) senesinde vefât etti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
En*dülüs'ten Mı*sır'a... E*bül-Abbâs*-ı Mürsî</label>

Ebül-Abbâs-ı Mürsî hazretleri, on üçüncü yüzyılda Endülüste ve Mısırda yetişmiş olan büyük velîlerdendir. Mâlikî mezhebi fıkıh âlimidir. İsmi, Ahmed bin Ömer bin Muhammed, künyesi Ebül-Abbâstır. 1219 (H.616) senesinde Endülüsün Mürsiyye kasabasında doğdu. 1287 (H.686) senesinde Mısırın İskenderiye şehrinde vefât etti. Kabri, Humeyter denilen yerdedir... HOCASI VEFAT ETMEDEN... Ebül-Abbâs-ı Mürsî, Ebül-Hasan-ı Şâzilî hazretlerinin hizmet ve sohbet meclisinde bulundu. Onun huzûrunda bulunmakla tasavvuf yolunda ilerledi. Yüksek makam ve derecelere ulaşan Ebül-Abbâs-ı Mürsî, hocasının sağlığında talebe yetiştirmeye başladı...
Ebül-Hasan-ı Şâzilînin vefâtından sonra onun halîfesi oldu. Hocasının yolu olan Şâziliyye yolunu anlattı ve yayılmasına çalıştı. Birçok talebe yetiştirdi.
Ebül-Abbâs-ı Mürsî, sohbetlerinde hep; Hocam Ebül-Hasan-ı Şâzilî buyurdu ki. Hocam şöyle anlattı şeklinde söze başlar, hep hocasından nakiller yapardı. Bir gün biri; Hep hocanızdan nakil yapıyorsunuz. Hiç kendinizden bir şey söylemiyorsunuz. Kendinizden bir şey söylediğinizi hiç görmedik dedi. Bunun üzerine Ebül-Abbâs; Eğer istesem; Allahü teâlâ buyurdu ki... diyerek, nefesler adedince pekçok şey anlatırım. Eğer istesem; Resûlullah buyurdu ki... diyerek, nefesler adedince pekçok şey anlatırım. Eğer istesem; Ben diyorum ki... diyerek nefesler adedince, pekçok şey anlatırım. Yâni Allahü teâlânın izni ile ilmim o kadar genişledi. O kadar çok şey biliyorum, fakat bütün bunları öğrenmeme, bu dereceye yükselmeme vesîle, vâsıta olan mübârek hocama karşı edebe riâyet ederek, edepte noksanlık olmaması ve daha çok ihsânlara kavuşmak için, hep hocamdan naklederek konuşuyorum. Lâyık ve uygun olan da budur buyurdu.

HOCASI VEFAT ETMEDEN...
Bir defâsında, yanında talebelerinden beş kişi ile birlikte Kûs şehrine doğru yola çıktılar. Kendisine; Bu yolculuğunuzdan maksad nedir? diye suâl edildiğinde; Bunları defnetmektir buyurdu. Soranlar, bu sözden pek bir şey anlayamadılar. Nihâyet yola çıktılar. Gerçekten o yolculukta, yanında bulunan beş kişi de vefât etti. Ebül-Abbâs onları defnetti. İskenderiyeye döndü. Yola çıkacakları zaman kendisine sorulan suâle verdiği cevâbın hikmeti, anlaşılmış oldu...


]
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Şar*kın Hâ*fı*zı Ha*tîb-i Bağ*da*dî</label>

Hatîb-i Bağdadî, Şamda ve Bağdadda yetişen hadis âlimlerinin büyüklerindendir. 392 (m. 1002) senesinde Bağdadda doğdu. Babası Ebül-Hasen Ali, ilim sahibi ve Bağdadın Derzâ-cân köyünün hatibi olup, cuma günleri camide hutbe okur, namaz kıldırırdı. Oğlunu daha on iki yaşında iken, Kurân-ı kerîmi öğrenmesi, ezberlemesi için, büyük âlim Kettânîye teslim etti... KURÂN-I KERÎMİ BİR GÜNDE OKURDU!..
Hatîb-i Bağdadî, Çok âlimden ilim öğrendi. Fıkıh ilmini, Mehâmilîden ve Kadı Ebû Tayyîbden aldı. Hadîs ilminde çok bilgi sahibi oldu. Bu ilmin bütün kollarında mütehassıs oldu. Çok kıymetli kitaplar yazdı. Ona Şarkın Hâfızı denilirdi. İstiâb kitabının sahibi Ebû Ömer Yûsuf bin Abdilberr için de Garbın Hâfızı deniyordu...
Kurân-ı kerîmin tamâmını bir gün ve gecede okurdu. Zühd ve vera sahibiydi. Hattat olup, çok güzel yazı yazardı.
Bağdaddan çıkıp Şama gidince, valinin, müezzine ezan okurken Hayye ales-salâh yerine, Hayye alâ hayr-il-amel diyeceksin diye emir vermesini, Hatîb-i Bağdadî beğenmemişti. Böyle denilmesini söylemesi için kendisini sıkıştırdılar, öldürmekle tehdit ettiler. Fakat muvaffak olamadılar. Ezanın aslı gibi okunmasında ısrar etti.
Bağdadda, Besâsirînin isyan edip muvaffak olmasından sonra, kendisine bağlılığı ve hürmeti çok olan vezîr İbn-i Mesleme vazifeden alınınca, Şama gitti. Rafızî itikâdındaki Fatımî devleti Şamı eline geçirmişti. O, Şamın merkezindeki Dımeşk Câmiinin doğu tarafındaki minarede ikâmet etmeye başladı. Sesi gür ve yüksek olduğu için, caminin her tarafından işitilirdi...

ÖMRÜ İLİM YAYMAKLA GEÇTİ...
Bir gün, insanlara Hazreti Abbâsın fazîletlerini anlatıyordu. Bunu gören Fatımî râfizîleri, ona hücum edip öldürmek istediler. Orada bulunan Şerif Zeynebînin yardımıyla kurtuldu. Akbakînin evine yerleşti. Sonra Şam eyâletinin sahil şehri olan Sûra gitti. Bir müddet orada kaldı. Ebû Abdullah-i Sûrîden çok ilim aldı. Kitaplarını orada yazmaya başladı. Sonra Bağdada döndü. Bağdadlılar onu iyi karşıladılar, ilminin çokluğu sebebiyle ona çok saygı gösterdiler. 463 (m. 1071) senesi Zilhicce ayının yedinci günü vefât edinceye kadar, ilim yaymakla meşgul oldu. Cenazesini taşıyanlar arasında, hocası Ebû İshâk da vardı. Evliyânın büyüklerinden Bişr-i Hafinin yanına defnolundu.


]
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
O*nun e*ce*li *gel*miş*tir!..</label>

Mûsâ Kâzım hazretleri evliyânın büyüklerinden ve Oniki İmâmın yedincisidir. Cafer-i Sâdıkın oğlu, İmâm-ı Ali Rızânın babasıdır. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin torunu olup, hazret-i Ali ile hazret-i Fâtımanın evlâtlarındandır. Hazret-i Hüseyinin çocuklarından olduğu için Seyyiddir. ONU YALNIZ BIRAKMA!..Mûsâ Kâzım hazretleri yüksek bir âlim ve büyük bir evliyâdır. Din bilgilerinde ictihâd derecesine yükselmişti. Her ilimde imâm, üstâd, büyük bir rehberdi...
İnce marifetleri bildiren sözleri, nükte ve latifeleri çok meşhûrdur. Hikmetli sözlerinden biri şöyledir:
Arkadaşlık ettiğin biri, önceleri hâli hâline uyar, sonraları kalbine sıkıntı verirse, hemen kendine bak! Kendi eğriliğini anlarsan, hemen tövbe et. Doğru olduğunu anlarsan, bilesin ki, o arkadaşın yoldan sapmıştır. Bu durumda dur, biraz düşün. Hemen ondan ayrılma! Onu yalnız başına bırakma. Cenâb-ı Hak tarafından bir düzelme gelinceye kadar bekle.
İshâk bin Ammâr şöyle anlatıyor: Mûsâ Kâzım hazretleri hapse atılmıştı. İmâm-ı azam Ebû Hanîfe hazretlerinin iki talebesi olan Ebû Yûsuf ile Muhammed Şeybânî ziyâretine gitmişlerdi. Maksatlarından biri de ilmi hakkında bilgi sahibi olmaktı. Tam o sırada hapishânenin nöbetçisi yanına geldi ve;
-Ey mübârek efendim, bugünkü nöbetim bitti. Yarın dönüşümde, bir ihtiyâcınız varsa, getireyim, dedi.
Mûsâ Kâzım hazretleri, Bir ihtiyâcım yoktur dediler. Sonra, Ebû Yûsuf ile Muhammed Şeybânîye dönerek;
-Ben bu adama hayret ediyorum! Yarın döneceğini zan ediyor ve ihtiyâçlarımı soruyor. Halbuki Onun eceli gelmiştir ve yarın buraya dönemeyecektir, buyurdular.

BÂTINÎ İLİMDEN HABER VERİYOR!
İmâm-ı azam hazretlerinin iki talebesi de, Mûsâ Kâzım hazretlerinin böyle söylemesine hayret ettiler ve; Biz, bu zâtın zâhiri ilimlerdeki durumunu öğrenmek istedik. Bu ise, bâtınî ilimden bize haber veriyor. Bunun bu sözünü deneyelim diyerek kalkıp gittiler. Adamın evine yakın bir yere nöbetçi koydular ve ona, Bu evde bir şey gördüğün zaman, gelip bize haber ver! dediler. Gece yarısında evde bir ağlama sesi yükselmeye başladı. Nöbetçi gelip hemen haber verdi. İmâm-ı Ebû Yûsuf ile Muhammed Şeybânî geldiği zaman adamın öldüğünü gördüler. O büyük zata karşı sevgileri daha da arttı.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
dıl-*kudât İbn-i Hâ*restânî</label>

Asıl adı Abdüssamed olan İbn-i Hârestânînin babası, Hârestâdan Şama gelip, Bâb-ı Tûmâdaki evine yerleşmiş ve Mescid-i Zeynebîde imâmlık yapmıştı. Şamda, Irakta, İsfehanda ve Horasanda birçok âlimden ilim tahsil etti. Bu âlimlerden birçoğu kendisine icâzet verdiler. Şamda Kâdıl-kudât (Temyiz mahkemesi reîsi) olarak görev yaptı... BEYT-ÜL-MALDA HAKKIM VAR!
İbn-i Hârestânî, yüksek ilim sâhibi bir âlim ve adâletten ayrılmayan bir kadı (hâkim) idi. Vefât edinceye kadar, câmide cemâatle namaz kılmayı hiç terk etmedi. 614 (m. 1217) senesi Zilhicce ayında Şamda 95 yaşında vefât etti. Cebel-i Kâsyûna defnedildi...
Bir kadın, Kâdı İbn-i Hârestânîye müracaat ederek, beyt-ül-mâlda bir hakkı bulunduğunu ve bu hakkını da isbât etmiş olduğunu bildirdi. Hakkının, beyt-ül-mâldan alınıp kendisine teslim edilmesi için, Cemâleddîn-i Mısrîyi vekîl tayin etmişti. Kâdı, vekîl tarafından bu hakkın kadına hemen teslim edilmesini istedi. Vekîl, vaktin darlığı sebebiyle özür beyân ederek; Güneş batmak üzeredir. Yarın ona teslim ederim dedi. Kâdı da dedi ki: Belki bu gece ben ölürüm ve kadıncağızın hakkı da böylece zayi olur. Zâten hanım, iddiasında, kendi hakkının daha önceki vekîlleri tarafından el konulup alındığını da ileri sürüyordu. Bu hakkın, kadına âit olduğu mahkeme hükmü ile sabit olmuştu. Kâdı, vekîle; kadının hakkının teslim edilmesini ve ayrıca hakkın zayi olması hâlinde, o kadın hakkında şâhidlik yapmasını vekîle emretti. Vekîl, akşamın girmesi sebebiyle mühlet istedi. Daha onlar medresede iken, kandiller yanmaya başlamıştı. Kâdı dedi ki:

BU GECE ÖLEBİLİRİM!
Ey Vekîl! Belki, ben bu gece ölebilirim. Sen de sağ kalabilirsin. Olabilir ki, sen de o kadının hakkına göz dikerek, hâkimin yanında ondan bir delîl isteyip, malın kendine âit olduğunu ileri sürebilirsin. Hâlbuki bu hakkın delîli, benim yanımda sabit olmuştur. Kadının hakkı alınıp, kendisine teslim edilinceye kadar işin üzerinde durdu. Sanki kendisi, kadının vekîli idi. Bu sırada kadı ayağa kalktı. Seccadesini omuzuna alıp, âdeti üzere Maksûre-i Hızırda namazını kılmak için câmiye doğru yürüdü. Onun câmiye gelişi, akşam ezânına denk gelmişti. Kâdı İbn-i Hârestânî namazını cemâatle kılıp evine geldi ve buyurduğu gibi o gece vefat etti.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Şa*fiî fıkıh â*li*mi E*bül-Abbâs*-ı Vâ*sıtî</label>

Şafiî mezhebi fıkıh âlimlerinden ve evliyânın büyüklerindendir. 1218 (h.614) senesi Zilkade ayında Vâsıt şehrinde doğdu. 1295 (h.694) senesinde Zilhicce ayının başlarında vefât etti...Ebül-Abbâs-ı Vâsıtî hazretleri daha çok küçük denecek yaşta ilim tahsiline başladı. Babasından Kurân-ı kerîm okumasını öğrendi. İLİM İÇİN YOLLARA DÜŞTÜ...
İlim öğrenmek için çok seyahatler yaptı. Vâsıt, Bağdad, İsfehan, Dımeşk (Şam) ve başka yerlerde meşhûr âlimlerin sohbetlerinde bulundu. Mekke ve Medinede uzun zaman kaldı. Çeşitli yerlerde bulundu. Şama geldiğinde, ilim öğrenmek isteyenler, hattâ ilim sâhibi âlimler bile sohbetine koştu. Zâhiriyye, Nâsıriyye ve Necibiyye medreselerinde ders verdi. Şamın en büyük ve en meşhûr câmisi olan Emeviyye Câmiinde hatîblik yaptı. Bir zaman sonra oradan ayrılarak Şam kâfilesi ile birlikte hacca gitti. Kitapları pek fazla olduğundan, yanında götüremedi ve birine emânet etti. Haccını yaptıktan sonra Irak kâfilesi ile, Iraka doğum yeri olan Vâsıta döndü. Vefât edinceye kadar orada kaldı... Vâsıta geldiğinde kendisine dediler ki: Önceleri Mekke ve Medinede bulunuyordunuz. Sonra Şama geldiniz. Daha sonra hacca gittiniz. Hacdan sonra da Vâsıta geldiniz. O mukaddes yerleri nasıl terk ettiniz? Bunlara şöyle cevap verdi: Rüyâmda Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimizi gördüm. Bana (Vâsıta git! Orada vefât edersin ve babanın yanına defnolunursun) buyurdu.
Ebül-Abbâs-ı Vâsıtî hazretlerinin kıymetli nasihatleri vardır. Buyurdu ki:
Tevekkül, bir şeyin olması ile, olmaması arasında fark gözetmemektir.
Dünya ve ahirette iyilik, sabır ile ele geçer.
Fütüvvet, nefsini aşağı tutup, Müslümanlara hürmeti büyük bilmektir.
Kendine lâzım olan ilimleri öğrenmeli ve bu ilimlerle amel etmeyi de ihmal etmemelidir.
Sâlihlerle sohbette beraber olup, onlarla sohbet ediniz. Onlar, dünyâ hazineleridir. Onlarla beraber olmak, ebedî saâdetin anahtarıdır.

SEFERE ÇIKMAK İSTİYORUZ...
Bu mübarek zat bir gün talebelerini toplayıp; Haklarınızı helâl ediniz! Sefere çıkmak istiyoruz dedi. Talebeler hayret edip, başlarını önlerine eğdiler. Bunun üzerine buyurdu ki: Salı günü Şîrâza gitmek üzere yola çıkmak istiyorum. Ama zannediyorum ki, o gün Şîrâza değil âhiret yolculuğu var... Hakîkaten de dediği gün vefât etti.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Mol*la Câmînin Ehl*-i beyt sev*gi*si</label>

Mevlânâ Abdurrahmân Câmî hazretleri Hiratta yetişen âlim ve büyük velîlerdendir. 1414 (H.817) de İranın Câm kasabasında doğdu. İmâm-ı Muhammed Şeybânî hazretlerinin neslindendir. Hikmetli sözleri çoktur. Buyurdu ki: SEVEN O KİMSEDİR Kİ...Seven o kimselerdir ki, sevgilisinden ne kadar düşmanlık görse, yine dostluğunu artırır. Sevgilisinden başına binlerce sitem taşı gelse, onlar ancak aşk binâsını sağlamlaştırır.
İlim, sana zarûri oldukça kazanmaya çalış, sana gerekli olmayan bilgileri elde etmeye uğraşma, zarûri bilgiyi kazandıktan sonra da, onunla amel etmekten başka bir şey isteme.
Her kime şu beş saâdet verilmiş ise, tatlı yaşayışın dizgini onun eline bırakılmıştır: 1- Vücud sağlığı, 2- Güven, 3- Rızık genişliği, 4- Şefkatli ve vefâlı arkadaş, 5- Ferâgat duygusu.
Üç zümreye, üç şey çirkin düşer: Pâdişâhlara sertlik, âlimlere mal sevdâsı, zenginlere cimrilik.
Molla Câmî, Ehl-i Beyte ve Eshâb-ı kirâma âşık idi. Onlara kötü gözle bakanlara, uygun olmayan sözler sarf edenlere derhâl cevaplarını verir ve sustururdu. Bu sebeple Eshâb-ı kirâm düşmanlarıyla hiç uyuşamadı ve onların dâimâ tenkidlerine mâruz kaldı. Silsilet-üz-Zeheb ismindeki kitabında, İtikâdnâme başlığı ile Ehl-i sünnet îtikâdını, otuz bahiste ve çok güzel bir üslûp ile anlattı.

BİR ESHÂB-I KİRÂM DÜŞMANI!
Bu mübarek zatı çok sevenlerden biri anlattı:
Eshâb-ı kirâm düşmanlarından biri, Mevlânâ Câmî ile münâzara etti. Eshâb-ı kirâm aleyhinde kelimeler sarf etti. Buna Mevlânâ Câmî öyle güzel cevaplar verdi ki, o Eshâb-ı kirâm düşmanı, konuşacak tek kelime bulamayıp sustu. Fakat Mevlânâ hazretlerine buğz etmeye, ona gizliden gizliye düşmanlığa başladı. Biz bu adamın en kısa zamanda bir belâya uğrayacağını ve Eshâb-ı kirâm efendilerimize dil uzatmanın cezâsını ânında çekeceğine inanıyor ve bekliyorduk. O, biraz ötede duran atının yanına gidip, yemini yiyip yemediğini kontrol etmek için, elini başındaki torbanın içine soktu. At, birden sâhibinin şehâdet parmağını ısırıp kopardı. Bağırmaya, feryâd ve figâna başladı. Herkes ne oluyor ne var diye etrâfına toplandı. Biraz sonra yere yıkıldı ve büyük bir ızdırap içinde kıvranarak öldü. Doğrusu, cezânın bu kadar kısa bir zaman içinde verileceğini tahmin etmiyorduk.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Re*su*lul*lah â*şık*la*rı *dar*da kal*maz*lar!..</label>

İslâm âlimlerinden İmam-ı Muhammed Mûsâ bin Numân Merâkîşî Mâlikî 683te [m. 1284] vefât etti. (Misbâh-uz-zulâm Fil-müstegîsin bi-hayr-il-enâm) adındaki kitabında, Resûlullahı vesîle ederek murâdlarına kavuşanları yazmaktadır. Bunlardan biri de Muhammed bin Münkedirdir. Muhammed diyor ki: EMANET BIRAKILAN ALTINLAR...Bir adam, babama seksen altın bırakıp cihâda gitmişti. Bunları sakla! Çok muhtaç olana da yardım edebilirsin demişti. Medînede kıtlık oldu. Babam, altınların hepsini açlıktan bunalanlara dağıttı. Altınların sahibi gelip istedi. Babam, bir gece sonra gel dedi. Hücre-i saadete gidip, sabaha kadar Resûlullaha yalvardı. Gece yarısı, bir adam gelip, Uzat elini! demiş, bir kese altın verip, sonra hiç görünmemiştir. Babam altınları sayıp, seksen adet olduğunu görünce, sevinerek hemen sahibine vermişti...
Ebül-Hayr Akta, Medînede beş gün aç kalmıştı. Hücre-i saadetin yanına gelip, Resûlullaha selâm verdi. Aç olduğunu bildirdi. Bir yana çekilip uyudu. Rüyâda, Resûlullahın geldiğini gördü. Sağında Ebû Bekr-i Sıddîk, solunda Ömer Fârûk ve önünde Aliyy-ül Mürtezâ vardı. Hazreti Ali gelip, Yâ Ebel Hayr! Kalk, ne yatıyorsun? Resûlullah geliyor dedi. Hemen kalktı. Resûlullah gelip, büyük bir ekmek verdi. Ebül-Hayr diyor ki: Çok aç olduğum için hemen yemeye başladım. Yarısı bitince uyandım. Kalan yarısını elimde buldum.
Ahmed bin Muhammed Sofî diyor ki: Hicâz çöllerinde hiçbir şeyim kalmadı. Medîneye geldim. Hücre-i saadet yanında Resûlullaha selâm verdim. Bir yana oturup uyudum. Resûlullah görünüp, Ahmed geldin mi? Avucunu aç! buyurdu. Avucumu altınla doldurdu. Uyandım. Ellerim altın dolu idi...

EDEBE UYGUN GÖRÜNMESE DE!..
Resûlullahın âşıklarından sadır olan sözler, edebe uygun görünmese de, bunlara bir şey dememelidir...
Âşıklardan biri, Kabr-i saadetin yanında, her sabah ezan okur, namaz uykudan daha iyidir derdi. Mescid-i Nebî hizmetçilerinden birisi, Resûlullahın huzurunda terbiyesizlik yapıyorsun! diyerek, bunu dövdü. Bu da, Yâ Resûlallah! Yüksek huzurunuzda adam dövmek, söğmek, edebsizlik sayılmaz mı? dedi. Biraz sonra döven kimsenin felç olduğu, eli ayağı tutmadığı görüldü. Üç gün sonra da öldü. Bunu, hâfız Ebül-Kâsım kitabında yazmaktadır. Sâbit bin Ahmed Bağdâdî de bunu gördü demektedir
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ebû Bekr*-i Şiblînin *son ne*fes kor*ku*su!</label>

Ebû Bekr-i Şiblî evliyanın büyüklerindendir. 247 (m. 861) senesinde Samarrada doğdu. Bağdâda gelip, buraya yerleşti. Cüneyd-i Bağdadînin talebesidir. Aynı zamanda Mâlikî mezhebinin fıkıh âlimlerindendir. Zamanının bir tanesi olan Ebû Bekr-i Şiblî 334 (m. 945) senesinin Zilhicce ayında vefât etti.Kıymetli nasihatleri vardır. Buyurdu ki: DÜNYA VE ÂHİRET SERMAYESİ
Dünyadaki sermâyenize çok dikkat edin ve bilin ki ahiretteki sermâyeniz de bu olacaktır.
Zühd; kalbi mal yerine, onu yaratanına döndürmektir.
Kim Allahü teâlâyı bilirse, gam ve keder içinde olmaz.
Eshâb-ı kirama hürmet etmeyen kimse, Muhammed aleyhisselâma îmân etmiş olmaz.
Şükür, nimeti değil, nimeti vereni görmektir.
Sevgi; zevkte şaşkınlık, saygıda ise hayranlıktır.
Allahü teâlâ, Dâvûd aleyhisselâma vahiy gönderdi ve Ey Dâvûd! Zikrim zikredenlerin, Cennetim ibadet edenlerin, kâfi olmaklığım tevekkül edenlerin, nimetimin çoğalması şükür edenlerin, rahmetim iyi işler yapanların, ünsiyetim müştakların ve ben, muhiblerime mahsûsum buyurdu.
Afiyet; dînin bidatten, amelin afetten, nefsin şehvetten, kalbin kuruntudan kurtulması demektir.
Muhabbet davasında bulunup da başkası ile meşgûl olan, dost ile alay etmiş olur! Muhabbet makamında iş oraya varır ki, kendinden bile haberi az olur ve Hak ile bekâya kavuşur. Zîrâ, Ondan başkasının muhabbeti kalbde olursa, tevhîd ve muhabbet sırrı gönül tahtasına yazılmaz.
Hürriyet, kalbin hür olmasından başka bir şey değildir.

CENNETLİK VE CEHENNEMLİK!..
Cehennemlik olmanın alameti; Allahü teâlânın rızâsı için bir fakîre bir parça ekmek vermemek. Fakat nefsin isteklerini tatmin etmek için, bir ziyâfete yüz altın harcamaktır. Cennetlik olmanın alâmeti ise bunun tam tersidir.
Tasavvuf; tam olarak beş duyu organını günahlardan korumak, her nefes veriş ve alışında günah işlememeye dikkat etmektir.
Bir gün, Ebû Bekr-i Şiblî devamlı Allah, Allah! diyordu. O sırada bir genç Niçin Lâ ilâhe illallah demiyorsun? diye sordu. Bunun üzerine Şiblî hazretleri derin bir ah çekerek, (Lâ ilahe) der de (illallah) diyemeden vefât ederim diye korkuyorum dedi. Bu sözler gence çok tesir etti ve orada bir ah çekerek vefât etti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Şe*hid â*lim Ka*dı Ebû Yalâ</label>

Kadı Ebû Yalâ hazretleri, kıraat, kelâm, hadîs, târih ve Hanbelî mezhebi fıkıh âlimidir. 1059 (h. 451) yılında doğdu 1131 (h. 526) yılında Bağdaddaki evinde şehîd edildi... Ebû Yalâ, fıkıh bilgilerinde zamanın önde gelen âlimlerinden oldu. Hanbelî mezhebi fıkıh bilgilerinde arif idi. Fetva makamına yükseldi. Üstün zekâsı ve engin bilgisi ile insanların meselelerini kısa zamanda hallederdi. Ehl-i sünnet ve cemâat yolunun müdâfaasında çok gayretliydi. Bu hususta pekçok kitap yazdı...
Güzel ahlâkı yüksek ilmi, hafızasının üstünlüğü ve zekâsının keskinliği, insanların meselelerini kolayca çözümlemesi ile Müslümanların sevgisini kazandı. Onlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını öğretti. Ehli sünnet itikâdına ters olan fikir sahiplerine güzel cevaplar vererek susturdu. PİŞMANLIK TÖVBEDİR
Çok cömertti. Dünyâya kıymet vermezdi. Eldeki malı Allahü teâlâ rızâsına uygun harcamadıktan sonra insana zararından başka bir şeyi olmayacağını söylerdi. Haram ve şüphelileri terk eder, mubahları da zaruret miktarı kullanırdı. Vaktini Allahü teâlânın dînine hizmet ile kıymetlendirirdi.
Kadı Ebû Yalânın Tabakât-ı Hanâbile adlı eserinde rivayet ettiği hadîs-i şeriflerde buyuruldu ki:
Nasr (yardım) sabır ile, ferahlık keder ile beraberdir. Güçlükle beraber kolaylık vardır.
Allahü teâlâ, bir kavim hakkında şer murâd edince, onların arasına cedel (kavga-niza) atar, onları amelden alıkor.
Allahü teâlâ buyuruyor ki: Ey Âdemoğlu! Şirk koşmadan yer dolusu günahla bana kavuşursan, seni yer dolusu mağfiretle karşılarım.
Pişmanlık tövbedir.
Îmânın en sağlam kulpu, Allah için sevmek, Allah için buğz etmektir.
Müminler, tek bir vücûd gibidir.
Hüküm verme işini üzerine alan kimse, bıçaksız kesilmiş demektir.

EŞYALARINI YAĞMALADILAR!..
Bu mübarek zat, çalıştığı odaya kimseyi almazdı. Evine gelip giden hizmetçiler, o odada para sakladığını zannettiler. 1131 (h.526) yılı Aşure Günü gecesi evine girdiler. O odanın anahtarını istediler. Kadı Ebû Yalâ onlara Orada sizi ilgilendirecek bir şey yok. Sadece kıymetli kitaplar ve çalışma notlarım var. Onlar da sizin işinize yaramaz. Fakat sizin niyetiniz iyi değil. Eğer beni öldürürseniz, Rabbimin indinde derecem yüksek olur buyurdu. Fakat buna rağmen kendisini şehîd ettiler ve eşyalarını da yağmaladılar...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Ay*rı düş*müş *bir garî*bim...</label>

Emîr-ül müminîn hazreti Alî radıyallahü teâlâ anh âhirete sefer etti ve Hasan ve Hüseyin radıyallahü teâlâ anhümâ hazretleri merkad-ı şerîfine [mezârına] defnettiler... Geri dönerken, yolda bir fakîre rast geldiler. Hazîn ses ile figân ediyordu. Hâlini sorduklarında, cevâb verdi ki: ONA NE OLDU?..Ey azîzler! Ayrı düşmüş bir garîbim. Mihnetim çok. Gamımı paylaşacak kimse yok! Onlar da dedi ki:
Ya bu âna kadar gamını kim ile paylaşırdın? Dedi ki:
Bir seneden beri, her gün bu şehirden bir kimse gelip, benim ile ünsiyet eder, ilgilenirdi. Bütün ihtiyâçlarımı temîn edip, giderdi...
İsmi nedir diye sordular:
İsmini bilmiyorum. Kendisine sordum, cevâb vermedi ve benim merhametim Hak içindir, dünyâ şöhreti için değildir dedi. Sûreti [yüzü] ve heyeti [vücûdu] nasıldı? dediler. Dedi ki:
Ben âmâyım. Ammâ, bu kadar bilirim ki, iki gündür yanıma uğrayıp, ahvâlimi sormuyor. Dediler ki:
Davranışları nasıldı? Dedi ki:
Meşgûliyyeti tesbîh ve tehlîl ile idi. Hattâ, tesbîh ve tehlîline meleklerden cevâb işittim. Belki, kapı ve duvârların tazîm etdiğini de hissederdim. (Miskîn miskîn ile garîb garîb ile oturur) buyururdu... Hasen ve Hüseyn radıyallahü teâlâ anhümâ bu haberden giryân olup, dediler ki:
Ey dervîş! Bu söylediğin nişânlar, Alî bin Ebî Tâlibin nişânlarıdır. Dedi ki:
Ey mahdûmlar [oğullar]. Ona ne oldu? Dediler ki:
Bir bedbaht onu şehîd etti. Biz onun kabrinden geliriz... Dervîş bu haberden çok muzdarib olup [üzülüp], figâna başladı. Dedi ki:

KATRE DERYAYA KAVUŞTU...
Ey şehzâdeler! Büyük ceddiniz hürmeti için olsun, beni o serverin mezârı yanına götürün! Hasan ve Hüseyin radıyallahü teâlâ anhümâ merhamet edip, bir elini hazret-i Hasan ve bir elini hazret-i Hüseyin tutup, emîr-ül müminîn Alînin radıyallahü teâlâ anh kabr-i şerîfine götürdüler... O dervîş, kabir üzerine düşüp, dedi ki:
Ey Allahım! Bu kabir sâhibinin hürmeti için, ben fakîri, hor ve zelîl, kimsesiz bırakma. Bu dertlerime ortak olana kavuştur!.. Duâsı, Allahü teâlânın kazâ hükmüne uygun olup, o ân rûhunu teslîm etti. Beyt: Katre [damla] deryâya [denize] kavuştu/Zerre hurşîde [güneşe] intikâl etti [kavuştu]...
Hazreti Hasan ve Hüseyin o dervîşin techîz ve tekfînini yapıp, namâzını kılıp, o mevkide defnettiler...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Fıkıh ve kırâat â*li*mi Ab*dul*lah Harrânî</label>

Büyük âlim Abdullah Harrânî, ömrü boyunca ilim tahsil etti. Fıkıh âlimi İbn-i Hamdân onun hakkında; Abdullah Harrânîden çok ilim öğrendim ve hadîs-i şerîf dinledim. O dînine çok bağlı ve onu korumak için gayretli, kırâat ilminde ve diğer ilimlerde bir tâne idi. Kırâat ilmi hakkında eserleri vardır. Abdullah Harrânî Harranda kadılık yaptı. Orada kırâat ve hadîs ilmini öğretti. Bu gayreti üzere vefât etti demektedir.. DUALAR ÖLÜLERİMİZE ULAŞIR MI?Kitabında yer alan Hadis-i şeriflerden bazıları:
Enes bin Mâlik (radıyallahü anh) şöyle rivayet etti: Resûlullaha (sallallahü aleyhi ve sellem) sordum. Anam-babam sana feda olsun yâ Resûlallah, biz ölülerimize duâ ediyoruz, onlar için sadaka veriyoruz, onların yerine hac yapıyoruz. Bu onlara ulaşır mı? dedim. Buyurdu ki: Şüphesiz ki o, onlara ulaşır. Sizden birinize hediye verildiğinde sevindiğiniz gibi sevinirler.
Ebû Hüreyrenin (radıyallahü anh) rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: Kişinin derecesi, Cennette bir derece yükseltilir. O da, yâ Rabbî bu ne sebeble verildi der. Oğlunun senin için istiğfar etmesi sebebiyledir denilir.
Şüphesiz ki meyyit (ölü), kabrini ziyaret edeni tanır. Kabri başında durduğu müddetçe onunla ünsiyet (dostluk) eder.
Ukbe bin Âmir hazretlerinin rivayet ettiği bir hadîs-i şerifte de; Sadaka, sahibinin kabir ateşini söndürür buyuruldu.
Kim annesinin ve babasının veya ikisinden birinin kabrini ziyaret eder de, kabirleri başında Yâsîn sûresini okursa, Allahü teâlâ her harfi için, okuyan kimseyi yetmiş defa mağfiret eder.
Dünyâda iken tanıdığı kimsenin kabrini ziyaret edeni, kabirde yatan tanır ve (selâmına) cevap verir.

SON NEFESİNİ VERİRKEN BİLE...
Ömrü insanlara ilim ve hadis-i şerif öğretmekle geçen Abdullah Harrânî hazretleri vefatı sırasında şu hadis-i şerifi okuyordu:
Allahü teâlânın bazı hâs kulları vardır ki, onlara Cennetinde yüksek makamlar verir. Onlar, insanların en akıllılarıdır. Onlar, Allahü teâlânın razı olduğu şeylere koşuşurlar. Dünyânın fuzûli işlerine ve dünyâ malına ve onun çeşit çeşit nimetlerine rağbet etmezler. Bunlar, onlar için kıymetsizdir. Onlar, az olana sabrederler. Uzun bir rahata kavuşurlar.
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri