Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Cennete girmeme kefil olur musunuz?</label>

Zamânında bulunan evliyânın önde gelenlerinden olan Midyen bin Ahmed el-Eşmûnî, Ahmed Zâhid hazretlerinin yüksek talebelerinden idi. Onun vefâtından sonra Muhammed Hanefînin talebeleri arasına girip tasavvuf yolunda ilerlemeye çalıştı. Evliyânın yükseklerinden oldu. Onun ilminden birçok kimse istifâde etti. Üstünlüğü, yüksekliği başka memleketlere kadar yayıldı. Birçok fazîletleri kendisinde toplamış idi...Bir talebesi şöyle anlatır:
Hocamız bize her neyi haber verdi ise, o şey, Allahü teâlânın izniyle, aynen söylediği şekilde meydana gelmiştir. Buna salâhiyetli değilim
Eli yüzü nurlu, saf ve yaşlı bir kadıncağız, Midyen Eşmûnîye gelerek şöyle der:
-Efendim. Benim sâdece otuz dînârım (altın para) var. Bunları size veriyorum. Siz de benim Cennete girmeme kefil olur musunuz?
O mübarek de;
-Hiç böyle şey olur mu? Hem ben buna salâhiyetli değilim, buyurur.
Buna rağmen o kadın, otuz dînârı bırakıp gider ve bir müddet sonra da vefât eder. Kadının vârisleri Midyen Eşmûnîye gelip;
-Onun size verdiği vekâlet sahîh değildi. O hâlde o paraları bize vermeniz lâzımdır, derler. O da birkaç gün sonra vereceğini bildirir.


Benim adıma teşekkür ediniz
Vefât etmiş olan kadın, o gece rüyâda vârislerine görünüp, her birine der ki:
Bana olan lütuf ve fadlından dolayı, benim adıma Eşmûnî hazretlerine teşekkür ediniz. Ben o parayı, kendisinin ve talebelerinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere hediye etmiştim. Bütün malım o kadar idi. Hepsini, seve seve o zâta hediye ettim. Allahü teâlâ, o büyük zâta olan hürmet ve muhabbetim sebebiyle bana rahmet etti ve Cennetini ihsân etti. Sakın o paraları geri almak için uğraşmayınız.
Aynı rüyâyı gören vârislerin hepsi, Eşmûnî hazretlerinden otuz dînârı istemekten vazgeçtiler. Durumu kendisine bildirdiler.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Tövbe eden genç ve Ebû Türab Nahşebî</label>

Büyük velî Ebû Türab Nahşebi hazretleri, bizzat kendisi, şahit olduğu ibretlik bir hadiseyi şöyle anlatır: Bir gün caddede yürüyordum. Birtakım erkeklerin, bir kadınla münakaşa ettiklerini gördüm. Kadın beni görünce dedi ki:-Ey Ebâ Türab! Fasık bir oğlum var. Dün gece şarap içmek istedi. Akşamdan sonra, Allahü teâlâ ona bir hastalık gönderdi. Şimdi yatıyor. Ancak oğlumu mahalleden atmak istiyorlar. Ne olur bize yardım edin! Hoş geldiniz efendim...
Kalabalıktan rica ettim, hemen dağıldılar. Sonra gencin evine gittim. Genç beni görür görmez dedi ki:
-Hoş geldiniz yâ Ebâ Türab. Bugün, seher vaktinde; Yâ Rabbi! Sabahleyin bana Ebû Türab hazretlerini görmeyi ve tövbe-i nasuh etmeyi nasip eyle! diye dua ettim. Tövbem kabûl olur mu acaba?
-Ey genç! Allahü teâlâ ziyadesi ile tövbeleri kabul edici ve mağfiret edicidir.
Genç, gözyaşları içinde tövbe etti ve ben de oradan ayrıldım. Daha sonra genç, annesine demiş ki:
-Anneciğim sana vasiyetimdir. Beni bu yataktan, mezellet toprağına indir. Anlıyorum ki, benim ölümüm bu hastalıktan olacak.
Annesi, onu yere indirmiş. Genç de şöyle duâ etmiş: Yâ Rabbi! Dertlilerin dayanağı, muhtaçların sığınağı sensin! Toprakla bir olmuş şu kuluna rahmet et!
Genç, o gece vefât etmiş. Aynı gece Resûlullah Efendimizi rüyada gördüm. Yanında iki yaşlı kimse vardı. Onlarla beraber bir topluluk geldi. Birisi bana, Bu Muhammed aleyhisselâmdır. Sağ tarafındaki İbrahim aleyhisselâmdır, diğer tarafındaki ise, Musa aleyhisselâmdır. Bu topluluk ise yüzyirmidört bin küsûr peygamberdir dedi. Hemen selâm verdim. Resûlullah Efendimiz selâmıma cevap verip benimle müsafeha etti ve buyurdu ki:


Cenazesinde hazır bulun!
-Ey Ebâ Türab! Dün senin yanında tövbe eden genç, bu gece vefât etti. Hak teâlâ onu saâdete kavuşturdu. O gence izzet gözü ile bakın. Cenazesinde hazır bulunun!
Hemen uyandım ve kendi kendime dedim ki: Yâ Rabbi! Ne kadar kerimsin ki, daha dün kötülüğü yüzünden, mahalleden çıkarmak istedikleri günahkârı hakiki bir tövbe ile bu dereceye kavuşturdun!
Bütün şehir halkıyla gencin cenaze namazını kıldık. Meğer herkese rüyasında bu tövbekâr gencin vefat ettiği ve cenazeye katılanların affedileceği müjdesi verilmiş. Tam bir izzet ve ikram ile genci defnettik...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
İyilerin hâmisi Hazreti Zülkarneyn</label>

Asıl adı İskender olan Hazreti Zülkarneyn, Kurân-ı kerîmde bildirilen, mübârek bir zâttır. Peygamber veya evliyâdandır. Doğuya ve batıya gittiği için Zülkarneyn denildi. Yâfesin soyundandır. Hızır aleyhisselâm bunun kumandanlarından ve teyzesinin oğlu idi... Bazı âlimlerin rivayetine göre Mekkeliler kitap ehli olan Yahudilere adam gönderip Peygamber Efendimizi çetin bir imtihandan geçirmek için, birkaç soru hazırlayıp göndermelerini istemişlerdi. Onlar da şu üç şeyden sormalarını tavsiye etmişler: Ruh, Eshab-ı Kehf ve Zülkarneyn... Bunun üzerine âyet-i kerime inmiştir. (Kehf 83-98) Avrupa ve Asyaya mâlikti...
Hazreti Zülkarneyn, üstün kabiliyetlere, geniş kudret ve imkânlara sahipti. Dünya coğrafyasının önemli bir kısmını bilen ve ilâhî yardıma mazhar olan bir zat idi. Zalimlere hadlerini bildirir, onları cezalandırır, ahiret gününe imân eden, ona göre hareket eden ve iyi ahlâklı dindar toplumları himâye ederdi. Hazret-i İbrâhîm ile görüşüp duâsını aldı. Avrupa ve Asya kıtalarının bir kısmına mâlik oldu. Asyanın şark şimâlindeki, yanî kuzey doğusundaki mümin Türklerin ricâsı üzerine Yecüc ve Mecüc kavminden korunmak için büyük duvar yaptı. Bu sed, iki dağ arasında, altı kilometre uzunluğunda, yirmibeş metre genişlik ve yüz metre yükseklikte idi. Taş ve demirden yapıldı. Bugün, bilinen Çin Seddi başkadır. Yecüc ve Mecüc sed arkasında kaldı. Sedden dışarı kalanlar, Türklerdir...
Bir hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (İsmini duyduğunuz kimselerden, yeryüzüne [yanî, o zamân bilinen memleketlerin çoğuna] dört kişi mâlik oldu. İkisi mümin, ikisi de kâfir idi. Mümin olan iki kişi, Zülkarneyn ile Süleymân (aleyhimesselâm) idi. Kâfir olan ikisi de, Nemrûd ile Buhtunnasar idi. Beşinci olarak, yeryüzüne, benim evlâdımdan biri, yanî Mehdî de, mâlik olacaktır.)


Fânî dünyâya aldanmayın!
Hazreti İskender-i Zülkarneyn ölmeden evvel şöyle vasiyet etmiştir:
Beni yıkayın, kefenleyin, sonra da bir tabuta koyun! Yalnız, kollarımı dışarıya sarkıtın! Hizmetkârlarım arkamdan gelsin! Hazînelerimi de katırlara yükleyin! Halk, benim son derece ihtişamlı bir saltanat ve dünya mülküne rağmen eli boş gittiğimi, hizmetkârlarımın da, hazînelerimin de bu dünyâda kalarak benimle beraber gelmediğini görsün! Bu yalancı ve fânî dünyâya aldanmasın!..
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Şam Kadısı İshak Çelebi</label>

İshak Çelebi, zamanının en ünlü ilim adamlarından ders alır. Şiir sanatında deneyimli olması ve bu konuda geniş bilgiye sahip olmasıyla da tanınır. İshak Çelebi, şiirlerine çok iyi tarih düşürmüştür. Onun, her dizesi tarih olan şiirleri vardır. Genelde, aşkı sanat haline getirmiş olan âşıkların; dostlarıyla olan ilişkilerini anlattığı için, şiirleri çok sevilmiştir. Hayatını, şiirlerine yansıttığı için de, yaşadığı dönem hakkında bize bilgi vermektedir. Öğretmenlik imtihanına katılır 1529 yılında, İstanbuldaki Sahn-ı Seman medreselerine öğretmen alınması için imtihan yapılır. Bu imtihana; Edirne Hadis Okulundan İshak Çelebinin yanı sıra; Edirne Üç Şerefeli Medrese öğretmeni Çivizade ve Bursa Sultan Medresesi öğretmeni İsrafilzade Fahreddin Çelebi de katılır. İmtihan heyeti, Rumeli Kazaskeri Muhyiddin Efendi ve Anadolu Kazaskeri Kadiri Efendidir. Üçüne de, Tavzih, Telvih, Hidaye ve Mevakıftan birer konu verilir ve bu konular hakkında, yazı yazmaları istenir. İmtihan sonunda her üçü de eşit puan alınca, kimse seçilemez ve medreselerine geri gönderilirler. Ancak, daha sonra, 1531 yılında, İshak Çelebi çağrılarak bu göreve atanır.


Yöneldim Cenâb-ı Hakka...
İshak Çelebi, Sirozda öğretmenlik yaparken; arkadaşı, Serfiçe kadısı Amri, kendisine bir mektup yazar ve kadılık görevine gelmesini tavsiye eder. Kadıların, huzur, güven ortamında bulunduklarını ve mutlu olduklarını söyler. İshak Çelebi, halen bulunduğu görevde, Yeganzade Sinan Çelebi ile araları iyi olmadığı için, zaten huzursuzdur. Bu tavsiyeye uyar ve 1535 yılında, Şam Kadısı olur. Burası onun son görev yeridir. Orada 1542de vefat eder.
İshak Çelebi, vefatından hemen önce şu beyti söylemiştir:
Gelicek hâlet-i neza dedi târihini İshak
Yöneldim Cenâb-ı Hakka başım açık yalın ayak
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Kurra ve muhaddis Rufey bin Mihran</label>

Ebul-Aliyye (Rufey bin Mihran), tâbiinden, büyük kurra ve muhaddislerdendir. İranda doğdu ve orada büyüyüp yetişti. Müslümanlar İranla savaşa başladığında Rufey hazretleri, Müslümanların ellerine düşen genç kölelerden biriydi. Çok geçmedi o ve beraberindekiler Müslüman oldular. Abdullah İbni Mesud, Übeyy İbn Kab, Ebu Eyyub el-Ensarî, Ebu Hüreyre, Abdullah İbn-i Abbas ve başka sahabîlerden hadis öğrendi... Savaş meydanlarında...Bu mübarek zat, zamanının bir kısmını mücahitlerle birlikte savaş meydanlarında veya nöbetçilerle birlikte düşman karargâhlarının karşısında nöbetçi olarak geçirirdi. Savaşlarda doğu ve batıya gitmeyi tercih etmiştir. Maveraünnehirde İran ordularıyla savaştığı gibi Suriyede Bizanslılarla da savaşmıştır. Bu diyarda ezanı yüksek sesle okuyanların ilki olmuştur...
İslam ordusu bir harbe hazırlanıyordu. Ebul-Aliyye de bu cihada katılmaya karar verdi. Bütün hazırlığını yapıp mücahitlerle birlikte gitmek için beklemeye başladı. Sabah olunca ayağına şiddetli bir ağrı girdi. Ağrı gittikçe artıyordu. Muayene eden tabip, ayağının kangren olduğunu ve hemen bacağının kesilmesi gerektiğini söyledi. Doktor neşteri ve testereyi getirdi. Sonra ona;
-Acı duymaman için bir yudum uyuşturucu ilaç ister misin? dedi. O mübarek de;
-Hayır bundan daha iyisi var, diye cevap verdi.
Doktor hayretle sordu;
-Peki daha iyi olan ilaç nedir?
Ebul-Aliyye şöyle cevap verdi:


Bacağını testereyle kestiler...
-Güzel sesli biri gelsin bana Kuran-ı kerim okusun. Eğer beni, yüzüm kızarmış, göz bebeklerim büyümüş ve gözüm semaya dikilmiş bir halde görürseniz, bana o anda dilediğinizi yapınız...
Onun söylediğini aynen yapıp bacağını kestiler.
-Allahın Kitabından duyduklarımın tatlılığı testerenin sıcaklığını bana duyurmadı, dedi.
Daha sonra ayağını eline aldı ve ona bakıp şöyle dedi:
Kıyamet gününde Rabbimle karşılaştığımda ve o bana: Kırk yıldan beri seni bir harama yürüttüm mü veya seni mubah olmayana dokundurdum mu diye sorduğunda, ben hayır diyeceğim ve inşallah söylediklerimde doğru olacağım...
Ancak, bacağı kesildiği halde hastalık yine de ilerledi ve Hicretin 93. yılının şevval ayında Rabbine kavuştu...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hindistan evliyasından Ebû Said Fârûkî</label>

Ebû Said Fârûkî, Hindistanda yaşamış olan evliyanın büyüklerindendir. İmam-ı Rabbânî hazretlerinin torunlarındandır. 1782 (H. 1196) senesinde Rampur şehrinde dünyaya geldi. Daha çocuk iken salih ve kıymetli bir zat olacağı alametleri yüzünden belli idi. On yaşında iken Kurân-ı kerimi eberledi. Daha sonra hacca gittiğinde Harem-i şerifte Kurân-ı kerim okudu. Dinleyenler hayran oldular. Memleketine döndüğünde Kadı Beydâvî tefsirini ve Sahih-i Müslim şerhini okudu... Çok talebe yetiştirdi...Ebû Said Fârûkî, Delhiye giderek Abdullah-ı Dehlevi hazretlerine intisâb etti. Kısa zamanda Müceddidiye yolunun büyüklerinden oldu. Hocasının vefatından sonra onun yerine geçerek talebe yetiştirdi.
1833 (H. 1249) senesinde hacca giden Ebû Said Fârûkî, oğlu Şâh Ahmed Saîdi kendi yerine bıraktı. Her uğradığı şehir halkı, gelişini şeref, nîmet ve bereket bilip, huzur ve sohbetine koştu. Ramazân-ı şerîfte Bander Münebbîde idiler. Burada terâvih namazında bir hatim okudu. Şevvalin başında gemiye binip Zilhiccenin başında Ciddeye ulaştılar. Mevlânâ Muhammed Cân hazretleri o zaman sanki Haremin en büyük âlimi idi. Karşılamaya geldi. Zilhiccenin ikisi veyâ üçünde Mekkeye gitti.
Haremeyn halkı, kâdıları, müftîleri, ümerâ ve ulemâsı ile birlikte son derece tâzim ve hürmetle huzûruna geldiler. Şeyh Abdullah Sirâc, Şâfiî müftîsi Şeyh Ömer, Müftî Seyyid Abdullah Mirgânî Hanefî, amcası Şeyh Yâsîn Hanefî, Şeyh Muhammed Âbid Sindî ve diğer meşhûr zâtlar onunla görüşmeye geldiler.


Bayram günü vefât etti
Ebû Said Fârûkî hazretleri, Haremeyn-i şerîfeyni ziyâretten sonra, vatanına dönmek üzere yola çıktı. Yolda hastalığı gitgide şiddetlendi. Ramazân-ı şerîfin ilk günü oruç tuttu. Zarar vermezse hepsini tutarım buyurdu. Ramazanın yirmi ikisinde Tunk beldesine geldi. Nevvab Vezîrüddevle çok hürmet ve ikram gösterdi. Bayram günü sekarât ve ölüm hâli görüldü. Öğle namazından sonra, hâfızın Yâsîn-i şerîf okumasını emretti. Üç defâ dinledi. Sonra Yeter buyurdu. Az kaldı dedi ve; Bugün Nevvâb eve gelmesin. Ümerânın gelmesinden zulmet hâsıl oluyor buyurdu. 1834 (H.1250) senesinde elli üç yaşında iken Ramazan bayramı günü öğle ile ikindi arası vefât eyledi...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Hafız ve fakih İbn-i Receb</label>

İbn-i Receb hazretleri, Suriyede yaşamış olan hadis ve fıkıh âlimlerindendir. Abdurrahman bin Receb es Selami, el-Bağdadi ve Dimeşkli, Ebul Ferec, Zeynüddin, İbni Recebi Hanbeli diye meşhurdur. 1336 (H.736) senesinde Bağdadda dünyaya geldi. Küçük yaşta ailesi ile birlikte Şama göç ettiler. Burada tahsiline başlayan İbn-i Receb, daha sonra birçok âlimin dersine devam ederek hadis-i şerif öğrendi ve rivayet etti. Yüz bin hadis ezberlediİbn-i Receb hazretleri daha sonra ilim öğrenmek için Mısıra gitti. Burada da hadis öğrenmeye devam ederek yüz bin hadis-i şerifi ravileriyle birlikte ezberledi ve Hafız unvanını aldı. Bu arada fıkıh derslerine devam ederek Hanbeli mezhebinde söz sahibi fakihlerden oldu...
Bu mübarek zat buyurdu ki: İlah kendisinden sakınmak, saygı duymak, sevmek ve korkudan dolayı kendisine itaat edilip isyan edilmeyendir. Kim uluhiyyetin özelliklerinden olan böylesi hususlarda bir yaratılmışı Allahü tealaya ortak ederse bu, La ilahe illallah sözündeki ihlasında bir noksanlık yaptığı anlamına gelecektir ki; artık bu pisliklerden kendisinde ne kadar bulunursa onda söz konusu yaratılmışa o kadar kulluk var demektir.
İbn-i Receb hazretlerinin naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
Kıyâmet gününde Âdemoğlu, şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılmaz: Ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini ne şekilde yıprattığından, malını (servetini) nereden kazanıp nerelere harcadığından, bildikleriyle amel edip etmediğinden ve vücudunu, sıhhatini nerede ve ne sûretle yıprattığından.
Her kim Ramazan-ı şerif ayında oruç tutar, sonra da ona Şevvalden altı gün ilâve ederse, bütün seneyi oruç tutmuş gibi olur.
Kişi haksız olarak bir şeye lânet ederse, o lânet kendine döner.


Benim için bir kabir kaz!
İbn-i Receb hazretleri, vefatı yaklaşınca talebelerinden birine;
-Benim için filan yerde bir kabir kaz, buyurdu. O talebesi de kazdı. İbn-i Receb hazretleri kabri görünce içine girip yattı ve;
-Tamam, güzel olmuş, buyurdu. Kısa bir müddet sonra da vefat etti.
Bab-us-sagir kabristanından Ebul Ferec Abdul Vahid bin Muhammed Şirazi hazretlerinin yanına defnedildi.
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Zühd ve takva denince Amir bin Abdikays</label>

Tabiînin zâhidlerinden olan Amir bin Abdikays hazretleri, zühd ve takvada zamanının en önde gelenlerinden idi. Harama düşmek endişesiyle şüphelilerden de sakınırdı. Hatta bazı mubahları da kendisine yasaklamıştı. Günlerinin çoğunu oruçlu olarak geçirir, teheccüd namazı kılmadığı gece olmazdı... İnsan kusurlarını düşünürse!..
Bu mübarek zat buyurdu ki:
Şunu iyi bilmelidir ki, kul, Allahü teâlâdan bir şey isteyeceği zaman; Onun kendisine ihsân ettiği nîmetlerini, emir ve nehiyleri (yasakları) husûsundaki kusurlarını düşünerek bir şey istemelidir.
Gözler bakmakla görür, kalblerin mükâşefesi, görüp açılması ise, her an cenâb-ı Hakkı zikredip onu bir an unutmamakla olur.
Evliyâlık derecelerine, ancak doğrulukla ulaşılır. Her hâlükârda doğruluktan başkası bâtıldır, boştur. Sonra şu şiiri söyledi:
Yerinde doğruluk ne güzeldir.
Her yerde de doğruluk güzeldir.
Allahü teâlânın öyle kulları vardır ki, Allahü teâlâyı doğru olarak tanıyıp her şeyi Allah rızâsı için yaparlar. Bu tanımaları sebebiyle, Onun (Allahü teâlânın) hizmetinde bulundurulurlar. Yine öyle kullar vardır ki, Allahü teâlâyı doğru olarak bilemez ve her şeyde Allahü teâlânın rızâsını gözetmezler. Bu sebeple, onlar da bu hâlleri sebebiyle pekçok nîmetlerden mahrûm kalırlar.
Şunu iyi biliniz ki, insanın dışı (ne olursa olsun) içini değiştirmez.


Seni ağlatan nedir?
Amir Bin Abdikays hazretlerine bir kimse gelerek Benimle biraz sohbet eder misiniz? diye sorar. Zamanın kıymetine dikkat çekmek için, adama şöyle cevap verir: Güneşi yerinde tutabilirsen, seninle konuşayım!
Amir bin Abdikays hazretleri vefat edeceği zaman ağladı. Kendisine Seni ağlatan nedir? diye sorulunca, cevap olarak Ölümden korktuğum veya dünyayı sevdiğim için ağlamıyorum. Fakat elimden kaçan sıcak günlerin susuzluğu, kış gecelerinde yapılan ibadetler için ağlıyorum buyurdu...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Büyük mutasavvıf Mansûr bin Ammâr</label>

Mansûr bin Ammâr evliyanın büyüklerindendir. Bu mübarek zat kendisinin bizzat şahit olduğu ibretli bir hâdiseyi şöyle anlatmıştır: Tanıdığım bir kimse vardı. Beni ziyârete gelir, ibâdetini yapar, geceleri teheccüd namazı kılardı. Gözünden yaş eksik olmazdı. Epey bir zaman onu görememiştim. Araştırdığımda hasta olduğunu öğrendim. Evine gidip kapısını çaldım. İçeri girince, evin ortasında perişan bir halde yattığını gördüm. Yüzü siyahlaşmış, dudakları şişmiş, gözleri masmâvi olmuştu. Senin cenâzeni yıkamam!
-Ey kardeşim! Lâ ilâhe illallah, de, dedim. Gözlerini bana dikip kızgın kızgın baktı. Sonra gene kapattı. Tekrar aynı sözü söyledim ve;
-Eğer Lâ ilâhe illallah demezsen, senin cenâzeni yıkamam, namazını kılmam, dedim... Tekrar gözlerini açıp;
-Ey kardeşim Mansûr, bu Kelime-i tevhîd ile benim arama bir engel kondu, dedi.
-Ey arkadaş! Sen namaz kılıyordun, oruç tutuyordun, geceleri teheccüd kılardın. Ne oldu bu ibâdetlerin? diye sorunca;
-Evet bunları yapıyordum. Fakat Allah için değil, insanlar görsün diye yapıyordum. Kendi başıma evime çekilince, şarap içerdim. Rabbime isyân edip, günâh işlerdim. Bir müddet bu hal üzere devâm ettim. Ben bu kötü halde iken bir hastalığa yakalandım. Ölmek üzere iken çocuklarıma; Beni evin ortasına çıkarın ve elime Kurân-ı kerîmi verin dedim. Mushafı açıp okuya okuya Yâsîn sûresine geldim ve; Yâ Rabbî! Bu Kurân-ı kerîm hürmetine bana şifâ ver, bir daha günâh işlemeyeceğim diye duâ ettim. Duâm kabûl olunup hastalıktan kurtuldum. Fakat iyileşince, tekrar eski hâlime dönüp yine günâhla ve isyânla vakit geçirmeye başladım...


İbret ve dehşet içinde...
Bir müddet sonra yine şiddetli bir hastalığa yakalandım. Neredeyse ölecektim. Yine evin ortasına çıkarmalarını ve Kurân-ı kerîmi elime vermelerini söyledim. Önceki gibi duâ ettim ve hastalıktan yine kurtuldum. Ama bir müddet sonra yine tövbemi bozdum, günâhlara daldım. Şiddetli hastalığa bir daha yakalandım. Duâ etmek için beni evin ortasına çıkarmalarını söyledim. Bu amansız hastalıktan kurtulmak için duâ edince gaibden bir ses defâlarca tövbemi bozduğumu ve artık kurtulamayacağımı söyledi...
O bunları anlatınca, ibret ve dehşet içinde yanından ayrıldım. Evinden biraz uzaklaşınca, öldü haberini aldım...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Son Sadrazam A. Tevfik Paşa</label>

Kırımlı Ferik (şimdiki tâbirle Tümgeneral) İsmail Paşanın oğlu olan ve 1845 yılında İstanbulda doğan Ahmed Tevfik Paşa evvelâ askerliğe intisab etmişse de, bilâhare Babıâli Tercüme Kalemine geçmiş ve Sultan İkinci Abdülhamid Hân devrinde (1876-1909) Hariciye Nâzırı oluncaya dek, muhtelif sefâret kâtiplikleriyle sefirliklerde bulunmuştur. 31 Mart Vakasından sonra...31 Mart Vakasının hemen ertesi günü istifa eden Hüseyin Hilmi Paşanın yerine sadrâzam olan Ahmed Tevfik Paşa o tarihte altmış beş yaşının içinde bulunmasına rağmen o devrin keşmekeşi içinde devlet idaresine hâkim olabilmiş ve 31 Mart Vakası Hareket Ordusunun İstanbula girmesi, Sultan İkinci Abdülhamid Hânın tahttan indirilip Selânike sürgün edilmesi gibi yakın tarihimizin pek mühim olaylarının içinde bulunmuştur...
Ahmed Tevfik Paşanın 31 Mart Vakası dönemindeki ilk sadâreti 5 Mayıs Çarşamba gününe kadar yirmi bir gün devam etmiş ve ittihatçılarca istifaya zorlanan Paşa, istifasının dördüncü günü Londra Sefâretine tayinle İstanbuldan uzaklaştırılmıştır! Tevfik Paşanın bu ilk sadaretinin bir kısmı Abdülhamid Hânın tahttan indirilmesi (27 Nisan 1909) üzerine Sultan Reşadın saltanatının (1909-1918) ilk günlerinde geçmiştir. Diğer üç sadareti Sultan Vahideddin (1918-1922) devrindedir. Birbiri ardındaki ikinci ve üçüncü sadâreti 1918 yılı sonlarıyla 1919 başlarındadır. İkinci sadâreti iki ay, bir gün; üçüncü sadâreti ise bir ay, yirmi bir gün devam etmiştir.


Çok acı hadiseler yaşandı...
21 Ekim 1920 Perşembe günü başlayan dördüncü ve son sadareti ise çok acı hadisat içinde geçmiş ve ihtiyar Ahmed Tevfik Paşa bu acı olaylar içinde Büyük Millet Meclisince saltanatın kaldırılmasından (1 Kasım 1922) üç gün sonraki istifasıyla Osmanlı tarihinin son sadrâzamı olmuştur.
Ahmed Tevfik Paşa, 69 yıl evvel 8 Ekim 1936 Perşembe günü vefat etmiş ve ertesi gün, Teşvikiye Camiinde Cuma namazını müteâkib kılınan, cenaze namazından sonra Yahya Efendi Kabristanına defnedilmiştir.
Tevfik Paşa ölümünden biraz evvel, cenazesinin mütevazı bir şekilde kaldırılmasını vasiyyet eylemiş, hattâ herkesin gelip cenaze alayının kalabalık olmaması için gazetelere hiçbir şey yazdırılmamasını rica etmiştir...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Bağdâd velîlerinden Rüveym bin Ahmed</label>

Rüveym bin Ahmed, Bağdâd velîlerindendir. Evliyânın büyüklerinden Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin arkadaşı idi. İlim ve edeb üzere yetişti. İdrîs bin Abdülkerîm el-Haddâddan kırâat ilmini öğrendi. Dînimizin emir ve yasaklarını iyi bilen bir zât olarak tanındı. Himmet ve firâset sâhibi olup çok riyâzetler çekti. Nefsini terbiye ile uğraştı. Gece uyuduğu görülmedi!Rüveym bin Ahmed hazretlerinin geceleri uyuduğunu gören olmamıştır. Sabahlara kadar ibâdet ederdi. Ömrünün büyük bir kısmında yatsı abdestiyle sabah namazını kılmıştır. Gündüzleri devamlı oruç tutardı.
Rüveym bin Ahmed hazretlerinin hikmetli, nasîhat dolu sözleri pekçoktur. Buyurdu ki:
Allahü teâlâ rızâsını tâatte, gazabını mâsiyette (Ona isyân etmede) saklamıştır.
Allahü teâlâdan râzı olmak demek, Ondan gelen bütün belâ ve elemlerden zevk almaktır.
Allahü teâlâ, söz ve amel kuvvetini verdikten sonra, senden konuşma kuvvetini alsa, ameli bıraksa hiç üzülme! Çünkü bu senin için bir nîmettir. Zîrâ konuşmada âfet ve ziyan çok olur. Maksat, Allahü teâlânın istediği iş ve ibâdetleri yapmaktır. Eğer ameli alıp, sende konuşmayı bırakırsa, bağırarak ağla ki, senin için büyük bir musîbettir. Eğer ikisini birden alırsa; senin için dert, kötülük ve büyük bir yaradır.
Fütüvvet; din kardeşlerinden gördüğün eziyetlere sabır göstermen ve onları affetmendir.
İhlâs; ameline bakmamak, yâni hiçbir zaman amelini beğenmemektir.
Bir kimse âlimler ile oturup, onların bildiği bir şeye muhâlefet etse, Allahü teâlâ o kimsenin kalbinden îmân nûrunu alır.
Sırrını muhâfaza etmek, kalbini kötülüklerden korumak ve farzları edâ etmek, Allahü tealaya yakın olanların vasıflarındandır.
Zühd; dünyâyı küçük görüp, onun sevgisini kalbden silmektir.


La ilahe illallah de!..
Rüveym hazretleri 915 (H.303) târihinde Bağdâtta vefât etti.
Ölüm döşeğindeki Rüveym hazretlerine La ilahe illallah de dediler. O da Ben zaten ondan başkasını güzel söyleyemem ki!.. dedi. Sonra da Kelime-i tevhidi söyleyerek ruhunu teslim etti...
 
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Bir hikmet ehli Ebû Abdullah Nibacî</label>

Ebû Abdullah Nibacî, evliyanın büyüklerindendir. Irakta Basra yakınlarındaki Nibac kasabasında dünyaya geldi. Bu mübarek zat, gündüzleri hep oruçlu olur, gecelerini ibadetle geçirirdi. Şam, Mekke ve Medineye seyahatlerde bulundu. Daha sonra Basraya döndü. Ahmed bin Ebül-Havari gibi birçok meşhur veliyi yetiştirmişti. Kerametleri çok görülmüş ve Basrada meşhur olmuştu. Niyetini düzelttiğin an!
Bu zatın hikmetli sözleri pek çoktur. Buyurdu ki:
Musa aleyhisselam; Ya Rabbi! Ben seni nasıl bulurum? diye sual etti. Cevabında; Niyetini düzelttiğin an beni bulursun buyuruldu.
Allahü teâlâdan gelen şeyleri, nîmetleri ve kendisinden Allahü teâlânın neyi istediğini bilmeyen kimse, kalbini perdelemiş olur. Kim nefsinin isteklerine kavuşmak için acele ederse, iyiliklere kavuşma yollarını keser. Kim nefsinin her istediğini yer ve bunların peşine düşerse, o kimsenin başına çeşitli belâlar gelir.
Allahü teâlâyı unutmak, Ondan gâfil olmak, Cehenneme girmekten daha şiddetli bir haldir. Allahü teâlâdan başka şeyleri anmak, onlardan bahsetmek kalpte kasvete, katılığa sebeb olur. Şeytan; kim bana karşı kendini benim tuzağımdan kurtardığını zannederse, ben onu ucub ile yâni kendini beğenmekle tuzağıma düşürürüm der.
Fudayl bin İyâd hazretlerine; nsan Allahü teâlânın muhabbetinde ne zaman son dereceye ulaşır? diye sorulunca; Allahü teâlânın vermesi ile vermemesi o insan yanında müsâvî olduğu zaman (Her hâlükârda râzı olduğu zaman) diye cevap vermiştir.


Ey beni uğurlamaya gelenler!
Ebû Abdullah Nibacî hazretleri, hicri üçüncü asrın ilk yarısında vefat etti. Son anlarında buyurdu ki:
Ey beni ahiret yolculuğuna uğurlamaya gelenler! Biliniz ki, haşr ve ahiret hesabına inanıp da ecr ve sevap işlemekten yüz çevirenler insafsızlık etmiş olurlar. Hak âşıkları ve Ona itaatte kusur etmeyenler müstesna. Cennet bahçelerinde, rüyetullah nurları altındadırlar.
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri