Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Bayramzâde Zekeriyyâ Efendi</label>
Ankaralı Zekeriyyâ Efendi (Bayramzâde) Osmanlı Devletinin yirmi birinci şeyhülislâmıdır. Ankaralı Bayram Efendinin oğludur. 920 (m. 1514) senesinde Ankarada doğdu. İlk tahsilini memleketinde ağabeyi Yakûb Efendinin yanında tamamladı. Sonra İstanbula gelerek, Arabzâde ile Abdülbâkî ve Malûl Emîr Efendiden ders aldı... NAHCİVAN SEFERİNE KATILDI
Emîr Efendi, Bayramzâdeyi çok severdi. Beraberinde onu Mısıra götürdü. Orada, büyük âlim Ali bin Gânim el-Makdîsînin derslerine devam ettiler...
İstanbula dönüşünden sonra, Bursadaki Hamza Bey Medresesine müderris olarak tayin edilen Zekeriyyâ Efendi, 961 (m. 1554) senesinde Cihân Pâdişâhı Kânûnî Sultan Süleymân Hânın mâiyetinde Nahcivân Seferine katıldı. Harb sonrasında ise Bursada Kaplıca Medresesine tayin edildi.
İlimdeki yüksekliğini kabûl ettiren Bayramzâdeyi zamanının âlimleri çok medhettiler. Önce Edirnede Üç Şerefeli Câmi Medresesine oradan da İstanbula, Sahn-ı semân Medresesine müderris olarak tayin oldu. Daha sonra da Sultan Selim Câmii Medresesine getirildi. Bir sene sonra da Haleb kadılığına tayin edildi. Daha sonra da sırasıyla, Bursa ve İstanbul kadılıklarında bulundu. Bu esnada, üçüncü defâ İstanbulun nüfus ve emlâk sayımını yaptırdı. 989 (m. 1581) senesinde Anadolu kadıaskerliğine terfî ettirildi. Bu vazîfesinde az kalıp, 991 (m. 1583)de emekliye ayrıldı. Altı sene sonra bir hac dönüşü tekrar memûriyet hizmetine alınıp, Rumeli kadıaskerliğine tayin edildi. Bu vazîfesine devam ederken, Bostanzâde Mehmed Efendinin yerine şeyhülislâm oldu...

RÜYÂSI GERÇEK OLDU...
Bir yıl, iki ay, iki gün şeyhülislâmlık makamında kalan Zekeriyyâ Efendi 1001 (m. 1593) senesi Şevval ayının onsekizinci günü, Sultan Üçüncü Murâdın hilat giydirdiği bir sırada vefât etti. Vefâtından bir gece evvel, Resûlullahı rüyâsında görüp, kendisine; Ey Zekeriyyâ, yârın sen Sultan ile buluşur ve bir elbise giyersin. Sonra da bizim yanımızda olursun! buyurdu. Uyandığında hayretler içinde kaldı. Rüyâsı aynen gerçekleşti. Vefat ederken yanındakilere bu rüyasını anlattı ve ruhunu teslim etti. Sultan Selim Câmii civârında yaptırdığı Dâr-ül-hadîsin haziresine defnedildi...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Bir Allah adamını dinlememenin sonu</label>
Ali Havâs Berlisî hazretleri Mısır evliyasındandır. Ümmi idi, yani okuma yazması yoktu. Allahü teâlânın ihsânı ile Kurân-ı kerîm ve hadîs-i şerîfler üzerinde, âlimleri hayrette bırakan çok kıymetli açıklamalarda bulunurdu... NASİHAT DİNLEMEYEN ADAM...Tanıdıklarından birisi, bir sene hacca gitmek için gelip, Ali Havâs hazretlerinden izin istedi. Ali Havâs da ona, hacca gitmemesini, orada kin ve düşmanlıkla karşılaşacağını bildirdi. Ancak o zât, bu nasîhati dinlemeyerek, hacca gitmek üzere Mekkeye doğru yola çıktı. Mekke-i mükerremeye girdiği zaman, günlerden cumâ idi ve imâm hutbe okuyordu. Ayağa kalkarak, orada bulunanlara;
Ey Mekke ahâlisi! Cumânız bâtıldır. Zîrâ, cumânın şartlarından biri de, hutbe dinleyenlerin en az kırk kişi olmasıdır. Burada ise, ancak uzaktan gelen yolcular vardır dedi...
Öğle vakti şiddetli sıcak dolayısıyla, halkın Kâbe duvarlarının gölgesine sığınmış olduklarını fark edemedi. Onun bu sözleri çevrede duyulunca, büyük bir gürültü oldu ve hutbenin yeni baştan okunmasına karar verildi. Bu olay sırasında Kâbede bulunanlar arasında kutub ve ebdallarla birlikte, kimsenin tanımadığı Allahü teâlânın velî kulları da bulunuyordu. Bu sebepten dolayı, bu zât, hac farizasını yerine getirip Mısıra döndüğü vakit, Ali Havâs onun üzerinde buğz ve adâvet izleri taşıdığını, çehresinin donmuş, ruhsuz bir buz parçası gibi olduğunu gördü. O zât, Ali Havâsa şöyle dedi:

BANA HACCA GİTME DEMİŞTİNİZ!..
Hacca gitmememi, gittiğim takdirde kin ve düşmanlık taşıyarak döneceğimi söylemiştiniz. Şâyet ben bu sene hacca gitmeseydim, Mekke ahâlisinin bu hac mevsimindeki cumâları bâtıl olurdu...
O anda bir şey söylemeyen Ali Havâs, sonra;
O adam bu karşılığı verince anladım ki, olay sırasında orada hazır bulunan kutub ve velîlerin mevcûdiyeti, ilâhî buğz ve adâvet izlerinin bu zât üzerinde yerleşmesine sebeb olmuştur buyurdu.
Daha sonra Ali Havâs, bu kişi için;
Hoş olmayan bir halde bu adamın ölmesinden korkuyorum derdi... Buyurduğu gibi oldu. Adam bu sözleri söyledikten kısa bir zaman sonra feci bir şekilde can verdi...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Cennet karşılığı satılan bostan!..</label>
Câmiu Kerâmâtil-Evliya kitabında şöyle bir hadise anlatılır: Seyyid Ahmed Rıfaî Hazretlerinin önde gelen arkadaşlarından Şeyh Cemaleddin Hatib diyor ki: Evinede (Irakta) satın alma ihtiyacı duyduğum bir bostan vardı. Bir gün Ahmed Rıfaîden bostan sahibi Şeyh İsmaille konuşmasını ve bostanı bana ondan alıvermesini taleb ettim. Ahmed Rıfaî de baş üstüne dedi, birlikte bostan sahibine gittik. Satış için arabuluculuk yaptı. Adam ise bostanı satmaya yanaşmadı. Teklifte ısrar edilince bostan sahibi dedi ki:
  • Ey efendim, benim istediğim fiyatla alacak olursan sana satarım.
  • Ey İsmail söyle bana, ne kadar istiyorsun?
  • Efendim, onu benden cennette bir köşk karşılığında alabilirsin! - Fesübhanallah! A be evladım, ben kimim ki benden bunu istiyorsun? Benden dünyalık olarak bir şey istesene!
  • Efendim, ben söylediğimden başka bir şey istemiyorum...
Seyyid Ahmed hazretleri bir süre başını eğdi; yüzü sarardı, rengi değişti. Sonra sararması kızarmaya dönüşerek başını kaldırdı;
  • Ey İsmail, istediğine karşılık bostanı senden satın aldım, deyince adam;
  • Efendim, bunun bana bir de senedini yazıver, demesin mi? Hazret de bir kâğıda şunları yazdı:

KABİR ÜZERİNDEKİ YAZI!..
Bismillahirrahmanirrahim... Bu senet, Yüce Allaha itimatla kendisine ödemeyi üstlenen Ahmed Rıfaîden, Şeyh İsmailin cennette satın aldığı köşkün vesikasıdır. Bütün hurileri, vildanları, nehirleri ve ağaçlarıyla o köşke karşılık dünyadaki bostanını vermiştir. Allah ona şahit ve kefildir... Sonra yazıyı dürüp ona teslim etti. Adam senedi alıp doğru çocuklarının yanına gitti. Onlar bostanı suluyorlardı. Burasını Ahmed Rıfaîye sattığını haber verdi. Çocuklar bu satışı kabullenmek istemeyince, köşk meselesini ve elindeki senedi onlara anlatıverdi. Onlar ise köşke ortak olmadıkça bu satışa razı olmayacaklarını söylediler. Adam Allahı vekil ederek bu ortaklığı kabul etti...
Cemaleddin Hatib bostanı teslim aldıktan bir müddet sonra, onu satan Şeyh İsmail vefat etti. Yazılı vesikayı kefenine koymalarını vasiyet ettiğinden, öyle yapıp defnettiler...
Ertesi sabah kabrin üzerinde: Rabbimizin bize vadettiğini gerçekten gördük diye bir yazı buldular...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Bir saat içinde şu vadi suyla dolacak</label>

Meşhur tarihçi, siyasetçi ve sosyoloji âlimi İbn-i Haldun (1332-1406) anlatıyor: Mağrib (Kuzey Afrika) memleketlerinden Zağbede Arif bin Yahya isminde biri yaşardı. Bu adam feraset sahibiydi. Şaşkınlık uyandıran önsezileri vardı... BUNU NASIL BİLDİN?
Günün birinde, bütün mahalle sükûnet içindeydi öğle uykusuna yattığı çadırından dışarı çıktı. Biraz sonra da Göç, göç! diye bağırmaya başladı. Ne oluyor? diye koşup gelenlere, Bir saat içinde şu vadi selle dolacak dedi. İnsanlar ona güvendiği için çabucak yamaca doğru taşınmaya başladılar. O sırada ortaya çıkan bir bulut kütlesi ufku kaplayıverdi. Şiddetli bir sağanak boşaldı. Müthiş bir sel vadiyi doldurdu. Adama sordular: Neye dayanarak bunu bildin? O da şöyle dedi: Tarla farelerinin yavrularını yuvalarından dışarı, yükseklere taşıdıklarını gördüm. Anladım ki sel gelmek üzere...
İbn-i Haldun der ki: Bu durum, çöl halkının iyi bildiği bir iştir. Onlar farelerin yavrularıyla birlikte dışarı çıkıp yürüdüklerini görünce sel geleceğini kesin bilirler. Yaratıklarına her şeyi verip, sonra doğru yolu gösteren Yüce Allah her türlü noksanlıktan uzaktır...
765 senesinde (Kuzey Afrikada) Meriye şehrine gitmiştim. Ora halkından şöyle bir haber dinledim:
Memleketlerinde bir vadi varmış. Orada dağın üzerinde bir cins kuş bulunurmuş. Bir kimse o dağın altında durup da; Ben kaç yıl yaşayacağım? diye seslenirse, onun ömrünün yılları sayısınca ötermiş. Bu durum asla daha fazla olmazmış! Bunun üzerine yanımda bulunan bir delikanlı o vadiye yöneliverdi. Bir zaman sonra da dönüp geldi ve bana şunları anlattı:

OTUZ DOKUZ DEFA ÖTTÜ!
Vadiye varıp Ömrüm ne kadar olacak? diye seslendiği zaman, oradaki kuş otuz dokuz defa öttükten sonra susmuş!
Şehirden ayrılıp gittik ve Allah ne kadar dilemişse, bir yerlerde ikamet ettik. Nihayet biz bir çölde iken, bir topluluk şehrin mahallelerinden birine saldırmış. Arkadaşlarımdan bir grup da şehri savunanlara katıldı. İçlerinde adı geçen delikanlı da vardı. Saldırganlarla savaşarak mahalleyi bir saat kadar müdafaa ettiler. Delikanlı dedi ki: Benim ömrüm sona ermiştir. Bu kavgadan sağ çıkamayacağım. Bu sırada delikanlıya bir mızrak isabet etti ve o darbeyle öldü. Ömrünü hesapladım: Tam otuz dokuz yıldı!
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Sen buraya nasıl geldin?</label>
Muteber kitaplarda buyuruluyor ki: Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem Efendimizin ismini işitenin ömründe bir defa salevat getirmesi farz, okuyunca, yazınca, söyleyince ve işitince ilkinde söylemek vacib, tekrarında müstehabdır. Salevatın çeşitleri çoktur. Namazların son oturuşunda okunan salli barikler salevattır. Allahümme salli alâ Muhammed ve alâ âli Muhammed en kısa salevattır... SALEVAT SIKINTILARI GİDERİR...Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimize salevat-ı şerife getirmenin fazileti çoktur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
Cebrail aleyhisselam Sana kim salevat okursa 70 bin melek ona salât okur. Meleklerin salât okuduğu kimse Cennet ehli arasına girer dedi. İşi güçleşen salevat okumayı çoğaltsın! Çünkü salevat, bütün sıkıntıları giderir, rızıkları artırır, işlerin hayırla bitmesini sağlar. Salevat Sıratta nur, salevat okuyan da nur ehli olur. Nur ehli olan da Cehennem ehli olmaz.
Her kim günde yüz defa salevat-ı şerife okursa, kıyâmet gününde güneşin sıcaklığından kurtulup Arşın gölgesi altında benimle berâberdir. Ve her kim benim için bir salevat-ı şerife getirirse, rahmet melekleri onun günahlarının affolması için duâ ve istiğfar ederler.
Kim bana bir kere salat ederse Allah ona on salat eder, onun on günahını siler, onun on kat derecesini artırır.
İnsanlardan bana en yakın olanı, bana en çok salevat getirendir.
Her cimriden daha cimri olan adam ben yanında anılıp da üzerime salat getirmeyendir.
Kim kabrimin yanında bana salat ederse ben onu işitirim. Kim uzakta bulunarak üzerime salat getirirse o bana ulaştırılır.
Cuma günü benim üzerime salatı çoğaltın, zira sizin salatınız bana o gün arz olunur.

ONU CENNETTE GÖRDÜ!..
Takva ehli, ibadetine düşkün bir zatın, işi gücü günah işlemek olan bir komşusu vardı. Bu günahkâr komşu vefat etmişti. Salih komşusu onu rüyasında gördü. Günahkâr olarak tanıdığı komşusu cennetteydi. Hayretle sordu:
  • Sen buraya nasıl geldin? Komşusu cevap verdi:
  • Ben bir gün hadîslerden bahseden bir âlimi dinliyordum. Ondan şunu duymuştum Kim yüksek sesle salevat okursa cennete girer. O sözün tesiriyle sesimin çıktığı kadar bağırarak salevat getirdim. Benim tesirim altında kalan cemaat da, hep birden salevat getirdiler. Bunun sebebiyle Allahü teala hem beni, hem de benimle beraber salevat getiren o cemaati affetti.

 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Benim sorularıma kim cevap verir?</label>
İslam büyükleri buyuruyor ki: Cömertlik, hiçbir karşılık beklemeden ihsanda, bağışta bulunmak demektir. Teşekkür edilmeyi, övülmeyi istemek de cömertliğe yakışmaz. Hasan-ı Basri hazretlerine sorarlar:
  • Cömertlik nedir?
  • Allah rızası uğrunda servetini sarf etmektir.
  • Mala nasıl bağlanmalı? [Yani malı korumak için ne yapmalı?]
  • Onu Allah yolunda dağıtarak...
  • İsraf nedir?
  • Mal ve makam sevgisi yolunda infaktır... Dünyalık ele geçirmek veya nefsin kötü arzularına kavuşmak için vermek de cömertlik sayılmaz. Hiçbir karşılık beklemeden dünyalık vermek malda cömertliktir. Dinde cömertlik ise, yine hiçbir karşılık beklemeden Allah yolunda, yalnız Allah sevgisi için canını vermektir.
Büyüklerden Hayyan bin Hibalin bulunduğu meclise; arif-i billah (evliya) hatunlardan bir kimse gelerek:
-Benim soracağım suallere içinizde cevap verecek kimse var mı? diye sordu. Oradakiler, Hibali göstererek:
-İstediğinizi bu zata sorabilirsiniz, dediler. Kadın:
-Size göre cömertlik nedir? diye sordu. Hibal:
-Bol bol ihsan etmektir, diye cevap verdi. Hanım bu sefer:
-Bu anlattıklarınız dünya ile ilgili cömertliktir. Ben dindeki sahadan soruyorum, onu bana söyleyiniz? dedi. Hibal:
-Gönül arzusu ile Allahü tealaya ibadet etmektir, diye cevap verdi. Kadın:
-Bu ibâdetinizde Allahtan karşılık bekler, bir şey ister misiniz? diye sorunca, Hibal:
-Tabii bekleriz. Allahü teâlâ bize en azından bire on sevap vadediyor. Niçin beklemeyelim, diye cevap verdi. Kadın:
-Ne acayip şey! Hem bire on bekliyor, hem de kendinizi ibadette cömertlerden sayıyorsunuz, diye karşılık verdi. Hibal, cevapsız kalmıştı...
-Ya size göre ibadette cömertlik nasıl olur? diye sorunca, âbide hanımın cevabı şöyle oldu:
-Dinde cömertlik, ibadetten zevk alarak hiçbir karşılık beklemeden, sadece Allah rızası için kulluk etmektir. Sen Allaha ibadet edeceksin, Allah nasıl isterse öyle yapar!..
Bu mübarek kadın, bunları söyledikten sonra Allah ediyerek oracıkta son nefesini verdi.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Armağanî Mehmet Efendi</label>
Altı asır cihana hükmetmiş Osmanlı imparatorluğunun manevî direkleri o büyük imparatorluğu ayakta tutmuşlardır. Bu büyük veliler her hususta Osmanlı idaresine yardımda bulunur, harp zamanında savaş meydanlarında, sulh anında ise memleket dahilinde padişahlara yol gösterirlerdi. Bunlardan birisi de Dördüncü Sultan Murat devrinde yaşamış, Armağanî Mehmet Efendi namı ile meşhur velîdir... RUHUN GIDASI VE KURDU!..Aslen Foçalı olan Armağanî Mehmet Efendi, herkese bir elma hediye ettiğinden kendisine bu isim verilmiştir...
Bu mübarek zatın kıymetli nasihatleri vardır. Buyurdu ki:
Ahlâkı ve anlayışları birbirine zıt olanlarla oturup görüşmek, ruhlar için kurtlardır. Bunlar insanın içini kemirirler. Huyları ve anlayışları iyi olanla oturup kalkmak ise, ruhların gıdası, akılların aşısıdır. Aklın bereketlere kavuşarak artmasına bunlar sebeb olur.
Namaz için de şöyle buyurdu:
Namazda huşu, namaz kılanın kurtuluşunun alametidir. Nitekim Allahü teala, Müminun suresi başında; Muhakkak ki, müminler kurtuluşa erdiler. O müminler ki, namazlarında huşu (tevazu ve korku) sahipleridir buyurmaktadır. Peygamber efendimiz de buyurdu ki: Bir Müslüman doğru olarak ve huşu ile iki rekat namaz kılınca, geçmiş günahları affolur. Yani, Allahü teala onun küçük günahlarının hepsini affeder. Huşuu terk etmek ise, münafıklık alametidir ve kalbin harab olmasıdır.

YETMİŞ BİN KİŞİ ÖLDÜ!..
Armağanî Mehmet Efendi, bir gün Padişahtan izin alarak akrabalarını ziyarete gidiyordu. Üsküdar tarafında Bostancıbaşı Köprüsünden geçerken vebalıların iyi ve kötü ruhları ile bizzat konuşup, kimlerin bu hastalıktan öleceği ve kimlerin kurtulacağı sırrına vâkıf oldu. Ve bir liste hazırlayarak Dördüncü Murat Hana takdim etti. Bu liste verildikten üç gün sonra İstanbulda öyle bir veba velvelesi vuku buldu ki, Armağanî Mehmet Efendinin listesine göre tam yedi gün içinde 70 bin insan ruhunu teslim etti.
Bu hadiseden sonra Armağanî Mehmet Efendi hazretleri içindeki sırrı meydana vurduğundan kendisi de memnun olmayarak Foçaya gitti, ama oraya hemen varır varmaz kendisinin kerametinin oraya kadar duyulduğunu görünce:
Artık sırrımız her yere yayıldı. Bundan sonra bize yaşamak lazım değildir dedi ve vefat etti.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Mâlik bin Dînâr'a ders veren çocuk!</label>

Mâlik bin Dînâr hazretleri, evliyânın büyüklerindendir. Künyesi Ebû Yahyâ, lakabı Zeynüddîndir. Benî Süleym kabîlesindendir. Basrada doğdu. Doğum târihi kesin olarak bilinmemektedir. 748 (H.131) târihinde Basrada vefât etti... HASAN-I BASRİYE TALEBE OLDU...Mâlik bin Dînâr, gençliğinde mal mülk sâhibi bir zengin yiğitti. Hasan-ı Basrî hazretlerine talebe olunca, bütün mallarını ve parasını, fakir talebelere harcadı. Kalbinden Allahü teâlânın aşkından başka her şeyin sevgisini çıkardı.
Bir gün kendisine; Dünyâda en güzel kazanç nedir? dediler. Cevap olarak; Şu üç şey dünyâda en güzel kazançtır. 1) Allahü teâlânın sevgili kullarının sohbetinde bulunmak ve din kardeşleri ile sohbet etmek, 2) Geceleri teheccüd namazı kılmak ve doya doya Kurân-ı kerîm okumak, 3) Allahü teâlâyı hiç unutmayıp, Onu zikretmek, anmak buyurdu.
Yine bir gün; Kimin gözü ve gönlü, şu fânî hayattan ebedî hayat için iyi bir ders almamış ise, onun kalbi perdeli ve ameli azdır buyurdu...
Mâlik bin Dînâr hazretleri bir hâtırasını şöyle anlatır:
Bir gün toprakla oynayıp bâzan gülen bâzan ağlayan bir çocuğa rastladım. Önce çocuğa selâm vermek istedim. Fakat kibirden selâm vermedim. Hemen nefsime; Ey nefis! Peygamber efendimiz büyüklere de küçüklere de selâm verirdi diyerek çocuğa selâm verdim. Çocuk;
-Ve aleyküm selâm, ey Mâlik bin Dînâr! diye cevap verdi. Hayret içinde kalarak çocuğa;
-Sen beni hiç görmediğin halde nasıl tanıdın? diye sordum. Çocuk;
-Ruhlar âleminde benim rûhumla senin rûhun karşılaştı. Orada bizi Allahü teâlâ karşılaştırdı, dedi. Çocuğa;
-Akıl ile nefs arasında ne fark var? diye sorunca, çocuk;
-Nefsin seni selâmdan men etti. Aklın ise seni selâm vermeye teşvik etti, diye cevap verdi.
-Sen neden toprakla oynuyorsun? diye sordum. Çocuk;
-Topraktan yaratıldık, yine toprağa karışacağız, dedi. Ben yine;
-Seni bâzan ağlarken, bâzan gülerken görüyorum. Sebebi nedir? diye sordum;
-Rabbimin azâb edeceğini hatırladığım zaman ağlıyorum. Rahmetini hatırladığım zamansa tebessüm ediyorum, dedi.
-Ey oğul! Senin hangi günâhın var ki ağlıyorsun? diye sorunca, çocuk;
-Ey Mâlik! Böyle söyleme. Zîrâ ben, anam ateş yakarken, küçük odun olmadan, büyüklerin tutuşmadığını gördüm, diye cevap verdi...
Bunları söyledikten sonra Allah diye feryad edip ruhunu oracıkta teslim etti.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Tövbem kabul olur mu?..</label>
İslâm âlimi imam-ı Muhammed Gazâlî [450] hicrî senesinde Tus şehrinde tevellüd etmiş, 505 [m. 1111] senesinde, yine orada vefât etmiştir. Kimyâ-i saadet kitabında buyuruyor ki: HERKES KENDİ HESABINA BAKSIN
Enbiyâ sûresi, kırkyedinci âyetinde meâlen, (Kıyâmet günü terâzî kuracağım. O gün, kimseye zulmedilmeyecektir. Herkesin, dünyada yapmış olduğu zerre kadar iyilik ve kötülüklerini meydana çıkarıp, terâzîye koyacağım. Herkesin Hesabını yapmaya yetişirim) buyurdu. Bunu haber verdi ki, herkes dünyada kendi hesabına baksın.
Büyüklerden biri, bir talebesini, diğerlerinden daha çok severdi. Ötekiler, bu hâle üzülürdü. Her birine bir kuş verip, Bunu, kimsenin görmediği bir yerde kesip getiriniz dedi. Hepsi tenhâ bir yerde kesip getirdi. O talebe ise, kesmeden getirdi. Niçin sözümü dinlemedin, canlı getirdin? buyurunca, Kimsenin görmediği bir yer bulamadım. O, her yeri görüyor) dedi. Diğerleri, bunun müşâhede makamında olduğunu anladılar...
Mısır mâliye nâzırının zevcesi olan Zelîha, Yûsüf aleyhisselâmı, kendisine çağırınca, önce kalkıp büyük olduğunu sandığı, bir heykelin yüzünü örttü. Bunu, niçin örttün? buyurunca, ondan utandığım için, dedi. Sen, bir taş parçasından utanıyorsun da, ben yerleri ve yedi kat gökleri yaratan, Rabbimin görmesinden utanmaz mıyım? buyurdu.
Peygamber efendimiz buyurdu ki: (Allahü teâlâ, Adn ismindeki Cenneti, şu kimseler için hazırladı ki, günah işleyecekleri zaman, Onun büyüklüğünü düşünüp, Ondan hayâ ederek, günahlardan kaçınırlar).
İnsanlar, birbirinin dışını görür. Allahü teâlâ ise, hem dışını, hem içini görür. Bunu bilen bir kimsenin, işleri ve düşünceleri edebli olur. Buna inanmayan kâfirdir. İnanıp, muhâlefet etmek ise, büyük cesarettir.

ÇOK GÜNAH İŞLEDİM?
Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: (Allahü teâlâyı görür gibi ibâdet ediniz! Siz, Onu görmüyorsanız da, O sizi görüyor). Onun gördüğüne inanan, Onun beğenmediği bir şeyi yapabilir mi? Allahü teâlâ meâlen buyuruyor ki: (Ey insân! Seni her ân gördüğümü bilmiyor musun?).
Bir Habeşli, Resûlullah efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) huzuruna gelip, Çok günah işledim. Tövbem kabûl olur mu? diye sorunca, (Evet, olur) buyurdu. O günahları işlerken, O, görüyor mu idi? dedi; (Evet) buyurunca, Habeşli, bir âh çekti ve yıkılıp ruhunu teslim etti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Büyük mutasavvıf İbrâhim Gülşenî</label>

Safevîler, Tebrîzdeki Ehl-i sünnet Müslümanlara zulmediyorlardı. İbrâhim Gülşenî oradan hicret etmek zorunda kaldı...
İbrâhim Gülşenî, evliyânın büyüklerindendir. 830 (m. 1426)da Azerbaycanda doğdu. 940 (m. 1534) senesinde Mısırda vefât etti. Halvetî tarîkatinin Gülşenî kolunun kurucusudur. Seyyid Yahyâ Şirvânînin halîfesi Dede Ömer Rûşenînin hizmetine girerek, talebesi oldu. Onun her emrini yerine getirmek için canla başla çalıştı. Nefsini terbiye etmek için çok uğraştı...
ONU HERKES SEVERDİ...
İbrâhim Gülşenî, kısa zamanda Ömer Ruşenî hazretlerinden icâzet (diploma) almakla şereflendi. Hocası, Dede Ömer Rûşenînin kendisine Gülşenî diye hitâb etmesi üzerine, lakabı Gülşenî olarak kaldı, İbrâhim hazretleri, Gülşenî diye etrâfta tanınır oldu...
İbrâhim Gülşenînin Allahü teâlânın emirlerini yapmakta ve yasaklarından kaçınmaktaki gayreti pek ziyâde idi. Eline geçen malları fakirlere dağıtır, kendisi kimseden bir şey kabûl etmezdi. İnsanlara öyle tatlı, hoş, yumuşak davranırdı ki, dost-düşman herkes onu takdîr ederdi. Müslümanlar onun huzûruna geldikleri gibi, kâfirler bile İbrâhim Gülşenînin alçak gönüllülüğünü görüp seve seve Müslüman olurlardı.
Safevî Eshâb-ı Kirâm düşmanları, Tebrîzdeki Ehl-i sünnet Müslümanları ortadan kaldırmak ve İbrâhim Gülşenîye zulmetmek için harekete geçtiler. Ateşe tapan Mecûsîler ile birleşerek, Tebrîzi işgal ettiler. Her tarafı yakıp yıktılar. Önlerine gelen genç, yaşlı, kadın, erkek demeden herkesi öldürmeye başladılar, İbrâhim Gülşenî hazretleri bu fitneden kurtulmak için oradan hicret etmeye karar verdi. Oğlu Ahmed Hayâlî ile Diyarbakıra hicret eden İbrâhim Gülşenîye, şehrin hâkimi, Âmir Bey ile kardeşi Kayıtmaz Bey son derece hürmet gösterdiler. İzzet ve ikrâmlarda bulundular. Fakat orada fazla kalmayıp, yollarına devam ederek Mısıra gittiler...

GÖNLÜMÜN SULTANI SAFÂ GELDİN
Sultan Selîm Hân Mısırı zaptettiğinde, İbrâhim Gülşenî hazretleri onu; Azîzim, hayr-ı mukaddem ömrünün vârı safâ geldin. Keremler eyledin gönlümün sultânı safâ geldin diyerek karşıladı. Sultan Selîm Hân, Ehl-i sünnet âlimi olan İbrâhim Gülşenîye çok saygı ve hürmet gösterdi. Pekçok yeniçeri ve sipâhiler sohbetiyle şereflendi. Onun duâsını alarak, feyz ve bereketlerinden istifâde etmeye çalıştılar.
İbrâhim Gülşenî, 940 (m. 1534) senesi Şevval ayının dokuzuncu gününde, Kelime-i şehâdet getirerek vefât etti. Yerine oğlu Ahmed Hayâli geçerek, Gülşenî yolunu devam ettirmeğe çalıştı.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ben zehirliyim yâ Resûlallah!</label>

Hicretin yedinci senesinde, Hayber gazâsı yapıldı. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem bayrağı önce Emîr-ül müminîn hazret-i Ömere radıyallahü anh verdi. Çok savaştılar. Fakat kalayı düşüremeyip, geri döndüler. Emîr-ül müminîn hazret-i Ebû Bekr radıyallah anh bayrağı alıp, savaşa gitti. Kala yine fethedilemedi. Geri döndüler... KALAYI FETHETMEYİNCE DÖNMEZ!Resûlullaha sallallahü aleyhi ve sellem bu haber ulaşınca, Yârın bayrağı öyle birisine vereceğim ki, onu Allahü teâlâ ve Resûlü seviyor. O da Allahü teâlâyı ve Resûlünü seviyor. Kalayı fethetmeyince dönmez buyurdu. Bunu nakleden râvi şöyle demiştir:
Emîr-ül müminîn hazret-i Alî radıyallahü anh o gün orada yoktu. Gözü ağrıyordu. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem hazret-i Alînin radıyallahü anh huzûruna getirilmesini emir buyurdu. Getirdiklerinde mübârek ağzının suyundan hazret-i Alînin gözüne sürdü. Gözü derhâl iyileşti. Ondan sonra, ömründe hiç göz ağrısı çekmedi. Bundan sonra Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem bayrağı hazret-i Alîye verdi. Zırhını ona giydirdi ve Zülfikârı eline verdi. Allahım! Bunu soğuktan ve sıcaktan koru diye duâ etti...
Hazret-i Alî radıyallahü anh ve kerremallahü vecheh süratle Hayber Kalasına doğru harekete geçip, hücûm etti. Dahâ askerin bir kısmı kalaya ulaşmadan fetih müyesser oldu.

BEŞİR BİN BERÂ ZEHİRLENDİ!
Hayber gazâsında, Yahûdî kadınlarından biri, Peygamber efendimize sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem ve Eshâb-ı kirâma yedirmek için, bir koyun keserek kebâb yaptı. Koyunun etine zehir kattı. Bilhâssa kol ve but kısmlarına dahâ çok zehir kattı. Çünkü, Peygamber efendimizin etin bu kısımlarını sevdiğini biliyordu... Et ikrâm edilince, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem mübârek ağzına bir lokma alır almaz but dile gelip, Yâ Resûlallah, bana zehir kattılar! diye, seslendi. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem mübârek ağızlarına alıp çiğnediği lokmayı çıkarıp attı. Eshâb-ı kirâmdan Beşir bin Berâ radıyallahü anh o etten bir parça yemişti. O zehirlenerek şehîd oldu. Zehirlendiğini anlayınca diğer sahabilere: Bundan yemeyiniz zehirlidir, ben zehirlendim dedi ve son nefesini verdi.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Sen dünya ve âhiret sultanısın</label>
Büyük velî Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretleri bir gün Sultan Ahmed Hanı ziyârete gitmişti. Pâdişâh; Efendim! Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin, kıyâmet günü talebelerine ve pekçok günahkâr mümine şefâat edeceği hakkında rivâyetler var. Bu rivâyetlerin doğruluğu hakkında ne buyurursunuz? diye suâl eyledi. İMANLARINI KURTARARAK GİTSİNLER
Azîz Mahmûd Hüdâyî hemen cevap vermedi. Bir müddet murâkabe hâlinde kaldıktan sonra; Bu söz doğrudur buyurdu. Sonra Padişâh; Efendim! Acabâ zât-ı âlinizin bizlere bir vâdiniz ve müjdeniz yok mudur? diye sorunca, Mahmûd Hüdâyî ellerini kaldırarak;
Yâ Rabbî! Kıyâmete kadar bizim yolumuza katılan, bizi sevenler ve ömründe bir kere türbemize gelip rûhumuza fâtiha okuyanlar bizimdir. Bize talebe olanlar denizde boğulmasınlar. Ömürlerinin sonlarında fakîrlik görmesinler. Îmânlarını kurtararak gitsinler ve öleceklerini bilip haber versinler diye duâ eyledi. (Âlimler ve evliyâ bu duânın kabûl olduğunu, bu yola mensup kimselerin hiç denizde boğulmadıklarını ve pekçok kimsenin de vefât günlerine yakın, öleceklerini haber verdiklerini bildirdiler.) Nitekim Ahmed Han da öleceğini bilip haber verdi...

YARIN RESÛLULLAHA KAVUŞACAKSIN!
Şânı yüce pâdişâh I. Ahmed Han, 1617 senesinde hastalandı. Sırtında bir yara çıkmıştı. Mâbeynci Mustafa, Sultânın vefâtından bir gün önce huzûrunda iken, Ahmed Hanın odada sâhibini göremediği kimselere dört defâ; Ve aleyküm selâm dediğini işitti. Sebebini sorduğunda, Sultan Ahmed Han;
Şu anda yanıma hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk, hazret-i Ömer, hazret-i Osmân ve hazret-i Ali geldiler. Bana; Sen dünyâ ve âhiretin sultanlığını kendinde toplamışsın. Yarın Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin yanında olacaksın buyurdular cevâbını verdi.
Hakîkaten ertesi gün vefât etti. Cenâzesinin yıkanması için hocası Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretleri dâvet edildi. Ancak o; Sultânımı çok severdim. Şimdi dayanamam. İhtiyârlığım sebebiyle beni mâzur görün buyurdu ve talebelerinden Şâban Dedeyi gönderdi. Şâban Dede, Hüdâyî hazretlerine vekaleten techiz ve tekfin işlerini yaparak padişahı defnetti...
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri