Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Kerîmüddîn Bâbâ Hasen Ebdâlî</label>

Kerîmüddîn Bâbâ Hasen Ebdâlî, Hindistan evliyâsının en büyüklerindendir. Kabil ile Lâhor arasında, Keşmire ayrılan yol üzerinde bulunan, Bâbâ Hasen Ebdâl kasabasına yakın Osman-pûr beldesindendir. 1050 (m. 1640) senesi Muharrem ayında vefât etti.. KISA ZAMANDA İCAZET ALDIİmâm-ı Rabbânî hazretlerinin feyz ve himmetleri o kadar çok ve kuvvetli idi ki, daha sohbet olmadan, sâdece huzûrunda bulunmakla Kerîmüddînin hâli değişti, inâyetlere kavuştu. Misline rastlanamayan bereketli nazarlar (bakışlar) altında, kısa zamanda çok ilerledi. Hazret-i İmâm icâzet verdi. Memleketine dönen Kerîmüddîn Bâbâ Hasen, vazîfeye başladı. O memleketin halkından çok kimseler onun sayesinde bu şerefli yolun hakîkatine kavuştular...
Menkıbe ve kerâmetleri çoktur...
Kerîmüddînin talebelerinden biri hasta idi. Durumunu bildirdiler. Bunun üzerine Kerîmüddîn geldi ve o hasta talebenin yanında başka bir yatakta yattı. Allahü teâlâya yalvardı. Rüyâsında o talebesinin yaşayıp yaşamayacağını göstermesini diledi. Uykuya vardı ve rüyâsında siyahlar giyinmiş düşman askerleri ile kendi talebelerinin muharebe ettiklerini, bu hasta olan talebenin diğer askerlerden önde at koşturduğunu, kahramanca çarpışarak düşmana çok zayiat verdirdiğini, yaralanıp attan düştüğünü ve atının onu bırakıp kalabalığa karıştığını gördü...

İNKÂRCILAR TALEBESİ OLDU
Uykudan uyandığında o talebesinin vefâtının yaklaştığını haber verip, esbâbına techiz, tekfin ve defin için hazırlık yapılmasını söyledi. O talebenin hastalığı ise ölüm şiddetinde görünmüyordu. Orada bulunan talebelerin hepsi hayret ettiler. Bundan az bir zaman geçtikten sonra, hastanın durumu ağırlaştı. Nefesi sıklaştı. Bu sırada orada bulunan ve tasavvuf ehlinin hâlini inkâr eden bazı kimseler kendi kendilerine; Hocalığın ve talebeliğin şu anda (ölüm ânında) ne işe yaradığını görelim dediler. Onların bu düşüncelerini kalb yolu ile anlayan Kerîmüddîn hazretleri, açıktan; Ey Allahım! Vefât etmek üzere olan bu hastanın hakîki tasavvuf büyüklerine bağlanması hürmetine, seni
zikrettiğini bunlara da duyur! diye duâ etti. Bu söz daha bitmemişti ki, o ölüm hastasının açıktan açığa Allah, Allah demeye başladığı duyuldu. Rûhunu teslim edinceye kadar böyle devam etti.
Bu apaçık kerâmete şâhid olan o yabancılar da inkârlarından vazgeçip, Kerîmüddîne bağlı yakın talebelerinden oldular.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Dülger-zâde Mustafa Efendi</label>
Dülger-zâde Mustafa Rızâ-eddîn Efendi, ilk tahsîlini tamamladıktan sonra, Sinân Paşa Medresesine devam etti. Bu sırada, Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinin dergâhında talebe yetiştirmekle görevli Yakûb Efendinin emri ile Odabaşı şeyhi Fenâî Efendinin derslerine devam edip, Celvetiyye yoluna girdi... OSMANLI-RUS SAVAŞINA KATILDIMustafa Rızâ Efendinin hâllerinde kemâl alâmetleri görülmeye başlayınca, hocası tarafından hilâfet verildi. Dülger-zâde, Fenâî Efendinin kendisine verdiği müjde üzerine, bir ara Beşiktaş Mevlevîhânesi şeyhi Muhsin Efendinin derslerine ve sohbetlerine katıldı. Bu arada Mesnevîyi okudu. Riyâzet yoluna giren Dülger-zâde, Sinân Paşa Câmiinde cemâate vaaz ve nasîhat vermeye başladı... Osmanlı-Rus savaşında gazâya katıldı. Edirnede Nakşibendiyye yolunun büyüklerinden Arab-zâde Allâme Efendi ile görüştü. Sülûk mertebesine geçmeye muvaffak olup, Nakşibendiyye yolunun âdabını da öğrendi.
Dülger-zâde, 1152 (m. 1739) senesinde Mekke-i mükerreme ve Medîne-i münevvereye gitti. Orada iken, Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin üstünlüğünü anlatan Zuhûrât-ı Mekkiyye kitabını yazdı. Hicaza giderken Mısıra uğradı. Mısırdan Hicaza giderken, gemi Kızıldenizde karaya oturdu. Mustafa Rızâ Efendinin duâsı ile Allahü teâlâ gemiyi kurtardı. Medîne-i münevverede iki ay halvette (yalnızlıkta) kalan Dülger-zâdede fevkalâde hâller görüldü. Dönerken Konyaya uğradı. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmîyi ve Nasreddîn Hocayı ziyâret etti. Sonra da Seyyid Battal Gâzîyi ziyâret etti. Buradan İznike geçti. Kâdiriyye yolunun şeyhi olan Eşref-zâde Abdullah Rûmînin kabrini ziyâret etti. Buradan da İstanbula gitti...

KIYMETLİ ESERLERİ VARDIR
Mustafa Rızâ Efendinin dîvânı çok kıymetli bir eserdir. Dülger-zâdenin sözleri âşıkânedir. Bilhassa Mekke-i mükerreme ve Medîne-i münevverede yazdığı şiirler, onun, o mübârek yerlerde daha fazla cezbe ve vecd hâline geldiğini gösterir. Diğer eserleri şunlardır: 1- Muhtasar-ül-vilâye tercümesi, 2- Zuhûrât-ı Mekkiyye.
1157 (m. 1744) senesinde Dülger-zâde Rızâ Efendi hastalandı. 1159 (m. 1746) senesi Muharrem ayında talebelerinden birinin evinde iken hastalığı şiddetlendi. Hemen Beşiktaştaki evine nakledildi. Bir müddet sonra yüksek bir sesle; Allah diyerek rûhunu teslim etti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Büyük hadîs âlimi Abdülmugîs bin Züheyr</label>
Abdülmugîs bin Züheyr, Bağdadda yetişen âlim ve evliyâdandır. 1106 (H.500) senesinde doğdu. İlim ve edeb üzere yetişti. Haram ve şüpheli her şeyden şiddetle kaçınırdı. 1187 (H.583) senesi Muharrem ayının on üçüncü Cumâ günü vefât etti. Dört hak mezhebden birisinin kurucusu olan Ahmed bin Hanbel hazretlerinin kabri yakınına defnedildi... BEN, LÂNET ETMEYE KARŞIYIM!Abdülmugîs bin Züheyr Bağdadda zamânın en meşhur âlim ve evliyâsının sohbet ve derslerinde yetişti. Güvenilir bir kişi oldu. Bilhassa hadîs-i şerîf ilminde üstün bir dereceye yükseldi. Ebül-Kâsım bin Hüseyin, Ebül-İz bin Kâdeş, Ebû Gâlib, Ebû Abdullah bin Ali bin el-Bennâ, Ebül-Hüseyin bin Ferrâ, el-Müzrefî, Kâdı Ebû Bekr el-Ensârî ders okuduğu hocalardandır...
Abdülmugîs hazretleri zamânının büyük âlimleri ve devlet erkânının ileri gelenleri tarafından ziyâret edilirdi. Bir defâsında halîfe En-Nâsır tebdîl-i kıyâfet yaparak yoksul bir kimse kılığında Abdülmugîs hazretlerinin ziyâretine gitti. Abdülmugîs hazretleri halîfeyi o kıyâfette tanıdıysa da belli etmedi. Halîfe;
Yezîde lânet etmenin câiz olup olmadığını öğrenmek istiyorum dedi. Abdülmugîs hazretleri;
Ben şahsen lânet edilmesine karşıyım. Çünkü bu meseleye câiz diye fetvâ verecek olursak, insanlar şimdiki halîfeyi de lânetleme cesâretini bulurlar cevâbını verdi. Halîfe; Niçin? diye sordu. Abdülmugîs hazretleri; Çünkü halîfe, hoş olmayan birtakım işler yapmaktadır diyerek halîfenin hatâlarını îmâ etti. Bundan gâyesi, halîfeyi bu kötü ve çirkin işlerinden vazgeçirmekti. Halîfe bu sözleri duyunca yaptıklarına pişman oldu. Üzerinde hakkı olanlarla helallaştı. Çok geçmeden de vefât etti.

İLİM DİRİLTİR, CEHÂLET ÖLDÜRÜR!
Abdülmugîs hazretleri, dînine bağlılığı, Kurân-ı kerîm okumaktaki üstünlüğü ile çok meşhûr oldu. Vefâtına kadar, insanların kurtuluş ve saâdeti için çalıştı.
Dûbeysî der ki: Abdülmugîs, hadîs-i şerîf toplamak ve rivâyet etmekte büyük bir hassâsiyet gösterirdi.
Abdülmugîs hazretlerinin cenâze namazı çok kalabalık oldu. Sevdiklerinden Yâkûb bin Yûsuf el-Harbî der ki:
Abdülmugîse rüyâda, Allahü teâlâ sana nasıl muâmelede bulundu? diye sordum. Cevâbında; ilim, kabirde insanları diriltir. Cehâlet ise, diri insanı ölülere dâhil eder, buyurdu.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Onun üç gün ömrü kaldı!..</label>
Eshâb-ı kirâmdan Abdullah ibni Mesud (radıyallahü anh) rivayet eder: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimize kısa boylu uzun sakallı birisi geldi. Aralarında şöyle bir konuşma geçti. Resûlullah Efendimiz;-Adın nedir?
-Hacveb.
-Kaç yaşındasın?
-Üç yüz otuz.
-Bir şey okuyor musun?
-Evet bir deve yükü kadar kitap okudum.
-Allah için bir amelin var mı?
-Halisen lillah üç yüz mesele hallettim. Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz;
-Senin gibi olanlar cennete girer, buyurdu. Orada Cebrail aleyhisselam gelip;
-Ya Resulallah! Bu kimse Cehenneme gidecek. Çünkü üç gün ömrü kaldı ve yarım dirhem zekat borcu var. Hâlâ ödemedi, dedi.
Resûlullah Efendimiz durumu anlattı. Adam;
-Unutmuşum ya Resûlallah! Şu yarım dirhemi borcuma mahsuben, şu yüz dirhemi de sadaka olarak ulema ve fukaraya dağıtıverin, diye Resûlullah Efendimize takdim etti. O da aldı ve dağıttı.
Bu adam üç gün sonra vefat etti. Başta Resûlullah Efendimiz olmak üzere, Ebu Bekir, Osman, Ali (radıyallahü anhüm ecmain) yıkamak istediler. Sonra Hazreti Ebu Bekir diğerlerinin ittifakıyla yıkadı, kefenledi ve cenazeyi kaldırdılar...
Cenazeyi teşyi ederken Resûlullah Efendimiz ayakkabılarını çıkarıp, cenazenin önünde yalın ayak yürüdü. Bir an geldi, sarığını çıkarıp, başı açık durdu. Kabre konulduğunda da tebessüm edip, omuzlarından ridasını ayırdı.
Sahabe-i kiram Resûlullah Efendimize sordular;
-Ya Resulallah! Niye yalın ayak yürüdünüz?
-Allahü teala tarafından kırk bin melek gönderildi. Onların kanatları üzerinde yürüyordum. Melekleri incitmek istemedim.
-Niçin başı açık durdunuz?
-Yetmiş bin melek yağmur yağar gibi rahmet yağdırıyordu. Yağan rahmetten istifade etmek için başımı açtım.
-Neden ridanızı çıkarıp tebessüm buyurdunuz?
-Cennetten dost olarak huriler gelmiş. Hepsi de tezevvüç (evlenmek) murat ediyorlardı. Her birine Hacvebi göstererek sen onun içinsin dedim. Onlar da Hacvebi kabrinden çıkarıp, ridamı giydirdiler. Onun için tebessüm ettim, buyurdu.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Kelâm ve fıkıh âlimi Ebû İshâk İsferâînî</label>
Kelâm ve fıkıh âlimi Ebû İshâk İsferâînî İtikâd Risalesinde buyuruyor ki: Biliniz ve itikâd ediniz ki; âlem, Allahü teâlâdan başka olan mâsivâdır (her şeydir). Yine itikâd ediniz ki, âlemi bir yaratan vardır. Bu yaratıcı kadîmdir. Mahlûkattan hiçbir şeye benzemez. Zihinlerde, vehimlerde kabul edilebilecek bir sıfat olarak tasavvur edilemez... SIFATLARI EZELÎ VE EBEDÎDİRYine inanmalıdır ki, Allahü teâlâ haydır (diridir ölmez), âlimdir, kadirdir, mürîddir (dileyici), semîdir (işitici), basîrdir (görücü), mütekellimdir (konuşucu). Onun hayat, ilim, kudret, irâde, semi, basar, kelâm ve tekvin sıfatları ezelîdir ve ebedîdir. Allahü teâlâ bu sıfatlar ile muttasıftır. Bu sıfatlardan hiçbiri mahlûkların sıfatlarına benzemez...
Yine itikâd etmelidir ki, Allahü teâlâdan başka ilâh yoktur. Ondan başka bir yaratıcı yoktur. O birdir, vehimde kısımlara, akıllarda cüzlere ayrılmaz...
Yine itikâd etmelidir ki, muhdes (sonradan yaratılanlara) olanlara caiz olan şeyler veya Allahü teâlâyı muhdes zannettirecek şeylerin Ona isnadının caiz olmadığına inanmak lâzımdır. Bunun manâsı Allahü teâlâya, hareket, sükûn, bir araya gelme, ayrılma, bir hizada durma, karşı karşıya durma gibi fiiller isnâd edilemez...
Yine itikâd etmelidir ki, Allahü teâlâ zâtı ile kâimdir. Mekândan, Ona hulul edecek cisimden ve zamandan münezzehtir. Onun için cihetler (ön, arka, sağ, sol, üst, alt) yoktur. Allahü teâlâ bu cihetlerden münezzeh olarak Cennette görülecektir.
Yine biliniz ki, Peygamber göndermek, Peygamberlere kitablar indirmek, emir ve nehiyleri vad ve vaîdler, Peygamberlerin emrettikleri şeylerin hepsi haktır. Ondan haber verdikleri şeyin hepsi doğrudur. Peygamberlerin söylediklerini terk etmesi caiz değildir.

İMAN İLE ÖLEN CENNETTEDİR
Yine inanmalıdır ki, Muhammed aleyhisselâm, Allahü teâlânın peygamberidir. Onun mucizesi Kurân-ı kerîmdir. Dîni, İslâmdır. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), haşr ve neşri, kabir azabını, tâat (ibâdet) ehlinin sevabını, mâsiyet (günah) ehlinin azabını (cezasını), îmân ile ölenin; tövbe ile veya şefaat ile Cennete gireceğini haber verdi...
Ebû Hâtem el-Abdevî şöyle anlatır:
Ebû İshâk bir gün, Ölümümün Nişâbûrda olmasını arzu ediyorum. Bu beldenin kıymetli insanları namazımı kılsınlar dedi. Kısa bir zaman sonra, 418 (m. 1027) yılında Aşure Günü vefât etti. Namazını İmâm el-Muvaffak kıldırdı.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Melun Şimirin saliha hanımı</label>
Muharrem ayının onuncu günü (Miladi 680 Hicri 61 senesi) hazret-i Hüseyin, yetmiş kişi ile Kerbelâda şehîd edildi. Şimir (Şemmer) isimli bir melun onu kılıçla şehid ettikten sonra mübarek başını kesti... Vâkıdî rahmetullahi aleyh şöyle bildirmiştir: HİÇ ALLAHTAN KORKMADIN MI?
Melûn Şimir, hazret-i Hüseyinin radıyallahü anh mübârek başını kestikten sonra, bir torbaya koyup evine getirdi. Hanımı, gece dışarı çıktığında, oradan bir nûrun göklere yükseldiğini gördü. Yanına yaklaşınca bir ses işitti. Hemen kocası Şimirin yanına gidip, durumu anlattı ve onun altında ne vardır? diye sordu. Şimir, Bir hâricînin başıdır. Yezîde götürüyorum, bana çok mâl verir dedi. Hanımı, Adı nedir? diye sordu. Hüseyin bin Alîdir deyince, kadıncağız bir çığlık attı ve bayılıp düştü... Kendine geldiğinde, kocasına, Hiç Allahtan korkmadın mı? Âlemlerin seyyidinin göz nûrunun başını nasıl kestin! dedi. Sonra ağlayarak, Şimirin yanından çıktı...
Şimir uyuyunca, hazret-i Hüseyinin mübârek başını alıp öptü ve odasına götürdü... Gece ilerleyince, kadını uyku bastırıp, uyudu. Rüyâsında evinin yarıldığını ve her tarafı bir nûrun kapladığını gördü. Bir beyâz bulut içinde iki kadın geldi. Hazret-i Hüseyinin başını alıp ağlaştılar. Bu iki kadın, hazret-i Hadîce ve hazret-i Fâtımadır radıyallahü anhümâ dediler. Sonra yüzü ay gibi parlayan bir kimse geldi. Bu, Muhammed aleyhisselâmdır dediler. Sağ tarafında hazret-i Hamza, Cafer-i Tayyâr ve diğer Eshâb-ı kirâm vardı. Ağlaştılar...

ARTIK SENİNLE YAŞAYAMAM!
Hazret-i Hadîce ve hazret-i Fâtıma, Şimirin hanımının yanına gelip, Senin bizim üzerimizde hakkın çoktur. Ne istersin? dediler. Cennette sizinle birlikte olayım dedi. Seni bekliyoruz dediler...
Sabâhleyin kocası Şimir gelip, hazret-i Hüseyinin mübârek başını istedi. Hanımı vermedi. Artık seninle yaşayamam, beni boşa! dedi. Şimir de boşadı. Fakat mübârek başı yine vermedi. Ölürüm de yine vermem dedi. Şimir kadını öldürdü ve hazret-i Hüseyinin mübârek başını aldı...
Büyük âlim ve velî Abdülvehhâb-ı Şarânî hazretleri diyor ki:
Hazret-i Hüseyinin mübârek başı Şâmdan Medîneye getirildi. Medîne vâlîsinin emri ile, mübârek başı kefenlenip Bakî Kabristânında, Fâtıma-tüzzehrâ hazretlerinin mübârek kabri yanına defnolundu. Allahü teala şefaatine nail eylesin. Amin.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan</label>
Uzun Hasan, Akkoyunlu Hükümdarıdır. 1423 yılında Diyarbakırda doğdu. Akkoyunlu hükümdarı Ali Beyin oğlu Cihangir, babasının ölümü üzerine tahta geçmişti. Uzun Hasan, kardeşi Cihangirin emri ile yaptığı askerî mücadelelerden sonra, giderek güçlendi ve kardeşi Cihangiri başkentten uzaklaştırarak Akkoyunlu hükümdarı oldu... PAPALIKLA İŞ BİRLİĞİ YAPTI!..Uzun Hasan ülkesini Gürcistan, Suriye ve Azerbaycan yönünde genişletmek için harekete geçti. Karakoyunlu Hükümdarı Cihan Şahı yenilgiye uğrattı. Giderek güçlenen Akkoyunlu ülkesi, Horasan dışında bütün İranı, Ermeniyeyi ve Mezopotamyanın önemli bir kısmını kapsıyordu. Uzun Hasan bundan sonra Osmanlılarla mücadeleye girişti. Karamanoğlu Pir Ahmed ve Kasım Beylere yardım ederek onları Osmanlılar aleyhine kışkırttı. Avrupa devletlerinden, Osmanlılara karşı kullanılmak üzere malzeme ve yardımcı kuvvet istedi. Venedik, Papalık, Cenova ve Karamanlılarla ittifak yaptı...
Akkoyunlu kuvvetleri 1472de Tokata baskın yaptılar. Ayrıca Akkoyunlu kumandanı Yusuf Mirza, Kayseri, Karaman, Hamideli yörelerini ele geçirdi.
Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmed Han, doğuda Osmanlı için tehlikeli duruma gelen Uzun Hasanı ortadan kaldırmaya karar verdi...
Uzun Hasan, büyük bir devlet adamı ve kumandan olmasına rağmen, Osmanlı Sultanı Fâtih ile mücâdeleye kalkışması tâlihsizliğidir. Osmanlı Ordusunun değerini ve kudretini hesap etmemişti. Türk Hakanı Fatihin karşısına çıkmak gafletini gösterdi. Osmanlı ve Akkoyunlu kuvvetleri 11 Ağustos 1473te Otlukbelinde karşılaştılar...

OSMANLIYLA ASLA SAVAŞMAYINIZ!
Osmanlı topçusu tarafından kuvvetleri bozguna uğratılan Uzun Hasan İrana çekildi. Fatih, Akkoyunlu ordusunu, aynı dinden ve kandan olduğu ve cesaret ile harp edeceği için takip ettirmedi. Allaha olan şükranını ifade için kırk bin esiri azat etti...
Akkoyunlular Devletinin merkezini Tebrize naklettiler. Yalnız, iç karışıklıklar iyice alevlendi. Bu karışıklıklar, devletin yıkılmasına kadar devam etti...
Bu yenilgi Uzun Hasana iyi bir ders olmuştu. 7 Ocak 1478 senesinde, Tebrizde vefat etmeden önce oğullarına şu vasiyeti yaptı:
Osmanoğulları ile asla muharebe etmeyiniz.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Sultan ez-Zâhir ve Hıdır bin Ebî Bekr</label>
Hıdır bin Ebî Bekr, Mısırda yaşamış olan evliyânın büyüklerindendir. Âlim, kâmil, ârif, iyilik ve ihsân sâhibi bir zât olup, hâl ve kerâmetler sâhibi idi. Aslen Kuzey Iraktaki Cezîret-ibni Ömer denilen yerin Muhammediyye köyündendir. 675 (m. 1276) senesi Muharrem ayında Mısırda vefât etti... MISIRA SULTAN OLACAK!Mısır Sultanı Melik ez-Zâhir, Hıdır bin Ebî Bekri sever, saygı gösterir, izzet ve ikrâmlarda bulunurdu. Çünkü ona, daha önceden sultan olacağını ve fetihlerde bulunacağını haber vermişti. Şöyle ki; Hıdır bin Ebî Bekr, bir gün mescidde örtüsüne sarınmış fakir bir kişi gördü ve; Bu, sultan olacağa benziyor dedi. Hakîkaten onun dediği gibi, ez-Zâhir, Mısıra sultan oldu. Ez-Zâhir sultan olduktan sonra, haftada bir veya iki defa Hıdır bin Ebî Bekrin dergâhına gelir, onun sohbetlerini dinlerdi. Sefere çıkarken, Berâberinde Hıdır bin Ebî Bekri de götürürdü. Dünyâ ve âhiret işleriyle ilgili meselesini Hıdır bin Ebî Bekre arz eder, onunla istişâre ederdi. Ersûfun muhasarasında sultan; Hocam, Ersûf denilen bu yerin fethi bize müyesser olacak mı? diye sorduğunda, Hıdır bin Ebî Bekr, oranın fethi için bir zaman söyledi. Tam o vakitte, dediği gibi orası fethedildi.
Sultan bir defasında, Kerk denilen yeri almak istediğini Hıdır bin Ebî Bekre söylediğinde, o da buraya gitmekten vazgeçmesini tenbîh etti. Sultan bu emre uymayıp oraya gidince, bir çukura düştü ve ayakları kırıldı...
Balebek Kalesinin fethi Hıdır bin Ebî Bekre sorulduğunda, kırk gün sonra fethedileceğini haber verdi. Dediği gibi, sultan kırk gün sonra burasını fethetti...

MEKTUP ULAŞTI; ANCAK!..
Hıdır bin Ebî Bekr, ömrünün son zamanlarına doğru hapsedildi. Dört sene kadar hapiste kaldı. Hapiste iken, Sultan ez-Zâhir, Bizans üzerine sefere çıktı. Hıdır bin Ebî Bekr, sultânın muzaffer olarak Mısıra döneceğini ve kendisinden yirmi gün kadar sonra da vefât edeceğini haber verdiği için hapsedilmişti. Dediği gibi oldu. Sultan geri dönünce, Mısıra mektûp yazıp Hıdır bin Ebî Bekrin hapisten çıkarılmasını bildirdi. Mektûp, Hıdır bin Ebî Bekrin vefâtından sonra Mısıra ulaştı. Sultan, memleketin çeşitli yerlerinde onun adına dergâhlar yapılmasını emretti. Sefer dönüşünden bir süre sonra sultan da vefât etti.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Cömertler cömerdi Haris bin Hişam</label>
Haris bin Hişam (radıyallahü anh), Kureyşin ileri gelenlerinden olup, meşhur müşrik Ebu Cehilin kardeşiydi. İslamiyete çok geç dahil olmuş, Bedir ve Uhud savaşlarında müşriklerin yanında yer alarak Müslümanlara karşı savaşmıştır. Ebu Cehil gibi birinin kardeşi olmasına rağmen düşmanlıkta onun kadar ileri gitmemiştir. Mekkenin fethinden sonra iman etmiştir... HEM SEVİNDİLER HEM ÜZÜLDÜLER!..Peygamber Efendimiz, zaman zaman bazı insanların iman etmeleri için Cenab-ı Hakka niyazda bulunurdu. Dua ve niyazda bulunduğu kişilerden biri de Haris idi. Çünkü, bu insan; çevresinde iyiliği, dürüstlüğü ve cömertliği ile tanınmaktaydı...
Haris (radıyallahü anh), İslamiyeti kabul ettikten sonra çok samimi bir şekilde İslama sarıldı ve kısa zamanda Sahabenin ileri gelenleri arasına yükseldi. Müslüman olduktan sonra Mekkeden ayrılmayıp burada oturmaya devam etti...
Ebû Nevfel bin Ebî Akrab Ebû Amr (radıyallahü anh) anlattı:
Haris bin Hişâm (radıyallahü anh) cihad için Mekkeden çıktığında, Mekkede bulunan Müslümanlar da kendisi ile beraber çıkıp, Bathâ denilen yere kadar uğurladılar. Cihâda gittiği için seviniyorlar, kendisinden ayrılacakları için de çok üzülüyorlardı. Birlikte olan bu sevinç ve üzüntü için gözyaşı döküyorlardı. Müslümanların bu hâlini gören Hazreti Haris, ayrılırken onlara hitaben şöyle buyurdu:
-Ey Müslümanlar! Allahü teâlâya yemîn ederim ki, sizden ve Mekkeden ayrılmama sebep, Allah yolunda cihâd etmek niyetidir. Sizden usandığım veya memleketinizi beğenmeyip başka memleketleri arzu ettiğim için değildir.

MEKKE DAĞLARI ALTIN OLSA...
Ey insanlar! İslâmiyet geldi. Birçok insanlar, hemen kabul ettiler. Başkalarının da bu saadete kavuşmalarını istediler. İnsanların Müslüman olmalarına mâni olmaya çalışan zâlimler ile cihâda çıktılar. Allahü teâlâya yemîn ederim ki, Mekke dağları altın olsa ve bu altınlar bir kişiye âit olup o kişi bunların hepsini Allah yolunda harcasa, o ilk Müslümanların o şerefli günlerinden birinde bile kavuştukları fazîlete kavuşamaz. Her ne kadar üstünlük ve fazîlette onlar bizi geçtilerse de ve bizim onlara ulaşmamız mümkün değilse de, onlara yaklaşmak için çok çalışmalıyız. Allahü teâlâdan korkan herkes böyle yapsın...
Haris (radıyallahü anh) bunları söyledikten sonra eşyasını ve maiyetini yanına alarak Şama doğru yoluna devam etti. Katıldığı o muharebede şehîd oldu.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Neccârzâde Mustafa Efendi</label>
Anadoluda yetişen büyük velîlerden olan Neccârzâde, doğmadan önce babası İbrâhim Efendiye rüyâsında bir zât; Allahü teâlâ sana sâlih bir evlâd verecek. Bu evlâdın âlim ve ârif bir zât olacak. Çok evliyâ ve sâlih Müslüman yetiştirecektir. Doğduğu zaman ismini Mustafa koyunuz ve iyi yetişmesi için çok gayret ediniz demişti. Bunun üzerine o doğunca babası ismini Mustafa koydu. AMAN EVLADIM, İLİM ÖĞREN!Babası İbrâhim Efendi, Neccârzâde doğduktan bir müddet sonra İstanbula yerleşerek saray topçuları arasına girdi. Fen ilimlerine vâkıf olan bu zât, seferler sırasında bilgisiyle hizmette bulunduğu gibi, köprülerin kurulmasına da nezâret etmiştir. Bu sebeple kendisine marangoz mânâsında, Neccâr, oğluna da Neccârzâde lakabı verilmiştir.
İbrâhim Efendi, ömrünün son anında ona şöyle nasîhat ve vasiyet etti: Aman evlâdım ilim öğren. Annen seni işe verirse kabûl etme. Zîrâ sen büyük hizmetler için yaratıldın. İlimde ve mârifette yüksek mertebelere çıkacaksın. Bu hususta çok gayretli ve dikkatli ol!
Babası vefât edince, annesi onu bir işe vermek istedi. Fakat o, ilim tahsîline başladı. Zamânın âlimlerinden ilim öğrenip, kısa zamanda yetişti. On yedi yaşında Beşiktaştaki Sinân Paşa Câmii yanındaki medresede ders vermeye başladı. Bu müderrisliği sırasında, Üsküdarda Azîz Mahmûd Hüdâî hazretlerinin dergâhında insanları irşâd ve terbiye ile meşgûl olan Yâkûb Efendinin babası Odabaşı Şeyhi diye tanınan Şeyh Fenâî Efendinin derslerine ve sohbetlerine devâm etti. Kısa zamanda ilerledi. Bu hocasından Celvetiyye yolunun âdâbını öğrendi ve icâzet aldı...

GÖZÜMÜN NÛRU MUSTAFA...
Fenâî Efendi bir neşeli vakitlerinde Mustafa Efendinin kıymetini bildirmek için ona hitâben; Gözümün nûru Mustafa Efendi! İnşâallah, siz öyle bir rehber olursunuz da, inci, cevher olan hikmetli sözleriniz büyük küçük herkesin kulağına küpe olur. buyurdu. Zaman zaman, Mustafa Efendide yüksek hallerin meydana geleceği müjdesini tekrar ederdi.
Neccarzâde buyurdu ki: Bütün Müslümanların günahlarına tövbe etmesi lâzım ve zarûrîdir. Ölünceye kadar dâimâ tövbe ve istiğfâr etmek lâzımdır. Allahü teâlâ Kurân-ı kerîmde müminlerin tövbe etmesini emir buyuruyor. İstiğfârdan murâd tövbedir.
1746 senesi Muharrem ayında vefât ederek, Beşiktaşta Sinan Paşa Câmii yanındaki türbesine defnedildi...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Bağdâdîzâde Hasan Çelebi</label>
Osmanlı âlimlerinden olan Bağdâdîzâde Hasan Çelebi, önce Dimetokada bulunan Abdülvâsi Efendi Medresesi müderrisliğine tayin oldu. Daha sonra İnegöl Medresesine, Pîri Paşa Medresesine müderris olup, 955 (m. 1548) senesinde İznik Orhâniye Medresesinde, 962 (m. 1554) senesinde Edirnedeki Üç Şerefeli Medresede, 967 (m. 1559) senesinde Sahn-ı semân Medresesinde müderris olarak vazîfe yaptı. 967 (m. 1559) senesi sonlarına doğru Manisa müftîliğine tayin edildi. 970 (m. 1562) senesinde, Şehzâde Sultan Üçüncü Murâdın isteği üzerine bu vazîfeden alındı ve emekli oldu. NAKİB-ÜL-EŞRÂF OLDUDaha sonra 980 (m. 1572) senesinde Nakib-ül-Eşrâf (Peygamber efendimizin soyundan gelen seyyid ve şerîflerin doğum ve ölüm kayıtlarını tutan müessesenin başı) makamına tayin edildi. 984 (m. 1576) senesinde, ihtiyârlık ve zayıflıktan dolayı bu vazîfeden istifâ edip, tekrar emekli oldu. Bursada yerleşip, tâat ve ibâdetle meşgûl iken vefât etti.
Bağdâdîzâde Hasan Çelebinin kıymetli nasihatleri vardır. Buyurdu ki:
Bir insanda bir kalb vardır. Oraya sâdece Allahü teâlânın sevgisi doldurulmalıdır. İnsan, her nefeste bir hazineyi kaybeder. Ancak cenâb-ı Hakta, hatırladığı zamanlar bu hazîne kaybolmuş olmaz. Bu şuur insanda hâkim olunca, Allahü teâlâdan utanma duygusu da beraber gelir ve gafletten uyanır. Gönül, cenâb-ı Hakka yöneldiği zaman, içinde bir pencere açılır ve o pencereden, ilâhi feyz nûru girer. Bu nûr, doğudan batıya kadar her zerreye hayat verir. Yalnız penceresiz olan evler nasîbini alamaz.

PERDELERİN EN ZARARLISI!..
İnsanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran perdelerin eh zararlısı, dünyâ düşüncelerinin kalbe yerleşmesidir. Bu düşünceler, kötü arkadaşlardan ve lüzumsuz şeylerle uğraşmaktan hâsıl olur. Allahü teâlâya kavuşmak isteyenlerin, bunlardan sakınması, hayâli arttıran her şeyden ictinâb etmesi lâzımdır. Allahü teâlânın âdeti şöyledir ki; çalışmayan, sıkıntıya katlanmayan, zevklerini, şehvetlerini bırakmayanlara bu nimeti ihsân etmez.
Nakl edilir ki, Bağdâdîzâde Hasan Çelebi, vefâtından birkaç gün önce, rüyâsında Hazret-i Hasanı gördü. Hasan (radıyallahü anh) ona iltifât ve muhabbet gösterip davet etti. Ertesi gün borçlarını ödeyip, vasiyyetini yazdırıp, herkesle helâlleşti ve birkaç gün sonra da Hakkın rahmetine kavuştu..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Bir derviş gâzi Dursun Fakîh</label>
Aslen Karamanlı olan Dursun (Tursun) Fakîh hazretleri, aynı zamanda hocası Edebâlî hazretlerinin hemşehrîsidir. Bu mübarek zat, tasavvufta yüksek derecelere ulaşmıştı. Osman Bey zamanında, gazâ ve fetihlere iştirâk eder, gâzîlere imâmlık yapar vaaz ve nasîhatlerde bulunurdu. KURULUŞUN MİMARLARINDAN...Anadolu Selçuklu Sultanının, İlhanlı Gazân Hân tarafından İrana götürülmesi üzerine devlet parçalandı. Her önüne gelen bey, herkes, sığınacak yer arar oldu. Haber Osman Beyin meclisine de ulaştı. Mecliste hazır bulunan Osman Beye, hatîb ve vaizi Dursun Fakîh şu teklifi yaptı:
Beyim! Cenâb-ı Hak size, sığınacak yer arayan Müslümanları bir araya toplayıp idâre etmek basîretini ve gücünü ihsân etmiştir. Allahü teâlânın inâyeti, duâ ordusunun himmet ve bereketi, gazâ ordusunun kuvvet ve kudretleriyle çevrenizdeki tekfurları dize getirip, birçoklarının topraklarını mülkünüze dâhil ettiniz. Şimdi sıra Anadolu topraklarını ehil olmayanların elinden kurtarıp, ahâlisini huzûra kavuşturmaya gelmiştir. Müsâade buyurun da, adınıza hutbe okuyup, sizi sultan ilân edelim!..
Osman Bey düşünüp, istişâre etti. Dursun Fakîhe hak verdi. O gün Dursun Fakîh, Osman Gâzî adına hutbe okuyup, beyinin sultanlığını ilân etti.
Dursun Fakîh okuduğu hutbelerde, vaaz ve nasîhatlerinde gâzîlerin gazâ şevkini arttırıcı sözler söylerdi... Osman Gâzînin seçme yiğitleri, Allahü teâlânın dînini yaymaya, insanlara merhametli davranıp zarar vermemeye çok gayret ettiler. Herkese iyilik edip, hayırlı amel işlediler...

TEMELLER SAĞLAM ATILDI...
Dursun Fakîh, Osman Gâziden sonra, oğlu Orhan Beyin de en yakın müşaviri oldu. Her işinde onunla istişâre edip, devletin devâmlı ilerlemesini, altı yüz yıllık Osmanlı Devletinin temellerinin sağlam olarak atılmasını temin etti.
1330da İznik, Orhan Gâzi tarafından alındıktan sonra Bilecik Kâdısı olan Çandarlı Kara Halil, İznik Kâdılığına getirildi. Bu târihten îtibâren Dursun Fakîhe de Bilecik Kâdılığı vazîfesi verildi. Dursun Fakîhin bu görevde iken vefât ettiği tahmin olunmaktadır. Kabri Bilecikteki hocası Şeyh Edebâlî hazretlerinin türbesi içindedir. Bu çok sevilen derviş gâzinin bir makam türbesi de, Söğütün Küre köyü civârında bir tepe üzerindedir.
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri