Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Kim kavuşmak isterse...</label>
Ebû Bekr bin Ebî Sadân, evliyânın meşhurlarındandır. 12. yüzyılda yaşamıştır. Aslen Bağdâtlıdır. Uzun müddet Tarsusta oturmuş, konuşma ve hâlindeki kemâl ve olgunluk sebebiyle Bizans İmparatoruna elçi olarak gönderilmiştir...MÜNÂKAŞA VE MÜNÂZARA...
Ebû Bekr bin Ebî Sadân, kimseyle münâkaşa etmeye izin vermezdi. Herkesi münâkaşadan meneder, ancak nasîhat için bir başkasına söz söylemeye izin verirdi. Buyurdu ki:
Bir kimse, Allahü teâlâdan gâfil olduğu hâlde, münâzara etmek için oturursa, onun için üç ayıp vukû bulur. Birincisi; münâzara ettiği kimseye cidâl ve bağırıp çağırmaktır ki, o kişi bundan menedilmiştir. İkincisi; halka karşı kendini üstün görmek sevgisi ki, o kişi bundan menedilmiştir. Üçüncüsü; münâzara ettiği kimseye gadap, öfke ve kindir ki, o kimse bundan menedilmiştir. Allahü teâlâ bunları haram kılmıştır.
Ruhlar, nurdan yaratıldı ve karanlık heykellere, yâni bedenlerde yerleştirildi. Ruh kuvvetli olursa, akıl ile hemcins olur ve ona Allahü teâlânın nurları yağmaya başlar. Nefsin zulmeti gider. Böylece nefs, akıl ve rûhun nurlarıyla rûhânî bir varlık olur ve nefs, rûh ile berâber aklın emrine, yoluna girer. Ruhlar ise gelmiş oldukları gayb hazînelerine dönerler ve kaderin akışını öğrenirler. Ruh, kaderden cereyân eden şeylere muttalî olup, öğrenince, kazâ ve kaderden gelen her şeye râzı olur. İşte bu, rûhun hâllerinin latîfelerinden birisidir.
Allahü teâlâdan ümid ettiği şeyler üzerine sabreden, Onun fadl ve ihsânından ümid kesmez. Kim bir şeyi kulağı ile dinlerse, o dinlediğini başkalarına anlatır. Kim kalbi ile dinlerse, onu anlar ve kabûl eder. Kim işitip, öğrendiği ile amel ederse, hidâyet bulur ve başkalarının hidâyete kavuşmasına sebep olur.

ÎTİKÂDDAKİ BİDATİN ZULMETİ!..
Ebû Bekr bin Ebî Sadân, Allahü teâlânın rızâsına ve sevgisine kavuşmak için; haramlardan, günahlardan ve bidatlerden mutlaka sakınmak lâzım olduğunu beyân etmiştir. Çünkü amelde ve îtikâddaki bidatin zulmeti, kalbe envâr-ı ilâhînin, Allahü teâlâdan gelen nurların girmesine mâni olur. Buyurmuştur ki: Kim, Allahü teâlâya kavuşmak isterse, bidatten, dalâletten, isyândan ve gafletten uzak dursun.
Dünyâda, Allahü teâlâdan başka her şeyi maksad ve arzu etmekten uzaklaşmış olan Ebû Bekr bin Ebî Sadân, herkese de Allahü teâlâdan başka her şeyden uzaklaşmayı tavsiye ederdi. Vefatından bir müddet önce buyurdu ki: Nefsten gelen arzu ve maksatları bırakmak, Allahü teâlâya kavuşmaya sebeptir.


]
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
>Resûlullah ile müsâfeha!..</label>
Âdem-i Bennûrî, Hindistanın büyük velîlerinden olup, seyyiddir. Aslen Reveh beldesindendir. Büyük annesi Afganistanlıdır. Bir vesîle ile Serhendin kasabası olan Bennûra gelip yerleşmişlerdi. Doğum târihi bilinmemektedir... KABR-İ NEBEVÎYİ ZİYÂRET...İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin yüksek huzur ve sohbetlerinde yetişen Âdem-i Bennûrî, çok faydalara, yüksek hâllere, yüce makâm ve mertebelere kavuştu. İcâzet almakla şereflendikten sonra Bennûra gitti.
Vefat edeceği sene, Peygamber efendimizin ve Beytullahın aşkıyla yanmakta idi. Harameyn-i şerîfeyne, Mekke-i mükerreme ve Medîne-i münevvereye doğru yola çıktı.
Hacdan sonra Medîne-i münevvereye gidince, Kabr-i Nebevîyi ziyâretinde, Peygamber efendimiz onun selâmını aldı ve pek az kimseye nasîb olan müsâfeha etmek şerefine kavuştu. Ziyâretten sonra, memleketine dönmek üzere ayrılmak istediği zaman, Resûlullah efendimizden saâdet müjdesi aldı. Kendisine hitâben; Ey oğlum! Sen benim yanımda kal! buyurdu. Bunun üzerine orada kaldı ve 1644 (H.1054) senesinde; Medîne-i münevverede, çok sevdiği, hiç unutmayıp her an zikrettiği Rabbine, yüksek ceddi olan Resûlullah efendimize ve diğer sevdiklerine kavuştu...
Bu mübarek zat, vefatından evvel yanındaki talebelerine nasihat olarak buyurdu ki:
Allahü teâlânın evliyâsı, yemek, içmek ve uyku ile, başkasının hakkında konuşmakla, birisine vurmakla bu makâma kavuşmadı. Ancak mücahede ve riyâzet çekmekle kavuştu.
İlimden yalnız konuşma ile yetinen ve hakîkati ile sıfatlanmayan helâk olur. İbâdet yaparken, fıkhın gereğini yerine getirmeyen ibâdet yapmış sayılmaz. Fıkıh bilgisi öğrenirken verâ sâhibi olmayan aldanır. Kendisine lazım olan işleri yapansa kurtulur.

HÂRİKALAR DA GÖSTERSE!..
Elinden hârikalar zuhûr eden birini görürseniz, hemen o hâline aldanmayın. Hak teâlânın emirlerini yapıp, yasaklarından kaçınmasını görünceye kadar dikkatli olun.
İyi ahlâk; herkese sevdiği şeye göre muâmele etmektir. Konuşurken, otururken hiç kimseye yabancılık çektirmemektir. Mârifet ehli ile otururken, huzûr içinde bulunmaktır. Gâye bu zâtlardan istifâde ise, bundan başka yolu yoktur.
Kalbin mânevî hastalıklardan muhâfazası için şunlara dikkat etmek lazımdır: 1. Ahlâkı güzel olanlarla oturmak, 2. Kurân-ı kerîm okumaya devâm etmek, 3. Fazla yemek yememek, 4. Gece namazlarına devâm etmek, 5. Seher vaktinde Allahü teâlâya yalvarmak, istiğfâr etmek (Allahü teâlâdan af ve mağfiretini istemek).
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hevâ ağacının dalları!..</label>
Ahmed Şemseddîn Marmaravî, evliyânın büyüklerindendir. Halvetiyye tarîkatında orta kol olarak bilinen Ahmediyye şûbesinin kurucusudur. 1435 (H.839) yılında Akhisarın Göl Marmarası veya Marmaracık adı ile bilinen köyünde doğdu. Babası Îsâ Halîfe, Halvetiyye şeyhlerindendir. Halk arasında Yiğitbaş Velî diye meşhûr olmuştur...İMTİHAN HEYETİNE REİS OLDU
Velî pâdişâh İkinci Bayezîd Han sahte tarîkatlerin ayıklanarak kapatılmasını istiyordu... Böylece halkın yanlış inanışlara kapılıp Ehl-i sünnet îtikâdından uzaklaşmasına mâni olmak üzere harekete geçti. Kurulan bir mecliste şeyhlerin imtihana tâbi tutulmasını istedi. Bu düğümü çözmek için de Ahmed Şemseddîn hazretlerini Manisadan İstanbula dâvet etti. Ahmed Şemseddîn hazretleri derhal bu ulvî görevi kabûl edip İstanbulda Sultan Bâyezîd-i Velî hazretlerinin huzûruna çıktı ve Osmanlı Sultânının da hazır bulunduğu imtihan heyetine reislik etti.
Ahmed Şemseddîn hazretleri sohbetlerinde buyurdu ki:
Malının çokluğu dillere destan olan Kârûn bile, malının hayrını, faydasını göremedi. Nihâyet toprak altında yok olup gitti.
Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kırma. Kalb kırmak, Allahü teâlâyı incitmek demektir.

BİR REHBER YOL GÖSTERİRSE!..
Ahmed Şemseddîn Marmaravî hazretleri vefatına yakın talebelerine; İyi dinleyiniz! dedikten sonra şu nasihatte bulundu:
İnsanın kalbinde bir hevâ ağacı bitmiştir ki yedi dalı vardır. Her dal bir tarafa yönelir. Birincisi göze, ikincisi dile, üçüncüsü kalbe, dördüncüsü nefse, beşincisi ebnâ-i cinse (diğer insanlara), altıncısı dünyâya, yedincisi âhiretedir. Her dalın bir çeşit meyvesi vardır. Göze yönelen dalın meyvesi harama bakmaktır. Dile yöneleninki, başkasının ayıp ve kötülüklerini söylemek, gıybet etmektir. Kalbe yöneleninki, başkalarına kin ve düşmanlık etmektir. Nefse yöneleninki, şüpheli şeyler ile, haram ve mekruhları işlemektir. İnsanlara yöneleninki, onlardan üstün olmak, onları hor ve hakîr tutmak, aşağı görmektir. Dünyâya yöneleninki, uzun emel sâhibi olmak, aş, iş, mal ve makam hırsı ile dolu olmaktır. Âhirete yönelen dal ise, üzüntü ve pişmanlıktır. İnsanda hevânın, arzu ve isteklerin kökü bâkidir, kalıcıdır. Elbette devamlı tâze dallar verir. Ancak Allahü teâlânın emirleri yerine getirilir, yasaklarından sakınılırsa hevâ ağacı kalpten sökülüp atılır. Kötü huyları, ahlâkları gidip, güzel huylar ile süslenir. Bu ise bir rehberin yol göstermesi ile mümkün olur.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Kim cesaretli kim korkak!..</label>
Ali Ömerî hazretleri, Osmanlının son zamanlarında yaşamış velilerdendir. Hazret-i Ömer bin Hattâbın soyundandır. Şamda doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 1904 (H.1322) senesi Lübnan Trablusşamda vefât etti. Kerametleri meşhur olmuştur...CEVDET PAŞANIN MEKTUBU...
Yûsuf Nebhânî hazretleri anlatır:
Lazkiye şehrinde cezâ mahkemesi reisi idim. İstanbuldan, Ahmed Cevdet Paşadan bir mektup geldi ve Şama mahkeme reisi olarak tâyin edildiğimi, birkaç güne kadar imzâdan çıkacağını ve telgrafla tarafıma bildirileceğini yazıyordu. Bunun üzerine Şeyh Ali Ömerî hazretlerine durumu bildirdim. Lazkiyede rahattım. Ali Ömerî hazretleri;
Sen, Şama tâyin edilmeyecek, yerinde kalacaksın. Üzülme! dedi. Daha sonra İstanbuldan bir mektup aldım, tâyinimin durduğunu, bir başkasının tâyininin yapıldığını bildiriyor ve hayırlısının olmasını yazıyordu...
Bu mübarek zat, sohbetlerinde buyurdu ki:
Biri ile arkadaş olduğun zaman bâzı hususları yerine getirmen gerekir. Berâber olduğunuzda, şâyet onun nalınlarının ipi kopar ve o bunları düzeltip bağlayıncaya kadar sen onu beklemezsen, sen arkadaşlık hukukuna riâyet etmemiş olursun. Çünkü sen, bu hâlinle dost olamazsın. Yine, senin arkadaşın bir ihtiyâç için bir yerde oturduğunda, o işini bitirinceye kadar onu beklemezsen, yine hakîkî dost sayılmazsın.
Din kardeşlerinden bir cefâ görürsen, bil ki bu, yaptığın bir hatâdan dolayıdır. Derhal Allahü teâlâya dön ve tövbe et. Ayrıca, bir sevgi görecek olursan, Allahü teâlâya olan tâattan ve Allahü teâlânın beğendiği işleri yapmaktan hâsıl olduğunu bil ve şükret.

DEFNEDİLECEĞİ YERİ GÖSTERDİ!
Eğer, şeytan senin önüne çıkıp; Sen falanca Müslümandan daha üstünsün, derse, dikkatli ol ve o Müslüman kardeşin senden büyükse, şöyle söyle: Bu kardeşim, benden önce Müslüman olup, benden daha çok sâlih amel işlemiştir. Onun için, o benden daha üstündür. Eğer senden küçükse, ben günâhlarda onu geçtim. Bu bakımdan o benden daha hayırlıdır. Eğer sana ikrâmda bulunan ve hürmet gösteren, Müslüman kardeşlerinle karşılaşırsan; Bu, Allahü teâlânın bir ihsânıdır, de. Eğer onlardan cefâ görürsen; Bu, yaptığım bir günâhtan dolayıdır, de.
Ali Ömerî, vefatından bir müddet evvel buyurdu ki: Kötülüklerden sakınan cesâretli, hâin ise korkak olur. Kötülük yapan, kendini yalnız hisseder.
Ali Ömerî hazretleri, vefâtını önceden haber verdi ve defnedileceği yeri gösterdi. Burası evinin yanında bir yer idi. Sonradan kabri üzerine büyük bir kubbe yapıldı. Türbesi, ziyâret mahallidir
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hayâ edilmeyen işte hayır yoktur</label>
Amr bin Mürre, Tebe-i tâbiîn devri âlim ve evliyâsındandır. Kûfede doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. Kûfenin meşhûr hadîs-i şerîf âlimi ve dünyâ malına îtibâr etmeyen zâhidi olarak şöhret buldu. 734 (H.116) senesi Kûfede vefât etti... MÜMİNİN YÜZÜ KARA ÇIKMAZAmr bin Mürre hazretlerine, Allahü teâlâya îmân edip kulluk eden mümin hakkında soruldu. Bunun üzerine; Allahü teâlâ, îmân edip, kulluk yapan bir mümine azâb etmez. Onun emirlerine uyup, yasaklarından sakınan müminin yüzü kara çıkmaz diye cevap verdi.
Dünyâyı sevip onun peşinde ömrünü tüketenler hakkında da; Kim dünyâya yönelip dünyâlık peşinde koşarsa âhiretini yıkar. Kim ahirete faydalı amel yaparsa, dünyâya düşkün olmaktan kurtulur. Böylece fânî geçici olanı verip bâki, kalıcı olanı alır buyurdu.
Bu mübarak zat, insanları şeytanın hîlelerinden sakındırır ve bununla ilgili olarak şeytanın; İnsan kızdığı zaman ben yanına yaklaşırım, sevindiği zaman da kalbine vesvese veririm. Kendini kontrol etmezse, elimden nasıl kurtulur? sözünü hatırlatırdı.
Amr bin Mürre talebelerine ana-baba hakkına çok riâyet etmelerini söyler ve Peygamber efendimizin bu hususta buyurdukları şu hadîs-i şerîfi rivâyet ederlerdi. Birisi Resûlullah efendimizin yanına geldi ve; Ey Allahü teâlânın peygamberi! Ben beş vakit namazı kılıyorum, Ramazân-ı şerîf orucunu tutuyorum. Zekâtımı veriyor ve haccımı yapıyorum. Benim için başka bir şey var mı? diye sordu. Peygamber efendimiz de; (Kim ana ve baba hakkına riâyet ederek bunları yerine getirirse, peygamberlerle ve sıddîklarla berâber olur) buyurdu.

HEPİMİZ ALLAHTAN UTANIRIZ
Amr bin Mürre hazretleri, vefatına yakın bir gün, yanında bulunanlara şu Hadis-i şerifi söyledi: Bir gün Peygamber efendimiz Eshâbına buyurdu ki: (Eshâbım! Allahü teâlâdan tam bir şekilde hayâ ediniz.) Eshâb-ı kirâm dediler ki: Yâ Resûlallah! Bizim hepimiz Allahü teâlâdan utanırız. Peygamber efendimiz buyurdu ki: (Hayâ bu değildir. O kimse ki Allahü teâlâdan tam bir şekilde hayâ eder. Gözünü, kulaklarını ve diğer uzuvlarını haramlardan, bâtınını ve fercini [edeb yerini] haram ve zinâdan korur, ölümü hatırlar, âhireti diler, dünyânın süs ve ziynetlerini terk eder ise, hakîkatte bu kimse Allahü teâlâdan hayâ etmiştir.) Hayâ güzel bir huydur ki dînimizce iyi olduğu bildirilmektedir. Haktan ve insanlardan hayâ etmelidir. Hayâ edilmeyen işte hayır yoktur.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Cehennemin Hembeb vâdisi!</label>

Atâ bin Ebû Rebâh hazretleri, Tâbiînin büyüklerindendir. Fıkıh ve hadîs ilminde büyük âlimdir. 647 (H.27) senesinde Yemende doğdu. 732 (H.114) senesinde Mekkede vefât etti. Mekkede Eshâb-ı kirâmın sohbetleriyle yetişti. Zamânında Mekke-i mükerremenin en büyük hadîs âlimiydi...DEVLET ADAMLARINA DERS...
Atâ hazretleri, pekçok kimseye ve devlet adamlarına ders verirdi. Emevî halîfelerinden Velîd ve Süleymân bin Abdülmelik ondan ders alan talebeler arasındaydı. Bir gün, Velîde; Cehennemde Hembeb adında bir vâdi var. Zâlim hükümdârlar orada yanacaktır buyurmasıyla Halîfe Velîd, bayılıp yere düştü. Devrin âlimlerinden ve daha sonra halîfe olan Ömer bin Abdülazîz; Emiri öldürdün! deyince; Ey Ömer! İş ciddîdir. Zulüm kötü bir şeydir. Şakaya gelmez buyurup, onunla müsâfeha etti. Ömer bin Abdülazîz daha sonra; Elimi öyle kuvvetli sıkmıştı ki, bir sene acısı elimden çıkmadı dedi.
Halîfe Abdülmelikin, hac için Mekkeye geldiğini duyan Atâ bin Ebû Rebâh, ona şu nasîhati yaptı:
Eshâb-ı kirâmın evlâdına iyi muâmele et. Onları incitme. Çünkü sen, onların vâsıtasıyla bu makâma gelebildin. Emrin altında bulunanların durumlarını da gözet. Sınır boylarında düşmana karşı nöbet bekleyen Müslümanlar hakkında da Allahü teâlâdan kork. Çünkü onlar düşmana karşı Müslümanların kalasıdır. İhtiyaçlarını gider. Onları unutma. Sonra Müslümanların işlerini, hâllerini yokla araştır. Çünkü sen bunlardan mesûlsün. Kapında emrin altında bulunanlar hakkında da Allahü teâlâdan kork, onların hâllerinden habersiz olma. Kapıyı kilitleyip, onları kapı dışında bırakma.

ZİKİR MECLİSİ NEDİR?
Atâ bin Ebû Rebâh hazretleri nasîhatini yapıp, bitirdikten sonra, gitmeye hazırlanırken, Halîfe; Ey Ebû Muhammed! Bütün buyurduklarını yapacağım. Fakat hep başkasının ihtiyâcından söz ettin. Sizin hiç ihtiyâcınız yok mu? diye sorunca; Ben, dileklerimi, her şeyin sâhibi ve mâliki olan Allahü teâlâya arz eder, Ondan isterim. Burada size, Müslümanların ihtiyaçlarını dile getirdim buyurdu. Abdülmelik; İşte şeref ve üstünlük budur. Zâten seni yükselten de bu hâlindir dedi.
Atâ bin Ebû Rebâha; Zikir meclisi nedir? diye sorulduğunda, Namaz nasıl kılınır, oruç nasıl tutulur, nikâh nasıl yapılır, alışveriş nasıl olur, abdest ve gusül nasıl alınır, helâl ve harâm gibi meselelerin konuşulduğu meclistir cevâbını verdi.
Atâ hazretlerine vefatına yakın soruldu: Kullara verilen en kıymetli şey nedir? O da; Dîni bilmektir cevâbını verdi.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Can sıkılınca huy kötüleşir!</label>
Ebû Bekr bin Sâlim, Yemenli meşhûr velîlerdendir. 1513 (H.919) senesinde Terîmde doğdu. 1584 (H.992)de Hadramût köylerinden Aynatda vefât etti. Tasavvufta üstün haller sâhibi idi. Zamânında herkes tarafından sevilen ve sohbetine gidilen bir velî idi. Küçük yaşta ilim tahsîline başladı. Ulûm-u âliyye denilen yüksek din bilgilerini öğrendi... UZUVLARIN EDEPSİZLİĞİ!..Bu mübarek zatın da kıymetli nasihatleri vardır. Buyurdu ki:
Edep, konuştuğun zaman dilini korumak, yalnız kaldığın zaman kalbini korumak, dışarıya çıktığın zaman gözünü korumak, yediğin zaman boğazını korumak, uzattığın zaman elini korumak, yürüdüğün zaman ayağını korumak ve bütün işlerinde vaktini korumaktır. Kim âzâlarını korumaz ve vaktini zâyi ederse, onun uzuvları edepsizliğe gider. Kim vaktini değerlendirir, sırrını gözetlerse, Allahü teâlâ onun vakitlerini ve uzuvlarını korur.
Kul, gizli ve açık her zaman Allahü teâlâya itâat eder, hiçbir an Onun emrinden çıkmaz. Kendisine kötülük edene iyilik eder, nefsin arzusuna uymaz, nîmet zamânında şükreder, şiddet zamânında sabreder. Kendinden aşağı olana ikrâm eder. Kendisiyle istişâre edenin sözünü dinler.
Dünyâ rahatlığının peşinden koşmak, dünyâ ve âhirette sıkıntıya sebeb olur. Dünyâyı terk edip Hakka yakın olmak, sevâbın rahatlığını getirir. Nefsinin arzularını terk eden, onların musîbetlerinden de kendisini korumuş olur.

AMELLER, KULLUK ELBİSESİDİR
Ameller, kulluk elbisesidir. Allahü teâlâ mahrûm ettiği kimselerden bu elbiseyi çıkarır. Kendisine yaklaştırmak istediği kimselere şefkat eder, devamlı bu elbise içinde kalmalarını nasîb eder.
Seçilmişlerin kalbleri temiz, ahlâkları güzeldir. Onlar insanların önderleridir. İnsanları hayırlı amellere dâvet eder, sultan ve devlet adamlarına emr-i mârûf nehy-i anilmünker yaparak, yâni Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirerek huzur ve âsâyişi sağlarlar. Seçilmişler bozulduğu zaman yalancılar hâkim olur.
İnsana nefsin hâkim oluşunun temeli, arzulara, isteklere uymaktır. Arzu ve heveslere uyma gâlip gelince kalbi kararır. Kalp kararınca can sıkılır, can sıkılınca huy kötüleşir.
Ebû Bekr bin Sâlim hazretleri vefatına yakın buyurdu ki:
Dünyâ ve âhiretin hayrını, halvette ve kıllette (yalnızlıkta ve azlıkta) buldum. Şerrini ise, halk arasına karışıp halkla berâber olmakta buldum.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hocanın yanında ukalâlık etme!</label>
Abdürrahîm Merzifonî hazretleri, Sultan İkinci Murâd Han devri âlim ve velîlerinden olup, Abdurrahîm-i Rûmî olarak da bilinir. 1385-1390 (H.787-793) yılları arasında Merzifonda doğduğu tahmin edilmektedir. MERZİFONDA MÜDERRİSLİK YAPTIAbdürrahîm Merzifonî Mısırda Şeyh Zeynüddîn-i Hafî ile buluşup ona candan bağlandı. Şeyh Zeynüddînle berâber Horasana hocasının memleketi olan Hafa gitti... Hocası, kavuştuğu mânevî makamlara ve hâllere onu da çıkardıktan sonra icâzet, diploma verdi. Abdürrahîm hazretlerinin Merzifona gelmelerinden sonra İkinci Murâd Han, kendisinden, Çelebi Sultan Mehmed Medresesinde müderrislik yapmasını istedi. 1465 yılında vefâtına kadar pekçok talebe yetiştirdi. Abdürrahîm hazretlerinin mübârek kabirleri Merzifonda Câmi-i Cedîd Mahallesi Eren Sokağındadır.
Bu mübarek zat, vefatından bir müddet evvel talebelerine yaptığı nasihatlerde buyurdu ki:
Kim Allahü teâlânın ibâdeti ile bir saat meşgûl olursa, Allahü teâlâ ona rahmeti ile nazar eder.
İnsanların ahmak sınıfı, kendilerinin medh edilmesinden hoşlananlarıdır.
Tevekkül, bütün işlerinde Allahü teâlâya teslim olmak, başa gelen her şeyi Ondan bilip katlanabilmektir.

İLİM TALEP EDENLER...
İlim isteyen ilk önce nefsini kötü ahlâk ve huylardan temizlemelidir. Çünkü ilim öğrenmek, kalbi îmar etmekle olur. Âzâların vazîfesi olan namaz, nasıl necâsetten temizlenmeden olmuyorsa, kalbin ilim ile tâmiri de, ancak kalbi her türlü kötü sıfat ve vasıflardan, fena huylardan temizledikten sonra olur.
İkinci olarak dünyâ meşgûliyetlerinden alâkayı kesmelidir. Zîrâ dünyâ meşgalesi insanı ilimden alıkoyar. İnsan bir anda iki şeyle meşgûl olamaz.
Üçüncü olarak hocaya karşı kibirli olmamalı ve ona ukalâlık etmemelidir. Bilhassa hastanın tabibe teslim olduğu gibi hocaya teslim olmak lazımdır.
Dördüncü olarak ilmin başında ister bu ister öteki dünyâ için olsun âlimlerin ihtilaflarına kulak asmamalıdır. Çünkü bu zihni zorlar doğru düşünceden uzaklaştırır. Meseleler idrâk edilmez olur.
Beşinci olarak, insanın okumaktan gâyesi kalbini kötü huylardan temizleyip, fazîletlerle süslemek, gelecekte ise Allahü teâlâya yakın olmak ve yakınlık mertebesine kavuşmak olmalıdır. Bilgisiyle; riyaset, servet, makam, düşük adamlarla mücâdele ve akranlarına üstünlük gâyesi göstermemelidir.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hepsi senin için yaratıldı</label>
Ahmed Gazâlî, büyük âlim İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin kardeşidir. Ağabeyisi gibi büyük bir âlim ve velî idi. 1126 (H.520) senesinde Kazvinde vefât etti... EBEDÎ SAADETİ ELDE EDERAhmed Gazâlî hazretleri vefatına yakın günlerde Lâ ilâhe illallah lafzının faziletini şöyle anlattı:
Allahü teâlâ hadîs-i kutsîde; La ilâhe illallah benim kalamdır. Kim benim kalama girerse, azâbımdan emîn olur buyuruyor. Lâ ilâhe illallah, Allahü teâlâyı bildiren yüce bir sözdür. Kim onu kendine kala edinirse ebedî saâdeti ve nîmetleri elde eder. Kim bu mübârek kelimeyi kendisine kala edinmezse, ebedî azâba uğrar. Fakat insanlar Lâ ilâhe illallah kelimesinden uzaklaştılar. Onlarda sadece dilin kelime-i tevhîdi söylemesi kaldı. Böylece insanlar sâdece kalayı söylemiş oldular. Nasıl ki ateşin ismini söylemek insanı yakmadığı, suyun ismi insanı boğmadığı, kılıcın ismi insanı kesmediği gibi, kalanın ismi de insanı düşmandan korumaz. Bunlar gibi Kelime-i tevhîdin sâdece lafzını söyleyip, mânâsından haberdâr olmamak da insanı âhiret azâbından korumaz.
Görülmüyor mu, insanlar Lâ ilâhe illallah diyor, fakat nefsinin arzu ve isteklerine, paraya ve dünyâya tapıyor. Yarın kıyâmet gününde Allahü teâlâ; Ey kulum! Olmayan şeyi niçin söylüyorsun? buyurup, Yalan söyledin deyince ne cevap vereceksin. Halbuki sen, dünyâ malına ve paraya kulluk ediyorsun. Ey insanoğlu! Niçin lezzeti ilâhî yerlerde aramıyorsun? Halbuki bütün her şey Allahü teâlânın elindedir. O, bütün bu mülklerin sâhibidir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder. Âlemde, ancak Onun dilediği ve Onun irâde ettiği şey olur. Onun için, Ondan başkasıyla lezzet alma. Rahmetinden ümit kesme. Çünkü Onun rahmetinden, ancak kâfirler ümit keserler...

SANA İYİ HASLETLERİ GETİRİR
Ey insanoğlu! Allahü teâlâ seni, tevhîdini, birliğini bilmen için yarattı. Âlemdeki her şeyi de, senin için yarattı. Ve bunlar arasındaki hayvanları, bitkileri sana hizmetçi kıldı. Yer senin ikâmet etmeni sağlar. Melekler seni muhâfaza eder. Güneş sana ışık verir. Hepsi senin için yaratılmıştır. Sen, sâdece Allahü teâlâyı bir bilip, Ona kulluk için yaratıldın. Öyleyse bütün mahlûkât, Allahü teâlânın vahdâniyetini ve bir olduğunu kabûl edip, bunu ikrâr için yaratılmıştır.
Ey insanoğlu! Allahü teâlâdan başkasına yöneldiğin, onlara iltifât ettiğin müddetçe de Lâ ilâhe illallah kelimesini söylemeye devâm et. Çünkü o, sendeki iyi olmayan şeyleri yok eder. Sana övülen iyi hasletleri getirir.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
eytanın sürmesi!..</label>
Atâ el-Ezrak, büyük velîlerdendir. Doğum ve vefât târihleri, yerleri ve babasının adı kaynaklarda bildirilmemiştir. Hayâtı hakkında fazla bilgi yoktur. Yedinci asırda Irakta yaşamış ve Atâ es-Sülemî ile görüşmüştür. Kerâmetleri meşhurdur... GERÇEK KARDEŞLİĞİN İCABI
Atâ el-Ezrak buyurdu ki:
Şu üç husus, gerçek kardeşliğin îcâblarındandır: Birincisi, hasta oldukları zaman, birbirini ziyâret etmek. Sıkışıp, daraldıkları zaman birbirine yardımcı olmak. Bir şeyi unuttukları zaman birbirlerine hatırlatmak.
Bir kimse herhangi bir yerde Allahü teâlâya ibâdet ve tâatte bulunursa, o kimse öldüğü zaman o yer onun için ağlar ve kıyâmet gününde, ona kendi üzerinde ibâdet ve tâatte bulunduğuna dâir şâhidlik eder.
Cehennemin yedi kapısı vardır. Bunlardan en pis kokan, ateşi en şiddetli olan, haram olduğunu bildikten sonra zinâ yapanlara âid olandır.
Her insan yolculuğa çıkacağı zaman mutlaka hazırlık yapar. Yolculukta lüzumlu eşyâlarını yanına alır. Sıcağa karşı korunmak için gölgeliğini, yemek içmek için azığını, soğuğa karşı elbiselerini ve yorganını temin eder, öyle yola çıkar. Sefere, hazırlıklarını yaparak çıkan kimseye gıpta edilir. Hazırlıksız yola çıkan pişman olur. Çünkü, yola çıkıp, güneş altında kalınca, gölgelenecek bir şey bulamaz. Güneşin sıcağı altında nice sıkıntılarla karşılaşır. Susadığı zaman, susuzluğunu gidereceği bir su bulamaz. Soğukla karşılaştığında üzerine alacak bir şeyi yoktur. İşte böyle kimsenin, o sıkıntılı halde iken, hazırlıksız yola çıktığına ne kadar çok pişman olacağını siz düşünün. Bu sıkıntı dünyâdadır. Dünyânın sıkıntısı geçicidir. İnsan bir gün sıkıntı ile karşılaşır. Öbür gün, o sıkıntıdan kurtulabilir. Fakat ya âhiretin devamlı olan dayanılmaz acı ve ızdıraplarına yakalanırsak, hâlimiz nice olur?

İNSANLARIN EN AKILLISI
Bu bakımdan insanların en akıllısı, sonsuzluk âlemi, gerçek vatan olan, âhiret için iyi hazırlanandır. Dehşeti tüyler ürperten kıyâmet gününde, Allahü teâlâ kimi Arşının gölgesi altında gölgelendirirse o kimseyi, o gün güneşin sıcaklığı aslâ rahatsız etmez. Oradaki sıkıntılardan kurtulur.
Şeytanın insanların gözüne sürdüğü bir sürmesi vardır. Bu sürme, insanlar, Allahü teâlâyı anacağı zaman gelen uykudur.
Atâ el-Ezrak hazretleri vefatına yakın buyurdu ki: En güvendiğim amel olarak ilim öğretmemi, Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını insanlara anlatmamı görüyorum.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Yumuşaklık kılıcı keskindir!</label>
Cemâleddîn Çelebi, Anadolu velîlerindendir. Babasının ismi Emir Ali Küçüktür. Hayâtı hakkında fazla bilgi bulunmayan Cemâleddîn Çelebi, Sultan Yıldırım Bâyezîd zamânında yaşamıştır. Zamânın âlimlerinden ve tasavvuf büyüklerinden ilim öğrendi. Şeyh Âdilden icâzet, diploma alarak, halîfesi oldu...İLİM, İRFAN VE FAZİLET...
Hocasının vefâtından sonra ders vermeye, insanlara nasihat etmeye başlayan Cemâleddîn Çelebinin meclisleri; ilim, irfan ve fazilet sâhiplerinin toplandığı yer oldu. Hiç kızmazdı. Dostuna, düşmanına aynı muâmelede bulunurdu. Onun bu geniş müsâmahakâr hâlini anlayamayanlar; Bu kadar yumuşaklığın, insanlara karşı bu kadar tahammül ve sabır göstermenin mânâsı nedir? şeklinde sözler söylediklerinde; Hilm, yumuşaklık kılıcı, demir kılıçtan, hattâ yüz zafere sebep olan kılıçtan daha keskindir diye cevap verirdi. Sohbetlerinde Mesnevi okurdu. Bunlardan bazıları:
*Bir akıl başka bir akılla birleşirse, kötü söz ve kötü işe engel olmuş demektir. Nefis başka bir nefisle dost olursa, akıl işe yaramaz hale gelir. Akıl başka akılla birleşti mi yol görünür, nefis başka nefisle birleşti mi yol kapanır.
*Sabır, kurtuluşun anahtarıdır. Sabır, gözün perdesini açar; gönlü yarar açar. Gönül saf hale gelince de toprak ve su haricinde suretler görürsün.
*Mal çöptür. Ama boğazına da bir takıldı mı âb-ı hayatı içmene engel olur.
*İnsanların çoğu; insan yiyicidir. Selam verseler de pek emin olma.
*Kimsesiz olmak; adam olmayanların işve yapmasından daha iyidir.
*Temiz söz hakikatten uzak olanlara tesir etmez. Çarpık ayakkabı çarpık ayağa uyar. Doğru olmayan gönüllere de şeytanın efsun ve efsanesi uyar.
*Dini, babadan bedava miras olarak buldun. Onun için şükürden baş çevirirsin. Mirasyedi, mal kıymetini ne bilsin!..
*Sabır, güzel hayallerle tatlılaşır.
*Kurtuluş ümidi imandan gelir.
*Nefsini öldürürsen, özür dilemekten kurtulursun.
*Allah seni çirkin yaratmış olabilir. Bari ahlâkını güzelleştir de hem yüzü hem huyu çirkin olmaktan kurtul.
*Fazileti ve mahareti kenara at. Hak yolda iyi huy ve hizmet fayda verir.
*İnsan; dilinin altında gizlidir. Dil, can kapısına perdedir. Rüzgâr eserse perde açılır, içi görünür.
*Her şey, neye layıksa ona dönüşür.
*Kötü huylu güzel yüz, sahte paraya benzer.
*Her canın gıdası farklıdır. Öküz şekerden ne anlar?
Cemâleddîn Çelebi vefatında kısa bir zaman önce buyurdu ki: Allahü teâlâ, kendisi için verenlere, bire yüz ihsân eder.


Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için Giriş yap veya üye ol.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Kelam âlimi Bâkıllânî</label>
Bâkıllânî hazretleri, İmâm-ı Eşarî hazretlerinin talebeleri zincirinden olup, onun bildirdiği îtikâd bilgilerini yaymıştır. Bu sebeple kendisine hicrî dördüncü asrın müceddidi denilmiştir... CENNETLİK VE CEHENNEMLİK!Ebû Bekr-i Bâkıllânî hazretleri, derslerinde İmâm-ı Eşarî hazretlerinden naklen şunları anlatırdı:
Küfrü gerektiren bidat ve işlerden başka herhangi bir günahı yaparak, günahkâr olanlardan hiçbir kimse hakkında Cehennemliktir diye hükmedilemez. Allahın ve Resulünün Cennetle müjdelediklerinden başka hiçbir Müslüman için isim vererek Cennetliktir denilemez.
Kabir azabı haktır, insanlar, kabirlerinde diriltildikten sonra imtihan edilecek. Kabirde sual sorulacak, Allahü teâlâ dilediği kimseye cevap vermeyi kolaylaştıracaktır. Allahü teâlâ insanların amellerini tartmak için terazi koyacak. Kimin sevabı ağır gelirse, o kurtulacaktır. Kimin de sevabı hafif gelirse, hüsran ve zarara uğrayacaktır. Kıyamet gününde insanlara, amel defterleri verilecek. Amel defteri sağ eline verilen kimsenin hesabı kolay görülecektir. Amel defteri sol eline verilenler azap göreceklerdir. Kalbinde zerre miktarı imanı olan kimse, Cehennemde günahı kadar yandıktan sonra, Cehennemden çıkacaktır.
Müminlerin üzerine, emr-i maruf ve nehy-i anil-münker (iyiliği emredip, kötülükten alıkoyma) vaciptir. Muktedir olurlarsa, yapılan kötülüğe el ve dil ile mani olurlar. Muktedir olmazlarsa kalbleri ile o işi kötü görürler.

ÜSTÜNLÜK SIRASINA GÖRE...
Peygamber efendimizin hadis-i şerifi gereğince, asırların hayırlısı, Eshab-ı kiramın zamanıdır (asrıdır) Sonra Tabiin ve Tebe-i tabiin asırlarıdır. Eshab-ı kiramın en üstünü, Bedir Muharebesine katılanlardır. Bunların en üstünü, Aşere-i mübeşşeredir (Cennetle müjdelenen on Sahabi). Aşere-i mübeşşerenin en üstünü dört halifedir. [Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali (radıyallahü teâlâ anhüm)] Bunların halifelikleri, o zamandaki Müslümanların rızası ile olmuştur. Müslümanlar bu tertip üzere ittifak ettiler (birleştiler). Eshab-ı kiram arasında olup-biten işler onların kadr-u kıymetlerini düşürmez. İster icma ettikleri, ister ihtilaf ettikleri şeylerde olsun, Selef-i salihinin sözlerinin dışına çıkmak hiçbir kimseye caiz değildir.
Ebû Bekr-i Bâkıllânî hazretleri, vefat etmesine yakın buyurdu ki: Müslüman, din kardeşinin din ve dünya işlerine yardım edendir.
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri