- Katılım
- 7 Kas 2020
- Mesajlar
- 10,553
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 13,916
- Puanları
- 113
- Yaş
- 41
- Konum
- Istanbul
- Burç
- Yengeç
- Cinsiyet
- Medeni Hal
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Mazhar-ı Cân-ı Cânân</label>
Mazhar-ı Cân-ı Cânânın asıl adı Şemseddîn Habîbullahtır. Babası Mirzâ Cândır. Onun ismine izâfeten Cân-ı Cânân denilmiştir. 1699 (H.1111) senesinde Ramazân-ı şerîfin on birinde Cumâ günü doğdu. 1781 (H.1195) senesinde şehîd edildi. Hazret-i Alinin neslinden olup, seyyiddir...Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretleri, vefâtının yaklaştığı günlerde kavuştuğu nîmetleri dile getirerek ve şükrederek şöyle buyurdu:
Şehitlik derecesine kavuşamadım
Kalbimden her ne geçtiyse ve her ne nîmete kavuşmak istediysem, Allahü teâlâ onları bana ihsân etti. Beni İslâm-ı hakîkî ile şereflendirdi ve çok ilim ihsân etti. Sâlih amel üzere istikâmet verdi. Büyüklerin tasavvuf yolunda bildirdiği şeylerin hepsini verip keşif, tasarruf ve kerâmet ihsân etti. Beni dünyâya düşkün olmaktan ve dünyâya düşkün olanlardan da uzak eyledi. Ancak Allahü teâlâya yaklaşmakta, yüksek derece olan şehitlik derecesine kavuşamadım. Hocalarımın çoğu şehitlik şerbetini içmekle şereflendiler. Şu anda ben yaşlandım, vücûdum zayıf düştü. Cihâd edecek ve böylece şehitliğe kavuşacak gücüm, tâkatim kalmadı...
Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretleri bu sözlerle, şehitlik derecesine kavuşmayı çok arzu ettiğini dile getirmişti...
Ömrünün son günlerini yaşadığı sıralarda huzûruna gelip gidenler iyice artmıştı. Kapısının önünde pekçok kimse toplanmıştı. Bunlar arasından üç kişi ısrarla içeri girmek istiyorlardı. Nihâyet izin alıp içeri girdiler.
Hançerini peş peşe vurdu!..
Bunlar Moğol ve Mecûsî idiler. Huzûruna girince, Mazhar-ı Cân-ı Cânân sen misin? dediler. O mübarek de; Evet benim buyurdu. Meğer bunlar kendisini öldürmek üzere gelmişlerdi. İçlerinden biri üzerine hücum edip hançerini peş peşe vurmaya başladı. Vurulan hançer darbeleri kalbine yakın bir yere isâbet etmiş, ağır yaralanmış ve yere yıkılmıştı.
Mübarek, bu yaralı hâliyle üç gün daha yaşadı. Üçüncü gün, öğle vakti ellerini açıp Fâtiha-i şerîfi okudu. İkindi vaktinde; Günün bitmesine kaç saat vardır? buyurdu. Dört saat vardır dediler. O gün hem Cumâ, hem de Aşûre Günü idi. Akşam olunca üç defâ derin nefes aldı ve şehîd olarak vefât etti...
Mazhar-ı Cân-ı Cânânın asıl adı Şemseddîn Habîbullahtır. Babası Mirzâ Cândır. Onun ismine izâfeten Cân-ı Cânân denilmiştir. 1699 (H.1111) senesinde Ramazân-ı şerîfin on birinde Cumâ günü doğdu. 1781 (H.1195) senesinde şehîd edildi. Hazret-i Alinin neslinden olup, seyyiddir...Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretleri, vefâtının yaklaştığı günlerde kavuştuğu nîmetleri dile getirerek ve şükrederek şöyle buyurdu:
Şehitlik derecesine kavuşamadım
Kalbimden her ne geçtiyse ve her ne nîmete kavuşmak istediysem, Allahü teâlâ onları bana ihsân etti. Beni İslâm-ı hakîkî ile şereflendirdi ve çok ilim ihsân etti. Sâlih amel üzere istikâmet verdi. Büyüklerin tasavvuf yolunda bildirdiği şeylerin hepsini verip keşif, tasarruf ve kerâmet ihsân etti. Beni dünyâya düşkün olmaktan ve dünyâya düşkün olanlardan da uzak eyledi. Ancak Allahü teâlâya yaklaşmakta, yüksek derece olan şehitlik derecesine kavuşamadım. Hocalarımın çoğu şehitlik şerbetini içmekle şereflendiler. Şu anda ben yaşlandım, vücûdum zayıf düştü. Cihâd edecek ve böylece şehitliğe kavuşacak gücüm, tâkatim kalmadı...
Mazhar-ı Cân-ı Cânân hazretleri bu sözlerle, şehitlik derecesine kavuşmayı çok arzu ettiğini dile getirmişti...
Ömrünün son günlerini yaşadığı sıralarda huzûruna gelip gidenler iyice artmıştı. Kapısının önünde pekçok kimse toplanmıştı. Bunlar arasından üç kişi ısrarla içeri girmek istiyorlardı. Nihâyet izin alıp içeri girdiler.
Hançerini peş peşe vurdu!..
Bunlar Moğol ve Mecûsî idiler. Huzûruna girince, Mazhar-ı Cân-ı Cânân sen misin? dediler. O mübarek de; Evet benim buyurdu. Meğer bunlar kendisini öldürmek üzere gelmişlerdi. İçlerinden biri üzerine hücum edip hançerini peş peşe vurmaya başladı. Vurulan hançer darbeleri kalbine yakın bir yere isâbet etmiş, ağır yaralanmış ve yere yıkılmıştı.
Mübarek, bu yaralı hâliyle üç gün daha yaşadı. Üçüncü gün, öğle vakti ellerini açıp Fâtiha-i şerîfi okudu. İkindi vaktinde; Günün bitmesine kaç saat vardır? buyurdu. Dört saat vardır dediler. O gün hem Cumâ, hem de Aşûre Günü idi. Akşam olunca üç defâ derin nefes aldı ve şehîd olarak vefât etti...