Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Âmâ hadîs âlimi Yûnus bin Meysere</label>

Yûnus bin Meysere, Tâbiînden, hadîs âlimidir. Şamda yaşamıştır. Âmâ idi. Birçok Sahâbîden (radıyallahü anhüm) hadîs rivâyet etmiştir. Yûnus bin Meyserenin Hz. Muâviyeden rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte;
Hayr kalbe sükûnet verici, şer ise çarpıntı doğurucudur buyurulmuştur.
Vasile bin el-Eskadan (radıyallahü anh) rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte; Bir hastayı ziyaret etmek...
Ey benim Allahım, muhakkak filân oğlu filan senin koruman altındadır. Kabir fitnesini ve Cehennem azâbını anladı. Sen vefâ ve hak sahibisin. Ey Allahım onu mağfiret et ve ona rahmet et. Şüphesiz sen Gafur ve Rahimsin buyuruldu.
Kendisinin Ebû İdris Havlânîden, onun da Ebüdderdâdan (radıyallahü anh) rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte;
Kişi evinden çıkıp bir hasta kardeşini ziyâret ettiği zaman, Allahü teâlânın rahmetine dalar. Hasta bir kardeşinin yanında oturunca, Allahü teâlânın rahmeti onu kaplar buyuruldu.
Muâz bin Cebelden (radıyallahü anh) şu hadîs-i şerîfi rivâyet etmiştir:
Rabbim putlara ibadeti men ettikten sonra, şarap içmeyi ve insanlarla münâkaşa etmeği de men etti.


Onu şehîd edenler ağladı!
Heysem bin îmran diyor ki:
Yûnus bin Meysere bir gün güneş batarken şöyle duâ ediyordu: Yâ Rabbi! Bana senin yolunda şehîd olmayı nasîb et!
Onun bu duâsına çok şaşırırdım. Çünkü nasıl şehîd olacaktı. Zira âmâ idi. Bir müddet sonra işittim ki, 132 (m. 749) senesinde Abdullah bin Alinin Şama girdiği sırada şehîd edilmişti. Onu şehîd edenler daha sonra onun için ağlamışlardı.


Yüz yirmi yaşında vefât etti
Yûnus bin Meyserenin, vefât ettiğinde 120 yaşında olduğu rivâyet edilmektedir.
Abdurrahmân bin Velîd diyor ki:
-Yûnus bin Meysereden işittim, ölüm sırasında şu beyitleri söylüyordu:
Sâlih insanlar gitti. Geriye bu pis zamanın insanlarının kötü kokusu kaldı.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Silsile-i aliyyeden Alâeddîn-i Attâr</label>

Alâeddîn-i Attâr, Buhârâda yetişen en büyük velîlerdendir. Silsile-i aliyye denilen büyük âlim ve velîlerin on altıncısıdır. 1400 (H.802) senesinde Buhârânın Cağanyân nâhiyesinde vefât etti.Alâeddîn-i Attârın babası, Buhârânın zengin eşrâfından idi. Vefât edince, oğullarına çok fazla mal kaldı. Fakat Alâeddîn hiç mîrâs kabûl etmeyip, Şâh-ı Nakşibend Muhammed Behâeddîn-i Buhârîye talebe olmayı tercih etti.
Velîlerin baş tâcı oldu...
Şah-ı Nakşibend hazretlerinin vefatından sonra Alâeddîn-i Attâr hazretleri, zamânında kâmil velîlerin baş tâcı oldu. Halktan olsun, ilim ehlinden olsun irşâd işinde pekçok kimseye doğru yolu göstermede kaynak durumuna geldi. Halkı Hakka götüren delillerin en önde gideni idi. Üstünlüğünden yer gök onun aşkını anlatmaya başladı. Yaşadığı asırda İslâmiyeti bütün güzelliği ile kâinâta gösterdi...
Alâeddîn-i Attâr hazretleri vefâtına yakın talebelerine buyurdu ki:
Birbirinize sığının! Her işte yolunuz, dînî ölçülere bağlılık olsun! Ölçüleri yerine getirmek azminden dönmeyiniz! Sohbet mühim sünnettir. Bu sünnete riâyet edin, umûmî ve husûsi şekilde ona devâm ediniz! Eğer bu yolda sebât ve istikâmet gösterirseniz, bir ânda büyük derecelere kavuşursunuz. Hâlinizin dâimâ yükselişte olması lâzımdır...


Toprak da güzeldir...
Alâeddîn-i Attâr hazretleri, 1400 (H.802) senesinde, bel ağrısıyla başlayan bir hastalığa yakalandı. 2 receb perşembe günü yatağa yattı. Bu son hastalıklarında, Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin rûhâniyeti ile hayli sohbet etti. Buyurdu ki:
Dostlar ve azîzler hep gitti. Bazıları da arkalarından gitmek üzeredir. Elbette o âlem, bu âlemden üstündür...
Bundan sonra bir ara bahçedeki yeşilliğe gözleri takıldı. Yakınlarından biri;
Ne güzel yeşillik deyince;
Toprak da güzeldir. Bu âleme hiç meylimiz olmamıştır. Dostların gelip bizi bulamayınca, gönülleri kırık dönmelerinden başka kederimiz yoktur buyurdu.
Receb ayının yirmisine rastlayan çarşamba gecesi, son nefesinde Lâ İlâhe illallah Muhammedün Resûlullah diyerek vefât etti..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Kadın velîlerden Âişe el-Mennubiyye</label>

Âişe el-Mennubiyye, Tunusludur. Kadın evliyadandır. Amcasının oğlu ile evlendirilmek istenince red etti. Ebül Hasen-i Şazili hazretlerine intisap etti. Kendi elinin emeği ile geçindi ve kazancının tamamını fakirlere ayırdı. Bu mübarek kadının, kıymetli nasihatleri vardır. Buyurdu ki: Resûlullah hep hüzünlüydü
Her şeyin bir zekâtı vardır, aklın zekâtı da uzun uzadıya hüzünlenmek ve derin derin düşünmektir. Bu yüzdendir ki, Resûlullah efendimizin hüznü aralıksız ve kesintisizdi.
Amellerin en iyisi, en gizli yapılanıdır.
Allah korkusu, dilin lüzumsuz şey söylemesine mâni olur. Allahü teâlâdan korkanın dili söylemez olur.
Allahü teâlâdan korkandan, her şey korkar olur. Allahtan korkmayan, her şeyden korkar.
Tevekkül, Allahü teâlâdan başkasına güvenmemek ve Ondan başkasından korkmamaktır.
Akıllılarla kavga etmek, akılsızlarla oturup tatlı yemekten kolaydır.
Bir kimsenin kalbine Allah korkusu yerleşti mi, dilinde işe yaramaz bir söz bulunmaz. Bu korku dünyâ sevgisini ve arzusunu yakar, dünyâya rağbet etme hâlini gönülden dışarı atar.


Kim dünyâyı dost edinirse...
Her kim dünyâyı dost edinse, iki cihânın şerrini, kötülüğünü başına alır. Zîrâ iki cihânın saâdeti dünyâyı sevmemekte, felâketi de dünyâyı sevip tapmaktadır.
İnsanın, yanında bulunanlarla tatlı tatlı sohbet etmesi, onlara güzel ahlâk ile davranması, geceleri sabaha kadar ibâdet ile, gündüzleri hep oruçlu geçirmesinden hayırlıdır.
Duâmın kabûl olacağını bilsem, yalnız devlet başkanı için duâ ederdim. Çünkü, devlet başkanı iyi olursa, şehirler ve insanlar kötülüklerden ve belâlardan emin olur.
Bu mübarek hâtun, 4 Ağustos 1257de vefat etti. Son sözleri, Nahl suresinin 126. Ayetiydi:
Allahü teala şüphesiz, takva sahipleri ve iyilik yapanlar ile beraberdir.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Basralı hâfız Abbâd bin Abbâd</label>

Abbâd bin Abbâd, meşhûr hadîs âlimlerindendir. Tam ismi, Abbâd bin Abbâd bin Habîb bin Mühelleb bin Ebî Sufredir. Künyesi Ebû Muâviyedir. Atakî, Ezdî, Mühellebî ve Basrî nisbetleri ile de tanınmaktadır. Doğum târihi kesin olarak bilinmemektedir. Hicrî 181 (m. 797) târihinde recep ayının 18inde Bağdâdda vefât etmiştir... Hadîs ilminde üstâd idiAbbâd bin Abbâd, hadîs hâfızlarından olup, Basrada yetişen meşhûr âlimlerdendir. Yüzbin hadîs-i şerîfi senetleri ile birlikte ezberlemiştir. Zamanının âlimleri arasında şerefli, üstün bir yeri vardı. Fazîlet sahibi, hadîs-i şerîf rivâyetinde sika, yani güvenilir bir kimseydi. Çok sayıda âlim, onu hadîste senet kabul etmişlerdir.
Ebû Cemre-i Dabiî, Yunus bin Habbâb, Muhammed bin Amr, Avf el-Arabî, Ebû Uyeynenin kölesi Vâsıl, Hişâm bin Urve, Âsım el-Ahvâl gibi birçok kimselerden ilim öğrenip, hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. Yahyâ bin Muîn, onun hakkında dedi ki:
O, hadîs rivâyetiyle meşhûr olan Hammâd bin Avvâmdan daha güvenilir ve ondan daha çok hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. Ahmed bin Hanbel, Küteybe, Müsedded, Yahyâ bin Muin, Ahmed bin Meni, Hasen bin Arefe ve başkaları Ondan hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir.


Öyle bir zaman gelecek ki!..
Vefat etmeden önce şöyle buyurdu:
Yavrularım! Kalbinizde daima Allahü teâlâyı taşıyınız. Öyle bir zaman gelecek ki, İslamiyet ateşten bir gömlek olacak ve giyeni yakacaktır. Müslümanlar garib kalacaktır. Resulullah (sallalahü aleyhi ve sellem) efendimiz buyurdular ki; (İslamiyet garib, kimsesiz olarak başladı. Son zamanlarda, başladığı gibi garib olarak geri döner. Bu devirdeki garib Müslümanlara müjdeler olsun)
Sonra öyle bir hal aldı ki, sanki ona Cennetten bir şerbet içiriyorlardı. Gözlerinden iki damla yaş döküldü ve Kelime-i şehadet söyleyerek ruhunu teslim etti.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ankaralı gelin Karyağdı Hatun</label>

Evlendiği adam, yağız yakışıklı bir delikanlı, kadir-kıymet bilir bir kimseymiş. Birbirlerini pek sevmişler, pek anlaşmışlar. Gel zaman git zaman, gelin kızın al duvağı solmadan kayınpeder, kayınvalide başlamışlar tazenin yüzüne bakmaya... Bir torun istiyorlar, gelin gibi elâ gözlü, oğul gibi yağız, koçyiğit, nurtopu bir torun!.. Ağustos ayında kar ister! Günün birinde evin yaşlıları gelin kızın betine benzine bakmışlar da işi anlayıvermişler; gelin hanım hamileymiş meğer!
O günlerde gelin hanım aş eriyormuş... Fakat öyle bir şeye aş erer ki bulup buluşturmak müşkülün müşkülü. Çünkü taze gelin, ağustos ayında kar ister!.. Herkes yayla güneşinde buram buram terlerken o, ortalığa yağan lapa lapa kar rüyaları görür!.. Gecenin ortasında içini bir ateş basar dudakları suya hasret kalan bozkır toprağı gibi yarılır. Kızcağız kâh ağlar sızıldanır, kâh utanır, susar. Ama onunla birlikte kocası da yanar, yakılır... Elinden gelen bir şey olsa esirgemeyecek, dağları devirecek...
Kadıncağız, gündüz hayalinde kar helvaları yiye yiye; gece düşünde kardan adamlarla güreşe boğuşa günlerini geçirirken, artık bir an gelmiş dayanamaz olmuş. Herkesin mışıl mışıl uykuya vardığı bir sıra bahçeye çıkıp açmış ellerini, hem ağlamış hem istemiş:
Allahım! Sen, ol deyince gökyüzünden kar da yağar, nur da yağar! Sevdiğin kullar hürmetine ver Allahım! Lâpa lâpa kar ver, avuç avuç kar yiyeyim, içimin şu bitmez yangını sönsün!..
İşte o an, ne olmuşsa olmuş, lâpa lâpa kar yağmaya başlamış. Tam gelinin rüyasında gördüğü gibi!
Yerler bembeyaz olmuş Kar geliyor, nur geliyor diye sevinçten iki gözü iki çeşme sel sel ağlayan kadıncağız, avuçlarını açıp ığıl ığıl inen karları kavrulan dudaklarına götürmüş.


Gün ağarıncaya kadar!
Kar yağmış, gelin yemiş, ta ki, gün ağarıncaya kadar... Ertesi sabah her tarafı bembeyaz karlar içinde görenler büyük bir şaşkınlığa uğramışlar ama, gelinin hikâyesi de çabucak ortalığa yayılıvermiş. Hikâyesi diyoruz çünkü gelinimiz hastadır. O ağustos sıcağında yediği kar dokunmuş, yatağa düşmüştür... Kayınvalidesi, kenarı pullu duvağı torununun beşiğine örtmeyi arzularken gelininin tabutuna örtmüş... Ve oracığa defnetmişler taze gelini... İşte bunlar anlatılır Ankaradaki Karyağdı Türbesi için...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ölmeden önce gelen zamanında gelmiştir!</label>

Hasan-ı Basrî hazretleri Tâbiînin ve bu devirdeki evliyânın en büyüklerindendir. 641 (H.21) senesinde Medîne-i münevverede doğdu. 728 (H.110) senesinde Basrada vefât etti. Bu mübarek zat, üç yüz Sahâbe ile görüşmüştür. Bu bakımdan Tâbiînin önde gelenlerinden olup ilim ve fazileti, zühd ve takvâsı ile meşhurdur.Hasan-ı Basrî hazretleri, zamânın halîfesi Ömer bin Abdülazîze yazdığı mektupta dünyânın boş olduğunu şöyle anlattı: Dünyâ bir konak yeridir!..
Şüphesiz ki dünyâ, geçip gidilecek bir konaktır. Ebedî kalacak yer değildir. Dünyâda zenginlik ona dalmamaktır. Üzerinde yaşayanlar her an birer birer ölmektedir. Onu üstün tutan zillete, toplayan fakirliğe düşer. Dünyâ zehir gibidir. Onu bilmeyen yer, o da onu helâk eder (öldürür).
Dünyâda, yaralı olup da yarasını tedâvî ile uğraşan kimse gibi ol. Yaralı kimse yarasının azmasından korkarak perhiz yapar, daha şiddetli acıya düşmemek için çektiği acıya sabreder. Tuzakları süsler altında gizlenmiş olan şu gaflet dünyâsından sakın. Ona dalma! Bitmeyen arzularla gönüller çeken sözlerle süslenmiş, nicelerini aldatıp, kendine meftun etmiştir. Süslenmiş gelin gibidir. Gözler ona bakmakta, kalbler ona hayran, nefsler ona âşık, o ise âşıklarını helâk ediyor. Yaşayanlar ölenlerden, sonrakiler öncekilerden ibret almıyor. Ârif olanlar bile bu hususta dalgındır. Ona düşkün olan, ondan dünyâlık elde eder. Fakat aşırı giden aldanır, âhirete gideceğini, dönüşünü unutur. Kalbi dünyâya dalar ve ayağı kayar. Sonra da büyük bir pişmanlığa ve derin bir hasrete düşer...


Biraz geç olmadı mı?
Hasan-ı Basri hazretlerine 90lık bir ihtiyar gelir. Ben tövbe edip doğru yola girmek istiyorum der. O mübarek zât da latife yapmak ister;
-Beybaba, biraz geç olmadı mı? der.
İhtiyar da şöyle cevap verir:
-Neresi geç ki, ölmeden geldim ya.
O zaman Hasan-ı Basri hazretleri;
-Doğru söylediniz, ölmeden önce gelen, zamanında gelmiş olur, buyurur.
Bu sözleri söyleyen ihtiyar, biraz sonra Kelime-i şehadeti söyler ve çok geçmeden de vefat eder...

]
besmel.gif


besmel.gif
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Şehit âlim El-Buveytî</label>

Büyük âlim ve velî Buveytî, İmâm-ı Şâfiî hazretlerinin vefâtından sonra, onun yerine geçerek, birçok âlim yetiştirmiş ve devlet adamlarının da itimâdını kazanmıştır. Ancak bu mübarek zatı çekemeyen hased eden kimseler, onu Iraktaki İbn-i Ebî Dâvûda mektûb yazıp şikâyet ettiler. İbn-i Ebî Dâvûd da Mısır Valisine mektûb yazıp, Buveytîyi imtihan etmesini istedi. O da imtihan etti ve herhangi bir cevap yazmadı. Çünkü onun Buveytî hazretleri hakkındaki görüşü müsbetti. Mısırdan Bağdâda götürüldü...
Bunun üzerine vali Buveytîye, Benimle senin aranda bir şey mi oldu? diye sordu. Buveytî: Bana yüz bin kimse uyuyor dedi. Başka bir cevap vermeden oradan ayrıldı. Bu sözüyle neyi kasdettiği anlaşılamadı. Bu şikâyetler çoğalınca, boynuna ve ayaklarına zincirler vurularak, Mısırdan Bağdâda götürüldü.
Buveytîye bozuk inançlı Mutezilî kimselerin yaptıkları eza ve işkence, anlatılmak ve yazılmaktan çok uzaktı. Bütün gece sabaha kadar namaz kılan, her gece Kurân-ı kerîmi hatmeden Buveytî zincirlerle ellerinden, ayaklarından ve boynundan bağlanıp, duvara gerildi. Hareket etme, yatma, bir şey yeme, hattâ taharet yapma imkânı dahi yoktu. Namaz kılmasına müsâade etmiyorlardı. Kendisine yapılan işkence bununla da kalmayıp, her gün kırbaçlıyorlardı.
Ebû Amr el-Müstemlî diyor ki: Biz Muhammed bin Yahyâ ez-Zühlînin meclisinde bulunuyorduk. Buveytîden Muhammed bin Yahyâya bir mektûb gelmişti. Okudu dinledik, mektubunda, Sizden, hâlimi hadîs âlimlerine bildirmenizi istiyorum. Umulur ki, Allahü teâlâ, onların duâları bereketiyle beni bu zindandan kurtarır. Ben zincirlerle bağlıyım. Farzları eda etmekten, taharet yapmaktan, hattâ namaz kılmaktan âciz kaldımdiyordu. Orada bulunanların hepsi, yapılan işkenceler karşısında titrediler ve ağlamaya başladılar Onun kurtulması için duâ ettiler.


Onun üzüntüsü başkaydı!..
Buveytî zindanda bulunduğuna, zincirlere vurulduğuna zerre kadar üzülmüyordu. Onun üzüntüsü, farzları eda edememekten ileri geliyor ve bu hâlden kurtulması için de kendisine duâ edilmesini istiyordu. Fakat o: Allahü teâlâ ne güzel vekildir diye tekrarlıyordu.
Nihayet Buveytî zindanda zincirlere bağlanmış olduğu hâlde 231 (m. 845) yılının receb ayında şehid olup, Allahü teâlâya kavuştu...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Anadolu velîlerinden Cemâl Halîfe</label>

Büyük velî Cemâl Halîfe, Aksarayda doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 1526 (H.933) senesinde İstanbulda vefât etti. Cemâl Halîfe, Habîb-i Ömer Karamânînin hizmetinde ve sohbetinde bulundu. Tasavvuf yolunda yükseldi. Hocası, ona insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatmak ve talebe yetiştirmek husûsunda icâzet verdi. O da, Aksaraydan İstanbula geldi. Hemşehrisi ve akrabâsı Sadrâzam Pîrî Mehmed Paşa kendisine bir dergâh yaptırdı. Bu dergâhta talebe yetiştirmekle meşgûl olan Cemâl Halîfe, insanlara İslâm dîninin emir ve yasaklarını anlatıp onların saâdete ve Allahü teâlânın rızâsına kavuşmaları için gayret etti... Sözleri çok tesirliydi...
Bu mübarek zatın vaaz ve sohbetlerine uzaktan yakından çok kimse gelerek istifâde etti. Kuvvetli bir hatîb olan Cemâl Halîfe konuşmalarıyla müminleri coşturur, onlara mârifet deryâsından inciler dağıtırdı. Vaaz esnâsında bâzan coşar ve ağlardı. Ağlamaktan konuşamadığı zamanlar olurdu. Onun bu tesirli sözlerini duyanlar kendilerinden geçer, yaptıklarına pişman olurlardı. Nice günahkâr kimse onun nasihatlerini dinleyerek tövbe etmişti. Onun bu husustaki şöhretini duyup gelen Hristiyanlar vaaz ve nasihatlerini dinleyip Müslüman olurlardı...
Cemâl Halîfe 1526 (H.933) senesinde vazîfe yaptığı Koruklu Dergâhında vefât etti. Eyüp Sultan hazretlerinin karşısındaki Sütlüce Kabristanına defnedildi, kabri daha sonra, Çapa civârında Molla Gürânî Câmiinin karşısındaki Pîrî Mehmed Paşanın yaptırdığı Koruklu Dergâhının yanına nakledildi.


Taşköprülüzâde talebesidir
Birçok âlim ve devlet adamı, Cemâl Halîfenin sevenleri ve talebeleri arasında yer aldı. Şakâyık-ı Numâniyye adlı eserin müellifi Taşköprülüzâde Ahmed Efendi onun talebelerindendi.
Cemâl Halîfenin vefatı sırasında, talebesi Taşköprülüzade yanındaydı. Ona şu nasihatlerde bulundu:
İrfan ehli kimsenin, zamanımızdaki tasavvufu bilmeyen sûfilere tabi olmaması lazımdır. Bu devirde ise tasavvufu ve tasavvuf hallerini bilen kimse kalmamıştır. Eğer kalbinde tasavvufa meyil artarsa, dinin hududunu gözeten, ahkamı şeriyyeyi iyi bilen bir tasavvuf ehli ara. Çünkü tarikatin esası, dinin emir ve yasaklarına, bütün edeblerine tam uymaktır.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Yahyâ Efendi ve bir fakir imam...</label>

Beşiktaşlı Yahyâ Efendi büyük velilerdendir. Yalovada, kendisini çok seven bir imam efendi vardı. Onu sık sık ziyaret eder duasını alırdı. Yine bir gün ziyâretine gitti. Selâm verip huzûrunda oturdu. O sırada dergâh tenhâ olup, kimseler yoktu. Yahyâ Efendi ona; -Ey temiz kardeşim, gel seninle bahçede biraz dolaşalım, buyurdu.
Berâberce çıktılar. Bir yere geldiklerinde, Yahyâ Efendi;
-Sen bize candan bağlısın. Şimdi sana Allahü teâlânın lütfuyla bir iş göstereceğim. Böylece fakirlik ateşini söndürmüş ve seni sevindirmiş olacağız, buyurdu.
Sonra yere asasını vurdu ve;
-Burasını kaz! dedi. Bu sırrı kimseye söyleme!
İmâm Efendi orasını açtığında, içinden bir küp altın çıktı. Ona;
-Ne durursun, fakirlik hastalığına çâredir. Bunları sana sonsuz hazîneler sâhibi Allahü teâlâ gönderdi, buyurdu.
İmâm Efendi bunları heybesine doldurdu. Yahyâ Efendi ona;
-Dünyâ üzüntüsünü gönlüne sakın koyma. Bunları hayırlı işlere sarf edersin. Yalnız bu sırrı kimseye söyleme, buyurdu.
İmâm efendi de;
-Efendim, ben bu işe çok şaştım! Bu kadar altınla memleketime nasıl dönerim. Yollarda eşkıyâlar var, dedi.
Bunun üzerine Yahyâ Efendi;
-Sana kimse zarar veremez. Bu senin nasîbindir. Var selâmetle git, buyurdu.
İmâm efendi vedâ edip yola çıktı. Hakîkaten başına hiçbir şey gelmeden Yalovaya vardı. Kendisini hanımı karşıladı.


Bunları nereden buldun?
Heybedeki altınları görünce, hayretler içinde kaldı ve;
-Bunları nereden buldun? diye sordu. O da;
-Bu işi sana açıklayamam. Sâdece Allahü teâlânın ihsânı olarak bil, dedi...
İmâm efendi bundan sonra etrâfına yardım etmeye başladı. Ömrü hayır yapmakla geçti. İnsanlar onun hakkında; Nereden buluyor bunları? demeye başladı. Kimisi de Defîne bulmuş galiba diye söylendiler...
Ve aradan yıllar geçti... Bir gün imâm efendi hastalandı. Hastalığı ilerleyince, komşularını başına çağırdı ve onlara;
-Size bu malı nereden bulduğumu açıklamak istedim. Bunun elime girmesine sebep, Yahyâ Efendi hazretleridir. Bugüne kadar kimseye söylemedim. Zîrâ bana, bu sırrı gizle demişti. Artık ömrümün son anlarını yaşadığım için söylüyorum, dedi ve Kelime-i şehâdet getirerek vefât etti.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Bir lokma ekmek bir kase çorba...</label>

Muhammed Harirî hazretlerinin yakınlarından biri bir gün kendisinden, yaşadığı ilginç bir vakayı anlatmasını rica eder. O mübarek de şu hadiseyi anlatır:-Bir gün tekkede otururken yalın ayak, saçları darmadağın solgun ve üzgün yüzlü genç bir fakir çıkageldi. Abdestini aldı, iki rekat namaz kıldıktan sonra ceketiyle başını örterek uykuya daldı. Akşam ezanı okununca yeniden abdestini alarak bizimle birlikte namazını kıldı. Vali yemeğe davet etti...
O gece bizi Bağdat Valisi yemeğe davet etmişti. Onun da çağırdım. Böyle bir davete ihtiyacı olmadığını, fakat kendisine bir kase sıcak çorba verirsem çok makbule geçeceğini ifade etti. Kendi kendime, Adam davete gelmiyor da benden bir kase çorba istiyor diye düşünerek çekip gittim. Çorba da vermedim...
Davetten dönüp geldiğimde genci bir köşede uyurken gördüm. Ben de yatağıma uzanıp uykuya daldım. O gece bir rüya gördüm. Rüyada Peygamber efendimiz, sağında İbrahim aleyhisselam, solunda Musa aleyhisselam arkasında da bütün peygamberler yer almışlar...
Sevinç içinde sevgili Peygamberimizin elini öpmek için huzuruna koştum. Fakat benden yüz çevirdi. Acaba sebebi neydi? Büyük bir üzüntüye düştüm. Sebebini öğrenmeli ve hatamı düzeltmeliydim. Dayanamayıp sordum;
-Yâ Resulallah!.. Neden benden yüzünüzü çeviriyorsunuz? Size karşı ne gibi bir kusur işledim?
Sevgili Peygamberimiz yüzünü bana döndü. Öfkesinden yüzü kırmızı yakut gibi kızarmıştı. Buyurdu ki: Bu gece büyük bir kusur işledin. Fakirlerimizden biri senden bir kase sıcak çorba istedi de vermedin. Üstelik de aç bırakarak valinin davetine gittin. Hangi yüzle sana bakabilirim, söyler misin?


Korkudan tir tir titriyordum!
Sabah uyandığımda her tarafımı korku kaplamış, tir tir titriyordum. Gerçekten büyük bir suç işlemiştim. Gözlerimle hemen genci aradım. Fakat yoktu. Hızla tekkeden çıkarak yola düştüm. Baktım ki genç gidiyordu.
-Ey genç Allah aşkına bir dakika dur! Şimdi sana çorba getiriyorum, deyince, gülümseyen nazarlarla beni süzdü ve ardından da;
-Üstadım! dedi: Senden bir lokma ekmek bir kase sıcak çorba alabilmek için peygamberlerin aracılığına ihtiyaç var. Herkes bunları nereden bulsun?
Bunları söyledikten sonra da gözden kayboldu. Birkaç gün sonra duyduk ki vefat etmiş!..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Tebe-i tâbiînden Zâhid İsfehânî</label>

Zâhid İsfehânî, Tebe-i tâbiînin âlim ve velîlerindendir. İsmi, Muhammed bin Yûsuftur. Künyesi Ebû Abdullahdır. Ez-Zâhid, el-Âbid lakabları ile tanınırdı. Aslen İsfehanlıdır. Doğum tarihi bilinmemektedir. İlim tahsili için uzun zaman Mekkede bulundu. Basrada ve değişik yerlerde ikâmet etti...
Bu mübarek zat, tanındığı yerden kaçmanın yollarını arardı. Geceleri hiç uyumazdı. Devamlı ibâdet ederdi. İnsanlardan bir şey istemez, hâcetini Allahü teâlâdan dilerdi. 804 (H.188)de otuz yaşlarında vefât etti. Pek çok hadîs rivâyet etti
Yûnus bin Ubeyd, Hammâd bin Seleme, Hammâd bin Zeyd, Süleymân bin Mihrân, el-Ameş, Süfyân-ı Sevrî ve Sâlih el-Müzenîden (rahmetullahialeyhim) hadîs rivâyet etti. Kendisinden ise; İmâm-ı Evzâî, Âmir bin Hammâd İsfehânî ve Zübeyr bin Abbâd (rahmetullahi aleyhim) ilim tahsil edip, hadîs-i şerîf rivâyet ettiler...
Yahyâ bin Saîd el-Kettân hazretleri; Birçok âlimin sohbetinde bulundum. Fakat, Muhammed bin Yûsuf İsfehânîden daha fazîletli birini görmedim. Benim nazarımda o, Süfyân-ı Sevrîden daha üstündür deyince, Ahmed bin Hanbel; İlim ve fazîletteki üstünlüğünü mü kastediyorsun? diye sordu. O da; Evet ilim ve fazîletteki üstünlüğünü kastediyorum dedi.
Abdurrahmân bin Mehdî; Muhammed bin Yûsufun benzerine rastlamadım buyurdu.
Züheyr el-Benânî; Onun gibi çok ibâdet edip, dünyâya rağbet etmeyen bir daha gelmez buyurdu.


Burası ne güzel kabir olur
Ali bin Ezher anlatır:
Muhammed bin Yûsuf hazretleri bir ara Mesiseye geldi. O sıralarda Ebû İshâk hazretleri vefât etmişti. Bizden onun kabrini sordu. Kabrin başına gittik. Kurân-ı kerîm okuyup duâ ettikten sonra, Ebû İshâk el-Fezârî hazretlerinin kabrinin bitişiğindeki boş yeri göstererek Burası bir Müslümana ne güzel kabir olur buyurdu.
Biz burasını kendisi için temennî ettiğini anladık. Mesiseye geri döndük. Kısa bir müddet sonra hastalandı ve vefât etti. Biz de işâret ettiği gibi kendisini Ebû İshak hazretlerinin yanındaki boş yere defnettik...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Bahtiyâr evlad Sultan Veled</label>

Sultan Veled, Konyada yetişen velîlerin büyüklerindendir. Mevlânâ Celâleddîn Muhammed Rûmînin ortanca oğludur. 1226 (H.623) senesinde Karamanda dünyâya geldi.Mevlânâ hazretleri, Sultan Velede küçük yaşından îtibâren ilim öğretmeye başladı. Onu zâhirî ve bâtınî ilimlerde yetiştirdi. Tasavvuf yolunda mârifet, Allahü teâlânın zâtı ve sıfatlarına âit bilgiler sâhibi eyledi...
Sultan Veled gençliğinde, her ilimde pek yüksek derecelere kavuştu. Bununla ilgili olarak Mevlânâ hazretleri, oğluna buyurdu ki: Dünyâya gelmemin sebebi!
Ey oğlum Sultan Veled! Benim dünyâya gelmemin sebebi, senin dünyâya gelmen içindir. Kalbim mârifetler, Allahü teâlânın zâtı ve sıfatlarıyla ilgili bilgilerle doludur. Bu bilgilerin cümlesini sana öğretmekle vazifeliyim.
Bir defâ da şöyle buyurdu:
Oğlum Sultan Veled, çok tâlihli ve bahtiyâr biridir. Ömrünün, hep rahat ve huzûr içinde geçeceğini ümîd ediyorum.
Hüsâmeddîn Çelebi, babasının vefatından sonra 1284 senesine kadar talebeleri irşâd eyledi. Onlara doğru yolu gösterdi. Ehl-i sünnet îtikâdını her tarafa yaydı. 1284 (H.683) senesinde vefât edince, yerine Sultan Veled halîfe, vekîl olup, bu vazifeyi üstlendi. Hayâtının sonuna kadar sünnet-i şerîfi yayıp, bidatleri ortadan kaldırmaya çalıştı.


Yedi gün deprem oldu!..
Sultan Veled, 1312 (H.712) senesinde seksen dokuz yaşında iken ölüm hastalığına yakalandı. Hastalığı sırasında, yedi gün Konyada zelzele oldu. Herkesin telâşa düştüğünü görünce onlara şöyle buyurdu:
Üzülmeyiniz ve telâş etmeyiniz. Bu, benim vefât edeceğimin haberidir. Zâhiren aranızdan ayrılacağım fakat bâtınen sizinle berâber olacağımdan hiç şüpheniz olmasın. Allahü teâlânın velî kulları, vefât ettikleri hâlde, rûhları ile izin verilen her tarafı dolaşır, darda kalanlara, dost ve yakınlarına yardımda bulunur...
Bu mübarek zat, receb ayının onuna rastlayan cumartesi gecesi, Kelime-i şehâdet getirerek fânî hayâta vedâ etti...
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri