Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ebü'l-Fadl Ahmedî</label>
E;bül-Fadl Ahmedî hazretleri, Mısırda yaşamış olan evliyâdandır. 1535 (H.942) senesi Kahirede vefât etti. Evliyânın büyüklerinden, Aliyyül Havas hazretlerinin sohbetlerinde mânevî hallere ve evliyâlık makamlarına kavuştu. Sözleri, halleri, kerâmetleri her tarafa yayıldı. Abdülvehhâb-ı Şarânî hazretleri kendisini çok sever, sohbetlerinde bulunur, hürmet ve hizmet ederdi... ALLAHA KUL OLUNUZ!..Ebül-Fadl Ahmedî hazretlerinin hikmetli sözleri çoktur. Buyurdu ki:
Allahü teâlânın kulları olunuz. Nefsinizin, altınlarınızın, paralarınızın kulu olmaktan sakının. Sizler nefisleriniz için değil, ancak Allahü teâlâ için yaratıldınız. O halde Ondan kaçmayın...
İlim sâhipleri ile konuşurken dilinize sâhib olunuz. Evliyâ ile konuşurken de kalbinizi koruyunuz. Zîrâ bunlar Allahü teâlâya yakın olmakla şereflenmişlerdir. Bunların huzûruna ancak edeple gidiniz. Çünkü onların kalpleri, Allahü teâlânın zikriyle meşguldür. Nefisleri ibâdeti istemekte, akılları da bildiğiniz akıl gibi değildir. Bunun için edebinize dikkat ediniz. En ufak bir saygısızlığınızda kırılabilirler. Allahü teâlâ da onların istediğini sizde yerine getirir buyurdu.
Bir gün de kendisine Allahü teâlâya nasıl duâ edelim? diye soruldu. O zaman; Allahü teâlâdan dâimâ af ve âfiyet isteyiniz diye cevap verdi.
Gücünüz yettiği kadar, yiyip içtiklerinizin helal ve temiz olmasına dikkat ediniz. Çünkü bu, din binâsının ayakta kalmasını sağlayan bir temeldir. Bütün amellerinizin kabûlü buna bağlıdır. Allahü teâlânın sevgili kulları kendilerine gelen lokmaların nereden geldiğini iyi bilirler.

CENNET VE CEHENNEM EHLİ...
Ebül-Fadl Ahmedî hazretleri, vefat etmesine yakın günlerde Cennetten anlattı:
Cennet bâzı kimselere iştiyâk duyar, arzu eder. Tıpkı onların Cenneti arzu ettikleri gibi. Bunlar îmân sâhibi sâlih kimselerdir. Bir kısım insanlar daha vardır ki Cennet onları arzu etmez ama onlar Cenneti isterler. Bunlar ise âsî günahkâr müminlerdir. Bir başka grup insan daha vardır ki, Cennet bunları arzu eder. Ama bunların arzuları Cennet değildir. İşte bunlar hâl sâhibi velîlerdir. Bunların dışında birtakım insanlar vardır ki, Cennet bunları kesinlikle istemez, onlar da Cenneti istemezler. Bunlar da kıyâmet gününü ve sonrasını inkâr eden küfür ehlidir. Cennet ehli Cennette bir şey isteyip, temennî ettiğinde o nîmet hemen verilir...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hacı Dost Muhammed Kandehârî</label>

H***65279;acı Dost Muhammed Kandehârî, Hindistanın meşhûr velîlerindendir. 1867 (H. 1284) senesinde vefât etti. Ahmed Saîd-i Serhendî hazretlerinin talebesidir. Onun sohbetinde kemâle ulaştı. Tasavvufta yüksek derecelere kavuştu... EVLİYÂNIN BİRİNCİ ALAMETİ...
Hacı Dost Muhammed Kandehârînin sevdiklerine yazdığı mektuplar toplanarak kitap hâline getirildi ve Mektûbât adı verildi. 1895 senesinde Mültanda basılmıştır. Molla Mîr Vâiz Sâhib Ahmedzâdeye yazdığı bir mektupta şöyle buyurdu:
Ey kardeşim biliniz ki gerçek evliyâ ile evliyâlık iddiâsında bulunan sahte kimseler arasındaki fark şöyle isbat olunur. Gerçek evliyânın birinci alâmeti Ehl-i sünnet vel cemâat îtikâdında olması ve bunda derinleşmesidir.
İkinci alâmeti ise, dört hak mezhebin yâni Hanefî, Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheblerinden birinin fıkıh kitaplarına uygun amel etmesidir. Öyle ki farz, vâcip, sünnet, müstehab ve mendublardan hiçbirini kaçırmaması bu hususta hatâsı ve noksanı bulunmaması lâzımdır.
Üçüncü alâmet olarak da tasavvuf ehli olanın tövbe, zühd, tevekkül, kanâat, uzlet, zikir teveccüh, sabır, murâkabe ve rızâyı elde etmesidir.
Yine evliyânın sohbetinde öyle bir tesir olur ki, dünyâ sevgisi ve dünyâya düşkün olanların sevgisi onun sohbetinde bulunanların kalbinden çıkar. Kalbinde bunlara karşı soğukluk hâsıl olur. Sohbetinde bulunanlar gafletten kurtulurlar.
Gerçek velî kendini hiçbir kimseden üstün görmez ve aslâ medhetmez. Ahlâk-ı hamîdiye ve beğenilen vasıflara sâhib olur. İşte böyle bir zâtın sohbeti büyük nîmettir.

BÖYLE KİMSELERDEN SAKIN!
Eğer bir kimse şeyh, mürşîd olduğunu söyler fakat sünnet-i seniyyeye uygun amel etmezse, şeri şerîfin zînetiyle zînetlenemez. Gıybetten, yalandan, yalan yere yemin etmekten, ahlâk-ı zemîmeden sakınmazsa, böyle kimseden sakın, bin defâ sakın! Onun sohbetinden uzak dur. Hattâ onun bulunduğu şehirde durma! Olur ki bir gün ona bir meyl edersin de kalbinde büyük zarar hâsıl olur. Ona aslâ uyulmaz, o, şeytanın tuzağına düşmüş gizli bir hayduttur. Böyle bir kimseden âdet dışı harika, haller ve keşifler de görsen onunla görüşmekten aslandan kaçar gibi kaçınız!..
Hacı Dost Muhammed Kandehârî hazretleri vefat etmeden önce buyurdu ki:
Allahü teâlânın zikri ve Ona ibâdetle öyle meşgûl olmalı ki, Ondan herhangi bir şey istemeye fırsat kalmamalıdır.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Cemâleddîn Geylânî</label>
Cemâleddîn Geylânî hazretleri, İranda yaşamış olan büyük velîlerdendir. On ikinci asrın sonlarında İranın Kazvin şehrinde vefât etti. Fazîletler ve kerâmetler sâhibi, son derece âlim, yüksek bir zât idi. Necmeddîn-i Kübrâ hazretlerinin sohbetinde ve hizmetinde bulundu... EVLİYÂM ÖRTÜM ALTINDADIR!Bu mübarek zat, sohbetlerinde buyurdu ki:
Hakîkî îmâna kavuşan kimseler, Allahü teâlânın himâyesinde olurlar. Hakîkate vâsıl olmuşlardır. Bunlar hakkında hadîs-i kudsîde buyruldu ki:
Evliyâm, kubbem (örtüm) altındadır. Onları benden başkası tanımaz. Bunların hâlleri, halkın anlayışlarına sığmaz. Halkın bunlar hakkında bildikleri, benzetme ve temsilden öteye geçmez. Bunlar öyle bir kâfiledir ki, Allahü teâlâya verdikleri ahde vefâ gösterirler.
Hadîs-i şerîfte buyruldu ki; Allahü teâlânın öyle kulları vardır ki, kalbleri güneşten daha parlak, fiilleri (amelleri) peygamberlerin amelleri gibidir (yâni kerâmetleri vardır). Onlar, Allah katında şehîdler mertebesindedirler.
Başka bir hadîs-i şerîfte ise;
İnsanlar üç kısımdır. Birinci kısım, hayvanlara benzer. İkinci kısım, meleklere benzer. Üçüncü kısım, Peygamberlere benzer. buyruldu. Birinci kısımda olanların maksadı, hayvanlar gibi yiyip içmektir. Bunlar hakkında Arâf sûresinin 179. âyet-i kerîmesinde meâlen buyruldu ki: (Onlar dört ayaklı hayvanlar gibidir. Belki daha da aşağıdırlar.) İkinci kısımdakilerin maksadı, melekler gibi tesbîh, namaz, oruç gibi ibâdetlerdir. Üçüncü kısım insanların hizmeti, maksadı, aşk-ı ilâhî rızâ-yı Bârî, muhabbetullah ve Allahü teâlâya teslim olmaktır.

YOLUNUZUN ESASI NEDİR?
Her beldeye tabîb-i hâzık olan bir âlim lâzımdır. Bu âlim sebebiyle insanlar tedâvî olup, dertlerine derman bulur. Bu âlimi terk edenler, ilacı terk etmişler demektir. Böyle kimselere lâyık olan, hastalık içinde bulunmaktır. Enfâl sûresi 12. âyet-i kerîmesinde meâlen buyruldu ki: (Eğer Allahü teâlâ, ezelî ilminde onlarda hayır ve saâdet takdîr etmiş olsaydı, onlara hakkı işittirirdi.) Yâni Allahü teâlâ onları hayırlı eyleseydi onlara hayrı işittirirdi.
Cemâleddîn Geylânî hazretleri vefatından kısa bir zaman önce bir kimse Sizin yolunuzun esâsı ne üzere kurulmuştur? deyince; Zâhirde halk ile, bâtında Hak ile olmak üzere kurulmuştur buyurdu.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Amr bin Mürre el Cüheni</label>
Amr bin Mürre el Cüheni (radıyallahü anh), Eshâb-ı kiramdandır. Resûl-i ekrem sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem hazretleri ile beraber birçok gazalara katıldı. Onun vefatından sonra Şama yerleşti. Hazret-i Muaviyenin (radıyallahü anh) halifeliği sırasında Şamda vefat etti... BEN ŞEHADET ETTİM!..Amr bin Mürre el Cüheni hazretleri, Tirmizi başta olmak üzere birçok âlim Amr hazretlerinden hadîs-i şerîf rivayet etti. İşte bu hadîs-i şerîflerden bazıları:
Bir adam Resûl-i ekrem sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem Efendimize gelerek:
Yâ Resulallah! Ben şehadet ettim Allahtan başka ilah yok ve sen Allahın Resulüsün, beş vakit namazımı kıldım, ramazan orucunu tuttum ve (geceleri) ihya ettim, zekatı verdim dedi. Resûl-i ekrem sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem Efendimiz buyurdular ki:
Kim bu şekilde ölürse nebiler, sıddîklar, şehidlerle beraberdir, ancak ana ve babasına kötülük etmezse!..
Kaldırılmazdan önce size ilmi tavsiye ederim Sonrada orta parmağı ile işaret parmağını bir araya getirdi ve buyurdu ki; Alim ve (ondan) ilim öğrenen, ecirde ortaktırlar. Böyle olamayan insanlarda hayır yoktur.
Münafığın delili üçtür: Konuşursa yalan söyler söz verirse sözünden döner emanet olunursa ihanet eder.
Bir idareci veya vali kapısını ihtiyaç, zaruret ve dilek sahiplerinin yüzüne kapatırsa, Allahı da mutlaka onun ihtiyaç, zaruret ve dileklerine karşı gök kapılarını kapatır.
Kim, ameli ile insanlara gösteriş yapmak isterse; Allah teâlâ onu yaratıklarından kulak sahibi olanlara duyurur ve onu küçültür, horlar.

HANGİMİZ YALAN SÖYLÜYORSA!
Amr bin Mürre el Cüheni (radıyallahü anh) Müslümân olduktan sonra, kavmine gidip, onları İslâma davet etmek için, Resûlullahtan sallallahü aleyhi ve sellem izin istedi. Kavmine gidip onları İslâma davet etti. Kavminden bir kişi hâriç hepsi Müslümân oldular. Îmân etmeyen o kimse; Ey Amr! Allah senin hayâtını sana zehir etsin. Bizim putlarımızı terk etmemizi ve atalarımızın dîninden dönmemizi istiyorsun dedi. Hazreti Amr da ona, İkimizden hangimiz yalan söylüyorsa, Allah onun hayâtını zehir etsin dedi. O şahsın dudakları ve ağzı parçalanıp döküldü. Yediği yemeğin tadını alamazdı. Sonra gözleri kör oldu, dili tutuldu ve bu hâl üzere öldü. Ölürken yanındakilere şunları söyledi:
Beni Amr bin Mürre el Cüheninin Rabbi bu hâle getirdi, o öldürüyor!
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Muhammed Küfrevi</label>
Muhammed Küfrevi hazretleri Siirt ilinin Küfre köyünden bir asır önce Bitlise gelerek yerleşmiştir. Bitlisin Kızıl Mescit Mahallesinde ikamet eden Muhammed Küfrevi olgunluk, fazilet timsali olmuş, ilmiyle çevresinde şöhret kazanmıştır. Daha sonra Şemdinliye giderek Seyyid Tâhâ-i Hakkari hazretlerinin sohbetine devam etmiştir. Seyyid Tâhâ-i Hakkari ona hilafet vererek memleketi Bitlise göndermiştir... HERKESTEN SAYGI GÖRMÜŞTÜRFakir halka ve evine gelen misafirlere karşı gösterdiği şefkat ve insanlığa olan büyük hizmetleri ile kendisini sevdiren bu mübarek zat, Osmanlı döneminin Padişahlarından da saygı ve itibar görmüştür...
Muhammed Küfrevi hazretleri buyurdu ki:
Bidat sâhibini üstün tutan, dînin yıkılmasına yardım etmiş olur. Kim bidat ehline güler yüz gösterirse, dîni hafife almış olur. Bidat ehlinin cenâzesine katılan, ayrılıncaya kadar Allahü teâlânın gazâbından kurtulamaz. Gayr-i müslim ile yemek yerim, fakat bidat ehliyle sofraya oturmam. Bidat ehli ile aramda demirden bir kale olması, bana çok sevimli gelir. Bidat sâhibine buğzeden kimsenin ameli az da olsa, Allahü teâlâ onu affeder... Bidat ehlinden yüzünü çevirenin kalbini, Allahü teâlâ îmân ile doldurur. Bidat ehlini hakîr gören kimsenin, Allahü teâlâ Cennette derecesini yüz derece yükseltir. Ebediyyen bidat sâhibi olma!
Allahü teâlâ semâyı yedi kat yarattı. Her katta mahlûklar ve melekler yarattı. Bunlar Ona ibâdet ve itâat ederler. Birinci kat, yâni dünyâ semâsında bulunanların ibâdeti korku ve ümid üzere bulunmaktır. İkinci semâda bulunanların ibâdeti, muhabbet ve hüzün üzere bulunmaktır. Üçüncü semâda bulunanların ibâdeti, minnet ve hayâ üzere bulunmaktır. Dördüncü semâda bulunanların ibâdeti, şevk ve heybet üzere bulunmaktır. Beşinci semâda bulunanların ibâdeti, münâcat ve iclâl, saygı üzere bulunmaktır. Altıncı semâda bulunanların ibâdeti, inâbet, tövbe ve tâzim, saygı gösterme üzere bulunmaktır. Yedinci semâda bulunanların ibâdeti ise, mürüvvet, cömertlik ve kurb, yakınlık üzere bulunmaktır.

SAKIN SİYASETE GİRMEYİN!
120 seneden uzun bir ömür süren Muhammed Küfrevi Hazretleri, 1952 senesinde vefatına yakın sevenlerine şöyle buyurdu: Sakın siyasete girmeyin. Diğer mühim vasiyetim de, kız evlâtlarınızı dindar yetiştirin. Kocasına sadık bir ev hanımı ve salih evlatlar yetiştirecek bir anne olurlarsa, hem dünyaları hem de ahiretleri mamur olur.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Abdullah bin Hıdır ez-Zağbî</label>
Abdullah bin Hıdır ez-Zağbî, kerâmetleriyle meşhûr bir velîdir. Doğum târihi bilinmemektedir. 1900 (H.1318) senesinde vefât etti. Beyrutta yaşamıştır. Nesebi Seyyid Abdülkâdir Geylânî hazretlerine dayanır. Bu mübarek zatın çok tesirli sohbetleri vardır. Buyurdu ki: KALP KATILAŞTIĞI ZAMAN...Beş şey vardır, kalp katılaştığı zaman onun ilacı olur: Birincisi, sâlih kimselerle görüşmek ve onların meclisinde bulunmak. İkincisi, Kurân-ı kerîmi mânâsını düşünerek okumak. Üçüncüsü, karnını doyurmayıp, helâlden az bir şey yemekle yetinmek. Zîrâ helâl yemek kalbi aydınlatır. Dördüncüsü, Allahü teâlânın kâfir ve günahkâr için hazırladığı acı azâbı ve tehdidini düşünmek. Beşincisi, kendisini Allahü teâlâya kulluk vazifesini yapmakta âciz ve noksan görmek, bununla berâber Allahü teâlânın lütuf ve ihsânını düşünmektir. Bu tefekkür olup, bundan hayâ meydana gelir. Tefekkürden bir kısmı da şunlardır: Allahü teâlânın seni, her şeyinle, içini dışını bildiğini her an Onun seni gördüğünü düşünmek, dünyâ hayâtını, dünyâ hayâtının meşgûliyetlerinin çokluğunu, dünyâ hayâtının çok çabuk geçtiğini, âhiretin ve nîmetlerin devamlı olduğunu akıldan çıkarmamak, işte tefekkür dünyâya düşkün olmayıp, âhirete rağbet etmek gibi meyveler verir. Ölümün geleceğini, fırsatı kaçırdıktan sonra pişmanlık olacağını düşünmek. Böyle tefekkürün meyvesi; uzun emel sâhibi olmamak, amellerini düzeltmek, âhirete hazırlık yapmaktır.
Sâhib olduğun zamanların en üstünü, nefsinin istek ve arzularından kurtulduğun ve halk için kötü düşünmediğin vakittir.
Eğer bir kul ömrü boyunca bir an riyâ ve nifaksız kalırsa, o bir ânın bereketini ömrünün sonuna kadar duyar.
Allahü teâlânın, senin rızkına kefil olduğuna îtimâd et ve sana emrettiği ibâdetleri yapmaya çalış! Böyle yaparsan, evliyâdan olursun.

AĞIR HASTA İDİ...
Abdullah bin Hıdır ez-Zağbî hazretleri, vefâtı yaklaştığı sırada ağır hasta idi. Talebeleri ve dostları sohbet ve zikir için etrâfında toplanmıştı. Ancak yerinden kıpırdayacak hâli yoktu. Gelenler çok mahzûn ve üzgün idiler. Talebeleri zikre başlayınca birdenbire yerinden kalkıp onlara katıldı. Üzerinde hiç hastalık eseri kalmamıştı. Zikir ve sohbet bitince tekrar yatağına yattı. Yine şiddetli hâli geri döndü. Bu şekilde vefat etti.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Erbilli Es'ad Efendi</label>
Son devir âlimlerinden Esad Efendi, ömrü boyunca insanlara vaaz ve nasîhatlerde bulundu. Bir vaazında şöyle buyurdu: MEDENİYET YOLUNDA İLERLEMEK...Bilindiği gibi Allahü teâlâ insanları dünyâ ve âhirette saâdete, kurtuluşa ulaştırmak için her asrın durumuna ve her devrin îcâbına göre peygamberler gönderdi. Bildirdiği ilâhî hükümlerine uyanları bu sâyede yükseltti. Âlemlere rahmet olarak seçtiği peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed aleyhisselâmı, getirdiği İslâm dîni ile en güzel ahlâkı ve en iyi vasıfları öğretmek gibi yüksek bir vazîfeyle vazîfelendirdi. İnsanlığın saâdete kavuşmasının temeli ve arzu edilen hakîkî medeniyetin özü durumunda olan Kurân-ı kerîmin hükümlerine tâbi olmak, insanlığı kurtuluşa götürmüştür. Bu sâyede terakkî ve medeniyet yolunda ilerlemeler ortaya çıkmıştır...
Esad Efendi, vefatından kısa bir zaman önce de şunları buyurdu:
Din kardeşlerime arz ve ifâde ederim ki, Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem ihlâsla alâkalı olarak buyurdu ki: (İnsanlar helâk olmuşlardır, ilmiyle amel edenler müstesnâ. İlmiyle amel edenler de helâk olmuşlardır, ihlâs sahipleri müstesnâ. İhlâs sâhibi olanlar için de büyük bir tehlike vardır.) Yâni insanlar Allahü teâlâya karşı dünyâda vâki olan kusurları sebebiyle ilâhî adâletin gereği olarak ölümden sonra azâb görecekler ve lâyık oldukları cezâya çarptırılacaklardır. Ancak bu cezâdan müstesnâ olanlar, İslâmî hükümleri ve dînî emîrleri âlimlerden öğrenmiş olanlardır. Bunlar ilimleriyle amel etmedikleri müddetçe meselâ namazın şartlarını ve rükünlerini öğrenip namaz kılmadıkça âhiretteki azaptan kurtulamazlar.

İLİM, AMEL VE İHLAS...
Nefislerini tezkiyeye tâbi tutmayanların, kibir, hased, riyâ ve cimrilik gibi kötü huylarından temizlenmeyenlerin amel ve ibâdetleri Allahü teâlânın kabûlüne lâyık olmayacağından, onlar da af ve Allahü teâlânın yardımı yetişmedikçe azaptan kurtulamayacaklardır. İlim, amel ve ihlâsı kendinde toplayan ümmetin ileri gelenleri ise azaptan kurtulmuş demektir. Bunlar için de bir endişe vardır. Nitekim Allahü teâlâ Rad sûresi 39. âyet-i kerîmesinde meâlen; (Allah dilediğini mahveder, dilediğini de isbât eder) buyurmuştur. Bedenî hastalıklardan kurtulmak için bir doktorun tedâvîsine ihtiyaç duyulduğu gibi, yukarıda beyân edilen kibir, hased gibi kalp hastalıklarının tedâvisi için de mânevî bir doktora şiddetle ihtiyaç bulunduğunu iyi bilmek lâzımdır...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Destîna Hâtun</label>
Destîna Hâtun, Konyada yetişen evliyâ hanımlardandır. Mevleviye tarîkatının büyüklerinden. On yedinci yüzyılda yaşadı. Babası, Mevleviye tarîkatının ileri gelenlerinden Şeyh Muhammeddir. Doğum târihi belli değildir...MESNEVÎYİ ÇOK OKURDU...
Destîna Hâtun Babasından; tefsîr, hadîs ve medreselerde okutulan bütün ilimleri öğrendi ve Mesnevîyi incelikleri ile okudu. Dünyâ süsüne ve lezzetlerine kıymet vermezdi. Zamânının büyük bir kısmını, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin türbesinde sâlihâ hanımlar için yapılan bölümde ibâdet, zikir ve murâkabe ile geçirirdi. Hanımlara sohbet eder, Mesnevi okurdu. Mesneviden anlattıklarından bazıları:
*Kim seviyorsa, bil ki seviliyordur.
*Her ağlamanın sonu gülmektir.
*Akarsu neredeyse orası yeşerir. Gözyaşı varsa rahmet gelecektir.
*Gam görünce istiğfar et. Çünkü gam Yaratıcının emri ile tesir eder. Allah dilerse bizzat gam ve sıkıntı sana neşe bile olabilir.
* Fakirlik korkusu insanları hırs ve emele lokma yapmıştır. Ayaklarının altına al ki yüzüp gidesin.
*Âlem cesettir. İlim can.
*İçi kötü olanın aybını deri örter. İçi iyi olanın aybını gayb âlemi örter.
*Kalemin su, kağıdın rüzgâr ise ne yazarsan yaz kıymeti yoktur.
*Manâsız söz; suya yazılan yazıdır.
*Kaza gelince bilgi ve tedbir uykuya yatar.
*Zalimin zulmü karanlık kuyudur. Sonunda içinde boğulur.
*İnsanlardan gördüğün zulümler senin huyundur. Sen kendi huyunu onların aynasında seyredersin.
*Ey gam ateşine dalan! Ateşe azar azar nur serp de nur olsun.
*Dünya; dedikodu, tartışma ve bahis kuyusudur. Bu kuyuya düşersen sağlam çıkamazsın.
*Üstünlükler ve durumların değişmesini Haktan bil.
*Ok gibi doğru olursan, hiçbir yay seni tutamaz. Hakça ol ki, nefis yayından hakikâte fırla.
*Halk arasında meşhur olmak, sırlara ermeye engeldir. Şöhretten kurtulmaya bak.
*Kâmil insan toprak tutsa altın olur, eksik insan altın tutsa toprak olur.
*Ağızdan bir kere çıkan söz; yaydan çıkan ok gibidir.

YAKINDA ONA KURBAN OLURUZ
Destîna Hâtunun bedeni zayıf idi. Bir kerre yanına gelenler bir tek post üzerine oturduğunu ve üzerinde eski bir elbise olduğunu gördüler. Bedeninizi rahat tutacak birkaç elbise ile birkaç yaygı alsak dediklerinde; Biz postu, Allahü teâlânın yolunda ayağımızın altına koyduk. Üstelik bu, Allah yolunda kurban olan koyunun postudur. Biz de yakında ona kurban oluruz buyurdu ve kısa bir zaman sonra da vefat etti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Muhammed Es'ad Efendi</label>
Muhammed Esad Efendi, Osmanlı Devleti zamânında yetişen âlimlerdendir. Aslen Arapkirin Merdivenli köyündendir. 1789 (H.1204) senesinde İstanbulda doğdu. 1848 (H.1264) senesinde, meclis-i meârif-i umûmiyye reisi iken, İstanbulda vefât etti. Ayasofya Câmiinin yanında yaptırdığı kütüphânenin avlusuna defnedildi... SEBATINIZ BİZİ SEVİNDİRDİBu mübarek zat, Sofiyye-i aliyyenin büyüklerinden, İslâm bilgilerinin mütehassısı Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin sevenlerinden idi. Kendisiyle dâimî olarak mektuplaşır, nasîhat ve duâlarını alırdı. Onun Muhammed Esad Efendiye yazdığı mektubun bir kısmı özetle şöyledir:
Sıhhatte olduğunuzu bildiren mektubunuz geldi. İnkârcıların çok olmasına rağmen, bu yolda ve sünnet-i seniyye üzere sebâtınızı, devâmınızı ifâde etmeniz bizi sevindirdi. Bu sebeple Allahü teâlâya tekrar tekrar hamd ettim. Hakk-ül-yakîn sırlarından habersiz bâzılarının, evliyâya kalben bağlanmayı bidat saydıkları, aslı ve esâsı olmadığını iddiâ ettikleri, bu fakîrin kulağına geldi. Hakîkat aslâ onların dedikleri gibi değildir. Bilâkis kalben bağlılık Müceddidiyye yolunun mühim bir esâsıdır. Hattâ o, Kurân-ı kerîme ve Resûlullah efendimizin sünnet-i seniyyesine tam olarak yapıştıktan sonra, maksûda kavuşturacak yolların en büyüğüdür. Büyüklerimizden bâzısı tasavvuf yoluna kavuşmak için, sâdece kalb ile olan bağlılıkla yetinmemişlerdir. Fenâ-fillah, kalbin yalnız Allahü teâlâdan başka her şeyi terk etmesi mertebesinin başlangıcı olan hocada fâni olmaya en çabuk ve kolay götüren yol olduğunu kesin bir şekilde ifâde etmişlerdir...

TAM BİR HUZUR İÇİN...
Talebe hocasının sûretini hatırına getirmek sûretiyle tam bir huzûra kavuşur ve kalbi nûrlanır. Bu sebeple kötü işlerden sakınır. Kalben bağlılığın bu mânâda inkârı düşünülemez. Bunu ancak Allahü teâlânın, alnını hüsran ile mühürlediği kimselerden başkası inkâr etmez. Bu şekilde saâdette mahrûm olmaktan ve gazâba uğramaktan Allahü teâlâya sığınırız. Çünkü; Bir kimse evliyâya inanıyorsa, kalben bağlılığın güzelliğini ve faydasının büyüklüğünü anlar buyrulmuştur. Hattâ bu hususta ittifak etmişlerdir. Evliyânın sözlerine tâbi olan kimse için bu husus gizli değildir. Ayrıca, dört mezheb âlimlerinin büyükleri de, kalben bağlılığın faydasından açıkça bahsetmişlerdir...
Muhammed Esad Efendi, vefat etmesine yakın buyurdu ki:
Sâlihlerin anıldığı yerde bulunanlar, onların himâyesinde olurlar.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hamîdüddîn Nâgûrî</label>
Hamîdüddîn Nâgûrî hazretleri, Muînüddîn-i Çeştî hazretlerinin talebelerinin büyüklerindendir. Aşere-i mübeşşereden Saîd bin Zeydin (radıyallahü anh) soyundandır. Hind âlimlerinin önde gelenlerindendi. Uzun bir ömür sürdü. Hâce Muînüddîn-i Çeştînin zamânından, Nizâmeddîn-i Evliyânın zamânına kadar yaşamıştır. 1274 (H.673) yılında vefât etti. Kabri Nâgûrdadır... DÜNYA NEDİR?..Hamîdüddîn Nâgûrîye; Dünyâ nedir? diye sorulduğunda; Allahtan gayri her şey dünyâdır. Senin nefsin alçak ve aşağıdır. Nefsine yakın olan her şey dünyâdır. Bugün, dünyâ senin nefsine yakındır, yarın âhiret.
Din nedir? diye sorulduğunda; Bidayettekilerin dîni, kaçmak ve yapışmaktır. Günahlardan kaçmak, tâate, iyiliklere yapışmaktır. Ortadakilerin dîni, kesilmek ve rahatlamaktır. Dünyâdan kesilmek, âhiretle rahatlamaktır. Sâbıkların dîni, teberrî ve tevellîdir. Allahtan gayri her şeyden teberrî, yâni uzak durmak ve Allahü teâlâ ile tevellîdir, yâni Allahü teâlâyı sevmektir cevâbını verdi.
Cennet ve Cehennemin ne oldukları sorulduğunda; Cennet ve Cehennem, senin amellerindir. Bugünkü amelinden, yarın sana şekiller verilecek. İyi ameller etmişsen, onlara uygun iyi sûretler önüne getirecekler cevâbını verdi.
Mülkün sâhibi nerededir ki, kalb yüzünü Ona çevirelim? denildiğinde; Nerede değildir ki? (Nereye yönelirseniz, Allahadır) âyet-i kerîmedir. Dünyâ ve âhiret nasîbinden vazgeçip mert olmak ve nefsin lezzetlerini terk etmek lazımdır ki, nerede bulunursa, Onunla olsun. Nereye giderse, Onunla gitsin. Ne söylerse Onunla söylesin, ne ararsa Onunla arasın. Sakın, Onun senden uzak olduğunu sanma! Belki sen Ondan uzaksın. Sen, sensiz sende yok olursan, başkasına açılmayan kapı sana açılır ve sana, seninle maksad gösterilir buyurdu.

ÖLÜM KEFÂRETTİR!..
Hamîdüddîn Nâgûrî hazretleri, vefat etmeden kısa bir zaman evvel, vefatına işaret olarak buyurdu ki:
Peygamber efendimiz; (Ölüm kefârettir) buyurdu. Ölüm günahlara kefâret olunca, âhiret rüsvâlığının mânâsı nedir? diye sorulduğunda; Günah vardır, ölümle affedilir. Günah vardır, kabirde kalmakla affedilir. Günah vardır, kabir azâbı ile affolur. Günah vardır, Cehennem ateşini görmedikçe ve Cehennem ateşi onu yakmadıkça hiçbir şeyle affolmaz. Buradan o kadar nûr götürmelidir ki, bu nûr, Cehennem ateşini söndürsün ve; Geç ey mümin, nûrun ateşimi söndürüyor desin cevâbını verdi...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ali el-Harîrî hazretleri</label>
Ali el-Harîrî hazretleri, Şamda yetişen büyük velîlerdendir. Doğum târihi belli değildir. Havranın Büsr köyünden ve Benûz-Zeman denilen aşîrettendir. Hayatı hakkında fazla bir bilgi yoktur. 1247 (H.645) senesinde Şamda vefât etti... Bu mübarek zatın da hikmetli sözleri çoktur. Sohbetlerinde buyurdu ki:
HOCA HAKKI ÖDENMEZ!..
Şuna yemin ederim ki, talebeler, Allahü teâlânın dünyâyı yarattığı günden yok edeceği güne kadar, hocalarının huzûrunda kor bir ateş üzerinde otursalar, doğru yola girmeleri için yol gösterip engelleri ortadan kaldıran hocalarının haklarını ödeyemezler.
Din âlimlerine dil uzatmaktan sakının. Çünkü onlar, Allahü teâlânın isim ve sıfatlarının kapıcılarıdır. Velîleri inkârdan sakının. Zîrâ onlar, Allahü teâlânın zâtının kapıcılarıdır.
Şüphesiz, Allahü teâlâ bir kulu hakkında hayır murâd edince, nûru onun kalbine koyar. Fakat dış görünüşü bakımından diğer insanlardan birisi gibidir. Allahü teâlâ, bir kulu hakkında hayır murâd etmezse, o şahsın kalbinde bulunanı yüzüne çıkarır. Kalbini ise karanlık kılar.
Bir şey yapmak istiyorsanız, size yakışanı yapın. İnsanlar, bir şey vermediğiniz için sizi cimrilikle itham etmesinler, bu yüzden size karşı çıkmalarına meydan vermeyin. Çünkü velî olmanın şartlarından biri de şudur: Bu gibileri, yanlarında bin dinar olsa da bunu bir fakire verseler, verdikleri paranın onların nazarındaki kıymeti, toprak üzerinde bulunan bir çakıl taşından daha kıymetsizdir.
Ramazân-ı şerîfin son on gününde, gece ibâdetinden geri kalmayınız. Hattâ bütün ramazan gecelerini ibâdetle geçiriniz. Çünkü Kadir Gecesi bu aydadır.
Şâyet biriniz kendisini ilâhî huzurda hissederse, yalnız kendi nefsi için duâ etmemeli, başkası için de himmet ve gayretini esirgememelidir. Yapacağı duâların çoğu mümin kardeşleri için de olmalıdır.

KABA VE KIRICI OLMA!..
Allahü teâlâya kavuşturan yola dâvet edenler, fâsık kimselere dahi kaba ve kırıcı olmamalılar. Onlara rıfk ile muâmele edip, ihsân ve kerem göstererek gönüllerini hoş tutmalılar ki, kendilerine yönelsinler. Ancak bu meyil gerçekleştikten sonra nasîhatte bulunsunlar.
Ali el-Harîrî hazretleri, vefat etmeden bir müddet evvel buyurdu ki:
Dünyâda Allahü teâlâdan hayâ edenleri, Allahü teâlâ kıyâmet gününde azarlamaktan ve gazab etmekten hayâ eder.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Eyyûb-i Sahtiyânî hazretleri</label>
Eyyûb-i Sahtiyânî hazretleri, Tâbiînin büyüklerinden, hadîs ve fıkıh âlimlerinden olup, 685 (H.66 veya 67) senesinde Basrada doğdu. 748 (H.131) senesinde tâûn hastalığından Basrada vefât etti. Kabri oradadır. Eshâb-ı kirâmdan Enes bin Mâliki radıyallahü anh görüp onun sohbetinde bulundu. Ondan hadîs-i şerîf rivâyetinde bulundu. Hadîs ilminde hâfız idi. Yâni yüz bin hadîs-i şerîfi senetleriyle birlikte ezbere bilirdi. Rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden sekiz yüz kadarı meşhûr altı hadîs kitabı olan Kütüb-i Sittede yer almıştır...Sohbetlerinde buyurdu ki:
Kişi ancak şu iki hasletle üstün olur: Biri insanlardan bir şey beklememek, diğeri insanlardan gelen sıkıntılara katlanmaktır. İNSANLARA ÜSTÜNLÜK TASLAMA
Tevekkül ile alâkalı olarak da; Tevekkül bedeni kulluğa, kalbi Allahü teâlâya çevirmek ve yetecek kadar rızka râzı olmaktır buyurdu.
Ey kardeşim! İnsanların ilme âit söylediği sözlerden bir kısmını ezberleyerek başkalarına karşı üstünlük taslama. Bu riyâkârlıktır, gösteriştir. O bilgiler aslında senin değildir. Onları ortaya koyan sen değilsin.
Ömürlerini gaflet içinde geçiren, kulluk vazîfesini yapmayıp, ibâdetten mahrum kalan âsî insanların hallerine çok acırım.
Üstünlük taslamak için yükselmek isteyenleri Allahü teâlâ alçaltır. Tevâzu gösterenleri ise yükseltir.
Selâm bin Ebî Hamza anlatır:
Ebû Eyyûbun sohbetinde idik, şöyle buyurdu: Zühd üç kısımdır. Allahü teâlâya en sevimli geleni, en üstünü ve Allah indinde sevap bakımından en büyüğü, her şeyden yüz çevirip, Allahü teâlâya ibâdet etmek, alışverişte haramdan sakınmaktır. Sonra bize dönüp; Ey âlimler! Allahü teâlâya en sevimli gelen zühd; dünyâya düşkün olmamak, helâl ve mübah olan şeylerde de haddi aşmamaktır buyurdu.

SÂLİHLERİN HİMAYESİNDE OLMAK!
Sâlihlerin anıldığı yerde bulunanlar, onların himâyesinde olurlar.
Sâdık kimse, kalbindeki iyiliği, hâliyle ve hareketleriyle de gösteren kimsedir. Böyle olmazsa kişi içinin doğruluğu ile kalır.
Bir iş icâbı dışarı çıktığın zaman, insanların az olduğu yerden yürümen de senin için uzlettir.
Birisi Eyyûb-i Sahtiyânî hazretlerine; Bana nasîhatte bulun dedi. O da; Diline sâhib ol, az konuşmaya dikkat et buyurdu.
Eyyûb-i Sahtiyânî hazretleri, kendi vefatını önceden haber vererek buyurdu ki:
Bir mümine, Ehl-i sünnet îtikâdında olan bir müminin ölüm haberi gelince, sanki bedenden bir uzuv kopmuş gibi olur.
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri