Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Çelebi Hüsâmeddîn</label>

Mevlânâ Celâleddîn Rûmî hazretlerinin, Çelebi Hüsâmeddîne karşı îtibârı fevkalâde çok idi. Çelebi Hüsâmeddîn, Mevlânâ hazretleri derse gelmediği zamanlar talebelere ders verirdi...Bir gün Çelebi Hüsâmeddîn dostlarıyla birlikte bağa gitmişti. Orada dostlarına nasîhat ederken bir kimse gelip;
-Efendim! Mevlânâ hazretlerinin türbesinin üzerindeki alem düştü. Bir türlü yerine konulamadı, dedi.
Bunu işiten Çelebi Hüsâmeddîn çok üzüldü. Yüzlerinin rengi bembeyaz oldu. Onun fevkalâde üzüldüğünü gören dostları, bunun sebebini sordular. O da;
Büyük birisi vefât edecek
-Mübârek hocamız Mevlânânın yakınlarından biri vefât edeceği zaman bu gibi işâretler meydana gelmektedir. Şimdi ise kubbenin üzerindeki alem yıkılmış. Bundan, yakınlarından büyük birinin vefât edeceği anlaşılmaktadır. Hesaplayınız, hocamız vefât edeli kaç sene oldu? diye sordu. Onlar da;
-On yıl oldu, dediler. Bunun üzerine;
-Beni eve götürünüz. Vefât edecek olan bu fakîr olsa gerektir. Galiba bu dünyadaki ömrümüz bitmiştir, dedi.
Çelebi Hüsâmeddîni hemen eve götürdüler. Alemin yerine konmasını emretti. Birkaç gün hasta yattı. Hasta olduğu günler Mevlânânın oğlu Sultan Veled sık sık ziyâretine gelirdi. Bir gün üzüntüsünü bildiren şu sözleri söyledi:
-Babamın vefâtından sonra, hepimizi kanatlarınız altına aldınız. Sizin zamânınızda hiçbir dert ve keder çekmeden huzûr içinde yaşayıp gidiyorduk. Sizden sonra hepimiz büyük bir ıstırâba düşeceğiz. Sizi kaybedince, biz kiminle dostluk kurup, kiminle görüşürüz?


Bana tevessül ediniz!
Sonra kendini tutamayıp ağlamaya başladı. Çelebi Hüsâmeddîn bu hâle dayanamayıp buyurdu ki:
-Ey mübârek hocamın oğlu Sultan Veled! Benim vefâtımdan sonra bir müşkilât ile karşılaşırsanız, bana tevessül ediniz! Eğer beni vâsıta yaparsanız, ben de Allahü teâlâya yalvarır, müşkilâtınızın halli için duâ ederim. Biiznillah duâmız reddolunmaz...
Mevlânâ hazretlerinin türbesinin aleminin yerine konulduğunu 1284 (H. 683) senesi Kasım ayının üçüne rastlayan Cumâ günü kendisine haber verdiler. Hüsâmeddîn Çelebi buna çok sevindi ve Kelime-i şehâdet getirerek rûhunu teslîm etti. Hocasının türbesine defnedildi..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Seydî Halîfe" Ali el-Halvetî</label>

Seyyidüddîn Ali el-Halvetî, küçük yaşta ilim tahsîline başladı. Din ve fen bilgilerinde mütehassıs oldu. Mânevî feyzlere kavuşmak arzusu ile yanıp tutuşuyordu. Tam bu sırada evliyânın ve Halvetî büyüklerinden Şeyh Habîb-i Karamânî hazretleri Amasyaya gelmiş ve halkı irşâda, yetiştirmeğe başlamıştı. Her taraftan talebeler huzûruna koşuyordu. Bereketli sohbetleriyle talebelerin dünyâya meyilleri azalıyor, âhirete yöneliyorlardı. Aradığı rehberi bulmuştu!..Şeyh Seyyidüddîn, aradığı mürşidi, yol göstericiyi bulmanın heyecanıyla dergâha koştu ve bu zâta candan bağlandı. Bu bağlılık ve muhabbeti sebebiyle kısa zamanda yüksek derecelere kavuştu. Habîb-i Karamânî hazretlerinin baş halîfesi oldu, sonra Seydî Halîfe unvânıyla anıldı.
Seydî Halîfe, hocasının vefâtından sonra onun yerine geçip, insanlara hak ve hakîkati anlattı. Allahü teâlânın dîninin emirlerini öğretip, yasaklarından sakındırmakla meşgûl oldu. Devamlı olarak haram ve şüphelilerden kaçınırdı. Hattâ nefsin istemediği şeyleri yaparak onu terbiye etmeye çalışırdı. Geceleri devamlı olarak ibâdet etmekle, namaz kılmakla ve gündüzleri oruç tutmakla meşgûl olurdu.
Kerâmetler sâhibi olan Seydî Halîfenin vefâtı ânında yanında bulunanlar şöyle anlatır:
-Mübareğin rûhu bedenden ayrılmak üzere iken, Cennet-i âlâda kendi yüksek makâmını görüp, bir an evvel kavuşmak aşkı fazlalaştı. Allahü teâlâya; Rûhumu hemen kabzedip, geciktirmeden beni o yüce makâmına ulaştır diye duâda bulundu.


Bana makâmımı gösterdiler
Seydî Halîfeye gördüklerini sorduklarında; Cennet-i âlâda hûrîler ve gılmânlar bana makâmımı gösterip, Allahü teâlânın benim için hazırladıklarına dâvet ettiler. Onun için o tarafa yöneldim diye buyurdu ve rûhunu teslim etti...
Seydî Halîfe, Amasyada Mehmed Paşa İmâretinin avlusunda, hocası Şeyh Habîb-i Karamânînin kabri yanına defnedildi...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ziyâeddîn Gümüşhânevî</label>

Ziyâeddîn Gümüşhânevî hazretleri büyük velîlerdendir. İsmi Ahmed bin Mustafa, künyesi Ziyâeddîn olup, Gümüşhânevî diye meşhûrdur. Babası Emirler sülâlesinden Mustafa Efendidir. 1813 (H.1228) târihinde Gümüşhânenin Emirler Mahallesinde doğdu. 1893 (H.1311) târihinde İstanbulda vefât etti. Kabr-i şerîfi, Süleymâniye Câmii avlusunda Kânûnî Sultan Süleymân Han Türbesinin kıble tarafında olup ziyâret mahallidir...Hoşsohbet bir zat idi...
Ziyâeddîn Gümüşhânevî hazretleri iki defâ hacca gitti. Birincisinde Mısıra uğradı. Buradaki evliyâ kabirlerini ziyâret etti. İleri gelen zâtlarla görüştü. İkinci gidişlerinde Mekke-i mükerreme ve Medîne-i münevverede birçok zât ile görüşüp hadîs-i şerîf okuttu. Hac dönüşü Mısıra uğradı ve burada üç seneden fazla kaldı. Sohbet ve dersleriyle birçok talebe yetiştirdi.
İstanbulun üç büyük velîsinden biri olan Abdülfettâh-ı Akrî hazretlerine talebe oldu. Hocasının 1864 yılında vefâtından sonra İstanbulda hak yolun bilgilerini anlatmaya başladı...
Ziyâeddîn Gümüşhânevî hazretlerinin sohbetleri çok tatlı olurdu. Zaman zaman sohbet ve derslerine Sultan Abdülmecîd, Sultan Abdülazîz ve Sultan Abdülhamîd Han devâm etti. Bilhassa Sultan Abdülhamîd Han ile aralarında husûsî sohbet ve istişâreler olmuştur. Talebeleri arasında birçok devlet adamı yetişmiştir.
Ziyâeddîn Gümüşhânevî hazretleri yaz aylarında bazen Beykozdaki Yûşâ Tepesi adı verilen mevkiye çadır kurarak, talebeleriyle sohbet ederlerdi. Birçok kerâmeti görüldü.


Hepsini isterim yâ Kibriyâ!
Ömrünü, insanlara hizmetle geçiren Gümüşhânevî hazretleri, son zamanlarında yaşı çok ilerlediği için vücûdu zayıflık düşmüştü. Bir şeye dayanmadan oturamıyordu. Âsâsız yürüyemez olmuştu. Konuşmalarını ancak yakınında olanlar anlayabiliyordu. Lâkin gözlerinden çıkan mânevî nûrlar talebelerinde coşkunluk oluşturuyordu.
Bir ara çok ağırlaşıp yatağa düştü. Beş gün hiçbir şey yiyip içmedi. Üç gün gözünü hiç açmadı. Ağzından tek söz çıkmadı. Bir ara âniden gözlerini açıp; Hepsini isterim yâ Kibriyâ! diyerek gözlerini kapattı. Mübârek rûhunu Kelîme-i şehâdet okuyarak teslim etti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Muhammed Kumul Efendi</label>

Ahmed Yekdest hazretlerinin talebesi Muhammed Kumul Efendi de hocası gibi, büyük velîlerdendir. İstanbulda doğdu. 1726 (H.1132) târihinde Başrûznâmeci iken İstanbulda vefât etti...Tahsîlini İstanbulda yapan Muhammed Kumul Efendi, Devlet hizmetinde Hâcegân-ı Dîvân-ı Hümâyûn adı verilen memuriyete tâyin edildi. Bu sırada Mekke-i mükerremede Ahmed Yekdest Cüryânî hazretleriyle görüşüp, ondan tasavvuf ilmini öğrendi ve icâzet, diploma aldı. Ahmed Yekdest hazretleri kendisini çok sever ve İstanbula giden talebesiyle mektup gönderir, ona, Kumul Efendinin sohbetine gitmesini söylerdi... Siz nerede emrederseniz!
Ahmed Yekdest hazretleri mânevî terbiyesini hakkıyla verip yüksek derecelere ulaştırdığı talebesi Mehmed Emin Tokâdîyi İstanbula gönderirken ona nerede kalacağını sormuştu. O da cevâben;
-Siz nerede emrederseniz, deyince, ona bir mektup verip;
-Al bunu İstanbulda Hâcegânı Dîvân-ı Hümâyûndan Hüseyin Paşazâde Kumul Muhammed Bey vardır. Varınca bu mektubu ona verirsin. Seni onun sohbetine havâle ettik. Ne buyurursa itâat et. Ona teslimiyetin bize teslimiyettir, buyurup kıymet ve fazîletini bildirmiştir. Mehmed Emin Tokâdî de hocası Ahmed Yekdest hazretlerinin dediği gibi yapmış, İstanbula gelir gelmez o mübareğe teslim olmuştur.


Bizi duâdan unutmasınlar
Mehmed Emin Tokâdî hazretleri anlatır:
-Muhammed Kumul Efendi vefâtından önce, hasta iken, bana şöyle vasiyette bulundu:
Şu birkaç cilt kitabı Dârüsseâde Ağası Beşir Ağaya götür. Bizim duâ ettiğimizi söyle. Bunlar Medîne-i münevvereye gönderilecek. Bunların konulacağı yeri onlar bilirler. Gönderip bizi duâdan unutmasınlar dedi ve Birkaç gün sonra da vefât etti.
Muhammed Kumul Efendi, Fındıklıda deniz sâhilinde bulunan Molla Çelebi Câmii yanında Şeyhülislâm Sadreddînzâde Muhammed Sâdık Efendinin kabrinin bulunduğu etrâfı çevrili yerde medfundur..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Bir kıraat üstadı ve talebesi</label>

Bir kıraat üstadının, bir gecede Kuran-ı kerimi hatmeden çok genç bir talebesi varmış. Sabahlara kadar uykusuz kalan bu delikanlının benzi soluk, hastalıklı gibi olmuş. Bunu fark eden yakınları, hocasına gidip durumu bildirmişler. Bunun üzerine hocası gence sormuş: -Oğlum, haber aldım ki, sen bir gecede Kuranı hatmediyormuşsun. Bütün gece zarfında Kuran okurken beni önünde farz et ve namazda bana Kuran okuyormuş gibi yap, fakat beni hiç hâtırından çıkarma, demiş.
Genç talebe peki demiş ve sabah olunca aralarında şu konuşma geçmiş: Dediğimi yaptın mı evladım?
- Evet efendim.
-Kuranı hatmedebildin mi?
  • Hayır, yarısından fazlasını okuyamadım.
  • Oğlum, o halde bu gece, Peygamber efendimizden Kuranı dinlemiş olan herhangi bir sahâbîyi düşünerek oku. Dikkatli ol, çünkü sahâbîler Kuranı bizzat Resûlullahtan dinlemiştir. Bu sebeble okurken sakın hatâ işleme.
Delikanlı peki dedikten sonra, o gece yine Kuran okumuş, fakat bu sefer ancak dörtte birini okuyabildiğini hocasına söylemiş. Ertesi gece için de hocası onun bu sefer bizzat Resûlullah efendimizi düşünerek okumasını tavsiye etmiş, genç adam da öyle yapmış, fakat Kuranın sadece bir cüzünü okuyabildiğini fark etmiş...
Nihayet, hocası ona;
- Evladım, bu gece de Allaha tövbe et ve kendini hazırla... Ve Allahın huzurunda Kuran okuduğunu düşün, demiş.
Ertesi gün, hoca, talebesinin gelmesini beklemiş, fakat gelen olmamış. Durumu öğrenmek üzere gönderdiği bir talebesi, gencin hasta yattığı haberini getirince, üstad bizzat giderek talebesini ziyaret etmiş ve onu ağlarken bulmuş. Genç talebe hocasına şöyle demiş:


Ancak sana ibâdet ederiz
-Hocam, şimdiye kadar Kuranı yalan yanlış okuduğumu, ancak bu son gece fark ettim. Çünkü Fâtiha sûresini açıp okumak istediğim zaman Ancak sana ibâdet ederiz âyetine gelince, kendi nefsime bir baktım ve Cenâb-ı Hakkı bu âyetle tasdik ettiğimi göremedim. Bu sebeble de Ancak sana ibâdet ederiz (İyyâke nabüdü) demekten, (yani bu âyeti okumaktan) utandım... Mütemâdiyen (Mâliki yevmiddîn) âyetine kadar gelip bir türlü (İyyâke nabüdü) âyetini okuyamadım... Böylece rükûa vardığım zaman, artık tan yeri ağarmıştı...
Delikanlı bunları söyledikten sonra da rûhunu teslim etmiş. Bir müddet sonra da üstadı, bu gencin kabrini ziyârete gittiği zaman, mezardan şöyle bir nida işitmiş:
-Ey üstâdım, ben diri (olan Allahın) indinde diriyim. Allah beni herhangi bir bakımdan hesâba çekmedi...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Anadolu velîlerinden Muhammed Kadri Hazîn</label>

Muhammed Kadri Hazîn ilk derslerini, âlim ve sâlihlerden olan babası ve dedesinden aldı. Ancak, küçük yaşlarda anne ve babasını kaybetti. O sırada evlerine Gavs-ı Geylânînin geldiğini gördü. Ona; Oğlum üzülme! Baban, Rabbinin dâvetini kabûl ederek gitti. İşte her hususta babanım. Maddî ve mânevî hiçbir şeyden endişe etme buyurdu.Seyyid Muhammed Kadri Hazîn, zâhirî ilimleri Molla Abdurrahmândan öğrendi. Sonraları Şeyh Muhammed Saidin sohbetlerine devâm etti. Bağekunda oturan Şeyh Muhammed Saidi dört defâ ziyâret etti. Bu ziyâretleri sırasında vilâyet makâmının en üst derecelerine kavuştu. Hiç kimse hicret etmesin!
Hocasından icâzet alan Muhammed Kadri Hazîn, Cizrede talebe yetiştirmeye ve insanlara Allahü teâlâya kavuşturan yolu anlatmaya başladı. Birinci Dünyâ Harbi sırasında Musul, Kerkük, Süleymâniye bölgelerini muhârebesiz alarak ele geçiren İngilizler, Cizreye 50 km uzaklıktaki Zaha kasabasına kadar geldi. İngiliz komutanı birkaç gün sonra Cizreye de geleceğini bildirdi. Bunun üzerine Cizre halkının bir kısmı silâha sarıldı, bir kısmı ise düşman esâretine girmemek için göç hazırlıklarına başladı. Bunun üzerine Muhammed Hazîn; Hiç kimse endişe ve hicret etmesin. Hiçbir yabancı Cizreye giremeyecektir. Herkes emin olsun buyurdu. Fakat sabah olunca, İngiliz ordusu Cizreye hareket etti. O sırada Londradan gelen yıldırım bir telgrafla; Hudud, Hizil Irmağıdır. Irmağı geçmişsen de ilerlemeden hemen dön! emri geldi. İngiliz komutanı Cizreye girmeden geri döndü...


Bu son görüşmemizdir!
Muhammed Hazîn, ömrünün sonlarına doğru rahatsızlandı. Kendisini uzak yerlerden ziyârete gelen talebelerine; Bu son görüşmemizdir. Allahü teâlânın velî kulları âhirete intikal edince, sermâyelerini de berâberlerinde götürürler. Kalbinizdeki nûr ve zikre sebeb biziz. Onun için fazla çalışırsanız, kalbinizin mânevî sermâyesi artar buyurdu.
Bu mübarek zat, 1961 senesi Kasım ayının on ikinci günü 63 yaşındayken vefât etti. Kalabalık bir cemâat tarafından kılınan namazdan sonra Cizrede Nûh aleyhisselâmın makâmı denilen türbenin ayak tarafına defnedildi...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Sultân-ül-ulemâ Behâeddîn Veled</label>

Muhammed Behâeddîn Veled hazretleri, Resûlullah efendimizin birinci halîfesi olan hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîkin soyundandır. Belh şehrinde Hatîboğulları sülâlesindendir. İsmi Muhammed Behâeddîndir. Babası Hüseyin Hatîbî, dedesinin ismi de Ahmed Hatîbîdir. 1151 (H.545)te doğdu. 1228 (H.625) veya 1231 (H.628)de Konyada vefât etti. Annesi, Harezmşah Sultanlarından Alâüddîn Muhammed Harezmşahın kızıdır. Âlimlerin Sultânı denildi...Muhammed Behâeddîn hazretleri, zâhirî ve bâtınî ilimlerde öyle yüksek derecelere vâsıl oldu ki, iki cihânın güneşi, hürmetine yaratıldığımız Server-i âlem Sevgili Peygamberimiz ona rüyâsında Sultân-ül-ulemâ=Âlimlerin Sultânı lakabını verdi.
Behâeddîn Veled, sabah namazından sonra ikindi vaktine kadar talebelerine ilim öğretir, ikindiden sonra medresesine gelenlere mârifetullahtan, Allahü teâlâyı tanımakdan bahsederek insanları aydınlatırdı. Nasîhatlerinde Ehl-i sünnet îtikâdını anlatır, bozuk fırkaların inanışlarını îzâh ederdi. İnsanların, dalâlet ve sapıklık yollarına düşmemeleri, Cehennemde yanmamaları için çok gayret sarfederdi.


Ve bir gün hastalanır...
Sultân-ül-ulemâ Muhammed Behâeddîn Veled hazretleri, bir gün hastalandı. Alâeddîn-i Keykûbâd ziyâretine gelip;
-Efendim! İnşâallah tez zamanda sıhhate kavuşursunuz da zât-ı âlinizin hizmetiyle şereflenip, her ne murâd ederseniz, bütün gücümüzle size yardımcı olmaya çalışırız. Böylece Rabbimizin ihsân edeceği nice ikrâmlara ve gizli sırların keşfine nâil oluruz inşâallah, deyince, Sultân-ül-ulemâ;
-Biz artık bu hastalık sebebiyle bu fânî dünyâdan hakîkî âleme göç ederiz. Fakat arkamızdan kısa zaman sonra, siz de bize kavuşursunuz. İşte orada sizinle berâber oluruz, dedi.
Bundan sonra helâlleştiler. Üç gün sonra bir Cuma günü, (11 Kasım 1312de) öğleye doğru Kelime-i şehâdet getirerek çok sevdiği hakîkî âleme kavuştu.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Süveyd Sincârî ve bir günahkârın affı</label>

Büyük velîlerden Süveyd Sincârî hazretleri, Diyarbakırda doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. Musulun yetmiş kilometre batısında bir kaza merkezi olan Sincarda vefât etti. Kabr-i şerîfi orada olup, ziyâret mahallidir.Süveyd Sincârî hazretleri, Allahü teâlânın, kulları arasından seçtiği ve dilinde hikmetli sözler söylettiği ve hârikulâde hallere kavuşturduğu velî bir kuluydu. Herkes tarafından sevilip saygı ve hürmet gördü. İlim, amel, ihlâs, zühd sâhibi olup, dünyâ ve dünyâlık olan şeylerden uzak durmakta emsalsizdi. Ömrünün çoğunu Sincar ve civârında geçirdi. Çok talebe yetiştirdi. Şeyh Hasan Telaiferî, Osman bin Âşûr Sincârî ve başka âlimler ona severek talebe olmuşlar ve sohbeti ile şereflenmişlerdir. Seyyid Abdülkâdir Geylânî hazretleri de sık sık Süveyd Sincârîyi anıp, medhederdi. Âlimleri kötüleyen adam!
Süveyd Sincârî hazretleri hikmetli sözleriyle güzel hal ve kerâmetleriyle tanınıp meşhur oldu.
Ebül-Mecd Sâlim anlatır:
Sincarlı bir adam durmadan velî ve âlimleri kötülerdi. Bir ara hastalandı. Ölüm halleri görülmeye başladı. Ona; Kelime-i şehâdeti söyle! dediklerinde; Söyleyemiyorum dedi. Hemen Süveyd Sincârî hazretlerine koşup durumunu anlattılar. O da merhamet edip yanına geldi. Bir müddet düşündükten sonra başını kaldırıp; Şimdi söyle! buyurdu. Adamın dili çözüldü ve rahatça Kelime-i şehâdeti söyledi.


Evliyâm râzı olursa!..
Sonra Sincârî hazretleri; Bu kişi Allahü teâlânın sevgili kullarına dil uzattığı, onları kötülediği için böyle bir âkıbete mâruz kaldı. Biz de Rabbimize onun hakkında şefâatte bulunduk. Bana ilham edilip; Evliyâm râzı olursa şefâatini kabûl eder, affederim denildi. Bunun üzerine Marûf-i Kerhî, Sırrî-yi Sekâtî, Cüneyd-i Bağdâdî, Şiblî ve Bâyezîd-i Bistâmî hazretlerine onu arz edip bağışlamalarını ricâ ettim. Hepsi affettiler. Ancak, ondan sonra dili çözülüp şehâdet kelimesini söyleyebildi buyurdu.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Sadâkat denilince... Emîr Hüsrev Dehlevî</label>

Emîr Hüsrev Dehlevî hazretleri, Hindistanda yetişen büyük velîlerdendir. 1253 (H. 651)de doğdu. KıÜüüçük yaşta ilim öğrenmeye ve şiir söylemeye başlayan bu mübarek zatın hâfızası fevkalâde kuvvetli, zekâsı ve anlayışı pek keskin, şiir söyleme kâbiliyeti de fazla idi. O zaman Hindistanda bulunan evliyânın en büyüklerinden olan Sultan-ül-meşâyıh Hâce Nizâmüddîn-i Evliyâ hazretlerine talebe oldu. Hocasına olan muhabbet ve bağlılığı, sadâkati pekçok idi. Tam bir teslimiyet ile hocasının sohbetlerinde bulunur ve ziyâdesiyle istifâde ederdi. Hocası kendisini çok sever ve ona ayrıca husûsen teveccüh eder, yakınında bulundururdu. Diğer talebeler içinde, hocalarına en yakın olan bu idi... Yıldırım çarpmış gibi oldu!Emîr Hüsrev Dehlevî, her gece yatsı namazından sonra hocasının odasına girer, orada husûsî sohbette bulunurdu. Talebe arkadaşlarından birinin bir arzusu olursa; arz ederdi.
Hazret-i Hâce Nizâmüddîn-i Evliyâ, cennet yolcusu olduğu zaman, Emîr Hüsrev orada yoktu. Tuğluk Şâh ile Luknov taraflarına gitmişti. O yolculuktan dönüp acı haberi öğrenince, şaşkına döndü. Üzerine yıldırım düşmüş gibi oldu. Yanıyor, yanıyordu. Ayakta duramıyordu.
Sübhânallah! Güneş batmış. Hüsrev hayatta! diye haykırdı. Mal mülk nâmına nesi varsa, sevâbı hocasının rûhuna olmak üzere hepsini fakirlere sadaka olarak verdi. Çok ağlıyordu. Bir defâsında;


Hocamdan sonra çok yaşamam
Ben kendim için ağlıyorum. Hocamdan sonra çok yaşayamam dedi. Hâce hazretleri, 1325 (H.725) senesi Rebîulâhir ayının 18. günü vefât etmişti. Emîr Hüsrev de, altı ay sonra 1325 (H.725) senesi Şevval ayının 18. günü vefât edip sevdiklerine kavuştu. Çok derin bir aşkla sevdiği hocasının ayak ucu tarafına defnedildi.
Hâce Nizâmüddîn bir gün, Emîr Hüsreve; Bana duâ et! Seni benim yan tarafıma defnederler buyurdu. Bu söz, daha sonra bir çok defâ kendisine hatırlatılmış, o da; İnşâallah öyle olacaktır demiş ve hikmet-i Hüda aynen gerçekleşmiştir.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Büyük fıkıh âlimi Abîde bin Amr</label>

Abîde bin Amr hazretleri Yemenli olup, mensûb olduğu kabilenin reisi idi. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) hayatta iken, Mekkenin fethedildiği günlerde Müslüman olmakla şereflendi. Fakat Peygamber efendimizi göremediği için sahâbî olamadı. Hz. Ömerin halifeliği zamanında Medineye gelerek yerleşti. Eshâb-ı kirâmdan Hz. Ömerden, Hz. Aliden İbn-i Mesûd ve İbn-i Zübeyrden (radıyallahü anhüm) hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. Eshâb-ı kirâmdan öğrendiBu mübarek zat, Hz. Alinin sohbetlerinde devamlı bulunmakla meşhûr olmuştur. Hadîs ve fıkıh ilmini Eshâb-ı kirâmdan öğrendi. Rivâyet ettiği hadîs-i şerîfler Kütüb-i sittede yer almıştır. Kendisinden; Abdullah bin Seleme, İbrâhîm Nehaî, Ebû İshâk es-Sebîî, Muhammed bin Sîrîn, Ebû Hussân el-Arac, Ebul-Buhterî, Âmir eş-Şabî ve diğer birçok âlim hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir...
Abîde bin Amr, fıkıh ilmini Abdullah İbn-i Mesûddan öğrendi. Rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden biri:
Bir gün Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz Abdullah bin Mesûda:
(Nisâ sûresini oku dinleyelim) buyurdu. İbn-i Mesûd Yâ Resûlallah! Kurân-ı kerîm size indi. Biz Onu sizden okuduk ve sizden öğrendik dedi. Resûl-i Ekrem (Evet öyledir. Fakat ben Kurân-ı kerîmi başkasından dinlemeyi severim) buyurdu ve İbn-i Mesûd okumaya başladı. Halleri ne olacak! Her ümmetten bir şâhit getireceğimiz zaman... (Nisa, 41) âyetine gelince, Resûlullahın mübârek gözlerinden yaşlar boşandı.


(İnsanların en hayırlısı)
Yine İbn-i Mesûddan rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte, (İnsanların en hayırlısı benim asrımda bulunanlardır. Sonra en hayırlısı onlardan sonra gelenler, sonra en hayırlısı onlardan sonra gelenlerdir) buyurulmuştur.
Muhammed İbn-i Sîrîn der ki:
-Abîdeye: Senden dinlediklerimi yazayım mı? diye sordum. Hayır! dedi.
İbrahim Nehâî de Abîde ile ilgili olarak şunu anlatır: Abîdenin yanında dinlediklerimi yazıyordum, müdâhale etti: Benden herhangi bir kitap ebedîleştirmeyin!
Ebu Yezîd el-Murâdî de der ki: Abîde vefat edeceği vakit beni çağırdı ve; Kitaplarımı imha edin buyurdu, sonra da ruhunu teslim etti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ebû Amr ve Hevazin Kabilesi</label>

Hevazin Kabilesi, Müslümanların zafer rahatlığı içinde olduğu bir sırada 20 bin asker topladılar. Müslümanları hazırlıksız yakalamak istediler. Bunu duyan Peygamber efendimiz Mekkede bir vekil bırakarak 12 bin kişilik ordusu ile Hevazin üzerine yürüdü. Hevazin ordusu, bir boğazda ani baskın yaptıkları İslâm ordusunu sıkıştırdı. Bu beklenmedik saldırı müminleri şaşırttı. Mekkenin fethi gibi büyük bir zaferin verdiği rahatlık, işi gevşek tutmalarına sebep oldu. Hazreti Halid bin Velidin kumandasındaki birliğin bozulması da, morallerini iyice bozdu. Bu şaşkınlıkla gelen bozgun karşısında İslâm Ordusu dağılmaya başladı. Ancak Peygamber efendimiz sahabilerine seslenerek etrafında toplanmalarını istedi. Düşmanın üzerine hücum edip askerin moralini düzeltti. Savaşta da en üstün kendisinin olduğunu gösterdi. Bozulan İslâm askerleri yeni bir hamleyle düşmanı hezimete uğrattı. Hevazin Ordusu bütün varlığını savaş meydanında bırakarak kaçtı. Müslümanların kovalaması ile iyice perişan oldular. Eşsiz bir fazilet örneği...Hevazin kabilesi, savaşta kaçmayı önlemek için kadın, çocuk, mal, servet neleri varsa yanlarında getirmişti. İslâmın zaferi karşısında bunlar da fayda etmedi. Müminlerin dört şehîdine karşılık 70 ölü, 6 bin esir, 24 bin deve, 40 bin koyun ve 4 bin okka gümüş ganimet bırakarak kaçtılar...
Esirler arasında Peygamberimizin süt kız kardeşi Şeymâ da vardı. Resûlullah efendimiz kendisine ikramlarda bulundu. Birçok mal vererek memleketine gitmek üzere serbest bıraktı. Bu durumdan ümitlenen Hevazin kabilesi ileri gelenleri de ricada bulundular. Böylece altı bin esir serbest bırakıldı. Eşine rastlanmayan bir fazilet örneği gösterildi...


Oruçlu bir mücahid...
Bu harpte şehid olan Müslümanlardan biri de, İslam kumandanlarından Ebu Amr hazretleri idi. Muhammed bin Hanefiyye anlatıyor:
-Ebu Amr, Akabede, Uhudda ve Bedirde bulunmuş bir zattı. O gün onun oruçlu olmasına ve susuzluktan kıvranmasına rağmen, kölesine şöyle dediğini duydum: Haydi ne duruyorsun, kalkanını bana siper et!
Kölesi kalkanını siper etti. Sadağından güçlükle ok alıp peş peşe üç ok savurdu. Sonra: Resulullahın şöyle dediğini duydum: (Kim Allah yolunda bir ok atarsa, ok hedefine ulaşmasa da, o ok kıyamet günü, o kimsenin önünü aydınlatır) dedi.
Ebu Amr radıyallahü anh akşama kadar savaştı ve güneş batmadan da şehid oldu..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Saadet güneşi Seyyid Fehim-i Arvâsî</label>

Osmanlı Devletinin son devirlerinde yaşayan Seyyid Fehim-i Arvâsî hazretleri, 1825 (H.1241) senesinde Vanın Bahçesaray (Müküs) ilçesine bağlı Arvas (Doğanyayla) köyünde doğdu. 1895 (H.1313) senesinde aynı köyde vefât etti. Seyyid Fehim hazretleri hocası Seyyid Tâhâ hazretlerinin vefâtından sonra onun emir ve tavsiyelerine sıkı sıkıya uydu. Senede iki defâ Vana teşrif ederek halka İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlattı. Onların dünyâda ve âhirette saâdete, mutluluğa kavuşmaları için çalıştı. Vaaz ve sohbetleriyle Van halkının İslâmiyete bağlılığı ve bu husustaki şöhreti arttı. Dünyâda Van, âhirette îmân sözü insanlar arasında yaygın olarak söylenmeye başlandı... Millî birliğe çok hizmet etti
Seyyid Fehim hazretlerinin Vana gelişlerinde büyük bir kalabalık ve izdiham olurdu. Zamânın vâlisi, askerî ve mülkî erkânı onu ziyâret ederek, sohbetlerinden istifâde ederler, varsa müşkil meselelerini sorup cevaplarını alırlardı. Maddî ve mânevî bütün emirleri yerine getirilir, herkes ona saygı ve hürmette kusur etmezdi.
Bu mübarek zat, Doğu Anadolu halkının Sünnî kalmasını, mezheb ayrılığının yöreye girmemesini temin ederek, millî birliğe çok hizmet etti. Doksanüç Harbinde Ruslara karşı Doğu Bâyezîd Cephesine gidip büyük kahramanlıklar ve muvaffakiyetler gösterdiler...
Vefât ettiği günün ikindi namazını oturarak kılan Seyyid Fehim hazretlerinin mübârek vücudları secdeden mübârek başını kaldırmayacak derecede zayıflamıştı. Oğlu Seyyid Muhammed Emin Efendinin yardımıyla başını secdeden kaldırabiliyordu...


İyileşme haberini bekliyorlardı...
Bu sırada hüzün ve üzüntü Arvas ve etrâfını kaplamış, evin etrâfında yüzlerce seveni ve talebesi onun iyileşmesi haberini bekliyordu. O sırada renk renk, çeşit çeşit kuşlar geldiler, havada sıra sıra durarak herkesin hissettiği şekilde hüzünlerini izhâr ettiler. Yüzbinlerce kuş, Arvas üzerinde şemsiye gibi gölge ettiler. O arada gaybdan bir ses; Yâ eyyetühennefsül-mutmeinneh... âyet-i kerîmesini sonuna kadar okudu. Secdeden başını kaldırıp Er-Refîkul-alâ dedi ve sesli bir Kelime-i tevhidden sonra 1895 (H.1313) senesi Şevval ayının on beşinci Salı günü rûhunu teslim etti...
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri