Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
Şeytanın taktikleri!..</label>
Ebû Bekr Sekkâf hazretleri, Yemenin Hadramût bölgesinde yaşamış büyük velîlerdendir. Doğum târihi bilinmemektedir. 1427 (H.831) senesinde Terîmde vefât etti. Çok kerametleri görülmüştür... BAŞ OLMA SEVDASI!..Bu mübarek zatın, kıymetli nasihatleri vardır. Buyurdu ki:
İhlâs sâhibi mi olmak istiyorsun, önce baş olma sevgisini kalbinden at. Sonra kendini kimseden üstün görme.
Seni Allaha yaklaştıran şey, ihtiyacını Ondan istemendir. Halka sevdiren şey de onlardan bir şey istememendir.
Sabahleyin insanlara bakar; kimin helâl, kimin haram yediğini bilirim: Kim kalkar kalkmaz, boş lâf ve sövüp saymakla dilini açarsa, o haram yemiştir. Kim ki, dilini Allahü teâlânın zikri ve Kelime-i tevhidle açar ve istiğfârla meşgûl ederse, o kişinin helâl yediğini bilirim.
Allahü teâlâ bir kulundan şunları ister. Kalbin; Allahü teâlânın evine hürmet, yarattıklarına şefkat etmesi. Lisanın; Kelime-i tevhidi söyleyip, yaratıklara yumuşaklıkla muâmele etmesi. Bedenin; ibâdet ve tâatte bulunup, müminlere yardım etmesi. Huyun; Allahü teâlânın hükmüne sabır gösterip, yarattıklarına karşı halîm-selîm olması.
Dâimâ seninle olması gereken beş şey vardır. Bunlar, Allah, nefis, şeytan, dünyâ ve halktır. Eğer bunlara karşı şu beş şeyi tatbikte muvaffak olursan saâdete erersin. Allahü teâlânın emirlerine itâat edip, yaptığı her şeyi beğenip râzı olmak, nefse muhalif olup, şeytana düşman olmak, dünyâdan sakınmak, halka karşı da şefkatle muâmele etmek lâzımdır.

FÜTÜVVET SAHİBİ ZATLAR...
Eskiden fütüvvet sâhipleri (başkasını kendine tercih edenler) arkadaşlarını över, kendilerinden bahsetmezlerdi. Hattâ kendilerini kötülerlerdi. Rahatlığı dostları için, zahmeti kendilerine seçerlerdi. Şimdiyse herkes kendini övüp, dostlarını kötülüyor. Zahmeti arkadaşlarına, rahatı kendilerine alıyorlar.
Büyüklerden birinden duydum; Şeytanın bir mümini yoldan çıkarma taktiği şudur: O, bir mümine ilk önce; Kâfir ol! diye vesvese verecek kadar budala değildir. İlk önce onu mubahlara karşı hırslandırır. Mümin kimse, nefsinin helâl isteklerine esir düşünce de, işini daha da kolaylaştırmak için günah işlemeye teşvik eder ve sonunda Kâfir ol! teklifini vesvese yoluyla yapar.
Ebû Bekr Sekkâf hazretleri, vefatına yakın buyurdu ki: Günahlara baktık, îmânın gitmesine sebeb olan en kötü günahın, Allahü teâlânın kullarına zulmetmek olduğunu gördük.
 
Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
Kötüleri terk et, sâlihleri sev!</label>
Abdülalâ Kureşî, büyük velîlerden ve hadîs âlimlerindendir. 804 (H.189) senesinde vefât etti. İlmiyle âmil bir zat olup öğrendiklerini her zaman tatbik ederdi. Kime bir ilim verilir de bu ilim ona Allah korkusundan ağlama huyunu kazandırmazsa, o bu ilmin faydasını göremez buyururdu. BİDAT YOLUNA SAPMAYINIZ!Abdülalâ Kureşî hazretleri, Cehennemden çok korkardı. Gözyaşları içinde secdeye kapanır ve şöyle duâ ederdi:
Yâ Rabbi! Düşmanlarının nefretini artırdığın gibi senin için olan huşûmuzu, korkumuzu artır. Sana secde eden yüzümüzü Cehennemde ateş ile örtme.
Abdülalâ hazretleri, sohbetlerinde buyurdu ki:
Büyük âlimlere tâbi olunuz; bidat yoluna, dinde olmayıp, sonradan çıkarılan şeylere sapmayınız. İtâat ediniz, muhâlefet etmeyiniz. Sabrediniz, sızlanmayınız. Sâbit kalınız, ayrılıp dağılmayınız. Bekleyiniz, ümit kesmeyiniz. Özünüzü günahtan temizleyiniz, kirletmeyiniz. Hele Rabbinizin kapısından hiç ayrılmayınız.
Mümin, insanlara karşı yüzünden sevinçli olduğunu gösterir. Fakat kendi mahzûndur. Peygamber efendimiz; (Müminin sevinci yüzündedir. Halbuki kalbi mahzûndur) buyurmaktadır. Müminin tefekkürü, düşünmesi, ağlaması çok, gülmesi azdır. Tebessümü ile kalbindeki hüznü gizler. Dışarıda geçimini temin etmekle uğraşıyor görünür, kalbi Rabbini anmakla meşgûldür. Çoluk çocuğu ile uğraşıyor görünür, kalbi Rabbi iledir.

YAKININ BİLE OLSA!..
Müminin, en önce farzları yapması lâzımdır. Farzları bitirdikten sonra, vâcib ve sünnetleri yapar. Ondan sonra, nâfilelerle meşgûl olur. Farz borcu varken sünnet ile meşgûl olmak, ahmaklıktır. Farz borcu olanın, sünnetleri kabûl olmaz... Mümin, bir tüccara benzer. Farzlar onun sermâyesi, nâfileler de kazancıdır. Sermâye kurtarılmadıkça, kazancı olamaz buyurdu.
Kötü arkadaşları terk et. Onlara sevgi duyma, sâlihleri sev. Yakının bile olsa, kötü arkadaştan uzak dur. Uzak bile olsa, iyi arkadaşlarla berâber ol. Kimi seversen, seninle onun arasında bir yakınlık hâsıl olur. Bu bakımdan, sevgi beslediğin kimsenin kim olduğuna iyi bak.
Abdülalâ Kureşî hazretleri vefatına yakın günlerde buyurdu ki:
Hiçbir fert yoktur ki, ölüm meleği günde iki defâ kapısını çalmasın!
 
Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
Sigetvar gazisi Ali Dede</label>
Ali Dede, Halvetiyye büyüklerindendir. Bosnanın Mostar kasabasında doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 1598 (H.1007) yılında Macaristanda Sigetvar Kalesi yakınlarında vefât etti... DÖRT ŞEY İBADETTENDİRBosnalı Bâlî Efendinin halîfesi Nûreddînzâdeye bağlanan Ali Dede hazretleri, uzun sene onun hizmetinde bulundu. 1566da Sigetvar Seferine katıldı. Bu, Kânûnî Sultan Süleymânın son seferi oldu. Pâdişâh çok hasta idi ve kalenin günler süren kuşatmasına rağmen düşürülememesine çok üzülüyordu. Ertesi gün Ali Dedenin, askeri duâlarla teşyî edip cesâretlendirmesi ile kale zabtedildi. Bu sırada Kânûnî de zaferi göremeden vefât etmişti...
Bosnevî hazretleri, Sigetvar Kalesine yerleşti ve talebe yetiştirmeye başladı... Sohbet ve derslerinde, Ali Dede Bosnevî hazretlerine, tâat ve ibâdet hakkında sordular. Buyurdu ki:
Dört şey ibâdettendir. Abdestsiz yürümemek, bir adım dahi atmamak. Çok secde etmek. Mescidlere bağlı olmak ve çok Kurân-ı kerîm okumak.
Bir talebesi gözünün iyi görmediğinden bahsedince buyurdu ki:
Evlâdım dört şey göze kuvvet verir. Kıbleye doğru oturmak. Uyurken gözlere sürme çekmek. Yeşilliğe bakmak. Elbiseyi temizlemek.
Ali Dede Bosnevî hazretleri, vefat etmeden kısa bir zaman önce Terbiyeül-Merâtib vel-Usûl isimli eserini yazdı. Vefat edeceği zaman bu son eserini yazmaktan murâdını şu sözlerle ifâde etmektedir:

NİCE ŞEYLERE KAVUŞTUM
Ey Kardeşim! Bu eseri yazmaktan maksadım sana mürşid, yol gösterici, rehber olmak ve nasîhat etmek değil, burada zikrettiğim büyüklerin rûhâniyetlerinden istifâde edebilmek içindir. Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerine; Din büyüklerinin kitaplarını okumanın faydası nedir? diye sordular. Buyurdu ki: Din büyükleri, evliyâlar, Allahü teâlânın askerleridir. Onların rûhânî sözleri de böyledir ve bu sözlerde garîb sırlar, acâib tavırlar, hâller vardır. Bunları ehlinden başkası bilmez. Allahü teâlâ, onlar sebebiyle kalpteki değişmeyi ve şüphe hâllerini giderir. Nitekim Kurân-ı kerîmde Allahü teâlâ meâlen; Peygamberlerin haberlerinden onunla kalbini (tatmin ve) tesbit edeceğimiz her çeşidini sana kıssa olarak anlatıyoruz. Bunda (bu sûre ile) da sana hak ve müminlere bir öğüt vardır. (Hûd sûresi: 20) buyurdu. O büyüklerin, evliyânın hallerini, sözlerini dinlemekle insan çok şeyler kazanır. Bu fakîr, hâlis bir kalb ile onların kitaplarını mütâlaa ederek nice şeylere kavuştum.


Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için Giriş yap veya üye ol.
 
Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
Rehber, tabîbe benzer!</label>
Âşık Efendi, Edirnede yaşamış büyük velîlerdendir. Büyük velî İbrâhim Gülşenî hazretlerinin halîfesidir. Aslen Edirne yakınlarındaki Âhûr köyünde doğdu. Hasan Sezâi dergâhında talebe yetiştirirken, 1567 (H.975) senesinde vefât etti. Zâviyenin yakınına defnedildi...YOLUMUZ, KURTULUŞ YOLUDUR
Âşık Efendi, talebelerine yaptığı nasihatlerde buyurdu ki:
Bir kimse nefsine muhâlefet etmeye muvaffak olursa, ameli az da olsa, nefsinin isteklerine boyun eğmemeye muvaffak olduğu için şükretmesi lâzımdır. Ebdâllerin makâmını isteyen kimsenin, hâlini değiştirmesi, yâni nefsine muhâlefet etmesi lâzımdır.
Bizim yolumuz, Allahü teâlânın gösterdiği kurtuluş yoludur. Çünkü bu yol, sünnete uymak ve Eshâb-ı kirâma tâbi olmaktır. İşte bu sebeple, bizim yolumuzda az zamanda çok kazanç elde edilir. Fakat sünnete uymak ve riâyet etmek, sabır ve tahammül ister. Biz, bizim yolumuza girenleri, istersek kolayca çekme ile, dilersek bir başka usûlle terbiye ederiz. Çünkü rehber olan âlim, bir tabîbe benzer. Hastanın hastalığını, derdini tesbit eder ve ona göre ilâç verir. Bizim yolumuzda yalnız kalmak değil, sohbet esastır. Sohbetin de şartları vardır. İki kişi sohbet etmek isterse, birbirinden emin olmaları gerekir. Böyle olmazsa, sohbetten fayda hâsıl olmaz. Bizim sohbetimize girenlerin kalblerinde, muhabbet tohumu vardır. Kısaca bu yola, Ehl-i sünnet ve cemâat yolu denir. Bizim sohbetimize dâhil olanların kalbine muhabbet tohumu atılmıştır. Fakat Allahü teâlâdan başka her şeyden alâkasını kesmemiş olabilir. Bu durumda sohbetimize katılan kimsenin kalbinde, Allahü teâlânın sevgisinden başka neye bağlılık varsa, onu kalbinden temizleriz. Kalbinde bize karşı meyli ve muhabbeti olanlara muhabbet tohumu ekip, gece gündüz onu terbiye etmemiz bizim vazîfemizdir. Muhabbet için uzakta olmak fark etmez.

İBÂDETTEN TAT ALMAK...
Nefsinizi dâimâ töhmet altında tutunuz ve ona uymayınız. Her kim bunda muvaffak olursa, Allahü teâlâ ona bu işinin mükâfâtını, karşılığını verir, sâlih amel işlemeye muvaffak olur, buna tahammül ve güç bulur. Yaptığı her işi Allahü teâlânın rızâsı için yapmaya başlar. Bütün işlerde niyeti düzeltmek çok mühimdir.
Âşık Efendi, vefatına yakın günlerde buyurdu ki:
Mârifetten mahrum kalan kimse, ibâdetinin tadını bulamaz.
 
Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
Devlet adamları ve âlimler...</label>

Ebû Bekr Verrâk hazretleri, Maveraünnehirde yaşamış olan evliyânın meşhurlarındandır. 893 (H.280) senesinden önce vefât ettiği tahmin edilmektedir. Aslen Tirmizli olup, Belh şehrine yerleşmiştir. Zamânının büyük âlimlerinden ve evliyânın meşhurlarından olan Ahmed bin Hadreveyh ve Muhammed bin Ali Hâkim Tirmizînin derslerinde ve sohbetlerinde bulunup kemâle ermiştir... MÜEDDİB-ÜL-EVLİYÂ!..Bu mübarek zat, velî yetiştiren mânâsına Müeddib-ül-Evliyâ lakabıyla anılmıştır... Talebelerinden Hâşim-i Sugdî nakleder: Ebû Bekr Verrâk hazretleri buyurdu ki:
Çok uyumak, çok yemek, çok konuşmak gönlü katılaştırır.
Çok sözden murâdım hayır ve şerden bahsederken sarf edilen sözlerdir. Hiçbir işe yaramayan kelimeler ise, değil katılaştırmak, kalbi öldürür bile.
Dünyâ peşinde koşanların yanında, ilim ve mârifetten bahseden kimse ârif değildir.
İnsanlarda üç sınıf önemlidir: Devlet adamları, âlimler ve zâhidler. Devlet adamları bozulunca, halkın huzûru bozulur. Âlimler bozulunca, halkın dîni zayıflar. Varını yoğunu Allah yolunda harcayan zâhidler bozulunca da, ahlâk fesâda uğrar. Devlet adamlarının kötülüğü zulüm ile, âlimlerin bozukluğu hırs ve tamah ile, dünyâya düşkün olmayanların, zâhidlerin bozulması da riyâ ve gösteriş ile olur.

İNSAN KILIĞINDAKİ ŞEYTAN!..
Kötü istekler, insana hâkim olunca kalp kararır. Netîcesinde göğüs, kalp daralır, huy kötüleşir, sevilmez olur. Zulmetmeye başlar. Bu artık insan değildir. İnsan kılığında bir şeytandır.
Uzuvlarını nefsinin istekleriyle tatmin ederek memnun eden, kalbine pişmanlık ağacı dikmiş demektir.
İyiliği görüp, kıymetini takdir ederek ona karşı saygılı olmak, nîmetin şükrüdür.
Allahü teâlâ ile kendi aranda doğruluğu, halkla kendi aranda da yumuşaklığı sağla.
Fıkıh öğrenmeyip tasavvufla uğraşan dinden çıkar, zındık olur. Fıkıh öğrenip tasavvuftan haberi olmayan, bidat sâhibi yâni sapık olur. Her ikisini edinen hakîkate varır.
Avâmın (sıradan halk) kalbleri saf, dilleri temiz olmalı ve bunlar nâmusunu korumalıdır. Bu huylardan nasipsiz olanların işi gücü kötülük olur. Onlar şeytana iş bırakmazlar.
Belânın gelişi çeşitlidir, bunlardan biri ihtilâftır. İhtilâf, düşmanlığa sebeb olur. Düşmanlık da, ortalığı belâ ve âfetlere boğar.
Vefatına yakın buyurdu ki: Nefsine âşık olan, kibirli, kıskanç, aşağı ve hakîr olur.
 
Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
Şeytan niçin feryâd etti?</label>
Atâ bin Meysere el-Horasânî, Tâbiîn devrinin tanınmış, hadîs ve tefsîr âlimlerindendir. 670 (H.50) senesinde doğup, 752 (H.135) târihinde Erihada vefât etti... NEDİR BU HÂLİN?Atâ bin Meysere el-Horasânî, şeytanın hîlelerine aldanmamak, bu hususta çok dikkatli olmak gerektiğini şöyle anlatmıştır:
Kim bir fenâlık yapar veya nefsine zulmeder de Allahtan mağfiret dilerse, Allahı çok bağışlayıcı, çok merhametli bulur meâlindeki Nisâ sûresinin yüz onuncu âyet-i kerîmesi nâzil olunca, şeytan korkunç bir sesle feryâd etti. Sesi öyle yüksek çıktı ki, yeryüzündeki bütün askerleri işitip, yanına geldiler ve; Nedir bu hâlin? Bu şiddetli feryâdın sebebi nedir? diye sordular. O da; Benim hîlelerim ile bu ümmete işlettiğim günahların af ve mağfireti hakkında Muhammede bir âyet nâzil oldu dedi. Askerleri bunun hangi âyet olduğunu sorunca, Nisâ sûresi yüz onuncu âyetini onlara okudu. Sonra şöyle dedi:
Bu âyette Allahü teâlâ istiğfâr edenlere af ve mağfiretini vadetti. Allahü teâlâ vâdinden dönmez. Şimdi düşünün. Acabâ buna bir hîle yolu bulabilir misiniz? Onlar; Hayır, biz böyle bir hîle yolu bilmiyoruz dediler. Bunun üzerine şeytan onlara; Hele siz gidip biraz düşünün. Belki bir hîle yolu bulabilirsiniz. Bu arada ben de düşüneyim dedi...
Şeytanın askerleri oradan ayrıldıktan bir süre sonra, şeytan yine bir nâra attı. Bütün askerleri tekrar toplanıp geldi. Şeytan onlara; Bir yol bulabildiniz mi? diye sorunca, onlar; Hayır! cevâbını verdiler. Şeytan; Ben bir hîle yolu buldum dedi. Avânesi bunun ne olduğunu sorunca şöyle dedi:

ONLARA BİDAT İŞLETELİM!..
O büyük Peygamber âhirete intikâl ettikten sonra, ümmetine güzel amel sûretinde çeşitli bidatler işletelim. Bunları ne Peygamberler, ne halîfeleri ne de eshâbı yapmış olsun. Böyle amelleri onlara güzel göstermek sûretiyle, onlar o bidatleri sünnet sanıp ısrârla üzerine düşüp yaparlar. O yaptıkları amelden de tövbe ve istigfâr etmezler. Bu işledikleri bidatlerle onların Cehenneme girmelerini sağlar, murâdınıza erersiniz dedi.
Allahü teâlâ cümlemizi şeytanın şerrinden muhâfaza eylesin. Âmin!..
Atâ bin Meysere el-Horasânî, vefat etmesine yakın buyurdu ki:
Kişi, hesâbının mükemmel bir şekilde olabilmesi için, tanıdıklarının yanında hesâba çekilir.
 
Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
En güvendiğim amel!..</label>
Mevlânâ Behâeddîn Kışlakî, Buhârâda yetişen hadîs âlimlerinden ve evliyânın büyüklerindendir. Buhârâ yakınlarında bulunan Kışlak köyünde doğdu. Buraya nisbetle Kışlakî denilmiştir. Doğum ve vefât târihleri tespit edilemeyen Kışlakî, sekizinci asırda yaşadı. Dokuzuncu asrın başlarında vefât ettiği biliniyor. YÜKSEKTE UÇACAK BİR KUŞSUN!Behâeddîn-i Buhârî hazretleri, tasavvuf yolunun daha başında iken, Mevlânâ Behâeddîn Kışlakîyi gördü. Bundan sonra onun sohbet ve hizmetine can atar oldu. Kışlakî hazretleri, Şâh-ı Nakşibend Behâeddîn-i Buhârîyi daha ilk gördüğünde; Sen öyle yükseklerde uçacak bir kuşsun buyurdu. Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri talebelerine Behâeddîn Kışlakî hazretlerinin hâllerinden bahsederdi.
Behâeddîn Kışlakî hazretleri buyurdu ki: Bedenin selâmeti, sıhhati, az yemek; rûhun selâmeti, sıhhati, günâhları terk etmekte; dînin selâmeti, sıhhati ise Peygamber efendimize salât (hayır duâlar) getirmektir.
Bir kalpte Allahü teâlâya olan aşk ateşi yok ise, o kalp ölü bir leş eti gibidir. Ama aşk ateşi varsa, o kalp, zât-ı ilahînin ve nîmetlerinin aynası hâline gelir.
Tasavvuf nedir? diye sorulunca, buyurdu ki: Tasavvuf üç anlama gelir. İlki mârifet nûruna ârif olmak ve verâ hâlini kaybetmemektir. İkincisi, dış görünüşünü bâtıl olan şeylerden alıkoymaktır. Sonuncusu ise kerâmetlerini gizlemektir.
İnsanlardan biri, Allahü teâlâya tevekkül ettim, diyor. Halbuki Allahü teâlâya karşı yalan söylüyor. Gerçekten Allahü teâlâya tevekkül etseydi, Onun, hakkındaki muâmelesine de râzı olurdu.
Hüzün pâdişâhtır. Bir yere yerleşince oraya başka bir şeyin yerleşmesine râzı olmaz.

SUSMAK, SABIRDANDIR!..
Sabır susmaktır. Susmak sabırdandır. Konuşan, susandan daha fazla verâ sâhibi olamaz. Şu var ki, âlim kişi bir yerde konuşur bir yerde susar.
Emri mârûf ve nehy-i anil-münker yapmak, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirmek için, eziyetlere sabretmek gerekir.
Övülmekten hoşlanmak kadar ahmaklık düşünülemez.
Dünyâ ve âhirette elem ve kederlerden kurtulmak isteyenler, kötü ahlâk sâhipleriyle görüşmemelidir.
Kim Allahü teâlâya yaklaşırsa, insanlardan uzak kalır.
İnsanların sırlarını ortaya çıkaracak sorular sorma.
Nefsim için en güvendiğim amelim, Peygamber efendimizin Eshâbına sevgi ve hürmetimdir.
Mevlânâ Behâeddîn Kışlakî vefat etmeden evvel buyurdu ki:
Âdemoğlunu dünyâda tâkib eden musîbetlerin başında, sevdiklerinden ayrılması gelir.
 
Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
Âhiret kazancının sermayesi...</label>
Câfer bin Ahmed es-Serrâc, Bağdât velîlerinden olup, on birinci yüzyılda yetişen hadîs, fıkıh âlimidir. 1026 (H.417) senesinde Bağdatta doğdu, 1106 (H.500) senesinde Bağdâtta vefât etti. Kabri, Bâb-ı Ebrûz denilen yerdedir. NURDAN KÜRSÜLER ÜSTÜNDE...Bu mübarek zat, bir sohbetinde buyurdu ki:
İnsanlar, velîlerin büyüklüğünü anlamıyorlar. Onlara câhil diyorlar. Allahü teâlâ mazlûm olan o büyüklerin yardımcısıdır. Onlar akıl sâhibi, ileriyi gören kimselerdir. Naîm cennetlerini bu büyük zâtlar dolduracaklardır. Orada nûrdan kürsüler üzerine oturacaklar, kendilerine sayısız nîmetler verilecektir. Cennette Feyyân adında bir nehir vardır. Orada âlimler ve velîler, Muhammed aleyhisselâmın etrâfında toplanacaklardır. İslâm âlimleri ve velîler, Muhammed aleyhisselâmın vârisleridir.
Zünnûn-i Mısrî hazretlerinin hallerini ve sözlerini anlatırken de şöyle buyurdu:
Zünnûn-i Mısrî bir gün erken bir vakitte Abdullah bin Mâlikin kabrine gitti. Kabristanda yüzü örtülü bir kişi gördü. Biraz sonra o şahsın Sadûn olduğunu fark etti. Ona; Ey Sadûn, gel birlikte şu bedenlerimiz için ağlayalım dedi. Sadûn, Zünnûn-i Mısrîye; Allahü teâlânın huzûruna nasıl ve ne yüzle gideceğimize ağlamak, bedenlerimiz için ağlamaktan daha lâyıktır. Keşke bu bedenler kabirde kendi hâline çürümeye bırakılsaydı da, hesap vermek için diriltilmeseydi. Eğer sen Cehenneme girersen, başkasının Cennete girmesi sana fayda vermeyecektir. Eğer Cennete girersen, başkasının Cehenneme girmesi de sana bir zarar temin etmeyecektir. Ey Zünnûn! Kıyâmet günü amel defterleri açıldığı zaman, Ona nasıl cevap vereceğiz! O bunu söylerken; Yardım et yâ Rabbî diye bağırdı. Bu sözleri işiten Zünnûn-i Mısrî bayılıp yere düştü. Ayıldığı zaman Sadûnun elbisesinin kolu ile kendi yüzünü sildiğini fark etti.

ONLARA YAZIKLAR OLSUN!..
Zünnûn-i Mısrî, Allahü teâlânın sevgisiyle dolu olanları şöyle anlattı:
Onlara, Allahü teâlânın sevgisi içirilmiştir. Kalplerindeki nefsin arzu ve istekleri, günahların kötü âkıbetlerinin korkusu ile ölmüştür. Âhiretteki çeşit çeşit, bitmez tükenmez nîmetleri kaybetme korkusu, onlara bu dünyânın geçici zevk ve lezzetlerini unutturmuştur. Onlar kalplerini, her türlü riyâ, gösteriş, hased, kin gibi mânevî kirlerden temizlemişlerdir. Onların kalbleri, Allahü teâlânın rızâsına kavuşma gayretindedir.
Câfer bin Ahmed es-Serrâc, vefatına yakın günlerde talebelerine buyurdu ki:
Evliyaya muhabbet, dünya ve ahiret kazancının sermayesidir. Bu sermayeden mahrum kalana yazıklar olsun!
 
Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
>Evliyâ, lamba gibidir!..</label>
Dâvûd-i Halvetî hazretleri, Osmanlılar zamânında Mudurnuda yetişen evliyâdandır. 1507 (H. 913) senesinde Mudurnuda vefât etti. Tasavvufta yüksek mârifetlere kavuştu. Sohbetlerinde şöyle nasîhat ederdi:BİR MÜRŞÎDİ TANIMAK...
Dünyâya gelip, kâmil bir mürşidin (yol göstericinin) mânevî terbiyesi ile yetişmeden ölen bir kimse, kirli, pis olarak ölür. İsterse, insanların ve cinlerin sayısı kadar ibâdet yapmış olsun.
Evliyâ, bütün gizliliğine ve tanınmamasına rağmen bir lamba gibidir. Etrâfını aydınlatır. İnsanlar, kendilerine gelen birçok faydalı şeyin onun sebebi ve hürmetine geldiğini anlayamazlar. Bunun böyle olduğunu, çoğu zaman velînin kendisi bile bilmez.
Âlimler ve velîler, dünyâ hayâtında hakîkî hâlleri ile zuhûr eyleyip meydana çıkmazlar. Ancak ilmî hüviyeti ile zuhûr eyler. Ama Allahü teâlâ, âhirette onları hakîkî hâllerinde gösterecektir.
Kendisinden ilim ve edeb öğrendiğin üstâda hizmet, babaya hizmetten önce gelir. Çünkü baba, senin, bu birkaç günlük keder ve sıkıntı âlemine gelmene vesîle oldu. O kıymetli üstâd ise, seni safâ âlemine, yüce âleme yükseltmekte, ebedî saâdetine vesîle olmaktadır.
Allahü teâlânın, kullarına ihsân ettiği nîmetlerin en büyüklerinden birisi, aralarında irfân sâhibi velî bir zâtı bulundurmasıdır. İsterse insanlar onu tanımasınlar ve bilmesinler.
Âriflerden bir zâtın yanında ve sohbetinde bir an bulunmanın faydası, babanın terbiyesinden, öğretmenin zâhirî meseleleri öğretmesinden çok daha fazladır. Onun bir anlık terbiyesi, öbürlerinin yirmi yıllık terbiyesinden daha fazla ve daha tesirlidir. Çünkü onlar dış görünüşü terbiye etmeye uğraşırlar. Ârif zât ise, insanın bâtınını, rûh yapısını terbiye eder, yetiştirir.

ÂHİRETİ UNUTMUŞ GİBİSİN!
Ey Âdemoğlu! Kendi kendine ne kadar insafsız davranıyorsun. Hayâtın boyunca, her gün dünyâ ile meşgûl olursun, onun geçici ve aldatıcı güzellikleri ile oyalanırsın. Fakat her gün bâkî olan, hakîkî saâdet ve sonsuz nîmetler yeri olan Cennete dâvet olunursun. Cennete hiç îtibâr etmezsin. Dünyâyı bir tarafa itip, âhirete yönelmedin. Hiç olmazsa ikisini aynı seviyede tutup ona göre hareket etseydin. Sen ise âhireti sanki unutmuş gibisin.
Dâvûd-i Halvetî hazretleri vefat etmeden kısa bir zaman önce buyurdu ki:
Öyle bir kimse ile arkadaş ol ki, onda maddeye temâyül edecek onu sevecek bir kalb bulunmasın.
 
Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
Dervişin vatanı yoktur!</label>
Ebû Hamza hazretleri, Horasan bölgesi velîlerindendir. Nişâburun Mülkâbâd mahallesindendir. Doğum târihi bilinmemektedir. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleriyle aynı asırda yaşamıştır. Ebû Türâb-ı Nahşebî ve Ebû Saîd-i Harrâz ile yolculuk edip sohbet etmiştir. Zamânındaki âlimlerin ve evliyânın ileri gelenlerinden idi... BANA NASÎHAT ET!..Ahmed bin Hanbel hazretleri Ebû Hamza Horasânîye hürmet duyar, tasavvufla ilgili meselelerde ona sormadan cevap vermezdi.
Bu mübarek zat pek çok defâ hacca gitmiştir. Hac yolculukları ve hac ibâdeti esnâsında pek çok âlim ve evliyâyla görüşüp sohbette bulundu. 902 (H.290) senesinde Nişaburda vefât etti. Ebû Hafs-ı Haddâdın kabri civârına defnedildi...
Bir kimse Ebû Hamza Horasânî hazretlerine gelerek; Bana nasîhat et dedi. Ona; Önündeki sefer için azık hazırla buyurdu. Garip kimdir? diye sorulunca; Ülfetten sıkılandır. Yâni dost ve akrabâsından sıkılan ve onlara yabancılaşan kimsedir. Bir kimse her nevî ülfetten sıkılırsa o garîb olur. Zîrâ dervişin dünyâda vatanı yoktur. Vatan olmayan yerde ülfet sıkıntıdır. Dervişin ülfeti, yaratılmışlardan ve Allahü teâlâdan başkasından kesilince, o her şeyden sıkılır. O işte o zaman garîb olur. Bu yüksek bir derecedir. En iyi bilen Allahü teâlâdır.
Nefsinden sıkılan kimsenin gönlü, yüce Mevlâsına bağlanmakla ünsiyet, yakınlık ve huzur bulur.
Ârif, ikrâm olunan şeyin yok olmasından, eldeki nîmetin gitmesinden ve vâdedilen azâbın başa gelmesinden korkar. Ârif maîşetini günü gününe savar, gıdâsını günlük olarak alır.

MÂRİFET SAHİBİ KİMSE!..
Allahü teâlâ hakkında mârifet sâhibi olan ârif-i billah kimse, maîşetini günü gününe temin eder. Yâni sâdece günlük maîşetini düşünür. Dünyevî maîşetini asgarîye indirerek uhrevî maîşetini âzamiye çıkarır.
Allahü teâlâ bir kimseye şefkatle nazar ederse, hiç şüphe yok ki bu nazar o kimseyi mesûd kişilerin menzillerine ulaştırır. Onun içini ve dışını doğrulukla süsler.
Sofî kimdir? diye soran bir kimseye; Sofî, her çeşit pislikten tasfiye edilen ve kendisinde hiçbir şekilde muhâlefet kiri kalmayan kimsedir buyurdu.
Ebû Hamza hazretleri, vefatına yakın buyurdu ki:
Bir kimse ölümü unutmaz devamlı düşünürse, bâkî, devamlı olan her şey ona sevdirilir ve fânî, geçici olan her şeyden nefret ettirilir.
 
Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
Ölüm peşimde, kabir önümde</label>
Atâ Süleymî hazretleri, Tâbiîn devrinin büyük velîlerindendir. Basrada doğdu. 757 (H.140) senesinden sonra vefât etti. Eshâb-ı kirâmdan Enes bin Mâlik hazretleriyle görüştü. Hasan-ı Basrî, Câfer bin Zeyd ve Abdullah bin Gâlib gibi velîlerinden ilim ve edeb öğrendi... ÖLMEK İSTER MİSİN?Atâ Süleymî hazretleri, bir kimseye;
Ölmek ister misin? diye sordu. O kimse; Hayır efendim. Ben biraz daha yaşayıp iyi amel yapmak, ondan sonra ölmek istiyorum dedi. Hem ölmek istemiyorsun hem de iyi amel yapmıyorsun. O halde senin hâlin dünyâya bağlanmış olmayı gösteriyor buyurdu.
Kıyâmet günü herkesin hesâbı görülür. Cennet ehli Cennete ve Cehennem ehli Cehenneme yerleştirildikten sonra Allahü teâlâ meleklere, Cehennemden iki kişi çıkarıp getirmelerini emreder. Allahü teâlâ meleklerin getirdiği iki kişiye; (Yerleriniz nasıldır?) diye suâl eder. Onlar; Yâ Rabbî! Yerimizden daha zor yer yoktur derler. Allahü teâlâ buyurur ki:
(Bunlar sizin işlediğiniz hatâların bedelidir. Ben aslâ, kimseye zulmetmem. Şimdi siz yerlerinize dönünüz!) Bunun üzerine o iki kişiden birisi koşarak, diğeri de bir adım atıp geri dönerek yürürler. Allahü teâlâ, meleklere bu kimseleri tekrar huzûra getirmesini emreder. Bunlar, tekrar huzûra getirilince, Allahü teâlâ, koşarak gidene, böyle gitmesinin sebebini sorar. O kimse; Yâ Rabbî! Her şeyi daha iyi bilen sensin. Ben dünyâda iken senin emirlerine uymakta gevşek davrandığım için Cehennemi hak ettim. Emrine tekrar muhâlefet etmemek için; (Yerlerinize dönünüz!) emrinden sonra, yerime gitmek için koşmaya başladım der.
Allahü teâlâ, ikinci kimseye de suâl eder ki: (Niçin bir adım atıp, sonra geri dönüp bakardın?) O kimse de; Yâ Rabbî! Sen her şeyi en iyi bilensin. Zannettim ki, Allahü teâlâ Cehennemden çıkardıktan sonra, tekrar göndermez. Onun için her adımda dönüp dönüp bakardım der. Allahü teâlâ buyurur ki:
(Ben kulumun zannettiği gibiyim. Bu iki kulumu da Cennete götürün!) O iki kimse Cennete kavuşur...

FERYÂD EDEREK BAYILDI!..
Beşir bin Mansûr Sülemî anlatır:
Atâ Süleymî bana şöyle dedi: Ey Beşir! Ölüm peşimde, kabir önümde, gideceğim yer mahşer, geçeceğim yol Cehennem üzerindeki Sırât köprüsüdür. Bilemiyorum ki, Rabbim bana ne muâmele yapar? Sonra öyle feryâd etti ki, düşüp bayıldı. Ayılınca; Allahım! Dünyâdaki garipliğime acı. Ölüm ânında bana merhamet eyle. Senin huzûruna çıktığımda rahmetinle muâmele et dedi ve ruhunu teslim etti...
 
Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
Konevî hazretlerinin kabir komşusu</label>
Bosnalı Abdullah Efendi, Osmanlı evliyâsının büyüklerindendir. 1583 (H.992) senesinde Bosnada doğdu. İstanbulda tahsîlini tamamladıktan sonra Bursaya gitti. Oradan Mısıra, sonra da 1636 (H.1046) senesinde hac vazîfesini yapmak için, Hicaza gitti... KONYADA VEFAT ETTİ...Hac dönüşünde, Şamda Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin türbesi yanında inzivâya çekilen Abdullah Efendi, daha sonra Konyaya geldi. 1644 (H.1054) senesinde Konyada vefât edip, çok sevdiği Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin türbesi civârında defnedildi.
Abdullah Efendi, bir sohbeti esnâsında, Peygamber efendimizin peygamberliği bildirilmeden önce İbrâhim aleyhisselâmın dîninde olduğunu şöyle anlattı:
Sevgili Peygamberimiz, peygamberliği bildirilmeden önce, İbrâhim aleyhisselâmın dîninde idi. Nitekim Kurân-ı kerîmde İbrâhim sûresi 40. âyetinde meâlen; Rabbim! Beni gereği üzere namâza devâmlı kıl. Zürriyetimden de böyle kimseler yarat. Ey Rabbimiz duâmı kabûl et buyuruldu. İbn-i Münzîr tefsîrinde, bu âyet-i kerîme hakkında, İbn-i Cerîrden sahih bir senedle, İbrâhim aleyhisselâmın zürriyetinden İslâma uygun olarak, Allahü teâlâya ibâdet eden kimselerin elbette bulunacağını bildiriyor. Kelime-i tevhîdin ve tevhîd îtikâdının, İbrâhim aleyhisselâmın zürriyeti arasında devâm etmesi, Allahü teâlânın onlara lütuf ve ihsânıdır. İslâm dîninin Resûlullah efendimize bildirilinceye kadar devâm edip gelmesi, Resûlullah efendimizin Hazret-i İbrâhime kadar olan Müslüman baba ve dedeleri vâsıtasıyla olmuştur. Çünkü onlar da, İbrâhim aleyhisselâmın Müslüman olan zürriyetindendirler.

TEVHÎD İNANCI ÜZERE İDİLER
İslâmdan ibâret olan Hanîf dîni, Muhammed aleyhisselâmın peygamberliğinin bildirilmesine kadar devâm etmiştir. Hak dînin, İbrâhim aleyhisselâm zamânından, Resûlullah efendimiz zamânına kadar devâm etmesi, bu iki zaman arasında, bir Allaha inanan müminlerin bulunmasıyla olmuştur. Bu sebeple Resûlullah efendimizin ana ve babalarının da Müslüman oldukları sâbit olmaktadır. Resûl-i ekremin babası Abdullah ve annesi Âmine Hâtunun tevhîd inancı üzere bulundukları ve Müslüman oldukları ortaya çıkmaktadır...
***
Bosnalı Abdullah Efendi, vefat ederken, kabir taşına; Hâzâ kabrû garîbillahi fî ardıhî ve semâihî Abdullah el-Bosnâvî er-Rûmî el-Bayrâmî ibâresi yazılmasını istedi. Sonradan kabir taşına bunlar yazıldı.
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri