- Katılım
- 7 Kas 2020
- Mesajlar
- 10,553
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 13,916
- Puanları
- 113
- Yaş
- 41
- Konum
- Istanbul
- Burç
- Yengeç
- Cinsiyet
- Medeni Hal
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Reis-ül-kurrâ İmâm-ı Âsım</label>
İmâm-ı Âsımın yetiştiği Kûfe şehri, İslâmî ilimlerin okutulduğu ilim merkezlerinden biriydi. Burada, son sahabî Hz. Abdullah bin Ebî Evfânın 705 yılında vefâtına kadar yüzlerce Eshâb-ı kirâm yaşadı. O yüksek ilim ve marifet sahibi insanların sohbetine kavuşup yetişen Tâbiînin büyük âlimlerinden biri de, Âsım bin Behdele hazretleriydi. Bu altın halkanın Kûfede yetiştirdiği büyük âlimlerin meşhûrlarından bazıları; Alkame bin Kays, Şüreyh bin el-Hâris, İbrâhîm en-Nehaî ve meşhûr mezheb imamımız İmâm-ı Azam Ebû Hanîfedir. Sesi çok güzeldi...
İmâm-ı Âsım, Kûfede Reis-ül-kurrâ idi. Kurân-ı kerîmi, Peygamberimizden öğrenildiği şekilde en güzel okuyan âlimlerin başıydı. Sesi de çok güzeldi. Her kelimenin, her harfin hakkını verirdi. Kurân-ı kerîmin belâgat ve fesahatini, yüce mânâsını canlandırmak hususunda öyle güzel bir edası, öyle bir okuyuş tarzı vardı ki, eşine çok az rastlanırdı.
İmâm-ı Âsımın kırâat usûlü, talebelerinden iki râvîsi vasıtasıyla yayılmıştır. Bunlardan Hafs bin Süleymânın rivâyeti ile gelen kırâat usûlü, bilhassa memleketimizde ve birçok İslâm memleketinde yaygındır. Memleketimizde yetişen tecvîd âlimlerinden Molla Abdurrahman Kurrâbaşı (veya Karabâşî), Karabaş Tecvidi adı ile bilinen Türkçe eserinde ... Kırâat-ı Âsım ve rivâyet-i Hafs ifadeleri ile Onun ismini yâd etmektedir.
İmâm-ı Âsım, kelâm ve fıkıh ilminde de, devrinin âlimleri arasında yer almaktadır. Onun lügat ilminde ve Arapçanın gramer bilgisi olan Nahvde de yüksek bir yeri vardır.
İmam-ı Âsım, gözlerini kaybetmiş, âmâ olmuştu. Talebesi Şube diyor ki: Ameş ve Ebû Husayn gibi hocam Âsım da, gözlerinden mahrumdu. Bir gün, birisi elinden tutup götürürken çok tehlikeli bir vaziyette düştü. Hocam, kendisini düşüren kimseyi üzecek bir tek söz söylemediği gibi, o kimseyi üzmemek için duyduğu acıyı, ıstırabı bile hissettirmedi.
Ona mahsus bir özellik
Yine talebesi Ebû Bekir Şube diyor ki: Hocam Âsım vefât ederken yanında bulundum. Kurân-ı kerîm tilâvetiyle meşguldü. Kulak verip dinledim. Namazdaki gibi tam olan kırâat ile bir âyet-i kerîmeyi tekrar ediyordu. Onun bu halinden, Kurân-ı kerîm okumada tam ve mükemmel olarak, en güzel bir şekli, kendisi için bir seciyye, ona mahsus bir özellik olduğunu anladım.
İmâm-ı Âsımın yetiştiği Kûfe şehri, İslâmî ilimlerin okutulduğu ilim merkezlerinden biriydi. Burada, son sahabî Hz. Abdullah bin Ebî Evfânın 705 yılında vefâtına kadar yüzlerce Eshâb-ı kirâm yaşadı. O yüksek ilim ve marifet sahibi insanların sohbetine kavuşup yetişen Tâbiînin büyük âlimlerinden biri de, Âsım bin Behdele hazretleriydi. Bu altın halkanın Kûfede yetiştirdiği büyük âlimlerin meşhûrlarından bazıları; Alkame bin Kays, Şüreyh bin el-Hâris, İbrâhîm en-Nehaî ve meşhûr mezheb imamımız İmâm-ı Azam Ebû Hanîfedir. Sesi çok güzeldi...
İmâm-ı Âsım, Kûfede Reis-ül-kurrâ idi. Kurân-ı kerîmi, Peygamberimizden öğrenildiği şekilde en güzel okuyan âlimlerin başıydı. Sesi de çok güzeldi. Her kelimenin, her harfin hakkını verirdi. Kurân-ı kerîmin belâgat ve fesahatini, yüce mânâsını canlandırmak hususunda öyle güzel bir edası, öyle bir okuyuş tarzı vardı ki, eşine çok az rastlanırdı.
İmâm-ı Âsımın kırâat usûlü, talebelerinden iki râvîsi vasıtasıyla yayılmıştır. Bunlardan Hafs bin Süleymânın rivâyeti ile gelen kırâat usûlü, bilhassa memleketimizde ve birçok İslâm memleketinde yaygındır. Memleketimizde yetişen tecvîd âlimlerinden Molla Abdurrahman Kurrâbaşı (veya Karabâşî), Karabaş Tecvidi adı ile bilinen Türkçe eserinde ... Kırâat-ı Âsım ve rivâyet-i Hafs ifadeleri ile Onun ismini yâd etmektedir.
İmâm-ı Âsım, kelâm ve fıkıh ilminde de, devrinin âlimleri arasında yer almaktadır. Onun lügat ilminde ve Arapçanın gramer bilgisi olan Nahvde de yüksek bir yeri vardır.
İmam-ı Âsım, gözlerini kaybetmiş, âmâ olmuştu. Talebesi Şube diyor ki: Ameş ve Ebû Husayn gibi hocam Âsım da, gözlerinden mahrumdu. Bir gün, birisi elinden tutup götürürken çok tehlikeli bir vaziyette düştü. Hocam, kendisini düşüren kimseyi üzecek bir tek söz söylemediği gibi, o kimseyi üzmemek için duyduğu acıyı, ıstırabı bile hissettirmedi.
Ona mahsus bir özellik
Yine talebesi Ebû Bekir Şube diyor ki: Hocam Âsım vefât ederken yanında bulundum. Kurân-ı kerîm tilâvetiyle meşguldü. Kulak verip dinledim. Namazdaki gibi tam olan kırâat ile bir âyet-i kerîmeyi tekrar ediyordu. Onun bu halinden, Kurân-ı kerîm okumada tam ve mükemmel olarak, en güzel bir şekli, kendisi için bir seciyye, ona mahsus bir özellik olduğunu anladım.