Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Özgün Konu Yeni başlangıçlara yelken acarken! (4 Izleyici)

14.

Hande, rüyasından sonra uzun bir süre yerinden kalkamadı. Göğsünde tuhaf bir ağırlık vardı. Kalbi William’a gitmek istiyordu ama ayakları hâlâ kendi yolunda yürümekte kararlıydı.
Pencereyi açtı. Şehir sabaha uyanıyordu. İnsanlar, tezgahlar, uzaklardan gelen baharat kokuları…
Ama o, hâlâ çölde gibiydi.
O gün şehrin sokaklarında dolaştı. Ama her gördüğü şey ona William’ı hatırlattı.
Bir sokak müzisyeni, yumuşak bir melodi çalıyordu. Şarkı sözleri bilmediği bir dildeydi, ama anlaması gerekmiyordu. Çünkü William da kelimeler olmadan konuşan bir adamdı.
Bir kuyumcu vitrinine takıldı gözü. Kum sarısı bir yüzük… William’ın gözlerine benzediğini düşündü. Derin, sabırlı, sakin…
Elini göğsüne koydu.
Ve içinden şu cümle geçti:
“William, şu an ne yapıyor acaba?”
Ama sonra hemen düşüncelerini topladı. Kendi yolundaydı.
Geri dönmek gururuna dokunurdu.
Eğer kader istiyorsa, zaten yolları bir gün yeniden kesişecekti.
Ve Hande, gözlerini vitrinden çekip yürümeye devam etti.


William ise, rüyadan sonra günlerce eski kamp yerinden ayrılmadı.
Normalde hep yürüyen, hep arayan bir adamdı. Ama bu kez… sanki bir şeyin gelmesini bekliyordu.
Ama ne Hande’yi aramaya gitti…
Ne de ona bir mesaj yolladı.
Sadece, her sabah doğuya döndü.
Ve içinden şu cümle geçti:
“Eğer kader isterse, onun siluetini tekrar ufukta göreceğim.”
Bir gün, çölün ortasında bir kervan geçti.
William kamp ateşinin başında otururken, yabancı bir adam ona yaklaşıp su istedi.
William suyu uzattığında adam gülümsedi ve dedi ki:
“Senin gibi yalnız adamlar, ya birini bekler ya birinden kaçar.”
William hafifçe güldü.
Ve sadece şu cevabı verdi:
“Ben hiçbir şey yapmıyorum. Kaderin bana getireceğini bekliyorum.”
Adam omuz silkti ve kervanına döndü.
Ama William’ın içinde, o rüyanın yankısı hâlâ sürüyordu.
Hande’nin dokunur gibi olup dokunamadığı eli…
O vaha…
O sessiz bakışlar…
Özlem onu içten içe yiyordu.
Ama ilk adımı atan olmak istemiyordu.
Çünkü bazen bir adam, sevdiği kadının kendi yolunda büyümesini izlemeliydi.
Ve eğer kader isterse…
O kadın zaten bir gün geri dönerdi.



Ve böylece zaman geçti…
Ama her ikisi de aynı şeyi düşündüklerini bilmeden, ayrı ayrı özlemeye devam ettiler.
Ve kaderin onları ne zaman, nerede, nasıl bir araya getireceğini hâlâ bilmiyorlardı…
Ama içten içe bekliyorlardı.
 
15.

Çöl mevsim değiştirmezdi lakin insanlar değişirdi. Günler ayları kovalad ve Hande, hâlâ şehirdeydi.
Aynı sokaklar, aynı han odası…
Ama içinde bambaşka bir Hande uyanmaya başlamıştı.
Eskiden gülümsediği şeyler artık sessiz geçiyordu yüzünden.
Yeni insanlar tanıdı, yeni hayatlara dokundu belki…
Ama hiçbirinin gözlerinde William’ın o sessiz bakışını bulamadı.
Bir sabah, aynaya baktı.
Yüzü aynıydı. Ama içinde bir şey eksikti.
Ve işte o an, kelimeler fısıltıyla içinden döküldü:
“Ben aslında onun kalbinde ne kadar kıymetli olduğumu çok geç fark ettim…”
“Ve o değeri oyun gibi gördüğümde…
Kendimi eksiltmişim fark etmeden.”
O şımarıklık, William’ın sabrını test etmişti.
Onun sessiz sevgisini hafife almıştı belki…
Ama şimdi yalnız kaldığında anlıyordu:
“Bazı sevgiler kıymet bileni büyütür, bilmeyeni sessizce terk eder.”
Hande o gün kimseyle konuşmadı.
Sadece yürüdü.
Şehrin dışına çıktı.
Uçsuz bucaksız çöl bir kez daha onu karşısında buldu.
Ama bu sefer Hande, kaçmıyordu.
Kendine gidiyordu.
Belki William’a değil… ama William’ın onu sevdiği kadına dönüşmeye gidiyordu.
Ve içinden geçirdi:
“Ben ona bir adım bile atmadım…
Oysa o, bana kalbini uzatmıştı.
Ve ben… o kalbi bir oyun sanmıştım.”


Derin Sessizlik
William hâlâ aynı yerdeydi.
Çadır eskimişti. Defteri kalınlaşmıştı.
Ama o hâlâ her sabah doğuya, her akşam yıldızlara bakıyordu.
Artık yazmıyordu.
Çünkü içindeki sevgi bir hatıradan öteye geçmişti.
Bir teslimiyet olmuştu.
Günlerden bir gün defterin sayfasını çevirirken kendi yazısıyla karşılaştı:
“Seni beklemiyorum…
Ama seni unutmam da mümkün değil.”
O an düşündü:
Acaba Hande hâlâ aynı mıydı?
Yoksa artık onun sabrını taşıyabilecek kadar büyümüş müydü?
Ama bu soruların cevabını aramaya gitmedi.
Çünkü bazen sevgi, birini bulmak değil…
Onun kendi olmasına sabretmekti.
Ve zaman akmaya devam etti.
İki kalp, birbirini uzaktan taşımaya devam etti.


Ama artık Hande bir şeyin farkındaydı:
William’ın sessiz sevgisi, onun en kıymetli aynasıydı.
Ve o aynada şimdi daha net, daha sade, daha olgun bir Hande duruyordu.
 
16.

Artık şehir bile onun için fazla gürültülüydü.
Oysa William’la birlikteyken, sessizlik konuşurdu.
Şimdi kalabalık konuşuyor, ama hiçbiri içini dolduramıyordu.
Bir gece, hanın damına çıktı.
Gökyüzü açık, yıldızlar seriliydi.
Oturdu, başını geriye yasladı.
Ve yıldızlara fısıldadı:
“Neredesin William?
Susmalarını özledim…”
Rüzgar usulca esmeye başladı.
Ve o esintide bir cümle hatırladı:
William’ın bir gün çölde, ateşin başında söylediği o tek cümle:
“Bir gün sessizlikle konuşmayı öğrenirsen…
Seni en çok sevenin, en az konuşan olduğunu anlayacaksın.”
Gözleri doldu.
Çünkü şimdi sessizliği dinliyordu.
Ve William’ı işitiyordu.
Ama o hâlâ kendi gururunun kıyısındaydı.
Yola çıkmak istiyordu…
Ama kalbi hâlâ “bekle” diyordu.


Çadır artık onun için bir ev değil, bir hatıraydı.
Çünkü her rüzgarda Hande’nin sesi vardı.
Her gece, yıldızlara baktığında onu orada sanıyordu.
Bir keresinde, yıldızların altına otururken kendi kendine mırıldandı:
“Bu gökyüzü ikimize birden yetiyor mu, Hande?”
“Yoksa sen artık başka yıldızların altında mı arıyorsun huzuru?”
Rüyalar onu rahat bırakmıyordu.
Her uykusunda Hande’nin gülüşü geliyordu.
Ama sabahlar hep yalnızlıkla uyanıyordu.
Bir sabah, eski bir yolcuyla karşılaştı.
Yolcu yorgun, sırtında aşınmış bir çanta.
Beraber ateş başında biraz ekmek paylaştılar.
Ve o yabancı, gözlerini William’ın gözlerine dikti.
Bir an sustu…
Sonra aniden şöyle dedi:
“Bazen birini kaybetmeden önce tanıyamazsın.
Ama tanıdıysan, kaybetmek yetmez.”
William birden irkildi.
Bu cümle…
Hande’nin yokluğuna yazdığı bir satırdı.
Hiçbir yerde söylemediği, kimseye okumadığı bir şeydi.
“Sen bunu nereden duydun?” diye sordu William.
Yabancı, uzaklara bakarak güldü.
“Bir han odasında duydum…
Genç bir kadın kendi kendine tekrar edip duruyordu.
İçinde ağlayan biri vardı sanki…
Ama dışı çok gururluydu.”
William, hiçbir şey demedi.
Ama yüreğinin ortasında bir şey hareket etti.
Bir sıcaklık, bir çağrı gibi…



O gece, yine yıldızlar konuştu.
Hande kendi hanının damında, William çadırının önünde…
Ve aynı anda yıldızlara baktılar.
Aynı rüzgar yüzlerine dokundu.
Aynı yıldızı seçtiler.
Aynı cümle geçti içlerinden:
“Bir gün… bir yerde…
Sessizlik bizi tekrar konuşturacak.”
Ve hayallere sığındılar.
William, Hande’nin gülümsemesini çizdi parmağıyla kuma.
Hande, William’ın sesini duydu rüzgarın kıvrımında.
Ayrıydılar.
Ama artık o ayrılık, Belkide bir kavuşmanın hazırlığıydı.
Kalpler aynı yerdeydi.
Yollar hâlâ ayrıydı.
Yoksa kader çoktan ince ince işlemeye başlamışmıydı?
 
17.

Bir sabah, hanın girişinde yaşlı bir kadınla karşılaştı.
Kadının elinde yıpranmış bir harita vardı.Bir köşesinden yırtılmış, rüzgarın sertliğinden solmuştu.
Kadın gülümseyerek uzattı haritayı Hande’ye.
Ve dedi ki:
“Bu yol seni nereye götürür bilmem…
Ama kimi yollar, arayanı değil…
Özleyeni buluşturur.”
Hande bir an tereddüt etti.
Ama sonra haritayı aldı.
Haritanın ucunda bir çöl kasabası vardı.
Küçük, isimsiz bir yer.
Oraya neden gitmesi gerektiğini bilmiyordu.
Ama kalbi sessizce “git” diyordu.
Ve o sabah eşyalarını topladı.
Han sahibine sadece “biraz uzaklaşacağım” dedi.
Ama içinden geçirdiği cümle çok daha derindi:
“Belki de ben artık sessizliğin peşinden gidiyorum.”



William aynı yerdeydi ama huzursuzdu.
O sabah çadırdan çıktığında, rüzgar daha farklı esiyordu.
Bir yabancının ağzından duyduğu o cümle, günlerdir içini kemiriyordu.
“Bir han odasında, genç bir kadın kendi kendine tekrar edip duruyordu…”
Ve şimdi…
Bir şeylerin yaklaşmakta olduğunu hissediyordu.
Ama hâlâ hiçbir şey yapmıyordu.
Çünkü hâlâ o eski sabrı taşıyordu.
O gün çölde yürüyüşe çıktı.
Ayaklarının altındaki kuma bastıkça,
her adımda sanki Hande’nin adımlarını duyuyordu.
Rüzgar aniden yön değiştirdi.
Ve William’ın önüne küçük bir kağıt parçası sürükledi.
Kağıdın kenarı yırtıktı.
Üzerinde solgun bir işaret vardı:
Haritada kuzey yönünü gösteren bir pusula çizimi.
Ve William fısıldadı:
“Belki de artık yavaş yavaş…
Aynı rüzgarın içindeyiz”



Hande, yola koyuldu.
Nereye gittiğini bilmeden ama kalbini dinleyerek…
William, yerinden kıpırdamadı.
Ama artık içinde bir hareket vardı.
Çünkü bir insanın kalbi, bazen beklemekle yola çıkmak arasında gider gelir.
Geceleri hâlâ yıldızlara bakıyorlardı.
Ama artık yıldızlar suskun değil, umut doluydu.
Bir gece…
Aynı anda farklı yerlerde ama aynı gökyüzünün altında,
her ikisi de aynı rüyayı gördü.
Bu kez rüyalarında vaha yoktu…
Ama bir yolda, kumlar içinde yürüyen iki kişi vardı.
Adımları birbirine yaklaşmıyordu.
Ama rüzgar, ikisini de aynı yöne itiyordu.
Ve rüyada bir ses yankılandı:
“Kavuşmak, bir adım değil…
Aynı yönde yürümeye başlamaktır.”


Böylece yollar çizilmeye başladı…
Henüz birbirlerini görmeden…
Henüz ad koymadan…
Ama birbirlerine doğru yürümeye başladılar.
 
18.

Günler süren yolculuktan sonra Hande, haritadaki kasabaya ulaştı.
Burası, adı olmayan, zamanı unutmuş bir yerdi.
Rüzgar yavaştı, güneş kırık camlardan içeri süzülüyordu.
Tozlu sokaklarda birkaç yaşlı, sessizce oturuyordu.
Kuyudan gelen ses, en canlı sesti belki de.
Bir han aradı önce.
Ama buradaki han, bildiği hanlara benzemezdi.
Tahtaları eskiydi, kapısı gıcırdıyordu.
İçeri girdiğinde, yaşlı bir adam onu süzdü.
Adam konuşmadı.
Sadece başıyla selamladı.
Hande, içeri oturdu.
Bir çay istedi.
Ve sessizce bekledi.
Sonra duvarda asılı olan, eski bir defter dikkatini çekti.
Defterin kapağında tek kelime vardı:
“Kumda kalanlar.”


Yanına gelen yaşlı adam yavaşça dedi ki:
“Bazen bazı yolcular burada durur,
Hiçbir şey bırakmazlar.
Ama bazen biri gelir…
Ve kumda bir cümle bırakır.”
Hande’nin yüreği kıpırdadı.
Titreyerek sordu:
“Burada daha önce bir adam kaldı mı?
Sessiz biri… çok konuşmaz.
Yazı yazar… yıldızlara bakar…”
Yaşlı adam gülümsedi.
Ve duvardaki defteri gösterdi:
“Yıldızlara bakan bir adam…
Evet. Onu tanıdık.”


Hande’nin kalbi hızlandı.
O deftere doğru yürüdü.
Parmakları titreyerek sayfaları çevirdi.
Ve bir sayfada William’ın el yazısını buldu.
Tüm sayfa boştaydı.
Sadece en alta şunları yazmıştı:
“Beni bulmaya cesareti olan biri,
Benim bekleyişimi anlayacaktır.”
Hande, nefesini tuttu.
Gözleri doldu.
Ama içi garip bir huzurla doldu.
“Demek buradaydı…
Ve artık değil.”


O gece o kasabada kaldı.
Ama uyuyamadı.
Yıldızlara baktı.
Ve ilk kez dudaklarından şu cümle döküldü:
“William…Ben seni geç anladım.Ama şimdi geç bile olsa…Sana doğru yürüyorum.”


Yarın olduğunda, Hande yeniden yola çıkacaktı.
Ama artık rüzgarı dinlemiyordu.
Artık kendi sesini duymaya başlamıştı.
 
Yapılır mı bu
 
Bir de ne oldu diyor yaa Handem yaa
 
19.

O sabah William huzursuz uyandı.
Her zamanki sessizlik başka bir tat taşıyordu sanki.
Rüzgar hâlâ aynıydı…
Ama William’ın içindeki ağırlık yer değiştirmişti.
Ateşin küllerini karıştırdı.
Çadırın gölgesi uzamıştı.
Ve William, elini kalbinin üzerine koydu.
“Biri… yaklaşıyor. Hissediyorum.”
Ne hayal gördü, ne düş kurdu o gece.
Ama uyanırken Hande’nin adını fısıldamıştı.
Sebepsizce…
Sonra ayağa kalktı.
Bir çantasına birkaç eşyasını koydu.
Ama henüz yola çıkmadı.
Sadece eski ayak izlerinin başladığı yere yürüdü.
Orada, yıllar önce yazdığı küçük bir taş yığınının yanına çömeldi.
Ve cebinden eski bir kâğıt parçası çıkardı.
Çölde hiç solmayan bir mürekkeple yazdı:
“Sen geldiysen…
Ben seni bekliyordum.
Gelmediysen…
Yine de yazdım.
Çünkü seni özlemem,
Gelip gelmene bağlı değil.”
Kâğıdı dikkatlice bir taşın altına yerleştirdi.
Ama bu kez bir şey daha yaptı.
Kumun üzerine, baş parmağıyla sadece bir harf çizdi:
H.
Ve gözlerini kapattı. Rüzgarı dinledi.
Yüzüne çarpan esintide, Hande’nin gülüşünü sandı.
Kendine bile söylemeden bir tebessüm geçti dudaklarından.


Ve Hande…
Kasabadan ayrıldığında aklında sadece o cümle vardı:
“Beni bulmaya cesareti olan biri,
Benim bekleyişimi anlayacaktır.”
Atını yavaş sürdü.
Kumun üstünde hâlâ taze olan eski izleri takip etti.
Önce rastgele görünüyordu.
Ama sonra, sanki biri istemeden bir rota çizmiş gibiydi.
Ve gün batarken…
Bir taş yığınına rastladı.
Yanına indi.
Yavaşça taşları kaldırdı.
Altında, tanıdığı o el yazısıyla bir not buldu.
Eli titredi, gözleri doldu.
William oradan çoktan gitmişti.
Ama bir parçası, hâlâ oradaydı.
Ve Hande artık biliyordu:
Artık geç bile olsa, peşinden yürümekten korkmuyordu.
Kumda hâlâ silinmemiş tek bir harf vardı:
H.
Baş harfi değil sadece,
“Hatırlamak”tı.
“Hasret”ti.
“Helalleşmek”ti.
Ve belki… “Hayat”tı.
 
Son düzenleme:
20.

( Kelimelerin değil, suskunluğun konuştuğu bir kavuşmaya doğru… Öyle ani, öyle gürültülü değil. Adım adım, kalp kalbe yaklaşarak. Kavuşmak bir varış değil, bir anlayış gibi büyüyor içlerinde aslında
Her adım, biraz özlemden, biraz affetmekten, biraz hâlâ sevmekten olsa gerek. )

William ; “Sessizliğin Ardındaki Adım”

William, ilerideki küçük bir tepeye varmıştı. Çadırını kurmadan önce, gökyüzüne baktı. Yıldızlar yeni doğuyordu. Gecenin teni hala sıcaktı ama rüzgar esmeye başlamıştı. İçinde, nedensiz bir huzursuzluk vardı. Sanki ardında bir şey bırakmış gibi. Sanki biri, birkaç adım geriden ona yaklaşıyordu.
Ama o, hâlâ yürümeyi seçti. Çünkü artık biliyordu: Kavuşmak, durmak değil… Sabırla yürümekti.

Hande ; “Kumun Üzerinde Atılan Adımlar”

Hande, taşın altındaki notu okuduktan sonra hemen yola çıkmadı. Bir süre orada kaldı. Yalnızca dizlerinin üstünde, elleri kumda… Sanki toprağa sarılmak gibi, William’ın yokluğuna sarıldı.
Sonra ayağa kalktı.
Gözleri uzaklara daldı.
Gözlerinde artık eski kibri yoktu.
Yerine geçen şey…
Kabul etmekti.
Ve sevmeye yeniden cesaret etmek.
Ay ışığında, izleri takip etmeye başladı. Ama bu kez izleri değil… Kendi kalbini dinliyordu.
Çünkü artık biliyordu ki: Onu bulmak, sadece bulmak değildi. Onu hissetmekti. Ve o his, şimdi tam içinde büyüyordu.

İki Kalp ; Aynı Kumda

Günler birbirini kovaladı.
Rüzgar kimi zaman izleri sildi,
Ama kalplerin yönü hiç şaşmadı.
Ve bir sabah…
Sisli, yumuşak bir sabah…
Ufukta beliren bir siluet oldu.
William, bir kayanın üzerine oturmuş, uzaklara bakıyordu.
Yanında hiçbir şey yoktu artık.
Ne defter, ne harita…
Sadece elleri dizlerinde ve gözleri ufukta.
O sırada bir ses duymadı, bir gölge görmedi.
Ama içi ısındı.
Bir an gözlerini kapadı.
Ve Hande, tam o sırada birkaç metre ötedeydi.
Yürümeyi bıraktı.
William’ı gördü.
Ama seslenmedi.
İkisi de sadece… birbirini hissetti.
Hiçbir şey söylemeden, adım atmadan…
Bir süre sadece durdular.

Rüzgar sustu.
Kum sessizdi.
Gökyüzü açık.
Ama içlerindeki sessizlik artık bir yük değil, bir bağdı.
Ve Hande, ilk adımı attı.
Ama bu bir kavuşma adımı değildi,
Bu, “ben geldim ama sana yük olmaya değil, yanında yürümeye geldim” adımıydı.
William gözlerini açtı.
Ve sadece başını eğerek gülümsedi.
Gözlerinde, “beni beklediğine değdi” diye fısıldayan bir bakış vardı.
Kelimeler hâlâ yoktu.
Ama artık gerekli de değildi.
 
21.

O sessizliğin içinden birkaç kelime doğuyor.
Çünkü bazen bir tek kelime, yılların özlemini taşır. Ve o kelimenin ardından, kalp sabretmeyi değil, sarılmayı seçer.


İki Kalp ; Konuşmanın Eşiğinde

Hande durdu. William oturduğu yerden yavaşça ayağa kalktı. Aralarındaki mesafe artık birkaç adımdı. Lakin zaman durmuş , her şey anlam kaymasına uğramıştı. Yinede o adımlar, yılların suskunluğuydu. Ve şimdi, kırılmak üzereydi. Hande derin bir nefes aldı. Gözleri doldu. Ama bu kez ağlamadı. Sadece dedi ki:
“Geç kaldım…”

William bir an durdu. Bakışlarını yere indirdi. Sonra göz göze geldiler. Ve o, sadece şunu fısıldadı:
“Ama geldin.”

Bir süre daha sustular. Ama bu suskunluk, eskisi gibi değildi. Bu, birbirini anlamış iki kalbin, sonunda rahatladığı bir sessizlikti.
Hande, gözlerini kaçırdı bir an. Ama sonra, ellerini birbirine kenetledi. Titreyen bir sesle sordu:
“Beni affettin mi?”
William, o an hiçbir cevap vermedi. Sadece birkaç adım attı. Ve gözlerinin içine bakarak yavaşça yaklaştı.
“Ben seni hiç kırmadım ki… Sadece bekledim.”
Ve o anda… Ne Hande dayanabildi ne William devam edebildi. Sanki zaman çözüldü, sanki aralarındaki her engel bir anda yıkıldı. Şimşek gibi… Farkında bile olmadan birbirlerine koştular. Ve sımsıkı sarıldılar. Ne biri “gel” dedi, ne diğeri “geldim”… Sadece kalpler konuştu. Ve birbirine kavuştu.

Hande’nin başı William’ın göğsünde, William’ın elleri onun saçlarında… Kalpleri aynı ritmi buldu o an. Sanki o ritim yıllardır çalmamıştı. Sanki şimdi yeniden can buldu. Hiçbir şey demediler bir süre. Çünkü artık konuşacak ne kadar çok şey varsa, bir o kadar da kelimelere ihtiyaç yoktu.
 
22.

Artık zaman göz göze değil, yan yana yürüme zamanı. Çünkü bazı yollar bakışlarla değil, birlikte atılan adımlarla anlam kazanır. Geçmişe değil, artık bugüne bakılmalı. Ama her kum tanesi, her esinti. Yine de içlerinden bir şeylere dokunmakta.

Yeni Başlangıç;

Güneş hafifçe batıyordu. Ufuk, altın rengiyle turuncu arasında kayboluyordu. Ve çölün rüzgarı yavaşlamıştı sanki. Onlar sarılmış halde bir süre durduktan sonra, William yavaşça geri çekildi. Handenin güzel yanaklarını avuçlarına alıp bir yakut sever gibi sevdi , kaşlarına dokundu sonra pamuksu avuçlarını avuçlarına alarak dudaklarına götürdü. Elleri çırpınan bir kuş misali Williamın ellerindeydi , avuçlarını dudaklarına götürdü , öptü , öptü öptü ve yanaklarına sürerek yeniden Handeye doğru baktı. Gözleri hâlâ Hande’nin gözlerinde… Ama bu kez, acele etmeyen bir bakıştı bu. Gülümsemedi… Ama dudaklarının kenarında bir sıcaklık vardı.

Hande ilk adımı attı. Hiçbir şey demeden. William’ın yanına geçti. Ve beraber, sessizce yürümeye başladılar. Ayaklarının altında yumuşak kumlar, üstlerinde hafif serinlik taşıyan bir gökyüzü… Ve aralarında konuşulmayan ama hissedilen binlerce şey. Hande bir ara, uzaklara bakarak fısıldadı:

“Biliyor musun… Bazen seni düşündüğümde, Rüzgar saçlarımı okşar gibiydi. Meğer hep senmişsin.”

William durdu, Hande’ye döndü. Onun omuzlarına bakarak yumuşak bir sesle söyledi:
“Ben de seni her gece yıldızlara yazdım. Ama hiç dilemedim… Çünkü bir gün gerçekten gelirsen, Tesadüf olmasın istedim.”

Ve sonra tekrar yürümeye başladılar. Artık sadece geçmişin izinden değil, geleceğin hayalinden yürüdüler. Bir tepeden aşağı inerken, William yere eğildi, bir çiçeğe benzeyen küçük bir bitkiyi gösterdi:

“Bak… çöl de bazen bir çiçek saklar. Sabırla bekler. Tıpkı bazı sevgiler gibi.”

Hande, hafifçe başını eğdi. Ve usulca fısıldadı:
“O zaman… Biz de artık susarak değil, yaşayarak devam edelim, olur mu?”

William cevap vermedi. Ama elini uzattı. Ve Hande, hiç tereddüt etmeden tuttu. Avuç içleri buluştuğunda, yılların özlemi, tek bir temasla şimdiki zamana dönüştü.

O halde şimdi… Geleceğe dair ilk hayal. Yorgun yüreklerin, artık huzura kavuşmak istediği bir yer… Birlikte susulacak, birlikte gülünecek, ve en önemlisi, birlikte yaşanacak bir yer…

Ağacın Kalbinde Bir Düş – William & Hande

O gece, yürüdüler uzun uzun… Karanlık bastırırken, vadinin içindeki küçük tepede bir ışık belirdi. Küçük bir ağaç evi… Sanki çocukluğun düşlerinden sarkmış, büyümüş kalplere kucak açar gibiydi. William eliyle orayı gösterdi,
“Bazen rüyamda böyle bir yer görüyorum,” dedi. “Sessiz, sade… ama içinde sen varsın.”

Hande durdu. Gözleri o eve, sonra William’a döndü. Usulca,
“Ben de böyle bir yere sığınmak istedim hep. Ama sığınacağım biri yoktu,” dedi.
“Artık var mı?”
William cevap vermedi. Cevap, o anda ikisinin gözlerinde zaten vardı. Sadece birlikte yürümeye devam ettiler.

Sabah olduğunda, o evin altındaki küçük masada kahvaltı ederken rüzgar saçlarını savuruyordu. Çiçekler onları izliyordu sanki. Her şey huzur doluydu. William masadaki çayı Hande’nin önüne koyarken fısıldadı:
“Bir gün… Bu masada her sabah otururuz belki. Bu ev, sadece bir ağaçta değil Kalbimizde kurulur.”
Hande gözlerini kaçırdı hafifçe, Ama gülümsedi.
“Ve çiçekler her zaman böyle mi olur?”
William gülümsedi:
“Sen güldüğün sürece… çiçekler solmaz.”


O sabah ilk kez, geleceklerinden bahsettiler. Ad koymadan, plan kurmadan… Sadece hayal ederek. Kimi zaman sustular, kimi zaman gözleriyle konuştular. Ama o ağaç evin gölgesinde, ilk defa “yarın” kelimesi korkutmuyordu artık.

IMG_2564.webp
 

Konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri