-Ne anlıyorsun Fotoğraf çekmekten?
-Çok şey.
-Şiir de yazıyorsun değil mi?
-Evet yazıyorum fakat kendime şair diyemem?
-Fotoğraf çekmek mi zordur, yoksa şiir yazmak mı?
-Bence ikisi de gayet zor değil?
-Peki sana ikisinden birini seçmelisin deseler, hangisini tercih edersin?
-Birinden diğerini çıkaracak olursak eksik kalır.
-Bence kalmaz.
Kayak merkezinin güneyine doğru yürürken bunları konuşuyorduk. Sisli vadi düzlüğünde bir kaç Fotoğraf çekip büyük bir kamp ateşi yakarak dinlenecektik. Yolumuz epey olmalı, fakat tırmandıkça kar kalınlığı artıyordu. Rakım olarak fazla yüksekteydik ve böylesi durumlarda ortam birden tipiye dönebilir ya da sis etrafımızdaki her şeyin silinmesine, kaybolmasına sebep olabilirdi. Bereket, şimdilik böyle bir olasılık görünmüyordu.
-Ben şiir ile Fotoğraf arasında her hangi bir bağlantı kuramadım!
-Peki siz, Şiir ile Fotoğraf sanatına hangi açıdan bakıyorsunuz?
-Bence çok saçma bir teori bu, herhangi bir açıdan bakmalı mıyım?
-Tabi ki bakmalısınız, bakmadığınız için herhangi bir bağlantı kuramıyorsunuz. Fotoğraf sanatı benim için şiir'in öznel halidir. Şimdi ki zamana ait olan ne varsa oradadır. Ve sen bu görüntünün içinde gezinmeye başlarsın. Bak, şu karşımızda bulunan manzarayı görüyor musun.
-Evet görüyorum.
-Peki senin için bu manzaranın güzel olan tarafı nedir, ne görüyorsun burada?
-Bir kaç ağan ve küçük bir ev?
-Bu kadar mı?
-Evet, ve arkaya doğru devam eden bir kaç ev ve ağaç daha?
-Tıpkı şiir'de olduğu gibi, bizler Fotoğraf sanatında da, sadeleştirme tekniğine fazlasıyla ehemmiyet veririz. Kadrajın içerisine sığdırdığın her şeyin ritme ve ahenge uyum sağlaması gerekir. Tıpkı şiir'de olduğu gibi. Aslın da her şiir'in bir ritmi ve ahengi vardır. Fotoğrafın da öyle.
-Peki kadrajın içine neleri sığdırmalıyız?
-Vizörden bakarken izlediğini değil, gördüğünü sığdırmalısın.
-Yani?
-Düşün ki, senin çektiğin Fotoğrafına bakan birisi , senin gördüğün ve göstermek istediğin görüntüye bakacaktır. Sen, bu Fotoğraf'a bakan dostlarına, sevdiklerine neleri göstermek istersin?
-Ben şurada bulunan ağacı göstermek isterim.
-Tek mısralık bir şiir ya da yalnız kalmış bir nota gibi olmaz mı bu?
-Peki, açımı değiştirip arkadaki küçük tepeliği de alırım kadrajımın içine.
-Evet o da bir seçenek olabilir?
-Peki bana diyorsun, sen nasıl bir görüntü almak istersin?
-Hemen sağ tarafımızda ki iki ağacı görüyor musun, Küçük olanı, sanki büyük olan ağaca yaslanır gibi duruyor ve sanki büyük olan ağaç, küçük olan ağaca cesaret veriyor ve kol kanat geriyor gibi. Hemen bu önümüzdeki ağacı evin arka tarafına doğru hizalamalıyım ki, perpektif görünüm Fotoğrafa bakan kişide derinlik hissi uyandırsın ve Fotoğrafa bakan dostlarımız önümüzdeki yol çizgilerini takip ederek Fotoğrafın içinde gezinebilsin. Ve bir ağacı ise evin arkasında fakat biraz ön tarafında bırakmalıyım ki, iki ağacın arasındaki boşlukta bulunan ev bütün sadeliği ile ortaya çıkabilsin. Fakat dikkat et, sadelik diyorum. Diyagonal çizgilere, yani geometrik şekillere dikkat et. İnsan gözü her zaman çizgileri takip eder çünkü çizgiler yol göstericidir.
-Neden beni çekmiyorsun bu manzara da?
-Tabiki senin de Fotoğrafını çekmek isterim, fakat öncelikle ortada duran bankın manzaraya kattığı bu muhteşem yalnızlığı ve bakanın içinde gezinmek istediği bu manzarayı çekmek istiyorum.
-Neden bu kadar karmaşıksınız?
-Aslında karmaşık olan sensin,
-Ben olsam bu kadar karmaşık bir manzara görüntüyü çekmezdim, az aşağıda daha güzel yerler var.
-Sen baktığın bu manzarada karmaşık olan ne görüyorsun?
-Her şey, ağaçlar, evler ve biçimsiz silik yol.
-Aynı yere bakıyoruz, fakat aynı şeyler görmüyoruz.
-Tamam, ben şöyle banka doğru yürürken çek arkamdan.
-Peki, tamam. Fakat şimdi değil. Tripodumu kurup bir kaç Fotoğraf çekmek istiyorum.
-Ben de merak ettim nasıl bir görüntü çıkacak hocam.
-Aslında önemli olan da bu, yani merak etmen değil, bunca karmaşanın içindeki sadeliğe tutunup, kendini geri kalan her şeyden soyutlamak...