?three identical strangers adli bir belgesel.
büyük tesadüflerle 19 yıl sonra birbirini bulan tek yumurta üçüzlerinin bulusma hikayesi var bu belgeselde.
newyorktaki louise wise evlat edinme merkezince, birbirinden farklı sosyoekonomik koşullara sahip üç farklı aileye, kardeşlerinden bahsetmeden evlatlık verilen üçüzlerin trajedis bu. birbirlerinin varlığından tam 19 sene sonra haberdar olan üçüzlerin, bu olaydaki gizemin farkına varıp işin aslını öğrenmeye baslamalari ile olaylar gelisir. cocuklar evlatlık verildiği andan itibaren, belirli periyotlarla birtakım testlere tabi tutularak, çocukların gelişimlerinin kıyaslanması amaç edinilmiş ve tabi evlatlık edinen ailelerin hiçbiri bunun bir deney kapsamında olduğu konusunda haberleri yoktur. üçüzlerin deyimiyle deney faresi olduklarinin.
arastirmayi yapan neubauer’e göre deney sayesinde uzun vadede, insanların zeka, fiziksel ve psikolojik gelişiminde, genetik gibi doğuştan gelen faktörlerin mi yoksa, çevre, ekonomi gibi sonradan edinilen koşulların mı daha büyük bir etken olduğu anlaşılacaktır. eger dönemin şartlarına göre söylemek gerekirse bu durum asla etik degil, bunu bastan belirteyim. ama o dönemde amerikan hukukuna ve evlat edinme koşullarına baktığımızda, yani 60 li yillarda insan haklarina bu kadar önem verilmiyor olsa gerek ki böyle bir deneye kurban edilmisler. doktora yapan bir yakinimdan aldigim bilgilere göre de zaten güvenlik teorilerinde birey güvenliği 90li yillardan sonra önem kazanmış,
vesselam çok etkileyici bir yapim. çok üzüldüm çok sasirdim, ortada hakikaten sürreal bir durum var ve gerçekler hiç ortaya çikamayacak ya da deneyi yapanin yaptigi anlasma üzerine de 2066 beklenecek. bu durum insan mi acimasiz bilim mi diye sordurtuyor insana. çok fazla cevapsiz soru var, hepsi de belgeselin içinde sorulmus zaten. en sevmedigim sey cevapsiz sorulardir bu hayatta. bu acimasiz psikiyastr kac tane kurban seçti acaba hala mechul. cocuklarin hepsinin yahudi olmasi ve kurumun kimden maddi yardım aldığı ve nasil ayakta olduğu da mechul kaldı. cocuklar özellikle biyolojik anne babalarinin, sizofreni ve depresyon gibi mental hastaliklara sahip olanlardan secilmis olmasi da bu deneyin özel ama özel olduğu kadar da etik olmadigini gösterir. ki böyle kaç deney vardir kimbilir bu açiga çikan sadece birtanesi. aslinda her sey bastan belliyken yani niye böyle bir deneye girisilmis ki cok sarsildim.
bizi biz yapan şeyler doğuştan mı gelir yoksa yetiştirilme tarzımızın bir sonucu mudur dersek eğer; bana göre yetiştirilme önemli, kimin elinde olduğun, kimden feyz aldigin, hangi sartlarda yasadigin mühim. yani gen vardir insanda evet anne ya da babadan hatta bir nesil öncesi dededen bile geçer bize. ama o geni kışkırtacak environnement, yani ortam ve sartlar mümkün olmazsa o gen asla aktif olmaz. bundan dolayi da eddy nin başına o olay geldi diye düsünüyorum. bir insanin kobay oldugunu öğrenmesi büyük bir travma sebebi. hala şoktayım. yalniz su da var cocuklar ayri ülkelerde, ayri cografi sartlarda, farklı sosyokültürel sınıflara ait ailelere verilmiş ve farkli sartlarda yetismis olsalardi eger sonuçlarin çok daha farkli olacagi konusunu da düsünmedim degil ve kimbilir bu sekilde dünya üzerinde halen kaç deney yapilmakta. kurban olabilme ihtimalimiz yüzde kaç acaba? diye de sorgulamak lazim.
deney sonrası da, bilimsel bir sonuç elde edilemiyor zaten ve bilim tarihinde kara bir leke olmaktan başka kimin yanına kar kaldi bu durum bilemiyorum. bildiğim tek şey, güya bilim uğruna olduğu iddia edilen sözkonusu amaçlar doğrultusunda olması gerekenden bambaşka bir yöne evrilmiş olan insanlara yaşatılan sürreal trajedi. tıpkı eddy nin basına ve hatta eddy ile ayni kaderi paylasanlarin basina gelenler gibi.
spoiler vermeden ancak bu kadar dile geldim. izlenilmesi şiddetle önerilir, ilginiz varsa tabi.