@EfuL!m ben imlâda kullanılan karakterlerin kişinin karakteri ile uyumlu olduğunu düşünürüm ve ona göre davranırım.
Buradan
@Zoe ile bağlantı kurarak devam edeyim;
Algı konusunda kendimden örnek vermiş oldum bir anlamda ben insanların mesaj ve yazışmalarında bu ve benzer hususlara hep dikkat ederim ona göre cevap verir yada okur kapatırım.
Cevap vermeyişim dikkate almadığımdan değil dikkate değer bulmadığımdan şeklinde yorumlanır zihnimde ve karar mekanizması anlık işlemiş olur. Bu bana göre doğrudur ama karşımdaki kişi bu mekanizmanın bu şekilde işlediğini mutlaka bilen kişilerdir. Yani doğrularımı kabullenmiş sayılır.
Peki
@Zoe bu doğru bir davranışmıdır? Yoksa karşımdaki kişi veya kişilere haksızlık olarak mı? görmeliyim.
İnsanın düşünen bir varlık olması mı? Yoksa düşündüğünü hayata geçirebilmiş olması mı? Daha değerlidir.
Mutlak doğruların yanında öznel doğrular da var. Bu bağlamda senin davranışın öznel bir davranışa, karşısındakinin algısı da öznel algıya dönüşür. 'Doğruları kabullenmek' dedin, bu durumda ben kabul etmekten ziyade senin 'doğrularını görüyorum' cümlesini kullanıyorum. Ben senin doğrularını görüyorum ona göre davranış sergiliyorum diyor çevrendekiler. Aslında yaptığı şey 'saygı'. Sınırlarına saygı. Bu demek değil ki yaptığın davranış A şahsi açısından farklı algılanıp kişileştirerek çatışmaya dönüşmesin. Burası da ayrı bir konu.. kimse kimsenin ayakkabısını giymiyor..
Herkesin ifade ediş derecesinin aynı olması mümkün değil. Zira ne kadar insan varsa o kadar da ifade ediş biçimi var. Nasıl ki sen bir yazı gördüğünde cevap verme gereksinimi duymuyorsan, onlar da cevap vermen için yazmıyorlardır. Ümit benimkisi.. Fakirin ekmeği..
Düşünen insanlar, kafasında iplikleri çok olan insanlardır, ellerinden geldikçe kesip biçerler yeni yumaklar olustururlar. Sonra onlardan yeni kilimler ortaya çıkarırlar. Peki bu kilim düşüncelerin ne kadarını olusturur? Kendini ifade eden insanlar bir cevap gelsin diye çabalamazlar. İplikleri de onun kilimleri de.. Kilim ne kadar ortadaysa iplikleri o kadar geride kalır. Buradan nereye çıkacağım..
Düşünmeye başlayan insan, ucu bucağı olmayan iplikleri vardır dedim ya işte; o iplerin bir kısmını hayata gecirir bir kısmı ise düşünce olarak kalır. Bu ikisine bakıldığında somut olan daha kıymetli gelir insana, oysa o düşünceler var olmasaydı davranış meydana gelir miydi?
Davranışlar, ancak düşüncelerin eyleme geçmesiyle mevcut olur. Burada da her düşünce eyleme geçebilir mi sorusu ortaya çıkar?
Uzunca düşündüm, o yüzden vakti biraz uzatalım dedim.
Sen ne sordun ben ne anlattım mesela? Şuan ne yazdığımı da bilmiyorum. İpliklerin kopuk kopuk olduğunu söylemiştim. Kilimi dikmek sana kaldı.
Ben buraya düşüncelerimin sadece bir kısmını yazabiliyorum,bu demek oluyor ki bir kısmı eyleme dönüştü. Ama derya deniz beynimin her bir hücresinde yeni bir düşünce yeni bir enerji oluştu.. Bu düşüncelerin bendeki etkisini ben bile bilmiyorum. Bunu sanat eseri-sanatci bezerleğine atıf edebiliriz. Biraz açmak gerekirse, sanatçı eserini ortaya koymaz ise onun sanatçı olduğunu bilmek mümkün mü? Tabiki hayır. Peki sanatçı bir eser meydana getirdi. O zaman eylem ortaya çıktı. Evet artık sanatçıya sanatçı diyebiliriz.
Peki bu eylem neden yapıldı? Eylemler var olmak için yapılır. 'Beni gör' 'Beni duy' 'Beni hisset'