Foruma hoş geldin, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Düşünce Platformumuza Hoşgeldiniz!

Düşünce Platformumuz bilgi ve düşüncenin en özgür adresidir!
Güne, gündeme ve yarınlara dair söyleyeceğim var diyenlerin, günlük koşuşturmaca içerisinde zihin jimnastiği yapmak isteyenlerin özgürlük meşalesi ~ FORUM KALEMİ ~

Yeni Konu Anadolu`nun İsimsiz Kahramanları

AsyA

Forum Kalemi
Öylesine...
Katılım
1 May 2020
Mesajlar
14,583
Çözümler
1
Tepkime puanı
38,958
Puanları
113
353_010620172157_618290670.JPG

Adem Özköse


Onlar hayatları zalimlere karşı cenkle geçen ecdadlarına lâyık torunlar oldular. İsimlerini tarihe, ümmet ve mazlumlara duydukları sevda ile yollara düşen Anadolu’nun isimsiz kahramanları olarak yazdırdılar.
Afganistan’dan İstanbul’a döndükten sonra eski rutin hayatım tekrar başlamıştı. Sabah gazeteye gidiyor, haber peşine düşüyor, dergilere röportaj veriyor, bazen de televizyonlara çıkıp Afganistan ve Veziristan’ı anlatıyordum. Akşamları biraz Fatih’teki duvar dibine takılıyor, sonra da kaldığım bekâr evine dönüp uyuyordum. Daha doğrusu uyumaya çalışıyordum. Hani insan gözlerini bazen kendi derinliklerine diker ya… Yattığım kanepeden tavanı seyrederken benim de gözlerim aslında kendi derinliklerimde, tedavi edemediğim acılarımdaydı. İçimde elini uzatıp dışarı, güneşe çıkmak için çabalayan sessiz bir çığlık vardı. Her savaş bölgesinden döndükten sonra rutin hayata başlamakta zorluk çeksem de bu sefer içimde oluşan yara diğer yaralardan çok daha büyüktü. Kalbim ve zihnim sanki sönmüş gibiydi. Bu durumdan kurtulmak için bazen Üsküdar’a gidiyor, Kızkulesi’ne yakın banklardan birine oturup uzun uzun deniz havası alıyordum. İçimdeki hapishaneden bir türlü çıkamasam da şimdilik ruhuma en iyi gelen şey denizin maviliğini seyretmekti. Bir de Üsküdar semalarında okunan ezanların arasına kendimi bırakmak…

Sokağa çıktığımda karşılaştığım kalabalıktan rahatsız olsam da insanlardan kaçamıyordum. Fakat insanlara artık daha farklı bir çift gözle bakıyordum. Mecidiyeköy’de birkaç kez kaldırıma oturup kendi kendime, “Bu insanlar ne yapıyorlar, niçin bu denli koşturuyorlar?” diye sorarak etrafı seyrettiğim bile oldu. Herkes bir tarafa koşuyordu. Bu koşturmaca içindeki büyük mutsuzluğu görebiliyordum. İnsanlar bu denli koşturmalarına rağmen mutlu değillerdi. Büyük bir anlam bunalımına, ruh sıtmasına tutulmuşlardı. Tanımlanmış yaşamlarında belirlenmiş rolleri oynadıklarını çok net bir şekilde fark edebiliyordum. Her taraf kalabalıktı. Zihnimde de sanki yorucu bir kalabalık vardı. Ayrıca gökdelenler ve AVM’ler, hayatla, uçsuz bucaksız gökyüzüyle aramızı açmış, şehri bizim için bir hapishaneye çevirmişti.

Afganistan benim için artık uzakta kalan bir nokta gibiydi. İçimde bir yara, bir acı olarak taşıdığım, içinden çıkılması oldukça zor soru ve sorunları barındıran bir nokta. Kurulduğu tarih olan 1747’den beri hep sıkıntılarla boğuşan savaş yorgunu ülke için Lord Curson, “Afganistan Asya’nın pilot kabinidir” demiştir. Pakistanlı şair Muhammed İkbal ise Afganistan’ın Asya için taşıdığı önemi anlatırken; “Afganistan Asya’nın kalbidir. O bozulursa tüm Asya bozulur. O iyi olursa Asya da iyi olur” cümlelerini kurmuştur. Afganistan’ın sahip olduğu stratejik konum ülke için avantaj olduğu kadar aynı zamanda bir dezavantajdır. Çünkü Afganistan Asya’nın en önemli geçiş yollarını barındırmakla birlikte Orta Asya’dan Hint-Alt kıtasına geçişin de kapısıdır. Bu nedenle Asya ile ilgili amaçları olan bölgesel veya küresel güçler bu amaçlarını yerine getirebilmek için Afganistan’da mutlaka etkili olmak zorunda olduklarını düşünüyorlar.

Asya’nın Pilot Kabini

Küresel bir güç olarak ABD ve Rusya’nın hâkimiyet mücadelesi verdiği ülkede Hindistan, Afganistan ve İran bölgesel güç olarak mücadele veriyor. Hindistan Afganistan’da etkili olmayı Pakistan’a karşı bir koz olarak görürken, Pakistan ise “Ben izin vermediğim sürece Afganistan’a düzen gelmez, benim menfaatlerimi, güvenliğimi çiğnemeyin” anlayışı üzerinden politika geliştiriyor. İran bir taraftan ülkedeki Hazara Şiilerine siyasi olarak daha avantajlı bir konum oluşturmak için uğraşırken diğer taraftan da Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de sürdürdüğü yayılmacı politikalarının farklı bir türevini Afganistan’da devam ettiriyor.

Fakat Afganistan’ın problemi sadece ülke üzerinde hâkimiyet mücadelesi veren küresel veya bölgesel güçlerle sınırlı değil. Peştunlar, Tacikler, Özbekler, Türkmenler, Hazaralar‘dan oluşan ülkede ortak bir vatan anlayışı yok. Özbekler Özbekistan’ın, Tacikler Tacikistan’ın, Türkmenler Türkmenistan’ın, Hazara Şiileri İran’ın, Peştunlar ise Pakistan’ın etkisi altındalar. Bu da herkesin sahiplendiği, kendinin gördüğü ortak bir vatan çatısının, Afganlılık bilincinin oluşmasını engelliyor. Afganistan’da din toplumsal hayatta oldukça güçlü olsa da farklı etnik grupları birleştirecek siyasi bir etkiye sahip değil. Afgan nüfusunun yüzde 99’u Müslüman olmasına rağmen ülkedeki en güçlü bağ etnik bağdır. Bu nedenle Afganistan’ı anlamak için etnik ve ırksal yapıyı bilmek, onların beslendikleri dinamikleri anlamak gerekiyor. Sadece dini merkeze alarak yapacağımız değerlendirmeler Afganistan’ı anlama noktasında bizi doğru noktaya götürmeyebilir.

Bütün bunların yanında bugün Afganistan’ın asıl sorunu ülkedeki işgaldir. Tarih emperyalist ülkelerin işgal ettikleri toprakların sorunlarını çözmek yerine bu ülkelerdeki sorunları daha büyüttüğünün, içinden çıkılmaz bir hale dönüştürdüğünün örnekleriyle doludur. ABD’nin başını çektiği işgal de Afganistan’daki kaosu her geçen yıl daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyor. İşgalcilerin Afganistan’da uyguladığı politika ise kontrollü kaos politikasıdır. ABD bir taraftan halka tam olarak nefes aldırmamakla birlikte halkın nefesini de tamamen kesmiyor. Öte yandan Türkiye gibi işgal yerine Afganistan’ı imar etme derdinde olan birkaç Müslüman ülkenin çabaları Afgan halkı tarafından takdir edilse de sorunları çözecek bir etkiye sahip değil.

Taliban ve Afganistan

Afganistan denince akla ilk gelenlerden biri de ülkedeki önemli aktörlerden biri olan Taliban’dır. Öncelikle amasız şunu söylemek istiyorum. Taliban’ın işgal güçlerine karşı verdiği savaş haklı bir savaştır. Toprakları işgal altında olan her halk veya grup gibi Taliban da yabancı istilacılara karşı direnme hakkına sahiptir. Bu hak tüm insanlara hem İslam hem de uluslararası hukuk tarafından verilmiştir. Ayrıca ABD’nin bugünkü Afganistan’ı Taliban’ın dünkü Afganistan’ından daha güvenli ve huzurlu değildir. Ülkedeki nüfusun yüzde 50’sinden fazlasını oluşturan Peştun kimliğiyle özdeşleşen Talibansız bir gelecek, Afganistan için zor gözüküyor.

Fakat Taliban’ın da kendi içinde bazı açmazları var. Örneğin Taliban Afganistan’ın tek patronu olmak istiyor. Farklı etnik gruplarla anlaşma, ortak hareket etme gibi bir siyasi projesi yok. Ayrıca Taliban’ın Kuzey Afganistan’daki imajı hiç de iyi değil. Daha sonraki yıllarda Kuzeye yaptığım yolculuk esnasında Kuzey şehirlerinde Taliban’ın istenmediğine bizzat şahit oldum ve günlerce insanların Taliban dönemi ile ilgili kötü hatıralarını dinledim. Afganistan sadece Taliban’a yoğun desteğin olduğu ve Peştunların yaşadığı Güney’den ibaret değildir. Bir de başta başkent Kabil olmak üzere ülkenin önemli şehirlerinin olduğu Kuzey var. Kuzey’de etkili olamayan, yeni ittifaklar oluşturamayan veya Afganistan’daki farklı etnik grupların güvenini kazanamayan Taliban’ın işgalcilere karşı kesin bir zafer kazanması kısa vadede oldukça zor gözüküyor.

Melekler de Şahit Olsun

Afganistan’dan döndükten sonra Veziristan’da birlikte olduğum direnişçilerin üst üste şehadet haberlerini almaya başladım. Veziristan’a ulaştığımda beni karşılayan Ebu Yusuf, Amerikalılarla girdiği bir çatışmada şehit düşmüştü. Veziristan’da ilk gece beni misafir eden, sabahlara kadar sohbet ettiğim dört mücahit de yine işgalci askerler tarafından öldürüldü. Haznedarlı Hanzala Afganistan’ın içlerinde savaşırken hayatını kaybetti ve evlenmeyi çok istediği nişanlısına kavuşamadan bu dünyayı terk etti. Milli Gazete’de çalıştığı için uzun uzun gazetecilik üzerine sohbet ettiğimiz Ali Üzüm de şehit düşenler arasındaydı. Numan’ın şehit düştüğünü öğrendiğinde arkadaşına olan sevgisi nedeniyle bayılan Komutan Yunus da pek fazla yaşamadı ve bir çatışmayı yönetirken şehit oldu. Ard arda iki şehadet haberi daha aldım. Önce Molla Dadullah sonra da Ebu Ömer şehit oldu. Molla Dadullah bir baskın esnasında işgalcilere casusluk yapan yanındaki bir adamının protez bacağını saklaması, bundan dolayı çatışma esnasında hızlı hareket edememesi sonucu hayatını kaybetti. Yıllara dayanan cephe tecrübesi nedeniyle direnişçiler tarafından “General” lakabı ile anılan Ebu Ömer de ABD ve Pakistan askerlerinin ortak bir operasyonuyla şehit edildi. Ebu Ömer yanındaki direnişçilerle kuşatıldığı dağlık alanda teslim ol çağrısına mavzerinden çıkan kurşunlarla cevap verdi. Saatlerce etrafını saran askerlerle çarpışan Ebu Ömer’in 26 yıllık cihad hayatı da çok istediği şehadetle taçlandı.

Onlar hayatları zalimlere karşı cenkle geçen ecdadlarına lâyık torunlar oldular. İsimlerini tarihe, ümmet ve mazlumlara duydukları sevda ile yollara düşen Anadolu’nun isimsiz kahramanları olarak yazdırdılar. Rabbim hepsine sonsuz merhametiyle muamele etsin. İyi insanlar, güzel Müslümanlar olduklarına biz şahidiz; melekler de şahit olsun… Genç Dergi


www.forumkalemi.com
 

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın yada üye olun!

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın veya kayıt olun!

Kayıt ol

Forumda bir hesap oluşturmak tamamen ücretsizdir.

Şimdi kayıt ol
Giriş yap

Eğer bir hesabınız var ise lütfen giriş yapın

Giriş yap

Tema düzenleyici

Tema özelletirmeleri

Grafik arka planlar

Granit arka planlar