Tarih, aslında medeniyet savaşları ile yazıla gelen ve bugün görünürde Batı dünyası ile ilişkilendirilen bağnaz bir medeniyet tanımına şahitlik etmek-
tedir.
Bu savaşta herkes kendini hakikat , karşısındakini batıla hizmetkar olarak görmekte ve herkes hak, adalet için meydanlarda kimi zaman silahlarla kimi zaman kelimelerle kan dökmektedirler.
Tanımlamalar okadar tutarsız ve okadar pervasızca savruluyor ki ; İnsanlığın bir kısmı “medeni dünya”, “gelişmiş ülkeler”, “demokratik düzenler” olarak tabir
edilirken; bu değerlendirmeden yoksun kesimlerin medeniyet telakkileri sorgulanmaktadır.
Herkes mücadelenin galibi olarak kendini ilan etmekle yetinmeyip, güçlü olan zayıf olanın kanından sülük gibi besleniyor.
İşte tamda bu sorgulama neticesinde, barbarlık elbisesi giydirilen halkların reaksiyonları kendi medeniyetlerini yü-
celtme uğraşına dönüşüyor.
Bu çalışmamız kendini modern medeniyetler olarak tanımlayan batıl formlara karşı süreğen ve durağan reaksiyonları harekete geçirerek yeni devrimler başlamayı amaçlar. Sürekli bir ispat ve savunmayı öngören süreğen ve durağan tutumun karşısında devrimci bir ruh inşaa etmeyi, medeniyet kavramını üreten dünyanın tutarsızlıklarına atıf yapan kesimleride bu ortaya çekmeyi hedefliyoruz.
Taraflar çoğaldıkça , düşünce ve eylem alanında sorunsal yumaklaşmıştır. Bu çalışma ile amacımız bu tarafları azaltıp tek bir yumruk haline getirerek yek vücut hareket etmelerini sağlamak ve yumaklaşmayı çözmektir.
Daha geniş bir paradigma ile bakacak olursak medeniyet kavramı, bir tercih unsuru olarak öne çıkarken inanç, düşünce ve kültürün
mücessem unsurları ile irtibatlandırılmış, farklı medeniyetlerin birer alternatif olabileceği söyle-
nir olmuştur. İşte bu yeni söylem, yeni eylem biçimi batıla karşı topyekün ezilmişlerin başkaldırısı olacaktır.
Yeni bir dünya için ayağa kalkma zamanı....