İnsanları bir arada tutan diğer unsur ise liderlerdir.
Freud’a göre liderler egoları kuvvetli, kendilerinden başka kimseyi sevmeyen, narsist kimselerdir. Bu özellikler toplumdaki sıradan bireyi liderlerden ayırır. Liderler için sayılan nitelikler çok sevimli gelmese de onların aynı zamanda toplum genelinden farklı işler yapabilmeleri, toplumsal baskılara karşı koyabilmeleri bu niteliklere bağlıdır.
Liderlerin sahip olduklarına inandıkları güç, diğer insanlar üzerinde bir etki yaratır. Sıradan insanların liderle özdeşleşme ihtiyacı bu etkinin en önemli sonucudur. Bu ihtiyaç, hayranlık ve sevgi, toplumu yönetmeyi, bir arada tutmayı kolaylaştırır.
İnsanlar liderdeki özellikleri
Ben lerine katmak isterler. Büyük bir kitle içerisinde liderin nesne olarak ele geçirilmesi çok zordur. İnsanlar bu yüzden bu nesneye yani lidere mümkün olduğunca yakın olmak isterler. Liderin herkese yakınlığının sevgisinin eşit olması topluluğu bir arada tutan en önemli unsurdur. Sevginin eşitsiz dağıtıldığı bir ortamda lidere karşı olan özdeşleşme zayıflar hatta kaybolur.
Toplum içerisinde bireyler lidere olan yakınlığın eşit olmasından dolayı aralarında bir tür kardeşlik bağı geliştirirler. Bu kardeşlik bağı toplulukta sevgiyi ön plana çıkarır. Topluluğu bir arada tutan bu sevgi topluluğun dışındakilere karşı bir sevgisizlik hatta nefret durumunu beraberinde getirir.
Yani sevgi sadece içeride kalanlar için geçerlidir. Freud bu noktada ilginç bir noktaya dokunur;
“dinler sevgi dini olduğunu ileri sürerler ancak bu sevgi sadece içeride kalanlar için geçerlidir”. Bu durum sadece dinler için geçerli değildir. Siyasi ideolojiler ve hatta bilim için bile durum böyledir. Bilim insanları bile kendi görüşlerini benimsemeyen meslektaşına karşı bir nefret duyar.
@Qasem liderlik özelliği üzerine Freud'ten bir bölüm paylaşıyorum senin yorumunla paralel bir bakış açısı