Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Benim iffetli bir kızım var!</label>
Yusuf Nebhânî hazretlerinin, Câmiu Kerâmâtil-Evliya kitabında anlatıldığına göre, Taberistanda zalim bir vali vardı. Halkın malına ve namusuna saldırmaktan çekinmezdi. Bir gün yaşlı bir kadın ağlayarak büyük velî Ebu Saîd el-Kassâb hazretlerinin yanına geldi ve dedi ki: SEN KABRİSTANA GİT!..
Ey Şeyh, bana yardım et! Benim iffetli güzel bir kızım var. Şu zalim adamın ona musallat olmasından endişe ediyorum. Sana geldim ki, belki dua edersin de Allahın izniyle onun şerrini bizden uzaklaştırırsın!..
Ebu Saîd el-Kassâb hazretleri biraz düşündükten sonra, başını kaldırarak dedi ki:
Ey kadın, diriler içinde duası makbul pek kimse kalmadı. Sen kabristana git, orada senin ihtiyacına cevap verecek birini bulacaksın!..
Kadıncağız da kabristana gitti. Orada güzel yüzlü, güzel elbiseli ve hoş kokulu genç bir adamla karşılaştı. Adam kadının hâlini sordu. O da olanları anlattı. Adam dedi ki:
Sen Şeyh Ebu Saîde dön de sana dua ediversin. Çünkü onun duası makbuldür...
Bunun üzerine yaşlı kadın şöyle dertlendi:
Diriler beni ölülere, ölüler de dirilere havale ediyor!... Biri de bana yardımcı olmuyor. Ya ben şimdi kime gideyim?..
Sen dön de o zata git. Senin ihtiyacın onun duasıyla gerçekleşecek...
Kadın dönüp geldi, durumu Ebu Saîd hazretlerine haber verdi. O ise düşünceli bir halde başını eğdi ve ter içinde kaldı. Peşinden bir çığlık atarak yüzüstü kapandı. O sırada çevreye şöyle bir haber yayıldı:

BOYNU KIRILARAK ÖLMÜŞ!..
Zalim vali atına binip o ihtiyar kadının evine doğru giderken, at tökezleyip yere düşmüş, valinin boynu kırılıp ölmüş!
Daha sonra Ebu Saîd hazretlerine;
Neden önce kadının ihtiyacına karşılık vermedin de onu mezarlığa gönderdin? diye sordular. O da şu cevabı verdi:
O zalimin benim bedduamla ölmesini hoş görmemiştim. Bunun için onu kardeşim Hızır aleyhisselâma havale etmiştim. O ise kadını bana göndermekle o zalime beddua etmenin caiz olduğunu göstermiş oldu...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Büyük velîlerden Ebû Ali Dekkak</label>
Ebû Ali Dekkak, Nişâbûrda yetişen evliyânın büyüklerindendir. 405 (m. 1014) senesi Zilkade ayında Nişâbûrda vefât etti. Gayet açık ve çok güzel konuşurdu. İnsanların dünyâ ve âhiret saadetleri için yol gösterici olan sözleri çok kıymetlidir... SÖZLERİ ÇOK TESİRLİYDİ!..
Bu mübarek zat, her yıl bir memlekete giderek, orada bulunan insanlara vaaz ve nasihat eder, sonra Nişâbûra geri dönerdi. Allahü teâlânın muhabbeti ile yanan âşıklardan idi. Fıkıh, tefsîr, hadîs ve diğer ilimlerde âlim, sözleri kalblere tesîr eden kerâmet sahibi çok büyük bir velî idi...
Buyurdu ki:
Kendiliğinden yetişmiş ağaç, yaprak verir. Fakat meyve vermez. Verse de tatsız olur. İnsan da böyledir. Hocası olmayan kimseden hiçbir şey hâsıl olmaz. Ben söylediklerimi kendiliğimden söylemiyorum. Ben bu anlattıklarımı hocam Nasrabâdîden öğrendim. O Şiblîden, o da Cüneyd-i Bağdadîden öğrendi (rahmetullahi aleyhim). Bizim büyüklerimize olan hürmet ve tazimimiz o kadar fazla idi ki, hocamın huzûruna gideceğim zaman, mutlaka gusül abdesti alıp, ondan sonra giderdim...
Cehennem korkusu veya Cennet arzusu ile tövbe etmek mümkün değildir. Allahü teâlâ, Bekâra sûresi 222. âyet-i kerîmesinde meâlen, (Muhakkak ki Allahü teâlâ tövbe edenleri sever) buyuruyor. Burada bildirilen sevgiye kavuşmak için, tövbe etmelidir...
Allahü teâlâ Dâvûd aleyhisselâma vahyedip, Beni taleb eden birisini gördüğün zaman, ona hizmetçi ol buyurmuştur.
Büyüklerin huzûrundan kovulmayı icâb ettiren şey, edebi terk etmektir.
İnsanların giydiklerini giy, yediklerini ye, fakat kalben onlardan ayrı ol.
Kalbi kırık, hüzün sahibi olanlar, hüzünlü olmayanların senelerce katedemedikleri, Allahü teâlâya giden yolu bir ayda katederler. Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Allahü teâlâ, kalbi hüzün içinde olan bütün kullarını sever buyurdu.

ÜSTÂDINA SAYGISIZLIK EDENİN HÂLİ!
Ebû Ali Dekkak hazretleri, vefatından önce şunları söyledi:
Hocasına muhalefet edenin hâli nicedir? diye soran birisine; Her kim hocasına kalbinden muhalefet etmeye niyet etse, onunla aynı yolda bulunamaz. Verdiği sözü bozmuş olur. Bunun için tövbe etmesi vâcib olur. Üstadına saygısızlık edenler için ise tövbe yoktur buyurdu.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Yüksek huzurda dövülen âşık!..</label>
İslâm âlimlerinden Mûsâ bin Numân Merâkîşî 683 [m. 1284]te vefât etti. (Misbâh-uz-zulâm Fil-müstegîsin bi-hayr-il-enâm) adındaki kitabında, Resulullah Efendimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) vesîle ederek murâdlarına kavuşanları yazmaktadır... AVUCA KONULAN KESE!..Bunlardan biri de, Muhammed bin Münkedirdir. Bu zat diyor ki: Bir adam, babama seksen altın bırakıp cihâda gitmişti. Bunları sakla! Çok muhtaç olana da yardım edebilirsin demişti. Medînede kıtlık oldu. Babam, altınların hepsini açlıktan bunalanlara dağıttı. Altınların sahibi gelip istedi. Babam, bir gece sonra gel dedi. Hücre-i saadete gidip, sabaha kadar Resulullah Efendimize yalvardı. Gece yarısı, bir adam gelip, (Uzat elini!) demiş, bir kese altın verip, sonra hiç görünmemiştir. Babam evde altınları sayıp, seksen adet olduğunu görünce, sevinerek hemen sahibine vermişti...
Ebû Abdüllah Muhammed bin Bera diyor ki: Babam ile Mekkede parasız kaldık. Ebû Abdüllah bin Hafîf de yanımızda idi. Medîneye geldik. Ben çocuktum. Acıktım diyerek ağlardım. Babam dayanamadı. Hücre-i saadete gelip, (Yâ Resûlallah! Bu gece sana misafiriz) dedi. Bir yana oturdu. Gözlerini kapadı. Biraz sonra, başını kaldırıp güldü. Sonra çok ağladı. Gözünü açıp, Resûlullah elime para verdi dedi. Avucunu açtı. Paraları gördüm. Bunları hem kullandık, hem de sadaka verdik. Rahatça Şîrâzda evimize geldik...

ELİ AYAĞI TUTMAZ OLDU!..
Resulullah Efendimizin âşıklarının temiz kalblerinden çıkan sözler, edebe, saygıya uygunsuz görünürse, bunlara bir şey dememeli, susmalıdır. Buradaki edeblerden, saygılardan biri de, susmaktır... Âşıklardan biri, Kabr-i saadetin yanında, her sabah ezan okur, namaz uykudan daha iyidir derdi. Mescid-i Nebî hizmetçilerinden birisi, Resulullah Efendimizin huzurunda terbiyesizlik yapıyorsun!.. diyerek, bunu dövdü. Bu da, Yâ Resûlallah! Yüksek huzurunuzda adam dövmek, sövmek, edebsizlik sayılmaz mı? dedi. Biraz sonra döven kimsenin felç olduğu, eli ayağı tutmadığı görüldü. Üç gün sonra da öldü. Bunu, hâfız Ebül-Kâsım kitabında yazmaktadır. Sâbit bin Ahmed Bağdâdî de, bunu gördü demektedir...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Endülüslü velî İbrâhim Tâzî</label>
İbrâhim Tâzî hazretleri, Endülüste yetişen İslâm âlimlerinden ve evliyânın büyüklerindendir. 866 (m. 1461) senesinde vefât etti... Aklının kemâlinde, hilminin (yumuşaklığının) yüksekliğinde, ilminin çokluğunda, güzel ahlâkı ile ulaştığı derecelerin üstünlüğünde, herkesle iyi geçinmekte, akran ve emsalinin hepsinden üstün idi... KUL HAKKINDAN ÇOK KORKARDI...
Bu mübarek zat, Allahü teâlânın izni ile kerâmet olarak, insanların hâllerine vâkıf olurdu, kul hakkına çok riâyet ederdi. İnsanlara hiç sıkıntı vermediği gibi, onlardan gelen sıkıntı ve eziyetlere de çok sabreder, hiç karşılık vermezdi...
Basiret gözü ile insanların hâllerini anlar, herkese kabiliyet ve istidadına göre konuşurdu. Onları Allahü teâlânın yoluna davet eder, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri şekilde itikâdlarını düzeltmeleri, Allahü teâlâya çok ibâdet ve tâat etmeleri ve Onu çok zikretmeleri için nasihat ederdi...
Bir gün buyurdu ki: Ey kardeşim! Dünyâ hayâtı; oyun, eğlence ve süsten ibârettir. Dünyâ seni aldatmasın. Dünyâ, zâlim ve hîlekârdır. Bugün senin olduğunu sandığın malların, yarın başkasının olduğunu görürsün... İhlâslı birisi nasihat verirse kulak ver. Onu dinle ve onunla amel et. Böyle kimsenin nasihati, seni Rabbin rızâsına yaklaştırır. Allahü teâlâ bir kulundan râzı olursa, onu fadl ve lütfü ile, ebedî olarak kalmak üzere, sevinç ve saadet yeri olan Cennete koyar...

DÜNYA VE AHİRETTE KURTULUŞ...
İnsan için, zamanın şartlarını ve hâlini çok iyi bilen, yüksek ilim ve yüksek hâl sahibi bir büyüğe uyması büyük bir ganimettir. Böyle bir zâtı tanıyıp ona tâbi olmak, hizmetinde bulunmak, maksûduna ermek istiyen kimse için, tesîri fevkalâde olan, kıymetli ve kuvvetli bir ilâç, bir kimyadır... Dünyâ ve âhirette kurtuluş, âlemlerin Rabbi olan Allahü teâlâyı sevmek ve Onu hatırdan çıkarmamakla mümkündür. Allahü teâlâyı anmak, kalbe, rûha ve dile hayat verir. Kişinin amellerinin en üstünü, Allahü teâlâyı anmaktır. Onu anmak, en sağlam iptir. Buna sarılanlar, sıkıntılardan kurtulup rahata kavuşmuşlardır...
Bu mübarek zat, vefat ederken şu beytleri söyledi: Emelim, gayem, muradım odur ki/Her şeyi yaratan yüce Rabbimden/Bütün günahlarımı affeylesin/Ve dâima, hep râzı olsun benden...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Allah bana sizden daha merhametlidir</label>
Büyük velî Mâlik bin Dînar hazretleri sekizinci asırda (hicrî ikinci asır) Basrada yaşamıştır. Hikmetli sözleri çoktur. Buyurdu ki:Din bakımından faydalanmadığın kimse ile dostluğu terk et. Amellerin en güzeli ihlâsla yapılan ameldir.
Bahar yağmurları yeryüzünü yeşillendirdiği gibi, Kurân-ı kerîm de kalbin yağmurudur ve onu canlandırır.
Üç şey gönlü öldürür: Çok yemek, çok uyumak, çok konuşmak. KARGA İLE GÜVERCİNİN DOSTLUĞU!..
İki şahıstan birinde diğerindeki bir özellik bulunmadıkça anlaşamazlar. İnsan şekilleri de kuş cinslerine benzer. Kuşların iki çeşidi arasında bir ilgi, münasebet olmadıkça uyuşamazlar... Böyle söyleyen Mâlik Hazretleri, günün birinde bir kargayla bir güvercinin dost olduğunu gördü. Aralarında bir benzerlik bulunmayan bu iki cinsin nasıl uyuştuklarına hayret etti! Bir de ne görsün, ikisi de topalmış! O zaman anladı ki, bu sebeple uyuşmuşlar. Bunun içindir ki âlimler şöyle demiş: Her insan kendi benzeriyle anlaşır. Aralarında benzerlik bulunmayan iki kişi bir müddet arkadaşlık yapsalar, çok sürmeden ayrılmaları kaçınılmazdır.
Hırsızın biri Mâlik bin Dînar hazretlerinin evine girmiş, fakat çalacak bir şey bulamamıştı. Dışarı çıkmaya hazırlanırken, onu gözetleyen Mâlik Hazretleri yaklaşıp selam verdi:
Eline dünyalık bir şey geçmedi; ahiretten bir şey kazanmak ister misin dedi. Hırsız, bu teklife evet dedi. O da abdest alıp namaz kılmasını söyledi. Hırsız sabaha kadar öyle yaptı. Mâlik Hazretleri sabahleyin hırsızla birlikte mescide gitti. Arkadaşları bu yabancının kim olduğunu sordular. Mâlik bin Dînar dedi ki:
Bu şahıs bizden bir şeyler çalmak için gelmişti de, biz onu çalıverdik!

TÖVBEKÂR OLAN KOMŞU...
Bir gün şöyle anlattı:
Kötü şeyler yapan bir komşum vardı. Komşular onun halinden eziyet çekiyordu. Ona Bu mahalleden çık! dedik. Adam da: Ben kendi evimde duruyorum, buradan çıkmam! dedi. Seni sultana şikâyet ederiz dedik. Ben onun adamlarındanım. dedi. Sana beddua ederiz dedik, Allah bana sizden daha merhametlidir deyiverdi. Adamın bu tavrı beni kızdırdı. Gece olunca ona bedduada bulundum. Fakat sabah olunca ağlayarak ve tövbekâr olarak yanıma geldi. Sonra bizden ayrılıp gitti... Nice zaman sonra onu Mescid-i Haramda hasta ve yüzüstü kapanmış vaziyette görebildik. Devamlı tövbe ediyordu. Fazla gecikmeden de öldü...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Benim bedenim çürümeyecek!..</label>

Demdemekî adında bir zat yanındakilere şöyle der: Ben hocamın duasını aldım, bedenim eskimeyecek ve çürümeyecek. Beni kabre koymayın!
Dürerül-Ukûd kitabında şöyle bir hadise anlatılır: Tarihçi Takiyyüddin el-Makrizînin anlattığına göre, kendi yaşadığı zamandan 500 yıl önce, yani hicri 336 yıllarında vefat ettiği bilinen Muhammed Demdemekî isimli velî bir şahsın cesedi, Şirvan bölgesinde (Azerbaycan) bir dağdaki mağarada sağlam ve oturur vaziyette bulunuyor imiş!
HOCAMDAN BÖYLE DUA ALDIM
Tarihçinin onu gören birçok kişiden naklettiğine göre, Demdemekî bulunduğu taş mağarada teşehhüd oturuşu gibi ve kıbleye dönmüş bir vaziyette imiş. İnsanlar onu bölük bölük ziyaret eder, Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem Efendimize salevat getirilince o başını kımıldatırmış!
Bu zatın açıktaki cesedini defalarca gömmeye kalkmışlar, fakat buna imkân bulamamışlar... Timur Han, Azerbaycanı fethettiğinde bu zattan bahsetmişler. Onu görmeye gitmiş ve onu alıp diğer evliyanın gömüldüğü gibi toprağa gömmek istemiş. Üzerine dehşetli yağmur ve dolu yağmış, birçok askeri zarar görmüş. Hemen bu fikrinden vazgeçmiş.
Başında gözlerini de kapatan bir başlık, üzerinde beyaz bir elbise varmış. Bu elbise dirilerde olduğu gibi her yıl eskir ve yenisi giydirilirmiş.
Bu zatın böyle kalmasının sebebi ise, şeyhi olan İbrahim Mazeraî hazretlerinin duasıymış... İbrahim Mazeraî zaman zaman insanlardan uzaklaşarak, ibadet için bu mağaraya gelirmiş. Demdemekî de günün birinde öğle vaktine yakın mağarada onu ziyaret etmiş. Şeyh İbrahim ona öğle ezanı okumasını söylemiş. O ise biraz daha beklemek gerektiğini bildirerek hemen okumamış. Öğle vaktinin girdiğini anlayınca da kalkıp ezan okumuş. Sonra Demdemekî, şeyhi İbrahime; Ayağını sağ ayağıma koy da göğe doğru bak demiş. Dediği gibi yapıp göğe doğru bakınca, semada bir kapının açıldığını ve oradan bir horozun kanatlarını açıp ezan okuduğunu görmüş! Demdemekî, şeyhine demiş ki: Ben beş vakitte ezanı bu horozun sesine göre okurum...

ALLAH SENİ ESKİTMESİN!
Şeyh İbrahim Mazeraî de ona; Allah seni eskitmesin diye dua etmiş... Allahü tealâ şeyhinin bu duasını kabul etmiş, bundan dolayı Muhammed Demdemekî vefat ederken yanındakilere; Ben hocamın duasını aldım, bedenim eskimeyecek ve çürümeyecek. Bu sebeple beni bu halde bırakın, kabre defnetmeyin demiş. Gerçekten de ölümünden sonra eskimemiş ve çürümemiş...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Zeyd bin Hayl nasıl Zeyd-ül Hayr oldu!</label>

Eshâb-ı kirâmın ileri gelenlerinden, büyük fakîh ve müfessir Abdullah İbn-i Mesud radıyallahü anh hazretleri buyurdu ki:Hicretin onuncu senesiydi. Bir gün Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem Efendimizin nurlu huzurundaydık. Bir zat çıkageldi ve doğruca Resûlullah Efendimizin yanına gitti. Tam bir edeple şöyle dedi:
ALTI GÜNDÜR YOLDAYIM
-Ya Resullallah! Uykularımı kaçıran ve beni düşüncelere gark eden iki meseleyi size arz etmek için gündüz susuz, gece uykusuz olarak altı gündür yol aldım!
Resûlullah Efendimiz ona kim olduğunu sorunca, Zeyd-ül Hayl namıyla tanınan bir şahıs olduğunu söyledi. Yine Resûlullah Efendimiz;
-Hayır sen Zeyd-ül Hayl değil, belki Zeyd-ül Hayrsın. Şimdi müşkilatını söyle bakalım! buyurdular. (Hayl=At sürücüsü, Hayr=İyilik, güzel amel.)
Zeyd, ilahi iradenin cilvegâhı olan irfan ehli ile, iradeye mazhar olmayan insanın sıfatı ve Cenab-ı Hakkın bunlar üzerindeki alametinin ne olduğunu sordu. Resûlullah Efendimiz onun bu sorusunu beğenerek takdir etti ve onu irşad için, geceyi ne halde geçirdiğini ve nasıl sabahladığını izah etmesini istedi.
Zeyd cevaben iyiliği, hayır ehlini ve hayır ile ameli sevdiğini; hayır ve hasenattan bir şey kaçırırsa üzüldüğünü; az çok bir salih amel işlediğinde sevabına sevinerek sabahladığını anlattı. Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz de;
-Ya Zeyd! İşte ilahi iradenin aksetmesi sonucunu oluşturan keyfiyetin alameti budur. Eğer Cenab-ı Hak seni bundan gayrı bir şey için irade buyurmuş olsaydı, seni ona harekete hazır kılardı da hangi vadide helak olduğuna da aldırmazdı! cevabını verdi.

HEMEN YOLA KOYULDU...
Zeyd-ül Hayr da aldığı cevabın müşkülünü çözmede kafi olduğunu söyleyerek hiç konaklamaksızın hemen geri dönmek üzere yola koyuldu...
Resûlullah Efendimiz Şimdiye kadar Arablardan her kimin fazîleti bana anlatılmışsa o kimseyle karşılaşınca anlatılandan az olduğunu gördüm. Fekat Zeyd-ül Hayrın fazîletini, duyduğumdan fazla gördüm buyurdu.
Zeyd-ül Hayr radıyallahü anh memleketine döneceği zamân, Resûlullah Efendimiz Keşke Zeyd Medînenin hummâsından kurtulsaydı buyurdu. Zeyd radıyallahü anh memleketinin sınırına yaklaşdığı sırada, Necîd beldelerinden birinde hummâ (sıtma) hastalığından vefât etti.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Kara sevdaya tutulan Yahudi</label>
Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: (Hoca çocuğa, Besmele okur, çocuk da söyleyince, Allahü teâlâ, çocuğun ve anasının ve babasının ve hocasının Cehenneme girmemesi için senet yazdırır). Abdüllah ibni Mesûd radıyallahü anh diyor ki: CENNET DAVETİYESİNİN İMZASI!..
(Cehennemde azâb yapan on dokuz melekten kurtulmak isteyen, Besmele okusun! Besmele, on dokuz harftir). Levh-i mahfûzda ilk yazılan Besmeledir. Âdem aleyhisselâma ilk gelen, Besmeledir. Müminler Besmele yardımı ile Sırâttan geçer. Cennet davetiyesinin imzâsı Besmeledir...
Besmele 19 harftir. Bu da Cehennem Zebanilerinin sayısına denktir. Kim Besmeleyi çok okur, bunu âdet hâline getirirse, Allahü teala; okuyanı Zebanilerden korur. Ayrıca okuyanın rızkını çoğaltır, dünya ve ahirette makam ve mevkisini artırır. Besmeleyi günlük hayatta dilinden hiç düşürmeyenin Allahü teala ölüm acısını hafifletir, kabir sorularını basitleştirir, kabir azabından korur, hesabı kolay ve zahmetsiz olur.
***
Şeyh Ata Ekber ismindeki zatın zamanında yaşayan Yahudilerden bir genç, kendisi gibi Yahudi olan bir kıza âşık olur. Öyle bir âşık olma ki yanıp tutuşur, duramaz olur... Bir gün Şeyh Ata hazretlerine gelir ve durumunu anlatır. Şeyh hazretleri, bir kağıda Bismillahirrahmanirrahim yazar ve Bunu yut der. Yahudi, kağıdı tereddüt etmeden yutar. Biraz sonra;
- Ya Şeyh hazretleri, benim kalbime bambaşka bir his geldi. Ben o kızı unuttum. Müslüman olmak istiyorum, der ve hemen Kelime-i Şehadeti getirir.

ONUN BAHSETTİĞİ KIZ BENİM!..
Diğer taraftan, bu meseleyi kız da duymuştur ve gelerek;
- O gencin bahsettiği kız benim efendi hazretleri, der. Şeyh Efendi, ona da aynı şeyi yapar. Yani bir kâğıda Besmele yazıp yutmasını söyler. O da yutar. Adamda hâsıl olan hâl onda da olur ve o da iman eder...
O gece, kıza rüyasında cennet bütün güzellikleriyle gösterilir. Cennetin üzerinde de Besmele yazılıdır. Kendisine:
Ey Müslüman olan kız, artık korkma. Sana cennet verildi denir.
Uyanan kızcağız, Ya Rabbi, bana cenneti gösterdin. Beni o gösterdiğin cennetine koy diye dua eder ve o anda ruhunu teslim eder...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Ben onun ilmine hürmet ettim...</label>
İlme âlime önem vermek, hürmet etmek gerekir. Aksi takdirde bunlar devam etmez. Hazret-i Şabî anlatır: Bir gün binmesi için, Zeyd bin Sâbite radıyallahü teâlâ anh katırını yaklaştırdım. O sırada Abdüllah bin Abbâs radıyallahü teâlâ anh gelerek üzengiyi tutmak istedi. BÖYLE DAVRANMAKLA EMROLUNDUK
Bunu gören Zeyd radıyallahü teâlâ anh, Ey Resûlullahın amcazâdesi, üzengiyi bırak! dedi. İbni Abbâs hazretleri, Biz âlimlere bu şekilde muamele ile emrolunduk dedi. Bunun üzerine Zeyd, İbni Abbâsın elini öpüp Biz de, Resûlullah sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem Efendimizin Ehl-i beytine hürmet etmekle emrolunduk diye mukabelede bulundu.
Hazret-i Alinin radıyallahü teâlâ anh Bana ilimden bir harf öğretenin kölesiyim buyurması, âlime hürmetin ehemmiyetini göstermektedir. (Bir harften maksat, ilimden bir meseledir.)
İmâm-ı azâm Ebû Hanîfe hazretleri, hocasının evi tarafına ayağını uzatmazdı. Halbuki, aralarında yedi sokak uzaklık vardı...
Horasan emirlerinden İsmail bin Ahmedin huzuruna, fıkıh ilmine sahip âlim bir zat gelir. Bir ihtiyacı için gelen bu zata ayağa kalkıp çok hürmet eden Emir İsmail, onun ihtiyacını yerine getirir. O âlim gittikten sonra, Emir İsmailin yanında bulunan kardeşi;
  • Ne yaptın be birader. Beyliğin şanını yere düşürdün. Kendi emri altında bulunan bir kimse karşısında ayağa kalkmak, bir hükümdar için layık mıdır? dedi... Âlimlere saygısızlık ifade eden bu kelimeler onun son sözleri oldu. Emir İsmail kardeşine şöyle cevap verdi:
  • Ben onun ilmine hürmet ettim, âlimlere hürmet vaciptir.

YÜZ YIL SÜREN SALTANAT...
O âlime böyle hürmet eden Emir İsmail o gece Resûlullah Efendimizi rüyasında gördü. Resûlullah Efendimiz buyurdular ki:
- Ey Emir İsmail, ilim sahibine hürmet ettiğin için Cenabı Hak beylik şanını senin evlatlarından 100 sene daha kaldırmayacaktır. Kardeşin de senin bu haline karşı geldiği için, onun evlatlarına emirlik nasip olmayacaktır.
Uyanınca bu rüyayı yakınlarına anlattı. Rüyanın görüldüğü tarih yazıldı. Rüya aynen tahakkuk etti. Emir İsmailin evlatlarına 100 sene saltanat nasip oldu. Kardeşine anlatmak için yanına çağırdı, fakat odasına girdiklerinde onun ölmüş olduğunu gördüler. Evlatlarına da emirlik nasip olmadı...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Tövbe eden şarkıcı kadın</label>

İmam-ı Gazali hazretleri, İhya-u Ulûmid-din kitabında şöyle nakleder: Resûlullah sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurdular:(Allahü teâlânın yüz rahmeti vardır. O yüz rahmetten bir tek rahmeti cinler, insanlar, kuşlar, hayvanlar ve haşerât arasına indirmiştir. O rahmet ile birbirlerine şefkat ederler, onunla birbirlerine merhamet gösterirler. O yüz rahmetten doksandokuzunu, Allahü teâlâ, nezd-i ilâhîsinde bekletmiştir. Kıyamet gününde onlarla kullarına rahmet edecektir.
Rivayet edilir ki kıyamet gününde Allahü teâlâ Arşın altına şöyle yazar: Rahmetim gazabımı geçmiştir. Ben rahmet edenlerin en merhametlisiyim. Bu bakımdan cennet ehlinin iki misli kadar cehennemden insanlar çıkarılıp bağışlanır. SENİN AFFINI ÜMİD EDERDİK
Allahü teâlâ, kıyamet gününde Âdem aleyhisselamın zürriyetinden yüz bin kere yüz bin ve on bin kere yüz bin kişi hakkında şefaatini kabul eder.
Allahü teâlâ kıyamet gününde müminlere şöyle der: Benimle mülâkî olmayı sever miydiniz? Müminler Ey Rabbimiz! Evet, severdik derler. Neden severdiniz? diye sorunca, müminler Senin affını ve mağfiretini ümid ederdik de ondan! derler.
***
Hizmetçileriyle beraber, saz çalarak, şarkı söyleyerek, orası senin burası benim diyerek her tarafta gezen, Şağvane isminde bir kadın vardı. Yine bir gün saz çalıp şarkı söyleyerek para kazanmak için, beraberindekilerle giderken, kulağına bir ağlama sesi gelir. Kadınlardan birini, Bak bakalım nedir? diye gönderir. Kadın gider, ama gelmez. Başka birisini gönderir, o da gelmez. Kimi gönderdiyse gidiyor fakat gelmiyor. Merak edip kendisi gider. Bir de bakar ki, nur yüzlü bir zat, topluluğa nasihat ediyor. Dinleyenler de ağlıyorlar. Meğer gönderdiği kadınlar konuşmanın tesirine kapılıp kalmışlar. Vaiz, cehennemin azabından bahsetmektedir. Şağvane de sohbete kapılıp, sorar:
  • Ya Şeyh, ben kötü ve günahkâr bir kadınım. Tövbe etsem kabul olunur mu?
  • Ey kadın, Allahın rahmetinin ve affının hududu yoktur. Tövbe eden, isterse Şağvane olsun, tövbesi yine kabul olunur.
  • Ey Şeyh, ben işte o dediğin Şağvaneyim. Sen şahit ol ki ben tövbe ediyorum. Bundan sonra Rabbime isyan etmeyeceğim.
Kadın bunları söyledikten sonra Allah diyerek yere düşer. Bakarlar ki, ruhunu teslim etmiş...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Câfer-i Sâdık'ı sevmeyen adam!</label>

Zeyd isminde bir adam vardı. Câfer-i Sâdık hazretlerine çok îtirâzda bulunurdu. Bir gün Câfer-i Sâdıka bu adamdan bahsettiler...

Câfer-i Sâdık hazretleri, Ehl-i beytten olup, Oniki İmamın altıncısı, Silsile-i aliyyenin dördüncüsüdür. Babası Muhammed Bâkır, dedesinin dedesi Hazret-i Alidir... BANA BİR ELBİSE GÖNDER!
Câfer-i Sâdık hazretleri duâsı makbûl bir zat idi. Allahü teâlâdan bir şey istediğinde daha sözü bitmeden isteği verilirdi... Bir gün yalnız başına yolda gidiyordu. Kendisini sevenlerden biri de arkasından yürüyordu. Bir ara Câfer-i Sâdık hazretleri; Yâ Rabbî! Elbisem yoktur, bana elbise gönder dedi. Âniden bir paket içinde elbise geldi. Arkadan tâkip eden zât evlerine kadar geldi. Hazret-i İmâma; Yâ efendim siz duâ ederken ben de âmin dedim. Eski elbiselerinizi bana verin dedi. Bu söz Câfer-i Sâdık hazretlerinin hoşuna gitti ve elbiselerini ona verdi.
Bir şahıs, İmâm-ı Câfer hazretlerinden, Allahü teâlânın kendisine çok mal verip, çok hac yapması için duâ buyurmasını istedi. O da; Yâ Rabbî! Buna elli hac yapacak kadar mal ver! diye duâ etti. O şahıs elli hac yaptı. Elli birinci hac için Cühfe denilen yerde gusül edecekti. Sel geldi ve orada vefât etti.
Dâvüd bin Alî bin Abdüllah bin Abbâs, İmâm-ı Cafer-i Sâdıkın radıyallahü anh kölelerinden birini öldürdü ve mâlını aldı. Cafer-i Sâdık hazretleri, Dâvüdün yanına gidip, Kölemi öldürdün ve mâlımı gasbettin. Sana bedduâ edersem görürsün dedi. Dâvüd bin Alî Beni bedduâ ile mi korkutuyorsun? diyerek, alay etti. Cafer-i Sâdık evine gidip, bütün geceyi ibâdet ile geçirdi. Seher vakti Dâvüd bin Alîye bedduâ ettiğini işittiler. Aradan bir sâat geçmeden Dâvüd bin Alî öldürüldü...

EĞER BÖYLE BİR ŞEY VARSA!..
Hakem bin Abbâs-ı Kelbî buyuruyor ki: Benim Zeyd isminde bir amcam var idi. O, Câfer-i Sâdık hazretlerine çok îtirâzda bulunurdu. Bir gün bir hurma mevzuu açıldı. Yine çok îtirâzda bulundu ve; Câfer-i Sâdık nerede, böyle işler nerede? dedi. Câfer-i Sâdıkın bu sözden haberi oldu ve şöyle buyurdu: Yâ Zeyd-i Kelbî, eğer böyle bir şey varsa, Allahü teâlâ sana, kelb büyüklüğünde bir hayvan musallat etsin ki o hayvan seni helâk etsin.
Bir gün Zeyd bir yere giderken, yolda köpek büyüklüğünde bir arslan saldırdı ve onu öldürüp ciğerlerini söktü. Bu olaydan sonra kimse Câfer-i Sâdık hazretlerine îtirâzda bulunmadı.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hazret-i Ömer'in valisi Umeyr bin Sa'd</label>
Eshâb-ı kiramdan Umeyr bin Sad (radıyallahü anh) şöyle anlatır: Hazret-i Ömer (radıyallahü anh), beni Humusa vali olarak gönderdi. Aradan bir sene geçtiği hâlde, benden haber alamayınca Halife bana, Bu mektubu alınca gel. Bu ânâ kadar elinde biriken vergiyi de getir diye bir mektup yazdı... MEDİNEYE KADAR YÜRÜDÜ...
Ben de içine azığımı koyduğum heybemi ve çanağımı aldım, mataramı belime taktım, sopamı da yanıma aldım ve hemen yola koyuldum... Humustan Medîneye kadar yürüyerek geldim...
Hemen Hazret-i Ömerin huzuruna çıktım. Bana Seni nereye göndermiştim? Neler yaptın? diye sorunca ben Söyleyeceklerimle seni üzmek istemediğimden anlatmayı arzu etmiyorum. Sen beni vali olarak gönderdin. Ben de gönderdiğin yere giderek, oranın halkından iyi insanları topladım. Onları vergi memûru tayin ettim. Toplanan vergileri, verilmesi gereken yerlere dağıttım. Eğer o vergilerden bir şey artmış olsaydı, onu da sana getirirdim dedim...
Bunun üzerine Hazret-i Ömer, Ey Umeyr! Yeniden vali tayin edildin deyince, Ben, ne senin adına, ne de senden sonra başka birisi adına valilik yapmak istemiyorum yâ Ömer! dedim ve izin istiyerek evime döndüm...
Medine ile evim arası çok uzaktı. Ben yola çıkınca, Hazret-i Ömer arkamdan Hâris adındaki bir zâtı göndermiş. Haris, evimizde üç gün misafir kaldı. Bizim, arpadan başka yiyecek hiçbir şeyimiz yoktu. Onu Hârise yediriyor, kendimiz de aç kalıyorduk...

ELİNE GEÇENİ DAĞITIYORDU...
Haris giderken, bana çıkarıp yüz dinar verdi ve Bunları müminlerin emîri gönderdi dedi. Dinarları hanımın, elbisesinden bir parça yırtarak içine koydum. Sonra bunları şehidlerin ve fakirlerin çocuklarına dağıttım. Sonra Haris Medineye dönünce, durumu Hazret-i Ömere anlatmış! Hazret-i Ömer tekrar bana, derhal Medineye gelmem için bir mektup yazdı. Hazret-i Ömerin yanına gittim. Bana bir miktar yiyecek ve iki elbise verilmesini emretti. Ben, Yiyeceğe ihtiyâcım yok. Evde bir miktar yiyecek var. Onları bitirinceye kadar, Allahü teâlâ yenisini verir diyerek yiyecekleri kabul etmedim. Elbiseleri de başka birisine vermek üzere aldım ve evime geri döndüm.
Antere (radıyallahü anh) şöyle anlatmaktadır:
Bu olaydan kısa bir süre sonra, Umeyr (radıyallahü anh) vefât etti. Hazret-i Ömer onun ölümünü duyunca çok üzüldü...
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri