Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Büyük mutasavvıf Celâleddîn Tebrîzî</label>

Celâleddîn Tebrîzî, Hindistan evliyâsının büyüklerindendir. Tebriz taraflarında doğduğu için Tebrîzî nisbesiyle meşhur oldu. Celâleddîn lakabı verildi. 1345 (H.746) yılında Bengal bölgesinde vefât etti. Ferîdüddîn-i Attâr hazretlerinin nazarlarından istifâde eden Celâleddîn Tebrîzî, Hâce Muînüddîn-i Çeştî hazretlerinin vefâtından önce Hindistan taraflarına gitti. Onun sohbetleriyle de şereflendi. Kutbüddîn Bahtiyâr Kâkî ve Behâüddîn Zekeriyyâ ile sohbet etti. Kerâmetleri meşhûr oldu
Şihâbüddîn Sühreverdî hazretlerinin yanında kemâl mertebesine kavuşan Celâleddîn Tebrîzî hazretlerinin kerâmetleri meşhûr oldu. Hülâgünün işgâl ettiği Bağdâtta, halîfe olan Mutasımın katledileceğini, Allahü teâlânın izniyle, bir gün önceden işâretle haber verdi. Ertesi sabah halîfe hunharca katledildi...
Celâleddîn Tebrîzî, kırk sene gündüzleri hep oruç tuttu. On günde bir kendi ineğinden sağdığı sütten bir mikdâr içer, başka hiçbir şey yemezdi. Bütün gecelerini namazla geçirirdi. Gecede bin rekat namaz kıldığı olurdu...
Celâleddîn-i Tebrîzî hazretlerinin hikmetli sözleri çoktur. Buyurdu ki:
Allahü teâlâdan başka şeye gönül bağlamak, dünyâya tapmak demektir...


Vefâtını haber verdi!..
Bu mübarek zat, vefâtını haber verdi. Vefâtından bir gün önce yanına gelen talebelerine; Yarın öğle vakti, inşâallah ebedî sefere çıkacağım, onun için vedâlaşmak isterim. Zîrâ, bu dünyâda bir daha birbirimizi görmeyeceğiz buyurdu. Hakîkaten, ertesi gün öğle namazını kılarken, son rekatın son secdesinde rûhunu teslim etti.
Köylüler yanına geldiklerinde kaldığı mağaranın yanında kazılmış bir mezar, üzerinde de kefen ve cenâze için gerekli şeyler durduğunu gördüler. Hemen cenâze işlerini tamamlayıp, namazını kıldıktan sonra kazılmış olan mezara defnettiler.
Talebelerine vasiyetinde; Benim size nasîhatim, Allahü teâlâdan korkarak, Onun emir ve yasaklarına riâyet etmenizdir buyurdu.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Fukahâ-i Seb'adan Urve bin Zübeyr</label>

Hazreti Urve, Cennetle müjdelenen Eshâb-ı kirâmdan Zübeyr bin Avvam radıyallahü anhın oğludur. Annesi ise, Hazreti Ebû Bekirin kızı Esmadır... Urve bin Zübeyr hazretleri, Medineden Busraya ve oradan da Mısıra gitti. Evlenerek oraya yerleşti. Yedi sene Mısırda kaldı. Oradan da Şama geçti. Şamda Velîd bin Abdülmelikin yanında iken bir ayağında yara çıkıp, kangren oldu. Tâbiblerin kararı ile Velîd bin Abdülmelikin yanında ayağı kesileceği zaman, bayıltacak ve uyuşturacak hiçbir ilâç almaya râzı olmamış, ameliyat esnasında hiç sesini çıkarmamıştı. Hatta o sırada, odanın içinde biriyle konuşmakta olan Velîd, ancak ayağının kesilmesinden sonra, ameliyatın bittiğinden haberi olan Urve hazretlerinin sabrına hayran olmuştu... Bir atın tekmesiyle...
O günlerde de oğlu Muhammed, Velîdin ahırında bir atın tekme vurmasıyla hayatını kaybetmişti. Bu hâdiseden sonra Medineye döndü ve vefatına kadar orada yaşadı...
Hazreti Urve, babası Zübeyr bin Avvamdan, Zeyd bin Sâbit, Üsâme bin Zeyd, Hazreti Âişe, Ebû Hureyre (radıyallahü anhüm) ve başkalarından hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir.
Urve hazretlerinin oğlu Hişam da Babam, Ramazan ve Kurban Bayramlarının dışında daima oruç tutardı. Hatta oruçlu olarak vefât etti demiştir. O, her gün, Kurân-ı kerîmin dörtte birini okurdu. Geceleri de ibâdetle geçirirdi.
Urve bin Zübeyrin rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden bazıları:
Ümmetimin en kötüleri, Eshâbıma dil uzatanlardır.
Kim yeryüzünden zulümle bir karış alırsa, Allahü teâlâ o bir karışı, yedi kattaki miktariyle kıyâmet gününde, onun boynuna asar.
Kim Allahü teâlânın rızası için bir mescid yaparsa, Allahü teâlâ da ona Cennette bir ev ihsan eder.


Eceli geldiğinde oruçluydu
Bu mübarek zat buyurdu ki:
Bir kimsede bir iyilik görürseniz, o iyiliği ona sevdiriniz. Biliniz ki, o kişinin yanında, o iyiliğin benzeri başka iyilikler de vardır. Aynı şekilde, bir kimsede bir kötülük görürseniz, onu sevdirmeyiniz. Çünkü, o kişinin yanında daha başka kötülükler de vardır.
Urve bin Zübeyr, yetmiş bir yaşında iken vefat etti. Eceli geldiğinde oruçluydu. Ailesi orucunu bozması için ısrar etti ama o kabul etmedi. Ben Rabbime oruçlu olarak kavuşmak isterim buyurdu ve biraz sonra ruhunu teslim etti.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Farslı velî Yahya İstahri</label>

Yahya İstahri hazretleri evliyanın büyüklerindendir. İrandaki Fars eyaletinin İstahr şehrinde yaşamıştır. Kabri oradadır. Doğum ve vefat tarihleri hakkında bir bilgi yoktur. Menkıbeleri o beldede uzun zaman dillerde söylenmiştir. Yahya İstahri hazretleri, haram ve şüphelilerden son derece sakınır, zamanın çoğunu ibadetle geçirirdi. Kendisini insanlardan gizlerdi. Bu yüzden çok az kimse onun büyüklüğünü anlayabilmişti. Buna rağmen sohbetleri kalabalık olur, uzak beldelerden insanlar ondan istifade etmek için oraya koşarlardı. Fakirlerle iftar ederdi...
Bu mübarek zat, gündüzleri taliplerine sohbet eder, geceleri ise ibadetle geçirirdi. Devlet adamlarından uzak dururdu. O beldenin valisi, Yahya İstahri hazretlerine hürmet eder ve kendisi ile görüşmek isterdi. Fakat o mübarek, bunu kabul etmez ve her görüşmek istediğinde Fakirlerin kapısı yokluk kapısıdır. Buradan makam ve servet sahipleri sığmaz buyururlardı...
Yahya İstahri hazretleri, Ramazan-ı şerif ayını dört gözle bekler, gelişini kokusundan anlardı. Her akşam iftar vakti fakirleri çağırır ve derviş sofrasında beraber iftar ederlerdi. Ramazan gecelerinin her saatini değerlendirir, boşa geçirmemeye dikkat ederdi.
Yahya İstahri hazretleri buyurdu ki:
Hak teâlânın sevdiklerinin yolunda olmak ile dünyaya kıymet vermek, dünyâya düşkün olmak, bir arada bulunmaz. Bu yolda bulunan bir kimsenin kalbinde, dünyânın zerre kadar kıymeti bulunursa, yağdan kıl çıkması gibi, kolayca bu yoldan çıkar. Allahü teâlânın dostları, dünyâya hiç kıymet vermezler, onun için gam yemezler. Allahü teâlâ, dünyâyı eliniz ile terk etmeyi değil, kalbiniz ile terk etmeyi ister ve beğenir.


Kelime-i şehadet getirdi ve...
Talebelerinden biri anlatıyor: Yahya İstahri vefat edeceği zaman etrafında oturuyorduk, içimizden biri, Eşhedü en lâ ilâhe illallah de dedi. Mübarek hocam, yattığı yerden kalkıp oturdu, birimizin elinden tuttu ve ona, Eşhedü en lâ ilâhe illallah de diyerek Kelime-i şehadet getirtti. Sonra bir başkasının da elinden tutup aynı şeyi söyletti. Bu şekilde önce kendisi sonra da orada bulunanlara tekrarlatarak canını cananına teslim etti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Edîb ve şâir Behiştî</label>

Osmanlılar zamânında Edirnede doğup büyüyen Behiştî hazretleri, tasavvuf büyüklerinden olup aynı zamanda iyi bir edip ve şair idi. Merkez Efendinin sohbet ve hizmetinde kemâle gelmiştir...



Behiştî hazretleri, Osmanlılar zamânında yetişen İslâm âlimlerinden ve tasavvuf büyüklerindendir. Aynı zamanda büyük edîb ve şâir olan bu mübarek zatın asıl ismi Ramazandır. Ancak o Behiştî diye tanındı. Edirne vilâyetine bağlı Vize kasabasında doğup yetişti. Daha çok Çorluda ikâmet etti... Merkez Efendinin talebesi...
Doğup yetiştiği şehirde, zamânın âlimlerinden ilim öğrenen Behiştî, bu maksatla çeşitli yerlere gitti. Zamânının büyük âlim ve fâdıllarından olan Muhaşşî Sinân Efendinin yanında dânişmend, yardımcı iken, İstanbuldaki evliyânın büyüklerinden Merkez Efendi hazretlerinin talebeleri arasına girerek, o büyük zâttan feyz almaya başladı.
Merkez Efendinin sohbet ve hizmetinde yetişerek kemâle geldikten sonra Çorluya gidip yerleşti. Uzun seneler, imâmlık, vâizlik ve hatîblik yaptı. Fesâhat ve belâgatı çok kuvvetli idi. İfâdesi çok güzel olup, herkes onun tesirli vaaz ve sohbetlerinde bulunmak için can atardı. Şöhreti her tarafa yayıldı.
Behiştî, Çorluda kaldığı evin yanında bir tekke yaptırdı. Orada talebelere ders okuttu. Birçok kimse kendisinden istifâde etti. Vefâtına kadar, burada ilme ve ilim tâliplerine hizmet eden Behiştî, 1571 (H.979) senesinde vefât edince, tekkesinin avlusunda defnolundu...


Ölümü hiç aklından çıkarma!
Bu mübarek zat, son günlerinde buyurdu ki:
İnsanların hayırlısı, şehveti kalbinden çıkararak Rabbine itaat yolunda nefsine isyan eden kimsedir. Allah dostlarına gelince, o, Allahü teâlânın zatını sever ve zatının nurları ile bereketlenir. Resulullah efendimizden başka kimseyi gözü görmez. Ölümü hiç aklından çıkarmaz fakat onu sever; çünkü ölüm, sevgiliyi sevgiliye kavuşturur.
Sonra biraz sustu ve meali şerifi Rableri, onları rahmet ve rızası ile, kendinde devamlı nimetler bulunan Cennetler ile müjdeler. Onlar Cennette ebedi kalırlar. Onlara Allah indinde büyük ecir vardır olan ayet-i kerimeyi okudu ve son nefesini verdi.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Son devir âlimlerinden Yûsuf Nebhânî</label>

Yûsuf Nebhânî, son devir İslâm âlimlerindendir. İsmi Yûsuf bin İsmâildir. Nebhânî nisbesiyle meşhûrdur. 1849 (H.1265) senesinde Hayfada doğdu. 1932 (H.1350) senesinde Beyrutta vefât etti...Küçük yaşından îtibâren ilim tahsîline başlayan Yûsuf Nebhânî, 1866-1872 seneleri arasında Kâhiredeki meşhûr Câmiül-Ezher Üniversitesinde yüksek din ilimlerini tahsîl etti. Câmiül-Ezheri bitirdikten sonra 1874 senesinde kâdı tâyin edildi... Mahkeme Reisliği yaptı
Şamda kâdılık, Beyrutta Hukuk Mahkemesi Reisliği yaptı. Beyrutta yerleşerek uzun yıllar kâdılık vazîfesinin yanında çok kıymetli eserler yazdı. Musul, Haleb, Diyarbakır, Şehrezûr, Bağdât, Samarra, Kudüs ve İstanbul gibi beldeleri gezdi. Gittiği yerlerdeki âlim ve velîlerle sohbetlerde bulundu.
Büyük velî Seyyid Fehim Arvâsî hazretleri hacca giderken yolu üzerine çıkıp elini öptü, duasını aldı. Bereketli sohbetinde bulunup istifâde etti.
Yûsuf Nebhânî hazretleri ilim ve fazîlette yüksek bir zât olduğu gibi, bütün gücüyle Ehl-i sünnet dışı zararlı ve reformcu cereyanlarla mücâdele etti. Hakîkî kurtuluş yolu olan Ehl-i sünnet vel-cemâati müdâfaa etti. Bu sebeple Vehhâbîler ve kendilerinin selefi olduğunu iddiâ eden reformcu çevreler, bu büyük zâtı sevmezler, isminden ve eserlerinden bahsetmezler.
Bu mübarek zat buyurdu ki:
El-Aliyy ism-i şerîfini söyleyen, işlerinde muvaffak olup ilerler.
Cumâ günü namazdan önce abdestli, elbisesi temiz ve kalbinden dünyâ düşüncelerini çıkarmış olarak iki yüz kerre Yâ Allahü el-mahmûdü fî fiâlihi derse, Allahü teâlâ onun hastalığına şifâ verir.


Beyrutta vefât etti...
Osmanlı Devletinin son zamanlarında yaşayan Yûsuf Nebhânî hazretleri, devletin parçalandığını ve yıkıldığını görmüş, İslâm düşmanlarının bilhassa İngilizlerin türlü hîleleriyle Türklerle Arapların birbirlerine düşman edildiklerine ve düşmanların maskarası durumuna düştüklerine şâhid olmuştu. Osmanlıların İslâmiyete yaptıkları hizmetleri takdir eden, ileri görüşlü bir zât olan Yûsuf Nebhânî hazretleri, 1932 (H.1350) senesi Ramazan ayında Beyrutta vefât etti...Yûsuf Nebhânî, son devir İslâm âlimlerindendir. İsmi Yûsuf bin İsmâildir. Nebhânî nisbesiyle meşhûrdur. 1849 (H.1265) senesinde Hayfada doğdu. 1932 (H.1350) senesinde Beyrutta vefât etti...
Küçük yaşından îtibâren ilim tahsîline başlayan Yûsuf Nebhânî, 1866-1872 seneleri arasında Kâhiredeki meşhûr Câmiül-Ezher Üniversitesinde yüksek din ilimlerini tahsîl etti. Câmiül-Ezheri bitirdikten sonra 1874 senesinde kâdı tâyin edildi...


Mahkeme Reisliği yaptı
Şamda kâdılık, Beyrutta Hukuk Mahkemesi Reisliği yaptı. Beyrutta yerleşerek uzun yıllar kâdılık vazîfesinin yanında çok kıymetli eserler yazdı. Musul, Haleb, Diyarbakır, Şehrezûr, Bağdât, Samarra, Kudüs ve İstanbul gibi beldeleri gezdi. Gittiği yerlerdeki âlim ve velîlerle sohbetlerde bulundu.
Büyük velî Seyyid Fehim Arvâsî hazretleri hacca giderken yolu üzerine çıkıp elini öptü, duasını aldı. Bereketli sohbetinde bulunup istifâde etti.
Yûsuf Nebhânî hazretleri ilim ve fazîlette yüksek bir zât olduğu gibi, bütün gücüyle Ehl-i sünnet dışı zararlı ve reformcu cereyanlarla mücâdele etti. Hakîkî kurtuluş yolu olan Ehl-i sünnet vel-cemâati müdâfaa etti. Bu sebeple Vehhâbîler ve kendilerinin selefi olduğunu iddiâ eden reformcu çevreler, bu büyük zâtı sevmezler, isminden ve eserlerinden bahsetmezler.
Bu mübarek zat buyurdu ki:
El-Aliyy ism-i şerîfini söyleyen, işlerinde muvaffak olup ilerler.
Cumâ günü namazdan önce abdestli, elbisesi temiz ve kalbinden dünyâ düşüncelerini çıkarmış olarak iki yüz kerre Yâ Allahü el-mahmûdü fî fiâlihi derse, Allahü teâlâ onun hastalığına şifâ verir.


Beyrutta vefât etti...
Osmanlı Devletinin son zamanlarında yaşayan Yûsuf Nebhânî hazretleri, devletin parçalandığını ve yıkıldığını görmüş, İslâm düşmanlarının bilhassa İngilizlerin türlü hîleleriyle Türklerle Arapların birbirlerine düşman edildiklerine ve düşmanların maskarası durumuna düştüklerine şâhid olmuştu. Osmanlıların İslâmiyete yaptıkları hizmetleri takdir eden, ileri görüşlü bir zât olan Yûsuf Nebhânî hazretleri, 1932 (H.1350) senesi Ramazan ayında Beyrutta vefât etti..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Herat'tan doğan güneş Semsüddin Muhammed</label>

Mevlânâ Semsüddin Muhammed Ruci, Mevlânâ Sadeddîn Kaşgarî hazretlerinin talebelerindendir. 820 yılı Berat gecesinde Herat yakınlarında Ruc isimli köyde dünyaya geldi. Onun doğumu hakkında şöyle anlatılır:Annesi beş yaşındaki bir oğlunu kaybeder. Çok hüzünlüdür. O gece rüyasında Resûlullah Efendimizi görür. Kadıncağıza şu müjdeyi verir: Gam çekme! Gönlünü hoş tut ki, Allahü teala sana devlet sahibi ve uzun ömürlü bir oğul ihsan edecektir!...Ve o gün gelir, bu mübarek hatun Mevlânâ Semsüddin Muhammedi dünyaya getirir ve ona sık sık; Bana rüyada müjdeledikleri oğul sensin! derdi... Talebe olmak arzusu...
Mevlânâ Semsüddin Muhammed, çocukluğunda bile yalnızlığa ve öbür çocuklardan çekingen bir mizaca malikti. Baba evinde kendisine mahsus bir hücre edinip zamanını orada geçiriyordu. Babası, ticaretle uğraşan, mal ve katar katar hayvan sahibiydi. Semsüddin Muhammed, bu mesleğe yanaşmadı. İçinde bir mürşide talebe olmak arzusu galip gelince, köyünden Herat şehrine giderek Şeyh Zeynüddin Hâfî halifelerinden Mevlânâ Sadeddîn Kaşgarî hazretlerine talebe oldu. Yıllarca Herat Camiinde isteklileri Hakka davet etti...
Bu mübarek zat, Hicri 904 senesi Ramazanın on altıncı günü son nefesini verdi. Vefatı sırasında yakınlardan biri sordu:
Sizden sonra kime yönelmemiz lâzımdır?
Buyurdu ki: Kime meyliniz ve itikadınız varsa ona...
Yine sordular: Yine size teveccüh etmekte devam etsek nasıl olur?
Buyurdu ki:
Zararlı olmaz! Ve devam ettiler:


Bir evden bir eve geçmiş gibi!
O kimseler ki taayyün etmişlerdir, bir hâlden bir hâle, bir sıfattan bir sıfata intikâl ederler.
Ben bu sözden şunu anladım ki, (o kimseler velayet ve irşâd makamında taayyün etmişlerdir; ahirete geçtikleri zaman da Allahın velîleri ölmez, bir evden bir eve intikâl ederler) ölçüsü gereğince hâl ve sıfat değiştirirler ve bu değişiklik onların feyiz vermekte devam etmelerine mâni değildir. Hattâ ahirete intikâl, onların feyiz verme kudretlerini arttırır. Zira beşeriyet vücudundan sıyrılmış olmaları o vücudun arıza ve engellerinden kendilerini uzaklaştırmış ve artık tesirlerine hiçbir mâni kalmamıştır!
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Büyük mutasavvıf Ebu Talib Mekkî</label>

Mekke-i Mükerremede yaşayan ve evliyanın büyüklerinden olan Ebu Talib el-Mekkî, İran asıllı Cebel halkındandır. Mekkede yetiştiği için el-Mekkî nisbesiyle anılmıştır. Doğum tarihi tam olarak bilinmemektedir. Gençlik yıllarında hayatının büyük bölümünü nefs mücahedesi ve riyazetle geçiren şeyh Ebu Talibin hadis dersi aldığı hocalar arasında Ali bin Ahmed el-Masisi ve Ebu Bekir el-Müfidi görmekteyiz... Pek çok âlimden ders aldıEbu Talib Mekki, Mekkeden ayrıldıktan sonra Basraya gitmiştir. Orada Salimiye mektebinde kalan bu mübarek zat, Hicri 386 yılında (M. 1006) Bağdat şehrinde vefat etmiş ve Malikiye mezarlığında defnedilmiştir.
Ebu Talib Mekki, pek çok âlimden ders almış; pek çok arif, salih, kamil insanla sohbet etmiş, feyz almıştır. Kendisine büyük hürmet gösterip sözlerini naklettiği önceki büyüklerin başında Hasan-ı Basrî hazretleri gelir. Çünkü onun hakkında şöyle der: Bu ilmin metodunu ilk defa ortaya koyan Hasan-ı Basrîdir.
Şeyh Ebu Talib el-Mekkînin en iyi bilinen eseri Kûtül-kulûb (Kalplerin Azığı) adlı kitabı olup kendinden çok sonra yaşamış olan İmam Gazâlî hazretlerinin İhyâu Ulûmid-dîn adlı eserinin ana kaynağı olmuştur.
Ebu Talib Mekki hazretlerinin kıymetli nasihatleri vardır. İşte onlardan bir demet:
Şükür, nîmete hakkıyla şükretmekten âciz olduğunu bilmektir.
Güzel ahlâk, Allahü teâlânın takdirine râzı olmaktır.
Tasavvuf yolunda bulunanın yapacağı ve dikkat edeceği en makbul şey; nefsini hesâba çekmektir.
Verânın, şüpheli şeylerden sakınmanın faydası, âhirette hesâbın kolay olmasıdır.
Bir kimse zenginlerle sohbeti, fakirlerle bulunmaya tercih ederse, kalbi ölür.
Başkalarının halleriyle meşgul olan, kendi hâlini kaybeder.


Şayet elini yakalarsam!..
Ebu Kasım Serrat hazretleri anlatır:
Vefatına yakın Ebu Talib el-Mekkînin yanına girdim. Bana; Eğer sonum hayr olursa, cenazemin üzerine badem ve şeker serp dedi. Ben; Sonunun nasıl olacağını bilemem ki dedim. Yanıma otur, elin elimde olsun. Eğer elini yakalarsam, bil ki akıbetim iyidir dedi. Dediği gibi yaptım, elimi kuvvetlice yakaladı ve Kelime-i şehadeti söyleyerek ruhunu teslim etti.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Büyük mutasavvıf Yûsuf bin Hüseyin</label>

Yûsuf bin Hüseyin Râzî, büyük velîlerdendir. Künyesi Ebû Yakûbdur. Haram ve şüphelilerden çok sakındığı gibi, dünyâya düşkün olmayıp, zâhir ve bâtın ilimlerinde âlimdi. Zünnûn-i Mısrînin talebesi olup, aynı zamanda; Ebû Türâb Nahşebî, Yahyâ bin Muâz ve başka âlimlerle görüşüp sohbet etti ve kendilerinden ilim öğrendi. Ebû Saîd Harrâz ile yol arkadaşlığı ve Cüneyd-i Bağdâdî ile mektuplaşmaları meşhûrdur... İlim için yollara düştü...Yûsuf bin Hüseyin Râzî, ilim öğrenmek için çok seyahat etti. Ömrü uzun olup, Allahü teâlânın dînine hizmet etmekle geçti. İnsanların İslâmiyeti doğru öğrenmeleri için çok gayret ederdi. Edebi çok fazla olup, kendisinden bile hayâ ederdi. Çok güzel konuşurdu. Nefsin kötü isteklerine tâbi olmamak ve ona muhâlefet etmekte çok ileriydi. Geceleri hiç uyumaz, hep ibâdetle meşgûl olurdu.
Bu mübarek zatın, fazla uykusuzluk sebebi ile gözlerinde hafif kırmızılık vardı. İnsanların fazla teveccühünden sakınır, kendisini olduğundan aşağı gösterirdi. Ebû Yalâ diyor ki:
Yûsuf bin Hüseyin, zamanında, kelâm ve tasavvuf ilmini en iyi bilendi.
İmâm-ı Şarânî diyor ki:
O, Kurân-ı kerîm okunduğu zaman gözyaşlarını tutamaz çok ağlardı.
Yûsuf bin Hüseyin buyurdu ki:
Yapmacık olarak, riyâ ile yapılmış çok az bir amelle Allahü teâlânın huzûruna çıkacağıma, günâh yükü ile çıkmayı tercih ederim.
Dünyâda en kıymetli şey, ihlâstır.


İki türlü taşkınlık vardır!
Allah yolunda yürümek isteyen bir kimse için, en büyük tehlike; bu yolda olmayan kimselerle berâber olmaktır.
Dünyâda iki türlü taşkınlık ve azgınlık vardır. Bunlardan biri ilim sebebiyle yapılan azgınlık, diğeri de mal sebebiyle yapılandır. İlim sebebiyle olan taşkınlıktan kurtulmak, ancak ibâdetle olur. Mal sebebiyle olan taşkınlıktan kurtulmak ise, ona ehemmiyet vermeyip uzaklaşmakla mümkün olur.
Yûsuf bin Hüseyin Râzî hazretleri 915 (H.304) senesinde vefât ederken; Yâ Rabbî! Gücüm yettiği kadar insanları sana dâvet ettim. Kusurlarımı bağışla diye dua etti.
Vefâtından sonra kendisini rüyâda görüp; Hâlin nasıldır? diye soranlara;
Allahü teâlâ, vefât ederken söylediğim sözü tekrar söylememi emretti. Ben de söyledim. Sonra bana;
Seni, sana bağışladım buyurdu dedi.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Bir gönül sultanı Abdullah bin Dînar</label>

Abdullah bin Dînar, Tâbiînden, Medine-i münevverede yaşayan velîlerdendir. Künyesi Ebû Abdurrahmândır. Doğum yeri ve târihi bilinmemektedir. 744 (H.127) senesinde vefât etti.Abdullah bin Dînar hazretleri, Abdullah ibni Ömerin âzâdlı kölesi idi. İlim ve edeb üzere yetişti. Hadîs-i şerîf ilminde üstün bir dereceye yükselmiş olup müksirûndan yâni, çok hadîs-i şerîf rivâyet edenlerdendir... Nasîhatleri ile yol gösterdi...
Abdullah bin Dînar, Eshâb-ı kirâmdan Abdullah ibni Ömer, Enes bin Mâlikten (radıyallahü anhümâ), ayrıca Süleymân bin Yesâr ve Ebû Sâlih bin Selmândan ilim öğrenip hadîs-i şerîf rivâyet etti. İmâm-ı Nesâî onu müksirûndan kabûl eder. Kendisinden, Mûsâ bin Ukbe, Mâlik oğlu Abdurrahmân, Nâfi el-Kureyşî, Süfyân bin Uyeyne, Muhammed bin Sûka gibi âlimler hadîs rivâyet ettiler. Hadîs âlimleri onu sika, güvenilir saydılar. Rivâyetleri meşhûr hadîs kitapları olan Kütüb-i Sittede bulunmaktadır. Nasîhatleri ile yol göstermiş ve insanların kalbinde taht kurmuş bir gönül sultanıdır...
Abdullah bin Dînar hazretleri, ahlâkça Tâbiînin en ileri gelenlerinden idi. Ebû Hamza bir gün kendisine;
Allahü teâlâya yaklaşmak nasıl olur? diyerek nasîhat isteyince;
İnsanlardan uzak ve yalnız olduğunda kısaca her zaman Allahtan kork. Beş vakit namazını cemâatle kıl. Yönünü harama çevirme, böylece, Allahü teâlâya yaklaşanlardan ol buyurmuştur.


Uyuduğun gibi öleceksin!
Abdullah bin Dînar bir sohbetinde talebelerine ve sevdiklerine buyurdu ki:
Lokman Hakîm oğluna şöyle dedi: Ey oğul! Ateş gelirken ondan nasıl emin olunur? Dünyadan ayrılmak muhakkak iken, ona nasıl meyledilir? Ölüm nasıl akıldan çıkar? Onun geleceğinden aslâ şüphe edilmez. Uyuduğun gibi öleceksin. Ey oğlum! İnsanın üç şeyi vardır: Rûhunu Azrâil aleyhisselâm alır. Hayır veya şer ne ise; ameli kendisine kalır. Bedenini de kurtlar yer ve toprak çürütür...
Bu mübarek zat, vefat anında tövbe edip salevat-ı şerife söyledikten sonra Ahkaf suresinden şu ayet-i kerimeyi okudu:
(Rabbimiz Allahtır) deyip de sonra doğruluğu iltizam edenler için korku yoktur. Mahzun da olmayacaklardır. Onlar Cennetin yâranıdırlar. İşlemekte oldukları amellere mükafat olmak üzere, orada ebediyyen kalacaklardır.
Sonra da Kelime-i şehadeti söyleyerek son nefesini verdi.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Mücâhid velîlerden İbn-i Ebî Zekeriyya</label>

Abdullah bin ebi Zekeriyya, tâbiînin büyüklerindendir. Gazalara katılır, cihad ederdi. Bu mübarek zat, Şamlıların âlimlerinden olup, Mekhûl hazretlerinin akranıdır; yani ilim bakımından onun gibidir. Hadîs ilminde sika, güvenilir bir âlimdir. Ümm-üd-Derdâ, Recâ bin Hayve, Ubâde bin Sâmidden (radıyallahü anhüm) hâdîs-i şerîf rivâyet etti. Ondan da Rebîa bin Yezîd, Saîd bin Abdülazîz, Evzâî, Yemân bin Adiy gibi âlimler, hadîs-i şerîf rivâyet edip, ilim öğrenmişlerdir. Şamın en fazîletlisiÂlimler onun hakkında buyurdular ki:
O, hadîs ilminde sika bir âlim olup, rivâyet ettiği hadîs-i şerîfler azdır.
Evzâî: Zamanında, Şamın en fazîletli ve seçilmişlerinden idi.
Yemân bin Adiy: Şamda çok ibâdet eden zâtlardan birisidir.
Rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden bazıları:
İbn-i Muhayrizden rivâyet etti. Resûlullah efendimiz buyurdular ki:
Allah yolunda iken hâsıl olan tozla, Cehennemin dumanı, bir Müslümanın üzerinde bir araya gelmez.
Ebûdderdâdan rivâyet etti: Resûlullah efendimiz buyurdular ki:
Siz, kıyâmet gününde, kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız. Öyleyse, isimlerinizi güzel koyunuz.
Ebû Cemile şöyle anlatır:
İbn-i Ebî Zekeriyyadan duydum. Buyurdu ki: Abdullah bin Ebû Zekeriyyanın meclisinde hiç kimse konuşamazdı. O derdi ki: Allahü teâlâyı anıp, onun emir ve yasaklarından konuşursanız, sizinle ilgilenir, size kıymet veririm. Eğer, insanlardan ve onların dedikodu ve gıybetlerinden bahsederseniz, sizi terk eder, yanınızda durmam.
Utbe bin Temim şöyle bildirdi. Ebî Zekeriyya dedi ki: Çok konuşan kimsenin düşmesi, hata etmesi ve yanlışlara dalması çok olur. Bu durumda olan kimsenin verâsı (şüphelilerden sakınması) az olur. Verası az olanın kalbi, ölü bir kalb gibidir.


Beni de onlardan kabul et!
Abdullah bin Ebû Zekeriyyanın, vefat anındaki son sözleri şunlar oldu:
Yâ Rabbi! Senin Resulün Allah yolunda hasıl olan tozla Cehennemin dumanı bir Müslüman üzerinde bir araya gelmez buyurdu. Beni de onlardan kabul et! Senden başka ilah yoktur. Muhammed aleyhisselama ve diğer peygamberlere ve hepsinin getirdiği kitaplara ve içindekilerinin hepsine iman ettim.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Türkistânlı fakîh Ebû Bekr bin Mes'ûd</label>

Ebû Bekr bin Mesûd Alâüddîn-i Şâşî (Kâşânî) Türkistânda Kâşânda tevellüd, 587 [m. 1191] senesinde Halebde vefât etti. Hocası Alâüddîn Muhammed bin Ahmed Semerkandînin, (Tuhfe-tül-fükahâ) fıkh kitâbını şerh ederek (Bedâyı-us-sanâyı fî-tertîb-iş-şerâyı) adını vermiştir. Bu kitâbı 328 [m. 1910] senesinde Mısırda basılmıştır.Kâşânî hazretleri, burada birçok âlimden, bilhassa Alâüddîn Semerkandîden fıkıh tahsil etti. Sonra da hocasının kızı Fatıma-i Fakihe ile evlenerek o büyük zatın damadı oldu. Davud-i Kayserînin hocası
Bu mübarek zat, çok memleket gezdi. Bir ara Konyada oturdu. Sonra Halebe giderek oraya yerleşti. Hanımı orada kendisinde evvel vefat etti. Birçok talebe yetiştirdi. Bunlardan en meşhuru, Selçuklu Devletinin büyük âlimlerinden Davud-i Kayserîdir. (Büyük mutasavvıf Davud-i Kayserî, Orhan Gazinin yaptırdığı İznik Medresesinin ilk müderrisidir.)
Bedâyı-us-sanâyı fî-tertîb-iş-şerâyı isimli fıkıh kitabı, bilhassa bey ve şirâ (alışveriş) konularında kıymetli bilgiler ihtiva etmektedir. İşte bu kıymetli bilgilerden bir demet:
Îcâb ve kabûl, söz ile olduğu gibi, bir taraftan veya iki taraftan mektublaşma ile veya adam göndermekle de olur.
Îcâb, karşıdakinin anlayacağı bir lisan ile, sattım, hediye ettim gibi; kabûl ise, aynen kabûl ettim, râzı oldum gibi geçmiş zamân bildiren sözlerle olur.
Kadınlar nâ-mahrem erkek ile hacca gidemez. Giderse, haccı kabûl olur ise de haramdır. Hacca giden bir erkek ile muvakkat (geçici) nikâhlanmaları da câiz değildir...


Talebeleri başına toplandı...
Ebû Bekr bin Mesûd Alâüddîn-i Şâşî hazretleri, 1191 (H. 587) senesinde hastalandı. Talebeleri başında idiler. Kurân-ı Kerim okurken, Allahü teâlâ, müminleri dünyada ve kabirde, kavl-i sabit olan Kelime-i şehadet üzere tesbit ve tahkim etti ayet-i kerîmesini okuduğu sırada; ve fi-lâhireti kelamını söylerken ruhunu teslim etti..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Es'ad bin ebî nasr el-mihenî</label>

Esad bin ebî nasr el-mihenî, Hicrî 5. asrın en meşhur Şafii fıkıh âlimlerindendir. 1069 (H.461) senesinde Maveraünnehirdeki Mihene kasabasında dünyaya geldi. İlim tahsil etmek için Merv şehrine gitti. Burada birçok âlimden fıkıh ilmini öğrenerek icazet aldı ve emsallerinden üstün oldu. Nizamiyye Medresesinde...Esad bin ebî nasr el-mihenî, daha sonra Gazneye gitti. Orada bir müddet ders verdikten sonra Hindistanın Lahor şehrine gitti. Daha sonra da Bağdada davet edilmesi üzerine oraya giderek Nizamiyye Medresesinde ders vermeye başladı. Ömrünün sonlarına doğru İranın Hemedan şehrine gitti ve burada 1133 (H.527) senesinde vefat etti.
Kıymetli sohbetleri vardı. Buyurdular ki:
Allahü teâlânın rahmeti, o kadar çok ki, bundan hiç şüphe etmiyorum. Lâkin ben, o rahmete kavuşanların arasında bulunabilecek miyim bilemiyorum. Hattâ benim yüzümden onların da rahmetten mahrum kalmalarından korkuyorum.
Bir gün de buyurdu ki:
Dışı, içine uymayan birini görmek isterseniz bana bakın!
Kendisine;
Niçin böyle söylüyorsun? diyenlere şöyle cevap verdi:
Ben, yüz kadar iyi huyun bulunduğunu sayıyorum, fakat onlardan bir tânesini kendimde göremiyorum. Kötü huyları sayıyorum. Hepsinin kendimde mevcud olduğunu görüyorum.
Bir gün de şöyle buyurdu:
Uygunsuz bir sözü terk etmek, nefse bir gün oruç tutmaktan daha ağır gelir. Ben, çok sıcak bir günde, insanları çekiştirmemeyi, insanlar hakkında uygunsuz sözler söylememeyi, o gün oruç tutmak ile mukâyese ettim. O sıcak havada oruç tutmanın dili tutmaktan daha kolay geldiğini gördüm.


Beni yalnız bırakınız!..
Ebu Bekr bin Ali el-Hatib anlatır:
Kazvinli bir fıkıh âliminden işittim ki: Vefatı yaklaştığında Esad miheni hazretlerinin odasında idim. Bize; beni yalnız bırakınız dedi. Dışarı çıktık, fakat kapıdan içerisini dinliyordum. Esad miheni hazretleri: Allahü teâlâ katında makbul olup da dünyada kaçırdığım şeylere... diyerek dövünüyor ve ağlıyordu. Bu şekilde ruhunu teslim etti...
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri