Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Fakirlerin sığınağı Huzeyfetü'l-Mer'âşî</label>

Huzeyfetül-Merâşî, İbrâhim bin Edhem hazretlerinin talebelerindendir. Doğum târihi bilinmemektedir. 822 (H.207) senesinde vefât etti. Zamânının âlimlerinden ilim tahsîl etti. Aklî ve naklî ilimlerde yüksek âlim oldu. Birçok velînin sohbetlerinde bulundu. HAZRETİ HIZIRIN İŞARETİYLE...Huzeyfetül-Merâşî, Hızır aleyhisselâmın işâretiyle İbrâhim bin Edhem hazretlerinin huzûruna gitti. Büyük velî İbrâhim bin Edhem hazretlerinin hizmetinde ve sohbetinde bulunarak tasavvuf yolunda ilerledi. Altı ayda kemâl ve olgunluk derecesine ulaştı. İbrâhim bin Edhem hazretleri ona tasavvuf yolunda hırka giydirdi.
Hikmetli sözleri çoktur. Buyurdu ki:
Gözüne, diline, kalbine ve nefsinin isteklerine dikkat et. Gözün ile harama bakma, kalbinde olandan başka bir şeyi konuşma. Kalbinde Müslümanlara karşı kin, hased gibi kötü hisler bulundurma. Nefsinin hevâsına yâni isteklerine uyma.
Eğer sende üç haslet, güzel huy varsa, Allahü teâlânın yarattığı her hayırda nasîbin vardır. Amellerini Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için yapmak, kendin için sevdiğini kardeşin için de sevmek, yiyeceklerin helâlinden olmasına dikkat etmek.
Yediğin lokmanın nereden geldiğine dikkat et. Nefsinin isteklerine uyarak İslâmiyetin ruhsat, kolaylık taraflarını sana tavsiye eden kimseyle oturma. Eğer Allahü teâlâya gizli olarak ibâdet edersen, istesen de, istemesen de kalbin düzelir.

SIRRIN ORTAYA ÇIKTI!..
Huzeyfetül-Merâşî hazretlerinin ikrâm ve ihsânları boldu. Fakir ve muhtaçların ihtiyaçlarını giderirdi. Mümkün olduğu kadar kimseden bir şey kabûl etmezdi. Bilhassa düşük ahlâklı kimselerin hediyelerini almaktan insanları sakındırırdı. O; Günahkarların ve ahlâkı bozuk kimselerin hediyelerini kabûl etmeyiniz. Eğer kabûl ederseniz, sizin onların kötü fiillerine ve ahlâksız hareketlerine râzı olduğunuz zannedilir buyururdu.
Bir gün de buyurdu ki:
Büyüklerden birisi, Allahü teâlâdan kendisine ikrâmda bulunmasını ve bunu örtmesini diliyordu. Bir gece ibâdet yapmak için kalktı. Bu sırada talebelerinden birisi, onun başı üzerinde, bakanların gözlerini kamaştıran nûrdan bir kandil gördü. Ona, bunun ne olduğunu sordu. O da şu şiir tercümesini okudu: Ey sır sâhibi, sırrın ortaya çıktı. Artık bu sır ortaya çıktıktan sonra yaşamayı istemem. Sonra secde etti ve secdede iken vefât etti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Kıdvet-ül-Evliyâ" Ahmed Abdülhak</label>
Ahmed Abdülhak Radûlî hazretleri Hindistan evliyâsının büyüklerindendir. 837 (m. 1433) senesinde Radûl şehrinde vefât etti. Kıdvet-ül-Evliyâ (ilimde çok ileri olup, kendisine itimat edilen) adıyla meşhur oldu... BİR TÜRLÜ YÜKSELEMİYORDU!..Bu mübarek zat, çok sıkı riyâzet ve mücâhede çekmekle berâber, derecesinin yükselmediğini gördü. Yol gösteren bir Allah adamı olmadan riyâzet ve mücâhede ile maksada erişilemeyeceğini anladı. Kendisine Pâni-püt şehrine gitmesi, orada, Celâleddîn Pâni-pütînin sohbetinde ve hizmetinde bulunması kalbine ilhâm edildi. Gidip o mübarek zata teslim oldu ve kısa zamanda icâzet almakla şereflendi. Hilâfet hırkası giyip, insanlara doğru yolu göstermek için, hocası tarafından memleketine gönderildi...
Câmiye vaktin girmesinden önce gider, eliyle süpürürdü. Kırk elli sene câmiye gitti. Ama câminin hangi tarafta olduğunu bilmezdi. Yola çıkınca, talebeleri Hak zikrini yüksek sesle söylerler, bu ses onun kulağına gelince, o tarafa giderdi. Çoğu zaman mest hâlinde gözü kapalı olurdu. Onun ve talebelerinin zikri, çoğu zaman Hak idi. Talebeleri hep, Hak sözü ile son nefeslerini verirlerdi.

MAKSADIN MÜJDESİNİ ALDI!..
Bir gün Behâr şehrine geldi. Orada iki mecnûn vardı. Onlardan maksadın müjdesini aldı. Maksûdun nişansızlığından hâsıl olan donukluktan kurtuldu, tâzelendi ve taleb derdi çoğaldı... Oradan Evdeh şehrine gitti. Şeyh Fethullah Evdehî ile görüştü. Şeyh Fethullahın yolu, zâhidler yolu idi. Onun meşrebi ise, aşk ve muhabbet idi. Şeyh Fethullahın sohbetinde aradığını bulamadı. Bunun üzerine kendi kendine; Ahmed, yaşayanlardan maksûdun haberini alamadın. Bâri ölülerin sohbetinde bulun, belki o âlemden bir koku alırsın dedi. Birkaç sene o şehirdeki kabirleri ve sahrâları dolaşıp; Yâ Hâdî! Yâ Hâdî! diye inledi. Sonra kendi kendine; Ahmed, şimdi öl! Diri iken kabre gir dedi. Eliyle bir kabir kazdı ve ona girdi. Altı ay o kabirde riyâzet çekti.
Evinde Azîz isminde bir çocuk dünyâya geldi. Doğduğu zaman, orada bulunanların hepsinin duydukları Hak lafzını söyledi. Ondan çok hârikalar görüldü. İnsanlar, hep bu çocuktan konuşmaya başladılar. Ahmed Abdülhak kabristana gitti. Bir yerde durdu ve; Burası Azîzin kabri olur dedi. Sonra çocuk hastalandı ve iki üç gün içinde vefât etti. Söylediği yere defnedildi...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Şamlı âlim İbn-i Sâlim</label>
Şamlı âlim İbn-i Sâlim Halvetî hazretleri ilim tahsîl edecek yaşa geldiğinde, fıkıh, Arabî ilimler ve daha başka ilimleri okudu. Bu ilimlerin tahsilini tamamladıktan sonra tasavvuf bilgilerini öğrenmek için çalıştı. Şeyh Eyyûb Halvetîden feyz alarak Halvetiyye yolunda ilerledi... ŞEYH EYYÜBÜN KIZI SAFİYYEİbn-i Sâlim Halvetî, bir rüyasını şöyle anlatır:
Evimiz tarafına bazı kimseler geliyordu. Her biri elinde, yâsemin bulunan bir kap, buhurdanlık ve mis kabı bulunan bir tepsi taşıyordu. Bu nedir? dedim. Şeyh Eyyûbün kızı Safiyye ile düğününüz var dediler. Ben; Hocamın Safiyye isminde bir kızı olduğunu bilmiyordum dedim. Bu kız, çok temizdir dediler. Sonra evimize girdiler. Beraberlerinde olan şeyleri bıraktılar. Hepsi benimle müsâfeha edip; Mübârek olsun dediler ve çıktılar. Uyandım. O gece Kurban Bayramı gecesiydi. Duhâ (kuşluk) vakti sevdiklerimizden bir topluluk bana geldiler. Ağlıyorlardı. Dediler ki: Bugün Şeyh iki kişi arasına oturdu ve; Ey kardeşlerim! Sizden burada hazır olanlar olmayanlara bildirsin ki benden sonra hocanız İbn-i Sâlimdir. Bunu kendiliğimden söylemiyorum. Onun hocalığı bu yolun büyüklerinin hepsinin bulunduğu bir toplantıda sabit olmuştur buyurdu.

BENİ ONA GÖTÜRÜN!
Bu hadiseden bir müddet sonra Şeyh Eyyûb; Beni bir hayvan ile Mencek Câmiine götürünüz buyurdu. Câmiye geldiğinde; İbn-i Sâlimin hâli nasıldır? diye sordu. O, kendi hâlindedir dediler. Beni götürün. Onu ziyâret edeyim buyurdu. İki kişi kollarına girerek getirdiler. Ona hürmeten oturmaya muktedir olamadım. Zararı yok, oturma buyurdular. Sonra da; Benden sonra irşâd vazîfesi senindir. Yolumuzun âdabını gözetmek senin üzerine lâzımdır. Allahü teâlâ seni muvaffak eylesin. Sana yirmi bir senemi harcamamın sebebi de bu idi dedi. Ben ağladım. Bütün kardeşlerimizin hepsi orada hazır idiler. Onlar da ağladı. Sonra bana; Rüyânda ne gördün? dedi. Ben anlatmaktan utandığım için gizlemek istedim. Beni zorladı ve; Anlat buyurdu. Bunun üzerine ben de gördüğüm rüyâmı anlattım. Vallahi o, Safiyyedir. Hiçbir yabancı kimse onu görmemiştir. Onu sana zevce olarak verdim. Allahü teâlâ mübârek etsin dedi. Fâtiha okuyup, yanımdan ayrıldı. Çok geçmeden de vefât etti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Mardinli velî Mûsâ bin Mâhîn</label>
Mûsâ bin Mâhîn hazretleri, Hicrî altıncı asırda Mardinde yaşamış evliyânın büyüklerindendir. Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin talebelerindendir. Hocası, onun yetişip, büyük bir evliyâ olacağını daha önceden müjdelemiş, Ey Bağdad halkı, yakında öyle biri gelecek, öyle bir güneş doğacak ki, öyle birisi daha size gelmedi buyurmuştur. O zât kimdir? denilince, Mûsâ bin Mâhin Mardînî olduğunu işâret etmiştir... EDEBİ TALEP ET Kİ...
Allahü teâlâ bu mübarek zata çok ihsânda bulunmuş, gayblar âleminin sırlarına kavuşturmuştur. Çok kerâmeti görülmüştür. Herkes heybetine ve faziletine hayran olmuş, onu sevmiştir. Âlimler ve evliyâ zâtlar onun sohbetlerine devam etmiştir. Irakta pekçok kimse ondan icâzet almıştır. Kıymetli nasihatleri vardır. Buyurdu ki:
Edebi talep et, zîrâ edep; akılda ziyâdelik, mevki ve makamda kemâliyet, mürüvvete delîl, yalnızlıkta arkadaş ve meclislerde bir dosttur...
Edep maldır, kullanılması ise kaidedir denilmektedir. Hükümdarlardan biri, oğluna vasiyette bulunurken şöyle diyordu: Ey oğul! İnsan şu iki şeyle efendiliğe erişir, isterse malı-mülkü olmasın: İlim ve edep. Ey oğul! Büyüklerle otur. Âlimler arasında bulun, zîrâ onlarla beraber olmak güzeldir, meclislerinde bulunmak bir ganimet ve sohbetleri selâmettir.

YÜRÜYEN VE KONUŞAN BEBEK!..
Oğlu Ahmed Mardînî, babası hakkında şöyle anlatmıştır:
O, Peygamber Efendimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) çok görür, hâllerinde hep Resûlullaha uyardı. Bir kadın, dört aylık çocuğunu ona getirdi. Çocuğa duâ edince, çocuk yürümeye başladı, İhlâs sûresini çocuğa okuyup ona da oku deyince, çocuk gayet açık bir şekilde İhlâs sûresini okudu. Bu telkinden dolayı, gayet güzel bir fesahate (ifâde güzelliğine) kavuşmuştur. Bu hâli uzun müddet devam etti. Babam vefât ettiğinde, o çocuk otuz yaşına girmiş olduğu hâlde, aynı fesahatle konuşuyordu...
Mûsâ bin Mâhîn hazretleri, Mardinde yerleşmiş ve orada vefât etmiştir. Vefat ederken İhlâs sûresini okudu ve son nefesini verdi. Kabri Mardinde olup, ziyâret edilmektedir. Cenâzesi kabre konulduğunda, kabirde kalkıp, namaz kılmıştır. Kabri birden genişlemiştir. Defnetmek için kabre inenler, bu hâli görünce bayılmışlardır...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Alâüddîn Âbizî ve Abdülkebîr Yemenî</label>
Alâüddîn Âbizî hazretleri, İslâm âlimlerinden ve evliyânın büyüklerindendir. 892 (m. 1487)de Afganistanda Hirat şehrinde vefât etti. Kabri Sadüddîn-i Kaşgârinin kabri yakınındadır... BİRBİRLERİNİ ÇOK SEVDİLEREvliyâdan Abdülkebîr Yemenî isimli bir zât, bir seyahat sırasında Mevlânâ Alâüddîn Âbizî ile de tanıştı. Birbirlerini çok sevdiler. Bir gün Harem-i şerîfte Abdülkebîr Yemenî, Alâüddîne; Zulüm nedir? diye sordu. O da; Bir şeyi, lâyık olduğu yerden başka bir yerde kullanmaktır. Gönül, hakkı anmak yeridir. O hâlde, gönüle, cenâb-ı Haktan başka bir şeyin zikrini, düşüncesini, muhabbetini koymak zulüm olur dedi.
Zikir nedir? diye sordu. O da; Tevhîd kelimesidir dedi. Abdülkebîr; Bu tevhîd kelimesi ibâdettir deyince, Alâüddîn; O hâlde siz söyleyin zikir nedir? dedi. Bunun üzerine Abdülkebîr Yemenî; Zikir, Allahü teâlâyı tanımanın mümkün olmadığının bilinmesidir. Bilgisizliğe yönelmektir... Namaza; Marifetini (Kendisini tanımayı) bilmekten âciz olduğum Allahü teâlâya ibâdet ediyorum diye niyet etmelidir buyurdu...
Yine bir gün Abdülkebîr Yemenî, içlerinde Alâüddîn Âbizînin de bulunduğu, yüksek âlimlerden meydana gelen bir cemâate tasavvufî hakîkatlerden anlatıyordu. O sırada oraya gelen ve tasavvuf büyüklerinin sözlerini inkâr etmekle tanınan câhil bir kimse itirâz etmeye yeltendi. Tasavvuf ehlini medhederken çok mübalağa ediyorsunuz. Şüpheye düşüyorum... gibi sözler söyledi. Abdülkebîr Yemenî celallenerek; Şüphen neymiş söyle? dedi. Fakat o kimse ağzını bile açamadan yüzüstü yere düştü ve acıklı bir şekilde can verdi...

GAFİL KİMSELERİN SONU!..
O sırada, Alâüddîn Âbizînin kalbinden şöyle bir düşünce geçti: Allah adamları, kerem ve ihsân sahibidirler. O adam ise bu büyükleri anlayamayan zavallı birisi idi. Affetseler daha iyi olmaz mı idi? Abdülkebîr Yemenî, onun bu düşüncesini anlayıp buyurdu ki:
Ey Alâüddîn! İki tarafı çok keskin olan bir kılıcı, kabzasından duvara sağlam bir şekilde yerleştirseler, gâfil bir kimse de süratle gelerek o kılıca kendisini çarpsa ve böylece boynu kopsa, o kılıcın bunda ne kabahati vardır? Evliyâ çekilmiş kılıç gibidir. Ona çarpan helak olur. Evliyâya dil uzatan, sıkıntı veren kimseyi evliyâ affetse bile, Allahü teâlâ affetmez ve cezâsını mutlaka verir.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ey meleklerim, onu hesaba çekmeyin</label>
Eshâb-ı kiramdan Zeyd bin Vehb radıyallahü anh Resûlullah efendimize salevât getirmenin önemi hakkında buyurdu ki:İbn-i Mesûd (radıyallahü anh) bana buyurdu ki: Ey Zeyd bin Vehb! Cuma gecesi olunca, Resûlullah efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) bin kere salât okumayı terk etme. ONU CENNETİME GÖTÜRÜN!..
Bir zât, Ebû Câfer Kâğıdîyi vefâtından sonra rüyâsında gördü. Kâğıdîye; Allahü teâlâ sana nasıl muâmele etti? diye sorunca; Allahü teâlâ, bana merhamet ve beni mağfiret eyledi dedi. Sebebi sorulunca, şöyle cevap verdi: Ben, Allahü teâlânın huzûrunda durduruldum. Melekler, günahlarımı ve Resûlullah Efendimize okuduğum salâtları hesapladılar. Salâtlarımı, günahlarımdan daha çok buldular. Bunun üzerine Allahü teâlâ; Ey meleklerim! Onu hesaba çekmeyin, Cennetime götürün buyurdu.
Muhammed bin Saîd bin Mutarrif hazretleri anlattı:
Her gece yatağıma girdiğim zaman, muayyen miktarda Resûlullah efendimize salât okurdum. Yine bir gece okudum, o sırada uykum geldi ve uyudum. Rüyâmda, Resûlullah efendimizi gördüm. Oda kapısından teşrîf buyurunca, odanın içerisi aydınlanıverdi. Sonra bana; Gel, bana çok salât okuyan o ağzını öpeyim buyurdu. Bir müddet sonra uyandığımda, odada misk kokusunun yayıldığını gördüm.
Huzeyfe hazretleri buyurdu ki: Bir kimse Resûlullah efendimize salât okuyunca, o salâtın bereketi; salâtı okuyan o şahsa, oğluna ve torununa ulaşır.

BU, CEHENNEMDEN BERATTIR...
Ebû Abdürrahmân Magribî anlattı:
Bana şöyle bir haber ulaştı: Hallâd bin Kesîr, son nefeslerinde bulunuyordu. Başının altında, Bu, Hallâd bin Kesîr için Cehennemden berâttır diye yazılı bir kâğıt bulundu. Bunun üzerine çoluk-çocuğuna, O ne amel işledi? diye sorulunca, onlar; O, Resûlullah efendimize her Cuma gecesi bin defâ salât okurdu dediler.
Muhammed bin Süleymân anlattı: Vefât ettikten sonra, rüyâmda babamı gördüm. Babacığım! Allahü teâlâ sana ne muâmelede bulundu? diye sorduğumda; Allahü teâlâ beni affetti dedi. Ne sebeple affetti diye sorunca; Resûlullah efendimizin ismi geçtikçe, sallallahü aleyhi ve sellem yazardım dedi...


]
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Büyük müderris Ebû İshâk-ı Şîrâzî</label>
Ebû İshâk-ı Şîrâzî hazretleri, meşhûr âlim ve velîlerdendir. 1003 (H.393) senesinde, İranın köylerinden biri olan Fîrûzâbâdda doğdu ve orada büyüdü. İlk tahsiline Fîrûzâbâdda başladı. Daha sonra Şirazda tahsiline devam etti. Ondan sonra ilim öğrenmek için önce Basraya gitti. Sonra, 1024 (H.415) senesinde, 22 yaşında iken Bağdâta gelip ilim öğrendi...TEMYİZ REİSİ OLMADI!..
Büyük Şâfiî âlimi ve Kâdıl-kudât olan Ebû Abdullah Hüseyin bin Câfer bin Mâkûlâ, 1055 (H. 447) senesinde vefât edince, halîfe Kâim bi-emrillâhın görevlileri, Ebû İshâk-ı Şîrâzîye gidip, halîfenin kendisini Kâdıl-kudât yâni Temyiz Reisi olarak tâyin etmek istediğini bildirdiklerinde râzı olmadı. Gelenler kabûle zorlamaya çalıştı. O, yine bu mesûliyeti ağır işten kaçındı. Gelenler, onun bu vazifeyi kabûl etmesine kadar ısrâr edilmesi husûsunda, halîfeden katî tâlimât almışlardı. Isrâr çok olunca, Ebû İshâk, halîfeye bir mektup yazarak; Kendini helâk etmen, sana kâfî gelmedi mi? Hattâ kendinle berâber beni de mi helâk etmek istiyorsun? dedi. Halîfe buna çok üzüldü ve İşte âlimler böyle olmalıdır! Çok şükür, zamânımızda kendisine kâdılık vazîfesi verilebilecek ve bundan yüz çeviren birisi var. O, bunu istemedi ve biz de affettik dedi.
Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan ve Melikşaha vezirlik yapan Nizâm-ül-mülk, ilmi ve âlimleri çok severdi. Ebû İshâka da ayrı bir sevgisi vardı. Onun ders okutması için Bağdâtta meşhur Nizâmiyye Medresesini inşâ ettirdi. Bu mübarek zat, vefâtına kadar bu medresede ders verip, ilme çok hizmet etti ve çok talebe yetiştirdi...

İTAATIN ŞEREFİ, İLMİN İZZETİ...
Ebû İshâk hazretleri, 1083 (H.476) senesinde Bağdâtta Ebül-Muzaffer bin Reis-ür-Rüesânın evinde vefât etti. Cenâzesini Ebül-Vefâ bin Ukayl el-Hanbelî yıkadı. Namazını Bâb-ül-Firdevste Ebül-Feth Muzaffer bin Reis-ür-Rüesâ kıldırdı. Bâb-ı İbrâzda defnedildi. Vezir Tâc-ül-mülk, onun için bir türbe ve yanında bir medrese yaptırdı.
Ebû İshâk Şîrâzî vefât ettikten sonra rüyâda beyaz elbiseler içinde ve başında tac olduğu halde görüldü. Bu beyaz elbiseler nedir? diye sorulunca o; Bunlar Allahü teâlânın emirlerine itâatın şerefi dedi. Bu tâc nedir? diye sorulunca; Bu da ilmin izzeti dedi.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Yemenli büyük velî Ebû Bekr es-Sekkâf</label>
Ebû Bekr es-Sekkâf, on dördüncü yüzyılın sonlarında ve on beşinci yüzyılın başlarında Yemenin Hadramût bölgesinde yaşamış büyük velîlerdendir. İsmi Ebû Bekr bin Abdurrahmândır. Es-Sekkâf lakabıyla meşhûr oldu. Terîmde doğdu. 1427 (H.831) senesinde aynı yerde vefât etti BABASININ DİZİ DİBİNDE...İlim ve güzel ahlâk sâhibi asîl bir âileye mensûb olan Ebû Bekr es-Sekkâf, küçük yaşından îtibâren ilim öğrenmeye başladı. Çocukluğunda babasının ders meclisinde bulunup küçük yaşta Kurân-ı kerîmi ezberledi. Babasının huzûrunda kalıp tasavvuf ilmini öğrendi. Tasavvuf yolunda ilerleyip mânevî derecelere kavuştu. Zâhirî ilimlerde ve tasavvufta yüksek derecelere ulaştıktan sonra babası ona icâzet, diploma verdi ve insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlatmak husûsunda hırka giydirdi...
Babasının sağlığında iken insanların müşkil meselelerine cevap veren Ebû Bekr es-Sekkâf, insanlara vaaz ve nasîhat ederek onların dünyâ ve âhirette saâdete kavuşmalarına gayret etti. Babası onun hakkında; Allahü teâlâ ihtiyarlığımızda Ebû Bekr ile bize fayda verdi. Çocuklarımızın terbiye ve yetiştirilmesinde bize yardımcı oldu buyurarak oğlunun üstünlüğüne işâret etti...
Pekçok kerâmetleri görülmüş olan Ebû Bekr es-Sekkâf, talebelerine çölde acıktıkları zaman, henüz fırından çıkmış sıcak ekmek ikrâm ederdi...
Bâzı kimseler, ziyâret maksadıyla Terîme geldiler. Canları kavrulmuş buğday ve et istedi. Ebû Bekr es-Sekkâfın huzûruna çıktılar. Ebû Bekr es-Sekkâf, Allahü teâlânın bildirmesiyle onların kalplerinden geçenleri anlayıp, canlarının istediği yiyecekleri getirip ikrâm etti. O kimseler onun büyüklüğünü kabûl ettiler ve duâsını alıp, oradan ayrıldılar.

BEDBAHT BİR ADAM!..
Bir gün hava kararıp, her taraftan şimşekler çaktı. Çok şiddetli yağmur yağmaya başladı. Herkes bütün vâdilerin su ile dolup aktığını zannetti. Ebû Bekr es-Sekkâf; Falan vâdide hiç su akmıyor buyurdu. Gidip baktılar, dediği gibi olduğunu gördüler.
Birisi, Ebû Bekr es-Sekkâf hakkında ileri geri konuştu. Es-Sekkâf; Bu kişinin iki ay sonra gözleri görmez olur. Vefâtından sonra da evi zorla alınır buyurdu. Orada bulunanlar târihi yazdılar. Dediği gibi, iki ay sonra o kişinin gözleri kör oldu ve evi, vefâtından sonra zorla alındı.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ahmed Rıfâî'nin merhameti...</label>
Ahmed Rıfâî hazretleri evliyânın büyüklerinden ve Vilâyet-i Uzmâ sahibi, Dörtler diye isimlendirilen kutublardan biridir. Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) soyundan olup, seyyiddir... CÜZZAMLI KÖPEĞİ TEDAVİ ETTİBir köpek cüzzam hastalığına yakalanmıştı. Hiç kimse köpeği bu iğrenç hâlinden dolayı kapısına koymadı. Bu şekilde kapılardan kovula kovula, Seyyid Ahmed Rıfâî hazretlerinin kapısına geldi. Ahmed Rıfâî hazretleri onu alıp, şehir dışına götürdü ve orada tedaviye başladı. Bu köpek kırk günde sıhhate kavuştu. O da güzelce yıkayıp tekrar şehre getirdi. Kendisine, Efendim! Bu köpeğe çok ilgi gösterdiniz. Acaba hikmeti nedir? diye sordular. Onlara Kıyamet günü Rabbimin bana, Bu köpeğe niçin acımadın? Onu uğrattığım bu belâdan niçin kurtarmadın? Aynı belâya seni de düşürmem ihtimâlini niçin düşünmedin? diye sormasından korktum. Ey insanlar! Kalblerinizi Allahü teâlânın yarattıklarına karşı merhamet hissiyle doldurunuz. Cenâb-ı Hakkın sizi de aynı derde müptelâ kılmasından korkunuz buyurdular.
Seyyid Ahmed Rıfâî hazretleri bir gün, abdest alırken elini uzatmış bir hâlde bir müddet bekledi. Bu sırada, talebelerinden hizmetini gören Yakûb oraya geldi. Hocasının elini uzatmış hâlde bekler görünce, tutup o elini öptü. O zaman Yakûba, Ey Yakûb! Zavallı hayvanı niçin rahatsız ettin buyurdu. Bu sözden bir şey anlamayan Yakûb, Efendim, anlayamadım, acaba zavallı hayvandan neyi kastediyorsunuz? diye sorunca, Rızkını elimden yemekte olan sineği kaçırdın buyurarak, hayvanlara olan merhametini izah etmek istediler...

BU DÜNYA FÂNÎDİR...
Fıkıh âlimlerinden Yûsuf Ebû Zekeriyâ hazretleri anlatır:
Seyyid Rıfâî hazretleri, binlerce kişiye camide nasîhat ediyordu. Cemâat arasında bulunan âlimler, kendisine pek çetin suâller sordular. Seyyid hazretleri her sorunun cevâbını ânında en ince teferruatına kadar açıklıyordu. Dayanamadım, suâl soranlara, Yeter artık. Ne kadar sorarsanız sorunuz, hepsine cevap verileceğini anladınız dedim. Bu sözüm üzerine mübarek Ey Ebû Zekeriyyâ! Dünyâ fânîdir. Bırakınız ben hayatta iken sorsunlar buyurdular. Bu dünyâ fânîdir sözü o kadar tesir etti ki, cemâatten beş kişi orada vefât etti. İbâdetlerini tam yapmayan binlerce kimse de tövbe edip doğru yola geldi...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Ebû Bekr bin Ebü'l-Feth</label>
Ahmed bin Muhammed ed-Dineverî (Ebû Bekr bin Ebül-Feth) Bağdadda yetişen Hanbelî âlimlerindendir. Hadîs ve fıkıh âlimidir. Zamanının fakîhleri arasında en büyüğü idi. Âlimler ile yaptığı münazaralarda hep üstün gelirdi. 532 (m. 1138) senesinde vefât etti. ESHÂB-I KİRÂMIN ÜSTÜNLÜĞÜ...Bu mübarek zat, derslerinde her zaman Eshâb-ı kiramın üstünlüğünden bahsederdi. Buyurdu ki:
Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: (Eshâbımın hiçbirine dil uzatmayınız! Onların şânlarına yakışmayan bir şey söylemeyiniz! Nefsim yed-i kudretinde olan Allahü teâlâya yemin ederim ki, sizden biriniz Uhud Dağı kadar altın sadaka verse, Eshâbımdan birinin bir müd [bir avuç] arpası kadar sevâb alamaz.) Çünkü sadaka vermek ibâdettir, ibâdetlerin sevabı, niyetin temizliğine göredir. Bu hadîs-i şerîf, Eshâb-ı kiramın kalblerinin ne kadar temiz olduğunu göstermektedir.
Eshâbımın her biri, gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, Allahü teâlânın sevgisine kavuşursunuz. Yani hangisinin sözü ile hareket ederseniz, doğru yolda yürürsünüz. Denizlerde, çöllerde yıldızlarla cihet bulunduğu, yol alındığı gibi, bunların sözleriyle hareket edenler, doğru yolda giderler.
Eshâbıma dil uzatmakta, Allahtan korkunuz! Benden sonra onları kötü niyetlerinize hedef tutmayınız! Nefsinize uyup, kin bağlamayınız! Onları sevenler, beni sevdikleri için severler. Onları sevmeyenler, beni sevmedikleri için sevmezler. Onlara el ile, dil ile eziyet edenler, gücendirenler, Allahü teâlâya eziyet etmiş olurlar ki, bunun da muahezesi, ibret cezası gecikmez, verilir.
Beni gören veya beni görenleri gören bir Müslümanı Cehennem ateşi yakmaz.

DİREKLERİN YIKILMASI GİBİ!..
İbn-i Cevzi şöyle anlatıyor: Ahmed bin Muhammedin yanında sâlih kimselerden bahsedildiği zaman, kalbi yumuşar, ağlar ve Allahü teâlânın yanında, âlimlerin kadrü kıymeti çoktur. Rabbimin, beni de onlardan yapmasını niyaz ederim derdi.
Son nefesinde de bunları söyleyerek ruhunu teslim etti.
Ebül-Bekâ bin Taberzed diyor ki: Ahmed bin Muhammed vefât ettiği gün, Kadı Ebû Bekr bin Abdülbâkînin yanında idim. Hemen bize haber verildi. Bunun üzerine o da Lâ ilâhe illallah!.. Akranlarımızın ölümü, direklerin yıkılması gibidir dedi.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Büyük fıkıh âlimi İmâm-ı Râfiî</label>
İmâm-ı Râfiî hazretleri, tefsîr, hadîs ve fıkıh âlimlerindendir. İsmi, Abdülkerîm bin Muhammed olup, 555 (m. 1160)de doğdu. 623 (m. 1226) senesinde İranın Kazvîn beldesinde vefât etti...İmâm-ı Râfiî; nakil, irşâd, tahsil ve bilhassa fıkıhda çok meşhûr idi. Fıkıh ilminin yayılmasında büyük hizmeti olmuştur... SALTANATIM DA ELİMDEN GİTTİ...
Râfiî hazretleri anlatır:
Hârûn-ür-Reşîdin hizmetçisi şöyle anlatmıştır: Hârûn-ür-Reşîd, vefâtı yaklaşınca bana kefenini getirmemi söyledi. Ben de getirdim. Sonra kendisi için bir kabir kazılmasını söyledi. Ben de kazdım. Vefât edince oraya konmasını vasiyet etti ve bir beyt okudu. Bu beytin tercümesi şöyledir: Bana mallarım fayda vermedi, saltanatım da elimden gitti!..
Râfiî hazretleri bu hâdiseyi naklettikten sonra, şu mânâda bir şiir söyledi: Mülk, Allahü teâlâdandır. Her şey Ona itaat eder, makam sahipleri Onun yanında boyun eğerler. Mülkünde ortağı yoktur. Onun mülkünde mülk sahibi olmak için çekişenlerin hepsi hüsrana uğradı, kaybolup gitti. Böyle olanları ve mülke mâlik olma iddiasını, dünyalığa sahip olma kavgasını bırak! Yarın (âhirette) kimin yalancılardan olduğu (sâdık olmadığı) belli olacak.
Bu mübarek zat yine bir gün buyurdu ki:
Kalbinin ve basîretinin nûru kaybolmak üzere olan bir kimse için tek çıkar yol, rahmet ve ihsânıyla durumunu iyiye çevirmesini ümîd ederek, rahmet ve ihsân sahibi olan Allahü teâlâdan yardım istemesidir...

SULTAN ELİNİ ÖPÜNCE!..
İmâm-ı Râfii, vefât etmeden önce Hârezmşâhlar devleti hükümdarı Celâleddîn Hârezmşâh ile görüşmüştü. Hârezmşâh, küffar ile savaş yapmış ve muzaffer olmuştu. Kazvîne uğradığı zaman, İmâm-ı Râfiî onu karşılayıp; İşittim ki düşmanla cihâd yapmışsın, hattâ onların kanları elinde donup kurumuş. O elini öpmek isterim diyerek, Hârezmşâha ikram ve iltifâtta bulunmuştur. Bu söz üzerine Hârezmşâh; Bilakis ben sizin elinizi öpmeyi arzularım diyerek, tutup elini öpmüştür...
Sultanla bir müddet görüşüp, sohbet ettikten sonra İmâm-ı Râfiî ayrılıp, hayvanına binerek yola çıktı. Biraz gidince, hayvan serkeşlik yapıp Râfiî hazretlerini üzerinden düşürdü. Hârezmşâhın öptüğü eli acıdı. Sübhânallah! Sultan bu elimi öpünce, nefsimde bir gurûr hâsıl oldu da, bunun cezasını böylece gördüm dedi ve kısa bir zaman sonra da vefat etti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Onun bir hafta ömrü kaldı</label>
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûminin oğlu Sultan Behâeddîn Veled, şöyle bir hadise anlatır: Babam ile bir gün Hüsâmeddîn Çelebinin bağına gidiyorduk. Babam beni bir katıra bindirdi. Kendisi, diğer talebelerle berâber yaya gidiyordu. Bir ara babamın mübârek vücûdunu, Allahü teâlânın izniyle büyük bir nûrun kapladığını gördüm. Hemen aklıma, babamın büyüklüğünü inkâr edenler geldi. Böylelerine şaşıyorum, niçin kötü düşünüyorlar? diye düşünürken, babam geriye dönerek şöyle buyurdu: SEN KENDİ NEFSİNE BAK!..
Ey Behâeddîn! Sen babanı inkâr edenleri bırak da, kendi nefsini yola getir. Sakın ucb ve kibir hastalığına yakalanmayasın. Herkes yaya yürürken, sen binek üzerindesin. Bu kadarcık gönül yüksekliği, insanı ucba; kendini beğenmeye götürür, nefsinin ve şeytanın eline düşürür. Onlara hizmet ettirir...
Mevlânâ hazretleri vefât ettikten bir hafta sonra, onun halîfesi, vekîli olan Hüsâmeddîn Çelebi, talebeleriyle birlikte Sultan Velede gelerek; Artık bizleri irşâd etmeye ilim öğretmeye başlamanızı istirhâm etmeye geldik. Zira, mübârek hocamız Mevlânâya lâyık halîfe olacak ancak siz varsınız. dedi. Bu şekilde hocasına ve oğluna sadâkatini ve muhabbetini arz eyledi. Babasının halîfesinden bu göz yaşartıcı sözleri işiten Sultan Veled hazretleri;
Canım efendim! Siz, muhterem babamın sağlığında onun halîfesi idiniz. Vefâtından önce sorulduğunda, sizi, kendisine halîfe bıraktığını buyurmuştu. Bu sebeple siz, bizim hocamızsınız. Bu vazîfe size verilmiştir. Başta kendim ve oğlum Ârif Çelebi size tâbiyiz dedi. Bu sözler üzerine, Hüsâmeddîn Çelebi, 683 (m. 1284) senesinde vefât edinceye kadar talebeleri irşâd eyledi. Ondan sonra, yerine Sultan Veled halîfe, vekîl olup, bu vazîfeyi üstlendi...

GAİBDEN GELEN OK!..
Sultan Veled zamânında, Mustafa isminde zâlim bir kimse vardı. Malı, mülkü ve akrabâlarının çok olmasından istifâde ederek, bazı kimselere eziyet ederdi. Bunu Sultan Velede şikâyet eylediler. Sultan Veled onu huzûruna çağırıp nasîhat ettiğinde, kaba sözlerle itirâz etti. Mustafanın bu kaba sözlerine sükût eden Sultan Veled hazretleri, o çıkınca; Bir hafta ömrü kaldığı hâlde, hâlâ yiğitlik taslayıp sıhhatine güveniyor buyurdu. Mustafa, dergâhtan çıkıp evine giderken, nereden geldiği belli olmayan bir ok, göğsüne saplandı. Bir hafta sonra da öldü.
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri