Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Şeyh Derviş Hüseyin Efendi</label>
Şeyh Derviş Hüseyin Efendi Ganîzâde lakabıyla meşhur velîdir. Sipâhi iken, Şeyh Mustafa Köstendilî hazretlerine talebe olup, onun sohbetlerinde kemâle erdi. GÖNÜL EHLİNDEN KORKMA!..
Hüseyin Efendi, berberlik yapardı. Dükkanında kendi hâlinde oturur, kimse ile görüşmezdi. Kendisine yetecek kadar kazanç sağlayacağı müşteri gelirdi. O zamânın parası ile çocuklar için bir akçe, büyükler için ise bir para ücret alırdı. Fazla veren olursa, fazlasını geri verir, kabûl etmezdi... Tasavvuf hallerine dalmıştı. Gece-gündüz, yaz-kış dükkanından ayrılmazdı...
Derviş Hüseyin Efendi, divâne bir halde idi. Bir gün ona tıraş olmaya gelen bir zât, tam sakalının alt tarafını tıraş ederken içinden;
Bu divâne bir kimsedir. Usturayı boğazıma çalıvermesin! diye düşündü. Hemen kalbinden geçeni anlayıp güldü. Meraklanmamasını, gönül ehlinden kimseye zarar gelmeyeceğini söyledi.
Bir gün de, bir yerde otururken yanına biri yaklaşıp;
Hüseyin Efendi, bizim Ali şimdi nerede? diye yolculukta olan oğlunu sordu. Gözlerini kapayıp açarak;
Falan tepenin alt tarafında, falan derbentte bir asker ile gidiyorlar diyerek bulunduğu yeri târif etti. Soran kimsenin oğlu Ali yolculuktan döndüğünde, Hüseyin Efendinin yerini söylediği gün o yerden geçmekte olduğunu söyledi. Böylece Hüseyin Efendinin, kerâmet sâhibi bir zât olduğunu anladılar.
Bir gün şöyle buyurdu:
Yeryüzü iki kişi için gözyaşı döker: Birincisi, üzerinde Allahü teâlâya ibâdet edip, sâlih amel işleyen, ikincisi de üzerinde Allahü teâlâya günâh ve isyânla vakit geçiren kimse içindir. Zîrâ günah işleyen ona çok ağırlık verir.
Bir kimse bir şey sorduğunda eğer kalabalık arasında ise işi dîvâneliğe vurup başka sözler söyler, yalnız iken sorarsa, doğru cevap verip müşkilini hallederdi.

RIHLET VAKTİMİZ GELMİŞTİR!
Bir gün onun aniden abdest almaya kalktığını gören biri, neden hemen abdest almaya kalktınız? diye sorunca;
Biraz sonra cenâze var da onun namazını kılmak için hazırlanıyorum dedi. Sonra baktığında Hüseyin Efendinin küçük oğlunun vefât ettiğini gördü.
Bu mübarek zat, vefât edeceğini anlayıp;
Rıhlet vaktimiz gelmiştir. Gayri bunlar lazım değildir diyerek dükkânını kapatıp evine döndü. Üç-beş gün hasta yatıp vefât etti. Üzerinden, kefen ve defin ihtiyacı için lâzım olan kadar para çıktı...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Mısırlı Şeyh İbn-i Nûh</label>

Şeyh İbn-i Nûh, Mısırda yetişen büyük velîlerdendir. 1309 (H.708) senesinde Kâhirede vefât etti. Soyu Eshâb-ı kirâmın meşhûrlarından olan Sad bin Ubâde hazretlerine ulaşır...İbn-i Nûh hazretlerinin kıymetli sözleri çoktur. Buyurdu ki: EVİNİ TEMİZ TUT!..
Her zaman şu hususlara riâyet et: Evini temiz tut! Gıybeti terk et! Âhiret işlerine sarıl! Dâimâ Allahü teâlâyı an, Onu hâtırından çıkarma! Bunlardan sonra şunları yap: Senden ayrılacak şeyden, o seni terk etmeden önce, sen ondan ayrıl. Sana lâzım olacak şeye, o şey sana lâzım olmadan önce, ona sâhib ol! Takvâya sarıl! Her şeyi Allah için yap!
Bütün hayırlar şu beş şeydedir: 1) Allah için sevmek. 2) Allahü teâlâya kulluk vazifelerini samîmî ve doğru olarak yapmak. 3) Allahü teâlânın emirlerine uymak. 4) Allahü teâlânın yasak ettiği şeylerden sakınmak. 5) Allahü teâlâdan uzaklaştıracak işleri bırakıp, Onun rızâsını kazandıracak işleri yapmak. Bunlardan sonra şu beş şeyi yapmalıdır: 1) Allahü teâlânın sevdiğini sevmek. 2) Allahü teâlânın buğzettiğine buğzetmek. 3) Allah için sabretmek. 4) Allahü teâlânın hükmüne rızâ göstermek. 5) Her işini Allahü teâlâya havâle etmek. Allahü teâlânın dilediği ve takdîr ettiğini güzel görmek.
Şu hasletleri kendinde bulundur: Ahlâkını iyi yap. Vakitlerinin kıymetini bil. Kaçırdığın şeye üzülme. Gelenden memnûn ol. Allahü teâlânın bütün mahlûkâtına karşı şefkatli ol.
İnsanlarla arkadaşlık ederken şunlara riâyet et: Onlardan gelen eziyet ve sıkıntılara sabret. Fakat sen onlara katiyyen eziyet etme. İyi olsun, kötü olsun, bütün herkese iyilik yap. Onlara adâletle muâmele et. Onlara Allah için nasîhatte bulun.
İnsanlara karşı kendinde şu vasıfları bulundur: İnsanların arasında selâmı yay. Onlardan aç olanları doyur. Onlara karşı yumuşak konuş. Herkese güler yüz göster. İnsanlarla münâkaşa ve münâzara yapma!
İnsanlar arasında şunlara da riâyet et: Onlara düşmanlık yapma. Onlarla münâkaşa yapma. Onlar arasında lüzumsuz konuşma. Onların kusûr ve eksiklerini ortaya koyma!

HİÇ KİMSEYİ KÜÇÜMSEME!..
İbn-i Nûh hazretleri vefat etmeden önce buyurdu ki:
Kişinin kendisini, insanların en aşağısından bile daha üstün görmemesi gerekir. Çünkü kişi, Allahü teâlâ katında durumunun ne olacağını bilemez. Hiç kimseyi küçümsememeli, hiç kimse ile alay etmemelidir. Çünkü Allahü teâlâ, insanı en güzel şekilde yaratmıştır.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ömer bin Saîd el-Hemedânî</label>
Ömer bin Saîd el-Hemedânî, fıkıh âlimlerinin büyüklerindendir. 1264 (H.663) senesinde vefât etti. Kabri belli olup ziyâret edilmekte; insanlar onun kabrini ziyâret etmek, onunla bereketlenmek ve onun hürmetine Allahü teâlâya duâ etmek için etraftaki beldelerden akın akın gelmektedirler... ÂLİME MUHALEFET ETMEK!..Ömer bin Saîd hazretlerinin nasîhat dolu sözleri pek çoktur. Buyurdu ki:
Bir kimse âlimler ile oturup, onların bildiği bir şeye muhâlefet etse, Allahü teâlâ o kimsenin kalbinden îmân nûrunu alır.
Sırrını muhâfaza etmek, kalbini kötülüklerden korumak ve farzları edâ etmek, Allaha yakın olanların vasıflarındandır.
İhlâs; ameline bakmamak, yâni hiçbir zaman amelini beğenmemektir.
Üns; Allahü teâlâdan başka her şeyden uzaklaşıp, Allahü teâlâ ile olmaktır.
Zühd; dünyâyı küçük görüp, onun sevgisini kalbden silmektir.
Kalb, şehvete batarsa, aklın almadığı kederler kendisine yüklenir.
Tövbe, nefse uymaktan dönmek, kalbin Hak yoluna girmesidir.
Allahü teâlâ, safâyı, güzelliği helâl yemede, helâl giymede; katılık ve sıkıntıyı da haramda kıldı.
Fakîh Ömer bin Saîd hazretleri, Resûlullah efendimizin şu hadîs-i şerîfini nakletmiştir:
Kim, her gün otuz üç defâ Allahümme salli alâ Muhammedin salâten tekûnü leke ridâen ve lihakkıhi edâen derse, vefât ettiğinde kabri ile Peygamberi Muhammedin kabri arası açılır (Muhammed aleyhisselâmı görür).
Ömer bin Saîd hazretlerinin hocası vefât etti. Kendisi, hocasının bulunduğu köyden çok uzak bir yerdeydi. Ömer bin Saîd kerâmet olarak, hocasının vefâtını anladı. Derhal yola çıktı ve defnine yetişti...

VEFATINI HABER VERDİ!..
Rivâyet edilir ki: Bir kimse, Ömer bin Saîd hazretlerine gelerek şöyle dedi: Efendim, rüyâmda çok büyük bir nûr gördüm. Taker Dağı eteğinden çıkan o nûr gittikçe yükseliyordu. Ben hayretle seyrediyordum. Nihâyet semâya kadar yükseldi. Semâ yarıldı (açıldı) ve o nûr semâda kayboldu. Bu rüyânın hikmeti ve tâbiri nasıldır?
Bunları dikkatle dinleyen Ömer bin Saîd hazretleri o kimseye; Bu, Taker Dağı eteğinde bulunan çok büyük bir âlimin vefât edeceğine alâmettir. Hattâ o âlim vefât edince, yerler bile sarsılır buyurdu.
Bu sözü ile kendi vefatını haber verdi. Kısa bir zaman sonra da vefat etti. Taker Dağı, o muhitte bulunan en yüksek dağ idi ve Ömer bin Saîd hazretlerinin köyü bu dağın eteğinde bulunuyordu. Hakîkaten, Ömer bin Saîd hazretlerinin vefât ettiği gün yer sarsıntısı oldu.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Erzurumlu Hüseyin Ruhi Efendi</label>
Hüseyin Ruhi Efendi, Erzurumda dünyaya geldi. Küçük yaşta Zincirli Hafız Efendiden okumaya başlamıştır. 16-17 yaşlarında bugünkü Irakın Süleymaniye Üniversitesinde Seyyid Ali Berzenci tarafından okutulmuştur. Iraktan Erzuruma dönüp ondan sonra da İstanbula giderek orada Muhammed Tevfik Bosnevi hazretlerinde de bir müddet okur ve tekrar Erzuruma döner... ABDÜLMECİD HAN DAVET EDER
Sultan Abdülmecid Han Muhammed Tevfik Bosnevi hazretlerinden, Hüseyin Ruhi Efendiye bir mektup yazarak onu İstanbula davet etmesini söyler. Hüseyin Ruhi Efendi bu mektubu aldıktan sonra yetiştirdiği Şeyh İsmail Sırrı Efendiye tekkeyi teslim ederek İstanbula gitmiştir. Sultanahmet civarında Sultan Abdülmecid Hanın verdiği bir tekkede talebelerini başına toplayarak neşri-i tevhid ettirdiler. Nihayet burasını da terk edip Aksaraydaki hanesinde 1911(miladi) 1893 hicri senesinde 80 yaşında iken vefat eder.
Hikmetli sözleri çoktur. Buyurdu ki:
Ey insanlar! Dünyâ gündüzler ve gecelerdir. Bunlar birbirlerini tâkip eder. Eğer gündüz yapacağın işi yapmazsan vakit geçer gece oluverir. O halde işlerini sonra yaparım diyerek geriye bırakma ve sen dâimâ sâimlerle (oruçlu olup, ibâdet edenlerle) berâber bulun.
Bu sözüne sâdık kalır, dünyâ ehli ile bir arada bulunmazdı. Zamanındaki bâzı devlet adamları onu yemeğe dâvet ettiler. Özür beyân edip gitmedi. Niçin gitmediğini soranlara; Onların dâvetine gitmeyip yemeği kaybetmek, dînimden bâzı şeyleri kaybetmekten daha kolay geldi. Müminin dîninin, midesinden çok daha kıymetli olması lâzımdır diye cevap verdi.

AZA KANAAT ETMİYORSUN!..
Yine buyurdu ki: Her gün ömrünün bir kısmı gitmekte, sen ise buna üzülmüyorsun. Her gün sana yetecek kadar rızık verilmekte, fakat, sen, sana verilen şeyleri kâfi görmüyorsun ve seni azgınlaştıracak, Allahü teâlâdan uzaklaştıracak şeyi istiyorsun. Aza kanâat etmiyor, çokla doymuyorsun. Kendine ihsân edilen ve içinde bulunduğu nîmetlere şükretmekten âciz iken, daha fazlasını istemek nasıl uygun olur? İsteğinin fazlalığı seni aldattı. Arzu ve istekleri dünyâ için olan bir kimse, âhiret için nasıl çalışabilir. Hayret edilir, ne kadar çok şaşılır şu kimseye ki, âhirete inanıyor ve dünyâ için çalışıp ona koşuyor...
Hüseyin Ruhi Efendi bir gün, talebelerine; Benim yerime Tokadi İsmail Sırrı Efendiye tabi olun, onun nefesi benim nefesimdir buyurur ve çok geçmeden de vefat eder...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hâlid bin Saîd bin Âs</label>
Hâlid bin Saîd (radıyallahü anh), Peygamber efendimizin insanları İslâm dînine dâvet ettiği ilk zamanlarda Müslüman oldu. Hanımı Ümeyye ve kardeşi Ömer onun teşvîki ile iman etti. Şiddetli bir İslâm düşmanı olan babası Ebû Uhayha, Müslümanlığı kabul ettiği için oğlu Hâlide çok eziyet etti. Onu evinin mahzenine hapsettirip günlerce aç ve susuz bıraktı. Bir fırsatını bulup kaçan Hâlid bin Saîd, Mekkenin kenarında bir yere gizlenerek babasına görünmedi. Fakat dâimâ Peygamber efendimizle bulundu... HABEŞİSTANA HİCRET ETTİ
Peygamber efendimizin emriyle diğer Müslümanlarla birlikte Habeşistana hicret etti. Birkaç sene orada kaldı. 628 (H. 7) senesinde Medîne-i münevvereye dönen Hâlid bin Saîd, Hayberin Fethi, Umret-ül-kazâ, Mekkenin Fethi, Huneyn Harbi, Taîf ve Tebük Seferlerine ve bâzı küçük seriyyelere katıldı. Fakat Habeşistanda olduğu için Bedir ve Uhud harplerine katılamadı...
Medîne-i münevvereye döndükten sonra, Peygamber efendimiz yazışma ve mektublaşma işlerini Hâlid bin Saîd hazretlerine verdi. Yabancı devlet başkanlarına yazılan mektuplardan bir kısmını, yapılan antlaşmaları o kaleme aldı. Peygamber efendimiz onu Yemene vâli tâyin etti. Peygamber efendimizin vefâtına kadar Yemen Vâliliği yapan Hâlid bin Saîd, hazret-i Ebû Bekrin halîfeliği sırasında ortaya çıkan mürtetler, yâni dinden ayrılanlarla yapılan muhârebelere katıldı ve büyük başarılar gösterdi. İrtidad yâni dinden dönme hareketlerinin bastırılmasından sonra Şam taraflarına gönderilen İslâm ordusuna katıldı.

ŞEHİD OLMAYI ARZU EDERİZ!
Şam şehrinin alınmasında ve Fihl muhârebesinde canını ortaya koyarak kahramanca çarpışan Hâlid bin Saîd, 635 yılında İslâm orduları ile birlikte Merc-i Safer denilen yere geldi. Ertesi gün, düşman üzerine saldırıya geçildi. Hâlid bin Saîd hemen ön saflara geçerek dövüşmeye başladı. Düşman askerinden birisi, kendisi ile teke tek dövüşmek için bir er istedi. Hâlid hemen oraya çıkıp Senin yaşamayı arzu etmenden daha fazla, biz şehid olmayı arzu ederiz diye haykırarak vuruşmaya başladı. Burada kendisi şehîd oldu.
Kocasının şehîd edildiğini gören bir günlük evli hanımı Ümmü Hakîm, hiç feryât ve figân etmeyerek, eline aldığı bir kılıçla düşman üzerine yürüdü. Kahramanca vuruşmaya başladı. Onun bu hâlini gören İslâm askerleri büyük bir şevk ve arzu ile saldırdı ve Bizanslıları kılıçtan geçirdiler...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ömer bin Abdurrahmân es-Sekkâf</label>
Ömer bin Abdurrahmân es-Sekkâf hazretleri, Yemende yaşamış olan evliyanın büyüklerindendir. Doğum târihi bilinmemektedir. 1429 (H.833) senesinde Terîm denilen yerde, öğle namazının secdesinde iken vefât etti. Zenbil Kabristanına defnedildi. Fevkalade hâller sâhibi olup, çok kerâmetleri görüldü. KÜPTEKİ PARALAR SAYILINCA!..Ömer bin Abdurrahmân es-Sekkâf hazretleri, talebelerinden birine, içinde para olan bir küp verdi ve;
İhtiyacınız olduğu zaman elinizi sokup alın, fakat sakın paraları saymayın. Çünkü sayılan paranın bereketi gider ve çabuk biter buyurdu. O talebe, âilesi için kendilerine yetecek kadarını alıp, ihtiyaçlarına sarf etti. Bu durum, aylarca devâm etti. Bir gün hanımı merakla, içinde olan parayı saymaya kalktı. Birkaç gün sonra talebe gidip, küpte para kalmadığını arz ettiğinde, es-Sekkâf hazretleri buyurdu ki:
İçindeki altınlar sayılmasaydı, daha nice seneler size yeterdi...
Ömer bin Abdurrahmân es-Sekkâf hazretlerine bir kimse eziyet ve sıkıntı verdiğinde, mutlaka üç gün sonrasında başına musîbet gelir, cezâsını görürdü. Ancak, tövbe ettiğinde bu musîbetten kurtulurdu...
Ömer bin Ali isminde birisi, Şahar Vâlisi Abdullah bin Ahmed el-Hebînin zulmettiğini Ömer bin Abdurrahmân es-Sekkâf hazretlerine söyleyip, şikâyette bulundu. O da; İbn-ül-Hebî, Şahardan sırtında bir gömlekle çıkacak. Bütün malı zorla elinden alınacak, yerine Yemenden bir başkası geçecek buyurdu. Çok geçmeden azledildi. Bir gömlekle şehirden çıkarılıp, Adene sürüldü.

GELİP KENDİSİ ALSIN!
Çöldeki köylülerden bir grup, Ömer bin Abdurrahmân es-Sekkâf hazretlerine âit bir deveyi çalıp, üzerindeki yiyecekleri de gasbettiler. Ömer bin Abdurrahmân es-Sekkâf hazretleri, onların reisine haber gönderip, deveyi üzerindeki eşyâ ile birlikte göndermesini söyledi. Reis deveyi gönderdi, fakat eşyâ ve yiyecekleri göndermedi ve İhtiyacı varsa gelip kendisi alsın dedi. Bunlar, o zalimin son sözleri oldu. Ömer bin Abdurrahmân es-Sekkâf hazretleri buyurdu ki:
Yiyecekleri zorla alan o kimseyi iyi tâkib ediniz. Biz zayıf olanları değil, iyice semizleşmiş olanları keseriz. Yâni kötülüklere bulaşıp, başkalarına zararı çok olan ve artık cezâyı hak etmiş olanlara cezâ veririz. O kişi yatsı vakti öldürülür!.. Hadise, aynen buyurduğu gibi meydana geldi...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Ayakları kuruyan Yunan askeri!</label>
Pîr Emîr hazretleri, Bursa velîlerindendir. Asıl adı Mehmeddir. Doğum târihi ve yeri belli değildir. 1495 (H.900) senesinde Buhârâ taraflarından gelip Bursaya yerleşti. Bizzat kendisi, Emir Sultan hazretlerinin akrabası olduğunu bildirdi. ÂSÂ SUYUNUN TARİHÇESİ...
O günlerde Emir Sultanın dergâhında Abdullah Efendi isimli biri ders veriyordu. Bunun üzerine dostlarından biri Pîr Emir için, Mûsâ Baba semti civârında bir mescid ve dergâh inşâ ettirdi. Pîr Emir Sultan bu dergâhta ders verip talebe yetiştirmekle meşgûl oldu. Vefât edince dergâhının bahçesine defnedildi...
Bu mübarek zat, dergâhında talebe yetiştirmekle meşgûl olduğu sırada, bir grup misâfir ziyârete geldi. Namaz vakti gelince misâfirler Pîr Ömere abdest alınacak yeri sordular. Pîr Emir elindeki asâ ile câminin batı tarafında abdest alınacak suyun bulunduğunu işâret etti. Oraya giden misâfirler, suyun olmadığını görerek, geri dönüp durumu Pîr Emîre bildirdiler. Ziyâretçilere; Beni tâkib ediniz ve biraz sonra geliniz diyerek günümüzde Âsâ Suyu denilen yere gitti. Arkasından gelen ziyâretçiler de, biraz önce su bulamadıkları bu yerde, henüz kaynamaya başlamış bulanık bir suyun aktığını gördüler. O günden îtibâren o suya Âsâ Suyu denilmektedir...
Pîr Emîr Câmiinin imâmı Hacı İshâk Efendi, bir gün câminin avlusunda ayaklarını türbeye karşı uzatmış halde uyuya kalır. Uykusunda bir zât ayaklarını tutarak türbeden çevirir ve bir daha böyle yatmamasını tenbihler. Hacı İshak Efendi, uyandığında yanında kimseyi göremez...

YASAK BÖLGE İLÂN EDİLDİ!..
Bursanın Yunan işgâli sırasında, bir Yunan askeri, Pîr Emîrin türbesine girerek, ata biner gibi mezarın üzerine çıkıp, kötü sözler söylemeye başladı. O anda ayakları kurudu. Feryâdı üzerine arkadaşları tarafından türbeden çıkarıldı. Durum Yunan komutanına bildirilince, Pîr Emîrin türbesinin bulunduğu çevre Yunan askerleri için yasak bölge îlân edildi.

KORUCUYA ATILAN TOKAT
Yine Yunan işgâli sırasında Pîr Emîr mahallesine bakan korucu, bir gün elindeki sopası ile Pîr Emirin mezarı üzerine vurarak; Mâdem velîsiniz neden Yunanlıları Bursadan kovmuyorsunuz? Bu nasıl velîliktir? şeklinde konuşunca, korucu rüyâsında Pîr Emiri görür. Pîr Emîr ona; Vatan ve iffeti korumak size âittir. Canlılar ne gün için var. Biz mi gerek... der. Sonra korucuya bir tokat atar. Sıçrayarak uyanan korucu felç olur ve kısa zaman sonra da ölür.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Amasyalı Pîr İlyâs hazretleri</label>
Pîr İlyâs, büyük velîlerdendir. Amasyada doğdu. 1433 (H.837) târihinde Amasyada vefât etti. Sevâdiye Mahallesi Mezarlığı başındaki Pîrler Türbesine defnedildi... AKLÎ VE NAKLÎ İLİMLERİ ÖĞRENDİPîr İlyâs, zamânındaki âlimlerden aklî ve naklî ilimleri tahsîl etti. Amasya müftîliği vazifesini yürüttü. Tîmûr Han Amasyayı aldığı zaman, onu Azerbaycanda bulunan Şirvân ahâlisinin istifâdesi için gönderdi. Ona ihtiyâcını karşılayabilecek kadar bir maaş verilmesini emretti. Bir müddet dergâhta kaldıktan sonra memleketi olan Amasyaya döndü.
Hikmetli sözleri çoktur. Herkese nasihat ederdi. Kendisine gelip soranlara cevap verirdi. Bir gün sordular: Hangi huylar mümini alçaltır? Buyurdu ki:
Çok konuşmak, kendisinde sır olarak bulunanları açıklamak ve herkesin sözünü kabul etmek insanı küçük düşürür.
Allahü teâlâ bir kulu hakkında hayır murâd edince, onu dünyâ düşkünlüğünden kurtarır, dinde fakih kılar ve ona kendi ayıplarını görmeyi nasîb eder.
Üç haslet sâhibinin îmânı kemâle ermiştir. Bunlar huzurda iken bâtıla sapmamak, kızdığı zaman haktan ayrılmamak, gücü yettiği halde haddi aşmamaktır.
Dünyâ son durak ve geçici bir yerdir. İyiler ondan yüz çevirir, kötüler ona koşar. İnsanların kötüsü ona rağbet eden, iyisi ondan uzaklaşandır. Dünyâ kendine bağlanana sıkıntı verir, helâke düşürür. Boyun eğene hâinlik yapar. Zenginliği fakirlik, çokluğu azlıktır. Günleri gelip geçer.

DERS ESNASINDA VEFAT ETTİ
Kendisinden; Kim zerre miktarı hayır yapmışsa, onu görür. Kim de zerre mikdarı şer işlemişse onu görür meâlindeki (Zilzâl sûresi: 7-8) âyet-i kerîmesi sorulduğunda buyurdu ki:
Kâfir olan bir kimse hayırdan zerre miktarı bir iş yapsa karşılığını dünyâdan ayrılmadan önce kendisinde veya ehlinde veya malında bulur. Karşılığını dünyâda görmesi kendisi için bir hayır değildir... Mümin kişi de şerden zerre miktarı bir iş yapsa, âhirete gitmeden onun cezâsını kendisinde, ehlinde ve malında görür. Böyle olması kendisi için şer değildir...
Pîr İlyâs hazretleri hak yolun bilgilerini ve güzel ahlâkı yayma vazifesiyle meşgûl iken, talebelerine ders verdiği esnada Allah diyerek Allahü teâlânın rahmetine kavuştu...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Pîr Muhammed Erzincanî</label>

***65279;Pîr Muhammed hazretleri, Erzincanda, zamânın önde gelen evliyasındandır. Kaleriçte doğdu. 1464 (H.869) târihinde zelzelede şehîd oldu. Kabr-i şerîfleri, Erzincanda Câmi-i Kebir yanındadır...
SÖZ VE AMEL KUVVETİ...
Pîr Muhammed, Erzincanda zamânın önde gelen âlimlerinden okuyup, ilimde yüksek bir dereceye ulaştı ve meşhûr bir müderris oldu. Her ne sorulsa hemen cevaplandırırdı...
Bu mübarek zatın da tesirli nasîhatleri vardır. Buyurdu ki:
Allahü teâlâ, söz ve amel kuvvetini verdikten sonra, senden konuşma kuvvetini alsa, ameli bıraksa hiç üzülme! Çünkü bu senin için bir nîmettir. Zîrâ konuşmada âfet ve ziyan çok olur. Maksat, Allahü teâlânın istediği iş ve ibâdetleri yapmaktır. Eğer ameli alıp, sende konuşmayı bırakırsa, bağırarak ağla ki, senin için büyük bir musîbettir. Eğer ikisini birden alırsa; senin için derd, kötülük ve büyük bir yaradır.
Allahü teâlâ rızâsını tâatte, gazabını mâsiyette (Ona isyân etmede) saklamıştır.
Allahü teâlâdan râzı olmak demek, Ondan gelen bütün belâ ve elemlerden zevk almaktır.
Amelde ihlâs, iki cihanda Allahü teâlâdan karşılık beklememektir.
Sabır; şikâyeti terk etmek, belâlara zevk alarak rızâ göstermektir.
İhlâs; ameline bakmamak, yâni hiçbir zaman amelini beğenmemektir.
Bir kimse âlimler ile oturup, onların bildiği bir şeye muhâlefet etse, Allahü teâlâ o kimsenin kalbinden îmân nûrunu alır.
Sırrını muhâfaza etmek, kalbini kötülüklerden korumak ve farzları edâ etmek, Allaha yakın olanların vasıflarındandır.

KAÇARLI HANIN HAZİN SONU!..
Erzincan, bir zaman Erbiloğlu hâkimiyetine girdi. Erbiloğlu kumandanlarından Kaçarlı Han bir gün Erzincan halkının ziyâret mahalli olan Muhammed Erzincânî hazretlerinin kabrine gidip, hakârette bulundu ve elindeki topuz ile kabir taşına vurup, sarık kısmını kırdı. Mağrûr bir şekilde atına binip oradan ayrılmak istedi. Daha bir adım atmadan atının ayakları kırılıp yere çakıldı. Kaçarlı Hanın da kemikleri birbirine geçti. Öyle oldu ki, sanki bir kılıçla parçalanmış gibi birbirinden ayrıldı. Hemen oradaki bir çukura gömdüler...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Rebî bin Haysem</label>

Rebî bin Haysem hazretleri, Tâbiîn devrinde Kûfede yetişen büyük âlim ve velîlerdendir. 687 (H.68) senesinde Tûs şehrinde vefât etmiştir... Bu mübarek zat kimseye bedduâ etmezdi. O, her şeyi Rabbinden bilir, Ondan gelene sabr eder, tevekkülünü bozmazdı... NAMAZ KILARKEN ATINI ÇALDILAR!
Bir gün namaz kılarken, yirmi bin dirhem değerindeki atının çalındığını fark etti. Fakat ne namazı bozdu, ne de üzüldü. Yanında bulunanlar:
Nasıl oldu bu iş, yazık oldu atına! diye kendisini teselli ediyorlardı. O ise;
Atın yularını çözerken çalan adamı fark ettim dedi. Onların;
O halde niçin mâni olmadınız? demeleri üzerine;
Atımdan daha sevimli olan bir şey ile, yâni namaz kılmakla meşguldüm. Onu kaçıramazdım dedi. Adamlar hırsıza bedduâ etmeye başlayınca, Rebî hazretleri;
Hayır, bedduâ etmeyin. Ben atımı ona hediye ettim. Sadakam olsun dedi...
Rebî bin Haysem hazretleri, kimseyle münakaşa etmez, kimseye kötü söylemezdi. Bir gün kendisine biri kötü sözler söyleyince, ona şöyle buyurdu:
Söylediklerini Allahü teâlâ duyuyor. Şâyet ben, Cennet ile aramdaki güçlükleri aşıp Cennete girersem, senin sözlerinin bana zararı yoktur. Sırat köprüsünden geçemezsem, anlarım ki; söylediklerinden de kötü bir insanım...
Hikmetli sözleri çoktur. Buyurdu ki:
Bir âlim, nasıl olur da ilmine riyâ, gösteriş karıştırabilir? Çünkü o, Allahın rızâsı olmaksızın elde edilen ilmin, başından bozuk olduğunu bilir. O halde bozuk, bâtıl olan bir şeyle insanlara nasıl gösterişte bulunabilir?
Kendisine; Evliyânın alâmetleri nedir? diye sordular. O; Velilerde üç alâmet vardır: Birincisi, bir söz söylemek îcâb etse, nasîhat veren olur. İkincisi, mâlâyânî, boş şeylerle uğraşmaz ve fitne çıkaran olmaz. Üçüncüsü, Kurân-ı kerîm okuduğunda dinleyenlerin kalpleri yumuşar buyurdu.

ÖLÜMDEN HAYIRLISI YOKTUR!
Bir arkadaşına yazdığı mektupta buyurdu ki:
Ey kardeşim! Kendine nasihat eden yine kendin ol!.. Bir noksanın olduğu zaman, kardeşlerinin seni uyarmalarını bekleme! Bu güzel haslet, artık kendisine vedâ edilen bir şey oldu. Vesselâm...
İnsanlar iki sınıftır: Bir kısmı mümindir. Ona eziyet etme! Bir kısmı da câhildir. Onu hiç karşına alma!
Rebî bin Haysem hazretleri vefat etmeden önce buyurdu ki:
İnsanın beklediklerinde, ölümden daha hayırlısı yoktur.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Rebî bin Haysem</label>

Rebî bin Haysem hazretleri, Tâbiîn devrinde Kûfede yetişen büyük âlim ve velîlerdendir. 687 (H.68) senesinde Tûs şehrinde vefât etmiştir... Bu mübarek zat kimseye bedduâ etmezdi. O, her şeyi Rabbinden bilir, Ondan gelene sabr eder, tevekkülünü bozmazdı... NAMAZ KILARKEN ATINI ÇALDILAR!
Bir gün namaz kılarken, yirmi bin dirhem değerindeki atının çalındığını fark etti. Fakat ne namazı bozdu, ne de üzüldü. Yanında bulunanlar:
Nasıl oldu bu iş, yazık oldu atına! diye kendisini teselli ediyorlardı. O ise;
Atın yularını çözerken çalan adamı fark ettim dedi. Onların;
O halde niçin mâni olmadınız? demeleri üzerine;
Atımdan daha sevimli olan bir şey ile, yâni namaz kılmakla meşguldüm. Onu kaçıramazdım dedi. Adamlar hırsıza bedduâ etmeye başlayınca, Rebî hazretleri;
Hayır, bedduâ etmeyin. Ben atımı ona hediye ettim. Sadakam olsun dedi...
Rebî bin Haysem hazretleri, kimseyle münakaşa etmez, kimseye kötü söylemezdi. Bir gün kendisine biri kötü sözler söyleyince, ona şöyle buyurdu:
Söylediklerini Allahü teâlâ duyuyor. Şâyet ben, Cennet ile aramdaki güçlükleri aşıp Cennete girersem, senin sözlerinin bana zararı yoktur. Sırat köprüsünden geçemezsem, anlarım ki; söylediklerinden de kötü bir insanım...
Hikmetli sözleri çoktur. Buyurdu ki:
Bir âlim, nasıl olur da ilmine riyâ, gösteriş karıştırabilir? Çünkü o, Allahın rızâsı olmaksızın elde edilen ilmin, başından bozuk olduğunu bilir. O halde bozuk, bâtıl olan bir şeyle insanlara nasıl gösterişte bulunabilir?
Kendisine; Evliyânın alâmetleri nedir? diye sordular. O; Velilerde üç alâmet vardır: Birincisi, bir söz söylemek îcâb etse, nasîhat veren olur. İkincisi, mâlâyânî, boş şeylerle uğraşmaz ve fitne çıkaran olmaz. Üçüncüsü, Kurân-ı kerîm okuduğunda dinleyenlerin kalpleri yumuşar buyurdu.

ÖLÜMDEN HAYIRLISI YOKTUR!
Bir arkadaşına yazdığı mektupta buyurdu ki:
Ey kardeşim! Kendine nasihat eden yine kendin ol!.. Bir noksanın olduğu zaman, kardeşlerinin seni uyarmalarını bekleme! Bu güzel haslet, artık kendisine vedâ edilen bir şey oldu. Vesselâm...
İnsanlar iki sınıftır: Bir kısmı mümindir. Ona eziyet etme! Bir kısmı da câhildir. Onu hiç karşına alma!
Rebî bin Haysem hazretleri vefat etmeden önce buyurdu ki:
İnsanın beklediklerinde, ölümden daha hayırlısı yoktur.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Vâiz ve fakîh Recâ bin Hayve</label>

Recâ bin Hayve, Tâbiînden olup, velî ve büyük bir fakîhdir. 730 (H.112) târihinde vefât etti. Aynı zamanda tesirli ve fasîh konuşan bir vâiz idi. Halîfe Süleyman bin Abdülmelik, ondan kendisine mektup yazmasını istemişti. Halîfe olmadan önce ve sonra Ömer bin Abdülazîz ile çok yakın dostlukları vardı. Süleyman bin Abdülmelike kendisinden sonra, Ömer bin Abdülazîzi halîfe yapmasını, o tavsiye etmişti... BEN ONA YAPACAĞIMI BİLİYORUM!Recâ bin Hayve, fakihliği yanında, büyük bir hadîs âlimidir. Abdurrahmân bin Abdullah anlattı:
Bir gün vaaz ve nasîhat ederken, Recâ bin Hayve; Adiy bin Adiy ve Man bin Münzire dedi ki: Bakınız! Herhangi bir işi yapıyorsunuz diyelim. Şâyet o işi yaparken Allahü teâlâya kavuşmak, içinizden geliyorsa o işe iyi sarılınız. Eğer içinizde hoşnutsuzluk ve tiksinti duyuyorsanız hemen o işi terk ediniz.
Recâ bin Hayve hazretleri, bir gün Abdülmelik bin Mervânın yanında bulunuyordu. Orada, birisinden kötü bir şekilde bahsedildi. Abdülmelik; Vallahi, Allahü teâlâ nasîb ederse, elime geçtiğinde, ben ona yapacağımı biliyorum dedi... Bir gün o şahsı yakalamış, ona cezâ vermek üzere kalkmıştı. Bu sırada, orada bulunan Recâ bin Hayve şöyle dedi: Ey müminlerin emîri! Allahü teâlâ, sana istediğin şeyi nasîb etti. (Sen böyle arzu etmiştin. Allahü teâlâ da sana, istediğin gibi fırsatı verdi.) Öyleyse, sen de Allahü teâlânın sevdiği bir şey olan, affı yap!
Bu söz üzerine, Halîfe Abdülmelik bin Mervân, o şahsı hemen affetti ve ona ihsânlarda bulundu...

KENDİNE İHANET ETMEK!..
Recâ bin Hayve buyurdu ki:
Bir mezarlığa uğrayıp da, oradakilere duâ etmeyen ve kendini düşünmeyen kimse, hem kendine, hem de kabirdekilere ihânet etmiş sayılır.
Bir kimsenin, dîninde sağlam bir bilgisi olmadan, Müslümanlardan uzakta kalması hiç doğru değildir. Dînî bilgileri öğren sonra uzlet et!
Recâ bin Hayve hazretleri vefat ederken buyurdu ki:
İslâm, insanı îmân nîmetiyle süsler. İnsanın; îmânını, takvâsıyla; takvâsını, ilmiyle; ilmini, hilmi, yumuşaklığı ile; hilmini de rıfk, tatlılık ile süslemesi ne kadar güzeldir...
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri