Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Reîsül-ulemâ Ebû Hafs-ı Kebîr</label>

Evliyanın büyüklerinden olan Ebû Hafs-ı Kebîr hazretlerinin doğum ve vefât târihleri bilinmemektedir. Buhârâda doğup, aynı şehirde vefât ettiği biliniyor. Kabri oradadır. Küçük yaşından îtibâren ilim tahsîline başlayan Ebû Hafs-ı Kebîr, zamânının âlimlerinden aklî ve naklî ilimleri tahsîl etti. İmâm-ı Azam Ebû Hanîfe hazretlerinin talebesi İmâm-ı Muhammed Şeybânîden fıkıh ilmini öğrendi. Bu ilimde ictihâd derecesine yükseldi. Reîsül-ulemâ (âlimlerin reîsi) unvânına sâhib oldu...

Yüksek bir velî idi...
Ebû Hafs-ı Kebîr, Ehl-i sünnetin ve Hanefî mezhebinin reisi İmâm-ı Azam Ebû Hanîfenin, ilimde ve ictihadda yüksek talebelerinden olan büyük âlim Muhammed bin Hasan eş-Şeybânînin derslerinde bulunup Hanefî fıkhında yüksek bir dereceye ulaştı. Kendisinden de, meşhûr imâmlar (yüksek âlimler) fıkıh ilmini aldılar ve rivâyette bulundular. O, dinde yüksek ve güvenilir âlim, haramlardan sakınma husûsunda verâ ve zühd sâhibi olup, Resûlullahın sünnetlerine tâbi olmada çok ileri, Rabbânî ilimlere sâhib, tasavvuf yolunda yüksek bir velî idi.
Ebû Hafs-ı Kebîr hazretlerinin, Ebû Hafs-ı Sagîr künyesiyle de meşhûr olan oğlu, Ebû Abdullah-ı Buhârî onun yetiştirdiği âlimlerdendir. Mâverâünnehrde yetişen Hanefî âlimlerinin on dördüncü tabakasından olduğu, kaynaklarda bildirilmektedirBabasından ilim öğrenip Buhârâ âlimleri arasında Reîsül-ulemâ, âlimlerin reisi, unvânına ulaştı. Hattâ ilim öğrenmek için seyahatlere çıktı. Ebû Velid-i Tayâlisî, Hamîdî, Yahyâ bin Maîn ve daha başka âlimlerden ilim tahsil etti ve hadîs-i şerîf öğrenip rivâyette bulundu.


Bize ne öğüt verirsin?
Kitâb-ül-Ehvâ vel-İhtilâf ve Er-Reddü alel-Lafziyye adında meşhur iki eseri vardır. Er-Reddü alâ-Ehlil-Hevâ kitabı da, Ebû Hafs-ı Sagîrindir. Keşf-üz-Zünûnda (R) harfinde, babası Ebû Hafs-ı Kebîre âid olduğunun bildirilmesi bir yanlışlıktır.
Ebu Osman Hiri demiştir ki: Ebu Hafsa ölmek üzere iken, Bize ne öğüt verirsin dediler. Dedi ki: Konuşmaya gücüm yok. Sonra kendisinde bir miktar güç müşahede edip halini görünce ona Söyle de senden rivayet edeyim dedim. O da, İşlenen günahlara bütün kalbinizle kırgın olunuz buyurdu...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Türkistanlı velî Seyyid Atâ</label>

Büyük velî Seyyid Atâ Buhârâlıdır. Doğum târihi bilinmemektedir... Seyyid Atâ küçük yaşından îtibâren ilim öğrenmeye başladı. Buhârâ medreselerinde zamânın âlimlerinden ilim tahsîl etti. Aklî ve naklî ilimlerde yükseldi. Buhârâ medreselerinde okurken gönlüne bir ateş düşüp, ilim ve amelde ihlâs elde etmek ve îmân-ı kâmil sâhibi olmak iştiyâkıyla üç arkadaşıyla berâber bir tasavvuf âlimine teslim olmaya karar verdiler... Yüksek derecelere kavuştu...Bu üç arkadaş, Taşkent yakınlarında bulunan Zengî Atânın, kendilerine yol gösterebileceğini öğrendiler. Onun tedrisinde kısa zamanda yüksek derecelere vasıl oldular.
Bir gün Seyyid Atânın yanında, Hakîm Atânın hâl ve şiirlerinin toplandığı bir kitabı okundu. Seyyid Atâda, Hakîm Atâya karşı kuvvetli bir iştiyâk doğdu. Harezm taraflarına gidip, Hakîm Atâ türbesinin yanına vardı. Hakîm Atânın kabrini su basıp, kırk yıl üstünde su akmıştı. Sonra, rüyâsında aldığı bir işâretle, Celâl Hoca nâmında bir mübârek kişi, kabri bularak, üstüne türbe ve imâret inşâ etmiş, kendisi de orada yerleşmişti. Seyyid Atâ, Celâl Hocadan orada yerleşmek için müsâade istedi. Vefatına kadar da burada kaldı...


Sizi nereye defnedelim?
1302 (H.702) sensesinde, Seyyid Atânın vefât zamânı yaklaşınca talebeleri ona; Sizi Kâbe tarafına mı götürelim, yoksa buraya mı defnedelim? dediler. O da; Tâbutumu büyük bir arabaya koyarak, yönünü Kâbe tarafına çevirip bırakın. O gece hayvanlarınızı iyi bağlayın, gürültü etmeyin. Evinizde oturun, sakın dışarı çıkmayın. Seher vakti gidip bakın, araba nerede durmuşsa beni oraya defnedersiniz dedi.
Bu mübarek zat vefât edince, dediği gibi yaptılar. Geceleyin müthiş bir gürültü oldu. Kimse dışarı çıkmadı. Tan yeri ağarınca, ortalık sâkinleşti. Çıkıp baktıklarında, cenâze koydukları arabanın Hakîm Atâ türbesi yanında durduğunu gördüler. Bunun üzerine Hakîm Atâ türbesi yanına defnettiler..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Şafiî fıkıh âlimi İbrâhim Desûkî</label>

İbrâhim Desûkî hazretleri büyük bir velîdir. Onun evliyalık halleri daha doğduğunda görülmüştür. Doğumundan bir gün sonra Ramazan ayı başlamıştı. Fakat tereddüd içindeydiler. Annesi, evliyanın büyüklerinden Ebül-Feth Vâsıti hazretlerinin kızı idi. Çocuğuna baktı, süt emmediğini görünce Ramazan ayının başladığını anladılar.
İbrâhim Desûkî eğitimine Desûkta başladı; Kuran-ı kerîmi ezberledi. Şafiî fıkhında derin bir âlim oldu. Bu mübarek zat, Kahirede pek çok talebe yetiştirdi. Zamanın en büyük velilerinden oldu. Kerametleri dillerde dolaşırdı. Gavs-ül Azam ismi verilen evliyalığın en yüksek makamına kavuştu. İçindeki ejderhayı öldür!
İbrâhim Desûkî hazretleri ömrünü hep İslâm dînine hizmet etmekle geçirdi. İnsanların doğru yola kavuşması için çok gayret gösterdi. Geceleri uyumaz, sabahlara kadar ibâdet eder, cenâb-ı Hakka kırık bir kalp ile yalvarırdı. Gündüzleri talebelerine ders verirdi. Sünnet olduğu için öğleden önce bir mikdâr uyuyup kaylûle yapardı. Hikmetli sözleri pek çoktur. Oğlu kendisinden nasîhat isteyince buyurdu ki:
Ey gözümün nûru evlâdım. Önce içindeki nefs denilen ejderhayı öldür! Yüzünü toprağa sür! Hatâ ve isyânını kabûl ve îtirâf et ve işlediğin hatâ dolu ibâdetlerinin yüzüne çarpılmasından kork!
İmam-ı Şarânî hazretleri bu büyük zâtı şu sözlerle methetmiştir:
Himmete muhtaç olanların şeyhlerinden idi. Açık kerâmetleri vardı. Üstün basîret ve makama, yüce himmetlere, büyük rütbelere, melekûtî sırlara ve ulvî kelamlara sahipti.


Kötü huylardan temizlensin
İbrâhim Desûkî hazretleri, vefat edeceği gün, talebelerinden birine;
Ezher Camiinde ders vermekle meşgul olan kardeşim Musa Desukiye git. Selamımı söyle ve zahirinden önce batınını temizlesin. Gurur, kibir, hased, ucb gibi kötü huylardan kalbini temizlesin buyurdu.
Talebe derhal yola çıkıp haberi ulaştırdı. Kardeşi de hemen Desuka geldi, fakat İbrahim Desuki hazretlerini seccadesi başında vefat etmiş halde buldu..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Fıkıh âlimi İbnül-Hatib</label>

Yemenli büyük velî İbnül-Hatib, ilk tahsilini doğduğu köyde İsmail Hadrami hazretlerinden yaptı. Ondan Kurân-ı kerim ve fıkıh bilgilerini öğrendi. Daha sonra Medine-i Münevvereye geldi. Burada da birçok âlimden ilim öğrenerek fıkıh ve tasavvufta yüksek derecelere erişti. Sık sık Hücre-i Saadete gider, burada Peygamber efendimizi görür ve ona meselelerini arz ederdi. Daha sonra tekrar Yemene döndü ve Aden şehrine yerleşti, burada çok talebe yetiştirdi. Bir müddet sonra da Mevzi şehrine yerleşti ve orada 1298 (H.697) senesinde vefat etti. Velînin üç alâmeti vardır
İbnül-Hatib hazretleri buyurdu ki:
Tövbe, ilmin kötülediği her şeyden, ilmin methettiğine dönmektir.
Kullara ve yaratılmış olan şeylere bakıldığında, Allahü teâlânın varlığı bilinir.
Kim nefsine sünnetleri uygularsa, Allahü teâlâ onun kalbini mârifetle nurlandırır.
Her velînin üç alâmeti vardır. Bunlar: Allahü teâlâ ile arasındaki sırrı saklamak, halkla arasında geçen muâmelelerde, duygularını hatâdan korumak, herkese aklı ve anlayışı ölçüsünde söylemektir.
Kim amel ederek tövbesini düzeltirse, tövbesi kabûl olunur.
Tâatın en fazîletlisi, her an murâkabe üzere olmaktır. Allahü teâlânın her an her şeyi gördüğünü unutmamaktır.


Edep nedir? denilince, Râzı olunan, beğenilen şeyleri yapmandır buyurdu.
Bir kimsenin kalbinde, kendisini nefsin isteklerinden, kötülüklerden koruyacak kadar âhiret düşüncesi yoksa, bunları terk etmeye güç bulamaz.


Tövbe iki kısımdır!..
Tövbe inâbe ve icâbe tövbesi olmak üzere iki kısımdır. İnâbe tövbesi cezâ korkusu ile yapılan tövbedir. İcâbe tövbesi ise sırf Allah sevgisi ile yapılan tövbedir.
Tevâzu, kim söylerse söylesin hakkı kabûl etmektir.
Bu mübarek zat, vefatından önce talebelerine buyurdu ki:
Salı günü büyük bir gürültü kopacak. O ne büyük bir gürültüdür!
Kimse bundan bir şey anlamadı. Fakat salı günü vefat edince o sözün ne manaya geldiğini anladılar.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Kerâmetler menbâı Ebû Bekr Yafûrî</label>

Bir gün, büyük velî Ebû Bekr Yafûrî hazretlerine Haçlıların Akkada yaptıkları zulümden şikâyette bulundular. Ebû Bekr Yafûrî onlara; İnşâallah orayı yakında fethederiz buyurdular... Zamanla Haçlılar ile Müslümanlar arasındaki savaş çok şiddetlendi. Akka muhâsara edilmişti. Düşman ordusu kalenin dışına çıkarak, İslâm ordusu ile şiddetli bir çarpışmayagirdi. Sonra tekrar kaleye geri çekilerek kuvvetlerini takviye ettiler ve büyük bir sebât gösterdiler. Kalenin fethi gecikiyordu...
Surlar parça parça oldu!
Şemseddîn bin Selûs, orada bulunan Ebû Bekr Yafûrînin talebelerinden bir cemâate; Hocanızın bir müjdesi olduğunu biliyoruz. Ona gidip hatırlatınız. Artık bu harbin şiddeti son haddine ulaştı dedi.
Ebû Bekr Yafûrîye durumu haber verdiler. Ebû Bekr Yafûrî atına bindi, Ümm-ül-kerûm denilen Akkanın dört saat mesâfede doğusuna düşen bir köye varıncaya kadar yol aldı. Oradan, Akkanın ışıkları ve dumanları görünüyordu.
Allahü Ekber! Yâ Muhammed! diyerek iki taş attı. Sonra onlara: Haydi dönünüz. İnşâallah yarın kale fethedilir buyurdu.
Günlerden perşembe idi. Muhâsarada bulunan bir grup kimse, durumu şöyle anlattılar: İki taşın atıldığı gün, her atışta büyük bir ses vukûa geldi. Surlar parça parça oldu.
Ebû Bekr Yafûrî, vefâtından önce Nemr köyü yakınında bir yere geldi. Defnedileceği yeri tâyin etti. Bu yerin vasıfları kabir için uygun idi. Bir müddet sonra Nemr köyüne üç saat mesâfedeki Telciyata geldi ve orada vefât etti...


Sahrâdan bir kişi gelir!
Vefât etmeden önce bir talebesine; Ben ölünce, beni atım üzerinde gizlice Nemr köyüne götürün. Bunu kimse bilmesin ve hiç kimse benim için bir şey yapmasın. Sahrâdan bir kişi gelir. Benim gaslimi yapar ve cenâzemi kabre indirir buyurdu.
Buyurduğu gibi, onu alıp Nemr köyüne götürdüler. Nemre vardıklarında, civâr yerlerden onu sevenler geldiler. Gelenlerin önünde birisi vardı. Önünden herkesin görebileceği bir şekilde büyük bir nûr yükseliyordu. O şahıs; Velîsi kimdir? diye sordu. Ona; Sensin dediler. O da gasl, techîz ve tekfîn işlerini yaptı. Tabutu kabre koyduktan sonra, o kişiyi kimse bir daha göremedi. Orada bulunanlar, o zâtın Hızır aleyhisselâm olduğunu söylediler.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ebu Bekr-i Verrakın oğlu</label>

Ebu Bekr-i Verrak hazretlerinin küçük bir oğlu vardı. Bir gün babası onun elinden tutup hocaya götürdü. Hocaya: Yavruma Kurân-ı kerîm okut ve onu yetiştir... dedi.Bu nur çocuk hoca önünde diz çöktü ve derse koyuldu. Kısa zamanda Kurân-ı kerîmi öğrendi... Yüzü kireç gibi kesildi!..
Bu mübarek çocuk, yine bir gün hocanın önünde Kurân-ı kerîm okuyordu. Birden bir âyet-i kerîmeyle karşılaştı. Âyet-i kerêmeyi tek tek heceledi. Ne var ki yüreğine müthiş bir kurşun saplanıvermişti. Rabbimiz buyuruyor ki:
O halde, küfre varırsanız çocukları ak saçlılar haline çevirerek bir günün (kıyametin) azabından kendinizi nasıl koruyacaksınız?
Bu âyet-i kerîmeyi okur okumaz harika çocuğun yüzü kireç gibi bembeyaz kesildi ve kendisini bir titreme aldı. Artık okumaya devam edemiyordu. Derhal evin yolunu tuttu ve kapıyı çaldı. Babası içeriden seslendi:
-Kim o?
-Benim ey babacığım çabuk aç!


Yavrucak, titreyip duruyordu!
Ebu Bekr-i Verrak hazretleri kapıya koşup açtı. Açtı ama gördüğü manzaradan çok korktu. Çocuğunun yüzünde tek damla kan kalmamıştı ve küçük yavru titreyip duruyordu. Hemen kollarını açıp:
-Ey benim için cennet mumu olan yavrum, dedi. Sana ne oldu? Niçin benzini sararmış görüyorum?
-Ey babacığım! Bugün Kurân-ı kerîmden bir âyet-i kerîme okudum. Manasını düşününce yüreğim eriyor sandım ve bu hale geldim.
-Ey gözümün nuru oğlum! O hangi ayettir?
-Şu ayettir: O halde, küfre varırsanız çocukları ak saçlılar haline çevirerek bir günün (kıyametin) azabından kendinizi nasıl koruyacaksınız?


Kısa zamanda vefât etti!..
Âyeti celileyi tekrar etmek çocuğun canına yeni bir ateş düşürdü ve o masum yavru ayakta duracak takati kendinde bulamayıp yatağa düştü. Bu âyetin heybetinden hasta oldu ve kısa zamanda da vefât etti. O harika çocuğu babası götürüp kabre koydu. Kabre konan sanki çocuk değildi, incilerden meydana gelmiş bir taştı.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Büyük mutasavvıf Seyyid Cemâleddîn</label>

İbrâhim Zâhid-i Geylânî, önce Sâdî-i Şîrâzînin talebelerindendi. Bir gün bu talebesine; Evlâdım! Bizim yanımızdaki terbiyen tamam olmuştur. Bundan sonraki yetişmen ve yükselmen ise, Seyyid Cemâleddîne havâle edilmiştir. Geylâna git. Cemâleddînin hizmetinde bulun dedi. İbrâhim Zâhid de, Geylâna gidip, Cemâleddîn hazretlerine talebe oldu ve yüksek olgunluklara, üstün makamlara ulaştı... Elindeki otlar altın oldu!
Bir gün geçtiği bir yerde bulunan yabânî otlardan biraz kopardı. O otların, elinde ham gümüş olduğunu görünce hayret etti. Hâlbuki onun, böyle şeylerde gözü yoktu. Ne kabahat işledim ki böyle oldu? diye ağlayarak secdeye kapandı. Tövbe ve istigfâr etti. Sonra yolunu değiştirip, başka tarafa gitti. Bu defâ eline aldığı otların hâlis altın olduğunu görüp, sıkıntı ve üzüntüsü daha da arttı. Hemen hocası Cemâleddînin yanına geldi. Yalvararak, bu hâlden kurtulmak istediğini, bunun için kendisine yardım etmesini istirhâm etti. İbrâhim Geylânînin anlattıklarını dikkatle dinleyen Seyyid Cemâleddîn şöyle buyurdu:
Bu öyle bir hâldir ki, tasavvuf yolunda ilerleyen sâliki, böyle şeylerle tecrübe ve imtihân ederler. Sen bu imtihanı kazandın. Bütün nebî ve velîlerin rûhları ile birlikte, yerde ve gökte olan melekler ve bütün mahlûkât, sana Zâhid dediler ve nâmını da Şeyh Zâhid koydular.
Seyyid Cemâleddîn, vefâtı yaklaştığında, İbrâhim Zâhid-i Geylânîye vasiyet edip buyurdu ki:


Orası hizmet yerin olsun!
Vefâtımdan sonra, insanlara faydalı ve onların hidâyete kavuşmalarına vesîle olmak maksadıyla, memleketinden tarafa git. Orada taşlık ve dağlık bir bölge görür ve dağ içinde bulunan bir vâdiye ulaşırsın. O vâdi sık ağaçlarla kaplıdır, içine girip yol almak mümkün değildir. O ağaçların yanına vardığında, selâm verirsin. Ağaçlar, hâl lisanları ile senin selâmına cevap verirler ve ikiye ayrılıp sana yol gösterirler. Orayı da geçtikten sonra karşılaştığın yer, senin hizmet yerin olsun!..
İbrâhim Zâhid, bunları dikkatle dinleyip; Baş üstüne diye karşılık verdi ve hocasının vefâtından sonra, aynı târif edilen şekilde gitti. Her şey hocasının bildirdiği gibi oluyordu. Nihayet bildirilen yere vardı ve orada yerleşti. Burada uzun seneler insanlara faydalı oldu...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hem nebî hem sultân Dâvûd aleyhisselâm</label>

Dâvûd aleyhisselâm Kudüste doğdu. Orada yaşadı ve orada vefât etti. Kendisine İbrâni dilinde Zebûr kitâbı verildi. Sesi çok güzel ve tesirliydi. Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâmdan sonra, İsrâiloğullarına birçok peygamberler gönderdi. Bu peygamberler insanları Tevrâtın hükümleriyle amel etmeye dâvet ettiler. Fakat zaman geçtikçe azgınlaşan İsrâiloğulları, Tevrâtın hükümlerini değiştirdiler, peygamberlerini dinlemediler, ahlâkları tamâmen bozuldu. Allahü teâlâ Amâlika hükümdârı Câlûtu karşılarına belâ gönderdi...Câlûtu bozguna uğrattı!..
Câlût, İsrâiloğullarını vatanlarından sürüp çıkardı. Daha sonra, Tâlût isimli bir hükümdâr gelerek memleket işlerini ve orduyu düzene koydu. Câlûtun üzerine yürüdü. Tâlûtun ordusunda bulunan Dâvûd aleyhisselâm, Câlûtu öldürdü. Tâlûtun ölümünden sonra, Dâvûd aleyhisselâm İsrâiloğullarının hükümdârı oldu. Bir müddet sonra Allahü teâlâ kendisine peygamberlik vazifesini bildirdi ve Zebûr adlı kitabı verdi...
Dâvûd aleyhisselâm, Filistini fethetti ve Kudüsü başkent yaptı. Mescid-i Aksâ adıyla Kurân-ı kerimde bildirilen büyük bir mescidin inşâsını başlattı. Mescidin yapılıp bitirilmesi işini oğlu Süleymân aleyhisselâma vasiyet ederek vefât etti. Kabrinin Kudüs sûrları dışında olduğu rivâyet edilir.
Dâvûd aleyhisselâm çok ağlar, çok ibâdet ederdi. Gündüzü oruçla, geceyi namaz kılarak ibâdetle geçirirdi. Gecenin ancak üçte bir kısmında uyurdu. Bir gün oruç tutar, öbür gün tutmazdı. Allahü teâlâ mûcize olarak dağları, taşları, kuşları onun emrine vermişti. Yanık sesiyle Zebûru okumaya başlayınca, kuşlar havadan ağaçlara iner, hep birlikte, okunan Zebûru tekrar ederlerdi.


El emeğiyle geçinirdi...
Allahü teâlâ Dâvûd aleyhisselâma demiri ateşe sokmadan ve dövmeden istediği şekli verebilme mûcizesi vermişti. Demirden zırh yapar, elinin emeğiyle geçinir, devlet hazinesinden bir şey almazdı.
Rasûlullâh efendimiz şöyle buyurmuştur:
(Dâvûd aleyhisselâm bir gün evinden çıktı, kapıyı kapattı... Geri döndüğünde evin ortasında duran birini gördü. Ona; Sen kimsin? diye sordu. O da; Ben, o kimseyim ki, krallardan korkmam ve engeller bana mânî olamaz dedi. Bunun üzerine Dâvûd aleyhisselâm; Vallâhi o zaman sen ölüm meleğisin. Allahın emriyle hoş geldin dedi. Bir müddet sonra da rûhu kabzolundu.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Anadolu velîlerinden Molla Osman Efendi</label>

Molla Osman Efendi, Eyyûb Efendi isminde biri ile arkadaş olup, diyâr diyâr dolaşarak, kendilerine bir mürşid aramaya başladılar. Önce Bitlise gittiler, Eyyûb Efendi daha önce burada Molla Muhammed Arvâsî hazretlerinin sohbetinde ve hizmetinde bulunmuş, ondan ilim öğrenmişti. Osman Efendi, Bitlisin güzelliğine hayran kaldı. Bir hafta sonra, Eyyûb Efendiyle, vefât eden Molla Muhammed Arvâsî hazretlerinin Müküsdeki kabr-i şerîfini ziyârete gittiler. Burada da bir hafta kalıp, Hicaza gitmek niyetiyle Siirte doğru yola çıktılar... Siirte giden kervan...
Bu iki arkadaş, Hizandan Siirte giden kervanda ihtiyâr bir kimse ile tanıştılar. Dertlerini anlatıp sohbet ettiler. O ihtiyâr bunlara, Tilloda İsmâil Fakîrullah hazretleri vardır. Onu ziyâret etmeden, duâsını almadan bir yere gitmeyin! dedi. Bu habere çok sevindiler ve o ihtiyâra; Siz önden gidip, bizi ziyâretine kabûl buyurmasını söyleyebilir misiniz? ricâsında bulundular. O zât da Tilloya gitti. İsmâil Fakîrullahın huzûruna çıkıp; Yarın iki Erzurumlu ziyâretinize gelmek isterler deyince o mübarek de şöyle buyurdu: Evet, senelerdir onları bekliyorum. İçlerinden biri tekrar Erzuruma dönecek, diğeri ise bizim hizmetimizde kalacaktır!.. Bundan sonra Osman Efendi, Fakirullah hazretlerinin hizmetinden hiç ayrılmadı ve onun sohbetlerinde yüksek derecelere kavuştu.
Oğlu İbrâhim Hakkı hazretleri anlattı:
İsmâil Fakîrullah hazretlerinin hizmetçilerinin başı ve evlâdı gibi olan babam, artık elli iki yaşına girmişti. Bu fâni dünyânın fenâlığından kurtulmak ve bir an önce Allahü teâlâya kavuşmak arzusuyla yanmağa başlamıştı. Bir gün kendi dostlarından Molla Ziyâd ismindeki bir imâm, babamı yalnız gördüğü bir gün; Murâdıma kavuşamadım!
Osman Efendi kardeşim! Yıllardır İsmâil Fakîrullahın hizmetiyle şerefleniyorsun. Seni oğlundan daha üstün tutmaktadır. Hâl böyle iken, hâlâ maksadına kavuşamadın mı? diye sordu. Babam da; Henüz murâdımın nihâyetine kavuşamadım. Sana söz veriyorum ki, maksadıma kavuştuğum zaman sana haber veririm. Yatakta olsan dahî kaldırırım dedi... Bu sözü üzerinden on gün geçmişti ki babam rahatsızlandı. Bu imâm, babama beş gün beş gece hizmet etti. Babam yemek yiyemeden, su içmeden ateşler içinde beş gün yattı. 1719 (H.1132) senesinde elli iki yaşında Hakkın rahmetine kavuştu.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Âşıkların Sultânı İbn-i Fârid</label>

Büyük İslam âlimlerinden İbn-i Fârid, aslen Sûriyenin Hama şehrindendir. Babası, buradan Mısıra gelip yerleşmiştir. İbn-i Fâridin babasına; devlet kademelerinde, haksızlığa uğrayanların haklarını kazanmalarında yardımcı olduğu için Fârid denilmiştir. Daha sonra, kâdılık işi ile meşgûl olmuştur... Heybetli bir zat idi...
İbn-i Fârid, orta boylu, nûrânî yüzlü bir zâttı. Vecd hâlinde yüzü daha çok nûrânî olurdu. Vücûdundaki terler, ayaklarının altından doğru yere inerdi. Mübareğin heybetli bir görünüşü vardı. Allahü teâlânın kendisine muhabbet ve ünsiyetini nasîb ettiği, büyük bir zâttı.
İbn-i Fârid hazretleri, bir ara Ezherde hatiplikle de meşgûl oldu. Yolda giderken, insanlar yol boyunca toplanır ondan duâ isterlerdi. Elini öpmek için gayret gösterirlerdi. Ancak kimseye elini öptürmez, sâdece müsâfeha ederdi. Bir mecliste hazır bulunduğu zaman, o meclise sükûn, vakar ve huzûr hâkim olurdu. Elbisesi gâyet güzel olup, kokusu pek hoş idi.
Zamanın önde gelen âlimleri, devletin ileri gelenleri, vezîrler, kadılar, zenginler ve fakirler onun meclisine koşarlardı. Yanında gâyet edeb ve terbiye üzere bulunurlardı. Huzûrunda pâdişâhların yanında konuşurlarken gösterdikleri titizlik ve dikkati gösterirlerdi. Kendisine gelenlere pekçok ikrâmda bulunurdu. Kimseden bir şey kabûl etmezdi.
İbn-i Fâridin bir Dîvanı vardır. Bu Dîvân çok derin mânâları ihtivâ etmektedir. İbn-i Fârid, şiirlerinin çoğunu Mekke-i mükerreme vâdilerinde yazdı.
İbn-i Fârid buyurdu ki: Resûlullah efendimizi anlatmak isteyenler, Onun güzelliğini ve üstünlüğünü anlatmaya kalksalar, zaman biter, fakat, Onun güzelliğini ve üstünlüğünü anlatmakla bitiremezlerdi!..


Onu rüyâda gördüler...
Bu mübarek zat 1239 senesinde Mısırda vefat etti. Vefâtından sonra onu rüyâda gördüler. Niçin Dîvanında Resûlullah efendimizi medh etmedin? diye kendisine sorulunca, şu mânâdaki beyiti söylemiştir:
Medh edenler ne kadar çok medh ederlerse etsinler,/ Resûlullah efendimiz hakkında her medhi eksik görüyorum./ Hem Allahü teâlâ, Onu lâyık olduğu şekilde medh etti./ Bu medh karşısında, insanların medh etmesinin ne kıymeti olur?
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hacı Muharrem Sırrî Efendi</label>

Elâzığlı Hacı Muharrem (Hilmî) Sırrî Efendi, âilesiyle birlikte birkaç köy daha dolaştıktan sonra 1905te Harputa yerleşti. Hacı Abdullah Efendinin medresesinde ilim tahsiline başladı. Abdullah Efendiden ve oğullarından ders aldı. Bir yandan Harputta okurken diğer yandan da Kövenke gidip geliyordu. Bir süre Harputun ünlü âlimlerinden Beyzâde Alî Rızâ Efendiye müezzinlik de yaptı. Tabur imamlığı yaptı...
Hacı Muharrem Sırrî Efendi, 1322 (1906) tarihinde askere intisab etti, Erzuruma gönderildi. Önce tabur kâtipliği yaptı, çok güzel sülüs ve rika yazısı ve keskin zekâsıyla komutanlarının ve özellikle paşanın dikkatini çekti. Açılan bir imtihanı kazanarak tabur imamlığına atandı. Resmen tabur imamlığı yapıyordu ama önemli hizmetlerde kullanılıyordu...
Hacı Muharrem Efendi Erzurumdan görevle Bitlise gitti. Orada Abdul-Gaffâr Hoca ile dost oldu. Muhammed Kübrevîye de intisâb edip ondan, icâzet aldı.
Hacı Muharrem Sırrî Efendi 1328 (1912)de Elazığda Depo Taburlarını kurmakla görevlendirildi. Daha sonra gönderildiği Yemende, tabur imamlığı görevinden ayrı olarak Arap çocuklarına Türkçe öğretmenliği de yaptı. Yemende iki yıl kaldı.
Tekrar Erzuruma geldi, Birinci Cihan Savaşına katıldı.


Kaside ve ilahiler yazdı...
1323 (1925-26)e kadar Erzurumda kalan Hacı Muharrem Efendi, bu tarihte emekliye ayrılıp doğum yeri olan Elazığa geldi ve kendisini tamamen ilme verdi. Yazdığı kaside ve ilahiler, o civarda meşhur oldu.
Hacı Muharrem Sırrî Efendi, son hastalığında, yatağında yatarken şu şiiri çok tekrar ederdi:
Dünyâ bir leştir, tâlibleri köpeklerdir,
Önü şenlikli mamûr, sonu haraptır!
Her gün bir melek şöyle ünler:
Doğun ki ölesiniz, yapın ki yıkılsın!
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ebû Abdullah Dîneverî</label>

Ebû Abdullah Dîneverî, zamânındaki bâzı âlim ve evliyâ ile görüşüp mânevî ilimlerde yüksek dereceye ulaşmış bin zattır. İslâmiyete uymaktaki gayreti ve talebelerini mânevî yönden yetiştirmekteki azmi çok fazlaydı. Vâdi-i Kurâ denilen yerde senelerce hak yoluna gönül verenler için lüzumlu edepleri öğretmekle meşgûl oldu. Âlim ve velîlerin dersleri ile sohbetlerine koşmayı teşvik eder; Küçüklerin büyüklerle berâber olmak, onların sohbetlerinde bulunmak arzuları, akıllılıktır derdi. Güzel ve temiz giyinirdi
Ebû Abdullah Dîneverî, güzel ve temiz giyinirdi. Sebebi sorulduğunda; Tasavvuf yolunda bulunanlardan bâzısının kıymetli elbiseler giymesi seni şaşırtmasın. Onlar bâtınlarını, kalplerini iyice temizlemeden evvel, gördüğün o kıymetli ve süslü elbiseleri giymezler buyurdu. Nefsi gözetmeyi bildirir; Nefsini hayırlı işlerle meşgul eyle. Aksi halde o seni kötü şeylerle meşgul eder derdi.
Bir gün, kendisine çok konuşmanın zararlarından soruldu. O zaman; Çok söz, iyilikleri yer bitirir. Hattâ yer, kurutur. Tıpkı kuru arâzinin suyu yuttuğu gibi olur buyurdu.
Ebû Abdullah Dîneverî hazretleri zaman zaman başından geçen hâdiselerden bahsederdi. Bir gün şunları anlattı:
Çok kere sefere çıkardım. Bir defâsında birisini gördüm Tek ayağı vardı. Uzun bir yolculuğa çıkmıştı. Aksayarak gidiyordu. Ona; Bu hâlin nedir? Bu kadar uzak yere nasıl gidersin? Bu hâlinle nasıl yolculuğa çıktın? dedim.


Kimseyi, ameli kurtaramaz!
O zat, bana; Sen Müslüman mısın? diye sordu. Ben de; Evet dedim. Sonra bana; Peki sen Allahü teâlânın Kurân-ı kerîmdeki meâlen; Biz hakîkaten insanoğlunu şan ve şeref sâhibi kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerine güzel güzel rızıklar verdik. Yine onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık (İsrâ sûresi: 70) âyet-i kerîmesini taşıyan o olduktan sonra bize ne düşer dedi. Bunun üzerine emin, tevekkül sâhibi biri olduğunu anladım.
Bu mübarek zat, Hicri dördüncü asırda Dineverde vefat etti. Son olarak buyurdu ki:
Kimseyi, ameli kurtaramaz. Yâ Rabbi, sana, rahmetine sığınıyorum.
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri