Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
İbrâhim bin Ali el-Azeb</label>
İbrâhim bin Ali el-Azeb, evliyânın büyüklerinden ve Hanbelî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. 1162 (H.557) senesinde doğdu. 1213 (H.610) senesinde Medine yakınlarında Ümm-i Ubeyde köyünde vefât etti. Baba ve dedesinin bulunduğu türbeye defnedildi...
TÖVBEYİ OYUNCAK SANMA!
Bu mübarek zat, sevdiklerine kalp temizliğinin önemini anlatırdı. Bu hususta; Allahü teâlâ, kullarının kalbine nazar eder. O halde ey insanlar! Kalplerinizi çok temiz tutunuz! Onu cilâlandırınız! Güzel ve parlak ediniz! Orada yalnız ihlâs ve doğruluk bulunsun! buyururdu. Talebesi olmak isteyen birine;
Ey oğlum, tövbe etmek istersen, bu hususta lâubâli olma. Tövbeyi oyuncak sanma, yalnız dil ile Tövbe ettim yâ Rabbî! demek yetmez, hem dil ile tövbe etmeli, hem de haramları ve yasak olan şeyleri yapmamalıdır. Tövbe nasıl olur bilir misin? Kulun, kalbini Allahtan başka bir şey ile meşgûl etmemesi, tövbe etmesi ile olur. Bu hâsıl olursa, tövbe makbuldür buyurdu.
Gıybet; yalancıların meyvesi, fâsıkların ziyâfeti, kadınların sakızıdır.
Kendisine Allahü teâlânın sevdiği kimselerden sorulduğunda; Cenâb-ı Hak şu kimseleri sever: İffetli ve kalbi temiz olanı, elini fenâlıktan menedeni, dilini gıybetten ve lüzumsuz sözden koruyanı, edep yerine sâhib olanı, iyilik, ikrâm ve ihsâna koşanı, dâimâ Allahü teâlâyı hatırlayanı, affetmeyi seveni buyurdu. Hoca hakkı sorulduğunda;
Talebe, hocasından müsâade almadan konuşmamalıdır. Eğer hocası orada hazır değilse, manevî olarak ondan izin istemelidir. Zîrâ her bakımdan rehberi olan hocası, talebesinin bu gibi şeylere riâyet ettiğini gördüğünde onu çok sever, kısa zamanda hedefe ulaştırır buyurdu.

MUHABBETE VESÎLE OLURSAN
Yine bir gün buyurdu ki: Allahü teâlâya muhabbet edip, muhabbete vesîle olursan, yerdekiler ve göktekiler de sana muhabbet eder. Allahü teâlâya itâat et ki, yerdekiler ve göktekiler de sana muhabbet etsin. Allahü teâlâya itâat et ki, insanlar ve cinler de sana itâat etsin. Cenab-ı Hakka muhabbet ve itâat edene, Allahü teâlâ ikrâmlarda, ihsânlarda bulunur. Denizler onun için donup, sular ona yol olur. Hava emrine âmâde olur.
İbrâhim bin Ali el-Azeb hazretleri vefat etmeden bir müddet önce buyurdu ki:
Cehennemden en çok korkan kimse, Cehenneme girmiş, orada Allahü teâlânın dilediği kadar kalmış, sonra oradan çıktığını kendinde hissetmiş ve o hâli yaşamış kimsedir.


]
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ahmed bin Yahyâ el-Celâ</label>

Ahmed bin Yahyâ el-Celâ, Şamda yaşamış olan evliyânın büyüklerindendir. 918 (H. 306) senesi Receb ayında Şamda vefât etti. Zamânın büyük velîlerinden Zünnûn-i Mısrî ile Ebû Türâb Nahşebî hazretlerinin sohbetlerinde yetişip olgunlaştı. Cüneyd-i Bağdâdî, Ebül-Hasan-ı Nûrî hazretleri ile görüşüp istifâde etti... KÖTÜ ZANDA BULUNMAM!Ahmed bin Yahyâ hazretlerinin hikmetli sözleri pek çoktur.
Hüsn-i zan hakkında sorduklarında Bir kimse gözümün önünde bir hatâ işledikten sonra kaybolup gitse, onun tövbe ettiğine inanır, hakkında kötü zanda bulunmam buyurdu.
Bir insan mânevî mânâda nasıl fakîr olur? suâline; Ondan geriye hiçbir şey kalmadığı zaman diye cevap verdi. Böyle olduğu nasıl ve ne zaman anlaşılır? denilince de; Sol taraftaki günahları yazan melek, yirmi sene boyunca aleyhinde yazacak bir şey bulamadığı zaman anlaşılır buyurdu.
Ahmed bin Celâ buyurdu ki: Üstâdım Zünnûn-i Mısrîyi gördüm, onun sözlerinden hikmet yâni insanların din ve dünyâsı için faydalı olan şeyler damlıyordu. Sehli gördüm, o hikmetten başka bir şey söylemiyordu. Bişr-i Hafîyi gördüm, onun da verâsı, haram ve helal olduğu bilinmiyen şüpheli şeylerden sakınması vardı. Siz bunlardan hangisine meylediyorsunuz? diye sordular; Üstâdımız Bişr-i Hafîye diye cevap verdi.
Birisi kendisinden Müslüman kardeşinin hakkından sordu: Müslüman kardeşinin hakkını, aranızdaki dostluk ve muhabbete güvenerek zâyi etmeyin. Zîrâ Allahü teâlâ, her mümine haklar verdi. Bu hakları ancak Allahü teâlânın hukûkunu yerine getirmeyenler zâyi ederler buyurdu.
Rızık hakkında sık sık şöyle derdi: Rızkını Allahtan bilmeyip de onun mahlûkundan beklemek, insanı cenâb-ı Haktan uzaklaştırıp, halka muhtaç eder. Sonra da; Kim gönlünü mahlûkâta bağlayıp Hakka ulaşmak isterse, Ona kavuşamaz. Kim gönlünü Hakka bağlar, Ona ulaşmayı dilerse, arzusuna kavuşur buyurdu.

BU ZAT VEFAT ETMEMİŞ!..
Ahmed bin Yahyâ el-Celâ hazretlerinin oğlu anlatır:
Babam vefât ettiğinde, cenâzesini yıkaması için birisini çağırdık. Yıkamak için yanına vardı, fakat hemen dışarı çıkıp; Bu zat vefât etmemiş! dedi. Biz yanına vardığımızda bir hareket göremedik. O kimse korkup gitti. Başka birisini çağırdık. O da korkmuş hâlde çıkıp; Ben yanına varınca eliyle beni itti dedi. Sonra yakın akrabâmızdan sâlih ve hal sâhibi birini çağırdık. O gelince ona hiçbir şey yapmadı ve rahatça yıkayıp, kefenledi.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Ahmed Nâmıkî Câmî</label>
Ahmed Nâmıkî Câmî hazretleri, Horasanın büyük velîlerindendir. 1049 (H.441) senesinde doğdu. Ümmîydi. Yâni okula gitmemişti. Yirmi iki yaşında iken tövbe etmek nasîb oldu. O yaşa kadar arkadaşları ile zevk ü sefâ içinde yiyip içerdi. 22 yaşında bütün günahlarına tövbe etti ve senelerce dağda yalnız başına yaşadı. Sonra şehre gelip talebe yetiştirmeye başladı... KIYMETLİ NASÎHATLERİ VARDIR
Ahmed Nâmıkî Câmî hazretlerinin kıymetli nasihatleri vardır. İyi bir arkadaşın nasıl olacağını anlatırken buyurdu ki:
Tanıştığınız, görüştüğünüz, berâber olduğunuz kimsenin iyi arkadaş mı, kötü arkadaş mı olduğunu anlamakta dikkat edilecek husus ve ölçü şöyledir: Gördüğünüz, görüştüğünüz, berâber olduğunuz, birlikte oturup, kalktığınız kimse, sizin Allahü teâlâyı hatırlamanızı ve unutmamanızı, Onu dil ve gönül ile anmanızı sağlıyor, bunu tâzeliyor ve kalbinizi uyanık tutuyorsa, işte o iyi arkadaştır. Ama berâber olduğunuz kimse, Allah korusun cenâb-ı Hakkı ve Onun zikrini size unutturuyorsa, gerçekten bil ki, o kimse kötü arkadaştır. Ondan sakınmak elbette çok lâzımdır. Ondan, yırtıcı arslandan kaçar gibi hattâ daha çok kaçmalıdır. Arslan insanın canını alabilir, onu öldürebilir. Fakat îmânına zarar veremez. Kötü arkadaş ise, insanın hem îmânının ve hem de canının gitmesine, onun ebedî felaketine sebeb olur. İyi bir arkadaş, iki cihân için de büyük saâdettir...
Tövbe, Müslüman olsun olmasın, her akıllı kimsenin ihtiyâcı olan bir şeydir. Bir iş yapan ve onun kötü olduğunu gören herkesin pişman olup, tövbe etmesi vâcib olur. Tövbe etmezse kendine zulmetmiş olur.
Üzerine farz olan ilimlerden bir meseleyi öğrenmek insana, bütün dünyâdaki kazançların hepsinden yapacağı ve ele geçireceği altın ve gümüşlerinden daha iyi ve üstündür. Tövbe eden ve etmeyen herkese, ilim öğrenmekten daha iyi hiçbir şey yoktur. İşlerin hepsi ilim ile doğru olur ve ilimsiz hiçbir iş yapılmaz.

EVLİYANIN KOKUSU VE RENGİ!..
Ahmed Nâmıkî Câmî hazretleri 1142 (H.536) senesinde vefât etti. Meşhed ile Herat arasındaki yolun tam ortasında Türbei Câmî bahçesine defnedildi. Vefatına yakın günlerde buyurdu ki:
Tasavvuf büyükleri, öyle zâtlardır ki, günahkâr, serserî, hırsız, bidat sâhibi, yolunu şaşırmış vs. kimseleri kendilerine benzetir, düzeltirler. Bu Allah adamlarının, kendilerine has güzel koku ve renkleri olur. O kokuyu ve rengi tadan, onlara benzer.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ahmed Sayyâd hazretleri</label>
Ahmed Sayyâd hazretleri, Yemende yaşamış olan evliyânın büyüklerindendir. Çok kerâmetleri görüldü. 1183 (H.579) senesinde, vefât etti. Zebîd şehrinde Bâb-ı Sihâm Kabristânında defnedildi. Kabri ziyâret mahalli olup, üzerine büyük bir türbe binâ edilmiştir. Kabrini ziyâret edenler istifâde etmekte, hastalar şifâ bulmaktadır...GENÇ YAŞTA TÖVBE ETTİ
Ahmed Sayyâd hazretleri, gençliğinde çevresindekiler gibi gününü gün ederdi. Yirmi yaşlarında iken; bir gece rüyasında birisi geldi ve; Ey Sayyâd kalk namaz kıl! dedi. Fakat o, abdestin nasıl alınıp, namazın nasıl kılınacağını bilmiyordu. Hemen kalktı ve sorarak abdestin alınışını, namazın kılınışını öğrendi ve ibâdete başladı...
Ahmed Sayyâd, tasavvuf yolunun edeb ve bilgilerini Fakîh İbrâhim el-Feşelîden öğrenip kemâle geldi, olgunlaştı. Kerâmetleri görüldü. Çok ibâdet eder, uzun süre secdede kalırdı.
Sohbetlerinde buyurdu ki:
İki tarafı çok keskin olan bir kılıcı, kabzasından duvara sağlam bir şekilde yerleştirseler, gâfil bir kimse de süratle gelerek o kılıca çarpsa ve boynu kopsa, o kılıcın ne kabahati vardır. Evliyâ çekilmiş kılıç gibidir. Ona çarpan helâk olur. Evliyâya dil uzatan, o kılıca çarpan kimse gibidir. Evliyâya sıkıntı veren kimseyi evliyâ affetse bile, Allahü teâlâ affetmez ve cezâsını mutlakâ verir.
Sâlih zâtların kabirlerine yakın bulunmanın, iyi yönden çok tesiri vardır. Ancak onların rûhâniyetlerine yönelmek, kabirlerine yakın olmaktan daha iyidir. Zîrâ, iyi tesirin yakınlık, uzaklık ile bir bağlantısı yoktur. Her yer aynıdır. Nitekim, bu mânâda Resûlullah efendimiz; (Her nerede bulunursanız, bana salevât okuyunuz) buyurdu.
Allahü teâlânın velî kulları ile sohbet etmek öbür âlemin işlerini yürütmeye yarayan aklı artırır.
Allahü teâlânın velî kullarını her gün, iki günde bir kere görmek bırakılmaması gereken sünnettir. Ama edeple, saygı ile.
Bir kimse susup duruyorsa, onun bu hâli, şu üç şeyden boş olmamalıdır. 1- Gönüle kötü duyguların girmesini önlemek, 2- Allahü teâlâyı sessiz sessiz zikretmeyi, anmayı sağlamak, 3- Kalb hallerini gözetmek.

HAKÎKÎ GAYEYE ERMEK İÇİN...
Ahmed Sayyâd hazretleri vefatına yakın günlerde şöyle buyurdu:
Şuna inanmalı ki: Hakîkî gâyeye, ancak mürşidin, yol göstericinin, rehberin sevgisi, rızâsı ile erilebilir. Bu sebeple, mürşidin rızâsını, sevgisini taleb etmek, müride talebeye düşen başlıca görevdir.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Arab Baba hazretleri</label>
Arab Baba hazretleri, Harput velîlerindendir. İsmi Yûsuf olup babasının ismi Arabşahtır. Hayâtı hakkında fazla bir bilgi yoktur. On üçüncü asırda yaşayan Arab Baba, Harputun fethi için gelen Selçuklu kumandanlarından olup, aynı zamanda büyük bir velîdir. İslâmiyeti yaymak için bâzan kılıç kullandı çoğu zaman da insanlara doğru yolu göstermek için vaaz ve nasîhatlerde bulundu. Sık sık Kılıçla geldim kalemle gideceğim! buyururdu... CAMEKAN İÇİNE ALINDI...Arab Babanın türbesi 1276 târihinde yapılmıştır. Türbenin alt katında kabir odası, üst katında ise ziyâret edilen sanduka vardır. Arab Babanın kabrinin bir özelliği de naaşının herkes tarafından görülebilecek şekilde olmasıdır. Daha önce ziyârete gidenler yeşil örtüleri açıp bakabilirlerdi. Son zamanlarda Arab Babanın naaşı camekan içine alındı... Başı vücûdundan ayrı gibidir. Bunun sebebi şöyle anlatılır:
Arab Babanın vefâtından uzun bir süre sonra Harputta, büyük bir kuraklık oldu. Aylarca yağmur yağmadı. Harputta yaşayan Ermeni bir büyücü, zengin bir âilenin kızına;
Kuraklığın bir çâresi var. Eğer ilmi kuvvetli ölmüş bir zâtın başı kesilerek suya atılırsa, yağmur yağar ve kuraklık biter dedi. Bunun üzerine Arab Babanın türbesine gece vakti giden kız, kapının kilidini kırarak içeri girdi. Sandukanın kapağını açtığında o zamana kadar hiç çürümemiş olan Arab Babanın naaşını görünce, korktu ve türbeden çıktı. Türbeden biraz ayrılınca tekrar başını kesmek için geri döndü. Biraz önce taşla kırdığı kilidin yerinde yenisinin durduğunu gördü. Onu da taşla kırıp içeri girdi. Yanındaki bıçakla Arab Babanın başını kesti ve bez çuvala koyarak, götürüp bir dereye attı. O andan îtibâren gökyüzünde şimşekler çakmaya başladı. Şafak söktüğü zaman sağanak hâlinde yağmur yağıyordu. Yağmur âfet hâlini aldı...

BAŞIMI GETİR YERİNE KOY!
Arab Babanın başını kesen kızın bulunduğu konak, kırk gün kırk gece taşlandı. Kız bir gece rüyâsında Arab Babayı gördü ve ona; Başımı getir yerine koy! dedi. Bunun üzerine dereye giden kız uzun bir süre kesik başı aradıktan sonra, buldu ve türbeye getirip yanına koydu. Kısa bir zaman sonra yağmur dindi ve güneş açtı. Arap Babanın başını kesen kız ölüm ânında çok azap çekti. Kurtar beni Arab Baba diye feryad etti. Öldükten sonra cesedi duvarlara çarpıldı, âilesi bu durum karşısında sâdece ağladı. Zîrâ ellerinden hiçbir şey gelmiyordu. Evliyâya yapılan ezâ ve sıkıntının cezâsı, Allahü teâlâ tarafından herkese ibret olarak gösterilmişti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Amr bin Osman Mekkî</label>
Amr bin Osman Mekkî, Bağdatta yaşamış olan meşhûr velîlerden ve akâid imâmlarındandır. Doğum târihi ve yeri belli değildir. 908 (H.296)de Bağdatta vefât etti. Cüneyd-i Bağdâdînin talebesi, Hallâc-ı Mansûrun hocasıdır... İLİM İTİCİDİR; ANCAK!..Amr bin Osman hazretlerinin sözleri herkesçe makbûldü. Harem-i şerîfte uzun yıllar îtikâfa çekilmişti. Sohbetlerde daha çok hadîs-i şerîf okurdu. Çoğunlukla İmâm-ı Buhârîden naklen hadîs-i şerîf rivâyet ederdi. Başkalarından naklettiği de olurdu. Kendisinden birçok âlim, edep, erkân, yol, usûl öğrendi...
Amr bin Osman hazretleri buyurdu ki:
İlim iticidir. Allah korkusu sevk edicidir. Nefs ise itâatsizdir, serkeştir. Murâdını eksiksiz eline geçirmen için, nefs atını ilim siyâsetiyle idâre et. Korku ile tehdîd ederek sür.
Mürüvvet, arkadaşının hatâ ve kusurlarını bilmezlikten gelmektir.
Tövbe için bir özür olmaz. Bütün günâhkâr kullara ve âsilere tövbe farzdır. Yaptıkları ister büyük, ister küçük günah olsun.
Tasavvuf, kulun her vakitte, o vakit için en iyi olan şey ile meşgûl olmasıdır.
Sabır, Allahü teâlâya dayanıp sebât etmek ve belâyı gönül hoşluğu ve rahatlığı ile karşılamaktır.
Muhabbet rızâya, rızâ da muhabbete dâhildir. Rızâsız muhabbet, muhabbetsiz rızâ olmaz. Çünkü insan ancak sevdiğine râzı olur, râzı olduğunu sever.
Ortaya çıkarılan her bidat, önce az bir şeyle başlatılır. Sanki hakka, doğruya benzer, buna dalan aldanır. Artık ondan kurtulamaz, iş büyür. Böylece bozuk bir yola girmiş olur. Bu iş dinden çıkmasına kadar uzanabilir. Zamânın insanlarının söylediklerine iyi bak. Acele etme. Âlimlerden işitmediğin ve onların nakletmediği bir işe dalma.
Doğru yoldan ayrılmak iki türlüdür. Birincisi; iyi niyetli olduğu halde, yanlış iş yapan ve haktan ayrılan, ayağı kayan kimseye uymak. Bu, insanı helâk eder. İkincisi; hakka karşı inatçı olmak ve kendinden önce geçen sâlih, müttekî kimselere muhâlefet etmek. Böyle yapan kimse sapık ve saptırıcıdır. Böyle kimse, ümmet arasında şeytan gibidir. Kimsenin ona aldanmaması için, onun hâlini insanlara bildirmek lâzımdır.

ÖLÜM ANINDAKİ SÖZLER!..
Amr bin Osman hazretleri vefatına yakın buyurdu ki:
Ölüm ânında üç çeşit söz söylenir: Bâzılarına, ey Allahın kulu, sana Allahın rızâsını ve Cennetini müjdelerim, denir. Bâzılarına, ey Allahın kulu, sana cezânı çektikten sonra Cennete gideceğini müjdelerim, denir. Bâzılarına da, ey Allahın düşmanı, sana Allahü teâlânın gazâbını ve Cehennemini bildiririm, denilir.


]
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Seyyid Abdülkâdir Cezîrî</label>
Abdülkâdir Cezîrî hazretleri, Suriyede yaşamış evliyânın büyüklerindendir. Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin torunlarından olup, soyu Peygamber efendimize ulaşır. 1475 (H.880) senesi Mısırda doğdu. 1569 (H.977) senesinde Suriyede Hamada vefât etti. Vefatına yakın şöyle dua etti: ÖLÜMÜMÜZÜ İYİ EYLE YÂ RABBÎYâ Rabbî! Sana dâimâ ve büyüklüğüne lâyık bir hamdle hamd olsun. Resûlullah efendimize, Ehl-i beytine, Eshâbına, Onun yardımcılarına hayır duâlar olsun.
Ey kerîm olan Allahım! Lütuf ve keremin hürmetine bütün günahlarımızı, hatâ ve kusurlarımızı affeyle. Yaptığımız zulüm ve haksızlıklar sebebiyle olan kul borçlarından bizi kurtar. Kereminle eğriliklerimizi düzelt. Kötülüklerimizi iyiliğe tebdîl eyle.
Ey dilediğini yok ve var eden Allahım! Kalan ömrümüzde bizi kötülüklerden koru. Râzı olmadığın, beğenmediğin şeyleri bize çirkin göster, beğendiklerini sevdir. Bizlere râzı olduğun işleri yapmayı nasîb eyle. Vefâtımıza kadar bu hâlimizi dâim eyle. İrâdelerimizi bu hususta kuvvetlendir, niyetlerimizi sağlamlaştır. Bunlar için kalbimizi ıslâh eyle. Uzuvlarımızı bu işlere sevkeyle. Bizi muvaffak kıl ve işlerimizde yardım eyle.
Yâ Rabbî! Bize senden utanmayı, beğendiğin her söze koşmayı ihsân eyle. Seçtiklerine, sevdiklerine nasîb ettiğin, beğendiğin işleri yapma ve seni devamlı anma hâlini, sırf senin için yapılan amellerin en güzelini yapmayı ömrümüzün sonuna kadar devâm etmeyi nasîb eyle. Ölümümüzü iyi eyle. Ölümü bize ikram, ihsân, sana yakınlık ve sevinç eyle; pişmanlık, üzüntü eyleme. Kabirlerimize neşe ve sevinç ile girmek nasîb eyle. Kabirlerimizi Cennet bahçeleri ve rahmetinin indiği yerler eyle. Orada bizi korkudan emin eyle. Dirilteceğin güne kadar bizi emin ve kalpleri huzurlu olanlardan eyle.
Allahım! Hesâbımızı kolay eyle. Lütfunla kereminle muâmele eyle. Bize amel defterimizi sağ tarafımızdan ver. Sıratı çabuk geçen ve gıbta edilenlerden eyle.

SIHHAT VE ÂFİYET İHSÂN EYLE
Yâ Rabbî! Senin yolunda cihâd edenlere yardım eyle. Hem idâreciyi hem de idâre edileni ıslâh eyle. Müslümanların işlerini üzerine alanlara, Müslümanlara karşı şefkat ve merhamet nasîb et.
Yâ Rabbî! Bizi aziz kıl, zelîl kılma. Bizi, senin rızâna götüren dünyâ ve âhiret işlerinde birleştir. Bu ancak senin yardımınla olur.
Yâ Rabbî! Bedenlerimize, bütün kardeşlerimize, bizden sonra gelecek çoluk çocuğumuza, yakınlarımıza, sıhhat ve âfiyet ihsân eyle. Bu âfiyeti diğer bütün mümin erkek ve kadınlara da ver.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Cevhere Berâsîyye</label>
Cevhere Berâsîyye, evliyâ hanımlardandır. Bağdâtta yaşadı. Doğum ve vefât târihleri kesin olarak bilinmemektedir. Cevhere Hanım, sâlih bir zât olan Ebû Abdullah el-Berâsî ile evlendi. Hanımlar her gün onun evine gelirler kendisinden nasihat isterlerdi. Onlara buyurdu ki: EN KIYMETLİ ŞEY VAKİTTİRBirbirlerine muhabbet ve dostlukları çok kuvvetli olan iki kardeşten birinin, diğerinden az da olsa çekinmesi, mutlaka birinin kusuru sebebiyledir.
Allahü teâlânın ihsân ettiği nîmetlerin çokluğunu göreceksin. Bir de, Ona karşı yaptığın ibâdet ve tâatlerdeki kusurlarını göreceksin. Bu iki görüş arasında meydana gelen hâle hayâ denir.
Allahü teâlâ her şeyi kıymetli yaratmıştır, ama bir şeyi en kıymetli yaratmıştır. O da vakittir. Vakit zâyi olursa tekrar elde edilmesi mümkün değildir. Bunun için en kıymetli şey vakittir.
Müslüman temiz toprağa benzer. Temiz toprağa her şey atılır. Ezilip, hakâret görür. Lâkin ondan hep güzel, temiz, faydalı şeyler çıkar.
Fakirlik, kimseden bir şey istememek ve kimseye îtirâz etmemektir.
Bir kimsenin havada bağdaş kurup oturduğunu görseniz, İslâmiyetin emir ve yasaklarına uymaktaki hassâsiyetine bakınız. Eğer bu tam ise ona uyabilirsiniz. Eğer emir ve yasaklara uymakta (çok az da olsa) bir gevşekliği varsa hemen ondan uzaklaşınız, çünkü zararı dokunur.
İlim, kendi haddini bilmek; tasavvuf, kalbi temizlemektir.
Şükretmek, kendini bu nîmete ehil ve lâyık görmemektir.
Sabır, yüzü ekşitmeden, acıyı yudum yudum içine sindirmektir.
İnsanın, Allahü teâlâya kavuşturan yolda yürümesi, Peygamber efendimize ve Onun hakîkî vârisi olan büyük âlimlere tam tâbi ve teslim olmakla mümkündür. Şüphe çukuruna ve bidat karanlığına düşmüş olanlar bu yolda yürüyemezler.
Allahü teâlânın rızâsına nasıl kavuşulur? diye sorulunca; Dünyâya düşkün olmayı terk et, kavuşursun. Nefsin hevâsına uyma ulaşırsın buyurdu.

BU NE HÂLDİR?..
Ebû Abdullah el-Berâsî anlatır:
Bir gün Cevhere Hanım bana; Ey efendi! Kadınlar Cennete girdiklerinde süslenir ziynetlenirler mi? diye sordu. Ben de evet dedim. Bunun üzerine bir feryat koparıp bayılıp, yere düştü. Daha sonra kendine geldi. Ona; Bu ne hâldir? dedim. Bana; Şu hâlimi düşünüyorum da dünyâ nîmetlerinden kavuştuğum şeyler beni korkutuyor ve âhirette mahrûm kalacağımı zannettim diye cevap verdi. Bundan sonra hastalandı ve kısa bir zaman sonra da vefat etti.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ebû Abdullah Mağribî</label>
Ebû Abdullah Mağribî hazretleri, evliyânın büyüklerindendir. Doğum yeri ve târihi bilinmemektedir. 892 (H.279) veya 911 (H.299) senesi Tûr-i Sinâda vefât etti. Evliyânın büyüklerinden Ebül-Hasan Ali bin Ruzeyn hazretlerinin sohbetlerinde ilim ve edeb öğrenerek yükseldi ve zamânının en büyüklerinden oldu. Ebû Abdullah Mağribî hazretleri buyurdu ki: SABREDEN FAKİRLER HÜRMETİNE...Allahü teâlânın takdirine râzı olup sıkıntılara sabreden fakirler, yeryüzünde, Allahü teâlânın emin kullarıdır. Onlar hürmetine, Allahü teâlâ diğer insanları belâlardan muhâfaza eder.
Amellerin en kıymetlisi, vakitlerini, Allahü teâlânın rızâsına uygun olarak değerlendirmektir.
Mâsiyet günah irtikâb etmiş, işlemiş olan Müslümanlara rahmet gözüyle bakmayan kimseler, bizim yolumuzdan ayrılmış sayılır buyurdu.
Kendisine İnsanların en aşağısı kimdir? diye sordular. O da; İnsanların en aşağısı, zengine zengin olduğu için, kıymet verip, onun karşısında zelîl olan kimsedir. İnsanların kıymetlisi de, fakirlere hürmet edip tevâzu gösteren zenginlerdir buyurdu.
Kul olduğunu iddiâ edip, şahsî arzuları da bulunan kimse bu iddiâsında yalancıdır. Çünkü, kulun arzuları bulunmamalı, sâhibinin irâdesi istikâmetinde hareket etmelidir buyurdu.
Gurbete çıkanları üç şeyin süslediğini anlatırdı; Bunların birincisi güzel edep, ikincisi güzel ahlâk, üçüncüsü şüpheli kimselerden uzak kalmaktır derdi.
İbrâhim bin Şeybân anlatır: Hocam Ebû Abdullah Mağribî hazretlerinin sıkılıp rahatsız oldukları bir gün gördüm. O da Tûr Dağına çıktığımız gündü. Orada bir ağacın altına oturup sırtını o ağaca dayadı ve bize; Kişi ancak yalnız kalmak sâyesinde Rabbiyle olmakla rahata kavuşur buyurdu. Sonra titredi ve sarsıldı. O zaman etraftaki kayalar da bir müddet titredi. Hocamın bu hâli geçince, sanki kabirden kalkmış gibi bir hâli vardı.

DÖRT OĞLU VARDI...
Ebû Abdullah Mağribî hazretlerinin dört oğlu vardı. Her birine bir sanat öğretti. Hepsinin, sanat sâhibi olması için niçin bu kadar gayret ediyorsunuz, sebebi nedir? diye soranlara; Vefâtımdan sonra geçim sıkıntısına düşerler. Sonra da, bizi sevenlere; Ben falanın oğluyum deyip, onlardan bir şey isteyip, üzerler, korkusuyla her birinin sanat sâhibi olmasını istedim. Böylece, ihtiyaç ânında geçimlerini temin edip güçlük çekmezler buyurdu... Bu nasihatleri verdikten kısa bir zaman sonra da vefat etti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
İbrahim Edhem hazretleri</label>
Büyük velî İbrahim Edhem hazretlerinin nesebi hazret-i Ömere dayanır. İmâm-ı Azam hazretlerinin sohbetleriyle olgunlaştı. Dinde fakih ve müctehid oldu. Rumlarla yapılan cihadlara katıldı. Arap lisânını çok fasîh konuşurdu...
BELH ŞEHRİNİN SULTANI
Babası Edhem, Belh şehri pâdişâhıydı. Şehzadeliğinde her türlü imkâna sâhip, her istediğini yer, her istediğini giyer, her emri hemen yapılırdı. Belh şehrinin sultanı oldu ancak tacı tahtı terk etti...
Seneler sonra seyr-ü sülûkünü tamamladıktan sonra Belh şehrine tekrar geldi. Sultan iken yaptırdığı camide yatsı namazını kıldı. Dışarıda kar, soğuk vardı. Şuraya uzanayım da sabah namazından sonra giderim diye düşündü. Fakat biraz sonra müezzin gelip, yattığı yerde buldu, Ne yapıyorsun dedi. Müsaade et, şurada yatayım. Sabah namazından sonra gireceğim dedi. Müezzin İbrahim Edhem, senin gibi çulsuzlar için yaptırmadı bu camiyi dedi ve bacağından sürükleye sürükleye, kafasını merdivenlere vura vura onu dışarıya attı. Kendisini tanıtmadı...
Mübarek, çaresiz, şehre gitti. Her taraf kapalıydı, sadece bir fırın açıktı. Kapıyı çaldı ve sabaha kadar oturma müsaadesi istedi. Orada çalışan işçi, Geç otur diye işaret etti... Aradan birkaç saat geçti. Sabah ezanı okunmaya başladı. Okunduktan sonra işçi ona döndü ve Hoş geldiniz, nereden gelip nereye gidiyorsunuz, isminiz ne dedi. İbrahim Edhem de Ben saatlerdir burada oturuyorum, sormak şimdi mi aklına geldi dedi. Fırıncı dedi ki:

KUL HAKKINDAN KORKARIM!
Ben bu fırında işçiyim. İki çocuğum var, iki de yetime bakıyorum. Onlara şimdiye kadar haram lokma yedirmedim. Senin geldiğin vakit benim mesai saatim dahilindeydi. İşimden başka şeyle meşgul olsam, kul hakkı geçerdi. Ezan okundu, mesaim bitti. Seninle istediğin kadar konuşabiliriz... İbrahim Edhem;
Sen ne mübarek kişisin. Allahü tealadan bir şey isteyip de olmadığı vaki oldu mu? diye sordu. Ben Allahü tealadan ne istediysem verdi. Fakat bir şey istedim. Onu bana vermedi. Allahü tealaya yalvardım, bana İbrahim Edhemi göster diye, fakat göstermedi dedi. Bunu işiten İbrahim Edhem hazretleri buyurdu ki: O Allah, öyle bir Allah ki, İbrahim Edhemi bacağından sürükleye sürükleye, kafasına vura vura getirir sana gösterir dedi. Bunu duyan fırın işçisi Allah diyerek yere düştü ve orada ruhunu teslim etti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ebû İshâk Şîrâzî</label>

Ebû İshâk Şîrâzî, Bağdadın meşhûr âlimlerindendir. 1003 (H.393) senesinde, İranın Şiraz şehrinin köylerinden biri olan Fîrûzâbâdda doğdu. İlim öğrenmek için önce Şîrâza gitti. 22 yaşında iken Bağdâta gelip ilim öğrenmeye başladı. Nihâyet, ilmi ve âlimleri çok seven ve Ebû İshâka ayrı bir sevgisi olan Selçuklu Devletinin büyük veziri Nizâm-ül-mülk, onun ders okutması için Bağdâtta bir medrese inşâ ettirdi ve 1067 (H.459) senesinde tedrisâta açıldı... İLME ÇOK HİZMET ETTİ...
Nizâmiye Medresesini ilk defâ tedrisâta açmak için ilk müderris olarak onun tâyini yapılan Ebû İshâk Şîrâzî, vefâtına kadar ders verip, ilme çok hizmet etti ve çok talebe yetiştirdi. 1083 (H.476) senesinde Bağdâtta vefât etti. Hikmetli sözleri meşhur olmuştur. Ebû İshâk Şîrâzî buyurdu ki:
İlim ganîmettir. Sükût kurtuluştur. Halktan bir şey ummamak rahatlıktır. Zühd, dünyâya düşkün olmamak âfiyettir. Bir göz açıp kapayacak kadar Allahü teâlâyı unutmak, Onun verdiği emânete hıyânettir.
Fakirliğin kendine has bir nûru vardır ve onu gizlediği müddetçe durur. Açığa vurunca, kaybolup gider.
Allahü teâlânın emirlerini yapıp, yasaklarından sakınmakla huzur bulmak, Cennettir. Bu halden yüz çevirmek ateştir. Allahü teâlâya yakınlık, lezzettir. Ondan ayrılmak, Ona karşı yabancılık, ölümdür.
Kalp, birçok tarafa yönelebilir. Onu hangi tarafa yönlendirirsen, diğer tarafları kapalı kalır. Bir kimse dünyâ ve âhiretin ikisine birden yönelemez. Bunlardan biri diğerine mâni olur.


GÜZEL AHLÂK NEDİR?..
İnsanlarla birlikte bulunmakta güzel ahlâk, onlarla iyi geçinmektir. Âlimler ile berâber olmakta güzel ahlâk, onlara ihtiyâcı olduğunu bilmek ve onları edebe uygun olarak dinlemekle olur. Mârifet ehli ile bulunmakta güzel ahlâk, sükûn üzere, ümitli ve sabırlı olarak beklemekle olur. Yüksek velî ile berâber olmakta güzel ahlâk, kırıklık hâlinde bulunmakla olur.
İhlâsın alâmeti, her an Allahü teâlâyı müşâhede etmek, Ondan başkasını hiç hatırına getirmemektir.
Kalbinde, kendisini kötülükten koruyan bir kuvvet bulunmayan kimse, harâb olmuştur.
Ebû İshâk Şîrâzî hazretleri, vefatına yakın talebelerine buyurdu ki:
Allahü teâlâ, vicdanlardaki gizli sırlara, insanın her nefeste ve her hâldeki hâline muttalîdir, hepsini bilir. Hangi kalbi kendisine yönelmiş görürse, onu felâketlerden, sıkıntılardan, sapıklıklardan ve fitnelerden muhâfaza eder.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ebû Câfer bin Sinan</label>
Ebû Câfer bin Sinan hazretleri, büyük velîlerdendir. 854 (H.240)te doğdu. 923 (H.311) senesinde vefât etti. Hadîs ilminde yüz bin hadîs-i şerîfi ezbere bilen, hâfız derecesinde âlim idi. Tasavvufta Ebû Osman Hayrî hazretlerinin talebesidir. Zamânının meşhur evliyâsından Ebû Hafs Haddâd ile de görüşüp sohbetlerinde bulunmuştur...HAREM-İ ŞERÎFTE YİRMİ SENE
Ebû Câfer bin Sinan hazretleri ömrünün son yirmi senesini Mekke-i mükerremede, Harem-i şerîfte geçirdi ve orada bulunan âlimlerin ileri gelenlerinden oldu... Ebû Câfer bin Sinan hazretleri buyurdu ki:
Allahü teâlânın emir ve yasaklarına itâat eden kimsenin, bu itâati sebebiyle âsî, günahkâr olanlara karşı tekebbür etmesi, âsilerin isyânından daha kötü, onun bu hâli, âsilerin hâlinden daha zararlıdır.
Bir kimsenin işlediği günahlara tövbe etmemesi, o günahı işlemesinden daha kötüdür.
Kişinin güzelliği sözlerinin güzelliğinden, kişinin kemâli de işlerinin doğruluğundandır.
Allahü teâlâdan başka her şeyden yüz çeviren kimsenin, bu hâlinde doğru olmasının alâmeti; dünyâ ve başka şeylerin kendisini hiç meşgul etmemesidir.
Bildiği bir şeyi, nefsinden bilip onu beğenen kimse, Allahü teâlânın beğenmediği bir şeyi sevmiş demektir.
Israr ile devâm edilen küçük bir günah, pişman olunmuş, tövbe edilmiş büyük bir günahtan daha büyüktür. İhlâs ile yapılan az bir iyilik de, gösteriş için, kendini beğenerek, kibirle yapılan çok iyilikten daha çoktur.
Kendisinde gördüğün bir ayıptan dolayı, Müslüman kardeşini kötüleme. Olur ki, aynı hatâya sen de düşersin ve ondan da kötü olursun. O halde, onda bir kusur bulunduğunu anladığın zaman, onun için Allahü teâlâya duâ et ve Allahü teâlâdan ona rahmet etmesini iste. Onda bulunan kusurun sende de bulunmasından kork. Onda olan musîbetin, sana gelmediğini düşünerek, Allahü teâlâya şükret.

ALLAHÜ TEÂLÂYI TANIYAN...
Ebû Câfer bin Sinan hazretleri, vefatına yakın günlerde buyurdu ki:
Allahü teâlânın kıymet verdiği şeye, ancak Allahü teâlâyı tâzim edenler hürmet gösterir. Allahü teâlâyı tanıyan, Onun râzı olduğu şeylere yapışır. Onun emir ve yasaklarına teslim olur. Onun bu teslimiyeti, Rabbine olan tâzimden doğar. Onu tâzim ettiği zaman, Allahü teâlâdan başka her şey kendisine küçük görünür. Bu hal, kalbindeki Allahü teâlâya olan tâzimdendir. Bu tâzimden, Allahü teâlâyı tanıyan ve Ona itâat edenlerin, yâni bütün müminlerin hürmetini gözetmek hâsıl olur.
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri