Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Âlimin ölümü, büyük musîbettir


</label>

Ahmed bin Muhammed Hânî el-Esrem, hadîs hâfızı, büyük velî ve âlimlerdendir. 873 (H.260) târihinden sonra vefât etti. Ahmed bin Hanbelin talebesidir. Ondan çok meseleler nakletti. Bunları mevzularına göre yazdı. Talebelerine yaptığı nasihatlerinde buyurdu ki:

KEFARET OLMASI İÇİN..



Hocam Ahmed bin Hanbelin, meclisten kalktığı zaman Sübhânekellahümme ve bihamdike... dediğini işitir, devâmını anlayamazdım. Sadece dudaklarının hareketini görürdüm. Fakat zannediyorum, mecliste yapılan hatâlara kefâret olması için Resûlullah efendimizden rivayet edilen şu mübârek sözleri söylüyordu:
(Sübhânekellahümme ve bihamdike, eşhedü enlâ ilâhe illâ ente, estagfirüke ve etûbu ileyke.)
Ahmed el-Esrem sohbetlerinde büyüklerden bahseder, insanların istifade etmesi için nakiller yapardı. Şöyle nakletmiştir:
Abdullah ibni Mesûd buyurdu: Resûlullah efendimizin sünnet-i seniyyesine tâbi olunuz. Resûlullah efendimizin zamânında ve onun dört halîfesi zamanlarında bulunmayıp, dinde sonradan meydana çıkarılan ve ibâdet olarak yapılan, her türlü söz, iş ve usûl olan bidatleri yapmayınız. Her bidat, dalâlet ve sapıklıktır.
Ebû Mûsâ: Allahü teâlânın ilim verdiği kimse, onu, insanlara öğretsin. Fakat, bilmediği şeyi söylemekten sakınsın. Yoksa, kendisini ilgilendirmeyen bir şeye karışmış olur, dinden çıkar.
Rebî bin Haysem: Kişi bilmediği halde bu haramdır, bu menedilmiştir demekten sakınsın. O zaman Allahü teâlâ ona, yalan söyledin buyurur.

FAZLA SÖZDE FİTNE VARDIR



Ahmed bin Muhammed Hânî hazretleri vefatından kısa bir zaman önce bir zâta yazdığı mektupta şöyle demiştir:
Allahü teâlâ bizi ve sizi her türlü tehlikeden, her çeşit şüpheden muhâfaza buyursun. Yine bize ve size, geçen büyüklerimizin ve âlimlerimizin yolunda gitmek nasîb eylesin. Dâimâ Allahü teâlânın nîmetleri içerisindeyiz. Allahü teâlâdan, bu nîmetlerini daha da artırmasını, rızâsına kavuşmamız için bize yardımını dileriz. Fazla sözde fitne vardır. Sükûtta genişlik ve rahatlık vardır. Kişi ihtiyâcına göre konuşmalıdır.
Âlimin ölümü, büyük bir musîbettir. Şeytan ve onun yardımcıları, Allahü teâlânın ve Müslümanların düşmanlarıdır. Şeytan ve yardımcıları, Müslümanlar için birçok fitneler hazırlarlar. Maksatlarına erişebilmek için âlimlerin yok olmasını beklerler. Çünkü, âlim, onların bâtıl işlerine ve yardımcılarına mâni olmaktadır.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Gençliğinle gururlanma!..</label>

Ali bin Muhammed, Buhârâ evliyâsından ve Şâfiî mezhebi âlimlerindendir. Doğum târihi ve yeri belli değildir. 1010 (H.401) senesinde Buhârâda vefât etti... Ali bin Muhammed, zamânının büyük âlimlerinden idi. Ebû Hatem bin Hibbândan çok hadîs-i şerîf dinledi. İlim ve edeb sâhibi bir zât idi. Nazım ve nesir hâlinde yazılmış pekçok şiirleri vardır. Talebelerine sohbetlerinde sık sık şöyle buyururdu: İMAN, İHLAS VE PİŞMANLIK...Kişide îmân, ihlâs ve pişmanlık bulunursa, Allahü teâlâ onun bütün günâhlarını affeder.
Kim kendi bozuk hâlini düzeltirse, kendini, çekemeyenlere fırsat vermemiş olur.
Büyüklerin huzûrundaki edepsizlik ve dostların arasında onları aşağı görmek ne büyük cehâlettir.
Kişinin dünyâ malını arttırmaya çalışması, kendisi için bir noksanlık ve onun kârı, kazancı ise, hayır olmayıp hüsrandır.
Ali bin Muhammed, bir vaazında şöyle nasîhat etti:
Ey insanoğlu! Allahü teâlânın emirlerini hatırından çıkarma ve bütün âzâlarını Onun yolunda kullan. Elin ayağın, gözün kulağın, itâattan çıkarsa; tekrar Allahü teâlânın ve Onun Peygamberinin buyurduklarını onlara öğret ve yaptırmaya çalış.
Ey insanoğlu! Körpe ve tâze olan şu gençliğinle gururlanma. Her şeye gücünün yetmesi, seni aldatmasın. Senden önce, gençlerin pekçoğu saçı sakalı ağarmadan bu dünyâyı terk etti. Genç ve tâze bir fidanken göçüp gittiler. Farzet ki gençlik, sâhibine birtakım özür olacak şeyler gösterir. İhtiyarın özrü yoktur. Onun ileri sürdüğü şeyler, şeytanın eğlencesi olacak şeylerden başkası değildir.

İYİLİKTEN AYRILMA!..
Ey insanoğlu! İnsanların kalblerini kazanmayı, hoşnûd ve râzı etmeyi isteyerek, herkese iyilik et. İyilikten ayrılma. Bu yolda insanlara hizmetin devamlı olsun. Çünkü insan, iyiliğin kölesidir. Sana bir sıkıntı ve zarar gelirse, sen bunu yapanlara karşı gücün yettiğinde affedici ol ve hatâları görme!
Ey şu anda sevinç içerisinde olan insanoğlu! Sen gaflet uykusunda yatıyorsun. Sevinç ve neşeni devamlı kalıcı sanma. Bu rüyâ, şimdi sana neşe ve sürûr veren bir zamandır. Sana cezâ, üzüntü ve sıkıntı veren zaman ise, uyanınca gelecektir...
Ali bin Muhammed hazretleri, vefatına yakın günlerde buyurdu ki:
İbâdetlere sarılmak ve onları yerine getirmek lâzımdır. Yerine getirilince de yapılmadı farz etmelidir. Böylece kendini kusurlu bilerek tâat ve ibâdete yeniden başlamalıdır.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Dünyanın oğulları!..</label>

Ebû Abdullah Cavpâre, Mısırda yaşamış evliyânın büyüklerindendir. Aslen İranlı idi. Sofî lakabıyla tanındı. Doğum ve vefât târihleri ve yerleri bilinmemektedir. Dördüncü asrın ortalarında vefât etti. Sohbetlerinde buyurdu ki:KİM TEVEKKÜL EDERSE
Tevekkül, Resûlullahın sallallahü aleyhi ve sellem hâli; kesb, çalışıp kazanmak da, Onun sünnetidir. Kim Allaha tevekkül ederse, Allahü teâlâ onun kalbini hikmet nûruyla doldurur. Allahü teâlâ her istediğinde ona kâfi gelir, onu sevdiği her şeye kavuşturur.
Yalancı kerem sâhibi, riyâkâr huylu olan kimselerle dostluk etmekten kendini uzak tut ve hakîkî dostlar olan Allah adamlarıyla berâber yaşa. Eğer kerem sâhibi gibi görünen kimselerle berâber bulunursan, hakîkî dostlardan uzaklaşır, onlarla ülfet, yakınlık ve muhabbeti kesersin. Eğer riyâkâr, kötü huylu kimselerden usanır, dostluğunu kesersen; helâk olmaktan kurtulur, yüksek makamlara ulaştırılırsın. Bu hal sende hâsıl olduğu zaman, senin için büyük bir kıymet de hâsıl olur ve sen kıymetlenirsin (çünkü, Allahü teâlânın velî kulları, hakîkî dostlarıyla berâber bulunanlar, bir gün onlardan olurlar).
Minnet sâhibinin ihtiyâcını görmek, dostluğun anahtarıdır.
Kişinin aklı, hilmi ve yumuşaklığı, cömertliği, ayıplarını örter. Her hâlinde doğru olması, onu kuvvetli kılar.
Allahü teâlâ bir kimseye iyilik ile muâmele ederse, ondan kerâmetler zuhûr eder.
Kalpten riyâ hastalığı, ihlâs; yalan hastalığı ise, doğruluk nûru ile giderilip tedâvî olunur. Kim nefsinin arzu ve isteklerine muhâlefet eder karşı çıkarsa, Allahü teâlâ onu, ünsiyet, dostluk ve muhabbet makâmına kavuşturur.

VELÎ NASIL TANINIR?
Kendisine; Velî halk içinde nasıl tanınır? Alâmetleri nelerdir? diye sorulunca, evliyânın, Allahü teâlânın dostlarının alâmetlerini şöyle bildirdi: Velî, dilinin çok tatlı olması, ahlâkının güzel olması, özür dileyenlerin özrünü kabûl etmesi, ister iyi ister kötü olsun, bütün mahlûkâta tam bir şefkat ve merhametle, acımasıyla anlaşılır.
Ebû Abdullah Cavpâre, vefatına yakın buyurdu ki: Dünyanın oğullarına (dünyâ malı, mevkii, şan, şöhret, para, çocuk vs.) karşı zâhid olmak, onlara kıymet vermeyip terk etmek; akıllı kişinin şânındandır. Çünkü onlar kendisini meşgûl eder, Allahü teâlâyı zikirden alıkor. Kendisi, din ve dünyâ işlerinin düzgün olmasını istediği halde, dünyâ oğulları öyle değildir.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Bildiğinizle amel edin!</label>

Ahmed bin Harb, evliyânın büyüklerindendir. Künyesi Ebû Abdullahtır. Nişaburda doğdu. Horasan Pîri diye meşhur oldu. İlim ve fazîlette üstün derecelere yükseldi. 848 (H.234) senesinde vefât etti. Verâ, haram ve şüphelilerden kaçmakta benzeri yoktu...BİZLERE NE KADAR ŞAŞILIR!
Ahmed bin Harb çok ibâdet ederdi. Kıymetli nasihatleri vardır. Buyurdu ki:
Bizlere ne kadar şaşılır ve hayret edilir ki, gölge denilince hemen güneşin varlığı aklımıza gelir de, Cennet denilince akla Cehennemin geleceği, ondan korunmak çâreleri düşünülmez ve ondan gâfil oluruz.
Bir kimsenin, evlenip kırk yaşına geldiği, saçına ak düştüğü, hacca gidip Beytullahı ziyâret ettiği halde, hâlâ aklını başına toplamaması, vakitlerini oyun ve günah olan şeylerle geçirmesi ne kadar çirkindir.
Kendisine, sâlihâ kadından suâl edilince, buyurdu ki:
Beş vakit namazını kılan, efendisine (kocasına) itâat eden, her işinde Allahü teâlânın rızâsını gözeten, insanları gıybetle çekiştirip dedikodu yapmaktan, koğuculuktan dilini koruyan, kanâat sâhibi olup dünyâ malına meyletmeyen ve musîbetlere karşı sabreden bir kadın, hakîkaten çok iyi, sâlihâ bir kadındır.
Gıybet hakkında sorulduğunda:
Bana kim düşmanlık yapıyor, kim beni gıybet ediyor ve hakkımda kötü söylüyor, keşke bilsem de ona altın ve gümüş göndersem. Benim işimde çalışarak kazandığı sevapları benim defterime geçirdiğine göre benim paramdan harcasın buyurdu.

ÇOK DİKKATLİ OLUN!
Gönlü dünyâya bağlamamak hakkında da; Dünyânın sizi kandırıp evvelkileri düşürdüğü belâya sizi de düşürmemesi için izzet ve celâl sâhibi Allahü teâlâdan gücünüz yettiği kadar korkun. Bildiğinizle amel edin ve çok dikkatli olun buyurdu.
Ahmed bin Harb, vefatına yakın bir sohbetinde buyurdu ki:
Yeryüzü iki sınıf kimseye çok hayret eder. Birisi, ölümden gâfil olarak, yatağını, karyolasını süsleyip uykuya yatandır. Yeryüzü kendi hâl lisanı ile o kimseye; Ey insan! Şu nâzik bedenin, yataksız olarak arada bir perde bulunmadan, bende uzun müddet kalacak ve çürüyecek. Bunu niçin düşünmüyorsun? Yeryüzünün kendisine hayret ettiği ikinci kimse de, ufak bir arâzi parçası yüzünden kardeşi ile hasım olan kimsedir. Yeryüzü, kendi hâl lisanı ile o kimseye; Ey insan! Münâkaşasını yaptığınız bu yerin sizden önceki sâhiplerinin nerede olduklarını hiç düşündünüz mü? der.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Kurtuluşun alâmeti!..</label>
Ebû Abdullah el-Hâkan, Bağdât evliyâsının büyüklerindenir. İsminden Türk asıllı olduğu anlaşılmaktadır. Bağdâtta yerleşti. Zamânının büyüklerinden ders aldı. Ebû Abdullah bin Hafifle sohbet etti. 892 (H. 279) yılında vefât etti... O MÜMİNLER Kİ!..
Bu mübarek zat, dünyâya hiç kıymet vermez, eline geçeni fakirlere dağıtırdı. İnsanlardan bir şey istemez, hâcet ve ihtiyâcını Allahü teâlâdan beklerdi. Bir gün, sohbeti sırasında namazın mâhiyeti ve huşû içerisinde bulunmanın önemini bildirerek şöyle buyurdu:
Namazda huşû, namaz kılanın kurtuluşunun alâmetidir. Nitekim Allahü teâlâ, Müminûn sûresi başında; Muhakkak ki, müminler kurtuluşa erdiler. O müminler ki, namazlarında huşû (tevâzu ve korku) sâhipleridir buyurmaktadır. Peygamber efendimiz de buyurdu ki: Bir Müslüman doğru olarak ve huşû ile iki rekat namaz kılınca, geçmiş günahları affolur. Yâni, Allahü teâlâ onun küçük günahlarının hepsini affeder. Huşûu terk etmek ise, münâfıklık alâmetidir ve kalbin harâb olmasıdır. Nitekim Allahü teâlâ, Müminûn sûresi 117. âyetinde meâlen; Gerçek şudur ki: Allahtan başkasına tapınan kâfirler, felâha, kurtuluşa kavuşamazlar buyurmaktadır.
Namazda huşû ve hudû: Bütün âzâların hareketsiz kalıp tevâzu hâlinde bulunması ve kalbin de Allahü teâlâdan korku üzere olması demektir. Hadîs-i şerîfte; Kalbin hazır olmadığı namaza Allahü teâlâ bakmaz buyruluyor.

NAMAZA DİKKAT EDİN!..
Bir mümin, namazını güzel kılar, rükû ve secdelerini tamam yaparsa, namaz sevinir ve nûrlu olur. Melekler, o namazı göğe çıkarır. O namaz, namazı kılmış olana, iyi duâ eder ve sen beni kusurlu olmaktan koruduğun gibi, Allahü teâlâ da, seni muhâfaza etsin, der. Namaz güzel kılınmazsa, siyah olur. Melekler o namazdan iğrenir. Göğe götürmezler. O namaz, kılmış olana, fenâ duâ eder. Sen beni zâyi eylediğin, kötü hâle soktuğun gibi, Allahü teâlâ da seni zâyi eylesin der.
O halde, namazları tamam kılmaya çalışmalı, tâdîl-i erkânı yapmalı, rükûu, secdeleri, kavmeyi yâni rükûdan kalkıp dikilmeyi ve celseyi yâni iki secde arasında oturmayı iyi yapmalıdır. Başkalarının da kusurlarını görünce söylemelidir. Din kardeşlerinin namazlarını tamam kılmalarına yardım etmelidir. Tumânînet ve tâdîl-i erkânın yapılmasına çığır açmalıdır.
Ebû Abdullah el-Hâkan hazretliru, vefat ederken de yanındakilere namazın ehemmiyetini hatırlattı ve Aman! Namaza dikkat edin buyurdu.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ömür çok değerli sermayedir</label>
Ahmed bin Mesrûk hazretleri, Bağdâtta yaşamış olan büyük velîlerdendir. Tûsta doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 910 (H.298) senesinde vefât etti. Kabr-i şerîfi Bağdâtta Bâb-ü Harb mezarlığındadır...ONUN İÇİN OLMAYAN SEVGİ!..
Cüneyd-i Bağdâdî, Sırrî-yi Sekatî, Hâris el-Muhâsibî, Muhammed bin Mansur, Muhammed el-Bürülânî ile diğer velîlerin sohbetlerinde yetişip olgunlaştı. Ebû Ali Rodbârînin hocasıdır.
Bu mübarek zat, her halinde Allahü teâlânın rızâsını düşünür, Onun için olmayan sevgiyi öldürücü zehir bilirdi. Talebelerine buyurdu ki:
Bir kimse Allahü teâlâdan başkasına gönül verirse, Ondan başkasında neşe bulursa, bu neşeleri dertler ocağı olur. Kim, Allahü teâlânın beğenmediği şeylere yakın olursa, bu yakınlıkların hepsi sıkıntıya dönüşür.
Müminlerin hakkına saygı, Allahü teâlânın hakkına saygıdandır.
Ömür çok değerli sermayedir. Ne yazık ki insanoğlunun çoğu bu sermayeyi boş yere tüketir. Gençlik yıllarımda dinçtim. Zorluklar beni yıldırmazdı. Ama artık ihtiyarlık devremi yaşıyorum. Geçmişte boşa geçirdiğim zamanlarıma üzülüyor, o günleri arıyor, ama bulamıyorum.
İnsan, terbiyesini Rabbinden almalı diyerek söze başlar sonunda da; Edebini Rabbinden alanı hiçbir şey mağlûb edemez derdi. Bir kimse kendini kurtarmak için aklını kullanmasını bilmezse aklı o kimseyi helâke götürür sözü ağzından düşmezdi. İnsanları gafletten sakındırır; Gafletin sebebi cahilliktir buyururdu. Kendisine; Aklımıza uygun olmayan düşünceler geliyor ne yapalım? denildi. Kim, Allahü teâlâdan korkarak kalbine gelen uygunsuz düşüncelerden korunmaya çalışırsa, Allahü teâlâ da o kimsenin uzuvlarını, bu türlü işleri yapmaktan korur, muhâfaza eder buyurdu.

MÂRİFET, ALLAHI TANIMAKTIR
Mârifet, Allahü teâlâyı tanımak, Onu düşünüp tövbe, pişman olmakla, muhabbet ise Allahü teâlâya aşırı sevgi duymak ve sevgilinin irâdesine kusursuz teslim olmak ve emirlerine uymakla ele geçer.
İnsanları Hak teâlâdan alıkoyanlar istedikleri ibâdeti yapsınlar. Allahü teâlâ onları bağışlamayacaktır. İnsanların Allahü teâlâya kavuşmasına vesile olanları da Allahü teâlâ bağışlayacaktır.
Ahmed bin Mesrûk hazretleri, vefat etmesine yakın günlerde buyurdu ki:
Müminin kalbi Allahü teâlânın zikri ile kuvvetlenir.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Cömertlik ve cimrilik...</label>
Ali bin Abdullah bin Abbas, Tâbiînin büyüklerindir. Eshâb-ı kiramın fakihlerinden Abdullah ibn-i Abbas (radıyallahü anhüma) hazretlerinin oğludur. Dedesi, Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve selem) amcacı Abbasdır (radıyallahü anh). 660 (H.40) senesinde doğdu. Hazret-i Ali onu kucağına aldı ve; İsmini Ali, künyesini Ebül-Hasan koydum! buyurdu. 736 (H.118) senesinde Suriye hac yolu üzerindeki Humeyme şehrinde vefât etti... KİM, BİRİNİ TESELLİ EDERSE...Ali bin Abdullah babasından, Ebû Hüreyre, Abdullah ibni Ömer ve Ebû Saîd-i Hudrîden pek çok hadîs-i şerîf rivâyet etti. Bunlardan bazıları:
Kim müsibete uğramış birini teselli ederse, onun o dert sebebiyle kazandığı sevap kadar sevap kazanır.
Kişi malı, hanımı ve çocuğuyla imtihan edilir.
Daha vakti var, ileride yaparım, demek, şeytanın müminlerin kalplerine bıraktığı bir vesvesedir.
Yağmurların çoğalıp bitkilerin (ürünlerin) az, Kuran okuyanların çok olup dini bilenlerin az, idarecilerin sayısının artıp, güven duyulanların ise kıt olması kıyametin yaklaştığının delillerindendir.
Ümmetimin bana en yakın olanları, bana en çok salevat getirenleridir.
Birbirinize karşı mütevazı olmanızı, Allah bana vahiyle emretti. Öyle ki, hiç kimse, kimseye karşı övünmesin ve hiç kimse, hiç kimseye zulmetmesin.
Allah, bir mesleği olup mesleğinde maharetli ve uzman olan kulunu sever.

İYİLİK YAP, KÖTÜLÜKTEN SAKIN
İyiliği yap, kötülükten de sakın. Yanlarından kalktığında, halkın senin hakkında söylemelerinden hoşlanacağın şeyleri gözet ve onları yerine getir. Yanlarından kalktığında halkın senin hakkında söylemelerinden hoşlanmayacağın şeylere ise, dikkat et ve onları yapmaktan da sakın.
Verdiği rızıklarla beslediği için, Allahü teâlâyı seviniz. Allahü teâlâyı sevdiğiniz için beni seviniz. Beni sevdiğiniz için, Ehl-i beytimi seviniz.
Cömert, malında olan Allahın haklarını ödeyendir. Cimri, malındaki Allahın haklarını yerine getirmeyen; Rabbinin verdiğinden, Rabbine karşı nekeslik (cimrilik) edendir.
Vefat etmesine yakın en son şu hadis-i şerifi okudu:
Kim istiğfâra iyi sarılırsa, Allahü teâlâ, onu her türlü keder ve sıkıntıda bir ferahlık ve rahatlık, darlık zamânında ise, çıkış ihsân eder. Onu, kendisine yetecek şekilde rızıklandırır.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Sâdece dil ile tövbe etmek!</label>

Ebû Abdullah Seczî, dokuzuncu asırda (hicrî üçüncü asırda) Horasan diyârında yetişen velîlerdendir. Horasanın Sicistan veya Secz şehrindendir. Evliyânın büyüklerinden Ebû Hafs Haddâd ve Abdullah bin Menâzil ile görüşüp, sohbet etmiştir...BENİM İÇİN HAYIR OLUR!
Ebû Abdullah Seczî, dünyâya ve dünyâ malına aslâ düşkünlük göstermezdi. Tasavvufta yüksek hallere gark olmuştu... Bir gün sevenlerinden biri; Bir dinar param var onu sana vermek istiyorum. Ne dersiniz? deyince; Eğer onu bana verecek olursan senin için iyi olur. Vermezsen benim için hayır olur. Sen bilirsin diye cevap verdi.
Neden sofîler gibi hırka giymiyorsun? diye sorulunca; Hırka giymek fütüvvet sâhibi yiğit kimselere yakışır. Fütüvvet ehlinden olmayan kimselerin böyle şeyler giymesi nifak alâmetidir. Fütüvvet yükünün altına girmeden, fütüvvet ehli gibi gözükmek yakışmaz dedi. Peki o halde fütüvvet nedir? diye sorulunca; Fütüvvet, kendini kusurlu, insanları mâzur görmektir. Kendini noksan, başkalarını tam görmektir. İnsanların iyisi olsun kötüsü olsun hepsine merhamet ve şefkat nazarıyla bakmaktır. Fütüvvetin en yüksek derecesi ise hiçbir zaman halk seni Haktan alıkoymaması, perde olmamasıdır. buyurdu.
Talebelerine ve dostlarına en faydalı işin sâlih kimselerle, iyi insanlarla görüşüp sohbet etmek, arkadaşlık kurmak olduğunu söylerdi. Ahlâk ve davranış bakımından sâlih, iyi kimselere uymak lâzım olduğunu önemle tavsiye ederdi. Ayrıca velîlerin kabirlerini ziyâreti, arkadaş ve dostlara hizmeti tavsiye ederdi. Kendi günahlarının tamâmen bağışlandığına kanâat getirmeyen kimsenin herhangi bir günahı sebebiyle başkasını kınamasını doğru bulmazdı. Kişinin ise kendi günahlarının tamâmen bağışlandığını bilemeyeceğine göre, başkalarını kınama husûsunda hiç konuşmaması gerektiğini belirtirdi.

EVLİYÂNIN ALÂMETİ ÜÇTÜR
Buyurdu ki: Evliyânın alâmeti üçtür: Birincisi, derecesi yükseldikçe, tevâzusu, alçak gönüllülüğü artar. İkincisi, elinde imkân bulunduğu halde dünyâya değer vermez, düşkün olmaz. Üçüncüsü, intikam almaya gücü yettiği halde merhametli ve insaflı davranarak intikam almaz.
Ebû Abdullah Seczî hazretleri vefatına yakın günlerde buyurdu ki:
Âzâlarıyla ve kalbiyle günâh işleyip de, sâdece dili ile tövbe eden, âzâsını ve kalbini günahlardan uzak tutmayan kimse ne kötü kuldur.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
İnsanlar dünyâya mağlûb oldu!

Abdülvâhid bin Muhammed, kerâmetler sâhibi hikmetli sözler söyleyen, güzel ve tesirli vaaz ve nasîhatleriyle meşhûr evliyâdan bir zâttır. Urfanın Harran ilçesinde doğmuş olup, doğum târihi bilinmemektedir. 1093 (H.486) senesinde Şamda vefât etti. Bâb-üs-Sagîr Mezarlığına defnedildi... HAK SÖZ DE GARİB OLDU!Abdülvâhid Efendi, Şamda zamânın en büyük âlimlerindendi. Vaazları meşhur olmuştu. Buyurdu ki:
Ben öyle bir zamâna yetiştim ki, o vakit İslâm, başlangıcındaki gibi garib oldu. Hak söz de garib oldu. Bir âlim özlenip yanına gidildiği zaman, o, hürmeti seven, başkan olma arzusu ile dolup taşan, gönlünü dünyâya kaptırmış olarak görülür oldu. Âbid (çok ibâdet eden) birisine gidildiği zaman, ibâdet bilgilerini bilmeyen, büyük düşman şeytan tarafından mağlub edilmiş birisi olarak bulunur oldu. Diğer insanların durumu zâten mâlûmdur. Evet, insanlar dünyâlarına mağlûb olmuşlar, arzu ve isteklerine uymuşlar, kendilerini beğenir duruma düşmüşler, dünyâlıkları için cimri, dinleri için çok tâvizkâr ve müsamahakâr olmuşlar, Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmekte gevşeklik göstermişlerdir. Başlarına gelen musîbetlerden dolayı, kazâyı zemme (kötülemeye) kalkışmışlar, şehvetlerine dalarak, dünyâda huzursuz olmuşlar, kalpleri taş gibi katılaşmış. Niçin yaratıldıklarını unutmuşlardır. Halbuki, bu dünyâya Allahü teâlâya kulluk için geldiler. Bu dünyâ bir imtihân yeridir. Evet, insanlar Allahü teâlâya tevekkülü, Allahü teâlâya güvenip dayanmayı da bırakmışlar. Altın ve gümüş peşine düşmüşler. Onlar meclislerde toplantılarda, süslü sözlerle konuşmaya çalışırlar. Gadap (hiddet) zamânı kibirli bir edâ ile bağırıp, çağırırlar.

EY BASÎRET SÂHİPLERİ!..

Şimdi, kendi zamânınıza bakın. İnsanlar nasıl? Ey basîret sâhipleri! İbret alınız. Ey Allahü teâlâya îmân eden akıl sâhipleri! Allahü teâlâya şükür vazifesini yapmayıp, arzu ve isteklerini tercih edenler, mesûl olacaklar, kıyâmet gününde mâzeret beyan edemeyeceklerdir. Allahü teâlâdan gelen nîmetleri çok görünüz; Yâ Rabbi bol bol verdin deyiniz ki şükretmeniz mümkün olsun. Nefsinize fırsat vermemek, affa kavuşmak için, yaptığınız ibâdet ve tâatı az görünüz. İhlâslı amel yapabilmek için gafletten çok sakınıp, uyanık olunuz.
Bu vaazı sırasında, oradakilerden biri aşka gelerek, Allah diye bir nâra attı ve oracıkta vefât etti.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Meşhurların Son Sözleri
Ahmed Raûfî hazretleri, İstanbulda yetişen evliyânın büyüklerinden ve seyyiddir. 1653 (H.1063) senesinde İstanbulda doğdu. Asrının büyük âlimlerinden aklî ve naklî ilimleri öğrendi. Sultan Üçüncü Osman kendisini sık sık ziyâret edip duâsını alırdı... SUSMAK HİKMETTİR!Ahmed Raûfî, çok konuşmasını, lüzumsuz söz söylemesini sevmezdi. Bu hususla ilgili olarak şunları naklederdi:
Peygamber efendimiz buyurdu ki: (Susmak hikmettir. Onu yapan azdır. Hikmet insanı cehâletten ve sefâhatten koruyan faydalı bir şeydir.) Hazreti Ebû Bekir, kendisini konuşmaktan menetmesi için ağzına taş koyardı. Dilin tehlikesi büyüktür. Âfeti çoktur. Susmakla bunlardan kurtulunur. Lokman Hakim oğluna dedi ki: Konuşmak gümüş ise susmak altındır. Hadîs-i şerîfte; (Allahü teâlâya ve âhiret gününe inanan ya hayır söylesin yâhut sussun) buyuruldu...
Sâlih müslümanlar, Allahü teâlânın hükmüne boyun eğerler, gelen şiddet ve belâlara sabrederler, aza kanâat ederler. Allahü teâlâdan başkasından korkmazlar ve kimseden bir şey beklemezler. Ancak Allahü teâlâdan isterler. İnsana, yüksek makamları veren, aşağı düşüren azîz ve zelîl edenin Allahü teâlâ olduğunu bilirler. Sâlih Müslümanlar, Peygamber efendimizin sünnet-i şerîflerine tam uyarlar. Onların korkusu, son nefes içindir. Onlar, az konuşurlar. Öfkelerini tutarlar, şehvetlerini yenerler. Nefslerinin arzularını yapmazlar. Allahü teâlâyı unutturacak bütün engelleri ortadan kaldırarak, hep Onunla berâber olmaya bakarlar. Böylece nefslerini al-çaltıp, ruhlarını yükseltirler.

NEFSE EN ZOR GELEN ŞEY!..
Nefse, Allahü teâlânın kazâ ve kaderine rızâ göstermek kadar zor gelen bir şey yoktur. Çünkü, kadere râzı olmak, Allahü teâlânın hükmüne boyun eğmek, nefsin isteklerine zıttır. Nefs bunları istemez. Saâdete kavuşmak, nefsin rızâsını terk edip, Allahü teâlânın rızâsına koşmakla mümkündür. Saâdete kavuşanlara müjdeler olsun.
Ahmed Raûfî hazretleri, 1757 (H.1171) senesinde Üsküdarda vefât etti ve Koca Sinan Paşa Câmii bahçesine defnedildi. Vefat etmeden evvel buyurdu ki: Bilgisizlik ölümdür. Allahü teâlâ ilim verdikçe canlanma başlar. Her bilgi bir vebâldir. Bu vebâlden kurtulmak amel etmekle mümkün olur. Her amel fayda vermez. Fayda vermesi Allahü teâlâ için yapılmaya bağlıdır. İhlâs elde edilmedikçe, kurtuluşa erilmez.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
âdı Alâeddîn Konevî
Alâeddîn Konevî hazretleri, evliyânın büyüklerinden ve fıkıh, kelâm, tefsîr, usûl ve edebiyât âlimidir. 1270 (H.668) senesinde Konyada doğdu. 1328 (H.728)de Şamda kâdılık vazifesindeyken vefât etti...Alâeddîn Konevî, talebelerine, Kurân-ı kerîme tâzim etmek, hürmet göstermek için şu hususlara dikkat edilmesi gerektiğini bildirdi: KURÂN-I KERÎM OKURKEN...
Kurân-ı kerîm okumadan önce dişleri misvâklamak, ağzı temizlemek, güzel koku sürünmek, güzel elbise giymek, geceleyin sesli, gündüz gizli okumak sûretiyle Kurân-ı kerîme hürmet gösteriniz. Kurân-ı kerîm okurken, birisinin sözü ile okumayı kesmeyiniz. Kurân-ı kerîm okurken sesi güzelleştirmeli ve mahzun olarak okumalıdır. Şarkı, türkü okur gibi tegannî ile okumamalıdır.
Alâeddîn Konevî hazretleri her hareketini Peygamber efendimize uydurmaya çalışırdı. O, Resûlullah efendimize uymak, Ona hürmet göstermek için şu hususları talebelerine şart koşmuştur:
1. Resûlullahın mübârek isimleri geçtikçe salat ve selâm getirmek. 2. Resûlullah efendimiz ziyâret edildiğinde kabr-i şerîfinin yanında sesi yükseltmemek. 3. Resûlullahın haremi olan Medîne-i münevvereye tâzim ve hürmette bulunmak, orada yasaklanan şeylerden (veya günah işlemekten) sakınmak ve Medîne-i münevvere ehline ikrâmda bulunmak. 4. Resûlullah efendimizin mübârek sözlerinden ve işlerinden bildirilen bir şeyi, Onun şânını hafife alacak bir şey ile mukâbele etmemek. Mesela Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem falanca şeyi severdi denince, hâlbuki ben onu sevmem dememek. 5. Kurân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîf kitaplarının üzerine, başka herhangi bir kitap veya herhangi bir ev eşyâsı koymamak. 6. Allahü teâlânın ism-i şerîfi veya Resûlullah efendimizin mübârek isimlerinin bulunduğu bir kâğıdı atmamak. Böyle kâğıtlar yırtılmaz. İslâm harfleri ile yazılı olan kâğıtlara da hürmet etmek lâzımdır. Bunları temiz bir beze sardıktan sonra çiğnenmeyecek yerde toprağa gömmek veya yakmak lâzımdır.

ÖLÜMDEN KORKUYORSAN!..
Alâeddîn Konevî hazretleri 1327de Şamda kâdılık mevkiine getirildi. 1328de vefâtına kadar adâletle hükmetti. Kendisi hak, iffet ve temizlik husûsunda çok dikkatli davranırdı.
Alâeddîn Konevî hazretleri vefat etmeden evvel buyurdu ki:
Ölümden korkuyor ve hazırlığımız yok diyorsak ne duruyoruz? Ne yapacaksak bir ân önce yapalım. Yarın, vakit, fırsat elverir mi, bunu bilmiyoruz. Giden günler sermâye-i ömürden gidiyor. Sonra bu sermâye âniden tükenir de haberimiz bile olmaz!
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Günâh üstüne günah!.
Ali bin Beşşâr hazretleri, Hanbelî mezhebi fıkıh âlimi ve büyük velilerdendir. 925 (H.313) senesinde Ürdünde bulunan Akabede vefât etti. Hikmetli sözleri çoktur. Buyurdu ki: TERBİYE KAMÇISI!..Günahlardan sakınan kimseler, nefsleri üzerinden, terbiye kamçısını kaldırmazlar. Allahü teâlanın râzı olduğu işler için nefslerini zorlarlar. Onlar, mal ve mülkü Allahü teâlânın rızâsı için vermekten çekinmezler.
Allahü teâlâya isyânkâr olup, günahlara dalan kimsenin, Allahü teâlânın verdiği cezâları çok görmesi münâsip değildir.
Ona, Allahü teâlânın rızâsına nasıl kavuşulur? diye sordular. Gizli günah işlediğin gibi, gizli tâatte (Allahü teâlânın beğendiği şeyler) bulunursun. Nihâyet kalbin, ibadet ve tâatlere doğru meyleder. Bu hâl, Allahü teâlânın rızâsını kazanmaya doğru gittiğinin alâmetidir buyurdu.
Bir zât, Ali bin Beşşârın yanına gitmişti. Üzerinde yünden bir cübbe vardı. Ali bin Beşşâr kendisine, Kalbini mi güzelleştirdin, yoksa bedenini mi? diye sordu. Sonra; En önemli olan, kalbin güzelleştirilmesi ve temizliğidir diye buyurdu.
Sırf makam sâhibi olmak ve biliyor desinler için birkaç mesele öğrenip, insanlara fetvâ vermeye kalkışmak, ne kadar ayıptır.
Allah yolunda nefsi ile yürümek isteyen, daha ilk adımında hatâ etmiş demektir. Nefsini terk edip de ihlâs ile her şeyde Allahü teâlânın rızâsını düşünerek yola çıkarsa, Allahü teâlâ ona, kendisine kavuşturacak rehberi tanıtır.
Yemin ederim ki helâk olanlar kalplerinde zenginlik sevgisi taşıdıkları için helâk olurlar.

SIDDÎKLARDAN DA OLSA!..
Bir kimse, görünüş îtibariyle sıddîklar mertebesinde de olsa, bir göz açıp kapayacak kadar zaman, kalbi, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeylere meylederse, o kimse ilerleyemez.
Allahü teâlânın, kendisine kâfi olduğunu bilmeyen kimseyi, Allahü teâlâ mahlûklara muhtâc eder.
Bir kimsenin bir günâh işledikten sonra tekrar günah işlemesi, ilk günâhın cezâsıdır. Bir sevap işledikten sonra tekrar sevab işlemek de, birinci sevabın karşılığı, mükâfâtıdır.
Ali bin Beşşâr, vefatına yakın buyurdu ki:
Şu dört haslet kişinin kemâline alâmettir: Kalbi dünyâ sevgisinden kurtarıp, Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yapmak. Sonunda, hesâba çekilmeyi gerektirecek şeyleri terk etmek, hâli hafîf ve yumuşak olmak. Dünyâlık biriktirmeyi azaltmak.
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri