Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Sen buna zaten lâyıksın!..

Alâeddîn Arabî Efendi, Osmanlı şeyhülislâmlarındandır. Fıkıh, hadîs, tefsîr âlimi ve büyük velîlerdendir. Halebde doğduğundan, Arabî denilmiştir. Doğum târihi bilinmemektedir. 1495 (H.901) senesinde İstanbulda vefât etti...HİMMET KUŞAĞINI SARMAYAN!..
Alâeddîn Efendi, sohbetlerinde buyurdu ki:
Himmet, yardım kuşağını sıkı sıkıya beline sarmayan insan, dünyâya meyil ve muhabbetten kurtulamaz. Allah yolunda gözyaşları dökerek ağlamadıkça, Allahü teâlâya âit ince sırlara kavuşamaz ve bu yolda ilerlemesi mümkün değildir.
İslâmiyetin emir ve yasaklarına uymakta gevşek davranan kimse, insanı Allahü teâlâya kavuşturan yolda ilerleyemez. Gönlü ve kalbi ile dünyâ düşünce ve işlerinden sıyrılıp, yalnız Allahü teâlâya yönelmedikçe, hakîkat meydanında bulunmak mümkün değildir. Bunlar hakkı idrâk edip, anlayıp bilmekten uzaktırlar.
Aranızdaki düşük ve bayağı kimselere ikrâm ediniz, onlara hediyede bulununuz. Çünkü onlar, sizi dünyâda ve âhirette, utanacak duruma düşmekten ve ateşten alıkoymaktadırlar. İnsan, utanılacak ve ateşe düşmeye sebep olan şeyleri onlarda görerek, bunlardan kendisini korur.
Bir sıkıntımı ve başıma gelen bir musîbeti, gözleri görmeyen âmâ birisine şikâyet ettim. Bu durumu ona sitem ettim. Bunun üzerine beni üç defâ susturdu. Dedi ki:
-Başına gelen musîbeti hiçbir kula şikâyet etme. Çünkü şikâyet ettiğin kişi, bunu söylemekle kendisini üzeceğin bir dost veya kendisini sevindireceğin bir düşmanın olabilir.

ÎMÂNINI ŞEYTAN ÇALAR!..
Ahkâm-ı İslâmiyyeyi, İslâmî hükümleri tam bilmeyen, tatbik etmeyen bir kimse, evliyâlık yolunda bulunmaya kalkarsa, bunun îmânını şeytan çalar. Emir ve yasaklara uymakta gevşek olanlar, sonra da evliyâlık yolunda bulunduğunu, ilerlediğini, hattâ kendisinde bâzı hâllerin meydana çıktığını zanneden kimseler bu noktada çok yanılırlar. Bu hallerinin rahmânî olduğunu zannederler. Halbuki bunlar, abdestte, namazda, alışverişte birtakım noksanlarının bulunduğunu ve yiyip içtiklerinin haram olduğunu bilmezler. Kendisinde var zannettiği o hâller, şeytanın oyunudur. Şeytan onu idâresine almış, istediği gibi hareket ettirmekte, o ise velî olduğunu zannetmektedir. Bunlar ne kadar zavallı ve bedbahttırlar.
Alâeddîn Arabî Efendi vefat edeceği zaman şöyle dua etti:
Allahım! Eğer beni bağışlarsan; sen buna zaten lâyıksın. Eğer azâb edersen; ben de buna zaten lâyıkım.


Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için Giriş yap veya üye ol.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
aşkasının zararına sevinme


Amr bin Kays el-Mülâî, sekizinci asırda Kûfede yetişen hadîs âlimi ve büyük velîlerdendir. Doğum târihi ve doğum yeri bilinmemektedir. 763 (H.146) senesinde Kûfede vefât etti. Kûfenin beş büyüğünden biri olarak tanındı. Hadîs ilminde yüksek derece sâhibi idi, kırâat yâni Kurân-ı kerîmi okuma ilmini kırâat imâmlarından olan Âsım bin Behdeleden öğrendi...NEFSİYLE MEŞGUL OLAN...
Amr bin Kays rahmetullahi aleyh, sohbetleri esnâsında sevenlerine ve talebelerine buyurdu ki:
Nefsinizle meşgûl olduğunuzda insanları, insanlarla meşgûl olduğunuzda nefsinizi unutursunuz.
Tevâzûnun başı üç şeydir. Karşılaştığınız kimseye önce selâm vermeniz, mecliste yüksek olmayan yere oturmaya râzı olmanız ve Allahü teâlâya ibâdet olarak yapılan işlerle medh edilmeyi ve gösterişi sevmemenizdir.
Amr bin Kays, kötülüklerden şiddetle kaçınır, iyilikleri yapmayı teşvik ederdi. Hayırlı bir iş duyduğun zaman bir defâ da olsa yap! buyururdu. Talebelerinin ve sevenlerinin iyi kimselerle arkadaşlık yapmasını ister; Sapık ve bozuk kimselerle berâber bulunmayın. Zîrâ onun sapıklığı kalbinize sirayet eder buyururdu. Ticârette ihsân sâhibi idi. Kazancının çoğunu fakirlere ihsân ettiği gibi; Kim ihtikâr yapar, yâni insanların temel ihtiyacı olan bir yiyeceği yirmi gece saklayarak karaborsacılık yaparsa, o malın hepsini fakirlere verse dahi kefâretini ödeyemez buyururdu...

ALLAHÜ TEALANIN KORULUĞU!..
Haramlardan ve şüphelilerden şiddetle kaçınan Amr bin Kays; Helâl meydandadır. Haram meydandadır. Şüpheliler ikisi arasındadır. Kim şüphelileri terk ederse, ırzını ve dînini hakkıyla korumuş olur. Kim şüphelileri yaparsa, her an harama düşebilir. Koruluğun yanında otlayan hayvan da her an koruluğa girebilir. Her sultânın bir koruluğu vardır. Allahü teâlânın koruluğu ise haramlardır hadîs-i şerîfini okurdu.
Resûlullah efendimizden Abdullah bin Mesûd hazretleri şöyle naklediyor: Resûlullah efendimiz bize, doğru bir çizgi çizdi ve; (Bu, Allahü teâlânın yoludur) buyurdu. Sonra bu çizginin sağından ve solundan çıkan çizgiler çizip; (Bu yolların her birinde şeytan vardır ve kendine çağırır) buyurdu ve; (Doğru yol budur. Bu yolda olunuz. Fırkalara bölünmeyiniz) meâlindeki Enâm sûresi 53. âyet-i kerîmeyi okudular.
Amr bin Kays hazretleri vefatına yakın buyurdu ki: Başkalarının zarar görmesine sevinen kişi, kurtuluşa kavuşamaz.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Pâdişâhın rüyasına giren zât


Baba Haydar Semerkandî hazretleri Anadolu evliyâsından, Hâce Ubeydullah-i Ahrâr hazretlerinin talebelerinin yükseklerinden ve halîfelerindendir. İstanbulda Eyyûb Sultan Câmii civârında kaldı... EYÜPTEN DAVET ALDIK!..Zamânın pâdişâhı Kânûnî Sultan Süleymân, bir gece rüyâsında ak sakallı, nûr yüzlü bir ihtiyârın sırtını sıvazladığını gördü. İhtiyâr kendisine; Efendimiz, Eyüpteki Baba Haydar, sizi kulübesinde bekliyor dedi. Bu isimde bir zatı hiç duymamıştı. Pâdişâhı ayağına davet eden bu zât kimdi?..
Sabah olunca, Sultan, lalasını yanına çağırıp; Tez davran. Eyüpten davet aldık gidiyoruz dedi. Her ikisi kıyâfet değiştirip, gittiler. O zatın kulübesini buldular. İçeriden bir ses: Buyurunuz Pâdişâhım! diyerek dâvet etti. Pâdişâh selâm vererek içeri girdi. Baba Haydar bir pöstekinin üzerinde oturuyordu. Binlerce sinek her yanını kaplamış onu gizliyordu. Geceleri rüyâsına giren zâtı merak eden Pâdişâh, büyük bir dikkatle Baba Haydarın yüzüne bakıyordu. Fakat sineklerden yüzünü seçemiyordu. Bir müddet duran Sultan dayanamayarak; Hazret! Şu sinekleri kovalasan da yüzünü bir görsek dedi. Baba Haydar; Sultânım! Siz Peygamber efendimizin vekîlisiniz. Şu gücünüzü gösterin de sinekleri siz kovalayın buyurunca, Sultan hemen harekete geçti. Ne kadar uğraştı ise sinekleri kovalayamadı. Baba Haydar hazretleri kalkıp, pencereyi açtı ve odaya doğru dönüp; Haydi bakalım! deyince, bütün sinekler emir almışçasına odayı hemen boşalttı. Pâdişâh ona:
Efendim! Benden ne dilerseniz dileyin dedi. Senin sağlığından başka hiçbir şey istemem deyince, Sultan pöstekinin altına, altın dolu bir kese bırakmak istedi. Bunu fark eden Baba Haydar, eliyle keseyi iterek;
Mâdem çok istiyorsun, şuraya bir mescit inşâ ettir dedi...

MEKÂNIM BU KULÜBEDİR!..
Pâdişâh bu isteği hemen yerine getirdi. Câmi kısa zamanda tamamlandı. Câminin açılışında Kânûnî Sultan Süleymân da hazır bulundu ve Baba Haydarın yanına giderek:
Efendi hazretleri buyurunuz. Artık mescit sizindir. Orada sizin için de husûsî yer yaptırılmıştır dedi. Baba Haydar, Sultana; Ben ölünceye kadar mekânım şu gördüğün kulübedir. Öldüğüm zaman bu kulübenin bulunduğu yere gömülmek isterim. Benim başımın ucunda mescit olduktan sonra, üzerime sakın türbe yaptırmayın. Bir mezar taşı bana yeter. Bu bizim sana vasiyetimiz olsun dedi. Bunları söyledikten kısa bir zaman sonra da vefat etti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Havftan daha yüksek makam!,

Ebû Bekr-i Nessâc hazretleri, evliyânın büyüklerindendir. On birinci yüzyılda İranın Tûs şehrinde yaşadı. Doğum târihi bilinmemektedir. Tûs (Meşhed) şehrinde doğdu. 1094 (H.487) senesinde aynı yerde vefât etti... TEVEKKÜL NEDİR?..Zamânın âlimlerinden ilim tahsîl eden Ebû Bekr-i Nessâc, Ebül-Kâsım Gürgânînin ilim meclislerinde ve sohbetlerinde bulunup, talebelerinin ileri gelenlerinden oldu. Ayrıca Ebû Bekr-i Dîneverî ve başka âlim ve velî zâtlarla görüşüp onların sohbetlerinde bulundu. Zâhirî ilimlerde derece sâhibi olup tasavvuf yolunda ilerledi.
Allahü teâlâya olan niyâz ve münâcâtları meşhurdur. Allahü teâlâya kavuşmak aşkıyla yanarak yaptığı bir münâcâtından sonra, kendisine şöyle bir nidâ geldi: Ey Nessâc! Bizi taleb ve isteme derdi ile kanâat et! Zîrâ bu derdi taleb şerefi, herkese ihsân edilmiş değildir.
Tevekkül nedir? diye soran bir talebesine; Tevekkül, varlığı ve darlığı Allahü teâlâdan başkasından bilmemektir buyurdu.
Allahü teâlânın rızâsına ulaşmayı tek gâye edinen Ebû Bekr-i Nessâc hazretleri bu hususta buyurdu ki:
Suyu düşünmek susuzluğu gidermediği, ateşi düşünmek insanı ısıtmadığı gibi, dâvâyı sâdece istemek de gâyeye ulaştırmaz. Çok gayret etmek ve çok çalışmak lâzımdır. Bunun gibi Allahü teâlâya ulaştıran yolda bulunmak istiyorum demek de matlûba eriştirmez. Ondan ve Onun için olan şeylerden başka her şeyden yüz çevirmek ve Ondan başka her şeyden uzak durmak, vazgeçmek lâzımdır. Yalnız Ona kavuşturacak şeylere yönelmek lâzımdır ki, bu dâvâsında sâdık olduğu anlaşılsın. Bir kimse gönlünde, Allahü teâlânın râzı olmadığı şeylere muhabbet besleyip Allahü teâlâya kavuşturan yolda bulunmayı isterse, bu o kimsenin sâdık ve doğru olmadığını gösterir. Eğer sâdık ve doğru ise, önce o şeyleri bırakması lâzımdır. Çünkü, ekilmiş yere ekin ekilmez ve yazılmış kâğıda tekrar yazı yazılmaz.

VELÎNİN DÖRT ALÂMETİ...
Velînin dört alâmeti vardır.
1) Kendisine gelen musîbetten şikâyet etmemesi. 2) Kendisinden ortaya çıkan kerâmeti gizlemeye çalışması, âşikâr etmemesi, halka gösteriş yapmaktan ve şöhretten kaçması. 3) İnsanların verdiği sıkıntı ve belâlara katlanması, onlara karşılık vermemesi. 4) Kendilerinden ortaya çıkan fiillerle Allahü teâlânın kullarına karşı gizlenmeleridir.
Ebû Bekr-i Nessâc hazretleri vefatına yakın buyurdu ki: Havftan, azab korkusundan daha yüksek makam, Allahü teâlânın sevmediği kimseyi sevmemektir.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
En büyük hayır ve iyilik..,

Abdülvehhâb-ı Buhârî, Hindistanda yaşayan evliyânın büyüklerindendir. Doğum yeri ve târihi bilinmemektedir. 1525 (H. 932)de Delhide vefât etti. Kabri, Şâh Abdullahın kabri yanındadır. Hindistandaki Mültanda, Seyyid Sadreddîn Buhârîden naklî ilimleri ve tasavvuf ilmini tahsil edip, yüksek derecelere kavuştu...EY İMAN EDENLER!..
İlim ve amel sâhibi olan Abdülvehhâb-ı Buhârî hazretleri, hâl ve muhabbet ehlinden idi. Bir tefsîri vardır. Kurân-ı kerîmin tamâmına yakınını, Resûlullah efendimizin medhi ve zikri ile tefsîr etmiştir. Orada ilâhî aşkın inceliklerinden ve muhabbetullah sırlarından çok şeyleri açıklamıştır.
Tefsîrinin bir yerinde; Ey îmân edenler; namazlarınızda rükû ve secde edin. Rabbinize ibâdet edin ve hayır yapın meâlindeki Hâc sûresi 77. âyet-i kerîmesini tefsîr ederken buyurmuştur ki:
En büyük hayır ve iyilik; söz, işler ve davranışlarda Resûlullaha sallallahü aleyhi ve sellem uymaktır. Resûlullaha tam tâbi olmak için, kâmil bir zâtın, yetişmiş ve yetiştirebilen bir rehberin sohbetinde bulunmak lâzımdır. Öyleleri vardır ki, Allah adamlarından biri ile bir sohbette, mârifet ve saâdete kavuşur. Kalbinde Allah sevgisi artar ve o zâtın kalbinden kendi kalbine feyz akar. Bu bir sohbet, onun ömrünü arttırıcı olur. O zâta olan muhabbeti, Allah ve Resûlüne olan muhabbetini arttırır.
Hâllerin kalpten kalbe geçişinin hikmetine gelince; Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselâmı ülfet, rahmet ve keremle yarattı. Onu kendi ahlâkıyla ahlâklandırdı. Bu ahlâktan biri şevktir. Resûlullah efendimiz, Allahü teâlâdan bildirerek buyurdu ki:

HÜSN-İ ZAN SAHİBİ OLAN...
Ebrârın beni görme şevki uzadı. Benim onları görme şevkim daha kuvvetlidir. Demek ki, Peygamber efendimizi bu ahlâkta kemâl üzere yarattı ve O, şevk sahiplerine müştâk, can atan biri oldu. Onun şevki, şevk, aşırı istek sâhiplerinden kuvvetli oldu. Resûlullahın bu şevki, kalbden kalbe kıyâmete kadar, vârislerine ve tâbilerine zamânındaki gibi intikâl eder. Bu da, sohbet ve ülfetle, yakınlıkla şevk sâhiplerinden şevk sâhiplerine geçmekle olur. Sohbet yakınlık için, yakınlık nîmet için, nîmet lezzet için, lezzet ise kavuşmak içindir. Kavuşmanın çeşitlerinin ve semerelerinin artmasının ise sonu yoktur. Yazı ve söz ile anlatılması ve anlaşılması çok zordur.
Abdülvehhâb-ı Buhârî hazretleri vefatına yakın talebelerine buyurdu ki: Hüsn-i zannı olanın hayatı hoş geçer.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Talebe odur ki!..,

Adiyy bin Müsâfir hazretleri, evliyânın büyüklerindendir. Soyu hazret-i Osman bin Affâna ulaşır. Lübnanda Balebek civarında Beyt-ü Kâr denilen yerde 1074 (H. 467) senesinde doğdu. 1162 (H 557) senesinde Hakkâri Dağındaki dergâhında vefât etti... ÂLİM ŞU KİMSEDİR Kİ!..Adiyy bin Müsâfir hazretleri, zamânın bereketi, hâller ve kerâmetler sâhibi bir zât idi. Buyurdu ki:
İnsanlara doğru yolu gösteren âlim şu kimsedir ki; kendi huzûrunda iken senin kalbini derleyip toparlayan, yokluğunda seni her türlü kötülüklerden haram, günah ve çirkin şeylerden koruyan, sâhib olduğu en güzel ahlâk ile seni terbiye eden ve o ahlâkla ahlâklanmanı sağlayan, kendine mahsus terbiye usûlleriyle terbiye eden, kendi îmân nûrunun parlaklığıyla talebesinin kalbini parlatan ve kalbini kötülüklerden temizleyendir. Talebe ise; Allahü teâlânın sevdikleri ile berâber olduğu zaman edebi gözetip, güzel ahlâk sâhibi ve her işte tevâzu üzere olan, âlimlerin huzûrunda onları can kulağı ile dinleyen kimsedir.
Adiyy bin Müsâfir hazretleri vefat etmeden kısa bir zaman önce talebelerine buyurdu ki:
Ölüm haktır, öldükten sonra dirilmek haktır. Münker ve Nekirin suâl sormaları haktır. Allahü teâlâ Kurân-ı kerîmde meâlen; (Allah, îmân edenleri hem dünyâda, hem âhirette [kabirde] sâbit söz olan şehâdet kelimesi ile tesbit eder. Tevhîde bağlı kılar. Allah zâlimleri [kâfirleri] şaşırtır ve Allah dilediğini yapar) buyruluyor. [İbrâhim sûresi: 27]
Kabir sıkması, kabir azâbı ve nîmetinin hesapla mîzânın hak olduğuna inanmalıdır. Mîzânın iki kefesi vardır. Burada kulların iyilikleri ve kötülükleri tartılır. İyilikleri hafif gelen Cehenneme gider. Muhammed aleyhisselâmın ümmetinden mümin olanlarına şefâatı haktır.

KILDAN İNCE, KILIÇTAN KESKİN!..
Sırat haktır. Buna inanmalıdır. Kıldan ince, ateşten daha sıcak, kılıçtan keskindir. Üzerinden salih müminler şimşek gibi geçecek, fâcirler (günâhkârlar) altındaki Cehenneme düşeceklerdir... Peygamber efendimize ikrâm olunan havz haktır. Cennet, iyilere ve Allahü teâlânın dostlarınadır ve ebedîdir. Cehennem ise, fâcir ve günâhkârlaradır ve ebedîdir. Cennetle Cehennem arasında, Allah tarafından bir münâdî (nidâ eden) şöyle seslenir: Ey Cennet ehli, Cennette; ey Cehennem ehli, Cehennemde ölümsüz (sonsuz) olarak kalınız.
Kâfir olan Cehennem ehli, Cehennemde ebedî olarak kalıcıdır. Allahü teâlâ hepimizi bundan muhâfaza buyursun. Âmin.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Âlimi ziyâret etmekten maksat



Ahmed Satîha hazretleri, Mısır evliyâsındandır. Aslen Mısırda bulunan Betâ beldesindendir. Doğum târihi ve yeri tesbit edilememiştir. 1535 (H.942) senesinde vefât etti. Mısırın Garbiyye şehri karşısındaki Şibrde bulunan kendi zâviyesine defnedildi... GÜZELLİĞİYLE ÖVÜNEN KIZ!..Ahmed Satîha hazretleri, zamânın âlimi ve velîlerinin derslerini tâkib ederek yetişti. Kendilerine ulemâ-i râsihîn denilen büyük âlimlerden oldu. Birçok talebe yetiştirdi. Meşhûr âlim ve velî Abdülvehhâb-ı Şarânî, onun yetiştirdiği talebelerindendir.
Çok kerametleri görülmüştür. Bir defasında, bir kızla evlenmek istedi. O kıza haber gönderilince, kız kabûl etmediği gibi, güzelliğiyle övünerek hakâretlerde bulundu. Daha bu uygunsuz sözlerini bitirmemişti ki, o ânda felç oldu. Ne yaptılar ise tedâvî edemediler, sonunda o şekilde öldü.
Sohbetlerinde buyurdu ki:
İnsanoğluna verilen mükellefiyet ve mesûliyet, mahlûklardan hiçbirine verilmemiştir. İnsanın, bâzı ibâdet ve tâatları yapmasıyla iş bitmez. Bunlarla berâber, kulluğa sımsıkı sarılmak, söz söylemekte, yemek yemekte, hattâ etrâfına bakınmakta fevkalâde dikkati gerektirir. Çünkü, her söz ve hareketinden mesûldür, hepsinden Allahü teâlâya hesap verecektir.
Size mezarda faydası olmayacak her şeyle alâkanızı kesiniz. Dervişlik, elenmiş ve üzerine hafif su dökülmüş toprağa benzer. Ne üzerine basanın ayağını incitir, ne de o ayağa toz bulaştırır. Bu târif, dervişliğin kendisinin değil, sıfatının târifidir. Hakîkatte dervişlik, her zaman ve her işinde Allahü teâlâyı unutmamaktır.
Talebeye üç şey çok lâzımdır: Birincisi; her an abdestli bulunmak. İkincisi; bulunduğu hâli çok iyi korumak. Üçüncüsü de; yiyip içtiğinin helalden olmasına dikkat etmektir.

HAKÎKÎ AŞK YOKSA!..
İçinde hakîkî aşk acısı bulunmayan kimseye, bu yolda ilerlemek nasîb olmaz.
Ağzına helva veren kimse ile, ensene tokat atan kimse arasında, fark gözettiğin müddetçe, îmânın kemâle gelmiş değildir.
Ahmed Satîha hazretleri, vefat etmesine yakın günlerde buyurdu ki:
Bir âlimi ve evliyâyı ziyâret etmekten maksad, Allahü teâlâya yönelmektir. O büyüklerin rûh-ı şerîflerini tam bir yönelme ile ziyâret, cenâb-ı Hakkın rızâsına kavuşmaya vesîledir. Nitekim görünüşte halka tevâzu, hakîkatte Hakka tevâzudur. Çünkü insanlara Allahü teâlânın rızâsı için tevâzu göstermek makbûldür, kıymetlidir. Onların kabirlerini ziyaret de aynı faideyi temin eder.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
En sevmediğim kimse!..

Alâ bin Ziyâd hazretleri, Basra velîlerindendir. Doğum târihi bilinmemektedir. Tâbiîn devrinin önde gelen fazîletli zâtlarından biri idi. 712 (H.94) senesinde Basrada vefât etti. Devamlı ibâdetle meşgûl olur ve Allahü teâlânın korkusundan çok ağlardı. Talebelerinden meşhûr hadîs-i şerîf ve tefsîr âlimi Katâdenin bildirdiğine göre çok ağlamaktan gözlerine perde inmişti...Alâ bin Ziyâd hazretleri önceleri zengin idi. Sonradan bütün servetini Allah yolunda fakirlere dağıttı, kölelerini âzâd etti. Günde az bir gıdâ ile yetindi. Kıymetli nasihatleri vardır. Buyurdu ki: NEFSİ TEDAVİNİN BEŞ YOLU!
Nefsin hastalıklarını tedâvî eden şeylerin aslı beştir: 1) Az yemek, mîdeyi fazla doldurmamak, 2) Başa gelen işlerden Allahü teâlâya sığınmak, 3) Fitne yerlerinden kaçmak, 4) Devâmlı istiğfâr ve Resûlullah efendimize salat ve selâm okumak, 5) Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmeye, rızâsını kazanmaya çağıran kimse ile berâber olmak.
Çok gülmek, heybeti; çok şaka, vakar ve şahsiyeti giderir. İnsan ne ile beraberse, onunla bilinir. Meselâ bir kimse çok güler ve şaka yaparsa, hafîf olarak bilinir.
Bizim bulunduğumuz yerde kadınlardan, yiyecek ve içeceklerden konuşmayınız. Çünkü, en sevmediğimiz kimse, avret yerlerinden ve yiyip içtiğinden bahsedenlerdir.
Bir kimse bana düşmanlık etse, ben ona şu üç halden biriyle karşılık veririm. Bu kimse benden yaşlı ise ona saygı duyar, karşılık vermem. Benden küçük ise onun için kötü muâmele yapmaya tenezzül etmem. Akranım ise ona af ve iyilikle muâmele ederim.

ŞEREFLİ VE ASİL KİMSE...
Şerefli ve asil kimse, sözünde durur. Akıllı olan, yalan söylemez. Mümin olan, gıybet etmez.
Bir söze sabretmeyen çok söz işitir.
Mürüvvet; güzel dostluk, doğru konuşmak, her yerde ve her an Allahü teâlâyı hatırlamaktır.
Nice kınanan kimse vardır ki, günahsızdır.
Edebin başı akıllıca hareket etmektir. Yapılmayan, yerine getirilmeyen sözde hayır yoktur. Cömertlik olmayınca malın, vefâ olmayınca arkadaşın hayrı yoktur.
Alâ bin Ziyâd hazretlerinin sık sık söylediği sözlerinden biri: Herkes, kendinin ölmek üzere olduğunu ve bu sırada Rabbinden günâhlarının af ve mağfiret edilmesini istediğini, Rabbinin de affettiğini düşünmeli, sonra ibâdet ve tâattan geri durmamalıdır. Nitekim vefat edeceği zaman da bunları söyleyip son nefesini verdi.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Sabâ rüzgârı..

Ebû Bekr Kettânî hazretleri Cüneyd-i Bağdâdînin talebesidir. 933 (H.322) senesinde Mekkede vefât etti. Kendisine Haremin Kandili derlerdi. Sabaha kadar namaz kılar ve Kurân-ı kerîm okurdu. Kâbede otuz sene, Altınolukun altında ibâdet etti. Bu zaman içinde, yirmi dört saatte bir defâ abdestini tâzelerdi. Tavaf yaparken, Kurân-ı kerîmi pekçok defâ hatim etmiştir... ŞEYTANIN TAKTIĞI YULAR!..Ebû Bekr Kettânî hazretleri buyurdu ki:
İbâdet yetmiş iki bölümdür. Onların yetmiş biri Allahü teâlâdan hayâ etmek, diğeri de bütün iyiliklerdir.
Nefsin arzuları, şeytanın taktığı bir yulardır. Kim, şeytanın o yularına takılırsa, doğruca onun yanına gider ve ona köle olur.
Zâhid; nefsi istediği halde dünyâdan yüz çeviren, Resûlullahın sallallahü aleyhi ve sellem yolunda ve izinde yürüyen, gâyesi âhiret olan, cömert olup, Rabbine yönelendir.
Allahü teâlânın, Arşın altında sabâ isimli bir rüzgârı vardır. Bu rüzgâr, seher vakti eser ve seher vakti gönülden tövbe ve istiğfâr edenlerin hallerini Allahü teâlâya götürür.
İstigfâr, tövbedir. Tövbe, şu altı şeyi ihtivâ eder: Yaptığına pişman olmak. Bir daha günah işlemeyeceğine azmetmek. Kaçırdığı farzları yerine getirmek. Üzerinde olan hakları sâhiplerine vermek. Haramdan hâsıl olan vücuttaki fazlalıkları atmak. Bedene, günahın tadını tattığı gibi, ibâdet zevkini tattırmak.
Takvâ sâhibi; nefsinin isteklerine uymayan, İslâmiyetin emirlerine tam uyan, yakîn ile huzur bulan, tevekkül direğine dayanan kimsedir.
Tövbe; kötü şeylerden tamâmen uzaklaşmak, Allahü teâlânın emirlerine yönelmek, sıkıntılara göğüs germek, nefsin arzularına karşı koymak, sıkıntılara sebât etmek, doğru yola kavuşmak, Allahü teâlânın dostluğuna ve yardımına mazhâr olmaktır.

KENDİNİ HESABA ÇEKEN ZAT!
Altmış yaşındaki bir kimse nefsini hesâba çekmişti. Bunu gün olarak hesapladı yirmi bir bin beş yüz gün çıktı. Bu kadar gün sayısını görünce feryad etti: Âh yazık bana Rabbime gideceğim. Eğer her gün bir günah işlemiş olsam bu, hesâba sığmaz günahlarla hâlim nice olur? dedi. Sonra da; Eyvâh, dünyâya daldım! Âhiretimi harâb ettim! Çok ihsân edici Rabbime karşı, isyânkâr oldum. Sonra da harâbe gibi olan bu dünyâdan saâdet yeri olan âhirete gitmekten kaçınıyorum. Kıyâmette hesap günü amelsiz, sevapsız bir halde nasıl hesap vereceğim! diyerek ruhunu teslim etti.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ebedî yaşamak istiyorsanız!..</label>
Ali Sincarî hazretleri, Irak evliyâsındandır. Doğum târihi belli değildir. Irakın kuzeyindeki Sincar bölgesinde yaşamıştır. Çok kerametleri görüldü...TALEBE İKİ KISIMDIR
Ali Sincarî hazretleri, bir bahçede talebelerine ders verirken, zamânın âlimlerinden Mûsâ Zûlî ile Adî bin Müsâfir huzûruna geldi. Kendisine, Yâ Ali Sincarî! Tevhîd ne demektir? diye sordular. O da, İşte bu demektir buyururken, orada bulunan koca bir kayayı gösterdi. Kaya bir anda ikiye bölünmüştü. Orada bulunanlar hayret ettiler. Bunu işitenler, duâlarının kabûlü için Ali Sincarîyi Allahü teâlâya vesîle yaptılar...
Ali Sincarî hazretleri, talebesine sık sık buyururdu ki:
Talebe iki kısımdır. Mürîd olanlar, severler, kalplerine kendilerine âit olan bir isteği, arzuyu getirmezler. Gayretleriyle tasavvuf derecelerine yükselmeye başlarlar. Murâd olanları ise sevilirler, dâvetlidirler, çekilirler ve yükseltilirler. Onun için murâdlar çok kıymetlidirler. Murâd olunanların başı ve sevilenlerin önderi Muhammed aleyhisselâmdır. Başkaları ona tufeyl yâni, yanı sıra kabûl olunmaktadırlar. Onlara aradığını buldururlar ve gideceği yolu tamamlarlar. Artık onların nazarında kâinâtın hiçbir kıymeti yoktur. Hep Allahü teâlâyı düşünürler. Bu yolda fenâ makâmına kavuşurlar.
Hanımın hakkını gözetmek konusunda şöyle buyurmuştur:
Hanımına zorla bir iş gördürürsen, Allahü teâlâya âsî olursun. Yemek pişirmek, hamur yoğurmak, çamaşır yıkamak, ekmek yapmak, ev süpürmek, dikiş dikmek vs. onun vazîfesi değildir. Çocuğu emzirmesi ve bakmasına kadar onun bütün bunları yapması ihsânıdır. Eğer o yaptığı işe karşılık ücret isteseydi, onun kıymetini daha iyi anlardın. O hâlde, onu sana itâat ettirdiği ve işlerini gördürdüğü için Allahü teâlâya şükret.

KERÂMETLER MENBÂI...
Ali Sincârî hazretleri, on ikinci asrın sonlarında, seksen yaşlarında iken Sincârda vefât etti. Allahü teâlânın ismini söyleyerek hiç yemin etmedi. Allahü teâlâya olan hayâsından, başını yerden kaldırmazdı. Keşif, kerâmet sâhibi bir kimse idi. Vefât ettiğinde, talebelerinden kırkı, büyük mertebeler, yüksek dereceler sâhibi idi. Vefât etmesine yakın buyurdu ki:
Ebedî olarak yaşamak istiyorsanız, Allahü teâlânın emirlerini yapınız, yasaklarından kaçınınız ve cenâb-ı Hakkı devamlı hatırlayınız. Ondan gelenlere râzı olunuz. O zaman, âhiretinizi kazanır, Cennette ebedî, sonsuz olarak yaşarsınız.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Amr bin Meymûn</label>
Amr bin Meymûn hazretleri, Peygamber efendimiz zamânında Müslüman oldu. Ancak Peygamber efendimizi göremedi ve sahâbî olamadı. Eshâb-ı kirâmın en meşhûr fıkıh âlimlerinden Abdullah bin Mesûddan kırâat ilmini öğrendi. Ayrıca hazret-i Ömer, hazret-i Ali, Sad bin Ebî Vakkas, Ebû Hüreyre, hazret-i Âişe ve Ebû Eyyûb Ensârîden (radıyallahü anhüm) hadîs-i şerîf rivâyet etti. Rivâyetleri Kütüb-i Sitte denilen altı meşhûr hadîs kitabında yer almıştır... EY BENİM KULLARIM!..Amr bin Meymûnun, Ebû Zer Gıfarîden (radıyallahü anh) rivayet ettiği bir Hadis-i Kudsi şöyledir: (Manası Allahü teâlâdan, sözleri Peygamber Efendimizden (sallallahü aleyhi ve sellem) olan hadis-i Şeriflere Hadis-i Kudsi denir.)
Allahü tebareke ve teâlâ hazretleri buyurdu ki;
-Ey Kullarım! Şüphesiz zulmü kendime haram kıldım. Yani zulümden münezzehim. Bunu size de haram kıldım. Sakın kimseye zulmetmeyin. Ey Kullarım! Hepiniz, dalâlet, sapıklık üzere yaratıldınız. Yani din bilgilerini bilmiyordunuz. Ancak sizden hak yoluna hidayet ve iman etmeye muvaffak eylediğim kimseler hidayete kavuştu, dalâletten kurtuldu. Benden hidayet isteyiniz, sizi hidayete kavuşturayım.
-Ey benim kullarım hepiniz açtınız. Fadl ve keremimle sizleri yedirip içirip doyurdum. Benden yiyecek içecek talep ediniz ki bunun sebeplerini ve yolunu kolaylaştırayım.
-Ey benim kullarım hepiniz çıplaktınız, hepinizi ben giydirdim. Benden giyecek talep ediniz ki sizi giydireyim.
-Ey benim kullarım! Siz gece gündüz kast ile hata edersiniz. Ben ise şirkten başka bütün günahları affediciyim. Bana istigfar diniz ki sizi mağfiret edeyim.
.....

BEŞ ŞEY GELMEDEN ÖNCE...
-Ey kullarım! Sizin amel ve ibadetlerinizi, her işinizi, ilm-i ezelim ve hafaza meleklerim ile zapt ve hıfz ederim. Sonra işlerinizin karşılığını ahirette noksansız veririm. İşte bu şekilde her kim bir hayır işlerse, bana hamd-ü senâ eylesin. Bu da benim ihsanımdır. Bundan başka iş işleyenler de beni değil, kendi nefislerini kötülesinler. Zira kötülük işleyenler, irade-i cüziyyeleri ile kendi nefslerine uyarak günah işliyorlar.
Vefatından evvel kendisine; Nelere dikkat edelim? diye sorulduğunda; Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganîmet bil: Ölümden önce hayâtını, meşgaleden önce boş vaktini, fakirliğinden önce zenginliğini, ihtiyarlığın gelmeden önce gençliğini, hastalığından önce sıhhatini hadîs-i şerîfini söyledi.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Muhlisler ve sâdıklar...</label>
Ebû Ahmed Kalânisî, evliyânın büyüklerindendir. Bağdâtta doğdu. Aslen Mervlidir. Zamânındaki büyük velîlerin sohbetlerinde bulundu. 883 (H.270) senesi hac için gittiği Mekke-i mükerreme dönüşü vefât etti...YOLUMUZUN ESASI ÜÇTÜR
Ebû Ahmed Kalânisî hazretleri buyurdu ki: Bizim yolumuzun esâsı üçtür: İnsanlardan bir şey istememek, üzerimizde hakkı olanların haklarını yerine getirmek, kendimizi kimseden üstün görmemek.
Cehennem korkusu veya Cennet arzusu ile tövbe etmek mümkün değildir. Allahü teâlâ, Bekara sûresi 222. âyet-i kerîmesinde meâlen; (Muhakkak ki Allahü teâlâ tövbe edenleri sever) buyuruyor. Burada bildirilen sevgiye kavuşmak için, tövbe etmelidir buyurdu.
Bir kimse kendini, hocasının kapısında süpürge yapamazsa, hakîkî âşık değildir.
İhlâs, insanların teveccüh, alâka göstermelerinden sakınıp, ameli yalnız Allah için yapmaktır. Sıdk ise; nefsi, yaptığı ameli beğenmekten temizlemektir. Bunun için ihlâs sâhibi muhlislerde riyâ, gösteriş, sıdk sâhibi olan sâdıklarda da ucub (amelini güzel görmek) hâli bulunmaz.
Allahü teâlâ, Dâvûd aleyhisselâma vahyedip; (Beni taleb eden birisini gördüğün zaman, ona hizmetçi ol!) buyurmuştur.
Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymakta gevşek davranan ve böylece Allahü teâlâya yakın olmak nîmetinden mahrûm olan tembel kimselerin ayaklarına, zelîl ve sefîl olmak bukağısı bağlanır. O kimse kurb, Allahü teâlâya yakınlık hâlinden çok uzak olur.

EDEBİ TERK EDEN!..
Büyüklerin huzûrundan kovulmayı icâb ettiren şey, edebi terk etmektir.
Kalbi kırık, hüzün sâhibi olanlar, hüzünlü olmayanların senelerce katedemedikleri, Allahü teâlâya giden yolu bir ayda katederler. Peygamber efendimiz; (Allahü teâlâ, kalbi hüzün içinde olan bütün kullarını sever) buyurdu.
Hakîkî tövbe; tövbe, inâbe ve evbe olmak üzere üç kısımdır. Cehennemde azâb görmek korkusu ile, günâha pişman olmak tövbedir. Cennet nîmetlerine kavuşmak ümidi ile günaha pişman olmak inâbedir. Bunlarla alâkalı olmaksızın, tövbe etmek, Allahü teâlânın emri olduğu için, emre uyarak günaha pişman olmak ise evbedir.
Ebû Ahmed Kalânisî hazretleri duâlarında; Yâ Rabbî! Eğer yanında bir kıymetim varsa, benim canımı yolculuk esnâsında ve iki yer arasında al! diye duâ ederdi. Hac dönüşünde Mekkeden ayrıldıktan bir müddet sonra Hedif yakınlarında Ecyâdda vefât etti ve oraya defnedildi.
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri