Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Meşhurların Son Sözlerinden

SiyahSancaktaR

Ceddi Osmanlı
FK Üyesi
Katılım
7 Kas 2020
Mesajlar
10,553
Çözümler
1
Tepkime puanı
13,916
Puanları
113
Yaş
41
Konum
Istanbul
Burç
Yengeç
Cinsiyet
Medeni Hal
JkcUDD
Ebû Abdullah Merrakûşî


Ebû Abdullah Merrakûşî hazretleri, 1210 (H.607) yılında doğdu. Aslen Cezayirdeki Tilemsan şehrindendir. 1284 (H.683) yılında Kâhirede vefât etti. Küçük yaşta ilim tahsîline başladı. Tilemsan ve Merrakeşteki âlimlerden ders aldıktan sonra ilmini ilerletmek üzere İskenderiyeye gitti. Çeşitli âlimlerden ilim tahsîl etti. Mâlikî mezhebi fıkıh bilgilerinde âlim ve zamânın imâmı oldu. Tasavvufta ince bilgilere, yüksek derecelere kavuştu. Sohbetleri, birçok talebeyi tasavvufta yüksek derecelere kavuşturdu.
Ebû Abdullah Merrakûşî hazretleri, vefatından kısa bir zaman önce bir sohbetlerinde şöyle buyurdu: Bütün mahlûklara her nimeti, iyilikleri veren yalnız Allahü teâlâdır. Her şeyi var eden, var olmak nimetini veren Odur. Her ân, varlıkta durduran da Odur. Kâmil, iyi sıfatlar, insanlara, Onun rahmeti ile, acıması ile verildi. Hayât, ilm, sem, basar, kudret ve kelâm sıfatlarımız hep Ondandır. Sayılamayan nimetleri hep O vermektedir. İnsanları sıkıntıdan kurtaran Odur. Duâları kabûl eden, belâlardan kurtaran hep Odur. Öyle bir Razzaktır ki, kullarının rızklarını, günâhlarından dolayı kesmiyor. Affı ve merhameti o kadar boldur ki, günâh işleyenlerin yüz karalarını meydâna çıkarmıyor. Hilmi o kadar çoktur ki, kullarının cezâlarını vermekte acele etmiyor. Öyle bir ihsân sâhibidir ki, kerem ve ihsânlarını dost ve düşman, herkese saçıyor.


NİMETLERİN EN ŞEREFLİSİ


Bütün nimetlerinin en şereflisi, en kıymetlisi, en üstünü olarak da, kullarına Müslümânlığı açıkça bildiriyor ve beğendiği yolu gösteriyor. Mahlûkların en iyisine uyarak seâdet-i ebediyyeye kavuşmayı emir buyuruyor. İşte, Onun nimetleri, ihsânları Güneşten dahâ açık ve Aydan dahâ âşikârdır...
Başkalarından gelen nimetleri de gönderen Odur. Başkalarının ihsân etmesi, bir emânetçinin, birisine emânet vermesi gibidir. Başkasından bir şey istemek, fakîrden bir şey beklemektir. Câhil de, bunu âlim gibi bilir. Kalın kafalı da, zekî kimse gibi anlar.
İyilik yapana teşekkür edileceğini, herkes bilir. Bu, insanlık îcâbıdır. İyilik edenlere hürmet edilir. Nimet sâhibleri, büyük bilinir. O hâlde, her nimetin hakîkî sâhibi olan Allahü teâlâya şükr etmek, insanlık îcâbıdır...
 
Derviş Muhammed hazretleri


Derviş Muhammed hazretleri, Kendilerine Silsile-i aliyye denilen büyük âlim ve velîlerin yirmincisidir. Doğum târihi bilinmemekte olup, 1562 (H.970) senesinde vefât etti.
Bu mübarek zat, rûh ilimlerinde mütehassıs idi. Büyük âlim ve kâmil bir velî olan dayısı Kâdı Muhammed Zâhidin derslerinde yetişti. Dayısına talebe olmadan önce, on beş sene nefsinin isteklerinden kurtulmak için mücâdele etmiş ve insanlardan uzak yaşamıştı. Bir gün ellerini açıp, âcizliğini ve çâresizliğini Allahü teâlâya yalvararak arz etmişti. Âniden Hızır aleyhisselâm gelip; Eğer sabır ve kanâat istiyorsan, Muhammed Zâhidin hizmet ve sohbetine kavuşmakta acele et. O sana sabır ve kanâati öğretir buyurdu. Hemen Muhammed Zâhidin yüksek huzûruna varıp, orada ilim tahsîl etti. Güzel terbiye görüp, kemâle geldi. Hocasının vefâtından sonra yerine geçip, Semerkandda, doğru yoldan ayrılanlarla ve dîne sonradan sokulan bidatlerle uğraştı. Bidatleri yok etti. Çok velî yetiştirdi. Bunların en büyüğü, oğlu Hâce Muhammed İmkenegîdir.
Derviş Muhammed hazretleri vefatına yakın buyurdu ki:
Büyük Üstadımız Şâh-ı Nakşibend hazretleri buyurdu ki: Yenilecek bir gıdâ, bir yiyecek, her ne olursa olsun gaflet içinde, gadabla veya kerâhatle hazırlansa, tedârik edilse, onda hayır ve bereket yoktur. Zîrâ ona nefs ve şeytan karışmışdır. Böyle bir yiyeceği yiyen kimsede, mutlaka bir çirkin netice meydana gelir...


LOKMALARINA DİKKAT ET!..


Gaflete dalmadan yapılan ve Allahü teâlâyı düşünerek yenen helâl ve hâlis yiyeceklerden hayır meydana gelir. İnsanların hâlis ve sâlih ameller işlemeye muvaffak olamamalarının sebebi; yemede ve içmede bu husûsa dikkat etmediklerinden ve ihtiyatsızlıktandır. Her ne hâl olursa olsun, bilhassa namazda huşû ve hudû hâlinde bulunmak, zevkle ve gözyaşı dökerek namaz kılabilmek, helâl lokma yemeye, Allahü teâlâyı hâtırlayarak yemeği pişirmek ve yemeği Allahü teâlânın huzûrunda imiş gibi yemeğe bağlıdır. Tasavvufdaki hâllerinin kaybolduğunu söyleyen bir talebesine;
-Yediğin lokmaların helâlden olup olmadığını araştır, buyurmuştur. Talebesi araştırdığında, yemeğini pişirirken ocakta helâl olup olmadığı şüpheli bir parça odun yakmış olduğunu tesbit ederek tövbe etmiştir
 
Mısırlı velî Ebû Abdullah Câvpâre


Ebû Abdullah Câvpâre hazretleri Mısır evliyâsının büyüklerindendir. Hicri Dördüncü asrın ortalarında vefât etti.
Şeyh Ebû Bekr-i Zekkâk-ı Mısrî hazretlerinin sohbetinde kemâle geldi... Bu mübarek zat, sohbetlerinde buyurdu ki: Tevekkül, Resûlullahın sallallahü aleyhi ve sellem hâli; kesb, çalışıp kazanmak da, Onun sünnetidir. Kim Allaha tevekkül ederse, Allahü teâlâ onun kalbini hikmet nûruyla doldurur. Allahü teâlâ her istediğinde ona kâfi gelir, onu sevdiği her şeye kavuşturur... Allahü teâlâya tevekkül etmek farzdır. Çünkü Allahü teâlâ, Kurân-ı kerîmde Mâide sûresi 23. âyetinde meâlen; (Eğer gerçek müminlerseniz, Allahü teâlâya tevekkül ediniz) buyuruyor.
Yalancı kerem sâhibi, riyâkâr huylu olan kimselerle dostluk etmekten kendini uzak tut ve hakîkî dostlar olan Allah adamlarıyla berâber yaşa. Eğer kerem sâhibi gibi görünen kimselerle berâber bulunursan, hakîkî dostlardan uzaklaşır, onlarla ülfet, yakınlık ve muhabbeti kesersin. Eğer riyâkâr, kötü huylu kimselerden usanır, dostluğunu kesersen; helâk olmaktan kurtulur, yüksek makamlara ulaştırılırsın. Bu hal sende hâsıl olduğu zaman, senin için büyük bir kıymet de hâsıl olur ve sen kıymetlenirsin (çünkü, Allahü teâlânın velî kulları, hakîkî dostlarıyla berâber bulunanlar, bir gün onlardan olurlar).
Velî, dilinin çok tatlı olması, ahlâkının güzel olması, özür dileyenlerin özrünü kabûl etmesi, ister iyi ister kötü olsun, bütün mahlûkâta tam bir şefkat ve merhametle, acımasıyla anlaşılır.


HERKES NEYİ SEVERSE!..


Mümin kulların kalbleri, evliyânın kalblerinin gölgeleri altındadır. Evliyânın kalbleri, enbiyânın kalblerinin gölgesi altındadır. Enbiyânın kalbleri de, Allahü teâlânın inâyet ve yardım nûrları altındadır.
Ebû Abdullah Câvpâre hazretleri, vefatına yakın buyurdu ki: Herkes neyi severse onun zikrini çok eder. Allahı seven Allahı, Resûlullahı sallallahü aleyhi ve sellem seven Onu, evliyâyı seven evliyâyı çok zikreder, anar. Yâni hiç hatırından çıkarmaz. Nitekim çocuklarını, hanımını, tarlasını, bağını, bahçesini, parasını seven bunları hiç gönlünden çıkarmadığı gibi. Herkes kalbini yoklarsa kimi çok sevdiğini anlar. Herkes sevdiği ne emrettiyse onu cânı gibi yerine getirir. Bâzısını yapar, bâzısını yapmazsa sevgisi az, hiç tutmazsa sevmediği anlaşılır...
 
Dizdarzâde Ahmed Efendi


Dizdarzâde Ahmed Efendi Osmanlı devri âlim ve velîlerindendir. Karamanda doğup yetişti. Müderrislik yapıyordu. 1596da ayrıldı. Bir müddet Diyarbakırda mal müfettişliği yaptıktan sonra tasavvufa yöneldi. Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinden hilâfet aldı. Daha sonra Edirneye gidip yerleşti. Yaptırdığı câmide vaaz verip medresede de talebe yetiştirdi. 1623 yılında vefât etti... Bu mübarek zat, bir sohbetinde buyurdu ki: Eğer bir kimseyi bilmek istersen kendisine sorma, yakınlarına bak. Eğer onun yakınları şerli ise araştırmaya lüzûm yoktur. Hemen ondan kaç. Eğer yakınları hayırlı ise ona yaklaş. Meselâ bir âlim etrafında toplanan talebelere ve bir şeyh etrafında toplanan dervişlere bakmalı, eğer bunların işlerinde İslâmiyete zıt hâller görülürse onların reisleri de gerek âlim, gerek şeyh, hiç şüphe yoktur ki, dünyâ ehlidir. Eğer halleri İslâmiyete tam uyuyorsa âhiret ehlidir.
Dizdarzâde Ahmed Efendi vefatından evvel buyurdu ki:
Âhiret seferi uzak seferdir. Yollarında nice korkular vardır. Fakat bu dünyâ fânidir. Bâki olan ancak Allahü teâlâdır. Bunun böyle olduğuna yüz yirmi dört binden ziyâde peygamberin ölümü şâhittir. Herkes onların gittiği yola gidecektir. Allahü teâlânın buyruğu böyledir. Zamânı gelince can emânetini geri vermek zarûridir. Ah edip döğünmek, ağlamak, çırpınmak nâfiledir. İnsan Allah tarafından çağrılınca dil dolaşır, gözlerin önündeki gaflet perdeleri açılır, gidilecek yol görünür. Artık yerlere yüz süre süre gitmekten başka çâre yoktur...

GÜL BENİZLER SOLACAK!..


Ölüm bilinmeyen bir şeydir. Gelmeden görünmez, gelince de aman vermez. Ölüm seferine çıkanın bir daha geri dönmesine imkân yoktur. Bu yalan dünyâ nice defâlar dolup boşalmıştır. Ölüm nice anaların yavrusunu almış, nice babaların boynunu bükmüş, nice yavruları anasız, babasız koymuştur. Herkes birbirinin öldüğünü, gül benzinin kara toprakta solduğunu görür. Bununla berâber dünyâya bağlanmaktan vazgeçmez, dünyâ derdini çeker, dünyâ işine dalar. Fakat nihâyet yaptığını bırakıp gider. Böyle olduğu hâlde kimse aklını başına toplayıp yalancı dünyânın hâlini anlayamamakta ve bu yolculuğa hazırlanmamaktadır...
 
Bekr Fersânî hazretleri



Bekr Fersânî hazretleri evliyânın meşhûrlarındandır. 1301 (H.700) senesinde vefât etti. Kabri Yemânî beldesinde olup ziyâret edilmektedir. Kavmi olan Fersânîler, gasbedilmiş arâzilere yerleşmişlerdi. Bu sebeple helâl lokma bulmak için uzak yerlere gitmek zorunda kalıyordu. Âilesini geçindirecek kadar helâl kazanç sağlardı. Haramlardan son derece sakınır, şüpheli bir şeye düşmemek için çok gayret gösterirdi.
Bekr Fersânî hazretleri, zamânının meşhur âlimlerinden ilim öğrenip bilhassa fıkıh ilminde büyük âlim oldu. Devrinin meşhûr fıkıh âlimlerinden Mûsâ el-Hamîlî, İbrâhim eş-Şeybânî gibi âlimlerle devamlı görüşürdü... Bekr Fersânî hazretleri, vefatına yakın, günahlar içinde yüzen kavmi olan Fersânîlere şu nasihatleri yaptı:
Ey gaflet uykusuna dalmışlar! Artık uykudan uyanınız. Şimdi uyuyacak zaman değildir. Ey kerîm olan Allahü teâlâdan yüz çevirenler! Siz Ondan yüz çevirip haddi aşıyorsunuz. Allahü teâlânın sayısız nîmetleri içindesiniz. Dünyânın parasına, malına, mülküne kalbinizi bağlamayın. Bir gün gelip, her şey yok olup, elinizden çıkacak. Ancak Allahü teâlâ ve Onun sevdiği, beğendiği ameller kalacaktır...


O AZGIN FİRAVNLAR NEREDE?


Ovalara ve çöllere sığmayan orduları olan nerede o azgın, taşkın Firavnlar? Nerede o gelmiş geçmiş krallar, hükümdarlar? Nerede onların medhedicileri? Nerede onların siyah bayrakları ve sancakları? Nerede o dünyânın doğusuna ve batısına sâhib olan İskender? Nerede ilim irfân sâhipleri? Nerede vefâlı dostlar, kardeşler, yakınlar? Onların yaşadıkları yerleri gez gör ve onlardan haber sor. Netîcede hepsinin öldükleri haberini alırsın. Ümmetlerden nicesi toprak altında olup, kalbleri de hasret ile doludur. Onlar himâye, koruma altında idi. Onlar ve yaşadıkları vakitler de ölüp gitti. Zaman, esef ederek onlar için ağlamakta ve yaşlar dökmektedir. Dün onların hepsi evlerinde yaşamakta idi. Bugün ise, toprak altında kemik ve toz yığını hâlindedirler. Günâhı çok yapıyorsunuz. Halbuki istiğfârı çok yapmalısınız. Çünkü, insan âhirette, amel defterinde iki satır arasında istiğfâr görünce çok sevinir. Dünyâ durdukça salât ve selâm, Muhammed aleyhisselâmın ve âlinin üzerine olsun...
 
Ömer Lütfi Efendi: Çerkez Şeyhi


Şeyh Ömer Lütfi Efendi, Çorum velîlerindendir. Çerkez Şeyhi ismiyle meşhur oldu. 1849 (H. 1266)da Kafkasyada doğdu. Yedi yaşında âilesi ile birlikte Trabzona yerleşti. Sonra Tokatın Batmantaş köyüne taşındılar. Akrabâlarından Kundukzâde Mûsâ Paşa, tahsîlini tamamlaması için İstanbula götürdü. On bir senelik bir tahsil hayâtından sonra icâzet, diploma alan Çerkez Şeyhi, hocası tarafından Sivasın Aziziye kasabasına bağlı Kazancı köyüne ilim yaymak için gönderildi. Burada iki sene kadar insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını öğretmeye çalıştı. Sonra Çorumun Bakırboğazı köyüne yerleşerek, bir tekke inşâ ettirdi. Dört sene kadar bu köyde kaldıktan sonra 1891de Çoruma yerleşti. Çorumda tâliplerine ilim öğretmeye çalıştı... Sakarya Meydan Muhârebesinin başladığı gün, Çerkez Şeyhi bâzı talebeleri ile sohbet ederken birdenbire ayağa kalkıp, kıbleye dönerek ezan okumaya başladı. Meclistekilerin hepsi ayağa kalkarak, şaşkın vaziyette birbirlerine bakıyorlardı. Ezanı bitiren Çerkez Şeyhi, mütebessim bir çehre ile; Çok şükür, müjdeler olsun, Yunan kâfiri Sakaryada bozguna uğradı, kaçıyor. Fakat çok da şehîdimiz var dedi.
Ömer Lütfi Efendi vaazlarında buyurdu ki:
*Nefsini öldürürsen, özür dilemekten kurtulursun.
*Allah seni çirkin yaratmış olabilir. Bari ahlakını güzelleştir de hem yüzü hem huyu çirkin olmaktan kurtul.
*Bu dünyada en iyi ehliyet, iyi huydur.
*İnsan; dilinin altında gizlidir. Dil, can kapısına perdedir. Rüzgâr eserse perde açılır, içi görünür.
*Her şey, neye layıksa ona dönüşür.
*Fazileti ve mahareti kenara at. Hak yolda iyi huy ve hizmet fayda verir.


SON CUMA VAAZI!..


Çerkez Şeyhi, Çorum Ulu Câmide verdiği son cumâ vaazında; Ey cemâat! Artık ihtiyarladım. Sanırım bu son cumâmızdır. Hakkınızı helâl edin dedi. Vefâtından elli gün kadar önce evde çocukları ile sohbet ederken, rahatsızlandı ve sol tarafına felç geldi. Bir ara iyileştikten sonra 1924 (H.1343) senesi Ramazan ayının on altıncı akşamı iftardan önce vefât etti. Vasiyeti üzerine Çelebi Hüsâmeddîn Efendinin yanına defnedildi...
 
Cihangirli Hasan Efendi


Cihangirli Hasan Efendi İstanbul velîlerindendir. 1512 (H.970) senesi Harput şehrinin Perçih köyünde doğdu. 1663 (H.1074) senesinde İstanbul Cihangirde vefât etti. Cihangir Câmii yakınına defnedildi... Hasan Efendi tahsîlini ilim ve velîler yurdu olan Harputta yaptı. Din ve fen ilimlerinde yüksek derecelere ulaştı. 1591 senesi Bursaya hicret etti. Orada evliyânın büyüklerinden Halvetî şeyhi Yâkup Fânî hazretlerine talebe oldu. Hasan Efendi o ilim güneşinin mânevî feyzlerinden istifâde edip, tasavvuf ilminde yüksek makamlar elde etti. 1656 senesi Şevvâl ayında İstanbula gelip Eyüp Sultan hazretlerinin medfûn bulunduğu Eyüb semtindeki Baba Haydar Nakşibendî Dergâhına yerleşti. Sonra Tophâne semtinde Cihangir Câmiinde ders ve vaaz vermeye başladı. Pek çok kimse onun nasîhatlerinden istifâde edip talebesi oldu.
Bu mübarek zat sohbetlerinde buyurdu ki:
Bu dört şeyi, her şerefli kimsenin yapması gerekir. Yapmaması ona yakışmaz: 1. Bulunduğu meclise babası gelirse ayağa kalkmak. 2. Misâfire hizmet etmek. 3. Yüz tâne hizmetçisi olsa, muhtaç olmadığı zaman bineğine yardım istemeden binmek. 4. İlim öğrendiği hocasına hizmet etmek.
Din âlimleri fakihler, sultanların, devlet adamlarının kapısına gidip, onlara yaltaklanmadıkça peygamberlerin vekilleridir.

NAMAZ, YAKINLIKTIR!..


Namaz, her takvâ sâhibi için yakınlıktır. Hac, her güçsüzün cihâdıdır. Bedenin zekâtı oruçtur. Amel, ibâdet, hayırlı iş yapmadan karşılık bekleyen, yaysız ok atana benzer.
Sadaka vererek rızkınızı çoğaltınız. Zekât vererek mallarınızı koruyunuz. İktisâd eden, tasarrufa riâyet eden aldanmaz. Tedbirli, düzenli yaşamak, geçimin yarısıdır. İnsanlarla iyi geçinmek, aklın yarısıdır.
Ana-babasını üzen, onlara isyân etmiş olur. Musîbet zamânında dizini döven, sevâbından mahrûm olur. Allahü teâlâ sabrı, musîbet mikdârınca indirir.
Cihangirli Hasan Efendi vefatından kısa bir zaman önce buyurdu ki:
Takvâdan, Allahü teâlâdan korkup haramlardan sakınmaktan daha üstün azık yoktur. Susmaktan güzel şey yoktur. Bilgisizlikten zararlı düşman yoktur. Yalandan büyük hastalık yoktur.
 
Cemâleddîn Hansevî hazretleri


Cemâleddîn Hansevî hazretleri Hindistanda yetişen velîlerdendir. Hanefî mezhebine göre fetvâ verir, câmide hatîblik yaparak Müslümanlara vaaz ve nasîhatlarde bulunurdu. Ferîdüddîn Genc-i Şeker ile tanışınca, her şeyi terk etti. Dili söylemez, eli tutmaz, ayağı gitmez oldu. O şeker hazînesinin elinde işlenip, maddî ve mânevî olgunluğa kavuştu. Üstün derecelere yükseldi. Genc-i Şekerin sevgi ve muhabbetine mazhar oldu. Genc-i Şeker; Cemâl, cemâlimizdir buyururdu... Cemâleddîn Hansevî hazretleri sohbetlerinde buyurdu ki:
Âzâları içinde yalnız dili ile şükreden kimsenin şükrü az olur. Çünkü gözün şükrü, bir hayır gördüğü zaman onu almak, eğer şer görürse onu örtmektir. Kulağın şükrü, bir hayır işittiği zaman onu ezberlemek, şer işitirse onu unutmaktır. Ellerin şükrü, onlarla hak olandan başkasını tutmamaktır. Mîdenin şükrü, ilim ve hilm ile dolu olmak; ayakların şükrü de, iyilikten başkasına gitmemektir. Kim böyle yaparsa hakîkaten şükredenlerden olur.
Tasavvuf; kalbi kötü huylardan temizlemek ve iyi huylar ile doldurmak demektir. Kalbi ıslâh etmek, her şeyden daha önemlidir. Çünkü kalp, bedende emrine itâat edilen ve her hükmü yerine getirilen bir hükümdâr gibidir. Vücûddaki uzuvlar onun emri altındaki hizmetçilerdir. Bunun için Resûlullah efendimiz buyurdu ki: İnsanın bedeninde bir et parçası vardır. Bu iyi olursa, bütün uzuvlar iyi olur. Bu kötü olursa, bütün organlar bozuk olur. Bu (et parçası) kalbdir. Yâni bu yürek denilen, et parçasındaki gönüldür. Bunun iyi olması, kötü ahlâktan temizlenip iyi ahlâk ile süslenmek demektir.


O, BAĞIŞLANDI DEDİLER!..


Cemâleddîn Hansevî, on üçüncü asrın başlarında Hansi kasabasında vefât etti. Bugün ziyâret mahalli olan türbesine defnedildi. Vefat etmeden kısa bir zaman önce şöyle dua etti:
Allahım! Bizi öyle bir rızıkla rızıklandır ki, onun vâsıtasıyla sana çok şükür edebilelim. Yâ Rabbî! Her an her yerde sana muhtâcız.
Vefâtından sonra kendisini rüyâda gördüler. Hâlini sordular. Beni kabre koydukları zaman, iki azap meleği geldi. Arkalarından iki melek daha geldi. O, akşam namazından sonra kıldığı iki rekat namaz ve farz namazdan sonra okuduğu Âyet-el-kürsî hürmetine bağışlandı dediler buyurdu.
 
Bekkâr Rahîbî hazretleri


Bekkâr Rahîbî hazretleri Şam evliyâsındandır. Şamın Menzil-ül-Ketife denilen bölgesine yakın Rahîbe köyünde doğdu. Bu yüzden buraya nisbetle Rahîbî denildi. 1656 (H.1067) senesinde Şamda vefât etti... Bekkâr Rahîbî, Mekke-i mükerremede bulunduğu sırada bâzı velîler ile sohbet ediyordu. Birden; Osmanlı sadrâzamı Kemânkeş Kara Mustafa Paşa öldürüldü. Sadâret mührü, Rüstem Paşanın torunu ve Şam Nâibi olan Semih Mehmed Paşaya verildi dedi. Bu haberi orada bulunanlardan öğrenen bir zât kabulde tereddüd etti. Şama gidince araştırdı. Gerçekten sadâret mührünün, durumu haber aldığı gün gelmiş olduğunu öğrendi. Sonra o zât, Şeyh Bekkârın Şamdan ayrılıp ayrılmadığını sordu. Onu görmedik. Şamdan ayrılalı epey zaman oldu dediler.
Karaçelebizâde isminde bir zât, Kâdı olarak Mekke-i mükerremeye gitmek üzere Şama gelmişti. Bu sırada Bekkâr Rahîbî onu ziyâret etti. Ona; Bir müddet sonra Şam kâdısı olarak tâyin edileceksin. Bu yüzden Mekke-i mükerremeye gitmemeni tavsiye ederim dedi. O gün Şam kâdısı olarak tâyin olduğu emri geldi. Karaçelebizâde, Mekke-i mükerremeye gitmeyip Şamda göreve başladı.
Bekkâr Rahîbî hazretleri, sohbetlerinde buyurdu ki:


MÜRÜVVET SAHİBİYSEN!..


Mürüvvet, arkadaşının hatâ ve kusurlarını bilmezlikten gelmektir.
Tövbe için bir özür olmaz. Bütün günâhkâr kullara ve âsilere tövbe farzdır. Yaptıkları ister büyük, ister küçük günah olsun.
Tasavvuf, kulun her vakitte, o vakit için en iyi olan şey ile meşgûl olmasıdır.
İlim iticidir. Allah korkusu sevk edicidir. Nefs ise itâatsizdir, serkeştir. Murâdını eksiksiz eline geçirmen için, nefs atını ilim siyâsetiyle idâre et. Korku ile tehdîd ederek sür!
Muhabbet rızâya, rızâ da muhabbete dâhildir. Rızâsız muhabbet, muhabbetsiz rızâ olmaz. Çünkü insan ancak sevdiğine râzı olur, râzı olduğunu sever.
Bekkâr Rahîbî hazretleri, vefatından bir müddet evvel buyurdu ki:
Ölümden korkuyor ve hazırlığımız yok diyorsak ne duruyoruz? Ne yapacaksak bir ân önce yapalım. Yarın, vakit, fırsat elverir mi, bunu bilmiyoruz. Giden günler sermâye-i ömürden gidiyor. Sonra bu sermâye âniden tükenir de haberimiz bile olmaz!
 
Mısırlı velî Ali Şevnî



Ali Şevnî hazretleri, Mısır velîlerinden olup Abdülvehhâb-ı Şarânî hazretlerinin hocalarındandır. 1537 (H.944) senesinde Kâhirede vefât etti. Kâdiriyye Medresesinin kapısında bulunan Kubbe-i mücâvereye defnedildi...
Vefâtından sonra Abdülvehhâb-ı Şarânî rüyâsında Ali Şevnîyi gördü. Kabri çok genişti. Üzerinde ipekten yeşil bir yorgan vardı. İki buçuk sene sonra tekrar rüyâsında gördü. Ona; Beni ört, çünkü çıplağım! dedi. O gece oğlu vefât etti. Oğlunu Ali Şevnînin yanına defnettiler. Defin esnâsında Nûreddîn Şevnînin kabrinin bir kısmı açılmıştı. Ali Şevnînin bedeninin, toprak üzerinde çıplak durduğunu gördü. Kefeni çürümüştü. Fakat bedeni, nasıl defnedilmişse o hâlde duruyordu. Hâlâ sırtından kan damlıyordu. Onun üzerini bir bez ile örttüler... Ali Şevnî hazretleri, vefat etmeden kısa bir zaman önce oğluna şöyle buyurdu:
Ey oğul! Sana sadâkat, bağlılık iddiasında bulunanların, yaptıkları iyilikleri başına kaktıklarını görürsün. Çünkü sadâkat ve bağlılık adına yaptıkları az bir iyilik karşılığında ağır, pek fazla bir hizmet ve karşılık beklerler, çok şey ümid ederler. Bu ümitlerine bir defa olsun müsaade etmezsen derhal, gösterdikleri sevgi, sadâkat ve bağlılıklarını bırakırlar. Çok defa onların isteklerinden yakanı kurtaramaz, arzularının hâsıl olması yolunda boşuna dînini ve şerefini fedâ etmiş, yüz suyu dökmüş olursun...


NEFSİN SİLAHI TOKLUKTUR!


Ey oğul! Herkese bilhassa sana karşı olanlara yumuşaklık, alçak gönüllülük, güler yüzlülük ile davranmaya gayret et. Sana, Rabbinden alıkoyan dünyalığa makam ve mevkiye kalbinin meyletmemesini tavsiye ederim. Çünkü nefs, hevâ, nefsin arzu ve istekleri, şeytan ve dünya, insanın dört düşmanı olup, herbirine karşı kullanılacak harb âletleri vardır. Nefsin silahı tokluk, hapishanesi açlıktır. Hevânın silahı, çok konuşmak; sükût, konuşmamak ise, onun zindanıdır. Dünyânın silahı insanlarla fazla berâber olmak, onlar arasında fazla bulunmak, çâresi yalnızlık ve onlardan uzak kalmaktır. Şeytanın silâhı gaflet yâni Allahü teâlâyı unutmak; ona karşı tedbîr, Allahü teâlâyı anmak ve hatırlamak, Onun büyüklüğünü düşünmektir. Zikir, Allahü teâlâya kavuşmakta en kısa yoldur...
 
Hacı Bayram-ı Velî ve Akbıyık Sultan


Akbıyık Sultan, İkinci Murâd Han ve Fâtih Sultan Mehmed devrinde yaşayan büyük velîlerdendir. Hacı Bayram-ı Velî hazretlerinin sohbetinde yetişti. Onun feyz ve bereketi ile kemâle erişti. Akbıyık Sultan bir taraftan hocasının sohbeti ile bereketlenirken diğer taraftan İkinci Murâd Hanın Haçlılar ve diğer din düşmanlarına karşı giriştiği cihâd hareketine de katıldı. Gazâlarda gösterdiği başarılardan birinin sonunda İkinci Murâd Han tarafından Yenişehir köylerinden bir tanesi kendisine temlik edildi. Bu parayı ticarette kullanan Akbıyık Sultan kısa zamanda malının hesâbını yapamayacak kadar zenginleşti. Mal, mülk meşgûliyeti az zaman içinde, hocasının sohbetinden daha az istifâde etmesine yolaçtı. Bu sebeple bir gün hocası Hacı Bayram-ı Velî hazretleri, Akbıyık Sultana;
Evlâdım Allahü teâlâdan gayri işlere tutulmaktan kurtul. Devamlı bâki kalan işlerle meşgul ol buyurdu. Hocasının bu sözleri üzerine Akbıyık Sultan;
Hocam! Peygamber efendimiz; (Dünyâ, âhiretin tarlasıdır) buyuruyor. Bu sebeple dünyâ malı ile de meşgul olmak gerekmez mi? dedi. Hacı Bayram-ı Velî hazretleri uzun bir sükûttan sonra;
Evlâdım! Mâdemki dünyâyı terk edemiyorsun, öyle ise bizi terk et! buyurdu...

YİNE HOCASINA DÖNDÜ...

Akbıyık Sultanın bundan sonra topladığı altın ve gümüş para sayılamayacak ölçüde arttı. Ancak gönlünü hiçbir zaman para ve pula kaptırmadı. Eline geçen para da hiçbir zaman kendisinde kalmadı. Fakir, fukarâ, kimsesiz, öksüz, yetim, dul, borçlu ve gariplerin sığınağı oldu. O dağıttıkça parası artıyor, parası arttıkça o da dağıtmaya devâm ediyordu... Yine şeyhi ve üstâdı Hacı Bayram-ı Velî hazretlerinin eşiğine yüz sürdü. Mübârek sohbetlerine tekrar kabûl olunarak tasavvuf yolunda ilerledi. Hocasının sekiz halîfesinden biri olma şerefine kavuştu...
Akbıyık Sultan ömrünün son yıllarını Bursada talebe yetiştirmek, zikir, tâat ve ibâdetle meşgûl olmak ve yine fakir fukaraya yardımda bulunmak sûretiyle geçirdi. 1455 (H.860)de âhirete göçtü. Arkasında pekçok hayır müesseseleri bıraktı.
Vefat etmeden kısa bir zaman önce buyurdu ki:
Bu dünyâ fânîdir. Malı mülkü elde kalmaz. Ne kadar malın olsa murâd alamazsın. Âhiretten gâfil olmayın. Zîrâ gidişin dönüşü yoktur...
 
Cerrahzâde Muslihiddîn Efendi, Osmanlı âlimlerinden ve meşhûr velîlerdendir. 1495 (H.901)de Edirnede doğdu. 1575 (H.983) senesinde vefât etti. Kabri, Edirnede Şeyh Şücâeddîn Dergâhı bahçesindedir...

GÜZEL AHLÂKLI OLMAK...


Cerrahzâde Muslihiddîn Efendi, vefatından kısa bir zaman önce talebelerine buyurdu ki:
Bol bol istigfâr etmenizi tavsiye ederim. Beş vakit namazdan ve ders okuttuktan sonra ve seher vakitlerinde bizim için de duâ ediniz. Dâimâ takvâ üzere olunuz. Her nerede olursanız, Allahü teâlânın dînine uygun yaşayın. Mâlûmunuzdur ki, takvânın üç mertebesi vardır. Alâ, evsat ve ednâ, yâni en yüksek, orta ve aşağı mertebedir. Akıl sâhibi, ednâ mertebede olmak istemez. En azından orta mertebede bulunmaya çalışır. Hattâ alâ mertebesine ulaşmayı gâye edinir ve ulaşır. Zâten kıymetli ve lezzetli olanı da bu mertebedir. Bu mertebeye ulaşmak ise, ancak kalbi kötü huy ve işlerden tamâmen arındırıp sıyırmak, ilim, irfân ve güzel ahlâklı olmak, dâimâ Allahü teâlânın rızâsını gözetmekle elde edilebilir. Bu kıymetli işleri yapabilmek, kalpten Allahü teâlânın zikri, muhabbeti ve rızâsı dışındaki şeyleri çıkarmakla müyesser olabilir. Bunun için de Allahü teâlâyı zikre ihlâs ile devâm etmek, gece-gündüz her hâlde Onun zikri ile meşgûl olmak lâzımdır. Bunun usûlünü size öğretmiştik. Ayrıca, zâhir ve bâtında Resûlullah efendimize sallallahü aleyhi ve sellem ve Eshâb-ı kirâmına ve selef-i sâlihîne uymak, yâni Ehl-i sünnet vel-cemâat yoluna; îtikâd, ibâdet, ahlâk ve her hususta sarılmak lâzımdır...


NASÎHATLERİN ÖZÜ...


Bu nasîhatim, mûteber kitablardaki nasîhatlerin özü ve hülâsasıdır. Tarîkat-ı Muhammediyye kitabında ve İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin eserlerinde uzun yazılı olup, hakîkî tasavvuf ehlinin, Allah adamlarının mübârek eser ve risâlelerinde de ifâde ve beyân buyurulmuştur. Cenâb-ı Hak bereketini bizlere ihsân eylesin. Nûrları ile kalbimizi münevver eylesin. Bu nasîhatim ile sizleri, ahbâbımı ve sâir Müslümanları nasîblendirip, faydalandırsın. Habîb-i ekremi hürmetine bu duâmı kabûl buyursun. Âmîn!
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri