Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ali bin Bendâr Sayrafî</label>
A***65279;li bin Bendâr Sayrafî hazretleri, evliyânın büyüklerindendir. Nişâbûr (İran) âlimlerinden olup, 969 (H.359) senesinde vefât etti. Ebû Ali Rodbârî ve birçok hadis âliminin sohbetlerinde bulunmuş, bu âlimlerden ilim öğrenmiş, hadîs-i şerîf dinleyip rivâyet etmiştir... Talebelerine öğrettiği Hadîs-i şerîflerden bazıları: ÇOCUKLARI SEVİNDİRENE MÜJDECennette büyük bir köşk vardır. İsmi ferah evidir. Buraya ancak çocukları sevindirenler girer.
Kişi cennete girdiği zaman, Rabbinden anne ve babasını ve çocuklarını soracak. Allahü teala ona: Onlar senin makam ve derecene ulaşamadılar ki! diye seslenecek. O da: Ya Rabbi! Ben hem kendim, hem de onlar için amelde bulundum, diyerek (şefaat edecek). Bunun üzerine onların da ona katılması için Allahü teala emir verecek.
Kişi (kabrinde) cennetteki derecesinin yükseltildiğini görür. Sebebini Rabbine sorar: Ya Rabbi, bu mükafatlar nereden? Ona şöyle cevap verilir: Çocuğunun arkandan senin için Allaha yaptığı af isteği ve dualardan.
Bir kötülük işlediğinde hemen tövbe et. Gizli günahına gizlice, açıktan işlediğin günahına açıkça tövbe et.
Biriniz ayakta iken öfkelenirse otursun. Öfkesi geçerse ne âlâ. Aksi hâlde uzanıp yatsın.
Biriniz bir Müslüman kardeşinde bir dert gördüğünde, kendisini o derde uğratmadığı için Allaha şükretsin. Fakat bu şükrünü, açıktan yapıp da dertli kimseye duyurmasın.
Cennete çok ağaç dikin. Çünkü onun suyu tatlı, toprağı güzeldir. (Yani verimi çoktur. Çok sevap meyvesi alınır). Cennetin ağaçlarından biri olan La havle ve la kuvvete illa billah cümlesini çok söyleyin.
Din kardeşinin yüzüne gülümsemen senin için bir sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman, bir sadakadır. Yolunu kaybetmiş kişiye doğru yolu göstermen bir sadakadır. İnsanların gelip geçtiği yoldan, taşı, dikeni, kemiği, (eziyet verici her türlü nesneyi) kaldırman bir sadakadır. Kuyudan kova ile çektiğin sudan, din kardeşinin kovasına su dökmen, yine senin için bir sadakadır.

DÜNYADAN VAZGEÇMEDİKÇE!..
Ali bin Bendâr hazretleri buyurdu ki:
Dünyâ temeli zorluk üzerine kurulmuş bir evdir. Orada zorluk olmadan yaşamak imkânsızdır.
İnsanlara muhâlefet etmekten uzak ol!
İlmin yararlı bir hâlde bulunması için, onun bulunduğu yer olan kalbin temiz olması lâzımdır.
Ali bin Bendâr hazretleri vefat etmeden evvel buyurdu ki:
İnsanlar Allahü teâlâyı heves ve kolaylıkla ararlar. Halbuki dünyâdan vazgeçmedikçe Hakkı bulmak mümkün değildir.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Abdullah bin Hubeyk</label>
Abdullah bin Hubeyk hazretleri, evliyânın büyüklerindendir. Antakyada yaşadı ve miladi 840 senelerinde orada vefat etti. Antakyada yaşamış olan Yusuf bin Esbat hazretlerinden ilim öğrendi ve evliyânın büyüklerinden Süfyân-ı Sevrî hazretlerinin yolunu tâkib etti...MÜMİN TAMAHKÂR OLMAZ!..
Bu mübarek zat, Allahü teâlânın sonsuz ihsânına rağmen günah işlemekte ısrar edenleri; Sana iyilik edene bile kötülük ediyorsun. Kötülük edene nasıl iyilik edebilirsin diyerek, gafletten uyandırırdı... Tamah, aç gözlülük etmekten, insanları sakındırır ve; Tamahkâr, aç gözlü insan tamah zincirine bağlanmış ölüye benzer. Kalbdeki tamah kalbi mühürler, mühürlü kalb ise ölüdür. Mümin tamahkâr olmaz. Nefsin şehvet ve arzularına uymaz buyururdu.
Amel, ihlâs ve sıdk hakkında buyurdu ki:
Amelde ihlâs amelden daha zordur. Kul kendisiyle Allahü teâlâ arasındaki hususlarda tam olarak sıdk, doğruluk üzere bulununca Allahü teâlâ onu gayb hazînelerine vâkıf kılar.
Allahü teâlâ kalbleri kendini anmak için yarattığı hâlde, insanlar onları şehvet, istek ve arzû ile doldurmuştur. Kalplerden şehvetin izini silecek şey yalnız Allahü teâlânın korku ve sevgisidir.
Abdullah bin Hubeyk hazretleri işlediği amele güvenenleri; İşlediğin fazîletli amele güvenerek azâb olunmaktan korkmazsan helâk olursun diye îkâz edip uyarırdı.
Kurân-ı kerîmi ezberlemiş olanların isyân ve günâha düşmesine şaşar ve şöyle derdi:
Ehl-i Kurân bir günâh işleyeceği zaman göğsündeki Kurân-ı kerîm lisân-ı hâl ile ona şöyle seslenir: Allahü teâlâya yemîn olsun ki sen beni bu iş için ezberlemedin! O günahkâr kişi eğer bu sesi duyabilecek olsa Allahü teâlâdan hayâ ederek düşer can verirdi.
Kim, Allahü teâlânın rızâsı için nefsini ayıplarsa, Allahü teâlâ onu gazâbından korur.
Kötü ve yanlış sözleri çok dinlemek, tâatin, ibâdetin tadını kalbden siler.

EN FAYDALI KORKU!..
En faydalı korku, insanı, günahlardan ve kötülüklerden alıkoyanıdır. İnsana, boşuna geçen ömrü için üzülmek yaraşır. Kalan ömrünü de iyi kıymetlendirmesi lâzımdır.
Kalbime uygun gelmeyen, içime rahatlık vermeyen bir şeyi terk ederim.
Abdullah bin Hubeyk hazretleri vefat etmesine yakın buyurdu ki:
Yarın sana zarar verecek şeyler için keder ve gam içinde bulun. Âhiret saâdetini harâb eden şeyler için üzül. Yarın sana fayda vermeyecek şey için sevinme!
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Muhammed bin Hanefiyye</label>
Muhammed bin Hanefiyye, Hazret-i Alinin (radıyallahü anh) oğludur. Annesi Havle binti Câfer bin Kays-ı Hanefiyye olduğu için, İbn-i Hanefiyye denilir. 641 (H.21) senesinde doğdu. 700 (H.81) senesinde Medînede vefât etti. Kendisine Muhammed Hanîf, Muhammed Hanefiyye ve Muhammed-ül-Ekber de denilir.BABASININ SANCAKTARI OLDU...
Muhammed bin Hanefiyye, Hazret-i Hasan ve hazret-i Hüseyinden sonra, hazret-i Alinin oğullarının en üstünüydü. İlimde üstün derecelere sâhipti. Abdullah ibni Abbâs ile berâber, fıkıh, hadîs, tefsîr gibi ilimleri kitaplara yazdılar. Muhammed bin Hanefiyye haramlardan ve şüpheli şeylerden sakınmakta ve güzel huyları kendinde toplamakta çok üstün olup, bu hâliyle mübârek babaları hazret-i Alinin husûsî muhabbet ve takdirine kavuşmuştu.
Cemel ve Sıffîn Muhârebelerine karışmak istemedi ise de, babasının; Babanın bulunduğu tarafın haklı olduğundan şüphen mi var? sözü üzerine babasının yanında yer almış ve babasının sancağını taşımıştır. Kahramanlık ve şecâatte eşsizdi. Hazret-i Ali şehîd olduktan sonra Abdullah ibni Zübeyr ve Abdülmelik bin Mervân arasındaki hâdiselere karışmamak için Kûfeye hicret etti...
Muhammed bin Hanefiyye, babası hazret-i Aliden şöyle bir hadîs-i şerîf rivâyet etti:
Resûlullah Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem); Ümmetime şefâat edeceğim. Hattâ Rabbim; (Yâ Muhammed! Râzı mısın?) diye nidâ edecek. Ben de; Evet yâ Rabbî, râzıyım diyeceğim buyurdu.
Muhammed bin Hanefiyye buyurdu ki: Bir kimse seyyidleri ve âlimleri severse, o kimse çok günahkâr bile olsa, Allahü teâlâ o kimseye pek çok ihsânlarda bulunur.

SOHBETE KATILMAK NİMETİ...
Kanâatkâr olup, elini ve dilini kötülükten muhâfaza edip, evinde oturan kimseye Allahü teâlâ merhâmet etsin. Allahü teâlânın sevdikleriyle görüşmek onların sohbetlerine katılmak büyük bir nîmettir. Kim bu nîmete kavuşmuş olarak ölürse, şüphesiz Allahü teâlânın ihsânlarına ve Cennetine kavuşur ve orada sevdikleriyle berâber olur.
Allahü teâlânın rızâsı için olmayan her şey boştur, mânâsızdır.
Kimin nefsi ıslâh olmuş ise, onun nezdinde dünyânın zerre kadar kıymeti yoktur.
Muhammed bin Hanefiyye hazretleri vefat etmeden önce buyurdu ki:
Allahü teâlâ, Cenneti nefslerinize karşılık kıldı. Nefsinizi, Cennet dururken, başka şeylere satmayınız.


]
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Daygam bin Mâlik</label>
Daygam bin Mâlik hazretleri, evliyânın büyüklerindendir. Doğum, vefât yeri ve târihleri kesin olarak bilinmemektedir. Çok iyi bir terbiye ile yetişti. Annesi kendisi ile çok ilgilenirdi. Oğlunun Allah sevgisinden çeşme gibi akan gözyaşlarını gördükçe o da kendini tutamayıp ağlardı. Çok ibâdet ederdi... NEFSİNİN DÜŞMANLIĞINDAN SAKIN!Mevlânâ Ebû Eyyûb anlatır: Daygam bin Mâlik bir gün bana; Ey Ebâ Eyyûb! Nefsinin düşmanlığından sakın. Ben insanların dünyâda üzüntülerinin bitmediğini gördüm. Allahü teâlâya yemin ederim ki, âhirette mümin sürûr, sevinç görmezse iki şeyle karşılaşır: Dünyâda iken yaptıklarına pişman olur. Bunu niye yaptım der. Diğeri âhirette hor ve hakir olur dedi. Bunun üzerine ona; Mümine âhirette sevinç neden olmasın, zîrâ o dünyâda, Allah için yorulup didiniyor? dedim. Bana; Ey Ebû Eyyûb! Nasıl kabûl görsün nasıl selâmete ersin? Zîrâ nice kimseler işinin gücünün; îmân, ibâdet ve ihlâsının doğru olduğunu zanneder. Sonra da artık kurtuldum, der. Bunların yaptıkları işler, Allahü teâlânın rızâsına uygun olmadığı için, işleri âhirette yüzlerine vurulur dedi.
Hakem bin Nuh, bir gün Daygam hazretlerinin oğluna şöyle anlattı: Baban ile bir gemide idik. Gece sabaha kadar ağladı, inledi. Sabah olunca biz; Gecen çok uzun sürdü dedik. Yine ağladı. Sonra; İnsanlar yarın başlarına gelecek şeyleri bilseler, hayattan ebedî lezzet almazlar. Vallahi şu gecenin şiddetli karanlık ve korkusu, bana âhireti ve oradaki işin zorluğunu hatırlattı. O gün bütün işler insanı üzer dedikten sonra, meali şerifi; (Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evlâdı, ne evlâdın babası için bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki Allahın verdiği söz gerçektir. Sakın dünyâ hayâtı sizi aldatmasın ve şeytan, Allahın affına güvendirerek sizi kandırmasın) olan Lokman sûresi 33. âyet-i kerîmesini okudu...


ÖLÜMÜ SEVİYOR MUSUN?
Bir defâsında yine annesi; Ey oğlum! Ölümü seviyor musun? demişti. Daygam buna karşı; Hayır Anneciğim! dedi. Annesi buna hayret edip sebebini sordu. O da; Ölüme hazır değilim dedi. Bunun üzerine ana-oğul ağlamaya başladı.
Yine bir gün annesi Daygama seslenmişti. O her zamanki edebini gösterip; Buyur anneciğim! dedi. Annesi ona; Ölümü seviyor musun? diye sordu. Daygam; Evet anneciğim! dedi. Annesi; Niçin seversin? diye sordu ve açıklamasını istedi. O da; Allahü teâlânın yanında hayırlı olan şeyi ümid ediyorum dedi. Biraz sonra kendinden geçti ve Allah diye feryad ederek yere düştü. Annesi yerden kaldırmaya teşebbüs ettiğinde, o ruhunu çoktan teslim etmişti.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Evzâî hazretleri</label>
Evzâî (Abdurrahmân bin Amr) hazretleri, Tebe-i tâbiînin meşhur fıkıh âlimi ve velîlerindendir. 707 (H.88) senesinde Balebekte doğdu. Şamda yerleşip orada yaşadı. 774 (H.157)te Beyrutta vefât etti. Evzâî hazretleri buyurdu ki: GÜLER YÜZ VE TATLI DİLBizim, hayatlarına yetiştiğimiz insanlar şöyleydi: Gece uykusundan en erken uyanırlar, sabah namazını vaktinde kılarlar, sonra bir müddet âhiret işlerini, âkıbetlerinin (sonlarının) ne olacağını düşünürlerdi. Bundan sonra kendilerini fıkıh (dînî bilgileri) öğrenmeye ve Kurân-ı kerîm okumaya verirlerdi.
Allahü teâlâ bir kavim için kötülük dilerse, onlara mücâdele kapısını açar, onları iş yapmaktan alıkoyar.
Bir din kardeşiyle karşılaşmak, maldan ve çoluk çocuktan daha hayırlıdır (iyidir).
Misâfire ikrâmın ne olduğunu soranlara, Evzâî hazretleri; Güler yüz ve tatlı dildir diye cevap verdi.
Sünnete uymakta sabırlı ol. Daha önce yaşamış olan büyüklerin durduğu yerde dur. Söylediklerini söyle, sakındıklarından sen de sakın. Onların yoluna gir. Îmân sözle, söz amelle, bunların üçü (îmân-söz-amel) ise ancak Peygamberimizin bildirdiklerine uygun ise doğrudur. Büyüklerimiz, îmânı amelden, ameli de îmândan ayırmazlardı. Îmân bunların hepsini içine alan bir isimdir. Amel de îmânı doğrular. Kim diliyle inandığını söyler, fakat kalbiyle inanmaz, ameliyle de inancını ve sözünü doğrulamazsa, onun îmânı kabûl edilmez. Âhirette zarara uğrayanlardan olur.
Halîfe, Câfere buyurdu ki: Ey müminlerin emîri! En üstün şey takvâdır. Çünkü, kim, Allahü teâlâya itâat için şeref isterse, Allahü teâlâ onu yükseltir. Kim de şerefi günâh işlemek için isterse, Allahü teâlâ onu alçaltır. Halîfenin yanından ayrılırken, halîfe ona hediyeler vermek istedi. Fakat kabûl etmedi ve; Benim ona ihtiyâcım yok. Ben nasîhati, dünyâlık karşılığında satmadım buyurdu.

KUL, PİŞMAN OLUR; ANCAK!..
Evzâî hazretleri, vefat etmesine yakın buyurdu ki:
Kul, dünyâdaki her ânından kıyâmette hesâb ve sorguya çekilecek. Hem de gün gün, saat saat. Bu durumda, Allahü teâlâyı anmadığı bir an karşısına çıkınca, pişman olur ve kendini parçalamak ister.
Vefât ettiğinde birisi ilim sâhibi bir kimseye gidip; Dün gece rüyâmda, Mağrib tarafından çıkıp, göğe doğru yükselen ve sonunda gökte kaybolan bir demet fesleğen gördüm dedi. Rüyâyı yorumlayan zât; Rüyân doğrudur. Evzâî hazretleri vefât etti dedi. Araştırdıklarında, o gece Evzâî hazretlerinin vefât ettiğini öğrendiler.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ferec bin Abdullah</label>
Ferec bin Abdullah hazretleri, Yemen velîlerindendir. Doğum yeri ve târihi bilinmemektedir. Mîlâdî on dördüncü yüzyıl başlarında Yemenin Cünd şehrinde vefât etti. Kabri başında yapılan duâlar kabûl olmaktadır... MUHTAÇLARIN HİMAYECİSİ OLDU...Ferec bin Abdullah, evliyânın büyüklerinden Şeyh Îsâ el-Hattâr hazretlerinin terbiyesinde yetişti. Güzel halleri ve kerâmetleri görüldü. Hocasının vefâtından sonra El-Cünd şehrine yerleşip vefâtına kadar burada kaldı. İnsanlara ilim edep ve güzel ahlâk öğretti. Muhtaçların himâyecisi oldu.
Bu mübarek zat, sohbetlerinde sık sık buyururdu ki:
İnsanların en akıllısı, dünyâya gönlünü kaptırmayanlardır. En zengini de kanâat edenlerdir.
Başkalarının almak istemediği malın satıcısı sen olma!
Herkesin yemeğinden yeme! Fakat herkese yemek yedir!
Günah olan bir şeyde kendine karşı sert ol!
Kalbini şeytanın oyuncağı yapma
İçine, dışından çok îtinâ göster!
Âile ve yol büyüklerine hürmetkâr ol!
Sana saygı gösterene saygılı davran!
Sıhhatinin kıymetini bil!
Senden korkandan kork!
Allahü teâlânın sevgili kulları ile oturup kalkmada, Allahü teâlâyı hâtırından çıkarma!
Makam için, ne kadar mühim olsa da, şahsiyetinizi vermeyin. Kendinizi küçültmeyin!
Riyâzet, nefs-i emmâreyi yenmektir. Uzlet ise onu hapsetmektir.
Bir kimsenin bir mürşidi yoksa, yâni bir kimse kendisini irşâd edecek, kendisine doğru yolu gösterecek bir kâmil velî bulamazsa, böyle büyük zâtların kitaplarını okusun ve onlara uysun!
Her gün bir fazîlete daha kavuşmaya çalışınız!
Başkalarına iyilik yaptığın zaman kendine iyilik yaptığını bil.
Kalbin Allahü teâlâya olan bağlılığındaki sevinci gideren şeyi terk et!
Düşman ne kadar emîn ve incitmesiz görünse de, ısırmasından kendini emîn tutma!
Maddî arzuları tatmin peşinde olma! Yoksa, arzu ateşi daha çok alevlenir.

NEFS BEN HAKLIYIM DER
İnsanın nefsi, Ben haklıyım, ben biliyorum, kimseye ihtiyacım yok der. Halbuki Allahü teâlâ Resulüne, Sen bir şeye karar vermeden önce, eshabına danış buyuruyor.
Ferec bin Abdullah hazretleri vefat etmeden evvel buyurdu ki:
Hiçbir şey, kaybedilmiş vakti telâfi edemez.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hamdûn Kassâr hazretleri</label>
Hamdûn Kassâr hazretleri, evliyânın büyüklerinden olup, vecîz sözleri ile tanınmıştır. 884 (H.271) senesinde Nişâbûrda vefât etti. Kendisine Eski büyüklerin sözleri, bizim sözlerimizden daha tesirliydi. Bunun hikmeti nedir? diye sordular. Cevâbında buyurdu ki: Onlar, Allahü teâlânın rızâsı, İslâmiyetin izzeti, yükselmesi ve nefslerinden kurtulmaları için konuşurlardı. Biz ise nefsimiz için, dünyâlık ele geçirmek ve insanlar tarafından kabûl görmek için konuşuyoruz. Böyle olunca, elbette sözlerimiz kimseye tesir etmez.DÜNYA İÇİN KIZMA!..
Bu mübarek zat, kendisinden nasîhat isteyen bir kimseye, Dünyâ için hiçbir şeye kızma buyurdu.
Buyurdu ki: Geçmiş büyüklerin ahlâk ve yaşayışlarını inceleyen, kendi kusurlarını anlar ve büyüklerden geri kalma sebeplerini öğrenir. Eshâb-ı kirâmın, Selef-i sâlihînin, velîlerin hayat hikâyelerini okumak, iyi huylu olmaya sebeb olur.
Kendinde bulunduğu zaman gizli kalmasını istediğin bir şeyi, başka birinde görürsen ifşâ etme.
Bir sarhoşla karşılaşırsan, ona buğzetme, kötü söyleme, çünkü, o duruma sen de düşebilirsin.
Cömertlik kadar güzel, cimrilik kadar çirkin bir huy bilmiyorum.
Söz öyle olmalı ki, tekrar etmeye lüzum kalmamalı, tesirini hemen göstermelidir.
Dostlar arasındaki ülfetin, yakınlığın kalkması, dünyâ sevgisindendir.
İçinden çıkamadığınız mevzûlarda, âlimlere gidip sorunuz. Onlardan istifâde edebilmeniz için; kendinizi hiç kabûl edip, câhil olduğunuzu söyleyerek, samîmiyet, tertemiz bir kalb ve edeb ile gitmeniz lâzımdır.
Âlim, ilmi onunla amel etmek, ilme uymak için öğrenir. Sözü dinlenilen ve yaşayışı büyüklerin yaşayışına uygun olan kimsedir. Âlimler huşû sâhibidirler. Süsleri verâ ve takvâ, sözleri Allahü teâlâyı zikir ve Onun emir ve yasaklarını insanlara bildirmek, susmaları Allahü teâlânın nîmetlerini tefekkürdür. İnsanlara çok nasihat ederler. İnsanların ayıplarını yüzlerine vurmazlar. Allahü teâlâdan başka her şeyden yüz çevirirler. Hepsi âhirete yarayan işlerle meşgûl olurlar.

TEVEKKÜL NEDİR?
Kendisine Tevekkül nedir? diye sorulunca; On bin dinar paran olsa bir dinar da borcun olsa bu borcun üzerinde kalmasından ölmeden önce emin olmamandır. Aynı şekilde on bin dinar borcun olsa, bunu ödeyecek hiçbir şey de bırakmasan, Allahü teâlânın o borcunu ödeyecek bir vesile vermesinden ümid kesmemendir.
Vefat etmeden bir müddet önce buyurdu ki: Size iki şey vasiyet ediyorum; 1) Âlimlerle sohbet edin, 2) Câhillerden uzaklaşın.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Muhammed bin Annân</label>
Muhammed bin Annân hazretleri, Mısırda yaşamış olan evliyânın büyüklerindendir. Doğum târihi ve hayâtı hakkında fazla bilgi yoktur. 1516 (H.922) senesinde yüz küsûr yaşında vefât etti. Sultan Tomanbayın da bulunduğu cenâze namazı Bâb-ı Bahrdeki Maksim Câmiinde kılındı. Namazını kılmak için çok kalabalık bir cemaat toplandı... HER GECE 500 REKAT NAMAZ...Pek çok talebe yetiştiren bu mübarek zatın çok kerametleri görülmüştür. Her gece 500 rekat namaz kılardı. Talebelerine buyurdu ki:
Kul için güzel ahlaktan daha iyi mertebe yoktur. İnsan, güzel ahlakı ile dünya ve ahirette yüksek derecelere kavuşur.
Münakaşaya girişmek, fayda kapılarını kapatır.
Devamlı ilimle meşgul olmak, insanın ayıplarını anlamasına sebep olur.
İnsanlar arasında tanınmak isteyen, ahiretin tadını alamaz.
Allahü teâlânın korkusundan dolayı yaşaran göz, Cehennem ateşinde yanmaz. Yâni Cehenneme girmez. Allahü teâlânın rızâsı için bir kimsenin gözünden bir damlacık yaş dökülse, Allahü teâlâ o kimsenin çok günahını affeder.
Bir kimsenin kalbinde ne kadar kibir varsa, aklında o kadar noksanlık var demektir.
Kul ne kadar duâ ederse, Allahü teâlâ ondan o kadar belâyı giderir.
Kendisinde mevcud olan bir kusuru başkasında arayan ve kendi işlemekte olduğu bir ayıbı başkasına yapmamasını emreden kimse ne kadar kusurludur.
Dünyâ, uykuda gördüğün rüyâya benzer. Uyandığın zaman hiçbir şey kalmamıştır.
Bir kimsenin seni ne kadar çok sevdiğini anlamak istersen, senin o kimseyi ne kadar sevdiğine dikkat et. Yâni sen onu ne kadar seviyorsan o da seni o kadar seviyor demektir.
Mîde ve nâmusunun iffetini korumak kadar faziletli ibâdet yoktur.
Dünyâda insana en iyi yardımcı, din kardeşlerine iyiliktir.
Allahü teâlânın sevgili bir kulu, vâcibi bırakmadığı gibi, sünnetleri de bırakmamaya dikkat etmedikçe; büyük günahlardan nedâmet, pişmanlık duyduğu kadar, küçük günahlardan da pişmanlık duymadıkça, edeb makâmına yükselemez.

EVLİYANIN SERMAYESİ KALBİDİR
Muhammed bin Annân hazretleri vefat etmeden önce buyurdu ki:
Bir evliyânın, bu âlemde kalbinden başka sermâyesi yoktur. O kalbe, dünyâlık işlere dâir bir şeyler doldurmak ona yakışmaz. Kalb, sâdece Allahü teâlânın sevgisi ile dolu olmalıdır.


]
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Fahr-ül-Fârisî hazretleri</label>
Fahr-ül-Fârisî hazretleri, hadîs, kelâm ve Şâfiî mezhebi fıkıh âlimidir. Aslen İranın Şiraz şehrindendir. 1134 (H.528) yılında doğdu. 1225 (H.622) yılında Mısırda vefât etti. Bir vâzında tövbe hakkında şöyle buyurdu: EY MÜMİNLER TÖVBE EDİNİZAllahü teâlâ, Nûr sûresinin 31. âyet-i kerîmesinde meâlen; Ey müminler! Hepiniz, Allahü teâlâya tövbe ediniz. Tövbe etmekle kurtulabilirsiniz buyurdu. Resûlullah efendimiz de Eshâbına (radıyallahü anhüm); Sizden biriniz bineğini kaybedip, sonra onu bulunca sevinmez mi? diye sordu. Onlar; Evet, sevinir yâ Resûlallah! deyince, Resûlullah efendimiz; Nefsim yed-i kudretinde olan Allahü teâlâya yemîn ederim ki, Allahü teâlâ, kulunun tövbesine, sizden birisinin bineğini bulduğu zamanki sevinmesinden daha fazla sevinir buyurdu. Allahü teâlânın sevinmesi: Tövbe eden kulunu af ve magfiret ederek ihsânda bulunması, tövbesini kabûl ederek ona ikrâm etmesidir.
Tövbenin üç şartı vardır: Yaptığı günahlara pişmân olmak, o anda günahtan el çekmek, sonra bu günahları ve benzerlerini bir daha işlememeye karar verip azmetmektir. Resûlullah efendimizin bir hadîs-i şerîflerinde: Nedâmet, pişmanlık tövbedir buyurması, yapılan günâha pişmanlık duyulması, tövbenin en büyük şartı olduğundandır. Tövbe, rücû etmek, dönmek demektir...
Fahr-ül-Fârisî hazretleri, gıybet hakkında bir suâl sorulduğunda buyurdu ki:
Allahü teâlâ Kurân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Zannın çoğundan sakınınız! Çünkü, zannetmenin bâzısı günâh olur. Birbirinizin kusûrunu araştırmayın! Birbirinizi gıybet etmeyin! (Hucurât sûresi: 12) Ebû Hüreyrenin (radıyallahü anh) rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte, Resûlullah efendimizin huzurlarında bulunan birisi, orada bulunmayan biri hakkında; Ne kadar da âciz birisi! deyince, Resûlullah efendimiz; Kardeşinizin etini yediniz. Çünkü onu gıybet ettiniz buyurdu.

GIYBETTEN TÖVBE ETSE DE!...
Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma; Gıybetten tövbe ederek ölen kimse, Cennete girenlerin sonuncusu olacaktır. Gıybete devâm ettiği halde ölen kimse ise, Cehenneme girenlerin ilki olacaktır diye vahyetti.
Fahr-ül-Fârisî hazretleri vefat etmeden önce buyurdu ki: Şu üç şey takvânın, haramdan kaçmanın îcâbıdır: Birincisi; Allahü teâlâyı tanıyıp Ona şirk koşmamak. İkincisi; Allahü teâlâya itâat edip, isyân etmemek.Üçüncüsü; Allahü teâlayı anıp Onu unutmamaktır.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Huzeyfe-i Marâşî hazretleri</label>
Huzeyfe-i Marâşî hazretleri, Müslümanlar tarafından yeni fethedildiği tarihlerde Maraşta yaşamış olan evliyadandır. İbrâhim bin Edhem hazretlerinin talebelerindendir. Doğum târihi bilinmemektedir. 822 (H.207) senesinde vefât etti. Kabrinin yeri meçhuldür...DÖRT HUSÛSA DİKKAT ET!..
Huzeyfe-i Marâşî hazretleri mümkün olduğu kadar insanlardan uzak dururdu. Yapılan iyi ameller arasında insanın evine kapanıp kalmasından ve böylece Allahü teâlâya ibâdet etmesinden daha iyisi olacağını bilmiyorum buyururdu.
Hikmetli sözleri çoktur. Buyurdu ki:
Nefsinden râzı olmayan câhil bir kimse ile arkadaş olmak, nefsinden râzı ve memnun olan bir âlim ile arkadaşlık etmekten daha hayırlıdır. Çünkü nefs, dâimâ insanın kötülüğünü ister. Ondan nasıl râzı olunabilir.
Dört husûsa yâni gözüne, diline, kalbine ve nefsinin isteklerine dikkat et. Gözün ile harama bakma, kalbinde olandan başka bir şeyi konuşma. Kalbinde Müslümanlara karşı kin, hased gibi kötü hisler bulundurma. Nefsinin hevâsına yâni isteklerine uyma.
İbâdet ve tâatleri zamânında hemen yap. Sonra yaparım, diye geciktirmen onları yapmana mâni olabilir.
Nîmetlerin çokluğu, seni, onların şükrünü yapmaktan alıkoymasın.
Sözü ve hareketleri ile sana Allahü teâlâyı ve âhireti hatırlatmayan kimse ile arkadaş olma.
Amellerin en hayırlısı, onunla birlikte Allah korkusu meydana gelendir.
Otururken, samîmî olmayan, yapmacık hareketler yapacağımdan korktuğum için, bir arkadaşımla oturmak istemiyorum.
İlimde esas, Allah korkusudur. İlmin yanında korku olursa, bu ilmin sana faydası vardır. Yoksa o ilim, senin için noksanlık ve vebâl olur.
Boynu büken, ihtiyaç duyuran kusur, büyüklük ve kibir veren ibâdetten iyidir.
Namaz, kalbi günah kirlerinden temizler. Gayb perdelerini açar.

AKILLI O KİMSEDİR Kİ!..
Bu vücûd binâsının direğini yıkmamak ve iyiliklerini atmamak lâzımdır. Devamlı olan âhireti, geçici olan dünyâdan daha çok seven, akıllıdır. Nûru parlar, müjdeleri görünür. Böylece o, bu dünyâya kızarak yüzünü bundan çevirir. Bu dünyâya iltifât etmez, gönül vermez. Dünyâyı vatan ve mesken edinmez.
Mahbûbundan, sevdiğinden karşılık bekleyen ve ondan maksadını, dileğini isteyen sâdık bir seven değildir. Çünkü muhib, seven, elinde olanı sevgilisi için verendir, sevdiğinde olanı almak isteyen değil.
Yâ Rabbî! Sen ihsânını kesmezken, senden başkasından nasıl bir şey istenir?
Huzeyfe-i Marâşî hazretleri vefat etmeden evvel buyurdu ki:
İhlâs, kulun içi ile dışının aynı olmasıdır.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>İbn-i Atâullah hazretleri</label>
İbn-i Atâullah hazretleri, Mâlikî mezhebi âlimlerinin ve Şâzilî tarîkatının büyüklerindendir. 1309 (H. 709) senesinde Mısırda vefât etti. Kabri, Karâfe Kabristanındadır... Tasavvufta Ebül-Abbâs Mürsî hazretlerinin sohbetlerinde kemâle erdi. Tefsîr, hadîs, fıkıh, nahiv, usûl ve benzeri ilimlerde söz sâhibi olan âlimlerden oldu... Kıymetli nasihatleri vardır. Buyurdu ki: NEFSİNE AĞIR GELENİ YAP!İki işten, nefsine ağır geleni yap! Çünkü hak olan iş, nefse ağır gelir. Vâcibleri yapmakta gevşek davranıp, nâfile hayrâtı yapmaya çalışmak, nefsin isteklerine uymak alâmetlerindendir.
Allahü teâlâ, her uzva vefâyı lâzım kıldı. Kalbin vefâsı; dünyâ ile meşgûl olmaması, hîle ve hased yapmamasıdır. Dilin vefâsı; gıybet etmemesi, yalan söylememesi, lüzumsuz boş şeyler konuşmamasıdır. Âzâların vefâsı; günah olan yerlere gitmemesi, Müslüman kardeşine eziyet etmemesidir.
Büyüklük, Allahü teâlâya mahsustur. İnsan, benliğini, küçüklük ve aşağılık toprağına gömmelidir. Çünkü gömülmeden bitenin, doğması ve büyümesi düşünülemez.
Gönlünde günahlar ve dünyâ sevgisi olanın, kalbi nasıl parlar? Yahut, nefsi emmârenin arzularına göre hareket eden, Allahü teâlânın rızâsını nasıl kazanır? Gaflet ve günahlardan temizlenmeden, Allahü teâlânın huzûruna girmeyi nasıl ister? Çirkin işlerinden tövbe etmeyen, ince sırları anlamayı nasıl umar?
Her günah, dalgınlık ve şehvetin aslı, nefsini beğenmektir. Her tâat uyanıklık ve iffetin esası, nefsini beğenmemektir.
Allahü teâlâ, bâzılarını kendi hizmetinde bulundurur. Bâzılarına kendi muhabbetini verir. Her ikisine de imdâd-ı ilâhî gelmiştir. Bunlar, Rabbinin ihsânıdır. İsrâ sûresi 20. âyet-i kerîmesinde meâlen; (Rabbinin ihsânı, hiç kimseden menedilmiş değildir) buyruldu.
Her sorulana cevap verenin, açıkça görülen her şeyi yorumlayanın, karşısındakilerin hâlini hesâb etmeden her ilmi açıklayanın bu hareketleri, câhil olduğunu gösterir.

KALP GÖZÜ KÖR OLANLAR!..
İhtiyâcını sakın Ondan başkasından isteme! Sana gelen, Ondan gelir. Ondan başkasından nasıl istenir ki? Ondan başkası kendi ihtiyâcını gideremezken, kendisinden isteyenin ihtiyâcını nasıl görsün, istediğini versin?
İbn-i Atâullah hazretleri vefat etmeden bir müddet evvel buyurdu ki:
Ne kadar şaşılsa yeridir ki, bir kimse, ayrılmayacağı şeyden kaçıyor ve onunla kalmayacak olan dünyâyı istiyor. Gözleri kör değilse de, sînesindeki kalb kördür.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Rebî bin Haysem</label>
Rebî bin Haysem hazretleri, Tâbiîn devrinde Kûfede yetişen büyük âlim ve velîlerdendir. Emevî halîfelerinden Yezîd bin Muâviyenin halîfeliği sırasında 687 (H.68) senesinde Tûs şehrinde vefât etmiştir. Kalblere tesir eden hikmetli sözleri çoktur. Buyurdu ki:ÖLÜMDEN HAYIRLISI YOKTUR!
Bir âlim, nasıl olur da ilmine riyâ, gösteriş karıştırabilir? Çünkü o, Allahın rızâsı olmaksızın elde edilen ilmin, başından bozuk olduğunu bilir. O halde bozuk, bâtıl olan bir şeyle insanlara nasıl gösterişte bulunabilir?
Dünyâ ehlinden bir kimsenin hüznü, Müslümanın hüznünden daha fazla olamaz. Çünkü mümin, hayatta lâzım olacak nafakasını kazanmak hususunda, dünyâ ehlinin çektiği hüzün ve meşakkatlere katlanmaktadır. Bir de onun, dünyâ ehlinden fazla olarak âhiretini kazanmak hüzün ve kederi vardır.
Bir kimsenin, dîninde sağlam bir bilgisi olmadan, Müslümanlardan uzakta kalması hiç doğru değildir. Dînî bilgileri öğren sonra uzlet et!
İnsanın beklediklerinden, ölümden daha hayırlısı yoktur.
Bir mezarlığa uğrayıp da, oradakilere duâ etmeyen ve kendini düşünmeyen kimse, hem kendine, hem de kabirdekilere ihânet etmiş sayılır.
Bütün namazlarımda, okuduğumdan başka bir şey düşünmem!
İnsanlar iki sınıftır: Bir kısmı mümindir. Ona eziyet etme! Bir kısmı da câhildir. Onu hiç karşına alma!
Bâzan kendi kendine şöyle derdi: Ey Rebî! Dağlar ve yeryüzü müthiş bir sarsıntı ile sarsılıp parça parça dağılarak kıyâmet koptuğu zaman, senin hâlin nice olur?..
Bu mübarek zata Nasıl sabahladın? diye sorulduğunda, Zayıf ve günahkâr olduğumuz halde sabahladık. Rızkımızı yiyor ve ecelimizi bekliyoruz derdi...

KENDİNE NASİHATÇİ OL!..
Bir arkadaşına yazdığı mektubunda şöyle diyordu:
Ey kardeşim! Kendine nasihat eden yine kendin ol. Bir noksanın olduğu zaman, kardeşlerinin seni uyarmalarını bekleme! Bu güzel haslet, artık kendisine vedâ edilen bir şey oldu. Vesselâm.
İnsan ölüm zamanından önce nasıl yaşarsa, rûhunu o hâl üzere teslim eder. Ben mala, paraya karşı çok ihtirâslı ve insanları çok çekiştiren bir adamı hastalandığında ziyâret etmiştim. Son anlarını yaşıyordu. Yanında otururken, onun duyup okuması için Lâ ilâhe illallah kelime-i tevhîdini okuyordum. O ise, her defasında para saymakla meşgul oluyordu.
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri