Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Tertemiz bir imanla dünyadan ayrıldı!..</label>

Cafer-i Sadık hazretleri naklen şöyle rivayet etmiştir: Bir gün Resulullah Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) eshabıyla birlikte iki dağ arasındaki yoldan geçerken şöyle buyurdular: -Şimdi karşınıza, şeytanın kendisine üç gün yaklaşmadığı bir şahıs çıkacaktır...
Çok geçmeden derisi kemiklerine yapışan, gözleri çukura inen ve çok yeşillik yediğinden dolayı dudakları yeşil olan bir bedevi gözüktü. Yakına gelince:
-Peygamber kimdir? diye sordu. Peygamber Efendimizi ona gösterdiklerinde, huzura gelerek:
-Ya Resulallah! İslamı bana öğret! dedi. Peygamber Efendimiz buyurdular ki:
-De ki: Eşhedü en lâ ilahe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resulühu... Bedevi bu şehadeti ikrar etti. Resulullah Efendimiz:
-Beş vakit namazlarını kılmalısın; ramazan ayı orucunu tutmalısın! Bedevi:
-Kabul ediyorum. Resulullah Efendimiz:
-Hac amellerini yapman, zekatını vermen ve cenabet guslü dökmen gerekir! Bedevi:
-Kabul ettim.
Peygamber Efendimiz ve eshabı, söz konusu bedevi İslamı kabul ettikten sonra kendi yollarına devam ettiler. Bir miktar yol katettikten sonra göçebe bedevinin devesi kafileden geriye kaldı. Peygamber Efendimiz onu göremeyince durup sordu. Eshâb-ı kiram:
-Onun devesi iyi hareket edemediğinden dolayı kafileden geri kaldı, dediler. Müslümanlar geri dönerek onu aramaya koyuldular. Nihayet onu ordunun arkasında buldular. Onun devesinin ayağı bir farenin yuvasına geçerek hem devenin ve hem de onun boynu kırılmıştı; ikisi de orada can vermişlerdi...

ONU HURİLER KARŞILADI
Peygamber Efendimiz orada bir çadır kurmalarını ve ona gusül vermelerini emretti. Daha sonra kendisi çadıra girerek onu kefenledi. Peygamber Efendimiz alnından ter döküldüğü halde çadırdan dışarı çıkarak şöyle buyurdular:
-Bu bedevi aç olduğu bir halde dünyadan göçtü; o, iman edip imanını zulümle karıştırmayan kimselerdendir; o, tertemiz bir imanla dünyadan ayrıldı. İşte bundan dolayı huriler cennet meyveleriyle onu karşılamaya geldiler; onun etrafını sararak şöyle diyorlar: Ya Resulallah! Siz aracı olunuz da bu adam cennette bizimle evlensin ve biz onun eşi olalım...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hazreti Safiyye (radıyallahü anha)</label>
Safiyye binti Hüvey, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimizin hanımlarındandır. Hayberin fethinde Müslüman olarak Peygamber efendimizin hanımı olmakla şereflendi. Medinede h. 50 (m. 671) senesinde altmış yaşında vefât etti... HAYBERDE ESİR EDİLDİ...Safiyye, Hayberde, neslinin üstünlüğü, güzelliği ve iyi ahlâkı ile herkesçe beğenilirdi. Hayberde ilk önce meşhûr bir şâir ve kumandan olan Yahudi Sellâm bin Mişkem ile nişanlandı. Bundan ayrılarak, Hayberin en meşhûr kalesi Şemmus Kalesinin kumandanı çok zengin Kinâne bin Hakîk ile evlendi. Kinâne ile evliyken rüyasında; Ayın onun odasına düştüğünü görmüştü. Bu rüyasını kocasına anlatınca; Kinâne; Sen ancak Hicazın Meliki Muhammedi istiyorsun deyip, yüzüne bir tokat attı. Gözü morardı. Müslümanlar Hayberi h. 7 (m. 629) senesinde fethetti. Safiyyenin babası ve kocası öldürülüp, kendisi de esir edildi. Esirler bölüşülünce Safiyye de Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) hissesine düştü. Peygamber efendimiz Safiyyeyi azâd etti. İmân edince, Resûlullahın nikâhıyla şereflendi. Ümmülmüminîn yani (Müslümanların annesi) oldu...
Hazreti Safiyye, İslâmiyetle şereflenince çok samimi bir mümine oldu. Vaktini ibâdet ve zikir ile geçirirdi. Ziynet eşyası fazla olduğundan bunu Peygamber efendimizin hanımları arasında paylaştırdı. Çok hayırsever olup, daima fedakârlıklarda bulunurdu. Peygamber efendimize karşı çok büyük muhabbeti vardı. Peygamber efendimizin hastalığında bütün hanımları görmeye gelirlerdi. Hazreti Safiyye de geldiğinde; Yâ Nebîyyallah! Keşke sizin bütün ağrılarınızı, acılarınızı ben çekseydim derdi.

VASİYETİ YERİNE GETİRİNİZ!
Safiyye validemiz (radıyallahü anha) çok büyük üstün faziletlerinin yanında ilim hazinesiydi. Yanına çok kimseler gelip, kendisine mesele danışırlardı. Hac mevsiminde taşralı kadınlar gelip, kendisine ilmî meseleler sorup, öğrenirlerdi...
Çok cömertti. Eline geçenleri dağıtırdı. Vefâtında bir evi kalmıştı. Vefat edeceği zaman yanındakilere, Emlâkının üçte birini yeğenine, kalanı da fakirlere sadaka olarak tasadduku vasiyet etti. Vârisleri başka dinden olduğundan vefâtından sonra vasiyetinde mesele çıktı. Yeğeni Mûseviydi. Bu husus Hazreti Âişeye suâl edildi. O da; Ey Halk! Allahtan korkunuz. Safiyyenin vasiyetini yerine getiriniz buyurunca, mesele halloldu...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ümmü Gülsüm (radıyallahü anhâ)</label>
Resûlullah efendimizin kızı Ümmü Gülsüm (radıyallahü anhâ) Risaletten önce doğdu. Ablası Rukayye ile ikiz gibiydiler. Cahiliye döneminde Ebû Lehebin oğlu Uteybe ile nikahlanmıştı. Allahü teâlâ Tebbet sûresini nâzil buyurunca; Ebû Leheb oğullarına baskı yaptı ve Onun kızlarını boşayın! dedi. Onlar da babalarının sözünü tuttu. Böylece habîbinin gülleri iman ve insanlıktan nasibi olmayan müşrik ellerden kurtulmuş oldu... İKİ NUR SAHİBİ
Kısa bir zaman sonra Rukayye (radıyallahü anhâ), Hazreti Osman ile evlendi. Ancak Bedir Zaferinin müjdeli haberleri Medineye ulaştığı sıralarda hazreti Rukayye ruhunu teslim etti...
Hazreti Osman yine bir gün üzüntülü ve ağlamaklı bir halde Resûl-i Ekrem efendimizin huzuruna vardı. Elem ve kederini yüzünden okuyan Fahr-i Kâinat efendimiz onun hal ve hatırını sordu ve; Ey Osman! Neden bu kadar üzüntülüsün? buyurdu. O da; Yâ Rasûlallah! Ben üzülmeyeyim de kim üzülsün? Kızınızın vefatıyla yalnız kaldım. Daha da mühimi sizinle olan hısımlık bağım koptu dedi. Bunun üzerine Resûlullah efendimiz; Ey Osman! Allahü teâlâ Ümmü Gülsümü de sana nikâhlamamı emretti buyurdu. Bu müjdeye Hazreti Osman çok sevindi. Hicretin üçüncü yılı Rebiülevvel ayında düğünleri yapıldı. Osman (radıyallahü anh) böylece ikinci defa Resûl-i Ekrem efendimize damat olma şerefini elde etti. Bundan böyle Zinnûreyn=İki nur sahibi unvanıyla çağrıldı.

ABLALARININ YANINA DEFNEDİLDİ
Ümmü Gülsüm (radıyallahü anhâ) altı sene Hazreti Osman ile birlikte huzur ve neşe dolu, mesûd bir hayat yaşadı. Hicretin dokuzuncu yılında hastalandı. 27 yaşına yeni girmişti. Çocuğu da olmamıştı. Babası ve kocası Tebük Seferine çıkmışlardı. Fahr-i Kâinat Efendimizin genç bir yavrusu daha hayata gözlerini yummak üzereydi. Ümmü Gülsüm (radıyallahü anhâ) son nefesini alıp verirken İslâm ordusunun Medineye girdiği haberi geldi. Babam ve zevcim salimen geldiler mi? diye sordu. Babası ve kocasının sağ sâlim döndüklerini duyunca biraz kendine gelir gibi oldu. Fakat çok geçmeden ruhunu teslim ederek ebedî yurduna uçtu.
İki cihan güneşi efendimiz kızının yanına girdiğinde Ümmü Gülsümün bedeni daha yeni soğuyordu. Cenâze namazını Fahr-i Kâinat efendimiz kıldırdı. Duâ ve gözyaşları arasında Baki Kabristanına ablaları Rukayye ve Zeynebin yanına defnedildi...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hazreti Rukayye (radıyallahü anhâ)</label>
Peygamber efendimizin kızı hazre-ti Rukayye çok güzel idi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimize, peygamberliği bildirilmeden önce Rukayye, Ebû Lehebin oğlu Utbeye, Ümmü Gülsüm de Uteybeye nikâh edilmiş, fakat evlilik gerçekleşmemişti... RESÛLULLAHA HAKARETİN CEZASI!..
Fahr-i âlem efendimize, peygamberliği bildirilip, insanlar, İslâma dâvet edilmeye başlanınca, Ebû Leheb ve oğulları düşman kesildiler. Cehennemlik oldukları Tebbet sûresinde bildirilen Ebû Leheb ve karısı ile Kureyşin ileri gelen müşrikleri, Utbe ve Uteybeye; Onun kızlarını alıp yükünü hafiflettiniz. Kızlarını boşayın ki, zahmete düşsün! Size Kureyşten istediğiniz kızı alalım! diye teklif ettiler. Onlar da; Peki, boşadık! dediler. Uteybe denilen alçak, daha da ileri giderek, Peygamber efendimizin huzûr-i şerîfine gelip; Ey Muhammed! Ben, seni ve dînini tanımıyorum. Kızını da boşadım. Artık ne sen beni, ne de ben seni seveyim! diye hakâret etti. Sonra sevgili Peygamberimize saldırıp, mübârek yakasına yapıştı. Gömleğini yırttı. Bunun üzerine Resûlullah efendimiz; Yâ Rabbî! Buna canavarlarından birini musallat et! buyurdular. Çok kısa bir zaman sonra Uteybe bedbahtını arslan parçaladı.
Bu hâdiseden sonra, Peygamber efendimize vahiy gelerek, hazret-i Rukayyenin hazret-i Osman ile nikâhlanması emredildi ve evlendiler.
Nübüvvetin beşinci senesinde, Müslümanlara, müşriklerin işkenceleri pek şiddetlenmişti. Peygamber efendimiz, Eshâbının dayanılmaz işkencelere uğramasına çok üzülüyordu. Bu işkenceler her geçen gün daha da şiddetleniyor, merhâmet dolu kalbi, bunlara tahammül edemiyordu. Peygamber efendimizin emriyle Habeşistana hicret eden yirmiye yakın sahâbiyle birlikte hazret-i Osman ve hanımı Rukayye de hicret ettiler...

GENÇ YAŞTA VEFAT ETTİ
Peygamber efendimizin Medîne-i münevvereye hicretinin ikinci yılında, hazret-i Osman ve hanımı Medîneye geldiler. Hazret-i Rukayye, Medînede hastalandı. O sırada Bedir Gazâsı için hazırlık yapılmış, hazret-i Osmanın hanımıyla meşgûl olması emredilmişti. Peygamber efendimiz ve şanlı Eshâbı müşriklerle çarpışmak üzere Bedire gittiler. Onlardan zafer müjdesi geldiği gün, hazret-i Rukayye, 22 yaşında Hakkın rahmetine kavuştu...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hazreti Zeyneb (radıyallahü anhâ)</label>

Hazreti Zeyneb, Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin en büyük kızıdır. Mekkede dünyaya geldi. Gelinlik çağa gelince Hadice validemiz onu yeğeni Ebûl-âs bin Rebî ile evlendirdi. Ebûl-Âs bir sefere gitmişti. O günlerde Resûl-i Ekrem Efendimize Peygamberliği bildirildi. İlk iman edenler, hanımı Hadice ile kızları Zeyneb, Rukayye ve Ümmü Gülsüm oldu... BABAN YALAN SÖYLEMEZ...
Ebûl-Âs seferden dönüp Mekkeye girince; Resûl-i Ekremin peygamber olduğunu duydu. Evine vardığında hanımı Zeynebe ilk olarak; Baban Peygamber olmuş öyle mi? diye sordu. O da; Evet! Ben de Müslüman oldum. Ey benim sevgili efendim, sen de inanır mısın? dedi. Ebûl-Âs; Vallahi baban Muhammedül-Emindir. O şaka bile olsa yalan söylemez. Ancak ben, karısını hoşnut etmek için atalarının dinini terk etti dedirtmek istemiyorum diye cevap verdi...
Resûl-i Ekrem Efendimiz Medineye hicret edince, Hazreti Zeynebin kocası onun Medineye gitmesine izin vermedi. Bedir Harbinde Ebûl-Âs, müşrikler safında idi ve esir edildi. Esirler fidye karşılığı serbest bırakılacaktı. Ebûl-Âs Mekkede hanımı Zeynebe haber gönderdi. O da bir miktar para ile annesinin hediye ettiği gerdanlığı, kolyeyi gönderdi. Bunlar Ebûl-Âsın fidyesi olarak Resûl-i Ekrem Efendimize takdim edildiğinde çok duygulandı. Mahzun oldu. Eshâbına; Eğer uygun görürseniz bunu geri verelim. Bu Hadicenin hatırasıdır buyurdu. Ebûl-Âsa gerdanlık ve para geri verildi. Yalnız Mekkeye vardığında Zeynebi Medineye göndermek üzere söz alındı. Zira yeni gelen bir vahiyle; Müslüman hanım, müşrik erkeğe haram kılınmıştı. (Mümtehine Sûresi: 10) O da söz verdi ve sözünde durdu. Mekkeye varınca çok sevdiği Zeynebini Medineye uğurladı. Hazreti Zeyneb Medinede huzur ve saâdete kavuştu...

O DA MÜSLÜMAN OLDU...
Ebûl-Âs Hicretin 6. yılında ticaret kervanıyla Şamdan dönerken Medine civarında Müslümanlar tarafından yakalandı. Fakat şehre gelince ellerinden kurtuldu ve Zeynebin yanına geldi. O da Resûl-i Ekrem Efendimize bildirdi. İki cihan güneşi Efendimiz Eshab-ı Kirama; Uygun görürseniz, Ebûl-Âsın bütün mallarını ve arkadaşlarını geri veriniz! buyurdu. Bu hadise Ebûl-Âsa çok tesir etti. Oracıkta Müslüman oldu. Fakat Zeynebin sevinci kısa sürdü. Aradan bir sene geçmişti ki, hastalanıp yatağa düştü. 8. hicri senede 30 yaşlarında iken Hakkın rahmetine kavuştu.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hazreti Ömer ve takva sahibi genç</label>
Hazret-i Ömerin (radıyallahü anh) halifeliği zamanında ibadet ehli, son derece takva sahibi bir genç vardı. Hazret-i Ömerin hayret ve takdirle izlediği bu gencin kalbi, Allahü teala ve Resûlullahın sallallahü aleyhi ve sellem sevgisiyle doluydu. Vakit namazlarında cemaati kaçırmaz, namazdan çıkar çıkmaz evine döner ve ihtiyar babasının hizmetini görürdü... BİR KADININ ÇİRKİN TEKLİFİ
Bu gencin evine giden yol, bir kadının kapısının önünden geçiyordu. Kadın her defasında gencin yoluna çıkarak çirkin tekliflerde bulunuyor, fakat genç, Allah korkusundan ona iltifat etmiyordu... Yine bir gün yatsı namazını kıldıktan sonra evine giderken, kadın tekrar karşısına çıktı. Bu sefer bütün maharetini kullanarak genci kandırmayı başardı. Fakat genç, kadının ardı sıra eve girerken birdenbire Allahü tealâyı hatırladı ve korkuyla dilinden şu ayet dökülüverdi:
Takvaya erenler (var ya); onlara şeytandan herhangi bir vesvese iliştiği zaman (Allahın emir ve yasaklarını) hatırlayıp, hemen gerçeği görürler. (Araf/201) Hemen ardından da bayılarak düştü...
Kadın hizmetçisini çağırdı. Genci tutarak evinin önüne getirip koydular. Sonra da kapıyı çalarak babasına haber verdiler. Babası dışarı çıkınca, oğlunu baygın bir vaziyette kapının önünde buldu. Komşulardan birkaçı genci tutup eve taşıdılar. Uzun bir müddet baygın kalan genç kendine gelince, babası;
Evladım neyin var ne oldu? diye sordu. Oğlu;
Bir şeyim yok dedi. Babası;
Allah aşkına söyle! deyince, oğlu başından geçenleri anlattı. Babası;
Hangi ayeti okumuştun? diye sordu. Genç, ayeti okudu ve tekrar kendinden geçti. Bir de baktılar ki genç ruhunu teslim etmiş...

BENİ ONUN KABRİNE GÖTÜRÜN!
Genci yıkadılar ve gece vakti götürüp gözyaşlarıyla defnettiler...
Sabah olunca olay Hazret-i Ömere (radıyallahü anh) bildirildi. Hazret-i Ömer, gencin babasına gelerek başsağlığı diledi ve;
Bana niye haber vermedin? diye sordu. Gencin babası;
Ey Müminlerin Emiri, vakit geceydi dedi. Hazret-i Ömer;
Beni onun kabrine götürün dedi. Birlikte gencin kabrine geldiler. Hazret-i Ömer;
Ey filan kişi! Rabbin makamında durmaktan korkanlara iki cennet var (Rahman/46) dedi. Kabirdeki genç konuşup;
Ya Ömer! Rabbim Cennette bana onları iki defa verdi diye cevap verdi.


]
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Yetişin! Allah düşmanı burada!</label>

Dün bir nebze bahsettiğimiz gibi, Sad bin Ubade de (radıyallahü anh) bir işi sebebi ile Mekkeye gitmişti. Daha önceden dostu olan Ümeyye bin Halefe Kâbeyi tavaf etmek istediğini söyler. O sıralarda Müslümanlar ile müşriklerin arasında düşmanlık olduğundan, bu, Müslümanlar için müşküldür... EBU CEHİL ÇIKAGELİR!..
Sad bin Ubade, Ümeyye bin Halefin himayesinde Kâbeyi tavaf ederken, Ebu Cehil çıkagelir. Tavafı yapanın Sad olduğunu öğrenince; Bak sen burada güvenle Kâbeyi tavaf edebiliyorsun, ama biz Medineye gidemiyoruz! deyince Sad kızarak bağırır: Bu durumu yapan sizsiniz!
Bunun üzerine Ümeyye bin Halef; Sen bu iki vadinin ulu kişisine bağıramazsın Sad! diye çıkışınca O da; Sen de beni bırak! Vallahi Resulullahın seni öldürülecekler listesinde saydığını duydum! der. Ümeyye bin Halef çok korkarak hemen evine gider. Karısına; Biliyor musun bizim kardeşlik Sad bana ne dedi, Muhammed benim öldürüleceğimi söylemiş! Muhammedin hiç yalan söylediği görülmemiştir. Öyle ise ben de vallahi evimde oturur, hiç dışarı çıkmam! diyerek kendini korumaya çalışmıştır. Ama Kureyş, Bedir Savaşına çıkarken Ebu Cehil Onu da almaya gelmiş fakat Ümeyye bin Halef gitmemekte direnmiştir. Ebu Cehil Sen Kureyşin eşrafındansın, eğer halk senin gitmediğini görürlerse onlar da gitmezler, hiç değilse bari savaşın başlangıcında bulun, sonra geri dönersin! diyerek Onu kandırmaya uğraşmış ve Ümeyye bin Halef, Mekkenin en hızlı devesini satın alarak savaşa ve öldürüleceği yere kendi rızası ile gitmiştir. Karısının; Sadın dediğini unuttun mu? sualine ise Hayır unutmadım, sadece savaşın başlangıcında bulunacağım! cevabını vermiştir...

HAZRETİ BİLALİN ÇAĞRISI!..
Bedir Gazasında Ümeyye bin Halef Sütlü develere ihtiyacı olan var mı? diye dolaşıp dururken (yani beni esir edip karşılığında kurtuluş akçesi olarak deve almak isteyen var mı demek istiyor) kendisini bir sahabe esir etmiş, fakat Bilal-i Habeşi, Ümeyye bin Halefi görür görmez Yetişin! Allah düşmanı Ümeyye bin Halef burada! diyerek umumi bir çağrı yapınca, sahabeler her taraftan yetişip bu azılı müşriki öldürüp, cehenneme göndermişlerdir...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Azılı bir müşrik Ümeyye bin Halef</label>

Ümeyye bin Halef, Peygamberimizin azılı düşmanlarındandır. Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) ile her ne zaman rastlaşsa kaşıyla, gözüyle alay eder, ayıplamaya çalışırdı. Ümeyye bin Halef, kölesi Bilal-i Habeşinin ellerini ayaklarını sıkıca bağlattırır, öğle vakti, kızgın güneşte, mekke vadisinde, sırtüstü yatırır, göğsü üzerine bir kaya konmasını emrederdi. Vallahi ya ölünceye kadar böyle kalırsın, ya da Muhammedi inkâr eder, Lat ve Uzzaya taparsın! derdi. Bilal-i Habeşi ise bu belâ içinde Ehad! Ehad! derdi. Bu sözleri duyan Ümeyye bin Hâlef bütün bütün çileden çıkar, Hazret-i Bilâlin işkencesini bayılıp kendinden geçinceye kadar arttırırdı. Sonra da çekip giderdi. Hazret-i Bilâl nice sonra kendine gelirdi. Sonradan kendisi Vallahi onları kızdıracak daha ağır bir kelime bilse idim, muhakkak onu söylerdim! demiştir... ONU SATIN AL DA KURTAR!
Yine bir gün, Ümeyye bin Halefin onu işkenceden işkenceye uğrattığı bir sırada, oradan geçen Hazret-i Ebû Bekir (radıyallahü anh) bu durumu gördü. Ümeyyeye;
Sen hiç Allahtan korkmaz mısın? Bu zavallıya daha ne zamana kadar işkence edeceksin dedi. Ümeyye:
Kurtulmasını istiyorsan, onu satın al da kurtar dedi. Hazret-i Ebû Bekir;
Ey Ümeyye dedi; Benim, senin dininden siyah bir kölem var. Bundan daha güçlü, daha kuvvetlidir. Onu Bilâle karşılık sana vereyim, kabul eder misin? dedi. Ümeyye, Kabul ettim dedi ve Hazret-i Ebû Bekir, Bilal-i Habeşiyi bu zâlim adamın elinden kurtardı...
Hazret-i Bilâli alan Hazret-i Ebû Bekire, Peygamber Efendimiz sordu:
Yâ Ebâ Bekir dedi, Onun üzerinde bir hakkın olacak mı? Hazret-i Ebû Bekir; Hayır, yâ Resûlallah! Onu azâd ettim dedi...

BİR İŞ İÇİN MEKKEYE GİTTİ...
Bedir Savaşından evvel, Peygamber Efendimiz Medinede iken, birtakım Kureyşlilerin öldürüleceğinin haberini vermişti. Sad bin Ubade de (radıyallahü anh) bir işi sebebi ile Mekkeye gitmişti. Sad bin Ubade ile Ümeyye bin Halef eskiden beri dost idiler. Onun Mekkedeki mallarını Ümeyye bin Halef, Ümeyye bin Halefin Medinedeki mallarını ise Sad bin Ubade korumakta idi. Ancak, dostluk nereye kadar; yarın görelim!..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Îsâ Efendinin hasta kızı...</label>
Nasûhî Efendi büyük velîlerdendir. On yedinci yüzyılın ikinci yarısında ve on sekizinci yüzyılın başında İstanbulda yaşamıştır. Kastamonulu Şeyh Şâbân-ı Velî hazretlerinin torunlarındandır. Kabri Üsküdar-Doğancılarda Nasûhî Dergâhı bahçesindedir... GENÇ YAŞTA ÂLİM OLUR...Muhammed Nasûhî Efendi, yüksek istidâtı ile genç yaşında tefsîr, hadîs, fıkıh gibi zâhirî ilimler ile zamânın edebiyat ve fen ilimlerinde âlim oldu. Bu arada kalp bilgilerinde de mârifet sâhibi, olgun ve kâmil bir insan olmak için, Halvetiyye yolunun şeyhlerinden olan Karabaş Ali Efendi diye de bilinen Ali Atvel hazretlerinin hizmetine girdi. Uzun süre riyâzet ve mücâhedelerden sonra, keşf ve kerâmet sâhibi olgun bir velî oldu... Üsküdar câmilerinde yıllarca halka vaaz ve nasihat etti.
Tasavvuf yolunda kutbiyyet, gavsiyyet ve ferdiyyet derecelerine ulaşmış olan Nasûhî Efendinin birçok kerâmetleri görüldü...
Bir gün, Draman Dergâhı şeyhi olan Îsâ Efendinin kızı hastalanmıştı. Etrâfında bulunanlar ondan ümit kesmişlerdi. Îsâ Efendi, Nasûhî Efendi ile kardeşlik derecesinde sevgileri olduğunu düşünüp, evlâd-ı mânevîsî olan Zâkir Ahmed Efendiyi Üsküdara gönderdi. Zâkir Ahmed Efendiye; Nasûhî Efendi hazretlerine git, selâmımı söyleyip hâlimi arz et. Biricik kızım çok hastadır. Kardeşliğini bugün için beklerim. Himmet buyurup kızımın sıhhate kavuşması için duâ etmelerini istiyorum dedi.
Zâkir Ahmed Efendi hemen Nasûhî Efendi hazretlerinin dergâhına vardı. Huzurlarına çıkıp ellerini öptükten sonra geliş maksadını arz etti...
Nasûhî Efendi biraz durakladıktan sonra; Îsâ Efendiye selâm söyle. Cenâb-ı Hak kerîmdir, bağışlar. Çok üzülmesinler buyurdu ve müjde verdi...

KENDİ KIZI VEFAT ETTİ!..
Ahmed Efendi, Îsâ Efendinin dergâhına döndüğü zaman, selâm verip içeri girdi. Ona hastanın kalkıp çorba içtiğini ve biraz kendisine geldiğini söylediler. Ahmed Efendi, Nasûhî Efendi hazretlerinin selâmını tebliğ edip, müjdelerini bildirdi. Îsâ Efendinin kızı sıhhate kavuştu. Dergâhta bir bayram havası esti ve herkes sevindi... Ancak, o günlerde, Nasûhî Efendinin ergenlik çağına ulaşmış olan kızı hastalandı. Kendisine haber verdiklerinde; Onun için gerekli hazırlıkları yapın, vefât edecektir buyurdu. Cenaze için gerekli hazırlıklar yapıldı. O gece kızı vefât etti.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Bir gönül sultanı Abdullah Yemenî</label>
Abdullah Yemenî, Yemende yetişen büyük velîlerdendir. Hadramûtun Terîm şehrinde doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 1627 (H.1037) senesinde vefât etti...Bu mübarek zat, çeşitli zamanlardaki sohbetleri sırasında buyurdu ki:
HAYÂ İKİ ÇEŞİTTİR...
Hayâ iki çeşittir: Dînî hayâ, Allahü teâlânın yapılmasını yasakladığı şeyleri yapmaktan duyulan hayâ utançtır. Tabiî veya nefsî hayâ ise, yapılıp yapılmamasında kişinin kendi reyine bırakılan hususlardır. Meselâ kişinin kendisine yakışmayan elbise ile sokağa çıkması, şahsî ve nefsî arzûlara dayanan hayâ, bir çeşit utanç duygusudur.
Kelimenin yerini hakkıyla vermeden, o kelimeyi kullanmamalısınız. Zîrâ söz, yayından çıkan bir oka benzer. İnsandan yerinde olmayan bir söz çıkarsa, insan ona mahkûm, söz insana hâkim olur.
Ey insan! Dilini tut ve ona kement vur. Seni sokmasın. Çünkü o bir yılandır. Kabir, kendi dillerinin kurbanlarıyla doludur. Bu kurbanlar öyle kimselerdi ki, babayiğitler bile kendileriyle karşılaşmaktan çekinirlerdi.
Evliyânın sohbetlerine katılmayan ve gitmeyen bir fıkıh âlimi, yenen katıksız ekmeğe benzer.
Ey oğlum! Şunu bil ki, eski sâlih kişiler açlık yoluyla dillerine hâkim olurlardı. Şimdi evliyâ olan fakirlerin elinde ve yolunda yetişmeyen kimseler, bu yolu da bir çıkmaza soktular. Ey evlâdım! Bu yolu ehlinden öğrenmelisin.

EN BÜYÜK KERÂMET...
Abdullah Yemenî hazretleri kerâmetlerini gizlerdi. Yakın talebe ve dostlarına da gizlemelerini emrederdi. İstikâmet yâni doğruluk üzere olunuz. Çünkü en büyük kerâmet istikâmet üzere olmaktır derdi...
Kendisinden zuhûr eden ve görmüş oldukları kerâmetleri hicrî 1040 senesine kadar anlatmamaları üzerine söz almıştı. Böylece 1040 yılına yakın vefât edeceğini de kerâmetle bildirmişti. Vefat etmeden önce; Artık ömrümün sonuna geldim. Daha önce anlatmanızı menettiğim şeyleri artık anlatabilirsiniz buyurdu. 1627 (H.1037) senesinde Yemenin Veht köyünde vefât etti. Orada defnedildi...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ölmeden önce gelen zamanında gelmiştir!</label>
Hasan-ı Basri hazretleri, Tâbiînin ve o devirdeki evliyânın en büyüklerindendir. 641 (H.21) senesinde Medîne-i münevverede doğdu. 728 (H.110) senesinde Basrada vefât etti. Kabri Sâlihiyye adı verilen yerdedir. Kıymetli nasihatleri vardır. Bir sohbeti esnâsında buyurdu ki: ŞU ALTI ŞEY KALBİ BOZARKalbin bozulması altı şeydendir: 1) Allahü teâlânın rahmetini umarak, tövbeyi terk etmek, 2) İlmi ile amel etmemek, 3) Amelinde ihlâs sâhibi olmamak, 4) Allahü teâlânın ihsân buyurduğu rızkı yiyip, şükür etmemek, 5) Allahü teâlânın taksimine râzı olmamak, 6) Vefât edenleri kabrine defnedip, onlardan ibret almamak... Resûl-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: Kabir, âhiret konaklarının ilkidir. Ondan kurtulana, ondan sonrası daha hafif ve kolay, ondan kurtulamayana, ondan sonrası daha zor ve çetindir.
Kıyâmet günü şehîdlerin kanı âlimlerin mürekkebi ile tartılacak, şehîdler diyecekler ki: Âlimler zamanlarının ışık kaynağıdır. Her âlim zamânının lambasıdır. İnsanlar âlimler vâsıtası ile aydınlanırlar.
Gönlün ferah olup duânın makbûl olmasını istersen, şu beş şeyi terk etme:
1) Dünyâya harîs olmayan, her işi Allah rızâsı için yapan âlimlerle berâber ol.
2) Gece namazı kıl! Kazâya kalmış namazlarını, geceleri de kazâ ederek bir an önce öde! Farz namazı kazâya kalan kimsenin, sünnet ve nâfile namazları kabûl olmaz. Yâni sahîh olsa da sevap verilmez. Âlimlerimiz buyuruyor ki: Şeytan, Müslümanları aldatmak için, farzları ehemmiyetsiz gösterip, sünnet ve nâfileleri yapmaya sevk eder.
3) Tegannî etmeden Kurân-ı kerîm oku.
4) Namazlarını tam olarak, vaktin geldiğini bilerek ve evvel vaktinde kıl.
5) Helâl ye. Helâl yiyenin duâsı makbuldür. O halde helâli, haramı öğrenmek lâzımdır.

BİRAZ GEÇ OLMADI MI?
Hasan-ı Basri hazretlerine 90 yaşında bir ihtiyar gelir, Ben tövbe edip doğru yola girmek istiyorum der. O mübarek zat da latife yapmak ister; (Beybaba, nerede kaldın, biraz geç olmadı mı?) der. İhtiyar, (Neresi geç ki, ölmeden geldim ya) der. O zaman Hasan-ı Basri hazretleri, (Doğru söylediniz efendim, ölmeden önce gelen, zamanında gelmiş olur) der. İhtiyar zat bunları söyledikten biraz sonra vefat eder...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Kılıç kınında iken kesmez</label>
Büyük mutasavvıf Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin kıymetli nasihatleri vardır... Bir kısım insanlar bir gün Mevlânâ hazretlerine gelip; Bâzı kimseler mescidde dünyâ kelâmı ediyor diye şikâyette bulundular. BOŞA GİDEN İBADETLER!..
Bunun üzerine Mevlânâ hazretleri buyurdu ki: Her kim altı yerde dünyâ sözü ile meşgûl olursa otuz yıllık temiz ve kabûl olmuş ibâdeti reddedilir ve boşa gider. Bu altı yerin birincisi mescid, ikincisi ilim meclisi, üçüncüsü cenâze, dördüncüsü mezarlık, beşincisi ezan vakti, altıncısı Kurân-ı kerîm okunurkendir. Bunların her birisinin geniş açıklamaları vardır.
Yine buyurdu ki:
Helâl kazanıp helâlden yemeli, giyinmeli, çalışmalıdır. Dargınlar barışmalıdır. Önce davranan önce Cennete girer. Tenhâda yalnız kalınca da günahtan sakınmalıdır. Nefsi mağlûb etmek için, onu rahatsız etmelidir. İstediği şeyi vermemelidir. En tesirlisi, gündüzleri oruç tutmak, geceleri az uyuyup namaz kılmaktır...
Bir gün birkaç kişi gelip Mevlânâ hazretlerine; Efendim! Allahü teâlânın velî kulları vefât edince, tasarruf hakkına sâhib olurlar mı? Hayatta oldukları gibi insanlara yardım edip, sıkıntılarını giderirler mi? diye sordular. Mevlânâ hazretleri de; Cenâb-ı Hakkın evliyâ kulları âhirete intikâl ettiklerinde, dünyâdakine oranla daha çok tasarrufa sâhib olurlar. Dünyâdaki tasarruf hududlu, âhiretteki ise hududsuzdur buyurdu. Oradakiler; Dostlarınıza ve talebelerinize dünyâdaki gibi âhirette de ihsân ve merhamet eder misiniz? deyince, hazreti Mevlânâ; Ey dostlarım! Kılıç kınında iken kesmez. Bize şefâat hakkı verilirse, elbette biz de sizlere şefâat ederiz buyurdu.

BU DERECEYE NASIL KAVUŞTUN?
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerini sevenlerden biri vasiyyetinde; kabrine Mevlânâ hazretlerinin gelip, Kurân-ı kerîm okumasını istirhâm etti. O zât vefât edince vasiyyetini bildirdiler. Hazreti Mevlânâ da kabrinde Kurân-ı kerîm okudu. Vefât eden kimsenin çocuklarından biri, rüyâsında babasının çok iyi bir hâlde olduğunu görünce şöyle sordu: Babacığım! Bu dereceye nasıl vâsıl oldunuz? Babası da; Beni kabre koyunca Münker ve Nekir melekleri suâl sormaya gelirken, oraya güzel yüzlü bir melek geldi. Onlara; Allahü teâlâ bu zâtı Mevlânâya bağışladı. Onu bırakınız! dedi. O günden beri hamdolsun hâlim iyidir diye cevap verdi...
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri