Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ubâde İbni Sâmit (radıyallahü anh)</label>

Ubâde İbni Sâmit hazretleri, Akabe biatında kavminin temsilcisi idi. Kendisi şöyle anlatır: -Ben Birinci Akabede hazır bulunanlar içindeydim. Oniki kişi idik. Res-lullah efendimiz ile şunun üzerine bîat ettik ki: Allahü teâlâya hiçbir şeyi ortak koşmayalım, hırsızlık etmiyelim, zinâ yapmayalım, çocuklarımızı öldürmeyelim, dillerimizle yalan söyleyerek iftirâ etmeyelim, herhangi bir iyilik hus-sunda Ona âsi olmayalım. Bundan sonra, Peygamberimiz buyurdu ki:
- Eğer ahdinizde, sözünüzde durursanız sizin için Cennet vardır. Eğer onlardan bir şeyi örtbas ederseniz sizin işiniz Allahü teâlâya âittir, dilerse azâb eder, dilerse affeder... Vefât edeceğini anlamıştı!..
Ubâde İbni Sâmit hazretleri, yetmişiki yaşlarında iken Remlede hastalandı. Vefât edeceğini anlayınca dedi ki:
-Ne kadar akrabam, azatlı, hizmetli ve komşularım varsa; toplayıp getirin!
Hepsi gelince, onlara buyurdu ki:
-İçinde bulunduğum şu günü ancak dünyadaki son günüm ahiretteki ilk gecem olarak görüyorum. Bilemiyorum belki sizlere karşı elimle yahut dilimle bir haksızlık yapmışımdır. Ubadenin nefsini elinde tutana yemin olsun ki, kıyamet günü kısas vardır. Her şey karşılığını bulur. Canım çıkmadan önce bu hususta kendi hesabına bir hakkı olanın kısasla benden onu almasını kesinlikle istiyorum. Dediler ki:


Vasiyetimi iyi belleyin!
-Hayır sen bizim için bir babaydın. Bizi yetiştiren sendin.
-Bununla ilgili herhangi bir durum varsa beni bağışladınız mı?
-Evet, dediler. Bunun üzerine:
-Allahım sen şahit ol, dedi ve devamla:
-Şu halde vasiyetimi iyi belleyin. Hiçbir kimsenin arkamdan ağlamasını kesinlikle istemiyor bundan sakındırıyorum. Mescide gidip namaz kılsın, sonra da Ubade için ve kendi için Allahtan bağışlanma dilesin. Zira Allahü teala: Sabır ve namazla yardım isteyin buyuruyor. Sonra beni mezarıma çabuk götürün.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Antep kahramanı Şahin Bey</label>

İstiklâl Savaşının büyük kahramanlarından Şahin Bey, 1877 yılında Gaziantepde doğdu. Asıl adı Mehmed Saiddir. Yemene er olarak giden Şahin Bey, büyük kahramanlıklar göstermiş ve rütbesi teğmenliğe kadar yükselmişti. Ancak 1918 yılında İngilizlerle Sina cephesinde cereyan eden şiddetli bir muharebe neticesinde esir düştü. Mısırdaki İngiliz esir kampında 1919 Aralık ayı başlarına kadar kalan Şahin Bey, ateşkesden sonra serbest bırakıldı... Düşman buradan geçerse!..Şahin Bey, esaretten dönünce vatanının işgal altında olduğunu görmüş, çoluğunu çocuğunu bırakarak tekrar dağlara düşmüş, Antep ve Kilisteki Fransız birliklerine karşı cephe kurmuştur. O, kaputunu askerlerine giydirecek kadar şefkatli bir kumandandı. Fakat düşmana karşı yamandı. Fransız kıtalarını Kilis civarında ricate, geri çekilmeye mecbur etmişti. Telgraf hatlarını kesiyor, yolu tahrip ediyor, kuş uçurtmuyordu. Elli kişilik müfrezesi ile Fransız garnizonunu bozguna uğratmıştı.
Ve bir gün Kilisten bin kişilik top ve makineli ile mücehhez bir Fransız birliği harekete geçti. On saatlik bir yoldu. Fakat Fransızlar dört günde ancak alabildiler. Zira karşılarında Şahin Bey vardı. O Şahin Bey ki kendisine geri çekilmeyi tavsiye edenlere Düşman buradan geçerse ben milletin içine ne yüzle dönerim. Düşman ancak benim cesedimi çiğnedikten sonra Antepe girebilir demişti.


Allahım, vatanımı kurtar!..
Şahin Bey gece gündüz uyumuyor, çatışma esnasında her tarafa yetişerek kendilerini vatan için feda eden silah arkadaşlarının manevîyatını yükseltmeye çalışıyordu. O, her hareketiyle örnek olmaktaydı.
Evet, gerçekten son köprü başında Şahin Bey, bir şahin gibi birkaç arkadaşı ile direniyordu. Kelimenin tam manası ile son kurşununa kadar.
Nitekim son kurşunu bitince, son sözünü söyledi:
Allahım, vatanımı ve Antepi sen kurtar!.. Alçak düşman, sen de gel beni süngüle!..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ca'fer-i Sadık</label>

Cafer-i Sadık hazretleri, hem Peygamber efendimizin nesl-i pâkinden, hem de Hazreti Ebu Bekirin neslindendir. 702 yılında Medinede doğdu... Bütün maddi ve manevi ilimlerle meşgul idi. Tasavvufda her iki dedesinin yolunu da o devam ettirdi. Hem Hz. Ali hem de Hz. Ebu Bekirden gelen feyzleri taliplerine aktardı. Hadis ilminde zamanının en yüksek âlimi idi. Kimya, fizik ve cebir ilimlerinde en öndeydi. Cebir ilminin kurucusu sayılan Câbir, onun talebesi ve bu ilimde ondan çok şeyler öğrendiği nakledilir...Oğlum vasiyetimi iyi dinle!


765 yılında vefat eden Cafer-i Sadık, Cennetül-Baki Kabristanında babası Muhammed Bakır ve dedesi Ali Zeynelabidin ile dedesinin amcası Hz. Hasan bin Alinin kabirleri yanına defnedildi...


Cafer-i Sadık hazretleri, vefatına yakın oğlu Musa Kazıma şu vasiyeti yaptı:


Oğlum vasiyetimi iyi dinle, söylediklerime dikkat et! Eğer söylediklerime dikkat edecek olursan, rahat yaşar, hamd ile ölürsün.


Oğlum, Allah, kendisinin taksimine kanaat getireni başkalarına muhtaç bırakmaz. Başkasının elindekine göz diken ise fakir olarak ölür. Taksim-i ilahiyyeye razı olmayan, Allaha hükmü konusunda töhmet etmiş olur. Kendi günahını küçük gören, başkasının küçük günahını büyük görür. Başkasının günahını küçük görenin gözünde kendi günahı büyük görünür. Başkalarına isyanla kılıç çeken kılıçla öldürülür. Başkasının kuyusunu kazan kazdığı kuyuya düşer. Beyinsiz adî insanlarla düşüp kalkan kıymetten düşer ve hakarete uğrar. Âlimlerle düşüp kalkan saygı görür. Kötü yerlere girip çıkan töhmete uğrar. Lehinde de olsa aleyhinde de olsa, daima hakkı söyle. Koğuculuk yapmaktan sakın; çünkü koğuculuk, insanların kalplerine kin ve intikam tohumları eker...


Ehl-i Beytin şefaati


Oğlu Musa Kazım şöyle buyurur:


Babam, vefat edeceği anda bana şöyle buyurdu: Ey oğulcağızım! Biz Ehl-i Beytin şefaati, namazı hafife alan kimseye ulaşmayacaktır...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Selahaddin Eyyûbi</label>

Selahaddin Eyyûbi, Eyyûbi Devletini kurarak İslâm tarihindeki müstesna yerini almıştır... Öğrenimini Baalbekte tamamlayan Selahaddin Eyyûbi bilhassa İslâmî ilimler ve edebiyatta üstün başarılar göstermiştir. Daha sonra Musul Atabeyi olan Emir Nureddin ile Mısır Seferine katılmış, Hristiyan Kudüs Kralına karşı zafer kazanıp, Kudüsü fethetmiştir. Filistin, Mısır, Suriye, Hicaz ve Yemenin tek hakimi durumuna gelmiştir... Haçlılar Kudüsü istilâ etmişlerdi... Pekçok Müslümanı kadın, çocuk ve ihtiyar demeden kılıçtan geçirdiler. Bu arada Mescid-i Aksayı yağmalayıp, tepelerine haçlar diktiler. İçerisine heykeller koyarak kiliseye çevirdiler. Sultan Selâhaddin Kudüs işgal altındayken, ben nasıl gülebilirim ki?.. diyerek günlerce mahzun olarak yaşadı... Bu büyük mücahit komutan 1187 (H.583) senesinde Kudüsü Haçlılardan kurtarıp Mescid-i Aksadan haçları ve putları kaldırttı. Eski hâline getirip yeni bir mihrâb yaptırdı. Kudüs halkına çok iyi davrandı. Vergileri indirdiği gibi, Haçlıların kilise hâline çevirdikleri câmileri eski durumlarına getirdi... Selahaddin Eyyubinin ilme ve sanata karşı çok büyük bir sevgisi vardı. Önceleri bir hükümdar olmayı değil de, bir ilim adamı olmayı düşünmüştü. Alçak gönüllü, iyilik ve yardımsever, dürüst ve mert bir Müslümandı. Kısa zamanda kurduğu muazzam devlete ve zaferlere rağmen aslâ gurura kapılmadı. Ben, Allah yolunun bir hizmetçisiyim diyerek güzel bir ömür sürdü...
Selahaddin Eyyûbi, henüz 57 yaşında iken Şamda vefat etmiştir.


Vefat edeceğini anlayınca...
Hastalığı ağırlaşıp vefat edeceğini anlayınca, adamlarına kefenini vererek, bir mızrağın ucuna geçirmesini ve sokaklarda dolaştırarak şöyle bağırmalarını emretti:
Ey ahali!.. Şarkın hakimi Sultan Selahaddin ölmek üzeredir ve ahirete ancak şu bez parçasını götürebilecektir.
Sınırları kısa sürede Mısır, Suriye, Güneydoğu Anadolu ve Arabistanın güneyine kadar genişleyen Eyyûbî Devleti, Selahattin Eyyûbînin ölümü üzerine hanedan üyeleri tarafından paylaşıldı (1193). Mısırdaki asıl kol, ordu komutanlarından Aybeg tarafından yıkıldı ve yerine Memlûkler devleti kuruldu (1250).
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Beni Muhammed'in Rabbi öldürdü!.."</label>

Müşriklerden bilhassa beş kişi, sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmı çok üzmekte ve alay etmekte idiler. Bunlar arasında , Âs bin Vail , Esved bin Muttalib, Esved bin Abdi Yagves, Velid bin Mugire ve Haris bin Kays vardı. Bir defasında Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Kâbenin yanında oturmakta iken, Cebrâil aleyhisselâm da gelmişti. Müşriklerden bu beş kişi önlerinden geçerken Cebrâil aleyhisselâm, Âs bin Vâilin ayağının tabanına, Esved bin Muttalibin gözüne, Esved bin Yagvesin başına, Velîdin inciğine, Hârisin de karnına birer işaret koydu ve;Onlar helâk olacaklar!..


(Yâ Muhammed! Allahü teâlâ bunların şerrinden seni halâs eyledi. Yakında bunların her biri bir belâya müptelâ olarak helâk olacaklardır) dedi.


Bu beş müşrikten Âs bin Vâil bir gün merkebe binmişti, Mekkenin dışında bir yerde merkebinden inince ayağına diken battı. Dikenin battığı yer şişti, ne kadar ilâç yaptılarsa da çare bulamadılar. Nihayet ayağı deve boynu gibi şişip Muhammedin Rabbi beni öldürdü diye feryat ede ede öldü...


Esved bin Muttalib, Mekkenin dışında bir ağaç altında otururken birdenbire gözleri kör oldu. Cebrâil aleyhisselâm da başını tutup altına oturduğu ağaca çarparak helâk etti...


Esved bin Abdi Yagves de Mekkeden çıkıp Bad-ı semûm denilen yere gitmişti. Burada iken yüzü ve gövdesi simsiyah oldu. Evine gelip kapısını çalınca çoluk çocuğu onu tanıyamadılar ve içeri almadılar. Kahrından başını evinin kapısına vura vura öldü...


Kötülerin kötülüğü, iyilerinse...


Hâris bin Kays da tuzlu balık yemişti. Öyle bir hararete tutuldu ki ne kadar su içtiyse kanmadı. Su içe içe çatlayıp öldü...


Velîd bin Mugîrenin ise baldırına bir silah dükkânının önünden geçerken ok parçası battı. Baldırı yara olup, çok kan kaybetti ve Muhammedin Rabbi beni öldürdü diye feryat ederek öldü...
O mu? O güzeller güzeli, bütün bunlara rağmen tebliğine devam etti... İşte netice ortada... Kötülerin kötülüğü anlatılıyor, iyilerin ise iyiliği.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Bi'r-i Mâune şehitleri</label>

Hicretin dördüncü yılında Uhud Savaşından dört ay sonra Necd Reisi Ebû Berâ Medineye geldi. Peygamber efendimizden kendi kavmini irşad etmeleri için rehber öğretmenler istedi. Resûlullah efendimiz durumdan şüphelenmişti. Ona; -Göndereceğim kişiler hakkında Necd halkından endişe ederim, buyurdu. Ebû Berâ;
-Onları ben himayeme aldıktan sonra Necdlilerden hiçbiri dokunamaz, diye teminat verdi... Hepsi de Eshab-ı suffeden...
Bunun üzerine Resulullah efendimiz, Ebû Berânın yeğeni Âmir bin Tufeyle bir mektup yazdı. Amir, amcası adına kavmini idare ediyordu. Daha sonra Resulullah efendimiz, Münzir bin Amr başkanlığında Eshabından yetmiş kişilik bir heyet gönderdi. Bunlar Eshab-ı suffeden olup kurra idiler...
Heyet, Bir-i Mâuneye varınca korkunç bir ihanetle karşılaştılar! Amir bin Tufeyl, Resulullah efendimizin göndermiş olduğu mektubu bile okumadan öğretmenlerin etrafını büyük bir ordu ile kuşatmıştı. Kendi kabîlesi, Ebî Berânın himayesine aldığı o rehberleri öldürmek istemediğinden, başka kabîlelerden kuvvet toplamıştı...
Tuzağa düşen Müslümanlar kuşatıldıklarını anlayınca kılıçlarına sarıldılar ve:
-Biz, Resulullahın gönderdiği rehberleriz. Sizinle hiçbir ilgimiz yok, dedilerse de söz anlatamadılar. O mübarek zatların hepsi de;
Allahım! Resulüne durumumuzu haber verecek senden başkasını bulamıyoruz, selamımızı ona sen ulaştır. Allahım! Resulün vasıtasıyla kavmimize haber ver ki; biz Rabbimize kavuştuk. Rabbimiz bizden hoşnud oldu ve bizi de hoşnud kıldı diyerek hallerini Allahü tealaya arz etmişler ve insafsız düşman kılıçlarıyla Rablerine kavuşmuşlardır...


Hiçbiri sağ bırakılmadı!
Allahü teala bu sevgili kullarının isteklerini yerine getirerek Hazreti Cebraili Peygamber efendimize göndermiştir. Cebrail aleyhisselam:
Onlar Rablerine kavuştu. Rableri onlardan hoşnut oldu ve kendilerini de hoşnut kıldı diye durumu Resûlullaha bildirmiştir.
Resûlullah efendimiz durumdan haberdar olunca çok üzüldü. Hemen bir hutbe irad buyurarak hadiseyi Eshabı kirâmına şöyle bildirdi:
Kardeşleriniz müşrikler tarafından kuşatılıp şehit edildiler. Hiçbiri sağ bırakılmadı. Onlar Allahü tealadan hoşnut oldular, Allahü teala da onlardan hoşnut oldu...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Abdülkadir Cezayirî</label>

Fransızlar, 1830 Temmuzunda Cezayiri işgâl ederek ülkedeki üç yüz yıllık Türk idâresine son verdiler. Vehrân ve Müstefânem bölgelerindeki halk düşmana karşı ayaklanarak Şeyh Muhyiddîni kendilerine Emir seçtiler. Ancak o oğlu Abdülkâdiri bu işe daha lâyık gördü ve Emirliği ona devretti... Fransızları bozguna uğrattı...Emir Abdülkâdir, askerî bir lider olarak kendini kabûl ettirdi. Kuvvetli bir ordu kurarak Fransızları üst üste bozguna uğrattı. Bu zaferlerini siyâsî sâhada da sürdürerek birçok bölgeleri de bu yolla ele geçirdi. Fas Kralı Abdurrahmânı kendi tarafına çekmeyi başardı. Büyük bir güçle bütün Batı Cezâyire sâhib oldu...
Fransızlar 26 Şubat 1834 antlaşmasıyla Abdülkâdir-i Cezayirînin Batı Cezayir üzerindeki otoritesini tanıdılar. Ancak ertesi yıl bölgedeki Fransız komutanı General Trezel, Emirin kendisine bağlı saydığı aşîretleri himâyesi altına aldığını bildirdi. Amacı, mücâhidleri bölmek ve parçalamaktı. Onun bu kararı üzerine Abdülkâdir-i Cezâyirî tekrar harekete geçti. Maktada yapılan çarpışmada Trezel Alayını müthiş bir bozguna uğrattı (1835). Ancak Abdülkâdirin az fakat disiplinli ordusu karşısında üst üste mağlubiyetin ezikliği içerisindeki düşman çareyi; kadın, çocuk ve ihtiyarları zalimce katletmek, ekili araziyi yakıp yıkmak gibi yollarda buldu. Böylece yüz bini aşan Fransız ordusu yirmi bin kişilik ve dağınık vaziyetteki mücahidleri açlık ve sefalete düşürerek mağlub etmek gibi bayağı yollara başvuruyordu...


Teslim olmak zorunda kaldı...
Onların bu şekildeki davranışları ve sinsi faaliyetleri, Emir Abdülkâdirin ordusunda tefrika ve anlaşmazlıkların doğmasına sebeb oldu. Bu arada Fas Kralı Abdurrahmân da Fransızların şartlarını kabul ederek cihad meydanından çekildi. Bu durumda Emir Abdülkâdir General Lamoriciereye teslim olmak zorunda kaldı...
Beş yıl Fransada hapis kalan Abdülkadir Cezayirî, daha sonra Napolyonun müsâadesiyle İstanbula gönderildi. Sultan Abdülmecîd Hanın fevkalâde izzet ve ikrâmını gördü. Daha sonra Şamda ömrünü ilim ve ibâdetle geçiren Emir Abdülkâdir 1883te vefat etti.
Vefatı anında Âl-i İmran suresini okuyordu. Ey Resûlüm! Onlara de ki; Doğrusu fazilet ve ihsan Allahü teâlânın elindendir. Onu dilediği kimseye verir mealindeki yetmişüçüncü ayet-i kerimeyi okurken ruhunu teslim etti. Muhyiddîn Arabî türbesine defnedildi.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Sultan I. Ahmed Han</label>

Birinci Ahmed Han, ondört yaşında padişah oldu ve ondört sene hüküm sürdü. Aziz Mahmud Hüdayi hazretlerine talebe oldu. Çok zeki idi. Tahta çıktığında Avusturya ile savaşlar devam ediyordu. Doğuda İran, Osmanlı sınırlarına saldırıyordu. Sultan Ahmed Han, Avusturya Savaşının sona ermesi ve İran cephesinde olayların durgunluk devresine girmesinden sonra iç meselelerin halli için harekete geçti... Akdenizin güvenliği için...Anadoluda ortalığı birbirine katan Celali eşkıyalarına karşı, Sadrazam Kuyucu Murad Paşa ile Tiryaki Hasan Paşayı vazifelendirdi. Murad Paşa uyguladığı siyaset neticesinde, eşkıyaları birbirine düşürerek teker teker ortadan kaldırmayı başardı...
Sultan Birinci Ahmed Han donanmanın güçlenmesine de önem verdi. Yeni kadırgalar yaptırarak donanmanın mevcudunu arttırdı. Kaptan-ı derya Halil Paşa, Akdenizin güvenliği için Malta ve Floransa korsanlarına karşı başarılı savaşlar verdi.
Dinine çok bağlı olan Sultan Birinci Ahmedin Sevgili Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) olan bağlılığı o kadar ileri idi ki, onun ayak izlerinin resmi içine bir şiir yazmış ve o şiiri kavuğunda ölünceye kadar taşımıştır. O şiir şudur:
Nola tacım gibi başımda götürsem daim
Kadem-i resmini ol Hazreti Şahı Rusülün
Gül-i Gülzarı Nübüvvet, o kadem sahibidir
Ahmeda durma yüzün sür kademine ol gülün...


Toprak taşımaya giderim
1617 senesinde ateşli bir hastalığa yakalanan Ahmed Han, artık vefatının yaklaştığını düşünüyordu. Sultan Ahmed Camiinden ezan okunmaya başlandı. Ayağa kalkmaya davrandı. Başında bekleyen muallim-i sultani Mustafa efendi telaşla sordu:
-Devletlüm, ne oluyor?
-Toprak taşımaya giderim hocam, dedi ve ruhunu teslim etti...
Sultan Ahmed Han vefat ettiğinde daha yirmi sekiz yaşındaydı. Cenazesinin yıkanması için hocası Aziz Mahmud Hüdai hazretleri davet edildi. Ancak o; Sultanımı çok severdim. Şimdi dayanamam. İhtiyarlığım sebebiyle beni mazur görün buyurdu. Talebelerinden Şaban Dedeyi gönderdi.
Genç Padişahın cenazesi; inşasında bizzat kendi elleriyle taş taşıdığı Sultan Ahmed Camiinin yanındaki türbeye defnedildi...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Sâlim Benânî</label>

Sâlim Benânî hazretleri Basralıdır. Kırk sene Enes bin Mâlikin radıyallahü anh sohbetinde bulunmuştur. Hz. Enes bin Mâlik, Peygamber efendimizin uzun seneler hizmetinde bulunması sebebiyle Kurân-ı kerîmin tefsirini çok iyi öğrenmişti. Âyetlerin tefsirine dair bildirdiği rivâyetler tefsir kitaplarını süslemektedir. Hz. Enesin sohbetlerinde...
Hz. Enes, Sahâbe-i kirâm arasında, Peygamber efendimizin hallerini, sözlerini ahlâkını, işlerini bildirme bakımından en önde gelenlerinden idi. Dokuz yaşında Resûlullahın hizmetine başladı. Resûlullahın vefâtına kadar yanlarından hiç ayrılmadı. Peygamber efendimizden 2230 hadîs-i şerîf bildirdi. Hadîs rivâyetinde çok titiz davranırdı. Bu durumu talebelerine de ısrarla tavsiye ederdi. Bu bakımdan hadîs ilmine hizmeti büyüktür. Hadîs ilminin yayılmasında önde gelenlerdendir. İşte Sâlim Benânî hazretleri de bu sohbetlerde yetişmiştir.


Bu kuluna ihsân eyle!
Sâlim Benânî hazretleri, devâmlı oruç tutardı. Her gece ve gündüz de bir hatim okurdu. Bir seher vaktinde, onun kabrini ziyâret eden bir grup kimse, kabrinden Kurân-ı kerîm okunduğunu işittik demişlerdir... Sâlim Benânî rahmetullahi aleyh, bir gün Hamîd-i Tâvîlden Peygamberlerden başka bir kimsenin kabrinde namaz kıldığını duydun mu? diye sordu. O da Hâyır duymadım deyince, şöyle duâ etti:
Yâ Rabbî, eğer bir kimseye kabrinde nemâz kılmayı ihsân edersen, Sâlim kuluna bunu ihsân eyle!


Onun ameli ne idi?
Sözüne güvenilir bir zât şöyle anlatmıştır:
Kendisinden başka ilâh olmayan Allahü teâlâya yemîn ederim ki, Sâlim Benânîyi kabrine koydum. Hamîd-i Tâvîl de yanımda idi. Lahd üzerine kerpiçleri yerleşdirdik. Kerpiçlerden biri kabrin içine düştü. Sâlim Benânînin kabirde nemâz kılmakta olduğunu gördük. Hamîd-i Tâvîle görüyor musun? dedim. Bana sus, görüyorum dedi. Defnini temâmlayınca kızının yanına gidip, onun ameli ne idi, neler gördün? diye sorduk. Dedi ki: Elli senedir geceleri namâz kılarak ihyâ ederdi. Vefat edeceği zaman: Allahım! Eğer kullarından bir kimseye kabrinde namaz kılmayı ihsân ettiysen, bana da nasîb et diye duâ ederdi dedi.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ahmed bin Cübbâb</label>

Ahmed bin Cübbâb hazretleri, Kurtubalı (Endülüs) olduğu için Kurtubî, Mâlikî âlimi olduğu için de kendisine Mâlikî denilirdi. Cübbe satan babasına verilen Cübbâb lakabından dolayı, İbn-i Cübbâb diye tanındı. 246 (m. 860) yılında Kurtubada doğdu. 322 (m. 933) yılında vefât etti... Kıymetli eserler yazdı...İlim tahsili için Endülüsten (İspanya) başka, kuzey Afrika, Mısır, Hicaz ve Yemen bölgelerini dolaşan İbn-i Cübbâb, birçok âlimden ilim öğrendi. Muhammed bin Veddâh, Balayy bin Mahled, İshâk ed-Deberî, Ali bin Abdülazîz, Kâsım bin Muhammed el-Huşenî, İbn-i Ziyâd, İbrâhîm bin Kâsım, Karâtisî, Yahyâ bin Ömer; Muhammed bin Ali bin Dâig, Ahmed bin Ömer Mâlikî gibi âlimlerden ders alıp ilim tahsil etti. Hammâd bin Zeydden de ders aldı. Bunların birçoğundan hadîs-i şerîf rivâyet etti. Yüzbinden fazla hadîs-i şerîf ezberleyerek hâfız oldu. Sâhib olduğu ilimleri, gittiği yerlerde yaydı. Pek kıymetli eserler yazıp, mümtaz talebeler yetiştirdi. Endülüste Mâlikîlerin imâmı oldu...


İbâdet ve tâatte en öndeydi
Ahmed bin Cübbâb hazretleri, fıkıh ve hadîs ilminde ibâdet ve tâatte en öndeydi. Mecbur kalmadıkça evinden çıkmaz, vaktini talebelerine ders vermek, kitap yazmak ve ibâdet etmekle geçirirdi. Her işinde Allah rızâsını düşünürdü. Başta oğlu Muhammed olmak üzere; Muhammed bin Ahmed bin Ebî Deylem, Abdullah bin Muhammed bin Muhammed bin Ali Bâcî ve o devirde Kurtubada ilim tahsil edenler, kendisinden ders aldılar.


Gitmeye hazırlanıyoruz!..
Bu mübareğin son sözleri şunlar oldu:
Allahü teâlâ, Allah yolunda öldürülenleri Cennetine koyar. Cennetleri vasfetmeye gerek de yoktur, çünkü Allahü teâlâ o Cennetleri onlara defalarca tanıtmış ve pek çok defa tasvif etmiştir. İnşallah biz de tanıdığımız o diyara gitmeye hazırlanıyoruz...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Dâvûd-i Tâî</label>

Dâvûd-i Tâî hazretleri, Tayy kabîlesine mensûb olduğu için Tâî ve Kûfede doğduğu için Kûfî nisbeleriyle meşhurdur. Aslen Horasanlıdır. Doğum târihi bilinmemektedir. 781 (H.165) senesinde Bağdatta vefât etti. Kabri oradadır...Gençliğinde ilim tahsîliyle meşgûl olan Dâvûd-i Tâînin kalbinde dünyâya karşı sevgi de vardı. Bir gün ölen bir kimsenin arkasından birinin şu beyiti okuduğunu duydu:
Hangi güzel yüz ki toprak olmadı,
Hangi ceylan göz ki yere akmadı!.. Kalbine bir ateş düştü!..
O andan itibaren dünyâya karşı sevgisi azaldı. Kalbine bir ateş düştü ve İmâm-ı Azam Ebû Hanîfe hazretlerinin derslerine devâm etti. Başta fıkıh olmak üzere bütün aklî ve naklî ilimleri tahsîl eden Dâvûd-i Tâî, yüksek bir âlim oldu. Fıkıhta ictihâd derecesine ulaştı, hem de zamânındaki tasavvuf ehli velî zâtların sohbetlerinde bulundu. Ayrıca; Silsile-i aliyye adı verilen ve insanlara İslâm dîninin emir ve yasaklarını anlatıp onların dünyâ ve âhirette saâdete, kurtuluşa ermelerine vesîle olan büyük velîler zincirinin dördüncüsü olan Câfer-i Sâdık hazretlerinin sohbetinde de bulundu...
Dâvûd-i Tâîyi vefâtından bir gün önce ziyâret eden zât şöyle anlatmıştır:
Hazret-i Dâvûdun hastalandığını duydum ve ziyâretine gittim. Hava çok sıcaktı. Evine geldim, yastık olarak kullandığı bir kerpicin üzerine başını koymuş, hem çok ıstırap çekiyor, hem de Kurân-ı kerîmden, Cehennem ateşi geçen bir âyet-i kerîmeyi okuyor, onu durmadan tekrar ediyordu.
-Açık havaya çıkarayım ister misin? dedim. Cevâben;
-Hayâtımda nefsim, bana hiçbir isteğini kabûl ettirememiştir. Nefs için, böyle bir şey istemekten Allahü teâlâya sığınırım. Ben ölünce, şu duvarın arkasına gömünüz ki beni kimse görmesin. Sağlığımda uzlet ve yalnızlıkta idim, ölünce de öyle, kimsenin görmediği bir yerde yatayım... Sana da hakkımı helal ettim, dedi...


Rûhunu secdede teslim etti!
Bu mübarek zat, vefât ettiği gece sabaha kadar Kurân-ı kerîm okumuş, duâ ve zikirde bulunmuş, uzun uzun ağlamıştı. Namaz kılarken uzun rükû ve secdeler yapmıştı. Uzun müddet başını seccadeden kaldırmadığını gören annesi merak edip yanına vardığında, rûhunu Hakka secdede teslim etmiş olduğunu gördü...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Zileli Abdurrahmân Efendi</label>

Zileli olan Abdurrahmân Efendi, Kastamonuya gelerek Şeyh Şâbân-ı Velî tekkesinde Mustafa Çelebi Efendiden dersler aldı. 1660da Şeyh Mustafa Çelebinin vefâtı üzerine Şâbân-ı Velî tekkesinde irşâd makâmına oturdu. Bir taraftan talebe yetiştiriyor, diğer taraftan halka vaaz ve nasîhatler vererek Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirmeye devâm ediyordu.Abdurrahmân Efendi, sabah namazını kılar, kuşluk vaktine kadar talebelere ders verirdi. Sonra evine gider, öğle namazı vaktinde tekrar gelip namazı kıldırırdı. Namazı kılınca bir saat halka vaaz ve nasîhat eder sonra talebelerine ders vermeye devâm ederdi. Size dahî mâlum olsun ki!..
Abdurrahmân Efendi 13 sene Şeyh Şâbân-ı Velî tekkesinde insanlara doğru yolu göstermekle meşgûl oldu. 1673 senesi içerisinde vasiyetnâmesini yazarak Amasyada bulunan ve orada halkı irşâd etmekte olan Şeyh İbrâhim Efendiye gönderdi. Vasiyetnâmenin özeti şu şekildedir:
Ey benim aziz kardeşim Hâfız İbrâhim Efendi! Size dahî mâlum olsun ki biz zâhirî olarak hacca gitmeye niyet edip onun tedâriki ile meşgûl iken, bir seher vaktinde gaipten bir sedâ geldi. Hazır ol mânevî hacca gitsen gerektir denildi. Biz cenâb-ı Hakkın emrini beklemekte iken Recep ayının yirmi yedinci gecesi ki Mîrâc Gecesi ruhlar âleminde geziyorduk. Resûl-i ekrem Mîrâca giderken bindiği Buraka binmiş olarak geldiler. Bizi de terkisine aldılar ve gittik. Levh-i mahfûzun yanına varınca; Siz burada eğlenin, bundan öte izin yoktur buyurdular. Levh-i mahfûza nazar eyledik, baktık ki kendimizin Şâban ayında dünyâ evinden âhirete gideceğimizi, sizin de Şâban Efendi Tekkesinde şeyh olacağınızı gördük...


Bu fakîre duâ eyle!..
Ey benim kardeşim! Hemen fakîre duâ eyle ve duâdan unutmayıp tekkede meşgâle ve mücâhede Allahü teâlânın dînini yaymakla meşgûl olup gayret kemerini yedi yerden kuşanıp ve benim evlatlarımı dahi gözden ve gönülden çıkarmayınız. Bize lâzım olan hakkı tebliğ eylemektir...
Şeyh Abdurrahmân Efendi bu vasiyetnâmeyi İbrâhim Efendiye gönderdikten sonra yazdığı gibi Şâban ayında hayâta gözlerini kapadı. Kastamonudaki Şâbân-ı Velî hazretlerinin türbesine defnolundu.
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri