Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ölmek ister misin?</label>
Bilâl bin Sad hazretleri, Tâbiîn-i kirâmdan, büyük bir evliyâdır. Şamda bulundu. Babası Sad bin Temim, Eshâb-ı kirâmdandır. Birçok Eshâb-ı kirâmdan hadîs-i şerîf rivâyet etti. 737 (H. 120) senesinde vefât etti... HEM ÖLMEK İSTEMİYORSUN!..Bilâl bin Sad bir kimseye; Ölmek ister misin? diye sordu. O kimse; Hayır efendim. Ben biraz daha yaşayıp iyi amel yapmak, ondan sonra ölmek istiyorum dedi. Hazret-i Bilâl bin Sad; Hem ölmek istemiyorsun hem de iyi amel yapmıyorsun. O halde senin hâlin dünyâya bağlanmış olmayı gösteriyor buyurdu...
Bilâl bin Sad bir vaazında şöyle anlattı: Ey insanlar! Allahü teâlâdan korkun. Sizin için Ondan başka bir yardımcı yoktur. Kıyâmet günü herkesin hesâbı görülür. Cennet ehli Cennete ve Cehennem ehli Cehenneme yerleştirildikten sonra Allahü teâlâ meleklere, Cehennemden iki kişi çıkarıp getirmelerini emreder. Allahü teâlâ meleklerin getirdiği iki kişiye; Yerleriniz nasıldır? diye suâl eder. Onlar; Yâ Rabbî! Yerimizden daha zor yer yoktur derler. Allahü teâlâ buyurur ki:
Bunlar sizin işlediğiniz hatâların bedelidir. Ben aslâ, kimseye zulmetmem. Şimdi siz yerlerinize dönünüz. Bunun üzerine o iki kişiden birisi koşarak, diğeri de bir adım atıp geri dönerek yürürler. Allahü teâlâ, meleklere bu kimseleri tekrar huzûra getirmesini emreder. Bunlar, tekrar huzûra getirilince, Allahü teâlâ, koşarak gidene, böyle gitmesinin sebebini sorar. O kimse; Yâ Rabbî! Her şeyi daha iyi bilen sensin. Ben dünyâda iken senin emirlerine uymakta gevşek davrandığım için Cehennemi hak ettim. Emrine tekrar muhâlefet etmemek için; Yerlerinize dönünüz! emrinden sonra, yerime gitmek için koşmaya başladım diye cevap verir.
Allahü teâlâ, ikinci kimseye de suâl eder ki: Niçin bir adım atıp, sonra geri dönüp bakardın? O kimse de; Yâ Rabbî! Sen her şeyi en iyi bilensin. Zannettim ki, Allahü teâlâ Cehennemden çıkardıktan sonra, tekrar Cehenneme göndermez. Onun için her adımda dönüp dönüp bakardım der. Allahü teâlâ buyurur ki: Ben kulumun zannettiği gibiyim. Bu iki kulumu da Cennete götürün! O iki kimse Cennete kavuşur.

YOK OLMAK İÇİN YARATILMADINIZ
Bilâl bin Sad hazretleri vefat ederken buyurdu ki:
Ey ebedî yolun yolcuları! Sizler, yok olmak için yaratılmadınız. Sizler, sâdece bir evden, bir eve göç edersiniz. Nitekim siz, sulblerden rahimlere, buradan dünyâya, dünyâdan kabirlere, kabirlerden mevkif denilen mahşer meydanına, oradan da ebedî Cennete veya Cehenneme gidersiniz.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Malları verip, hâlleri aldık</label>
Câmî Ahmed Dede, İstanbulda yetişen büyük velîlerdendir. On yedinci asırda yaşamıştır. Doğum târihi belli değildir. Babasının vefâtından sonra Mevlevî şeyhlerinden Subûhî Dedenin sohbetlerine devâm etti... SEN ÇALIŞMANA DEVAM ET!..Bu mübarek zat, babasının vefatından sonra kardeşlerinin ihtiyaç içerisinde olduklarını görüp, şefkat ve merhametinden kendisine düşen mîrâsın hepsini onlara bıraktı. Sebebini sorduklarında; Malları verip, hâlleri aldık. cevâbını verdi. Hocası Subûhî Dedenin vefâtından sonra, yerine geçerek halifesi oldu. Bir müddet sonra hac farîzasını yerine getirmek için Mekke-i mükerremeye gitti. Câmî Ahmed Dede hac dönüşünden kısa bir süre sonra vefât etti. Sohbetlerinde hep Mesneviden okurdu. Buyurdu ki:
Çalışıp, kazanmak define bulmaya engel değil ya! Sen çalışmana devam et; eğer nasibin varsa define de arkandan gelsin.
Ben, bu çalışıp-çabalama dünyasında iyi huydan daha üstün bir şey görmedim.
Akılsız dost zaten düşmandır!
Zafer için yardımcısı Allah olmayan kişiye tavşan bile aslan gibi görünür.
Nefis üç köşeli dikendir; nasıl koyarsan koy yine sana batar; ondan kurtulmanın imkânı var mı?
Yer, gökyüzüyle düşmanlığa kalkışırsa çoraklaşır, ölü haline gelir.
Adımını nereye atacaksan bak da öyle at, bu şekilde yanlıştan da kurtulursun, düşmekten de.
Bütün ilimlerin özü Mahşer günü ben kimim, ne hale geleceğim ilmini bilmektir.
Vay o kişiye ki nefsine uyar da lüzumsuz fetvalar verir.
Helva kime nasipse o yer; parmakları uzun olan değil!
İyi huylu, kötü huylulara tahammül edip, onların kötülüğünü söylemeyendir.
Belâların çoğu peygamberlere gelir. Çünkü ham kişileri yola getirmek zaten bir belâdır.
Kim işin sonunu görürse, yolda hiçbir zaman ayağı takılmaz.
Demircilik sanatını bilmeyen kişi, demirci ocağına yaklaşırsa sakalını, bıyığını yakar.
Allah için hizmette bulun; halkın kabul edip etmemesiyle ne işin var senin!
Adaleti bilmeyen, kurt yavrusunu emziren keçiye benzer.
İyilik aradı mı, insanda kötü şey kalmaz ki!
Rızkı Allahtan bekle; ondan bundan değil!
Söz, dinleyene göre söylenir; terzi elbiseyi adamın boyuna göre diker.
Aynada çirkinliğini görünce aynaya kızma!
***
Câmî Ahmed Dede, vefatına yakın buyurdu ki:
Sen başkasının ayıbını ört ki, senin de ayıbını örtsünler.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Sâlihlere hizmet eden yükselir</label>
Ebû İshâk hazretleri, tasavvufta Çeştiyye yolunun büyüklerindendir Çeştte otururdu. Bu yüzden yoluna Çeştiyye denildi. 940 (H.329) yılında vefât etti. Kabr-i şerîfi, bugün İsrail sınırları içinde bulunan Akkadadır...AFGANİSTANDAN FİLİSTİNE...
Zâhirî ve bâtınî ilimleri Hâce Mimşâd Dîneverîden tahsil eden Ebû İshâk hazretleri, yedi sene onun yanında bulundu. İzin alıp, Afganistandaki Çeşt şehrine giderek, insanları irşâd etmeye, onlara doğru yolu anlatmaya başladı. Hocasının vefâtından sonra da yerine geçti. Çeştte birçok talebe yetiştirip, çok sayıda insanın âhiret saâdetine kavuşmasına sebeb oldu. Daha sonra Afganistandan hicret ederek Akdeniz sahilindeki Akka şehrine yerleşti ve burada vefat etti. Ebû İshâk Çeştî hazretleri çeşitli sohbetleri sırasında buyurdu ki:
Allahü teâlâ bana; talebelerimin hepsine ve beni sevenlere çok hayırlar vereceğini vadetti.
Hatâsı olan kimsenin, bu hatâsını üzülerek, kalbinin kırık, boynunun bükük olması, itâatkâr kimsenin, itâatına güvenerek kendini kıymetli sanmasından, kırıcı hareket etmesinden hayırlıdır.
Bir kimse halkı doğru yola dâvet ettiği halde, kendisi bu yolda değilse, halkı fitneye düşürür.
Normal insanların bozulmasının alâmeti, âmirlerinin kendilerine zulmetmesiyle meydana çıkar. Büyük zâtların, ileri gelen âlimlerin bozulmasının alâmeti de, dinde çeşitli karışıklıkların ve fitnelerin ortaya çıkmasıdır.
Kim dünyâyı (insanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeyleri) istemekle meşgûl olursa, Allahü teâlâ onu zillete mübtelâ kılar.
Sâlihlerin hizmetinde bulunan kimse yükselir. Allahü teâlânın, kendisini, sâlihlere hürmet etmekten mahrûm ettiği kimse, insanlardan gelen sıkıntılara mübtelâ olur.
Nefsini tanıyan kimse, insanların övmelerine aldırmaz.
Nefs, ihlâs sâhibini doğru yoldan kaydıramaz.

EVLİYANIN VASIFLARI...
Bir gün evliyânın vasıflarını ve hallerini soran birisine Ebû İshâk hazretleri buyurdu ki:
Hâlis olarak evliyâlık yolunda bulunmanın alâmeti, fakr hâli, yâni varlığını Allah yolunda harcamaktır.
Velî olduğu söylenen kimse, dînin emir ve yasaklarına aykırı hareket ederse, ondan sakınmak lâzımdır.
Ebû İshâk Çeştî hazretleri, vefatına yakın buyurdu ki: Yaratılmış olan bir şeye, şehvet arzusu ile bakan kimse, o şeyden ibret alamaz ve o şeyden faydalanamaz.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Vah Hârûn Reşîd... Vah...</label>
Behlûl-i Dânâ, Bağdad evliyasının meşhurlarındandır. Asıl ismi Vehib bin Ömer Sayrâfîdir. Behlûl-i Dânâ adıyla şöhret buldu. Halife Hârûn Reşîdin kardeşi olduğuna dâir rivâyetler varsa da aslı yoktur. 805 (H.190) senesi Bağdâtta vefât etti. Dicle kenarında Şunûziyye Kabristanına defnedildi... BEN BİR ŞEY YAPMADIM!Behlûl-i Dânâ hazretleri, Hârûn Reşîde nasîhat verirdi. Herkese ders olacak hikmetli sözleri çok meşhûrdur...
Bir gün halka doğru yolu göstermek için söylediği sözlerden rahatsız olanlar, Hârûn Reşîde gidip; Sultanım, bizim yaptıklarımızın ona ne zararı var? Bizi kendi hâlimize bıraksın. Sonra her koyun kendi bacağından asılır gibi sözlerle şikâyet ettiler...
Bunun üzerine Hârûn Reşîd, Behlül Dânâyı çağırtıp, halkın isteğini bildirdi. Behlül Dânâ hiç sesini çıkarmadan sarayı terk etti. Birkaç koyun alıp kesti, bacaklarından mahallenin köşe başlarına astı... Aradan günler geçtikçe, asılan hayvanlar kokuyordu. Kokudan rahatsız olan aynı kişiler Hârûn Reşîde gidip, durumu anlattılar. Behlül Dânâyı çağırtıp, sorduğunda;
-Bir kötünün herkese zararı olduğunu herhalde anladılar. Ben bir şey yapmadım, her koyunun kendi bacağından asıldığını onlara gösterdim, diye cevap verdi...
Behlûl-i Dânâ bir gün Hârûn Reşîdin taht odasını boş buldu ve çıkıp tahta oturuverdi. Bunu gören askerler onu kamçı ile dövmeye başladılar. Askerler vurdukça o; Vah Hârûn Reşîd... Vah Hârûn Reşîd!.. diye dövünüyordu. O esnâda halîfe geldi ve manzara karşısında donup kaldı. Askerleri uzaklaştırdıktan sonra;
-Ey Behlül! Bu ne hâl? diye sordu. Behlûl-i Dânâ;
-Senin için ağlıyorum. Burada tahtı boş bulup bir an oturdum. Bu kadar kırbaç yedim. Sen ise senelerdir bu tahtın üzerinde oturuyorsun. Hâlin ne olur diye düşündüm...

HIRSIZIN MEZARLIKTA İŞİ NE?
Bir gün Behlül-i Dânânın evine hırsız girmiş, evde ne bulduysa götürmüştü. Doğruca kalkıp kabristâna gitti ve kapısına oturdu. Bunu görenler;
-Niçin hırsızın peşinden gitmedin de buraya geldin? dediler. Onlara;
-Yolunu şaşırmış o adamcağızı burada bekliyorum, diye cevap verdi.
Bu söze oradakiler kahkaha ile güldüler ve;
-Hay Allah iyiliğini versin, o adamın burada işi ne? dediler.
Bunun üzerine Behlül hazretleri;
-Siz hiç merak etmeyin o mutlakâ bu kapıya gelecek. Ecel onu buraya getirecektir, buyurdu.
Bu sözler, hırsızın kulağına kadar gitti. Bunları duyan adam kabristana gitti ve Behlül-i Dânânın huzurunda tevbe etti, kısa bir zaman sonra vefat etti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Câkîr el-Kürdî</label>
Câkîr el-Kürdî, Kuzey Irakta yetişen büyük velîlerdendir. Doğum târihi bilinmemektedir. Hanbelî mezhebi âlimlerinin büyüklerindendir. 1155 (H.550) senesinde vefât etti. Tâc-ül-Ârifîn Ebül-Vefâ hazretleri, Câkîr hazretlerini över, yüksekliğini anlatırdı... İSTİKÂMET ÜZERE OLDULAR!..Câkîr el-Kürdî hazretlerinin kıymetli nasihatleri vardır:
Şunlar ki, Rabbimiz Allahü teâlâdır deyip, (Onun rubûbiyyetini ve vahdâniyyetini îtirâf ve ikrârdan) sonra (gizlide ve açıkta yalnız Allahü teâlâdan korkmak ve yalnız Ondan ümitli olmakla, amellerinde ihlâs ve) istikâmet üzere oldular (Fussilet sûresi: 30) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okuyup, burada geçen İstikâmet üzere oldular kelimesinin tefsîrinde; İstikâmet üzere olmak demek, müşâhede üzere bulunmak demektir. (Allahü teâlâdan başka hiçbir şeyin sevgisinin kalpte bulunmamasına müşâhede denir.) Çünkü Allahü teâlâyı tanıyan, Ondan başka hiçbir şeyi bilmez. Ondan başka her şeyi unutur. Kim bir şeyi severse, ondan başka bir şeye muttalî olmaz. Başka şeye itâat etmez, tâbi olmaz.
Allahü teâlâ, evliyâsına pek çok kerâmetler ihsân etmiştir. Evliyânın, aynı anda başka başka yerlerde görülmesi de, onların kerâmetlerindendir. Hattâ bu büyük velînin, birisi şarkta, diğeri garbda olan iki talebesi olsa ve bu iki talebe aynı anda vefât edecek olsalar, şeytanın onların îmânlarını çalmamaları için, son nefeste her ikisinin de imdâdlarına yetişir...
Câkîr el-Kürdî hazretleri, vefatından bir müddet önce oğluna buyurdu ki:

KENDİ RIZKINA RÂZI OL!
Ey oğlum, kendi rızkına râzı ol! Kendi rızkına râzı olan, kimseye muhtâc olmaz. Gözü başkasının malında olan, fakir olarak ölür. Allahü teâlânın taksim ettiği rızka râzı olmayan, Onu kazâ ve kaderinde, dilediğini yaratmakta töhmet altında tutmuştur! Kendi kusurlarını küçük gören, başkasınınkilerini büyütmüş olur. Her zaman kendi kusurlarını büyük gör. Başkasının gizli bir şeyini açığa vuranın, evindeki gizli şeyler herkesçe bilinir. Kardeşi için kuyu kazan, o kuyuya kendisi düşer. Ahmaklar arasında bulunan horlanır, âlimler arasında bulunan hürmet görür.
Ey oğlum, insanlara kızmaktan çok sakın, yoksa sana da kızarlar. Boş iş ve söze karışmaktan sakın, sonra aşağılanırsın.
Ey oğlum, Allahü teâlânın kitâbını okuyucu, iyilikleri emredici, kötülüğü nehyedici, sana gelmeyene sen gidici, seninle konuşmayanla konuşucu ol! İsteyene ver. Gıybetten, koğuculuktan sakın. Çünkü söz taşımak, insanların kalbinde düşmanlığı artırır. İnsanların ayıplarını görme, insanların ayıplarını gören, onların hedefi olur.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Muhtaçların sığınağı...</label>
Ebû Muhammed, Basra velîlerinin büyüklerindendir. 1184 (H.580) senesinde Basrada vefât etti. Küçük yaştan îtibâren din ve fen ilimlerini öğrendi. Tasavvuf büyüklerinin sohbetinde ileri derecelere kavuştu. Zamanında Irakta bulunan evliyânın göz bebeği, âriflerin, Allahü teâlâya yakın olanların en üstünlerinden oldu. Mâlikî mezhebi âlimlerinden idi...BUNLAR HÜKÜMDARLARIN İŞİ!
Ebû Muhammed-i Basrî, çok zengindi. Geniş arazileri vardı. Bunları işletir, geliri ile muhtaçların ihtiyacını karşılardı. Menâvî hazretleri kendisini sevenlerden birinin şöyle naklettiğini haber vermektedir:
Ebû Muhammed-i Basrî hazretlerini ziyâret için Basraya gelmiştim. Geçtiğim yerlerde hayvan sürüleri, arâziler, hurmalıklar gördüm. Bunların kime âit olduğunu sordum. Ebû Muhammed hazretlerine âit olduğunu söylediler. Hatırıma, Bunlar hükümdarların işidir diye geldi. Acabâ Allah adamlarından birisi, kalbini böyle şeylerle niye meşgûl ediyor?!. Bu düşüncelerle yoluma devâm ettim. Kurân-ı kerîmden Enâm sûresini okuyordum. Kalbimden öyle niyet ettim ki, o zâtın kapısına vardığım zaman hangi âyet-i kerîmeyi okuyor olursam, o âyet benim hâlimi bildirsin. Bu niyetlerle ve Enâm sûresini okuyarak, o zâtın dergâhının eşiğine ayağımı koyduğumda, Enâm sûresinin; (Onlar ki, Allahü teâlânın kendilerini hidâyetine eriştirdiği kimselerdir. Sen de onların gittiği yoldan yürü...) meâlindeki 90. âyetini okuyordum. Ben henüz içeri girmek için izin istemeden, hizmetçi acele ile çıkıp beni karşıladı ve Ebû Muhammed hazretlerinin yanına götürdü. Bu hâle çok hayret ettim. Ebû Muhammed hazretleri, ismim ile hitâb ederek:
-Yâ Ömer! Benim malım diye yeryüzünde gördüğün şeylerin hepsi emânettir. Onlara âid en ufak bir muhabbet, bu kulun kalbinde yoktur. Allah adamları bunları, Allahü teâlânın dînine hizmet ve Onun kullarına yardım için ellerinde bulundurur. Ama zerre kadar bunlara muhabbet etmez ve bunlarla kalbini meşgûl etmez...
Bu hâli görünce, Ebû Muhammed hazretlerine olan muhabbetim daha da arttı.

EN BÜYÜK SEVİNCİM...
Ebû Muhammed el-Basrî, vefatına yakın Allahü teâlâya şöyle niyazda bulundu:
Yâ Rabbî! Sana olan şevk beni sarsıyor. Senden ayrı olmak beni perişân ediyor. Azâbından çok korkuyor isem de, rahmetinden ümitsiz değilim. Bana gazab etmenden korkuyorum ve bu hâl beni mahvediyor. Senin muhabbetin ile şaşkın hâldeyim. Senin yakınlığın, beni derleyip toparlıyor ve sevindiriyor. Seninle beraber olmak, benim en büyük sürûr ve sevincimdir.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Bir yol gösterici bulamayan!..</label>
Mustafa Efendi, Osmanlılar zamânında İstanbulda yetişen velîlerden olup seyyiddir. Fâtih Câmii Medresesinde müderrislik yaptı. Hâfız Muhammed Efendinin sohbetlerine devâm ederek kemâle ulaştı... İLMİHÂL, FIKIH VE AKÂİD...Ahıskalı Beyzâde Mustafa Efendiye, vefatından kısa zaman önce şöyle sordular:
Kendisini yetiştirecek bir rehber bulamayan, acaba ne yapmalıdır? Kimden feyz alıp istifâde edebilir. Geçmiş evliyânın rûhâniyetinden nasıl istifâde edebilir? Ayrıca hayatta olup da kendileriyle görüşüp, sohbetlerinde bulunmak mümkün olmayan büyük âlim ve velîlerden istifâde edip rüşd ve hidâyet feyzlerine kavuşmak mümkün müdür? Mümkün ise bu nasıl olur?
Mustafa Efendi, bu soruya şöyle cevap verdi:
Böyle bir sâlik, mürşid yol gösterici bulamadığı zaman, önce Ehl-i sünnet mezhebi üzere kitâb ve sünnetten yâni ahkâm-ı şeriyyeden zarûrî, lâzım olan din bilgilerini bu yolun büyük âlimlerinin ilmihâl, fıkıh ve akâid kitablarından öğrenmeli, evliyâ-yı kirâmın kitaplarını okuyup her şeyini her işini bunlara uydurmaya çalışmalıdır. Azîmet yolunu tutup, ruhsatlardan sakınmalıdır. Zarûret hâlinde ruhsatlar ile, yâni şerîatin izin verdiği bâzı şeyleri yapabilir. Îtikâd ve amel ile ilgili konularda her türlü bidatlerden sakınmalı, haram ve mekruhları terk etmelidir. Dîn-i İslâmda hiçbir eksiklik yoktur. Büyük âlimler bunu herkesin anlayacağı şekilde ilmihâl ve fıkıh kitaplarında îzâh ve beyân buyurmuşlardır. Her gün Kurân-ı kerîmden bir miktâr okumayı âdet edinmelidir. Yine her gün belli mikdâr da salâtü selâm getirmelidir. Böylece Resûlullah efendimizin mübarek rûhâniyetine teveccüh ile şereflenmiş olur...

İSTİFADENİN EN FAYDALISI...
Âhirete göçen büyük âlim ve velîlerin rûhâniyetinden feyz almak mümkün ve çok defâ vâki olmuştur. Meselâ büyük âlim ve velîlerden Bâyezîd-i Bistâmî, Câfer-i Sâdık hazretlerinin rûhâniyetinden feyz almış, üveysi olarak yetişmiştir...
Hayatta olup da görüşmek, huzûruna çıkmak mümkün olmayan, büyük âlimden istifâde edebilmek için, o mübârek zâtın bu kimseye mektup gönderip teveccüh buyurması, ona virdini ve vazîfesini tebliğ ve tenbih buyurması, diğer lüzumlu bilgileri îzah buyurup açıklaması, tâlibin de bunlara ihlâs ile uyması lâzımdır. Her işini, ibâdet ve tâatini buna göre tamam etmelidir. İstifâdenin en olgunu ve faydalısı ise, o mübârek âlim ve velînin sohbetinde bir müddet bulunmak sûretiyle olur...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Maksada ulaştıran yol...</label>
Ali bin Meymûn hazretleri, evliyânın meşhurlarındandır. 1450 (H.854) senesinde Afrikanın Fimâre bölgesinde doğdu.İlim tahsîli için, gençliğinde Endülüse ve Fasa gitti. Hac dönüşü Şamda yerleşti. Sultan İkinci Bâyezîd Han devrinde Anadoluya geldi. Altı sene Bursada kaldıktan sonra Suriyeye geri döndü. 1511 (H.917) senesinde Şamda vefât etti. KURTULUŞA ERİŞTİREN NAZAR!..
Ali bin Meymûn hazretleri sohbetlerinde buyurdu ki:
Kendisine kurtuluşa ermiş bir kimsenin nazarı, bakışı erişip, yâni bir büyük zâtı tanıyıp da kurtuluşa eremeyen kimseye şaşarım!
Talebenin, maksadına kavuşması için çok çalışması, nefsini terbiye etmek için çok uğraşması lâzımdır. Fakat bir yol vardır ki, nefsi itmînâna kavuşturup, rûhu kısa zamanda yüksek derecelere ulaştırır. O da; Allahü teâlânın sevgili kullarından birinin gönlünü kazanmaktır. Zîrâ, onların kalbi, Allahü teâlânın nazar ettiği yerdir.
Allahü teâlâ, mümin bir kulunun gönlüne bir gecede üç yüz altmış defâ nazar eder sözünün mânâsı şudur ki: Kalbin, vücûda açılan üç yüz altmış penceresi vardır. Gönül, Allahü teâlânın zikriyle kaynayıp coşunca, Allahü teâlâ o kalbe nazar eder. Bu nazar ile kalbe doğan feyzler ve nûrlar, bu üç yüz altmış koldan bütün vücûda yayılır. Böyle nûrların ve feyzlerin yayıldığı bir uzuv, kendi haline göre zevkle ibadet eder, yapılan tâat ve ibâdetlerden lezzet alınır.
Duânızı öyle bir delil araya koyarak edin ki, o günah işlememişlerden olsun. O delil, Allah dostudur. Onlara tevâzu ve sevgi gösterin ki, sizin için duâ etsinler.
İki hâlde kendinizi sakının: Söz söylerken ve yemek yerken.

CANAVAR TERBİYECİSİ GİBİ OL!
Halkı Hakka dâvet eden kimse, canavar terbiyecisi gibi olmalıdır. Canavar terbiyecisi, nasıl uğraştığı hayvanın huyunu ve istidâdını bilip de ona göre davranırsa, o da öyle!..
Bir cenâze olduğunda, bizi öyle hüzün kaplar ki, kime tâziyede bulunacağımızı tanıyamaz hâle gelirdik.
Ramazan ayında yapılan ibâdetler, gelecek ramazana kadar, hac zamânında yapılan ibâdetler, gelecek hac zamânına kadar, cemâatle kılınan cumâ namazı gelecek cumâya kadar, cemâatle kılınan vakit namazı da ondan sonraki vakit namazına kadar işlenen günahlara kefârettir. Ama büyük günah işlememek şartıyla...
Ali bin Meymûn hazretleri vefat etmesinden bir müddet önce buyurdu ki:
Hâlinin onda dokuzu susmak, biri de konuşmak olsun.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Nasîhati kabullenmek!..</label>
Bekâ bin Batû hazretleri, Irakta yetişen evliyâdandır. Doğum yeri ve târihi belli değildir. Hayâtı hakkında kaynaklarda fazla bir bilgi yoktur. 1158 (H.553) senesi civârında vefât etti. Kabri bilinmekte ve ziyâret edilmektedir... Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri, Bekâ bin Batûyu çok sever, kendisini medhederdi.FAKR HÂLİ ODUR Kİ!..
Bekâ bin Batû hazretleri buyururdu ki: Fakr hâli odur ki, kalbden Allahü teâlâdan başka her şey ile olan bağ koparılmalı, dünyâ sevgileri oraya girmemelidir. Böyle bir sevgisi varsa, silmeli, çünkü bu sevgi, birçok meşgûliyyetler çıkarır. Evliyâlık yolunda bulunmaya mâni olan sebepler meydana çıkarsa ve herhangi bir kimsenin kalbi, o maddî ve geçici mülklere bağlanırsa, o kimse bu yolda bulunamaz. Kalpten, mülk sevgilerinin ayrılmış olduğunun alâmeti, hiçbir hâlde kulda bir değişiklik olmamasıdır. Yâni bir kalpte dünyâ muhabbetinin bulunup bulunmadığının alâmeti, bir şeyin olması ile olmaması arasında fark bulunmamasıdır. Bu şeylerin varlığı veya yokluğu onda değişiklik yapmamalıdır. Mülklerin varlığı onu şımartmamalı, yokluğu ise onu harekete geçirmemelidir. Hal böyle olunca, hiçbir tehlikeli hâl ona tesir etmez. Hattâ bunun hâli öyle olur ki, bir mülke sâhib ise, onun hâli, mülkü yok gibi olur. Şâyet bir mülke sâhip değil ise, onun hâli, sanki dünyâya sâhipmiş gibi olur. Görenler böyle hissederler. Böyle bir kimse, dünyâ ve âhirette kendisi için bir makam görmez. Hâline bakar ve kendini bir şey görmeyen, bir talepte bulunmayan kimseye benzetir. Kulun, Allahü teâlâya kavuşmak yolunda bulunması, yukarıda bildirilen bu sıfatların hakîkatine vardıktan sonra başlar. İşte bu hâllerin sâhipleri, yüksek derece ve makam sâhibidirler.

ALTINDAN DAHA KIYMETLİ!..
Allahü teâlânın emirlerini hatırlatan, nasîhat eden bir kardeşin, sana altın hediyye edenden daha hayırlıdır. Böyle birini bulunca; Ey kardeşim! Bende bir kusur var mıdır? Lütfen bildir de düzeltmeye çalışayım demelidir.
Kendisinden daha aşağı derecede olan birinin nasîhatini kabullenmek, yüksek derecelerden birine sâhib olmaya işârettir.
Nefsine karşı Allahü teâlâdan yardım istemeyen kimse, nefsine yenilip mağlûb olur.
Günâhlar gizli olarak işlenirse bunun zararı, günâhı işleyenleredir. Lâkin açıktan işleniyor ve buna mâni olunmuyorsa, bunun zararı herkesedir.
Bekâ bin Batû hazretleri vefat etmeden bir müddet önce buyurdu ki:
Bir kalp, insanları kötülükten çekmek ve onlara faydalı olmak için çırpınmıyorsa, o kalp virânedir.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Nefs doğru yola girince...</label>
Ebüssüûd el-Bâzinî, Mısırın büyük velîlerindendir. 1246 (H.644) senesi Şevvâl ayının dokuzuncu günü Kâhirede vefât etti. Aynı gün Mukattam Dağının eteğine defnedildi. Bu mübarek zatı, halîfe bile sık sık ziyârete gelir, sohbetlerinden istifâde ederdi. Bir vaazında, güzel ahlâkın ve kötü huyların menşeini, kaynağını şöyle anlattı: KÖTÜ HUYLAR NEFSTEN DOĞAR
Bütün güzel huylar kalbden, kötü huyların tamâmı ise nefsten doğar. İyi huylu olmak istediğini söyleyen doğru sözlü bir kimse, hemen nefsini tezkiye edip, dînin emir ve yasaklarına itâat eder bir hâle getirmeli, kalbini de tasfiye ile, Allahü teâlâdan başka şeylerin sevgisini ondan çıkarmalı, bütün günahlar ve kötü düşüncelerden temizlemelidir. Tâ ki böylece, kötü huylar, güzel ahlâka çevrilmiş olsun. Kötü huylar gidip, yerini iyi huylar alınca, kalbden şek ve şüphe kalkıp, yerini tasdîk alır. Şirk yok olur. Gizli ve âşikâr Allaha ortak koşulmaz. Kalpte ve bütün âzâlarda Allahü teâlânın tevhîdi yâni Onu, eşi ve benzeri bulunmayan tek bir varlık olarak tanımak hâsıl olur. Dilde ve kalpteki çekişme duygusu yok olup, Hakka teslimiyet meydana gelir. Başa gelene ve emredilene kızıp îtirâz etmek şöyle dursun, tam teslimiyet hâli hâsıl olup, cenâb-ı Hakkın takdîr ettiği her şeye râzı olunur. Her iş, Allahü teâlâya ısmarlanır. Gaflet sona erer, cenâb-ı Hakka yakınlık ve her ân Onunla olmak düşüncesi hâsıl olur. Tefrikadan kurtulup, cemiyyete, yâni Allahü teâlânın dostları ile bir ve berâber olmaya çalışılır. Tabiatındaki sertlikler, kabalıklar, kırıcı ve incitici davranışlar yok olup, onların yerini yumuşaklık, latîfeler ile güzellikler ve tatlılıklar alır. Kalb temizlenip, nefs doğru yola girince, insanın her hâli değişir. Artık kimsenin ayıpları görülmez olur. Gözler, insanların hep iyi hâllerini görür...

HELÂL LOKMA ÇOK ÖNEMLİ...
Ebüssüûd el-Bâzinî, vefatından önce talebelerine şöyle buyurdu:
Allahü teâlânın rızâsını kazanmak isteyen bir tâlib için, işlerini sağlam temel üzerine kuracağı dört esas vardır: 1- Dili, tam bir gönül huzûru içinde Allahü teâlâyı zikirle meşgûl etmek, 2- Kalbi, dâimâ Allahü teâlâyı murâkabe hâlinde bulundurmak, 3- Nefsin günah olan arzularına karşı, Allahü teâlânın rızâsını düşünerek muhâlefet etmek, 4- Allahü teâlâya tam kulluk edebilmek için helâl lokma yemek. Helâl lokma ile kalp; saf, berrâk bir hâle gelir.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Allahü teâlâyı tanımanın alâmeti</label>
Ebû Muhammed Râzî, Horasanda, Nişâbur şehrinde yetişen büyük velîlerdendir. Doğum târihi bilinmemektedir. 964 (H.353) senesi Nişâburda vefât etti. Evliyânın büyüklerinden Ebû Osman Hîrînin sohbetlerinde yetişip kemâle geldi... Cüneyd-i Bağdâdî, gibi büyük zâtlarla görüşüp sohbet etti. Fıkıh, hadîs ve diğer ilimlerde âlim idi. Çok hadîs-i şerîf yazdı ve rivâyet etti... DÜNYA SEVGİSİ NEDİR?
Bu mübarek zatın da hikmetli sözleri çoktur. Kendisine; Dünyâ sevgisi nedir? denildi. O; Dünyâ, Allahü teâlâ ile senin aranda perde olan her şeydir buyurdu. Yine, şikâyet ve gönül darlığından suâl edildi. Buna da; Şikâyet ve gönül darlığı, mârifet azlığından Allahü teâlâyı tanımamaktan ileri gelir buyurdu. Sohbetlerinde; Bir kimse, İslâmiyetin emirlerine uyup uymadığını anlamak istiyorsa, bu emir ve yasakları nefsine tatbik etsin. Eğer emirleri yapmakta ve yasaklardan sakınmakta bir isteksizlik, gevşeklik yoksa, bilsin ki İslâmiyete uymaktadır.
Ahlâk, Allahü teâlânın sana ihsân ettiklerini büyük, senin Onun rızâsı için yaptıklarını küçük görmendir.
Allahü teâlâya yakınlık makâmına kavuşmak isteyen, nefsin arzuları ile kendisi arasında, demir gibi kavî bir duvar bulundursun.
İlim öğrenmek, ilmi ile amel etmek, amelini düzgün yapamadığını düşünüp korkmak, Allahü teâlâyı tanımanın alâmetlerindendir.
İnsanların hâli ne tuhaftır. Kusur işler, kusurlu olduklarını bilirler, fakat bir türlü bu bozuk halden vazgeçmezler ve doğru yola dönmezler. Böyle insanlar hakkında ne buyuruyorsunuz? diye soranlara; Bunlar öğrendikleri ilimler ile amel etmekle değil, o ilimler kendilerinde bulunduğu için, öğünmekle meşgul oluyorlar. Hep zâhir ile uğraşıyorlar ve bâtın edepleri ile meşgûl olmuyorlar. Allahü teâlâ böylelerinin doğruyu ve hakkı gören basîret gözlerini kapatır. Böylece âzâları da ibâdet yapamaz olur.

ÂFİYET VE İYİLİK İHSÂN ET
Ebû Nasr Harrânî anlatır:
Ebû Muhammed Râzîye bana bir duâ öğretmesini ricâ ettim. Şöyle duâ etmemi söyledi: Yâ Rabbî! Bize, seni hakkıyla tanımayı, sana hakkıyla ibâdet edebilmeyi ihsân et. Bizi sana yaklaştıracak şeyleri nasîb eyle. Bizlere hâlis tevekkül, hüsn-i zan, dünyâ ve âhirette âfiyet ve iyilikler ihsân buyur...
Ebû Muhammed Râzî hazretleri, vefatına yakın buyurdu ki:
Susmayı ganîmet saymayan kimse, ne kadar konuşursa konuşsun boşunadır.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Şaraplar nasıl sirke oldu?..</label>
Seyyid Dâvûd el-Hüseynî, Kudüste yaşamış evliyânın büyüklerindendir. 1301 (H.701) senesinde Beyt-i Makdis civârında vefât etti. Doğum târihi ve hayâtı hakkında fazla bilgi yoktur... ONA SİHİRBÂZ DEDİLER!..Seyyid Dâvûd, Beyt-i Makdis civârında bir köyde yaşadı. Oradakilerin çoğu Hristiyan olup, bağ ve bahçelerinden elde ettikleri üzümleri şarap yapıp, oradaki Müslümanlardan fâsık, günahkâr olanlara da satmaya başlayınca, Seyyid Dâvûd buna çok üzüldü. Allahü teâlâya duâ edip, yalvardı. Hristiyanların ellerindeki şarapların sirke hâline döndüğü görüldü. Hristiyanlar bu durum karşısında Seyyid Dâvûda sihirbâz deyip, oradan başka yerlere gittiler. Daha sonra vâli tarafından onun için bir dergâh inşâ edildi. Pek çok kimse orada ilim ve ahlâk öğrendi. Seyyid Dâvûd bu dergâhta vefât etti ve oraya defnedildi. Sohbetlerinde buyurdu ki:
Hadîs-i şerîfte; (Eğer bir kimse Allahü teâlâdan korkarsa, herkes ondan korkar. Eğer Allahü teâlâdan korkmaz ise kendi herkesten korkar) buyurulmuştur. Bu sebeple eğer bir kimseyi bilmek istersen kendisine sorma, yakınlarına bak. Eğer onun yakınları şerli ise araştırmaya lüzûm yoktur. Hemen ondan kaç. Eğer yakınları hayırlı ise ona yaklaş. Meselâ bir âlim etrafında toplanan talebelere ve bir şeyh etrafında toplanan dervişlere bakmalı, eğer bunların işlerinde İslâmiyete zıt hâller görülürse onların reisleri de gerek âlim, gerek şeyh, hiç şüphe yoktur ki, dünyâ ehlidir. Eğer halleri İslâmiyete tam uyuyorsa âhiret ehlidir.

NURLU VE NURSUZ KALB
Herkes neyi severse onun zikrini çok eder. Allahı seven Allahı, Resûlullahı sallallahü aleyhi ve sellem seven Onu, evliyâyı seven evliyâyı çok zikreder, anar. Yâni hiç hatırından çıkarmaz. Nitekim çocuklarını, hanımını, tarlasını, bağını, bahçesini, parasını sevenin bunları hiç gönlünden çıkarmadığı gibi. Herkes kalbini yoklarsa kimi çok sevdiğini anlar. Herkes sevdiği ne emrettiyse onu cânı gibi yerine getirir. Bâzısını yapar, bâzısını yapmazsa sevgisi az, hiç tutmazsa sevmediği anlaşılır.
Bir kimse cümle evliyâya hüsn-i zan etse de içlerinden birine etmese Allah katında hiçbirine hüsn-i zan etmemiş olur...
Seyyid Dâvûd el-Hüseynî hazretleri, vefatına yakın buyurdu ki:
Senin, az amel, nûrlu ve parlak bir kalb ile Allahü teâlânın huzûruna çıkman; çok amel, fakat nûrsuz bir kalb ile çıkmandan daha hayırlıdır.
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri