Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Büyük hadîs âlimi İmâm-ı Buhârî</label>

İmâm-ı Buhârî, 810 (H.194) senesi Şevval ayının yirmi yedinci Cumâ günü Buhârada doğdu ve Buhârî nisbesiyle şöhret buldu. Hadîs-i şerîf ilminde en yüksek dereceye yükseldi. Kurân-ı kerîmden sonra İslâm dîninin en kıymetli kitabı olan Buhârî-yi Şerîf adıyla meşhur hadîs kitabını yazdı. 870 (H.256) senesi Ramazan bayramı gecesi Semerkandın bir kasabası olan Hartenkte vefât etti. Cenâze namazı bayram namazından sonra kılınıp defnedildi. Kıskananlar her zaman vardır!..İmâm-ı Buhârî hazretleri ömrünün son yıllarında, Nişâbûra döndüğünde, ilimdeki üstünlüğünü bilenler etrafında toplanmıştı. İlim meclisine devâm edenlerin çokluğu ve gördüğü îtibar, bâzı kimselerin kıskanmasına ve iyi olmayan tutum içine girmelerine yol açtı. Bundan dolayı Nişâbûrdan ayrılıp, Buhâraya gitti. Buhâraya varınca vâli Hâlid bin Ahmed, İmâm-ı Buhârîye haber gönderip, eserlerini alıp, yanına gelmesini, onları bizzat kendisinden dinlemek istediğini bildirdi. Ayrıca kendi çocukları için husûsî hadîs-i şerîf dersi vermesini istedi. Bunun üzerine İmâm-ı Buhârî;
-Ben ilmi, emîrin kapısına götürüp zelîl etmem. Eğer ilmi istiyorsan, mescidde, yâhut evimdeki ilim meclisinde hazır bulun. Bu sözümü kabûl etmezsen, beni kürsüde ders vermekten men et de Allah katında mâzur olayım. Halbuki ben, Peygamber efendimizin; Her kime bir ilimden sorulur, o da onu gizlerse, kıyâmet günü ateşten bir gem vurulur hadîs-i şerîfi gereğince, ilmi gizleyemem, dedi.


Yâ Rabbî! Beni tarafına al!
Bunun üzerine vâli, İmâmın Buhârâdan çıkması emrini verdi. İmâm-ı Buhârî, vâliyi Allahü teâlâya havâle edip, Buhâradan çıktı.
İmâm-ı Buhârî hazretlerinin Buhâradan çıkış haberi üzerine, Semerkandlılar kendisini dâvet ettiler. Giderken yolda Semerkandlı bir topluluğun kendisini isteyip, bir kısmının istemediği haberini alınca, Hartenkte akrabâlarının yanında kaldı. İnsanların bu hâlinden kalbi daraldı ve canı sıkıldı. Teheccüd namazından sonra ellerini açıp;
Yâ Rabbî! Yeryüzü bu genişlikle bana dar oldu. Beni tarafına al! diye duâ etti. O ay, orada hastalandı ve Ramazan bayramı gecesi vefât etti. Allahü teala şefaatine nail eylesin.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Büyük hadis âlimi Âmir bin Abdullah</label>

Âmir bin Abdullah, ilimde yüksek dereceye ulaşmış, fazîletler sâhibi, her sözü hikmetli, her hareketi âhireti hatırlatan bir mübârek zât idi. Gerek hadîs âlimleri, gerek fıkıh âlimleri, gerekse zamânında berâber bulunduğu ve yaşadığı insanların her biri tarafından övülmüştür. Râvilerin durumunu en çok inceleyen hadîs ilminin âlimleri dahi onun rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerin tamâmının hüccet, dinde ikinci sened olan sahîh hadîs derecesinde bulunduğunu beyân etmişlerdir. Fakat az hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. Devamlı oruç tutardı...Bu mübarek zat, faziletler sahibi bir Hak aşığı idi. Yüzünü tamamen ahirete çevirmiş mübarek bir insandı. Namaz kılarken sanki dünyadan çıkar, ahirete giderdi. Yanında çocuklar bağırışır, onları duymazdı. İmam Malik bin Enes, onun her gün gusül abdesti aldığını ve devamlı oruç tuttuğunu haber vermiştir.
O kendisini, her şeyini Allah yoluna fedâ etmişti. Süfyân bin Uyeyne: Âmir bin Abdullah yedi diyetle nefsini Allahü teâlâya sattı buyurmuştur.
Âmir bin Abdullah, dünyâya zerre kadar ehemmiyet vermezdi. Eline geçen her dünyâlığı Allah yolunda sarf eder yanında bir gece dahi kalmazdı. Man bin İsâ, onun çok defâ içerisinde on bin dirhem bulunan bir kese ile Müslümanların arasına çıktığını ve bunların tamâmını dağıtmadıkça yatsı namazını kılmadığını haber vermiştir. Bir defâ nalınları çalındı. Bir daha ölünceye kadar nalın giymedi.
Âmir bin Abdullah, şehîdlik mertebesine ulaşmak için Allah yolunda savaşlara katılır, kâfirlerle, müşriklerle harb ederdi. Katıldığı bütün harblere yayan giderdi. Bir sefer de, Emir Mâlik bin Abdullah onun yaya yürüdüğünü görünce;
-Yâ Âmir! Bir hayvana binmek istemez misin? diye sordu. O da Peygamberimizden şu hadîs-i şerîfi işittiğini haber vermiştir: Her kimin ayakları Allah yolunda tozlanırsa, onlar Cehenneme haram olur. (Cehennem o ayakları yakmaz).


Hazreti Azraili bekliyorum
Beni Temim azadlılarından Süheym, Âmir bin Abdullahın yanına gitmişti. Namaz kılıyordu. Selam verdikten sonra Süheyme:
-Çabuk ihtiyacını söyle, çünkü acele işim var, dedi. O da:
-Hayırdır inşaallah, ne işin var? diye sordu. Âmir:
-Hazreti Azraili bekliyorum, dedikten sona tekrar namaza durdu ve namazda iken ruhunu teslim etti..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ubâde İbni Sâmit (radıyallahü anh)</label>

Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden Hazreti Ubâde, 34 (m. 655) yılında yetmişiki yaşlarında iken Remlede hastalandı. Vefât edeceğini anlayınca dedi ki:-Ne kadar akrabam, azatlı, hizmetli ve komşularım varsa; toplayıp getirin!
Hepsi gelince, onlara;
-Sanıyorum bugün; dünyadaki son günüm, âhiretteki ilk gecem olacaktır. Bazılarınızı, elimle veya dilimle incitmiş olabilirim. İşte şimdi bana, kısas yapın. Çünkü bu dünyada kısas yapmazsanız, yemin ederim ki öbür dünyada, hakkınızı benden alacaksınız, dedi. Şu garip Ubâdeye duâ edin
Etrafındakilerle helâlleşti. Sonra son vasiyetini yaptı:
-Rûhumu teslim eder etmez, hepiniz kalkıp güzelce abdest alın. İkişer rekat namaz kılıp; hem kendinize, hem de şu garip Ubâdeye duâ edin. Çünkü cenâbı Hak, yüce Kitâbında (Sabır ve namazla, Allaha sığının!) buyurmuştur. Daha sonra hiç bekletmeden, beni kabrime götürün.
Ubade bin Sâmitin ölüm anı geldiğinde dedi ki:
-Yatağımı salona çıkarın, hizmetçilerimi, kölelerimi ve komşularımı ve bana gelip gidenleri toplayın...
Arzuladığı gibi hepsi bir araya geldiler. Onlara dedi ki:
-İçinde bulunduğum şu günü ancak dünyadaki son günüm ahiretteki ilk gecem olarak görüyorum. Bilemiyorum belki sizlere karşı elimle yahut dilimle bir haksızlık yapmışımdır. Ubadenin nefsini elinde tutana yemin olsun ki, kıyamet günü kısas vardır. Her şey karşılığını bulur. Canım çıkmadan önce bu hususta kendi hesabına bir hakkı olanın kısasla benden onu almasını kesinlikle istiyorum. Dediler ki:
-Hayır sen bizim için bir babaydın. Bizi yetiştiren sendin. Ravi, Ubadenin hiçbir hizmetçiye kötü bir söz söylemediğini belirtir.


Mezarıma çabuk götürün...
Ubade (radıyallahü anh) dedi ki:
-Bununla ilgili herhangi bir durum varsa beni bağışladınız mı? Evet dediler. Bunun üzerine:
-Allahım sen şahit ol, dedi ve devamla:
-Şu halde vasiyetimi iyi belleyin. Hiçbir kimsenin arkamdan ağlamasını kesinlikle istemiyor bundan sakındırıyorum. Ruhumu teslim ettiğimde her biriniz güzelce bir abdest alsın. Mescide gidip namaz kılsın, sonra da Ubade için ve kendi için Allahtan bağışlanma dilesin. Zira Allahü teala: Sabır ve namazla yardım isteyin buyuruyor. Sonra beni mezarıma çabuk götürün...
Bu mübarek sahabeyi dediği gibi defnettiler.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ümmü Mihcen (Radıyallahü anha)</label>

Ümmü Mihcen, Asr-ı saadette yaşamış bir mübarek kadın sahabedir. Bir gün kendi kendine; Mademki yüce Allah benim kalbimi imansızlıktan temizledi, ben de onun evini temiz tutayım diyerek her gün mescidi temizlemeye karar verdi. Bunun için Peygamberimiz onu çok seviyordu...Gün geldi, Ümmü Mihcen hastalandı. Günlerce ne Peygamber Efendimizin mescidini temizleyebildi ne de Onun mübarek yüzünü görebildi. Onun için üzüntüsünden sürekli ağlıyordu. O hasta, yâ Resûlallah!
Peygamber Efendimiz onu birkaç gün göremeyince sordu. Komşuları:
- Hastadır Yâ Resûlallah, dediler.
Bu cevap üzerine Peygamber Efendimiz Ümmü Mihcenin evine teşrif ettiler. Dua buyurdular... Artık ölse de gam yemezdi. Bundan sonra Sevgili Peygamberimiz, sürekli Ümmü Mihcenin nasıl olduğunu komşularına soruyor, onun sağlık durumu hakkında bilgi alıyordu. Nihayet bir gün komşularına;
- Ümmü Mihcen vefat ederse haberim olmadan onu defnetmeyin, buyurdu.
Nihayet bir akşam üzeri Ümmü Mihcen, o tertemiz ruhunu teslim etti.
Komşuları vakit geçirmeden onu yıkayıp, kefenlediler. Hazırlık tamam olunca yola çıktılar. Ona namaz kıldırması için Peygamber Efendimizin evine doğru ilerlemeye başladılar. Ancak yatsı namazı kılınmış, Peygamber Efendimiz uyumuştu.
Bu haber gelenleri üzdü. Kendi aralarında:
  • Demek nasibi bu kadarmış.
  • Ne de iyi bir kadındı.
  • Acaba Peygamberimizi uyandırsak mı?!.
Bu tür endişelerden dolayı Ümmü Mihcen, Peygamberimize haber verilmeden kabristana götürüldü... Cenaze namazı kılındı ve toprağa verildi.
Sabahleyin Peygamber Efendimiz onu sorduğunda:
- Yâ Resulallah! O vefat etti, biz de onu defnettik. Size geldik, fakat uyuyordunuz. Rahatsız etmek istemedik, dediler.


Bakî Kabristanına gittiler...
Peygamberimiz çok üzüldü.
- Yürüyün o halde benimle, buyurdu.
Arkadaşlarıyla birlikte Bakî Kabristanına doğru gittiler. Komşuları Ümmü Mihcenin mezarını gösterdiler. Peygamber Efendimiz ve arkadaşları Ümmü Mihcen için tekrar cenaze namazı kıldılar.
Böylece Peygamberimiz, onun yanına hem hayatta iken hem de vefat ettiğinde gelmiş, onu ziyaret etmiş oldu. Ümmü Mihcen bu güzel mükafatı, Peygamberimizin mescidini temizlemesi karşılığında elde etmişti.
Ne mutlu Ümmü Mihcene.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hâce Kutbüddîn-i Bahtiyâr Kâkî</label>

Hâce Kutbüddîn-i Bahtiyâr hazretleri, çok âbid bir zat idi. Bir ân Allahü teâlâdan gâfil olmazdı. Devamlı namaz kılardı. Her gece, Resûlullah efendimize üç bin salevât-ı şerîfe okurdu. Zamânın sultânı dâhil, birçok kimse, kendisine her türlü maddî imkânı sağlamak için sâdece bir işâretini bekledikleri hâlde, Hâce hazretleri fakirlik içinde yaşamayı tercih ederdi. Bir şey veren olursa, onunla iktifâ ederlerdi. Zor durumda kalınca, hanımı, komşuları olan bakkalın hanımından borç ister, bununla yiyecek bir şeyler alırdı. Sana borç vermesem!..Bir gün bakkalın hanımı, Hâce hazretlerinin hanımına;
-Eğer ben sana borç vermeyecek olsam, sen ve evinizde bulunanlar açlıktan ölürsünüz, diyerek övündü. Başka bâzı kadınlardan da buna benzer sözler işiten mübârek hâtun dayanamayıp, durumu Hâce hazretlerine arz etti. O da üzüldü. Kendi hâllerine değil, insanların dünyâlık için bir Müslüman kardeşini nasıl üzebildiğine ve olmadık sözleri nasıl söyleyebildiklerine üzülüyordu. Hanımına, başkalarından bir şey istememesini, yiyecek bir şeye ihtiyâcı olunca, (odanın bir köşesini işâret ederek) Besmele-i şerîfe söyleyerek oraya gitmesini, orada ihtiyâcı kadar kâk, yani (elma, armut kurusu) bulacağını, onu alarak açlıklarını gidermelerini buyurdu. Hanımı; Peki efendim diyerek bildirilen şekilde yaptı. Kendisini komşu kadınlarına mahcûb olmaktan kurtardığı için Allahü teâlâya şükrediyor, buna sebeb olan efendisine de çok teşekkür ediyordu. Hâce hazretlerinin isminde bulunan Kâkî lakabı, bu hâdiseye nisbetle verilmiştir.


Aşkın kokusunu duyuyorum!
Hâce hazretleri, vefâtından birkaç hafta evvel, bayram namazından dönerken bir yerden geçiyordu. Orada durdu ve yanındakilere şöyle buyurdu:
-Burada aşkın kokusunu duyuyorum. Buradan muhabbet kokusu geliyor...
Hemen arâzinin sâhibi çağrılarak bu arâzi kendisinden satın alındı. Hâce hazretlerinin kabr-i şerîfinin orada hazırlanması için çalışmalara başlandı. Vefât ettiğinde oraya defnolundu. Daha sonra kabri üzerine mükemmel bir türbe yapıldı. Ziyâret edenler, mübârek rûhundan feyz almakta, nûr saçılan kabrinden istifâde etmektedirler.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hindistanlı velî Abdülehad</label>

Abdülehad hazretleri, Hindistanda yaşamış olan evliyânın büyüklerindendir. 1520 (H.927) senesinde doğdu. Müceddid-i elf-i sânî İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Abdülehadın yedi oğlundan dördüncüsüdür...Abdülehad genç yaşta Hindistanın büyük âlimi Abdulkuddûsun ilim meclisinde ve sohbetlerinde bulunup, tasavvufta mânevî dereceler kazandı. Serhendde vefât etti...
Abdülehad hazretleri, ilim ve mârifette yükselmek için yaptığı seyahatler sırasında, pekçok ilim ve mârifet sâhibinin sohbetinde bulundu. Sonra memleketine dönüp, vefâtına kadar Serhendde kaldı. Ömrü insanlara faydalı olmakla geçti. Geceleri tâat ve ibâdetle geçirir, Allah için ağlar, gözyaşı dökerdi. Çok talebesi ve sevenleri vardı. Tevâzûsundan dolayı kendini hiç kimseden farklı görmez ve hiçbirinin kendisine hizmet etmesini kabûl etmezdi. Ekseriyâ, evinin ihtiyaçlarını pazardan kendisi taşır, kimsenin taşımasına müsâade etmezdi. Ömrünü Resûl-i ekreme öyle bir bağlılık ile geçirdi ki, bir sünneti bile terk etmezdi. Sünnet olan tâatları ve duâları yapar, tasavvuf ehlinin, azîmetle, en iyi olduğu bildirilenle amel etmesi husûsuna da dikkat ederdi.
Bu mübarek zat, 1598 (H.1007) senesinde Serhendde vefât etti. Kabri şehrin dışında kuzey tarafındadır.
İmam-ı Rabbânî hazretleri anlatır:
Babamın vefatı esnasında yanındaydım. Can verme ve dalgınlık anında aniden:
-Söz büyük üstadın buyurduğu gibidir, dedi. Büyük üstad sözünden Muhyiddin Arabiyi anladım ve dedim ki:
-Şeyh İbn-i Arabi mi, yoksa Şeyh Abdülkuddûs mü söyledi?


Bana bir iş emrediniz
Bir müddet sonra buyurdu ki:
-O söz şudur; Allahü teâlânın hakikati mutlak varlıktır, ama perde arkasında kalmış olanlara varlık perdesi mani olmakta, onları uzak ve nasibsiz bırakmaktadır.
Sonra dedim ki:
-Bana bir iş emrediniz, daima onu yapayım. Bana döndü ve;
-Sana bu söz üzere olmanı vasiyet ederim, buyurdu, kısa bir müddet sonra ruhunu teslim etti.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Şehit İmam Gazi Muhammed</label>

1793 yılında Gimride doğan İmam Gazi Muhammed, Medresede İslami ilimleri tahsil etti. Küralı Muhammed ve Şeyh Cemaleddinden feyz aldı. Bütün halkın iştirakiyle başkaldırmanın başarısına inanan Gazi Muhammed, 1829da 36 yaşındayken neşrettiği İkametül Burhan Ala İrtidadi Ürefa-i Dağıstan adlı eseriyle büyük ilgi gördü. 1829 yılında İmam seçildi. Gazi Muhammedin İmamlığı 1829-1832 yılları arasında 3 yıl sürdü. Daha sonra yerine İmam olarak Hamzat Bek, ondan sonra da Şeyh Şamil geçti... Koysu Irmağına dikilen direk!İmam Gazi Muhammed 1831de doğrudan Ruslarla çarpışmaya başladı. Bornaya Venizagnoya Kalesinde Ruslara öldürücü darbeler indirdi. 17 Ekim 1832de her taraftan kuşatılan Gimrinin bütün imkansızlığına rağmen direnmeye devam etti. Beraberindeki 15 mücahit ile birlikte şehit oldu. Ağır yaralı olarak kurtulan bir kişi vardı: İmam Şamil.
İmam Gazi Muhammed, Gimride hayata gözlerini kapatırken başucunda bulunan ve yaralı durumdaki önde gelen müridi Şamile şunları söyler:
-Şamil! Rüyamda halkın Dağıstanın Koysu Irmağına bir direk diktiğini gördüm. Bu direk nedir? diye sorunca İmam Gazi Muhammeddir dediler. Bu direk su akıntısına bir süre direndikten sonra devrilerek akıntıya kapıldı. Halk yine bir direk dikti ve Bu da İmam Hamzattır dediler. Ancak bu ikinci direk daha kısa bir sürede devrildi. Halk üçüncü bir direk daha dikti. Bu sonuncu direk akıntılara çok uzun süre direndi. Bu kim? diye sorunca O Şamildir cevabını aldım. Bu rüyam gösteriyor ki bana yolculuk görünmüştür. Yerime geçecek olan Hamzat da kısa bir süre sonra beni takip edecektir. Dağıstanın geleceği sana emanettir, bütün ümit sendedir. Allah yardımcın olsun...


Kabri Gimriye nakledildi...
Oracıkta şehid olan İmam Gazi Muhammed, Gimriden alınıp köy köy dolaştırıldıktan sonra Tarkuda toprağa verilmiş daha sonra da kabri vasiyetine uygun olarak Şeyh Şamilin İmamlık döneminde Gimriye nakledilmiştir...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Türkistanlı velî Seyyid Atâ</label>

Seyyid Atâ hazretleri küçük yaşından îtibâren ilim öğrenmeye başladı. Buhârâ medreselerinde zamânın âlimlerinden ilim tahsîl etti. Aklî ve naklî ilimlerde yükseldi.Buhârâ medreselerinde okurken gönlüne bir ateş düşüp, ilim ve amelde ihlâs elde etmek ve îmân-ı kâmil sâhibi olmak iştiyâkıyla üç arkadaşıyla berâber bir tasavvuf âlimine teslim olmaya karar verdiler. Taşkent yakınlarında bulunan Zengî Atânın, kendilerine yol gösterebileceğini öğrendiler. Onun tedrisinde kısa zamanda yüksek derecelere vasıl oldular...
Hakîm Atâya duyulan sevgi
Bir gün Seyyid Atânın yanında, Hakîm Atânın hâl ve şiirlerinin toplandığı Hakîm Atâ Kitabı okundu. Seyyid Atâda, Hakîm Atâya karşı kuvvetli bir iştiyâk doğdu. Harezm taraflarına gidip, Hakîm Atâ türbesinin yanına vardı. Hakîm Atânın kabrini su basıp, kırk yıl üstünde sular akmıştı. Sonra, rüyâsında aldığı bir işâretle, Celâl Hoca nâmında bir mübârek kişi, kabri bularak, üstüne türbe ve imâret inşâ etmiş, kendisi de orada yerleşmişti. Seyyid Atâ, Celâl Hocadan orada yerleşmek için müsâade istedi. Vefatına kadar burada kaldı...


Kâbe tarafına mı götürelim
1302 (H.702) sensesinde, Seyyid Atânın vefât zamânı yaklaşınca talebeleri ona; Sizi Kâbe tarafına mı götürelim, yoksa buraya mı defnedelim? dediler. O da; Tâbutumu büyük bir arabaya koyarak, yönünü Kâbe tarafına çevirip bırakın. O gece hayvanlarınızı iyi bağlayın, gürültü etmeyin. Evinizde oturun, sakın dışarı çıkmayın. Seher vakti gidip bakın, araba nerede durmuşsa beni oraya defnedersiniz dedi.
Vefât edince, dediği gibi yaptılar. Geceleyin müthiş bir gürültü oldu. Kimse dışarı çıkmadı. Tan yeri ağarınca, ortalık sâkinleşti. Çıkıp baktıklarında, cenâze koydukları arabanın Hakîm Atâ türbesi yanında durduğunu gördüler. Bunun üzerine Hakîm Atâ türbesi yanına defnettiler. Türbenin bulunduğu yer, Harezmde Ceyhûn (Amuderyâ) Irmağına üç dört kilometre mesâfede Hakîm Atâ denilen beldededir..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Haleb Kadısı İbn-i Zemlikânî</label>

İbn-i Zemlikânî, Şafii mezhebi fıkıh alimlerindendir. 1292 (H.667) senesi Şevval ayının 8. Pazartesi günü Şamda dünyaya geldi. Babası ve dedesi de âlim ve meşhûr idiler. Soylarının, Eshâb-ı kirâmdan Ebû Dücâne Semmâk bin Hareşe hazretlerine dayandığı, buna nisbetle Semmâkî denildiği rivâyet edilmiştir... Şafii fıkhını öğrendi...İlk tahsilini Şamda yapan İbn-i Zemlikânî, burada büyük âlimlerin derslerine devam ederek Şafii fıkhı öğrendi. Daha sonra hadis, usûl, tasavvuf, münazara, edebiyat, nazm ve nesr tahsil etti...
Çeşitli medreselerde başmüderrislik (rektörlük) vazfelerinde bulunan bu mübarek zat, daha sonra Haleb kadılığına getirildi. Bundan sonra Kahireye davet edildi. Fakat yolda iken hastalanarak 1327 (H.727) senesi Ramazan ayının 16. günü vefat etti. Cenazesi Kahireye getirilerek Karafe Kabristanına defnedildi...
İbn-i Zemlikânî hazretleri vefat edeceği zaman oğluna şunları söyledi:


Vallahi ben öleceğim!
Oğlum! Vallahi ben öleceğim. Mısıra veya başka bir yere vali olmayı istemiyorum. Halebden başka bir yerde vazife yapmayacağım. Bir zamanlar salihlerden bir zat Şama gelmişti. Kendisine gelip giderdim ve hizmetinde bulunurdum. Kendisine talebe olmayı arzu ettim. Bana bir müddet oruç tutmamı söyledi. Ben bu halde iken bir gece evime geldi. İbadetle meşguldüm. Selam verdikten sonra yerle gök arasında bir kubbe gördüm. Üzerinde çeşitli merdivenler vardı. İnsanlar bunlardan yukarı doğru tırmanmaya çalışıyorlardı. Ben de onlarla birlikte bu basamakları tırmanmaya başladım. Her basamakta, tayin edildiğim devlet makamları vardı. En son Haleb kadılığına gelince daha yukarı çıkamadım. O salih zat bana; Gecen nasıldı? diye sorunca, gördüklerimi anlattım. Bana; O gördüğün dünyadır. Basamaklar da dünyadaki rütbelerdir buyurdu. İşte oğlum, ben dünyada kavuşabileceğim bütün rütbelere kavuştum. Sonuncusu Haleb kadılığı idi. O da elimden alındığına göre ömrüm sona erdi...
Bunları söyledikten biraz sonra ruhunu teslim etti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Sekizinci İmâm İmâm Ali Rızâ</label>

İmâm Ali Rızâ, Oniki İmamın sekizincisidir. İmam Musa Kazımın oğlu, Muhammed Cevad Takinin babasıdır. 770 (H. 153) senesi Rebiülahir ayının onbirinde Medine-i münevverede dünyaya geldi. 818 (H. 203) senesi ramazan ayının yirmibirinde İranda Meşhed (Tus) şehrinde vefat etti. Namazını Halîfe Memûn kıldırdı...

Muhtaçların sığınağı idi...
İbrâhim ibni Abbâs diyor ki: İmâm-ı Ali Rızâ öyle büyük âlim idi ki, hangi ilimden olursa olsun, sorulan her meseleye çok güzel cevaplar verirdi. Halîfe Memûn, kendisine çok suâl sorar, verdiği cevaplara hayrân kalırdı. Hazret-i İmâm, az uyur, çok namaz kılar ve çok oruç tutardı. Muhtaçları arayıp bulur, onlara yardım ederdi. Bir hasır üzerinde oturur, yatacağı zaman da o hasır üzerinde yatardı. Her işinde Allahü teâlâya karşı tam bir teslimiyet ve tevekkül üzere idi. Yüzüğünün taşında; Hasbiyallah=Allahü teâlâ bana kâfidir yazılı idi...
Halîfe Memûn, İmâm-ı Ali Rızâ hazretlerini çok sever ve sayardı. Kızını nikâh edip, İmâmı kendine dâmâd yaptı. Yerine halîfe olmasını emir ve îlân edip, paralara ismini yazdırdı. Fakat, İmâm önce vefât etti. Bâyezîd-i Bistâmî ve Marûf-i Kerhî hazretleri İmâmın sohbeti ile şereflenip kemâle gelip, yüksek derecelere ulaştılar.
İmâmlığı, tasavvufta rehberliği yâni Kurân-ı kerîmin mânevî hükümlerine kavuşturma vazîfesi, bunu kalplere yerleştirmek, tasavvuf hâllerine ve derecelerine ulaştırma vazîfesi vefâtına kadar sürdü


Halife Memun da görür!
Ebüssalt anlatır:
Vefatına yakın bana buyurdu ki: Yakında burada bana bir kabir kazacaklar. Kabrimi derin kazın ve lahd yapın. Allahü teala kabri dilediği kadar genişletir. Sonra bir yaşlık görülür. O zaman sen kabre bakarak, sana şu söyleyeceğim sözleri söyle. Bunu üzerine bir su çıkar, kabir su ile dolar. Ufak balıklar görünür. Şu ekmeği al. Ufak ufak doğrayıp balıklara at. Onlar bu ekmeğin hepsini yerler. Sonra bir balık çıkar ve küçük balıkları yiyip kaybolur. O zaman cesedimi su içine koyun. O esnada, sana söyleyeceğim sözleri söyleyince su azalır ve hiç kalmaz. Halife Memun da bunu görür.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Otuz Beş Yaş ve Cahit Sıtkı Tarancı</label>

Cahit Sıtkı Tarancı, 4 Ekim 1910da Diyarbakırda doğdu. Son dönemin önemli şairlerindendir. İstanbulda Galatasaray Lisesini bitirdikten sonra öğrenim için Parise gitti. İkinci Dünya Savaşı çıkınca geri döndü. Yakalandığı ağır hastalığın tedavisi için Viyanaya götürüldüyse de kurtarılamadı, 1956 yılında Viyanada öldü. Ankarada toprağa verildi... Şiir yazmaya lise yıllarında başlayan Cahit Sıtkı Tarancı, Otuz Beş Yaş şiirinin 1946 Şiir Yarışmasında birincilik kazanmasıyla ününe ün kattı... Şair, meşhur Otuz Beş Yaş şiirinde;
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder, demiş ancak 46 yaşında hayata gözlerini yummuştur. Aynı şiirin sonunu ise şu veciz mısralarla tamamlar:
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak.
Taht misali o musalla taşında...
Sanat için sanat ilkesine bağlı kalan şaire göre şiir, kelimelerle güzel şekiller kurma sanatıdır. O, vezin ve kafiyeden kopmamış; ama ölçülü veya serbest, her türlü şiirin güzel olabileceği inancını taşımıştır. Açık ve sade bir üslubu vardır. Çoğu gerçeğe bağlı olan mecazları, derin, karışık ve şaşırtıcı değildir. Uzak çağrışımlara ve hayal oyunlarına pek itibar etmemiştir.
Cahit Sıtkı Tarancı, şiirlerinde en çok yaşama sevinci ve ölüm temalarına yer vermiştir. Ayrıca kayıp ve mutlu sevdalar, yalnızlık, yaşadığı bohem (tasasız, derbeder) bir hayatın buruklukları, çocukluk özlemi de şiirlerine konu olmuştur.


Cenazemiz yerde kalmasın
Şiirlerinde yaşamanın ve sevginin güzelliğini ören, ölümün gerçekliğini vurgulayan şair, anlatım gücüyle dikkat çeker. Şiir kitapları ve arkadaşı Ziya Osman Sabaya gönderdiği mektupların toplandığı, Ziyaya Mektuplar adlı kitabının yanında, bir de ölümünden sonra gazetelerde yayınlanan hikâyelerinin, makalelerinin ve konuşmalarının toplandığı Yazılar, Makaleler, Konuşmalar adlı kitabı vardır.
Cahit Sıtkı Tarancı, ölümüne yakın şu beyiti söyledi:
Gün gelince biz değil miyiz ölen?
Cenazemiz yerde kalmasın dostlar!
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
âbiînin büyüklerinden Ebû Abdurrahman Sülemî</label>

Ebû Abdurrahman Sülemî hazretleri, hiçbir zorluk karşısında Kurân-ı kerîm okumayı ve kırâat derslerini ihmâl etmezdi. Yatsı namazını kıldıktan sonra sabah namazına kadar namaza devâm ederdi. Sabahlara kadar namaz kıldığı hâlde sabah namazı vakti girince henüz namaz kılmaya yeni başlıyoruz gibi şevkli ve istekli oluyorum derdi. Pek cömert idi. Çok zaman yanına aldığı azığını yolda rastladığı fakir ve garîb kimselere verir, o gün aç dururdu...Âlimlerin sohbetini kaçırma
Ebû Abdurrahman Sülemî hazretleri buyurdu ki: Hakîkî bir Müslüman, kötü arkadaşlardan sakınır. Âlimlerin sohbetlerini kaçırmaz. Kendisinden daha fakir olanlarla oturup kalkar ve bunu kendisi için bir aşağılık olarak düşünmez. Allahü teâlâdan korkar, ümîdini kesmez ve kadere rızâ gösterir. Verdiği sözü yerine getirir. Yaptığı iyiliği başa kakmaz. Fitne çıkarmaktan şiddetle kaçar. Kulağını kötü söz işitmekten, dilini de kötü söz söylemekten korur. Yâni bunlara riâyet edilmeyen yerlerde bulunmaz. Malı ve mevkii ile Müslümanlara elinden gelen her iyiliği yapar. Peygamber efendimiz; (Birbirinize selâm veriniz! Birbirinize yiyecek ikrâm ediniz! Akrabânızın haklarını gözetiniz! Gece, herkes uyurken namaz kılınız! Bunları yaparak, selâmetle Cennete giriniz!) buyurdular.


Rabbimden öyle umuyorum ki!..
Bir gün de buyurdu ki: Namaza başlarken elleri kulaklara kaldırıp tekbîr almak; Allahtan başka her şeyi arkaya atıp iki dünyâyı bıraktım, yüzümü senin cemâline çevirdim demektir.
Bu mübarek zatın ömrünün son zamanlarında gözleri görmez oldu. Bu hâliyle ders vermeyi ihmâl etmedi. Vefât etmeden önce şöyle buyurdu: Tam seksen sene ramazan ayında oruç tuttum. Rabbimin bana rahmetle muâmele edeceğini umuyorum..
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri