Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Temim Kabilesinden Eksem bin Sayfî</label>

Muhammed aleyhisselamın İslâmiyeti cihâna yaymak için kullandığı tebliğ vasıtalarından biri de çevre ülkelerin devlet başkanlarına yazdığı mektuplar ve gönderdiği elçilerdir. Bizzat gitmeye imkân bulamadığı bölgelerin insanlarına mektuplar ve elçiler göndererek tebliğ vazifesini noksansız bir şekilde îfâ etmiştir. Sevilen bir kimse idi...Resûlullah Efendimiz, Mekke döneminde de bir kısım mektuplar göndermiştir. Temim Kabilesinden yaşlı bir zat olan Eksem bin Sayfi, Araplar arasında sevilen bir kimse idi. Resûlullahın davet ettiği şeylerin mahiyetini öğrenmek istiyordu. Bu maksatla Resûlullahtan İslâmiyet hakkında mektupla bilgi istemiştir. Peygamber efendimiz de onun mektubuna şöyle cevap vermiştir:
Allahın Resûlü Muhammedden Eksem bin Sayfîye...
Allahın selâmı üzerine olsun. Allaha olan hamdimi sana bildiririm. Allah bana, Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke leh dememi ve insanlara bu sözü tebliğ etmemi emrediyor. Bütün mahlûkât ve hükümranlık Allaha âittir. Her şey Onundur. Allah onları yaratır, öldürür ve âhirette tekrar diriltir. Şüphesiz dönüş Onadır. Peygamberlerin mesajını size ilettim. Büyük haberden elbette sorulacaksınız. Bir süre sonra onun haberini elbette öğreneceksiniz...


Kavminden iki kişi gönder
Mektubu okuyunca kalbine Resûlullahın sevgisi düşen Eksem bin Sayfî, Muhammed aleyhisselamı bizzat, gidip görmek istedi. Kavmi onun gideceğini duyunca, sen bizim büyüğümüzsün, hafîflik yapma. Kavminden iki kişi gönder, gidip o Resûlün ahlâkını, sözlerini, hâllerini görüp gelsinler dediler.
O da öyle yaptı. Kavminden iki kişiyi gönderdi. Onlar gidip dönünce, Resûlullahın hâllerini bir bir anlattılar. Bunun üzerine kavmine, şöyle vasiyet etti:
Ona îmân etmekte önce davranan dünyâda ve âhirette azîz ve muhterem olur!..
Kendisi bunları söyledikten kısa bir süre sonra vefât etti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hadîs âlimi Abdülalâ Kureşî</label>

Abdülalâ Kureşî hazretleri, büyük velîlerden ve hadîs âlimlerindendir. Adı Abdülalâ, babasının adı Abdilalâdır. İbn-i Şerâhil Kureyşi ismiyle de bilinir. Lakabı Ebû Hûmâmdır. 804 (H.189) senesinde vefât etti... Abdülalâ Kureşî hazretleri, iyi bir tahsil gördü. Hamîd-i Tavîl; Yahyâ bin Ebî İshâk, Cerirî, Yûnus bin Ubeyd, Mamer bin Râşid, Saîd bin Ebî Arûbe ve Dâvûd bin Ebî Hind gibi devrinin büyük âlimlerinden ilim öğrendi ve hadîs-i şerîf bildirdi. Korkumuzu artır yâ Rabbi!
Rivâyetleri pek makbûl olup, başta Kütüb-i Sitte denilen meşhur altı hadîs kitabı olmak üzere başka hadîs kitaplarında da yer aldı.
Abdülalâ hazretleri ilmiyle âmil olup öğrendiklerini her zaman tatbik ederdi. Kime bir ilim verilir de bu ilim ona Allah korkusundan ağlama huyunu kazandırmazsa, o bu ilmin faydasını göremez buyururdu.
Abdülalâ Kureşî Cehennemi düşündükçe gözyaşları içinde secdeye kapanır ve şöyle duâ ederdi:
Yâ Rabbi! Düşmanlarının nefretini artırdığın gibi senin için olan huşûmuzu, korkumuzu artır. Sana secde eden yüzümüzü Cehennemde ateş ile örtme!
Abdülalâ Kureşî, sohbetlerinde mâlâyânîden uzak olup boşuna konuşmazdı. Büyük âlim Misârın bildirdiğine göre şöyle buyurmuştur:
İnsanlar bir araya gelseler ve Allahü teâlâdan, Cennetten, Cehennemden konuşmadan ayrılsalar melekler derler ki: Ey insanlar büyük gaflet içindesiniz...


İnsan Cenneti isterse...
Yine buyurdu ki:
Cennet ve Cehennem, Âdemoğlundan bir şeyler duymak için ona yaklaşırlar. Şayet insan Cenneti isterse, Cennet; Yâ Rabbî! Onu isteğine kavuştur! der. Şayet Cehennemden sakınırsa, Cehennem de; Yâ Rabbî! Onu ateşten muhâfaza et! diye duâ eder.
Abdülalâ hazretleri ölümü çok hatırlar ve titrerdi. Buyururdu ki:
İki şey var ki beni dünyâ zevklerine dalmaktan alıkoyuyor. Bunlar ölümü hatırlamak ve Allahü teâlânın dâima huzurunda bulunmaktır.
Bu mübarek zat, son nefesini vermeden önce; Hiçbir ferd yoktur ki, ölüm meleği günde iki defâ kapısını çalmasın buyurmuştur.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
İslâm târihçilerinden Ahmed bin Abdülcebbar</label>

Ahmed bin Abdülcebbar el-Utâridî, fazîletler sahibi bir kimse idi. Bağdâdda İslâm târihçisi İbni İshâktan gazalar, harbler hususunda rivâyetlerde bulundu. Bağdâdta oturduğu zaman Abdullah bin İdris el-Odî, Ebû Bekir bin İyâs, Hafs bin Gıyâs, Muhammed bin Fudayl, Vekî bin Cerrâh, Ebû Muâviye, Yûnus bin Bükeyr ve Muhammed bin İshâktan rivâyette bulunmuştur. Güvenilir bir râvidir...Ahmed bin Abdülcebbârın hadîs rivâyet ettiği kitapları, babasının hadîs âlimlerinden duyarak, işiterek yazdığı hadîs-i şerîflerdir. Bununla beraber bu hadîs-i şerîfleri babasından ayrıca işittiği de haber verilmiştir. Yahyâ bin Ebî Hünnâda ondan sorulmuş, cevâbında; Sika (sağlam ve güvenilir) bir râvidir buyurdu.
Hamza bin Yûsuf, onun rivâyetlerinde herhangi bir beis olmadığını söylemektedir.
Muhammed bin Hüseyin bin Humeyd bin er-Rebî diyor ki:
Babam anlattı. Ebû Kureyb Muhammed bin el-Alâ, bize Yûnus bin Bükeyrin kitabından Peygamberimizin harbleri hakkında rivâyetler okuyordu. Bazıları gürültü yaptı. Buna çok üzülen Ebû Kureyb kırâati bıraktı. Okumaya devam etmesi için çok ısrar ettik. Fakat okumadı ve; Abdülcebbâr el-Utâridîye gidiniz. Çünkü Yûnus bin Bükeyr bize okurken, o da orada olup bizimle beraberdi dedi. Biz Ya o öldü ise dedik. Onun oğlundan dinleyiniz. Çünkü o da orada beraberdi buyurdu... Ahmed bin Abdülcebbâr bin Muhammed, Yûnus bin Bükeyr, Misar bin Kedâm, Eşas bin Ebîş-şaşa Kinâneoğullarından bir zâttan rivâyetle;
Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), Ey insanlar! Lâ ilâhe illallah deyiniz ki, felah bulasınız buyurdu.
Kim bilerek ve kasten benim üzerime yalan söylerse, Cehennemdeki yerine hazırlansın hadîs-i şerîfi de onun rivâyetlerindendir.


Ne mutlu bana ki!..
Ahmed bin Abdülcebbar el-Utâridînin son sözleri şunlar oldu:
Yâ Rabbi! Ne mutlu bana ve hamd olsun Sana ki, senden başka ulûhiyyet sıfatlarıyla muttasıf hiçbir ilahın olmadığına ve Muhammed aleyhisselamın senin kulun ve Resulün olduğuna iman etmiş olduğum halde sana kavuşmak üzereyim. Kavuşmamı böylece çabuklaştır Yâ Rabbi!..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Horasanlı velî Feth bin Şahref</label>

Feth bin Şahref, Horasanda yaşamış olan büyük velilerdendir. Abdullah bin Ahmed bin Hanbel onun için, Horasan toprağında Feth gibisi yetişmemiştir buyurmuştur.Feth bin Şahref, zühdü, takvası ile meşhurdu. Kendisine küçük günahlardan soruldu. O zaman;
Günah kişinin yanında ne kadar küçük görülürse, Allahü teâlâ katında o derece büyük olur. Günah kişinin yanında ne kadar büyük görülürse, Allahü teâlânın katında da o derece küçük olur buyurdu. Bidat sâhiplerinden kaç!
Feth bin Şahref, bidatten ve bidat sâhiplerinden nefret eder, insanları bunun zararlarından sakındırırdı. Bu hususta;
Bidat sâhibi ile oturan onunla görüşen kimseden sakınınız. Bidat sâhibini seven kimsenin amellerini Allahü teâlâ kabûl etmez, kalbinden İslâmın nûrunu çıkarır. Müslüman, Müslümanın yüzüne bakınca, kalbi parlar. Müslümanın bidat sâhiplerinin yüzüne bakması ise, kalbini karartır. Yolda bidat sâhibine rastlarsan, yolunu değiştir. Bidat sâhibine iltifat edip yükseltme. Bidat sâhibine yardım eden, İslâmın yıkılmasına yardım etmiş olur buyurdu.
Feth bin Şahref, insanlara dünyânın fâni geçici ve değersiz, âhiretin bâki, kalıcı ve paha biçilmez olduğunu anlatırdı ve;
Dünyânın tamâmı altından olsaydı, yine yok olurdu. Âhiret ise, çanak-çömlek gibi topraktan olsaydı, yine bâkî olurdu. Akıllı kimse, geçici olan dünyâyı, altın da olsa reddeder. Bâkî olan âhireti, çanak çömlek gibi topraktan da olsa kabûl eder. İşin aslı, âhiret bâkî ve altın gibi kıymetlidir. Dünyâ ise, fâni ve çanak-çömlek gibi kıymetsizdir buyurdu.


Dergahına almakta acele et!
Feth bin Şahrefe içinde elli dirhem bulunan bir kese gönderdiler. Resûlullah efendimizin buyurduğu şu hadîs-i şerîfi nakletti:
Kim istemeden kendisine bir rızık gelir, o rızkı geri çevirirse, onu Allaha geri çevirip veriyor demektir. (Bu da Allahın ikramını kabul etmemek olur!) Keseyi açtı, içinden bir dirhemini aldı, gerisini hediye etti...
Feth bin Şahref hazretleri, hicri 273 senesi şaban ayında vefat etti. Son anlarında şu sözleri söylüyordu:
Ya Rabbi! Sana olan şevkim fazlalaştı. Beni dergahına almakta acele et!
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hazret-i Alinin kölesi: Kanber</label>

Kanber, Hazret-i Alinin azadlı kölesidir. Ondan yüksek ilimleri tahsil ederek zamanın büyük âlimlerinden oldu... Rivâyet edilmişdir ki, bir gün Emîr-ül müminîn hazret-i Alî radıyallahü teâlâ anh kapılarının önünde bir cemâat görüp, Kanbere sordu ki; bunlar kimlerdir? Kanber de cevâb verdi ki, yâ Emîr-el müminîn! Bunlar sizi sevenlerdir. Alî radıyallahü anh hazretleri buyurdular ki:
-Hayret! Bunlarda bizi sevenlerin simâları görünmez!
Kanber dedi ki:
-Yâ Emîr-el müminîn! Sizin ahbâblarınızın simâları [görünüşleri] nasıldır?
Onların mideleri boştur
Hazret-i Ali buyurdu ki:
-Bizi sevenlerin simâsı [görünüşü] şöyledir ki; onların mideleri boştur. Bedenleri etsiz ve yağsız, zaîf olup, dudakları susuzluktan ağarmıştır...
***
Aradan seneler geçmişti... Emevi valilerinden Haccac bin Yusuf es-Sekafi (Haccac-ı Zalim) bir gün dedi ki:
-Ebû Türâbın [Hazret-i Alînin] eshâbından birini katletmek istiyorum!
Hazret-i Alînin, kölesi Kanber ile sohbet etmiş olduğunu hiç kimse bilmezdi. Halbuki Kanber, Hazret-i Alînin en çok sohbet ettiği, ondan ilim öğrendiği kimselerden idi.
Haccâc, Kanberi çağırttı ve dedi ki:
-Kanber sen misin?
Kanber;
-Evet ben Kanberim, dedi.
Haccâc;
-Alî ibni Ebî Tâlib senin Mevlân mıdır, dedi.
Kanber;
-Benim Mevlâm Allahü teâlâ hazretleridir. Emîr-ül müminîn hazret-i Alî velîm ve sebeb-i nimetimdir.


Seni katletmek isterim!..
Haccâc dedi ki:
-Seni katletmek isterim. İhtiyârınla nasıl katlolunmak istersin?
Kanber dedi ki:
-İhtiyâr senindir, her ne vech ile katledersen, ben de seni kıyâmette öyle katlederim. Zâten bana Emîr-ül müminîn hazret-i Alî radıyallahü teâlâ anh, Ey Kanber! Seni zulüm ile katletseler gerektir diye haber vermişti.
Bunlar, Kanber hazretlerinin son sözleri oldu. Haccâc-ı Zalim, tarafından şehit edildi.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Zû-Şefer'in kızı Tâce</label>

Yûsuf aleyhisselam, Hazret-i Yakubun oğludur. Dedesi Hazret-i İshak, babasının amcası Hazret-i İsmail, büyük dedesi ise Hazret-i İbrahimdir. Hem kendisi, hem de ataları Resûlullah Efendimizin bir hadis-i şeriflerinde (el Kerîm-keremli) sıfatı ile yâd edilmişlerdir. Bugün sizlere, o devirde yaşanan ibretli bir hadiseyi anlatmak istiyoruz... Şiddetli kıtlık yaşandı...Yûsuf aleyhisselam zamanında Yemende bir ara çok şiddetli bir kıtlık yaşandı. O devirdeki Hamirî (Hımyerî) hükümdarlarından Zu Şeferin kızı olan Tâce, bu devletin Melîkesi idi. Kıtlıkta o da öldü. Son nefesinde söyledikleri, bir Arapça levhaya yazılarak, baş tarafında da çok kıymetli eşya doldurulmuş hazine gibi olan tabutuna konuldu! Bu tabutun üstündeki kitabede şunlar yazıyordu:
Ben Zu Şeferin kızı Tâceyim. Memleketimizde müthiş bir kıtlık çıktığı için, zahîre getirmek üzere Mısır Mâliye Nâzırı olan Yûsuf aleyhisselâma adam yolladım. Hayli zaman geçtiği halde gönderdiğim adam gelmeyince, maiyetimden bazı kimselere bir kantar gümüş verip, herhangi bir yerden bununla bir kantar un alıp getirmelerini istedim. Onlar da bulamadılar. Nihâyet bir kantar altın verip tekrar gönderdimse de yine bulamadıkları için, inci öğüttürüp yemekten başka çare bulamadım. Fakat o da beni besleyemediği için, büyük bir servet içinde açlıktan ölüyorum. Benim hikâyemi işitenler halime acısınlar! Acaba dünyada benden başka hangi kadın bu kadar muhteşem ziynetler içinde açlıktan ölmüştür...


Altın da işe yaramıyormuş!..
Sel sularının ortaya çıkardığı kabirde ibretle görüldü ki, Melîke Tacenin boynunda yedi inci gerdanlık, kollarında yedişer tane paha biçilmez altın bilezik, ayaklarında mücevherli yedişer halhal (ayak bileziği) ve on parmağında da muhteşem mücevher yüzükler bulunmaktadır. Ayrıca baş tarafında çok kıymetli eşya ile doldurulmuş hazine gibi bir tabut da dikkatlerden kaçmıyordu...
Evet, tarihte altının, incinin de işe yaramadığı zamanlar olmuştur. Bizlere düşen, bu gibi olaylardan ibret almaktır...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Ümmi velî Ali Havvâs Berlisi</label>

Ali Havvâs Berlisi, Mısırda yaşamış olan evliyanın büyüklerindendir. Ümmi bir zat idi, yani okuma yazma bilmezdi. Buna rağmen, Kurân-ı kerim ve hadis-i şerifler hakkında âlimleri hayrete düşüren kıymetli bilgiler verirdi. İşleri hakkında ona danışmaya gelenlere, daha ne için geldiklerini söylemeden, onlara ne iş için geldiklerini söylerdi. Ali Havvâs, önceleri dolaşarak, sabun ve temizlik malzemeleri satardı. Sonra zeytin satmaya başladı ve birkaç sene zeytincilik yaptı. Sonra bu işi de bırakıp, sepet örmeye başladı. Vefâtına kadar bu işle meşgûl oldu... Sanat sâhiplerini severdi
Ali Havvâs, faydalı sanat sâhiplerine çok hürmet ederdi. Âlimlere ve devlet ileri gelenlerine hürmet eder, âlimler gelince ayağa kalkar ve ellerini öperdi: Bu bizim onlara karşı dünyâdaki edebimizdir. Âhirete varınca, oradaki edebimizi Allahü teâlâ bize öğretecektir buyururdu.
Zamânın büyüklerinden Muhammed bin Anâna, sultan veya daha başka devlet kademelerinde işi olan birisi geldiği zaman, onu Ali Havvâsa gönderir ve;
Buralarda onun tasarrufu vardır. Bizim tasarrufumuz yoktur. Senin ihtiyâcını ancak o giderir derdi.
Ali Havvâs hazretleri, talebelerine şöyle nasîhat ederdi: Din âlimlerine dil uzatmaktan sakının. Çünkü onlar, Allahü teâlânın isim ve sıfatlarının kapıcılarıdır. Velîleri inkârdan sakının. Zîrâ onlar, Allahü teâlânın zâtının kapıcılarıdır.
Ali Havvâsın bir gün gözleri şişmişti. Buna rağmen, yine sepet örmeğe devâm etti. Onu sevenlerden birisi kendisine biraz para getirip;
Efendim, buyurun bunları harcarsınız, gözleriniz iyileşinceye kadar istirahat edersiniz dedi. Ali Havvâs bu paraları almadı ve;
Şu hâlimle kendi kazancıma güvenemiyorum, başkasının kazancına nasıl güvenebilirim? buyurdu.


Hastaları tedavi ederdi!..
Ali Havvâs Berlisi hazretleri cüzzam, felç ve bazı hastalıkları tedavi için garip usuller uygulardı. Tavsiye ettiği şeyleri kullananlar hemen şifa bulurlardı.
Ali Havvâs Berlisi hazretleri, 1534 (H. 941) senesinde Kahirede vefat etti. Vefatından önce şunları söyledi:
Allahü teâlâya inandığım, Onu ve Onun sevdiklerini sevdiğim, Onun rızasından başkasını arzulamadığım için bahtiyarım..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Sır vermeyen Server Baba</label>

Vaktiyle Horasan hükümdarlarından biri, saraydan bir hizmetçisini çağırır ve ona şöyle bir görev verir: -Al şu bir kese altını. Karşıda bir tekke var. Git onlara karış ve bir müddet aralarında kal. O tekkenin esrarını bana rapor et!O hizmetçi gider ve dergâha varır. Bir müddet kalacaktır ama dergâhlarda misafirler üç günden fazla kalamazlar. Onun da fazla kalması lâzım. Fazla kalabilmesi için de derviş olmalıdır. Derviş de olmuştur. Ancak derviş olmak için derviş olmamış; fazla kalabilmek ve rapor alabilmek için derviş olmuştur... Aşk, bir mıknatıstır!
Hükümdarın görevlendirdiği hizmetçinin günleri dervişlerle beraber geçerken, bakmış ki, gönlüne aşk sinmiş! Sinesine aşk ateşi düşmüş. Aşkın bulaşıcılığı onu da kendine çekmiş. Büyükler buyurmuşlar ki: Aşk, çok kuvvetli bir mıknatıstır.
O görevli, dergâhta yedi sene kalmış, tam bir derviş, kâmil bir mümin olmuş. Fakat hükümdara rapor götürmesi gerekmektedir! Yedi sene sonra dergâhtan çıkıp hünkârın huzuruna varmış ve şöyle demiş:
-Sultanım, bu kulunuzu yedi sene evvel bir kese altınla şu dergâha görevli gönderdiniz. Bana rapor getirin, demiştiniz. Bu kulunuz, görevini yaptı!
Hünkâr;
-Eee! Söyle bakalım, deyince;
-Hünkârım, bu bir sırdır ve dilimin altında yazılıdır. Fakat size daha önce daha başka bir şey söylemek istiyorum, demiş.
-Nedir o?
-Böyle süslü püslü, bin bir türlü tecessüsün, hasetlerin bulunduğu dünya çarkının içindeki üç beş günlük dünya sultanlığı size gurur vermesin. Eğer gerçekten sultan olmak istiyorsanız siz oraya gidin, derviş olun. Onlarınki, öyle üç beş günlük babadan intikal eden bir hükümdarlık değil. Oradakilerin hepsi gerçek sultan.
Bu sözler üzerine hükümdar Cellaaat!.. diye seslenir!


Gerçek sultanlık orada!
Hizmetçi ise;
-Tamam, ben Rabbimin huzuruna gitmeye hazırım. Fakat sen değilsin. Ne olur hünkârım, gelin bu üç günlük yaldızlı elbiselerin altından, binlerce etrafınızda sizden bir şeyler bekleyen müraî insanların içinde kendinizi sultan zannetmeyin, demiş.
Cellât, bu arada zavallının başını gövdesinden ayırır. Çenesi gevşeyince bakarlar ki dilinin altından bir kâğıt var! Üzerinde şunlar yazılıdır:
Ser verip sır vermeyen Server Baba.
Eyvah ser de gitti, onunla, sır da...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Bu da geçer yâ hû...</label>

Köyün birinde iki zengin çiftlik sahibi vardır. Birisinin adı Şakir Efendi, diğerinin adı ise Haddad Efendidir. Bir gün, garip bir dervişin yolu, o köye düşer. Köylüler Şakir Efendinin cömert bir kimse olduğunu söyleyerek Dervişe çiftliğin yolunu gösterirler... Şakir Efendi de, ailesi de hem misafirperver hem de gönül ehli insanlardır. Derviş çok iyi karşılanır, iyi misafir edilir, yer içer, dinlenir. Yola koyulma zamanı gelip Derviş, Şakir Efendiye teşekkür ederken, Böyle zengin olduğun için hep şükret der. Şakir Efendi ise şöyle cevap verir: Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bu görünenler, gerçeğin kendisi değil, bir hayaldir. Bu da geçer yâ hû...
Aradan yıllar geçer...
Derviş, Şakir Efendinin çiftliğinden ayrıldıktan sonra bu söz üzerine uzun uzun düşünür...
Birkaç yıl sonra, Dervişin yolu yine aynı köye düşer. Şakir Efendiyi sorar. Haa o Şakir mi? der köylüler, O iyice fakirleşti, şimdi Haddadın yanında çalışıyor...
Derviş hemen Haddadın çiftliğine gider, Şakir Efendiyi bulur. Her şeyini kaybedip fakir düşmüş ve ailesi ile birlikte üç yıldır Haddadın hizmetkârıdır. Şakir, bu kez Dervişi son derece mütevazı olan evinde misafir eder. Kıt kanaat yemeğini onunla paylaşır... Derviş, vedalaşırken Şakir Efendiye olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğunu söyler ve Şakir Efendiden şu cevabı alır:
Üzülme... Unutma, bu da geçer...
Derviş gezmeye devam eder ve yedi yıl sonra yolu yine o bölgeye düşer. Şaşkınlık içinde olan biteni öğrenir. Haddad birkaç yıl önce ölmüş, ailesi olmadığı için de bütün varını yoğunu en sadık hizmetkârı ve eski dostu Şakir Efendiye bırakmıştır. Şakir Efendi Haddadın konağında oturmaktadır, kocaman arazileri ve binlerce hayvanı ile yine köyün en zengin insanıdır. Derviş eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar sevindiğini söyler ve yine aynı cevabı alır:
Bu da geçer yâ hû...


Bir tepeyi işaret ederler!..
Bir zaman sonra Derviş yine gelir ve Şakir Efendiyi arar. Ona bir tepeyi işaret ederler. Tepede Şakir Efendinin mezarı vardır ve taşında şu yazılıdır:
Bu da geçer yâ hû...
Derviş, Tamam, bu dünyada her şey geçicidir, fakat ölümün nesi geçecek? diye düşünür ve gider...
Ertesi yıl Şakir Efendinin mezarını ziyaret etmek için geri döner; ama ortada ne tepe vardır ne de mezar. Büyük bir sel gelmiş, tepeyi önüne katmış, Şakir Efendiden geriye bir iz dahi kalmamıştır...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Salih bir babanın kabul olan duâsı</label>

İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin babası fakir ve sâlih bir zâttı. Âlimlerin sohbetlerinden hiç ayrılmazdı. Elinden geldiği kadar, onlara yardım ve iyilik eder, hizmetlerinde bulunurdu. Âlimlerin nasîhatini dinleyince ağlar ve Allahü teâlâdan kendisine âlim bir evlât vermesini yalvararak isterdi. Allahü teâlâ onun duâsını kabûl edip, Muhammed ve Ahmed isminde iki oğul ihsân etti... Yün eğirip satardı...Yün eğirip dükkanında satan bu sâlih zât, vefâtının yaklaştığını anlayınca, oğlu Muhammed ve Ahmedi hayır sâhibi ve zamânın sâlihlerinden bir arkadaşına bıraktı. Bir miktâr mal vererek ona şöyle vasiyet etti:
Kendim, âlim olamadım. Maksadım, benim kaçırdığım kemâl mertebelerinin, bu oğullarımda hâsıl olması için yardımcı olmanızdır. Bıraktığım bütün para ve erzâkı, onların tahsîline sarf edersin!..
Bu sözleri söyledikten biraz sonra vefat etti. Arkadaşı vasiyeti aynen yerine getirdi. Babalarının bıraktığı para ve mal bitinceye kadar, yetişip olgunlaşmaları için çalıştı. Sonra onlara; Babanızın, sizin için bıraktığı para bitti. Ben fakirim, size yardım edemeyeceğim. Sizin için en iyi çâreyi diğer ilim talebeleri gibi medreseye devâm etmenizde görüyorum dedi.
Bunun üzerine iki kardeş bu doğru söze uyup, medreseye gittiler ve yüksek âlimlerden olmak saâdetine kavuştular. Bilhassa Muhammed Gazâlî, ilimde o kadar ilerledi ki, zamanının bir tanesi oldu. Hüccetül İslam diye anılmaya başlandı.
Büyük bir ilim ve edebiyât hâmisi olan Selçuklu vezîri üstün devlet adamı Nizâmülmülkün dâveti üzerine Bağdata gitti...


Bidat ehlini perişan etti!
Zamânın âlimleri, onun ilminin derinliğine ve meseleleri îzâh etmekteki üstün kâbiliyetine hayran kaldıklarını îtirâf ettiler. Ortaya çıkan sapık fırkaların mensupları, onun yüksek ilmi ve en zor, en ince mevzuları en açık bir şekilde anlatması, hitâbet ve îzâh etme kâbiliyetinin yüksekliği, zekâsının parlaklığı karşısında perişân oluyorlardı.
Nizâmülmülk, şimdiki tâbirle, onu Nizâmiye Üniversitesi Rektörlüğüne tâyin etti. İmâm-ı Gazâlî hazretleri, bir müddet sonra buradaki görevini kardeşi Ahmed Gazâlîye bırakarak Bağdattan ayrıldı. Çeşitli ilmî çalışmalar ve seyâhatler yaptı. Şamda kaldığı iki yıl içinde en kıymetli eseri İhyâ-ul-ulûmu yazdı. Daha nice eserler verdi. İşte bu şaheserler, ihlaslı bir babanın duası neticesinde meydana gelmiştir.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Baş tâcı köle Atâ bin Yesâr</label>

Atâ bin Yesâr, Tâbiîn devrinde Medînede yetişen büyük âlimlerdendir. Peygamber efendimizin, sallallahü aleyhi ve sellem mübârek hanımlarından hazret-i Meymûnenin kölesidir. Kendisi gibi yüksek âlimlerden olan Süleymân, Abdülmelik ve Abdullah bin Yesârın kardeşidir. Atâ bin Yesâr hazretleri 659 (H.39) târihinde doğdu. Hazret-i Osmânın zamânında yaşı küçüktü. 84 yaşında 721 (H.102 veya 103) tarihinde vefât etti. Pek çok hadîs rivâyet etti
Atâ bin Yesâr, Eshâb-ı kirâmdan birçok zât ile görüşüp onlardan ilim aldı. Kendisi hazret-i Meymûne, Muâz bin Cebel, Ebû Zer-i Gıfârî, Ebüdderdâ, Ubâde bin Sâmit, Zeyd bin Sâbit, Muâviye bin Hakem-i Selemî, Ebû Katâde, Ebû Hüreyre, Zeyd bin Hâlid-i Cuhnî, Abdullah bin Amr, Abdullah bin Ömer, Abdullah bin Abbâs, Peygamberimizin kölesi Ebî Râfî, hazret-i Âişe ve daha pekçok sahâbîden hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. Büyük hadîs âlimi İmâm-ı Buhârî, İbn-i Saîd ve Ebû Dâvud onun, Abdullah ibni Mesûddan da hadîs rivâyet ettiğini bildirmişlerdir. Rivâyetleri Kütüb-i Sitte denilen altı sahîh hadîs kitabında yer almıştır...
Atâ bin Yesârın Resûlullah efendimizden bildirdiği hadîs-i şerîfte buyruldu ki:
Kırk dirhemi veya bu değerde malı olduğu hâlde, dilencilik eden kimse, dilenmekte ısrar etmiş, günâha girmiş olur.
Atâ bin Yesâr buyurdu ki:
Şâban ayının on beşinde, yâni Berât gecesinde o yıl içinde ölecek olanların listesi Azrâil aleyhisselâma verilir. Bu arada ev yapan, su akıtıp ağaç diken ve yeni evlenen nice kimseler vardır ve isimleri bu listededir. Fakat onlar bunu bilmezler.


Seni ağlatan nedir?
Bu mübarek zat, Allahü teâlâya en çok yaklaşanların, güzel ahlâkta Peygamber efendimize en çok benzeyenler olduğuna işâret ederek; Yükselenler hep güzel ahlâkları sâyesinde yükselmişlerdir. Ahlâkın kemâl mertebesine ancak Muhammed aleyhisselâm yükselmiştir buyurdu.
Ata bin Yesar hazretleri vefât edeceği an ağladı. Seni ağlatan nedir? diye sorulunca: Allahü tealanın kitabındaki şu âyeti kerîme beni ağlattı dedi.
Allah sadece müttekîlerin ibâdetini kabul eder! (Maide, 27).
Bunları söyleyip ruhunu teslim etti.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Kuşlara yem veren mecûsî</label>

Cüneyd-i Bağdadî hazretleri, evliyânın büyüklerindendir. Tasavvuf ehlinin çok tanınmışlarından olup, Seyyid-üt-Tâife denmekle meşhûrdur. Künyesi, Ebül-Kâsımdır. Cüneyd bin Muhammed 822 (H.207)de Nehâvendde doğdu. Bağdatta büyüdü ve orada yaşadı. 911 (H.298) senesinde vefât etti.Cüneyd-i Bağdadî, tasavvufu, dayısı Sırrî-yi Sekatî hazretlerinden öğrendi. Asrının kutbu idi. Binlerce velî yetiştirdi. Kerâmetleri, nasîhatları, hikmetli sözleri ve ihlâslı amelleri ile meşhûr oldu... Haramdan nasıl korunurum?
Bir gün birisi, bu mübarek zata; Gözümü yabancı kadınlara bakmaktan nasıl koruyabilirim? diye sordu. Cüneyd-i Bağdâdî de; Yabancı kadını gördüğün zaman, Allahü teâlânın seni, senin o kadını görmenden daha iyi gördüğünü hatırla buyurdu.
Cüneyd-i Bağdadî hazretleri bir kış gününde Bağdad camilerinin önünde bir mecûsînin kuşlara yem attığını görüp ona şöyle dedi:
-Sen hayır yapıyorum diye kendini boşuna aldatıyorsun. Allahü teala, evvelâ îmanı farz kılmış, geri kalan hayır hasenatı ondan sonra emretmiştir, îman etmedikçe senin bu yaptığın iyilik Allah indinde makbul değildir.
Cüneyd-i Bağdadî hazretlerinin bu sözlerine mecûsînin cevabı şöyle oldu:
-Ben de biliyorum kabul olunmayacağını. Fakat Allah bu yaptığımı görmez, bilmez mi?
Cüneyd-i Bağdadî de;
-Elbette görür ve bilir, deyince, mecûsî;
-Öyleyse o da bana yeter, deyip kendi bildiğine devam etti...
Cüneyd-i Bağdadî hazretleri bundan sonrasını kendisi şöyle anlatıyor:


O beni arzu etti ve kavuştu
Aradan hayli zaman geçti. Kâbe-i Muazzamayı çok arzulamıştım. Hac mevsiminde Mescid-i Harama gelip tavaf yapmakta idim. Bu esnada bir adamın ellerini açmış Allaha yalvarmakta olduğunu, hatta gözlerinden sel gibi yaşlar akıttığını gördüm, iyice dikkat ettim, o zat karlı bir havada kuşlara yem veren mecûsî idi. Tavaftan sonra yanına yaklaşıp hemen kollarından yakaladım. Beni tanımıştı.
-İşte Allah gördü ve bildi, deyip hayretle yüzüme bakarak Kelime-i şehâdeti getirdi ve ruhunu gözümün önünde orada teslim etti.
O anda bana gaibden şöyle hitap olundu:
Ya Cüneyd! Sen Beytimi arzu ederek geldin ona kavuştun. O ise beni arzu ederek geldi bana kavuştu.
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri