Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ebû Muhammed Talhâ</label>
Ebû Muhammed Talhâ hazretleri, Yemenin büyük velîlerindendir. Doğum yeri ve târihi bilinmemektedir. 1378 (H.780) senesi Yemende Bâb-ı Sihâm denilen yerde vefât etti. Kabri üzerine sonradan büyük bir türbe yapılmıştır. Çok kerâmet ve hârikaları görüldü... İSM-İ AZAM DUASINI BİLİRDİ
Ebû Muhammed Talhâ hazretleri, rüyâsında Resûlullah efendimizin işâretiyle, hazret-i Ebû Bekrin elinden tasavvuf hırkasını giydi. Tasavvuf yolunda üstün derecelere kavuştu. Allahü teâlâ ona İsm-i azamı öğretti.
Bu mübarek zatın da hikmetli sözleri çoktur...
Kendisine tasavvuftan sorulduğunda; Tasavvufun tamâmı boş şeylerden uzaklaşmak, mârifetin tamâmı ise cehâletini îtirâf etmektir buyurdu.
Ebû Muhammed Talhâ hazretleri, halkı nefsin ve dünyâ sevgisinin zararlarından sakındırırdı. Bu hususta da;
Nefsin ile meşgûl olman, seni Allahü teâlâya ibâdetten alıkoyar. Dünyâya olan merâkın da, âhiret merâkından uzaklaştırır buyururdu.
Riyâ ve gösteriş yapanları münâsip bir lisanla îkâz ederdi. Bu sebeple; Hüsranda kalanların en kötü durumda olanı, yaptığı iyi amelleri halka gösteren ve şahdamarından daha yakın olan Allahü teâlânın huzûruna, kötü amellerle çıkandır buyururdu.
Bir gün kendisine, En iyi vakit ne zamandır? denildi. O; Bütün vakitler, Allahü teâlânındır. En iyi vakit, Allahü teâlânın râzı olduğu vakittir buyurdu.
Sevdiklerine nasîhat olarak; Allahü teâlâ, nîmeti mârifete ihsânı ibâdete, rahmetini tövbeye, tövbeyi de günahların affına sebep kıldı buyurmuştur.
Eğer ârife, devamlı dünyâda kalacaksın denilseydi, üzüntüsünden ölürdü. Cennet ehli için de, sizler Cennetten çıkacaksınız denilseydi, onlar da üzüntülerinden ölürlerdi.

DOSTLARININ RAHATI İÇİN!..
Allahü teâlâ, dostlarının bâzı ahlâkını düşmanlarına vermiştir. O ahlâk ile Allah dostlarına yardım ederler, bu sebeple Allah dostları da rahat ederler.
Bir hadîs-i şerîfte, Peygamber efendimiz; (Ey müminler! Eshâbıma kötü söz söylemeyiniz. Allahü teâlâya yemin ederim ki, sizden biriniz Uhud Dağı kadar altın sadaka verse, bu sadakanın sevâbı Eshâbımdan birisinin iki avuç hurma sadakasının fazîletine ulaşamaz. Hattâ bunun yarısına da ulaşamaz) buyurdu.
Ebû Muhammed Talhâ hazretleri vefat etmeden evvel buyurdu ki:
Dünyâ, bir an önce oradan çıkmakla güzel, Cennet onu istemek ve orada devamlı kalmakla güzel olur.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Ebû Ali Müştevlî</label>
Ebû Ali Müştevlî, Mısır evliyâsının büyüklerindendir. Ebû Ali Kâtib, Ebû Yakûb Sûsî ve başka zâtlardan ilim öğrendi. Kahireye on fersah mesâfede bulunan Müştevl köyündendir. 951 (H. 340) senesinde orada vefât etti. Hikmetli sözleri çoktur. Buyurdu ki: NEFSİNE BİR DEFA UYAN!..
Kalp, rûh ve nefs dışarıdan gelen kötü tesirlerden emin olunca, kalpten hikmet, nefsten hizmet ve ruhtan mükâşefe yâni gizli sırların açılması zuhur eder. Bu üç şeyden sonra da Allahü teâlânın sıfatlarının tecellilerini görme, mânevî sırlarını mütâlaa etme ve Ona âit hakîkatleri anlamak nasîb olur. Söylediklerinizin alâmeti nedir? denilecek olursa deriz ki; sağa sola bakmamak, Allahü teâlâyı hatırlamaya mâni olan şeylerden kaçınmaktır. Nefsine bir defâ olsun lâyık olduğundan fazla kıymet vererek bakan kimse, kâinâttaki eşyânın hiçbirine ibret nazarıyla bakamaz.
Yükselen ancak tevâzû ile yükselir, alçalan da ancak kibirle alçalır.
Bir sohbetinde; Muhabbetin alâmeti muvâfakat, yâni emredilene uyup, peki demektir. Sevgi, kendini büsbütün sevgiliye hîbe ettiğin için sana senden hiçbir şeyin kalmamasıdır buyurdu.
Sohbet edilecek ve berâber bulunulacak kimseyle alâkalı olarak; Ehil olmayan bir kimse ile oturmak; insanı, dar bir zindanda olmaktan daha çok sıkar buyurdu.
Affa, mağfirete, müsâmahaya kavuşurum diyerek, günahlardan tövbe etmeyi terk etmek, o günahı işlemekten daha beterdir.
Tefekkür nedir? diye soran birisine ise; Tefekkür dört türlü olur: Allahü teâlânın mahlûklarındaki güzel sanatları, faydaları düşünmek, Ona inanmaya ve sevmeye sebeb olur. Onun vadettiği sevapları düşünmek, ibâdet yapmaya sebeb olur. Onun haber verdiği azapları düşünmek, Ondan korkmaya, kimseye kötülük yapmamaya sebeb olur. Onun nîmetlerine, ihsânlarına karşılık, nefsine uyarak günah işlediğini, gaflet içinde yaşadığını düşünmek, Allahtan hayâ etmeye, utanmaya sebeb olur diye cevap verdi.

SABRETMEYENDE RIZÂ YOKTUR
Sabır husûsunda buyurdu ki: Sıkıntılara sabretmeyen kimsede rızâ yoktur. Nîmetlere
şükretmeyen kimsede kemâl yoktur. Allahü teâlâya yemîn ederim ki, ârifler, Allahü teâlâya muhabbet, Onun takdirine rızâ ve Onun nîmetlerine şükür ederek vâsıl olmuşlardır.
Ebû Ali Müştevlî hazretleri vefatına yakın günlerde buyurdu ki:
Dünyâyı kazanmakta nefsler için zillet, âhireti kazanmakta ise nefsler için izzet vardır. Acaba niçin insanlar, bâkî olan âhireti istemekteki izzetin yerine, fânî olan dünyâyı isteyerek zilleti seçerler?
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ebû Abdullah-ı Turuğbâdî</label>
Ebû Abdullah-ı Turuğbâdî, onuncu yüzyılda İranın Tûs şehrinde yetişen velîlerdendir. Doğum târihi belli değildir. 961 (H.350) senesinde Tûsta vefât etti. İslâm âlimlerinin ve evliyânın büyüklerinden Ebû Osman Hîrî hazretlerinin talebesidir... TALEBENİN VASFI NASILDIR?Bu büyük zata bir gün; Allah yolunda bulunup, Onun rızâsını kazanmak isteyen talebenin vasfı nasıldır? diye sorulduğunda; Talebe, bu yolda meşakkat ve sıkıntı içindedir. Fakat karşılaştığı zorluklar, kendisine neşe ve huzur vermektedir. Hakîkî talebe böyle olur! cevâbını verdi. Kendisine; Sofî ve zâhid kime denir? diye suâl edilince de;
Sofî, her an Rabbi ile berâber olandır. Zâhid ise, daha o makâma kavuşamayıp, nefsi ile uğraşan, onun kötü isteklerinden kurtulmaya çalışandır dedi.
Gençliğini, Allahü teâlânın emirlerine ve yasaklarına uymayarak geçiren kimseyi, Allahü teâlâ da ihtiyarladığında zelîl eder.
Bir kimse, ömrünün tamâmından sâdece bir gününü, fütüvvet sâhibi olan Allah dostlarından birine hizmet etmekle geçirirse, bu hizmetinin bereketine ve feyzine kavuşur. Bütün ömrünü, böyle kimselere hizmet ederek geçiren kimsenin hâli nasıl olur? Varın bir mukâyese edin!
Kibir, yâni büyüklenmek, çok defâ zenginlerde bulunur. Tevâzu yâni alçak gönüllülük ise, fakirlerin ahlâkındandır.
Allahü teâlâ, kendisinin bilinip tanınmasına yarayan mârifetlerden bir miktârını her kuluna vermiştir. Ayrıca her kuluna ihsân etmiş olduğu mârifetin karşılığı kadar da, dert ve sıkıntı vermektedir. Nîmet olarak bahşedilen bu mârifet, sıkıntılara tahammül etmesinde ona yardımcı olur.

ÜMMETİNE MERHAMETİ ÇOKTU
Ebû Abdullah-ı Turuğbâdî, vefatı yaklaştığı günlerde buyurdu ki:
Resûlullah efendimiz, sallallahü aleyhi ve sellem her zaman Allahü teâlâdan ümmetini istemiş, onlar için Allaha yalvarıp yakardığı kadar, kimse için yalvarmamıştır. Çünkü O, âlemlere rahmet olarak gönderilmişti. Ümmetine şefkat ve merhameti çoktu. Ümmetinden birinin günah işleyerek, Allahü teâlânın gazâbına uğrayabileceğini düşünerek çok üzülürdü. Nitekim cenâb-ı Hak, Tevbe sûresi yüz yirmi sekizinci âyetinde meâlen; (Size, içinizden öyle bir peygamber geldi ki, zahmet çekmeniz Onu incitir ve üzer. Size çok düşkündür, müminlere çok merhametlidir. Onlara hep hayır diler) buyurmaktadır. Ben yakında o çok merhametli olan Resûlullah efendimize kavuşacağım inşaallah...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Küçük Ârif Çelebi</label>
Küçük Ârif Çelebi, Şeyh Küçük Muhammed Efendinin sohbetlerinde yetişip kemâle geldi. Hocası onu kızı ile evlendirerek kendisine dâmad yaptı. Hocasının vefâtından sonra yerine geçti. Dergahında taliplere Mesnevi okur ve nasihat ederdi. Mesneviden okuduğu bazı nasihatler: *Ağrı, sızı ve hastalık hazinedir. Deri yırtıldı mı iç tazelenir.
*Akıl, başka bir akılla kuvvet bulur.
*Anaları ağrı tutmasa, çocuk doğmaz. Bu gönül gebedir, ağrısı bela. Nasihatler de ananın ebesi.
*Allahın feyzine geç mazhar oldu isen üzülme. Bil ki, O ihmal etmez, imhal eder (mühlet verir, zamanı vardır.)
*Kahırla lütuf birbirine eştir. İkisinden rahmet doğar.
*Sevdiğin şeyler, seni kör ve sağır eder.
*Gönül yalan sözden ferah bulmaz. Yağa su karışırsa kandil güzel aydınlatır mı?
*Kasıtsız olmak bilgisizi âlim yapar, kasıt ve garez bilgiliyi zalim yapar.
*Avamın ibadeti havâsın günahıdır.
*Dostlarla olunca acı yemiş bile hoş olur.
*Yemin, yalancıların siperidir. Doğrular buna ihtiyaç duymaz ki.
*Hak olmadıkça batıl anlaşılmaz.
*Korku, açlık, mal azlığı ve hastalık can hazinesinin ortaya çıkması içindir.
*Başkasının ayıbını söyleyen, onu mutlaka görecek demektir.
*Ekmeğim yok diye ağlayan! Mademki Allah merhametli diye inandın, korku niye?
*Ahir zamanın adi ukalaları kendilerini evvelki âlimlerden üstün görür.
*Söz yuva gibidir, mana kuş gibi. Cisim ırmaktır, ruh su gibi.
*Kılavuz yolcuya gerek, menzile varana kılavuz gerekmez.
*Her şey zıddı ile anlaşılır.
*Karalanmış kâğıtta yazı okunmaz, beyaz kağıtta okunur. İçini arıt da nur görülsün.
*İçsiz tohum fidan olmaz, zevksiz ibadet fayda etmez.
*Güneş ışığı pisliğe düşmekle değerini yitirmez.
*Kibir ve kinin başlangıcı şehvettir.
*Büyüklenmek zehirdir.
*Şehvet yılanını hemen ez ki, büyüyüp başına ejderha kesilmesin.
*Yoldaşını çok övme, ayrılık gelir.
*Anne yavrusuna süt vermek için çocuğu çağırsa çocuk delil ister mi, güvenerek hemen koşar.
*Kıssa ölçektir, mana içindeki buğday. Akıllı olan, taneyi alır ölçeği almaz, ona takılmaz.
*Gönlü açık olanın, eli de açık olur.
*Sirkeyi ısıtsan bal olmaz, balı ısıtsan sirke olmaz.
Küçük Ârif Çelebi, vefatından önce yanındaki talebesine buyurdu ki:
Su akmadığı zaman kokar, kokmayan deniz ol!


]
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ebû Bekr-i Kisâî</label>
Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri, Ebû Bekr-i Kisâîyi çok severdi. Hattâ bir defâsında; Ebû Bekr-i Kisâî olmasaydı, ben Irakta olmazdım buyurdu. Ebû Bekr-i Kisâî, Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerine mektuplar yazarak suâller sorar, cevaplar alırdı. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri ona yazdığı mektuplardan birisinde şöyle buyurdu: İNSANLARA ACIMAK LAZIMEy kardeşim! (Kıyamet günü mallar boş bırakıldığı zaman) [Tekvîr sûresi, dördüncü âyet-i kerîme] yerin neresidir? Evler yıkıldığı, dağların uçuşup bulutlar gibi yürümeye başladığı, denizlerin taştığı, güneşin nûrunun kaybolup simsiyah olduğu, dağların yerle bir olup, yeryüzünün boş bir toprak hâline getirildiği, göklerin gülyağı gibi eriyip değirmen taşı gibi döndüğü zaman ne yapacaksın? Görülecek yer bulunmadığı zaman nereye bakacak, haber alınacak yer olmayınca nereden haber alacak, sabır ve teselliye imkân olmadığı zaman nasıl sabredeceksin? Öyle ise, şimdiden durmadan ağla, o zaman ağlama ve sızlamanın bir faydası yoktur. Seni yalnız bırakıp giden büyüklere kıymetli dostlara ağla. Fırsatcıların meydanı boş bulmasına, fırtınaların ortalığı dehşete vermesine ağla. Seni o dehşetli günlerde kimin kurtaracağını, nereden gelip nereye gideceğini düşün ve ağla! İnsanlara acımak lâzımdır. Allah sana rahmet etsin, diline sâhib olmalısın. İnsanlara anlayabilecekleri şeyleri söyle. Anlayamayacakları şekilde hitâb etme. Allahü teâlânın selâm, rahmet ve bereketi üzerine olsun...

BU MEKTUBU YOK EDİN!
Ebû Bekr-i Kisâînin, Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerine yazdığı son mektuplardan birinin cevapları kendisine ölüm hastalığında ulaştı. Bunları okuyunca yanındakilere;
Cüneyd-i Bağdâdînin bu mektubunu vefâtımdan önce yok edin. Çünkü ehli olmayan birinin eline geçmesinden korkuyorum buyurdu ve biraz sonra da vefat etti.
Cüneyd-i Bağdâdî rahmetullahi aleyh, onun vefâtını duyunca; Keşke yazdığım cevapları yok etseydi buyurdu. Yok ettiğine dâir haber gelince memnun oldu.
Şeyhülislâm Abdullah-ı Hirevî hazretleri; O, mektubunun halkın ve sultânın eline geçeceğinden korkmadı. Doğru yoldan sapmış tarîkatçıların eline geçmesinden korktu. Çünkü onlar, orada bildirilen meseleleri anlayamayacaklarından halkın felâketine sebeb olacakları gibi, bunları dünyâlık toplamada kullanabilirlerdi buyurdu.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ebû Osman Hîrî</label>
Ebû Osman Hîrî hazretleri, aslen Rey şehrinden olup, Nişâbura yerleşmiştir. Zamânının en meşhur rehberi ve bir tânesi idi. 910 (H.298) senesinde vefât etti. Horasanda tasavvufun yayılması için büyük hizmetleri oldu. Zamânın meşhur velîlerinden Cüneyd-i Bağdâdî gibi büyüklerin sohbetinde bulundu... ÜÇ ŞEY DÜŞMANLIK SEBEBİÜç şey düşmanlığa sebeb olur: Mala tamahkârlık, insanların ikrâmlarına düşkünlük göstermek, insanların göstereceği îtibâra önem vermek!
Bir kimse; Efendim dilimle Allahü teâlâyı zikrediyorum ve kalbimle yapamıyorum. Ne yapayım!? diye sorunca; Şükret, hiç olmazsa bir organın, dilin itâatkâr oluyor. Senden bir uzva bu iş için yol açılmış inşâallah bir gün kalp de ona uyar buyurdu.
Akıllı bir kimse kendine zulmeden birini mâzur görebilir mi? diye sorduklarında; Tabii mâzur görebilir. Fakat zulmedeni Allahü teâlânın gönderdiği bir musîbet olarak kabûl etmek (imtihan edildiğini, günahları sebebiyle veya yüksek dereceye kavuşturulması için) şartıyla dedi.
Korku, Allahü teâlânın adâletinden; ümid ise lütfundandır.
İnsanlar isteklerine karşı çıkılmadıkça, bulundukları ahlâk üzere halim selîmdirler. İsteklerine karşı çıkılınca iyi görünen insanlar hemen kötü ahlâklı kesiliverirler. Gerçekten iyi insanlar isteklerine karşı çıkılınca da değişmezler.
Akıllı, korktuğu şey başına gelmeden önce, onun çâresine bakandır.
Allah korkusu, seni Ona ulaştırır ve kendini beğenmekten uzaklaştırır.
Dünyâyı sevmek, Allah sevgisini kalpten götürür. Allahü teâlâdan başkasından korkmak, Allah korkusunu kalpten çıkarır; Allahtan başkasından istemek, Allahü teâlâya olan ümidi kalpten uzaklaştırır.
Zenginlerle sohbet ederken azîz, fakirlerle sohbet ederken alçak gönüllü ol. Zenginlere karşı izzetli davranman tevâzu, fakirlere karşı alçak gönüllü olman şereftir.
Evliyânın sohbetine kavuşan kimse, Allahü teâlâya kavuşturan yolu bulur.

MİRASÇILARA KALAN MAL!..
Ebû Osman Hîrî hazretlerine Verâ, şüpheli şeylerden sakınmak nedir? diye sorulunca; Hamdûn Kassâr, can çekişen bir dostunun karşısında bulunuyordu. O kimse Kelime-i şehadeti söyleyerek vefât etti. Hamdûn Kassâr odada yanan lambayı söndürdü. Lambayı niçin söndürdün? diye sorulunca, lambanın içindeki yağ şimdiye kadar vefât eden bu kişiye âitti. O vefât edince mîrasçılarına kaldı. Başka yağ bulunuz! cevâbını verdi...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ebü'l-Abbâs Dîneverî</label>
Ebül-Abbâs Dîneverî hazretleri, Türkistanın meşhûr velîlerindendir. Doğum târihi bilinmemektedir. 951 (H.340) senesinde Semerkandda vefât etti. Allahü teâlâdan başka her şeyi unutmuş ve muhabbet deryâsına gark olmuş çok mübârek bir zâttı. İlim öğrenmek için Horasanın Nişâbûr şehrine geldi. Uzun zaman Nişâburda oturdu. Sonra, ömrünün son zamanlarında Semerkanda gitti... KUL, KUSURLARINI DÜŞÜNMELİ!Ebül-Abbâs Dîneverî; Yûsuf bin Hüseyin, Abdullah bin Harrâz, Ebû Muhammed Cerîrî ve Ebül-Abbâs bin Atâ hazretlerinden feyz aldı, ilim öğrendi. Büyük âlim Ruveym hazretleri ile görüştü. Onun bereketlerine kavuştu. Her türlü ilimde üstâd, fazîletler sâhibi, gâyet fasîh, güzel ve düzgün konuşan, hikmetli sözler söyleyen, İslâmiyete son derece bağlı mübârek bir zât idi. Sözleri ve hâlleri hep doğru idi. Buyurdu ki:
Şunu iyi bilmelidir ki, kul, Allahü teâlâdan bir şey isteyeceği zaman; Onun kendisine ihsân ettiği nîmetlerini, emir ve nehiyleri (yasakları) husûsundaki kusurlarını düşünerek bir şey istemelidir.
Gözler bakmakla görür, kalblerin mükâşefesi, görüp açılması ise, her an cenâb-ı Hakkı zikredip onu bir an unutmamakla olur.
Şu üç şey takvânın, haramdan kaçmanın îcâbıdır: Birincisi; Allahü teâlâyı tanıyıp Ona şirk koşmamak. İkincisi; Allahü teâlâya itâat edip, isyân etmemek. Üçüncüsü; Allahü teâlayı anıp Onu unutmamaktır.
Huşû; zâhiren ve bâtınen Hakka boyun eğmek. Tevâzu da; Hakka teslim olmak, boyun eğmek, Hakkın hükmüne îtirâzı terk etmektir.
Allahü teâlânın öyle kulları vardır ki, Allahü teâlâyı doğru olarak tanıyıp her şeyi Allah rızâsı için yaparlar. Bu tanımaları sebebiyle, Onun (Allahü teâlânın) hizmetinde bulundurulurlar. Yine öyle kullar vardır ki, Allahü teâlâyı doğru olarak bilemez ve her şeyde Allahü teâlânın rızâsını gözetmezler. Bu sebeple, onlar da bu hâlleri sebebiyle pekçok nîmetlerden mahrûm kalırlar.

DOĞRULUK NE GÜZELDİR...
Bir gün de; Evliyâlık derecelerine, ancak doğrulukla ulaşılır. Her hâlükârda doğruluktan başkası bâtıldır, boştur buyurarak şu şiiri söyledi:
Yerinde doğruluk ne güzeldir.
Her yerde de doğruluk güzeldir.
Ebül-Abbâs Dîneverî hazretleri, vefat etmesine yakın buyurdu ki:
Şunu iyi biliniz ki, insanın dışı (ne olursa olsun) içini değiştirmez.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ebü'l-Hasan-ı Şâzilî</label>
Ebül-Hasan-ı Şâzilî hazretleri, Kuzey Afrikada yetişen büyük velîlerden olup, Şâziliyye adı verilen tasavvuf yolunun kurucusudur. 1196 (H.592) senesinde Tunusun Şâzile kasabasında doğdu. 1256 (H.654) senesinde vefât etti. Binlerce talebe yetiştirdi...
GÜZEL AHLÂKLI OLMALISIN!
Şâzilî hazretleri, talebelerine buyurdu ki:
Bizim yolumuzda olan talebe, din kardeşlerini, arkadaşlarını, son derece merhametle gözetmeli, onlara son derece hürmet etmelidir. İçlerinden birini kendisine sohbet arkadaşı seçmeli, bu arkadaş, gaflete düştüğünde, seni uyandırmalı, ibâdette tembelliğe düştüğünde seni heveslendirmeli, âciz kaldığın yerde sana yardım etmeli ve sen doğru yoldan kaydıkça seni doğru yola çekmeli. Sana nasihat vermeli, kötü harekette bulunduğunda veya bir günah işlediğinde sana uymayıp vazgeçirebilecek vasıflarda olmalıdır. Arkadaşlarına gelebilecek eziyetlere mâni olmalısın. Güzel ahlâk edinip, şefkat ve merhamet üzere bulunmalısın. Hak teâlâya, itâat ve ibâdeti, bu yola hizmeti gözetmeli ve buna sımsıkı sarılmalısın. Lüzumsuz şeylerle gözü meşgûl edip, gönlü dağıtmamalısın. Zîrâ bu, insandaki şehvet kuvvetini artırır...
Ebül-Hasan-ı Şâzilî Hizbül-Bahr adlı kitabında buyurdu ki:
Yedi defâ Fâtiha okuyup, dert ve ağrı olan uzva üflenirse, şifâ hâsıl olur. Âyet-i kerîmenin ve duânın tesir etmesi için, okuyanın ve okutanın Ehl-i sünnet îtikâdında olması, haram işlemekten, kul hakkından sakınması, haram ve habis şey yiyip içmemesi ve karşılık olarak ücret istememesi şarttır...

NİÇİN SOHBETE GELMİYORSUN?
Ebül-Hasan-ı Şâzilî hazretlerinin talebelerinden birisi, tasavvuf yolundaki dereceleri geçerken kendini hocası gibi görmeye başladı. Neye baksa şeyhini görüyordu. Bu sebeple hocasının sohbetlerine gelmemeye başladı. Bir gün İmâm-ı Şâzilî hazretleri yolda giderken talebesiyle karşılaştı ve; Canım sen nerede kaldın. Sohbetlere gelmiyorsun! buyurdu. Talebe; Efendim, sizinle sözden müstağnî oldum. Yâni her an sizi karşımda görüyorum ve kendimi sizin sûretinizde görüyorum. Sohbetinize gelmeye ihtiyaç duymuyorum dedi. Bu cevap üzerine Ebül-Hasan-ı Şâzilî hazretleri buyurdu ki:
Çok garib. Eğer iş senin söylediğin gibi olsaydı, hazret-i Ebû Bekrin Resûlullah efendimizin sohbetlerine gitmemeleri gerekirdi. Eğer sohbetten müstağnî olsaydı, hazret-i Ebû Bekr efendimiz müstağnî olurdu.
Talebe bu sözleri işitince Allah diyerek can verdi.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ebü'l-Hayr el-Aktâ</label>
Ebül-Hayr el-Aktâ hazretleri, Mısırın büyük evliyasındandır. Aslen Mağripli olup doğum târihi bilinmemektedir. Sonradan Şam sâhil beldelerinden Tinata yerleşti. 960 (H.349) senesinde Mısırda vefât etti. Zünnûn-i Mısrî hazretlerinin yanına defnedildi. Kabr-i şerîfi Küçük Kurâfede Deylemî minâresi yanındadır... GÖSTERİŞ YAPMIŞ OLURLAR!Ebül-Hayr el-Aktâ hazretleri buyurdu ki:
Allahü teâlâyı zikreden, Ondan bir karşılık beklememelidir. Kim zikrine karşılık Allahü teâlâdan bir şey bekler ve o beklediği şey olursa, karşılığında maddî bir şey aldığı için, zikrin bir mânâsı kalmaz.
Kendisine; Kalbin îmân ile dolu olmasına alâmet nedir? diye soruldu. O; Bütün Müslümanlara şefkat etmek, onların dertleri ile dertlenmek, işlerinde onlara yardımcı olmaktır. Nifakla dolu olan kalbin alâmeti; kin, hased ve düşmanlıktır buyurdu.
İnsanları gösterişten sakındırır ve; Yaptıkları ibâdetleri herkese gösterme arzusunda olan, gösteriş yapmış olur. Her durumunu, bulunduğu her hâlini, insanlara göstermek isteyen de, gösteriş yapmış demektir buyururdu...
Ebül-Hayr el-Aktâ hazretleri, bir zaman talebelerine şöyle anlattı: Sakın Allahü teâlâdan sabır istemeyin. Lütfunu isteyin. Lütuf, sabır acılığını tatmaktan iyidir. Çünkü sabır, bizim gibilere güç gelir. Bundan sonra hazret-i Zekeriyyânın kıssasını anlattı:

ONU TESTEREYLE BİÇTİLER!..
Zekeriyyâ aleyhisselâm Yahûdîlerden kaçarken, bir ağacın yanından geçti. Ağaç dile gelip, gel yâ Zekeriyyâ dedi. Zekeriyyâ aleyhisselâm ağaca yaklaştı. Ağaç açıldı, içine saklandı. Sonra ağaç, onu arayan düşmanlar geçerken dile gelerek, hazret-i Zekeriyyânın kendi içinde saklı olduğunu söyledi. Birisi gelip ağaca bakınca; İşte Zekeriyyâ buradadır dedi. Testereyi çıkarıp ağaçla birlikte onu da biçtiler. Testere, hazret-i Zekeriyyânın başına geldiği zaman bir defâ; Ah! dedi. Bunun üzerine Hak teâlâ ona; Bir defâ ah dedin. Eğer ikinci defâ ah deseydin, izzetim ve celâlim hakkı için seni Peygamberlik dîvânından silerdim diye vahyetti. Zekeriyyâ aleyhisselâm hâline sabretti. Testereyle vücûdunu ikiye böldüler...
Ebül-Hayr el-Aktâ hazretleri, vefat etmesine yakın buyurdu ki: Kalp; niyetleri düzeltmek, yaptıklarımızı sırf Allah için yapmakla, riyâ ve gösteriş kirlerinden temizlenir. Beden de, Allahü teâlânın velî ve sâlih kullarına hizmet etmekle kıymet kazanır.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ebû Abbâs Ahmed Sebtî</label>
Ebû Abbâs Sebtî hazretleri Fasta yaşamış olan evliyânın büyüklerindendir. 1130 (H.524) senesinde Sebtede doğup, 1204 (H.601) târihinde Merrâkeşte vefât etti... ONU VESÎLE EDEREK...
Nefh-ut-Tîb kitabının sâhibi Makkarî şöyle anlatır:
Ebû Abbâs Ahmed Sebtînin kabrinin yanında birkaç defâ durup, Allahü teâlâdan dileklerde bulundum. Dileklerimden birisi de; ilim sâhibi olmam ve öğrenmek istediğim bazı kitapları bana anlamayı nasîb etmesi idi. Ebû Abbâs Sebtînin kabrinin yanında duâ ettim. Allahü teâlâ benim bu duâmı kısa zamanda kabûl etti.
Bir gün köylüler Ebû Abbâs Sebtîye; İnsanlar kuraklık ve pahalılık sebebiyle büyük bir sıkıntı içerisindeler deyince, ona; Cimriliklerinden dolayı, Allahü teâlâ onlara yağmur vermiyor. Eğer siz, elde ettiğiniz mahsûllerin zekâtı ile fakirlere sadaka verseydiniz, buna karşılık Allahü teâlâ da size yağmur verirdi dedi. Ebû Abbâsın bu sözleri üzerine Ebû Hasan Habbâz, fakirlere sadaka verip, yardımda bulundu. Güneş pek kızgın, hava çok sıcaktı. Yağmurdan, ümîdini kesmişti. Ağaçların ve diğer bitkilerin kurumaya yüz tuttuğunu gördü. Bir müddet sonra, öyle bir yağmur yağdı ki, bütün her taraf suya kandı...
Ebû Abbâs Sebtî hazretleri, bir sohbeti sırasında şöyle buyurdu: Allahü teâlâ sözlerinde doğru ve işlerinde ihlâslı olana dünyâda yağmur gibi rızık verir. Onu kötülüklerden korur. Âhirette de günahlarını affedip, bağışlar. Ona yakın olur. Cennetine koyar ve yüksek derecelere kavuşturur. Kendi kusurlarını ıslâh etmek istersen, insanların kusûrlarını araştırma. Çünkü hüsn-i zân, îmân şûbelerinden olduğu gibi, insanların ayıplarını araştırmak da münâfıklıktandır. Kıyâmet günü, yol gösteren nûr içinde haşrolunup karanlıktan korunmak istersen Allahü teâlânın hiçbir mahlûkuna zulmetme!

MUHAMMED ALEYHİSSELAMIN KALBİ
Allahü teâlâ bütün kalplere nazar kıldı. Kendisini görmeye Muhammed aleyhisselâmın kalbinden daha şevk ve iştiyak duyan bir kalp bulamadı. O sebeple Allahü teâlâyı görme ve Onunla konuşma hâlini çabuklaştırmak için kendisine mîrâcı nasîb eyledi.
Vefatına yakın kendisinden nasîhat etmesini istediklerinde; Kim yaptığı işlerde Allahü teâlânın rızâsını gözetmezse, hallerinde Allahü teâlâyı göremez. Kim Allahü teâlânın kendisini dâimâ bildiğini ve gördüğünü düşünmezse, Allahü teâlâ da ona rahmet nazarıyla bakmaz. buyurdu.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Emânullah Lâhorî hazretleri</label>

Emânullah Lâhorî hazretleri, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin huzûr ve sohbetlerinde kemâle gelen velîlerin büyüklerindendir. Hocası İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin, rûhlara hayat veren teveccüh ve himmetleriyle yetişerek, evliyâlık yolunda çok ilerlemişti. Kendisi de bu yolda çok talebe yetiştirdi. İmâm-ı Rabbânî Müceddîd-i elf-i sânî hazretleri bu yüksek talebesine yazdığı mektublardan birinde özetle buyurdu ki: ÖNCE ÎTİKÂDI DÜZELTMELİDİRBismillâhirrahmânirrahîm. Allahü teâlâ, sana doğru yolu göstersin! İyi bil ki, Allah yolunda bulunmak isteyene, önce lâzım olan şey, îtikâdını düzeltmektir. Doğru îtikâd; Ehl-i sünnet âlimlerinin Kurân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden ve Eshâb-ı kirâmdan öğrendikleri, anladıkları îtikâddır. Kurân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin mânâsını doğru anlayan, doğru yolun âlimleridir. Bunlar da, Ehl-i sünnet ve cemâat âlimleridir. Bunların anladığı, bildirdiği mânâlara uymayan her şeye; akla, fikre, hayâle iyi gelse de ve tasavvuf yolunda keşf ve ilhâm ile anlaşılsa da, hiç kıymet verilmemelidir. Bu büyüklerin anladığına uymayan bilgilerden, buluşlardan Allahü teâlâya sığınmalıdır.
.....
Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıkları mânâlar doğrudur, kıymetlidir. Bunlara uymayanlar kıymetsizdir. Çünkü bu mânâları, Eshâb-ı kirâmın ve Selef-i sâlihînin eserlerini inceleyerek elde etmişlerdir. O hidâyet yıldızlarının ışıkları ile parlamışlardır. Bunun için, ebedî kurtuluş bunlara mahsus oldu. Sonsuz saâdete bunlar kavuştu. Allah yolunda giden kâfile bunlar oldu. Kurtuluş, ancak Allah yolunda bulunanlar içindir.

ONLARA UYAN KURTULUR...
Îtikâdı bunlara uygun olan din âlimlerinden biri, İslâmiyete yapışmakta gevşek davranırsa, kusurlu olursa, buna bakarak, bütün âlimleri kötülemek yersiz olur. İnatçılık olur. Onların doğru bilgilerini inkâr etmek, kötülemek olur. Çünkü, doğru bilgileri bizlere ulaştıran onlardır. Kurtuluş yolunu, bozuklarından, sapıklarından ayıran onlardır. Onların hidâyet ışıkları olmasaydı bizler doğru yolu bulamazdık. Doğruyu bozuk olanlardan ayırmasalardı, bizler, taşkınlık ve azgınlık uçurumlarına düşerdik. İslâmiyeti bozulmaktan koruyan, her yere yayan, onların çalışmasıdır. İnsanları kurtuluş yoluna kavuşturan onlardır. Onlara uyan kurtulur, saâdete kavuşur. Onların yolundan ayrılan, sapıtır, herkesi de saptırır...
Emânullah Lâhorî hazretleri vefat edeceği zaman bütün evlad ve ahbabına, İmâm-ı Rabbânî Müceddîd-i elf-i sânî hazretlerinin yolundan ayrılmamalarını vasiyet ederek son nefesini verdi..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Eşrefoğlu Rûmî (Eşrefzâde)</label>
Eşrefoğlu Rûmî, Anadoluda yaşayan büyük velîlerdendir. Şiirleri ile meşhur oldu. İsmi Abdullah olup, babasınınki Eşreftir. Babasının ismi ile şöhret buldu. Babası, Mısırdan İznike göç etti. Eşrefoğlu Rûmî İznikte doğdu. 1484 (H. 889) senesinde vefât etti. Türbesi İzniktedir. Eşrefzâde-i Rûmî diye de bilinir. BURSA, ANKARA VE İZNİK...
Eşrefoğlu Rûmî, Bursada bulunan Emîr Sultanın huzûruna gitti. Talebesi olup, hizmetiyle şereflenmek istediğini bildirdi. Emîr Sultan hazretleri, Abdullahın tasavvuf yolunun aşkıyla yandığını görünce, evliyânın büyüğü Ankaradaki Hacı Bayrâm-ı Velîye gönderdi. O da, Ankaraya gidip, yeni hocasına tam teslim oldu. Hocası Hacı Bayrâm-ı Velîye on bir sene hizmet etmekle şereflendi. Eşrefoğlu Abdullah, on bir sene içinde pekçok imtihandan geçti. Yaptığı güç işlerden hiç şikâyette bulunmadı. Bu sabrı ve hocasına karşı muhabbeti ve hürmeti neticesinde, Hacı Bayrâm-ı Velîye damad olmakla şereflendi. Hocasından izin alarak İznike gitti. Söylediği tasavvufi şiirler zamanımızda da söylenmektedir.
Eşrefzâde Rûmî vefatına yakın şöyle buyurdu:
Ey Müslümanlar! Dünyâ dedikleri bir hiçten ibârettir. Hiç olduğu şuradan anlaşılıyor ki, sonucu hiçtir. Hiç olan dünyâya gönül veren, yolunda ömrünü çürüten ve hiç olan şeyi isteyenler de bir hiçten ibâret kalacaklardır. Amma hiçi hiç sayan âriftir.
Azîzim! Sen o sultanları gözünün önüne getir ki, onlar dünyâya geldiler. Lâkin dünyâya îtibâr etmediler. Dünyânın arkasına düşüp hırsla dünyâlık toplamaya çalışmadılar. Âhiret amelleriyle meşgûl oldular. Onlar, bu dünyânın âhiret yolunun üzerinde bir yol uğrağı olduğunu anladılar. Buna aldanmak olur mu? Yol tedârikinde bulunup kâfileden ayrılmadılar. Bu dünyâya gönül verip aldanmadılar...

BU DÜNYAYA ALDANMADILAR!
Azîz kardeşim! Temiz ve pak erler ile aziz canları gör. Onlar bu dünyâya aldanmadılar. Allahü teâlâ kendilerine ne verdi ise nefislerinden kestiler. Kendi nefislerine vermeyip fakirlere dağıttılar. Açları doyurup, çıplakları giydirdiler. Muhtaçları arayıp buldular. Kapılarına gelenleri mahrum etmediler. Darda kalanların gönüllerini ferahlattılar, işlerini gördüler. Şu hadîs-i şerîfi kendilerine düstûr edindiler: Bir kimse, din kardeşinin bir işine yardım etse, Allahü teâlâ da onun işini kolaylaştırır. Bir kimse, bir Müslümanın sıkıntısını giderir, onu sevindirirse, kıyâmet gününün en sıkıntılı zamanlarında Allahü teâlâ onu sıkıntıdan kurtarır.
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri