Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Yemenli fakih İbnül-Hatîb</label>

Büyük velî İbnül-Hatîb hazretleri aslen Yemenin Ebîn Vâdisinde bulunan Turbe köyündendir. Doğum târihi bilinmemektedir. 1298 (H.697) senesinde vefât etti. Turbe köyünde dünyâya gelen İbnül-Hatîb aynı köyde yetişti. Babası bu köyün hatîbi olduğundan ondan ilk öğrenimini gördü. Şeyh İsmâil Hadrâmîden ilim tahsîl etti. Böylece zâhirî ve mânevî ilimleri ondan öğrendi. Kendini ibâdet ve tâate verip Allahü teâlânın rızâsına kavuşturan tasavvuf yolunda ilerledi. Büyük bir velî olup, kerâmetleri görüldü. Senin borcunu ödediler!..İbnül-Hatîb, gençliğinde bir ara Medîne-i münevverede ikâmet etti. Bir ihtiyâcı olduğunda, çarşıda bulunan bir kimseden ihtiyâcı kadar borç alırdı. Eline para geçtiğinde, borcunu ödemek üzere o kimsenin yanına varınca, o kimse kendisine;
-Borcun olan dirhemleri bir kimse ile göndermişsin. O kimse bana gelip borcunu ödedi, derdi.
Hâlbuki bu zât, hiç kimseyi göndermiyordu. Borç alma ve borcunun ödenmesi işi uzun bir müddet bu hâl üzere böyle devâm etti...
Allahü teâlâ, kullarından dilediği kimselerin ihtiyaçlarını bu zât vâsıtasıyla gönderdi. Kerâmet sâhibi, çok bereketli bir zât idi. Çok defâ Resûlullah efendimizi görür, müşkil bir mesele olunca kendilerine arz ederdi. Peygamber efendimiz de o meseleyi ona îzâh ederlerdi.
İbnül-Hatîb hazretleri, vefâtı yaklaştığında bir cumartesi günü talebelerine;
-Salı günü büyük bir gürültü olacak. O ne büyük bir gürültüdür, dedi.


Vefât edeceğini haber verdi!
Dinleyenler bu sözden pek bir şey anlayamadılar. 1298 (H.697) senesinde, söylediğinden üç gün sonra salı günü İbnül-Hatîb hazretleri Mevzî şehrinde vefât etti. Talebeleri hocalarının üç gün önce vefâtını haber verdiğini gördüler. Böylece son kerâmetine de şâhid oldular...
İbnül-Hatîb hazretleri, vefât etmiş olduğu Mevzî şehrinde defnedildi. Kabri sevenleri tarafından ziyâret edilmektedir. Onun neslinden ilim ehli ve güzel ahlâk sâhibi kimseler yetişip İslâmiyete ve Müslümanlara hizmet etmişlerdir...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Anadolu velîlerinden Muhammed Aynî</label>

Şeyh Muhammed Aynî, memleketinde ilim tahsîli sırasında bir gün Şeyh Sâlih Sübkîyi ziyâret için Basret köyüne gitti. Şeyh Sâlih hazretleri onun mürşid olmaya istidâtlı ve kâbiliyetli bir kimse olduğunu görerek onu yetiştirip kendine vekil olarak insanların irşâdı ile vazîfelendirdi. Bu emir üzerine bir hafta Aynî, bir hafta da Basret köyünde kalmak sûretiyle insanların irşâdı ile meşgûl oldu... Halîfesi ve dâmâdı...Hâlid Zibârî, Şeyh Muhammed Aynînin halîfesi ve dâmâdıdır. Dâmâdı olunca onu kendine vekil etmek istedi. Ancak o bunu kabûl etmeyip medrese hocalığı yapmak istediğini bildirdi. Bu hususta uzun müddet ısrar etti. Kabul ettiremedi...
Bir gün talebelerine;
-Hazırlık yapınız. Yarın oradaki ve çevresindeki insanları irşâd için Basret köyüne gideceğiz, dedi. Âdeti üzere bir hafta Aynî köyünde bir hafta da Basret köyünde ikâmet ederdi. İhtiyarlayıp gidip gelemeyecek hale gelinceye kadar bu âdetine devâm etti. Bu sebeple o havâlinin irşâd işini Hâlid Zibârîye vermek istiyordu.
Pekçok talebesinin de bulunduğu bu yolculukları sırasında, namaz kılmak ve istirahat için bir akarsuyun başında durdular. Bu sırada şeyhlerinin ve Peygamber efendimizin rûhâniyetinden yardım isteyerek Şeyh Hâlid Zibârînin kalb gözünün açılması ve halîfelik teklifini kabûl etmesi için duâ etti. Şeyh Hâlid Zibârî bu sırada bir ağaç altında uyuyordu. Uyandığında yüzünde bir nûr parlıyordu. Şeyh Muhammed Aynî, onun güzel bir rüyâ gördüğünü anlayıp ne gördüğünü sordu. O da;
- Rüyâmda Şeyh Hâlid Cezerîyi gördüm. Bana hırka giydirdi kalb gözüm açıldı. Sizin emrinize uymamı, râzı olmamı söyledi, dedi.


Kabrimin üstü açık olsun!
Sonra Şeyh Muhammed Aynî, beraberindekilerle Basret köyüne gittiler. Orada kendi yerine damadı Hâlid Zibârîyi halîfe tâyin etti. İnsanlara İslâmiyeti anlatmakla vazîfelendirdi. Bunun üzerine o da Basret köyüne yerleşti. İrşâdı o havâlide, Siirt ve Mardin çevresine kadar yayıldı.
Şeyh Muhammed Aynî hazretleri, vefâtı yaklaşınca, evladlarına ve talebelerine;
-Vefat edince beni, Aynî köyünün garbındaki tepenin üzerine defnediniz. Kabrimin üzerine üstü açık, kubbesiz türbe yapınız ve kubbe yerine türbenin ortasına (o bölgede meşhur olan) bıtım ağacı dikiniz, dedikten sonra vefat etti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Edep timsali kâtip İsmâil Enarânî</label>

Büyük velî İsmâil Enarânî, ilim tahsîline Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin yanında başladı. İleri gelen hizmetçilerinden oldu. Vefât edinceye kadar Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdînin hizmetlerine devâm etti. Ayrıca yazısı da güzel olduğundan, hocası Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdînin eserlerini ve gerekli yazılarını yazardı. Mevlânâ Hâlid onu çok sever ve kendisinden Kardeşimiz Şeyh İsmâil diye bahsederdi... Sabır ve edep denince...İsmâil Enarânî çok sabırlı ve edepli bir zat idi. Hiçbir zaman kendisini halîfe olarak kabûl etmedi. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdînin vefâtından sonra yerine geçti.
İsmâil Enarânînin iki çocuğu vardı. Kendisi Süleymâniyede bulunduğu bir sırada eski Bağdât Vâlisi Muhammed Necib Paşa, bir gece hükûmet konağında büyük bir toplantı tertib etti. Kapıcıların kapıyı kapattığı sırada bir izdiham meydana geldi. İsmâil Enarânînin iki çocuğu ayaklar altında kalarak öldü. Bu elîm vakayı duyan vâli kapıcıları hapsettirdi. On gün sonra İsmâil Enarânî Bağdâta döndü. Bütün talebeleri ve sevenleri onları ziyârete gitti. Hüzün ve keder sebebiyle kimse konuşmuyordu. İsmâil Enarânî onlara şöyle buyurdu:


İki evlâdım da vefât eyledi!
-Niçin konuşmuyorsunuz? Yanınızda bir olay mı meydana geldi? Biliyorum ki, benim iki evlâdım birden vefât eyledi. Ama onlar bana hocam Mevlânâ Hâlidden daha kıymetli değildiler. Ben, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerini kaybettim. Onun dışındakilerin kaybı beni onunkinden daha fazla üzmez!
Orada bulunanlar, bu sözler karşısında ağlamaya başladılar. İsmâil Enarânî onlara sabretmelerini işâret etti.
Bu mübarek zat, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdînin vefâtından kısa zaman sonra tâûn hastalığına yakalandı ve vefât etti. Hasta yatağında iken son sözleri şunlar oldu:
Benim yerime Abdullah Hirevîyi halîfe bırakıyorum. Malımın dörtte birinin fakirlere dağıtılmasını vasiyet ediyorum...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hocaların hocası Ebül-Fadl Serahsi</label>

Ebül-Fadl Serahsi, evliyanın büyüklerindendir. Hicri dördüncü asırda İranın Serahs şehrinde dünyaya geldi. Kendi zamanındakiler içinde vera ve takvada en ileri olanlardandı. Ebül-Fadl Serahsi hazretleri; Ebu Said Ebülhayr gibi birçok evliyanın hocası idi. Herkesin kendisine hürmet ettiği, herkese karşı merhametli, çok cömert, latif, tatlı bir zat olup, kıymetli sözleri ve kerametleri ile meşhur olmuştu.
Bu mübarek zat, çok talebe yetiştirdi. Bunlardan en meşhuru Ebu Said Mihenidir... Kaftanını yamayan zat!
Ebu Said Merv şehrinde ilim öğrenmek için on sene kaldıktan sonra, Serahs şehrine gelmişti. Yüksekçe bir tepe üzerinde Lokmân-ı Mecnûnu gördü. Yanına gitti, kaftanını yamıyordu. Ebû Saîd onu seyrederken kendi gölgesi, Lokmânın kaftanının üzerine düşüyordu. Lokmân-ı Mecnûn, yamayı dikince buyurdu ki:
-Ey Ebû Saîd! Biz seni bu yama ile bu kaftana diktik. Sonra elinden tutup, Ebül-Fadl-ı Serahsî hazretlerinin huzûruna götürdü. Ona;
-Ey Ebül-Fadl! Bunu sakla, bu sizdendir, dedi.
Ebül-Fadl-ı Serahsî, Ebû Saîdin elinden tutup yanına oturttu ve; Maksadımız, insanlara Allahü teâlânın yolunu göstermektir. İnsanlara gönderilen yüz yirmi dörtbinden ziyâde peygamber, onlara Allah dedirtmek ve Ona ibâdet ettirmek için geldiler buyurdu.
Ebû Saîd, Ebül-Fadlın kalblere hayat veren bu güzel sözlerini, kendinden geçmiş bir hâlde dinledi. Ebül-Fadl, kendisini talebeliğe kabûl etti ve;
Kendinden geçerek geri kalma amelden/Bu büyük devleti, sakın çıkarma elden buyurdu.


Beni oraya defnetmeyin!
Ebül-Fadl Serahsi hazretleri, sıkıntılara sabreder, hiç kimseye şikâyette bulunmazdı. Halini Allahü teâlâya arz eder, her duası kabul olurdu.
Nakledilir ki, Ebül Fadlın vefatı sırasında kendisine;
Sizi, evliyadan birçoğunun bulunduğu falan kabristana defnedelim dediklerinde:
Beni oraya defnetmeyin. Orada büyük zatlar bulunmaktadır. Kendimi onlara layık görmüyorum. Şu tepede, günahı, isyanı açık olanların bulunduğu bir kabristan vardır. Ben kendimi oraya layık görüyorum diyerek son nefesini verdi...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Abdülazîz bin ebû Revvâd</label>

Abdülazîz bin ebû Revvâd, meşhûr hadîs âlimlerindendir. Doğum târihi bilinmemektedir. 775 (H.159) târihinde vefât etti. Aslen Horasanlıdır. Sonra Mekke-i mükerreme ye yerleşmiş, burada vefât etmiştir. Mugîre bin Mühelleb bin Ebî Sufrenin âzâdlısıdır. Babasının ismi Meymûndur. O çok ibâdet ederdi...Bu mübarek zat; Nâfî, İkrime (İbn-i Abbâsın âzâdlısı), Muhammed bin Ziyâd gibi birçok âlimden hadîs-i şerîf rivâyet etti. Ondan da oğlu Abdullah, Süfyân-ı Sevrî, Hüseyin el-Cafî, Ebû Âsım en-Nebîl ve daha başka âlimler hadîs-i şerîf bildirmişlerdir. Buhârî onun rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfi almıştır.
İbn-i Mübârek onun için şöyle demiştir:
O çok ibâdet ederdi. Hadîs ilminde sözüne güvenilir bir zâttır.
Süfyân bin Uyeyne de şöyle anlatmıştır:
Mekke-i mükerremeye şiddetli yağmur yağıp, evler yıkılmıştı. Fakat Abdülazîz hazretleri bu âfetten sağ sâlim kurtulmuştu.
Allahü teâlânın bu ihsân ve lütfuna şükür olarak bir köleyi âzâd etti.




Yirmi sene hiç görmedi!
Şakîk-i Belhî hazretleri anlattı:
Yirmi sene gözleri görmemişti. Onun için, bu kadar sene çoluk çocuğunu göremedi. Bir gün oğlu kendi kendine düşünüp, bu duruma içerleyerek; Babacığım! Senin gözlerinin görmemesine çok üzülüyorum deyince, Abdülazîz hazretleri; Oğlum! Ben Allahü teâlâdan gelene râzıyım cevabını vermiştir.
Bir gün şöyle buyurdu:
İslâmdan, Kurân-ı kerîmden ve saçının beyazlığından öğüt almayan, nasîhat kabûl etmez.




Ecel, süratle geliyor!..
Abdülazîz bin ebû Revvâd hastalanmıştı. Hasta yatağında ona;
-Nasıl sabahladın? diye sorulunca, ağladı.
-Niçin ağladın? dediler. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
-Ölümü unutmuş, üstelik günahları da çok olan kimsenin hâli nasıl olur. Ecel, süratle geliyor, ömür her gün eksiliyor. Akıbetin Cennet mi, Cehennem mi, ne olacağı bilinmiyor. Ya Cehennem olursa, hâlimiz ne olur?..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Şerâfeddin Zeynel Abidin Dağıstanî</label>

Şerâfeddin Zeynel Abidin Dağıstanî, Hicrî 1292, Miladî 1875 yılında Dağıstanın Temirhan-şura vilayeti, Gunip kazasının Kikuni köyünde dünyaya geldi. Babası Abdurraşid Efendi, annesi Emine Sara Hatundur. Anne ve babasının her ikisinin de kabirleri, Yalova Güneyköydeki kabristandadır. Yalova ilinin Reşadiye (Güneyköy) köyünde Hicrî 1355, Miladî 1936 yılı Cemaziyel evvel ayının yirmiyedisinde altmış üç yaşında iken vefat etmiştir. Önce Bursaya geldiler...Şerâfeddin Dağıstanî, Dağıstandaki gençlik yıllarında, intisab ettiği Şeyh Ebu Ahmed es-Suğurinin gözetiminde seyr ü sülukunu tamamlamıştı. Ebu Ahmed es-Suğurinin, İmam Şeyh Şamîl ile birlikte Ruslara kar?şı savaştığı için Ruslar tarafından vatanı Dağıstandan ayırılıp sürgün edildiği bilinmektedir...
Türkiyeye hicret edince önce Bursaya geldiler; bir süre Bursada misafir edildikten sonra , Marmara Denizinin güney kıyılarındaki Yalovaya giderek devrin sultanının özel fermanıyla denize oldukça yakın, dağlık bir yörede yerleştiler...
Şerâfeddin Zeynel Abidin Dağıstanî vefat ederken; Bir insan için en mutlu an ölüm vaktidir, çünkü o ölürken günahları da birlikte son bulacaktır dedi ve sonra da ruhunu teslim etti.
Şerâfeddin Dağıstanî, hayatının son gününde vasiyetini yazarak yeğeni ve halefi Abdullaha verdi. Manevi mirasçısı ve halefi Abdullah Dağıstanî ölümünden sonraki olayları şu şekilde anlatmıştır:




Sevenleri akın etti...
Cenaze namazına hazırlamak için Onun bedenini yıkadık. Ertesi günkü cenaze defin törenine onbinlerce insan gelmişti ve öyle ki, küçük kasabamıza bu kalabalık sığmamıştı. Ölüm haberi hızla tüm Türkiyeye yayıldığında; Yalova, Bursa ve İstanbul gibi kısmen yakın yerler dışında Adapazarı, Eskişehir, İzmir, Kastamonu ve daha birçok yerden sevenleri koşup gelmişlerdi. Cebel-i Hafakan tepeciğinde önceki mürşidi Muhammed-ül Medeninin yanında sağlığında iken işaret ettiği yere hazırladığımız kabrine defnettik.
Kabri, Yalovaya 10 km kadar mesafede bulunan Güneyköydedir.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Tabiinin büyüklerinden Mugire bin Hakî</label>

Mugire bin Hakî, Mekke-i Mükerremede yaşamış olan evliyanın büyüklerindendir. Tabiindendir. Eshab-ı Kiramdan birkaçını görmüş ve onlardan hadis-i şerif rivayet etmiştir. Hicri ikinci asırda yaşamıştır...
Mugire bin Hakî, Cehennemden çok korkardı. Gözyaşları içinde secdeye kapanır ve şöyle duâ ederdi:
Yâ Rabbi! Düşmanlarının nefretini artırdığın gibi senin için olan huşûmuzu, korkumuzu artır. Sana secde eden yüzümüzü Cehennemde ateş ile örtme!.. Büyük gaflet içindesiniz...
Bu mübarek zat, sohbetlerinde mâlâyânîden uzak olup boşuna konuşmazdı. Buyurdu ki:
İnsanlar bir araya gelseler ve Allahü teâlâdan, Cennetten, Cehennemden konuşmadan ayrılsalar melekler derler ki: Ey insanlar büyük gaflet içindesiniz...
Yine bir gün buyurdu ki:
Cennet ve Cehennem, Âdemoğlundan bir şeyler duymak için ona yaklaşırlar. Şayet insan Cenneti isterse, Cennet; Yâ Rabbî! Onu isteğine kavuştur! der. Şayet Cehennemden sakınırsa, Cehennem de; Yâ Rabbî! Onu ateşten muhâfaza et! diye duâ eder...


Ölümü hatırlayınca titrerdi!
Mugire bin Hakî hazretleri ölümü çok hatırlar ve titrerdi. Buyururdu ki:
İki şey var ki beni dünyâ zevklerine dalmaktan alıkoyuyor. Bunlar ölümü hatırlamak ve Allahü teâlânın dâima huzurunda bulunmaktır.
Yine; Hiçbir fert yoktur ki, ölüm meleği günde iki defâ kapısını çalmasın buyurmuştur.


Bana nasîhat et
Abdülazîz bin Ebû Revvâd buyurur ki:
Ölüm hastalığında, Mugire bin Hakînin yanına gittim. Bana nasîhat et dedim. Bu yatak için sâlih amel yap... İçinizi, kalblerinizi düzeltirseniz, dışınız da iyi olur. Âzâlarınız, gözünüz, kulağınız, elleriniz, ayaklarınız, hayır işler, Allahü teâlânın beğendiği şeylerle meşgûl olur. Âhiretiniz için sâlih ameller işleyiniz. Böylece dünyânızı da korumuş olursunuz dedi, sonra da vefat etti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hadis âlimi Abdullah bin Avn</label>

Abdullah bin Avn hazretleri Basrada doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. Hadîs-i şerîf mütehassısı olarak Basrada şöhret buldu. 768 (H.151) senesinde vefât etti... Bu mübarek zat, devrinin büyük âlimlerinden okudu. Hadîs-i şerîf ilminde zamânın önde gelen âlimleri arasına girdi. Semâme bin Abdullah bin Enes, Muhammed ibni Sîrîn, İbrâhim en-Nehaî, Ziyâd bin Cübeyr bin Hayve, Kâsım bin Muhammed, Hasan-ı Basrî, Şabî, Mücâhid ve daha birçok âlimden hadîs-i şerîf rivâyet etti... Güneş doğana kadar...
Abdullah bin Avn hazretleri her gün sabah namazını talebeleri ile kılar, kimseyle konuşmadan, kıbleye karşı oturur, Allahü teâlâyı zikrederdi. Bu hal güneşin doğmasına kadar sürerdi. Talebeleri de aynı şekilde yapardı. Güneş doğduktan sonra onlara dönüp, derse başlar ve nasîhat ederdi.
Bir defâsında; Akıllı bir kimse bir hatâ işlediğinde ne yapalım? diye kendisine soruldu. Buyurdu ki:
Akıllı bir kimseyi, işlediği hatâ için azarlamak yakışmaz. Şu zamânımızda da durum budur. Kim birini incitirse, daha şiddetli azarı bir başkasından kendisi duyar.
Abdullah bin Avn, boş ve faydasız şeyler konuşmaz, insanların hayrına olan şeyleri anlatırdı. Bulunduğu yerde kendisinden çok güzel koku yayılırdı. Temiz ve güzel giyinirdi. Belli zamanlarda evine kapanır, sükût ve tefekkürle vakit geçirirdi. İyi işlerini gizler, belli etmezdi. Ana ve babasına iyiliği çoktu. Onların yediği kaptan hiç yemek yemezdi. Bu sebeple kendisine;
-Ey Allahın sevgili kulu niçin böyle yapıyorsun? diye sorduklarında, şöyle cevap verdi:
-Korkarım, yediğim kaptaki bir lokmada, onların gözü olur da farkına varmadan alıp yiyebilirim!..


Sizin için üç şeyi seviyorum!
Yahyâ el-Kattân onun için şöyle buyurdu: Abdullah bin Avnın üstünlüğü, insanlar arasında dünyâyı en fazla terk etmiş olması bakımından değil, diline sâhib olması bakımındandır. O, insanlar arasında diline en fazla sâhib olanlardandır.
Abdullah ibni Avn, vefat edeceği zaman yaynındakilere buyurdu ki:
Ey kardeşlerim! Sizin için üç şeyi seviyorum. Kurân-ı kerîmi gece-gündüz okumanızı, cemâate devâmınızı ve kötü işlere mâni olmanızı...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hadramutlu mutasavvıf Ebû Abdullah Hadramî</label>

Büyük velî Ebû Abdullah Hadramî aslen Hadramutlu olup doğum târihi bilinmemektedir. 1253 (H.651) senesi Yemende Tihâme taraflarında, Dıhhî köyünde vefât etti. Kabri ziyâret mahallidir... Ebû Abdullah Hadramî hazretleri, birçok âlimden ilim tahsîl edip hadîs, fıkıh ilimlerinde büyük bir âlim oldu. Bunun yanında Allahü teâlânın sevgili kullarıyla görüşüp tasavvuf yolunda ilerledi. Devamlı onlarla bulunmayı arzu eder, onlardan bir an ayrı kalmamaya çalışırdı... Herkes tarafından sevilirdi...
Bu mübarek zat, vaktini Allahü teâlânın râzı olduğu işlerde geçirir, ilim öğretir, talebe yetiştirir, emr-i mârufta bulunmakla meşgûl olurdu. Ahlâkının güzelliği, ilminin çokluğu, dînine ve ibâdetine düşkünlüğü, cömertliği, tatlı dili ve güler yüzü, insanlar tarafından çok sevilmesine vesîle oldu. Kendisini çok seven insanlar, gittiği yolu daha iyi öğrenmek için, nasîhatlerini can kulağı ile dinlediler. Birçok kerâmetlerini gördüler. Bu durum, ihlâslarının ve hocalarına karşı sevgilerinin artmasına sebeb oldu.
Ebû Abdullah Hadramî, Yemende Tihâme taraflarında Dıhhî köyünde yerleşti. Kendisine bir dergâh yaptı ve dersler vererek ilim öğretti. Ölü kalpleri diriltip, insanlara huzur ve saâdet hazînelerinin kapılarını açtı. Pek çok talebe yetiştirip kıymetli eserler yazdı. Talebeleri arasında oğulları İsmâil ve İbrâhim, babalarına lâyık evlâd olmaya gayret ettiler. Bu mübârek evlâdlarının hâlleri, kendisine doğmadan önce müjdelendi. Gâibten bir nida; Ey Muhammed! Senin iki oğlun olacak. Biri fıkıh, diğeri de hadîs ve fıkıh âlimi olacak diye onları haber vermişti.




Ölüm çobanı seni güdüyor!
Ebû Abdullah Hadramî hazretleri vefatı sırasında buyurdu ki:
Göç eden kimsenin ameli gibi amel et! Sen de göç etmiyor musun? Ölüm çobanı seni güdüyor. Bir gün olacak ki, seni mahşere doğru sürüp götürecektir. Öyle ise ey nefsim, ibret alma zamanı gelmedi mi? Bu gaflet yoksa mahşere kadar mı? İşte her şeyi ve seni yaratan Allahü teâlâ, işte emirleri ve işte sevgilisi Muhammed aleyhisselam! Haydi! Haydi! Onlara kavuş haydi!
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Fıkıh ve hadis âlimi Ebu Abdullah</label>

Ebu Abdullah Esba bin Ferec, Hadis ilminde hafızdır. Yani yüz binden ziyade hadis-i şerifi ravileriyle birlikte ezbere biliyordu. Mısırda birçok âlimden hadis öğrendi. Sonra Malik bin Enes hazretlerinden hadis öğrenmek için Medine-i Münevvereye gittiyse de, oraya gittiğinde Malik bin Enes hazretleri vefat etmişti. Orada Eşheb ile sohbet etti. Tekrar Mısıra döndü ve kadılık vazifesine getirildi. Âbid ve zâhid bir zat idi...
Mısırda kadılık yaptığı da rivâyet edilen Esba bin Ferec, birçok değerli âlimin yetişmesine emek şarf etti. İmâm-ı Zehebî, İmâm-ı Buhârî, Ebû Hâtem Râzî, Muhammed bin Esed el-Huşerî, İbn-i Vaddah, Saîd bin Hasan ve daha birçok âlim kendisinden ilim tahsil edip, hadîs-i şerîf rivâyet etti. Hadîs ve fıkıhta âlim, meseleleri çözmede mahir, görüş belirtme ve kıyasta keskin, dili tatlı, dünyâdan uzak, âbid ve zâhid olan Esba bin Ferec hakkında âlimlerden birçoğu görüşlerini belirtmişlerdir.
Hadîs-i şerîf ilminde hâfız olan, rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden, bir kısmı Kütüb-i sitteden; Tirmizî, Nesâî, Buhârî ve Ebû Dâvûdun hadîs kitaplarında nakledilen Esba bin Ferecden, hadîs âlimleri sika (güvenilir) olarak bahsederler. Iclî O, sikadır derken, Ebû Hâtem Sadûk demiş, İbn-i Hibbân, İbn-i Mevaz, İbn-i Habîb, Ebû Zeyd Kurtubî, İbn-i Müzeyyen ve Ebû Ali bin Seken gibi hadîs âlimleri de sika olduğunu söz birliği ile bildirmişlerdir.


Pek çok eser vermiştir...
İlmini talebelerine ve soranlara öğrettiği gibi kitaplara da yazan Esba bin Ferecin meşhûr olan eserleri arasında; onbeş cüzden ibaret olan Kitâbül-usûl, Tefsîr-i garîbül-Muvattâ, Kitâbü âdâbiüssıyâm, Kitâbül-muzâraa, Kitâbül-âdâbül-kazâ, Kitabür-reddi âlâ ehlil-ehvâ ve gayrihâ adlı kitapları vardır. Bunlardan başka, hocası Abdurrahmân bin Kâsımdan öğrendiği fıkıh meselelerini de kitap hâline getirmiştir.
Ebu Abdullah Esba bin Ferec hazretleri 840 (H.255) senesinde vefat etti. Son anlarında buyurdu ki:
Her Allah dostu bir tabibdir. Fakat tabib mahzuru kaldırmaya gücü yetmezse, elbette mazur sayılır. Gücün yetmediği nedir? Allahü teâlânın dilediğidir. Anlayın artık, ben sevgilime gidiyorum!..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
İsa aleyhisselamın Yahudi yol arkadaşı</label>

İsa aleyhisselam bir Yahudi ile yolculuğa çıkar. Yanında üç ekmeği olan Yahudi, göstermeden ekmeğin birini yer. İsa aleyhisselam Senin üç ekmeğin vardı, biri ne oldu? diye sorunca Yahudi, benim ekmeğim iki idi diyerek yalan söyler...Yollarına devam ederken bir cüzzamlı hastaya rastlarlar. İsa aleyhisselam asası ile dokununca hasta iyileşir. İsa aleyhisselam yine ekmeğinin kaç olduğunu sorar. Yahudi iki diye cevap verir...
Bu minval üzere giderken, İsa aleyhisselamın yolda nice mucizelerine şahit olan Yahudi iman etmemekte ısrar eder...
Valinin hasta kızı...
Bir müddet sonra İsa aleyhisselam bir ağacın gölgesinde uyumaya başlar. O bölgenin valisinin hasta bir kızı vardır. Ölüleri dirilten, hastalara şifa veren zatın kendi memleketine geldiğini duyup aratmaya başlar. Ağacın altında uyumakta olan İsa aleyhisselamın yanına varırlar. Ancak, Yahudi gelenlere O sizin aradığınız benim, getirin hastayı iyileştireyim der.
Hastayı getirdiklerinde asayı vurunca çocuk ölür. Yahudiyi idama mahkum ederler.
Bu sırada İsa aleyhisselam uykusundan uyanıp asasının kaybolduğunu görür ve biraz sonra da meseleyi öğrenir. Yahudinin asılmak üzere olduğunu görünce:
-Bu arkadaşımı serbest bırakırsanız, çocuğunuzu biiznillah diriltirim, der.
Kabul ederler. İsa aleyhisselam ölen çocuğun başına varıp: Kum bi-iznillah deyince çocuk hem de hastalıktan kurtulmuş olarak ayağa kalkar.
Bu mucizeyi de gören Yahudide hâlâ iman alameti yoktur...
Yollarına devam ederler. Bir müddet gittikten sonra beş parça külçe altına rastlarlar. Altınları taksim etmek mümkün olmadığından İsa aleyhisselam:
-Kimin ekmeği üçse o üç parçasını alsın, iki ekmeği olan da iki parça alsın, der.
Bu zamana kadar ekmeğinin iki olduğunu ısrarla söyleyen Yahudi:
-Benim üç ekmeğim vardı. Birisini senden gizli olarak yedim. Ben üç parça almam lazım, der.
İsa aleyhisselam beşi de senin olsun diyerek Yahudi ile olan yol arkadaşlığını bitirir ve oradan gider.


Dünya hırsının sonu!..
Yahudi sevinç içindeyken yanına iki kişi gelir. Onlar da altınlara ortak olmak isterler. Yahudi bakar ki, kurtulmanın imkânı yok:
-Siz bekleyin, ben eve gidip, bir araba ve altınları kesmek için de bir testere getireyim, der ve gider.
Eve varır, karısına zehirli bir börek yaptırıp döner. O iki kişi anlaşıp Yahudiyi öldürürler ve onun getirdiği zehirli böreği de yerler. Yani üçü de dünya hırsıyla son nefeslerini verirler...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Anadolu velîlerinden Fethullah Verkânisî</label>

Fethullah Verkânisî hazretleri Siirtin Minar nâhiyesine bağlı Verkanis köyünde doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 1899 (H.1317) senesinde Bitliste vefât etti. Kabri Bitlis vilâyet merkezindeki türbesindedir...Fethullah Verkânisî vefât edeceği gün oğlu Alâeddîn ve talebeleri yanına geldiler. Ona yönelerek oturup ağladılar. Fethullah-ı Verkânisî onlara baktı ve yüzlerinde üzüntü belirtilerini gördü. Onlara; Hiçbir sünneti terk etmeyiniz!
-Ağlamayınız! Allahü teâlâ benim hastalığıma şifâ verirse, sizin babanızım. Eğer şifâ bulamazsam, babanız yâni size sâhip çıkacak olan Muhammed Ziyâüddîndir. Çünkü onun insâfı diğer insanların insafından fazladır, buyurdu.
Sözlerine şöyle devam etti:
-Ölüm serhoşluğu olan bu son ânımda, gasl ânımda ve defnedilmem esnâsında benimle ilgili hiçbir sünneti terk etmeyiniz!
Fethullah Verkânisî vefât edeceği günün sabahı ebedî yolculuk için gerekli hazırlıkları yaptı. Rabbinin huzûruna temiz çıkmak için gusül abdesti aldırıldı. Sağ tarafının üzerine kıbleye karşı yatırılmasını istedi. Bir an evvel Allahü teâlâya kavuşmayı arzuluyordu. Zaman zaman diğer yanı üzerine de çevriliyordu. Bâtın hâliyle Allahü teâlâyı zikrediyordu. Yâni sesli olarak herhangi bir tesbih veya kelime söylemiyordu...


Misvakının verilmesini söyledi
Bu mübarek zat, vefâtı yaklaştığı sırada misvakının yıkanarak kendisine verilmesini söyledi. Misvakını yıkayıp getirdiler. Bir defâ dişlerini misvakladı. Fakat kollarını oynatacak tâkati kalmadığı için talebelerinden birisi misvakı alıp, onun dişlerini misvaklamaya devâm etti. Ayrıca hocasının halîfelerinden Molla Reşîde; Yâsîn sûresini okumasını söyledi. Yâsin-i şerîf bitince, Şeyh Fethullah-ı Verkânisî; Lâ ilâhe illallah... dedi ve yüzünün su ile mesh edilmesini istedi. Allahü teâlâya kavuşma vaktine yaklaştıkça yüzü güzelleşiyordu...
Nihâyet 1899 (H.1317) senesi Cemâziyelevvel ayının 21. Salı günü Bitliste vefât etti...
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri